Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, sözde 'Yurtta Sulh Konseyi' üyelerinin de aralarında yer aldığı 221 sanık hakkında açılan davaya hafta içi peşpeşe günlerde görülen duruşmalarla devam edildi. Ara kararını açıklayan mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar vererek, duruşmayı 30 Ekim'e erteledi. Mahkeme, başka davalardan tutuklu Akın Öztürk, Ali Yazıcı, Ömer Faruk Harmancık, Kubilay Selçuk, Hakan Evrim, Özkan Aydoğdu, Gökhan Şahin Sönmezateş, Ünsal Coşkun, Ali Osman Gürcan, Ahmet Özçetin, Ahmet Bican Kırker, Bilal Akyüz, Erhan Caha, Ertuğrul Terzi, Halil Gül, Mehmet Şahin, Muhsin Kutsi Barış, Murat Aygün, Murat Koçyiğit, Mustafa Barış Avıalan, Muzaffer Düzenli, Osman Ünlü ve Savaş Kabaklı'nın bu dosyadan da ayrıca tutuklanmasına hükmetti.
17.06.2017 14:02 Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de aralarında yer aldığı 221 sanık hakkında açılan davaya devam edildi.
12.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
ÜSTEĞMEN ABDULLAH ŞEVKİ GÜNGÖR
Darbe girişiminde Genelkurmay Personel Başkanlığında üsteğmen rütbesiyle görev yapan Abdullah Şevki Güngör savunmasında, hukuk fakültesini bitirip, avukatlık yapmaya başladığını, babası devlet memuru olmasını istediği için çeşitli sınavlara girdiğini söyledi.
Sınavların birçoğundan elendiğini, en son Kara Kuvvetleri Komutanlığı muvazzaf personel sınavında başarılı olduğunu ve 2010'da teğmen rütbesiyle işe başladığını anlatan Güngör, hukukçu ihtiyacı nedeniyle 2012'de Genelkurmay Başkanlığı personele atamasının yapıldığını belirtti. Güngör, 15 Temmuz'a kadar da Hukuk İşleri Proje subayı olarak çalıştığını, 2011'de 10 senedir tanıdığı eşiyle kendi isteğiyle evlendiğini ileri sürdü.
15 Temmuz günü silahı yanında olmadan normal mesaisine başladığını, o gün bir ay önce yazılmış şube içi nöbetinin bulunduğunu ifade eden Güngör, saat 12.00 civarlarında saat 20.00'de YAŞ provası yapılacağının söylendiğini savundu.
Güngör, Daire Başkanı Mehmet Partigöç'ün makamına evrak imzalatmak için çıktığında, Partigöç'ün, "Akşam 8.00'de prova var katılacak mısınız?" dediğini, kendisinin de katılacağını söylediğini aktardı.
Darbe günü YAŞ provasının yapıldığı Çakmak Salonu'nda toplantıya katıldığını anlatan Güngör, şu savunmayı yaptı:
"Toplantı sonrasında Partigöç bir sorun olduğunu, derhal güvenlik almamızı istedi. 'Tatbikat, Genelkurmaya saldırı olacak' gibi şeyler söylendiğini hatırlıyorum. 'Bizim ne işimiz var tatbikatta' diye düşündüm. Ben hukukçuyum elime silah bile almadım. 'Meclis kapısının orada bekleyeceksiniz' dediler, tatbikat olarak düşündüğüm için bir şeyden şüphelenmedim. Sırayla insanlara silah verildi, silahlar boştu, tatbikat diye şüphelenmedim. Çelik başlık ve hücum yeleği de verdiler. Biz almadık, çok pis kokuyordu. Üniformam kirlenmesin diye almadım. Merdivenlerden çıkarken bir binbaşı silahımı istedi, verdim. Tatbikat olduğu için önemsemedim, darbeci olsam silahımı vermem. Hatta beylik tabancamı yanıma alırdım.
Nöbet kulübesi önüne doğru yürüdük, 'Genelkurmay'a saldırı, alarm emri var' dediler. Biz hala tatbikat zannediyoruz. İlk ateş sesini saat 22.00 sularında duydum, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'ndan tam teçhizatlı personelin güvenlik aldığını, insanların toplandığını, tezahürat yapıldığını duydum ama ne dediklerini anlamadım. Birden tatbikatın ne kadar büyük olduğunu düşündüm, F 16'lar uçmaya başladı, büyük bir kargaşa. Merasim Sokak ve Kızılay patlaması yaşandığından terör eylemi olduğu, önlem aldığımız kanısı uyandı. ÖKK personeli de vardı, saat 02.30 gibi dışarıdan insanlar demir kapıyı kırarak girmeye başladılar, bu sırada yerde duran silahı kimse almasın diye alıp kaçtım. İnsanların içinde kaldım, haberimiz olmadan büyük bir olayın içinde olduğumu anladım. Güney nizamiyeye doğru kaçtım, şok halindeydim, helikopterden insanlara, polis arabalarına ateş edildiğini gördüm, insanlar yerde yatıyordu. Çok korktum kaçmak istedim fakat ÖKK personeli olduğunu değerlendirdiğim, rütbesi sökük, yüzü maskeli bir personel kafama silah dayadı. 'Bir yere gidemezsin, 20 kişiyi öldürdük seni de öldürürüm' deyince karşı çıkamadım, beklemek zorunda kaldım. Sabaha karşı tekrar kaçmaya çalıştım. Ayyıldız Caddesi'nden, Milli Savunma Bakanlığı tarafına doğru yürüdüm, askerler vardı, revire kaçtım. Darbe olduğunu saat 06.30'da, revirdeki televizyonlardan öğrendim."
Sanık Güngör, darbe olduğunu anladıktan sonra Karargah'ta durmaması gerektiğini değerlendirdiğini ve tekrar kaçmaya çalıştığını ancak başaramadığını savunarak, sonunda kendisini odasına kilitlediğini, 17 Temmuz Pazar gününe kadar da burada kaldığını anlattı.
Terör örgütü FETÖ üyesi olmadığını, ByLock kullanmadığını ileri süren Güngör, "15 Temmuz günü şube icap nöbetçisi olmasam karşınızda olmazdım. Hiçbir hukuksuz ve kanunsuz emri yerine getirmedim. Kimseye ateş etmedim, kimseyi rehin almadım. Hataya düşürülmüş alt rütbeli bir personel olarak kendimi tanımlıyorum." dedi.
Ankara Büyükşehir Belediyesinde çalışan eşinin ihraç edildiğini aktaran Güngör, tahliyesini ve beraatini istedi.
Daha sonra Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Şevki Güngör'ün avukat huzurunda verdiği savcılık ifadesini okudu. Güngör, ifadesini ve kendisine gösterilen fotoğrafları kabul etti.
Silahlı bir fotoğrafı bulunduğunu belirten Güngör, "Nöbet kulübesinde yerde duruyordu, kimse basmasın diye elimde duruyor." dedi.
Bir albay ya da yarbay rütbesindeki komutanın Subay Temel Askerlik ve Subaylık Anlayışı Kazandırma (SUTASAK) öğrencilerinin nöbet tutması için saat 05.20 civarında 4-5 silah istediğini anlatan Güngör, bunun üzerine orada tanıştığı Kadir Bozan ile üçer silah alarak getirdiklerini, bir fotoğrafta da bu silahların göründüğünü söyledi. Güngör, silahların şarjörleri olmadığı için mühimmat sandığı da taşıdıklarını aktardı.
Sorular
Mahkeme Başkanı Dik'in, "Darbe olduğunu 01.00'de anlamana rağmen niye emre itaat ettin?" sorusuna karşılık Güngör, olanları bir darbe değil, kargaşa olarak değerlendirdiğini, darbe olduğunu o saatte anlamadığını savundu.
Bunun üzerine Başkan Dik, "Sen hukukçusun, halkın üzerine ateş ediyor helikopter, bunu da görüyorsun." dedi. Güngör ise "Bu işin farklı olduğunu, bizim kandırıldığımızı, hataya düşürüldüğümüzü belirtmek için söyledim. SEGBİS kayıtlarında 'darbe' demişim ama darbeyi sabah revirde televizyondan öğrendim." savunmasını yaptı.
Duruşma savcısı Aytekin Cenikli ise "Saat 03.00'te çıkmak istediğinizi söylüyorsunuz, 'Kafama silah dayadılar, çıkamadım' diyorsunuz ama 06.00'da üstelik alt rütbede olan öğrencilere silah taşıyorsunuz, garip değil mi?" diye sordu. Güngör, tanımadığı albayın emriyle bunu yaptığını ileri sürdü.
Cenikli'nin icap nöbetinin olağanüstü durumlarda tutulduğunu belirterek, neden icap nöbetinde olduğunu sorduğu Güngör, komutanlar çıkana kadar icap nöbeti belirlediklerini ve liste halinde bu nöbeti tuttuklarını söyledi.
Savcı Cenikli'nin "Ayın 17'sine kadar kendinizi kilitliyorsunuz, bu normal bir davranış mı? Suçsuz olsanız hemen teslim olmanız gerekmez mi?" sorusu üzerine Güngör, "Darbeye katılmadığım için kendimi kilitledim." dedi. Güngör, Cenikli'nin "Tam tersine suçlu psikolojisiyle yapmış olmayasınız." sözlerine "Hayır efendim, bir gün beklememin sebebi korkmam." karşılığını verdi.
Başkan Dik'in, "Kim silah almanızı istedi?" sorusu üzerine de Güngör, "Doğan Öztürk" yanıtını verdi.
Daha sonra söz alan Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın, saat 21.16'da silah alırken, zimmet için belge imzalayıp imzalamadığını sorduğu Güngör, "Doğru diyorsunuz, zimmet olması lazım, kağıda imza atmamız lazım ama tatbikat deyince üstüne düşmedik." ifadelerini kullandı.
Ayhan'ın, "(Darbenin içinde olsam beylik tabancamı götürürdüm) dediniz. saat 05.31'deki fotoğrafınızda elinizde kocaman 2 silah var. Bunlar varken sizin beylik tabancanıza ne gerek var?" sorusuna karşılık Güngör, "O saatte olay bitmiş, sabah olmuş." dedi.
Dışarı çıkmak istediği fakat korktuğu için çıkamadığı yönündeki beyanı hatırlatılarak, kimden korktuğu sorulan Güngör, "Dışarıda halk olduğunu bilemiyorsunuz ki." diye konuştu. Bunun üzerine Ayhan, "Ben bir şey sormuyorum başkanım, vazgeçtim." ifadesini kullandı.
ALBAY ABDÜLKADİR İLHAN
Davada savunma yapan eski Deniz Kurmay Albay Abdülkadir İlhan, kimseden emir, talimat almadığını, Genelkurmay'ı darbecilerden korumak için Karargah'a gittiğini savundu.
İlhan, 15 Temmuz 2016'da evindeyken televizyonda askerlerin boğaz köprüsünü tuttuğunu gördükten sonra yüksek askerlik anlayışı ve vatan sevgisiyle vatana sahip çıkmak için üst kattaki komşusu İstihbarat Yüzbaşı Metin Demir ile Genelkurmay Karargahına gitmeye karar verdiğini iddia etti.
Darbeyle ilgili hiçbir faaliyette bulunmadığını, darbe faaliyetine katılmak için bir yerden emir, talimat almadığını öne süren İlhan, "Darbeci olsaydım, silah, mühimmat, çelik yelek alırdım. Bunlar yoktu." dedi.
Genelkurmay Karargahı'nda bulundukları süre içinde Çankaya Lojmanları'ndaki eşlerinden gece boyunca mesaj aldıklarını, onlar için çok endişelendiklerini anlatan İlhan, saat 03.30 civarında güvenlik güçlerinden Genelkurmay'a harekat yapılacağını duyduklarını ve bu haberi duyunca sevindiklerini, darbe girişiminin bittiğini düşündüklerini söyledi.
İçeride kendileri gibi hain girişimi engellemeye çalışanlar bulunduğunu ileri süren İlhan, "Güvenlik güçleri Genelkurmay'a girdiğinde kim darbeci, kim değil, bu konuda belirsizlik olacaktı. Bu durumda kalmamak için dışarı çıkmaya karar verdik. Darbeciler rahatlıkla girmesin diye kapıların kapalı olduğunu kontrol ettik. Dışarıdaki personel çıkışımızı engelledi. Sivil olduğumuz için kimlik sordu. Biz de kapı ve tellerin üzerinden atlayarak saat 04.00 civarı Genelkurmay'dan çıktık ve evlerimize döndük." savunmasını yaptı.
İlhan, darbeden önceden haberinin olması ya da sonradan görevlendirilmesi halinde üzerinde üniforma olması, bir darbeciden telefonla talimat alması, bilgisayarından darbeye ilişkin belgeler çıkması gerektiğini, bunların hiçbirinin bulunmadığını savundu.
Abdülkadir İlhan, darbe girişimi sırasında yüzbaşı rütbesinde bulunmasına karşın iddianamede deniz kurmay albay olarak geçtiğini kaydetti.
İfadenin ardından Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, İlhan'ın avukat huzurunda verdiği savcılık ifadesini okudu ve fotoğraflarını gösterdi.
İlhan, ifadeyi kabul etti ve fotoğrafların kendisine ait olduğunu belirtti.
Başkan Dik'in, kimse çağırmamasına karşın Genelkurmay Karargahı'na nasıl girdiklerini sorması üzerine İlhan, içeri girerken zorlandıklarını, İstihbarat Yüzbaşı Metin Demir'in, içeriden birisi çağırıyor gibi konuşarak nöbetçi erlere kapıyı açtırdığını söyledi. İlhan, içeride kimseyle karşılaşmadıklarını savundu.
Dik'in, ByLock'a ilişkin sorusuna karşılık İlhan, programı kesinlikle kullanmadığını ileri sürdü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın, "Amirinizi arama ihtiyacı hissettiniz mi?" sorusu üzerine İlhan, aradığı birinci amiri Albay Saadettin Altuç'tan bilgi alamadığını, ikinci amirinin izinde olduğunu, üçüncü amirinin de harekat başkanı olarak görev yaptığını ve bu dosyanın sanıkları arasında yer aldığını anlattı.
İlhan, bir başka soru üzerine İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığından ayrılmadıklarını, burayı darbecilere karşı emniyete aldıklarını, bu nedenle hiçbir darbeciyle karşılaşmadıklarını iddia etti.
Abdülkadir İlhan, bulundukları yerden vatandaşların Genelkurmay'a geldiğini gördüklerini, çatışma seslerini duyduklarını ancak halka ateş açıldığını görmediklerini öne sürdü.
ÜSTEĞMEN KADİR BOZAN
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davada savunma yapan sanık eski Üsteğmen Kadir Bozan'ın kendisini Fransa'da 1894'te haksız yere casuslukla suçlanarak vatan haini ilan edilen ve 12 yıllık yargılama sonunda aklanan Yüzbaşı Alfred Dreyfus'a benzetmesi duruşmayı izleyen şehit yakınları ve gazilerin tepkisine neden oldu.
İddianamede, olay günü görevli olmadığı halde Genelkurmay Karargahı'na saat 02.00 sıralarında helikopterle giderek gece boyunca karargahın işgaline yönelik darbe faaliyetlerini silahlı olarak sürdürdüğü belirtilen tutuklu sanıklardan eski Üsteğmen Bozan, hakkındaki iddiaları reddetti.
Darbe girişimi gecesi, Kara Kuvvetleri Komutanlığında görevliyken, ismini hatırlayamadığı koordinatör bir binbaşının, Genelkurmay Başkanlığında güvenliğin sağlanması için kendisi dahil 5-6 kişiye emir verdiğini savunan Bozan, saat 03.30 civarı helikopterle Genelkurmay Başkanlığına geçtiklerini anlattı.
Kalkışmadan saat 23.00 civarı haberdar olduğunu, birliğinde bulunduğu süre içinde hiçbir yasa dışı olaya karışmadığını ileri süren Bozan, karargahtaki komutanın Genelkurmay Başkanlığında olduğunu düşündüğü için güvenlik gerekçesiyle emre itaat ederek buraya gittiğini ileri sürdü. Bozan, helikoptere binenlerin hücum yelekli ve silahlı olması istendiği için bu şekilde helikoptere bindiğini söyledi.
Helikopterin karargahta sivil araç park yerine indiğini, buradan olup bitenleri görmesinin mümkün olmadığını öne süren Bozan, bir süre burada beklediğini, bu sırada tam teçhizatlı, rütbesini tam göremediği bir komutanın güvenlik gerekçesiyle burada beklemeye devam etmeleri gerektiğini söyleyerek yanlarından ayrıldığını iddia etti.
Park yerinde, kapıları açık bir koruma aracında beklediklerini söyleyen Bozan, bu sırada harp okulu öğrencilerinin başında duran bir rütbelinin, öğrencilerin silahsız ve mühimmatsız nöbet tutmasının sakıncalı olduğunu söyleyip silah ve mühimmat istediğini savundu. Kendisinin de yanındaki birkaç kişiyle emre uyduğunu söyleyen Bozan, yakındaki bir yerden aldıkları 5-6 silah ve mühimmatı getirerek, rütbeli personele teslim ettiğini ifade etti.
"Emniyet için götürülen malzemelerin bir noktadan bir noktaya taşınmasına yardımcı oldum. Başka bir şey yapmadım." savunmasını yapan Bozan, sıkıyönetimin ne zaman biteceğini sorduğu çevredeki rütbeli personelin de bir şeyden haberi olmadığını söylediğini aktardı.
Bozan, karargahta sabah saat 09.00 civarı gördükleri birkaç sivil kıyafetli kişinin, Genelkurmay Başkanının koruma subayları olduğunu söylediklerini belirterek, koruma astsubaylarından birinin, yanlarındaki bir yüzbaşıyı Korgeneral Zekai Aksakallı ile görüştürdüğünü anlattı. Sanık Bozan, "Afalladık, şok olduk. Sonra spor salonuna inip beklemeye başladık." dedi.
Ardından polislerce gözaltına alınıp Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne götürüldüklerini anlatan Bozan, hiçbir yasa dışı faaliyete karışmadığını, Genelkurmay Başkanlığına da kalkışmaya katılmak için değil devletinin yanında olmak için gittiğini ileri sürdü.
"Amaç neydi, hedef neydi, istenen neydi anlayamadım, hala anlayamıyorum." diyen Bozan, Genelkurmay Başkanının içeride olduğunu sanarak, sabaha kadar ondan gelecek emri beklediğini öne sürdü.
Bozan'ın, savunması sırasında işkenceye uğradığını iddia etmesi, gazi ve şehit yakınlarının tepkisine neden oldu. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanığa bu yöndeki şikayetleriyle ilgili dava açabileceğini söyledi.
Tepki çeken "Dreyfus" savunması
Sanık Kadir Bozan, savunmasının sonunda kendisini, Fransa'da 1894 yılında haksız yere casuslukla suçlanarak vatan haini ilan edilen ve 12 yıllık yargılamalar sonunda aklanan Yüzbaşı Alfred Dreyfus'a benzetti.
Tarihte "Dreyfus olayı" olarak anılan gelişmeleri anlatan sanık Bozan, Dreyfus'un durumunu kamuoyuna taşıyan ünlü Fransız Yazar Emile Zola'nın yazısından da alıntı yaptı.
Bozan'ın, "O zamanın Dreyfus'u biz ve bizim gibiler. Sizden de istediğim bu devrin Emile Zola'sı olmanız. O, Fransa'nın kaderini değiştirdi, siz de Türkiye'nin kederini değiştirin. Radikal adımları atarak, geleceğe ışık tutun. Canınızı bile ortaya koymaktan çekinmeyecek bir hukuk insanı olduğunuza inanıyorum. Devir değişir." şeklindeki sözlerine şehit ve gazi yakınları tepki gösterdi. Başkan Oğuz Dik de "Ben kabul etmiyorum" zaten dedi.
Bozan'ın savunmasının sonunda, bazı sanıklar ve avukatlarının alkışlaması üzerine şehit ve gazi yakınları, bu kez de "Neyi alkışlıyorsunuz, Allahsız kitapsızlar, FETÖ'nün köpekleri" diyerek tepki gösterdi.
Savunmasının ardından sanık Bozan'ın çapraz sorgusuna geçildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avukatı Hüseyin Aydın, sorularının ardından Bozan'ın "Dreyfus"lu savunmasına istinaden, "Ben de sözlerimi Emile Zola ile sonlandırıyorum. (Gerçek yürüyor bunu hiçbir güç durduramaz). Ne Fetullahçı çete, ne de arkasındaki emperyalist güçler." dedi.
Bir kısım şehit yakınları ve gazilerin avukatı Fatih Atalay ise Bozan'a, "Koskoca Genelkurmay Başkanlığını 10-20 kişi mi kurtaracak, Rambo musunuz ki az kişiyle gidiyorsunuz? Hiç aklınıza gelmedi mi darbe girişimi olduğu?" diye sordu. Bozan da "Sayın avukat, etrafımda Rambo görseydim onları gönderirdim zaten." diye karşılık verdi.
Atalay, sözünü tamamlarken ise "Emile Zola'dan bahsettiniz. 'Oğuz Dik'in Emile Zola olmasını istiyoruz' dediniz. Ben, Oğuz Dik'in ve tüm hakimlerin Emile Zola değil Hz. Ömer adaletiyle hak isteyene hakkını vermelerini, baş isteyenin başını kesmelerini istiyorum." diye konuştu.
Dreyfus olayı
Tarihte "Dreyfus olayı" olarak bilinen olayda, Fransız ordusunda görevli Yüzbaşı Alfred Dreyfus, 1894'te, Alman Askeri Ataşesi Von Schwartzkoppen'e bazı gizli askeri belgeleri gönderdiği gerekçesiyle tutuklandı.
Tutuklanmasından 4 yıl sonra 13 Ocak tarihli L'Aurore gazetesi, ünlü yazar Emile Zola'nın ilk sayfayı kaplayan makalesi ile yayımlandı. "J'accuse! / İtham Ediyorum!" başlıklı makalede Zola, Yüzbaşının masumiyetini savundu, genelkurmayı ve yargıçları suçlayarak yeniden yargılama istedi.
Haksız yere casuslukla itham edilen ve müebbet hapse mahkum olan Dreyfus, 1906'da yeniden yargılanarak aklandı.
BİNBAŞI EMRE KARSLI
Fetö Sanığına "İyi Senaryo Yazmışsın" Çıkışı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında, Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davada savunma yapan sanık eski Binbaşı Emre Karslı'ya, tiyatroyla ilgilendiğini belirterek yaptığı savunmada, şehit ve gazi yakınları tarafından "İyi tiyatrocusun, iyi senaryo yazmışsın." diye tepki gösterdi.
Genelkurmay Karargahında darbe gecesi silahlığı kontrol ettiği görüntülere yansıyan ve elinde silahla karargahta dolaştığı belirtilen sanık eski Binbaşı Karslı, 11 aydır suçsuzluğunu ortaya dökebilmek için beklediğini, özellikle FETÖ'cü olmadığını ispatlamaya çalışacağını söyledi.
Özgeçmişini anlatan, ailesinin maddi durumunun iyi olduğunu, FETÖ'nün dershanelerine gitmediğini, Işıklar Askeri Lisesini kazandığını, aynı zamanda tiyatro ile amatör olarak ilgilendiğini belirten Karslı, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kendisine MS hastalığı teşhisi konulduğunu, atak geçirmesi nedeniyle komando olarak başladığı görevinde sınıf değişikliğiyle personel sınıfına geçtiğini ifade etti.
Atatürkçü bir genç olarak yetiştirildiğini, dedelerinin Kurtuluş Savaşı'nda savaşmış askerler olduğunu iddia eden Karslı, "Benim genetiğime FETÖ'cü olmak uymaz, genetiğimde FETÖ yoktur." diye konuştu.
Karslı, erkek kardeşinin çok istemesine rağmen askeri sınavları kazanamadığını, kız kardeşinin ise KPSS'den yeterli puanı alamadığı için atanamadığını belirtti.
-"Partigöç, telaşlı ve sert şekilde talimat verdi"
Emre Karslı, 15 Temmuz'da normal mesaisine başladığını, gün içinde hiçbir olumsuzluğa şahit olmadığını söyledi.
Personel şubede görev yapan çalışanların ayrıldığını, kendisinin de ayrılmak üzereyken, YAŞ toplantısı için emekliliği gelenlerin listesini çıkarmasının istendiğini anlatan Karslı, bu nedenle mesaiye kaldığını, bu durumu telefonla eşine de bildirdiğini aktardı.
Karslı, ilerleyen saatlerde Metin Gümüşburun ile sigara içtiği sırada Mehmet Partigöç'ün gelerek, "Terör tehdidi var. Gökhan Eski'yi bulun, onun talimatlarına uyarak, çevredeki nöbetçilere takviyede bulunun." şeklinde talimat verdiğini, bunu telaşlı ve sert bir şekilde söylediğini bildirdi.
Bunun üzerine revir istikametine koştuklarını, burada kimseyi göremediklerini belirten Karslı, silahlıkta duran erin ise "Genelkurmaya büyük terör saldırısı varmış, silah dağıtıldı, burada kalmadı, muhafız taburuna gidebilirsiniz." dediğini ileri sürdü.
Muhafız taburundaki askerden silah aldıklarını ifade eden Karslı, silahı aldığında askerin istememesine rağmen, adını, soyadını, silahın seri numarasını bir kağıda yazıp imzalayarak, askere verdiğini öne sürdü.
Karslı, darbeci olması halinde bir kağıda imza atıp, delil bırakmayacağını dile getirdi.
Emre Karslı, silahlıklarda bulunmaması nedeniyle mühimmatı nereden alacaklarını sordukları astsubayın ise nöbet kulübelerinin içine mühimmat koyulduğunu, oradan alabileceklerini söylediğini anlattı.
Gidebileceği başka bir yer olmadığı için savcılığın olduğu bölgeye hareket ettiğini öne süren Karslı, o bölgedeki erin, terör saldırısı olacağı söylendiği için paniğe kapıldığını gördüğünü, kendisinin ise kolluk görevlilerinin geleceğini söyleyerek, onu sakinleştirdiğini bildirdi.
Diğer tarafa yürümeye başlarken, yoğun silah sesleri gelmeye başladığını anlatan Karslı, bunun üzerine bir nöbet kulübesindeki cam bölmeyi kırarak, mühimmat aldıklarını ifade etti.
Bu sırada telefonla birçok kişiyi aradığını ancak kimseyle görüşemediğini ileri süren Karslı, polislerin gelmesiyle terör saldırısının durduğunu düşündüğünü söyledi.
Karslı, oradaki bir polise ne olduğunu, terör saldırısı olup olmadığını sorduğunu, polisin ise "Bilmiyorum komutanım, size sormak lazım. Bize talimat geldi, buraya geldik." dediğini iddia etti.
Daha sonra, Özel Kuvvetler Komutanlığından gelen personelin "Emir, komuta bizde" diyerek buradan ayrılmamasını söylediğini anlatan Karslı, ardından erlerin de yanlarına dizildiğini, onların ise tatbikat nedeniyle geldiklerini söylediklerini iletti.
Ardından MS hastası olduğunu belirterek, nizamiyeye gittiğini, burada yaptığı telefon görüşmesiyle darbeyi öğrendiğini belirten Karslı, bu saatten sonra sivil kıyafetlerini giyip karargahtan çıkmak istediğini ancak bunu başaramadığını savundu.
Odasına geçtiğini ve hiçbir eyleme karışmadığını ileri süren Karslı, delil olarak kullanılsın diye silahını dolabında muhafaza ettiğini, ardından polise teslim olduğunu belirtti.
-"En ağır gelen, FETÖ üyeliği suçlaması"
Karslı, "Darbe suçlaması çok ağır. Bununla ilgili kasıt olması lazım. Hükümetin bana zararı yok, niye darbe yapayım? Darbe başarılı olsaydı da çalışacağım yer aynı, olmasaydı da aynı. Bana asıl ağır gelen FETÖ üyeliği suçlaması. Darbe başarılı olmamış, darbeyle yargılanırsınız. Ama en büyük suçlama, cezası en az olmasına rağmen terör örgütü üyeliği suçlaması." ifadesini kullandı.
MS hastalığı nedeniyle yaşadığı sıkıntıları aktaran Karslı, yargılanarak aklanmak istediğini belirtti ve tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesini talep etti.
Karslı, şöyle devam etti:
"Keşke elimde imkanım olsaydı, kimin darbeci olduğunu bilseydim, karşı koysaydım, beni de vursalardı. Şehit ve gazi ailelerinin acılarını paylaşıyorum. Keşke ölseydim, gazi olsaydım da onların yanında otursaydım. Ama maalesef terörist, vatan haini olarak yargılanmak ölmekten veya yaralanmaktan çok daha ağır.
Herkesin annesi babası var. Benim de var. 14 Temmuz'da sorsaydınız babam, 15 Temmuz'da tutuklanacağımı bilemezdi, kimse bilemezdi. Masumiyet karinesine herkesin uymasını diliyorum."
Bu sırada şehit ve gazi yakınları sırasından, "İyi tiyatrocusun, iyi senaryo yazmışsın." diye tepki gösterdi. Bu izleyici salondan dışarı çıkarıldı.
Karslı, darbe girişimine karışmadığını, darbeci olmadığını savunarak, darbecilikle suçlanmasından öte, FETÖ'cülükle suçlanmanın, terörist olarak suçlanmanın vicdanını yaraladığını belirtti.
Emre Karslı, "Eğer benim Genelkurmaya giren bir sivilden talimat aldığımı ortaya koyarsanız, beni müebbetle yargılamayın, beni idam edin." dedi.
Bu sözleri üzerine, solandaki izleyicilerden bir kişinin, "İnşallah o da olacak." demesi üzerine, sanık Karslı "Buradaki herkes suçlu değil." diye karşılık verdi.
Daha sonra Karslı'ya fotoğrafları gösterildi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Elin silahlı, gündüz vakti dolaşıyorsun, nereye gidiyorsun?" sorusu üzerine Karslı, o fotoğrafta nereye gideceklerini konuştuklarını söyledi.
Başkan Dik'in, "Siz elinizde silahla rahatça dolaşıyorsunuz. Sizi düşman olarak görmüyor darbeci güruh, çok rahat dışarı çıkabilirsiniz." sözlerine karşılık Karslı, "Efendim, resmi üniformalıyım, keskin nişancılar iki ayaklı herkese ateş ediyor diyorlar." ifadelerini kullandı.
Başkan Dik'in, "Gece de çıkabilirdiniz." sözleri üzerine Karslı, "Gece çıkamazdık başkanım, vatandaşlar dışarıda çok kızgınlardı. 'Ben darbeci değilim.' diyene kadar parçalarlardı." dedi.
Başkan Dik'in "Tiyatro ile ilgilendiğinizi söylediniz değil mi? Sizce burada başrol oyuncusu kimdi? Neyi gözlemlediniz?" sorusu ise salondaki izleyicilerden alkış aldı. Karslı, "Bir şey gözlemlemedim. Sabaha kadar kimseye rastlamadım." yanıtını verdi.
TÜMGENERAL BAKİ KAVUN
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın 16. duruşması, 3 sanığın daha savunmasının alınmasıyla tamamlandı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada şüpheli eski Genelkurmay Harekat Plan Daire Başkanı Tümgeneral Baki Kavun da savunma yaptı.
Genelkurmay Karargahı'nda, darbeci askerlerle görüşmeler yaptığı, darbecileri engellemeye yönelik herhangi bir girişimde bulunmadığı, karargahta rahatlıkla dolaştığı ve derdest edildiğini öne sürdüğü saatlerde telefonunu kullandığı belirlenen Kavun, hakim karşısında, FETÖ'cü olmadığını, hain darbe girişimine karşı durduğunu iddia etti. Kavun, "Ben bu darbe girişiminin içinde yokum, eğer haberim olsaydı durdururdum." dedi.
Kavun, karargahta o gece terörle mücadele toplantısının bitmesinin ardından makamında gerekli çalışmaları yaptığını, mesaiyi terk etmek üzere hazırlandığını ancak Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkan çıkmadan teamül gereği karargahı terk edemeyeceğini, bu nedenle beklediğini savundu.
Birkaç saat sonra silah seslerinin gelmeye başladığını, ne olduğunu anlamaya çalıştıklarını ileri süren Kavun, darbe mesajlarının kendisine ulaşmadığını, bilgi almak üzere Genelkurmay Harekat Merkezini aradığını ancak bilgi alamadığını iddia etti.
Genelkurmay Harekat Başkanı olarak merkeze gidip ne olduğunu öğrenmek istediğini söyleyen Kavun, kapıda bekleyenlerin, "Genelkurmay Başkanımızın emri var, içeri alamayız." diyerek kendisini geri çevirdiklerini belirtti. Kavun, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, karargahtan çıkış yapmadığından bu emre karşı gelmediğini öne sürdü.
Karargahta serbestçe dolaşmasına izin verildiği yorumunu kabul etmeyen Kavun, "Ben komuta katında değildim, harekat merkezi bölgesindeyken burada kimseyi derdest etmediler. Daha sonra emir subayım, birisinin helikopterle tahliye edildiğini, tam göremediğini ancak Kara Kuvvetleri Komutanı'na benzettiğini söyledi. Bunların hepsi bende şüphe uyandırdı, hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum." şeklinde savunma yaptı.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezini saat 22.35 sıralarında aradığını, telefona çıkan kişiye "Karargahta silah sesleri var, orada bir şey var mı?" diye sorduğunu ileri süren Kavun, "Bana, 'O konuda mesaj yayınlandı, haberiniz yok mu?' diye cevap geldi, mesajın ne olduğunu sorduğumda da 'Siz yerinizi söyleyin, ben mesajı size ulaştırırım.' yanıtını aldım. Askeri teamüllere uygun olmayan bu yanıtı alınca telefonu kapattım ama sanık olan bu kişiyle telefonla görüşmekle suçlanıyorum." diye konuştu.
Baki Kavun, harekat merkezinden de yanıt alamayınca emir astsubayı ile kendisini odasına kilitlediğini, silah ve bomba seslerinin yoğunlaşmasının ardından kendisinin de hedef olabileceğini değerlendirerek yer değiştirdiklerini anlattı.
Sanık Kavun, şunları söyledi:
"Harekat Başkanı emir astsubayının odasına yer değiştirdik, ışıkları kapattık, televizyonu açmadık. Tamamen kim olduklarını anlamaya yönelik arayış içinde oldum. Bu süre içinde ailem dışında kimseyle mesajlaşmam yoktur. Bu sırada, ÖKK Komutanı'nın beyanlarını öğrendim. Güveneceğim tek kişi olarak Zekai Aksakallı'yı düşünerek saat 03.07'de aradım. Olayın arkasında kimin olduğunu sordum, 'Partigöç var, onunla görüş, vazgeçir.' dedi. Bulunduğum yerin ortaya çıkması söz konusu olabilirdi. Karargahta silah sesleri duyulmaktaydı, kapı dışarıdan açılmaya çalışılıyordu. Koridordaki seslerin kesilmesini bekledim ve harekat merkezine gitmeye karar verdim. Emir astsubayım ile saat 03.30 sıralarında koridora çıktığımızda bizi aradıkları belli olan kurmay binbaşı, sivil silahlı ve teçhizatlı kişilerle karşılaştık. Fırat Alakuş ve ÖKK personeli geldi. Beni emniyetli bir yere götüreceklerini söylediler.
Şahsi cep telefonumu verdim, resmi telefonumu vermedim. Bu işlemler silahlar doğrultulmuş şekilde yapıldı. Ellerimi ve gözlerimi bağladılar. Komuta katına götürdüler. Ellerimi ve gözlerimi bağlamaları yaklaşık 20 dakikalık süreç almıştır. Kendimi bilerek derdest ettirdiğim gibi bir onur kırıcı suçlamayla karşı karşıyayım."
"Karargahta kaldığım için sanık konumundayım"
Kavun, görüntülerin ifadesini doğruladığını, derdest edilmesinin senaryodan ibaret olduğu iddiasının zandan öteye geçemeyeceğini savundu.
Darbecileri vazgeçirmek için saklandığı yerden çıktığını ve bu nedenle darbecilerce yakalandığını öne süren Kavun, "Akıncı Üssü'ne götürülenler mağdur, ben karargahta kaldığım için sanık konumundayım." beyanında bulundu.
Derdest edildikten sonra yetkili birisiyle görüşmek istediğini, başarılı olamayacaklarını söyleyerek, kan dökülmemesi için vazgeçmeleri telkininde bulunduğunu öne süren Kavun, burada kaldığı süre boyunca bu telkinlerine devam ettiğini anlattı. Kavun, yaklaşık 4 saat sonra tuvalete gitmek istediğini söylediğini ve burada kızına "Merak etmeyin." diye mesaj attığını kaydetti.
Darbe girişiminde bulunanların vazgeçme eğilimine girdiklerinde kendisini de serbest bıraktıklarını savunan Kavun, polislerle karargahtan ayrılabilecekken odasına çıktığını ve emir komutayı düzene sokmak için mesaiye devam ettiğini ileri sürdü.
Yunanistan'a helikopterle kaçan askerler olduğunu duyduğunu ve bu konuda çalışmalar yaptığını ifade eden Kavun, kaçak 8 darbecinin getirilmesi için muhafız görevlendirilmesini bizzat kendisinin emrettiğini öne sürdü.
Kavun, vardiya amirinden de ordu, kolordu komutanlıklarıyla temasa geçmesi ve durum raporu vermesini istediğini söyledi.
Baki Kavun, darbe faaliyetine katılmadığını, darbeciler tarafından derdest edildiğini, delillerin kendisini doğruladığını savundu.
Duruşma, yarın Kavun'un savunmasıyla devam edecek.
13.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın 17'nci duruşmasına başlandı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor.
Davanın 17'nci duruşması, eski Genelkurmay Harekat Plan Daire Başkanı Tümgeneral Baki Kavun'un dün yaptığı savunmasının ardından çapraz sorgusuyla başladı.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Siz kimin emri üzerine derdest edildiniz?" şeklindeki sorusu üzerine Kavun, "Beni derdest edenlerin, muhtemelen Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine alınanları derdest ettiği ortada." dedi. Dik'in, "Fail kim?" diyerek tekrar sorması üzerine ise Kavun, "Fırat Alakuş, Halit Kazancı, Bünyamin Tüner ve beraberinde üç silahlı özel kuvvet unsuru. Diğerlerini tanımıyorum." diye konuştu.
Kavun, Başkan Dik'in "Karargahı kimin yönettiğini görmedin." şeklindeki ifadesine karşılık, görmediğini söyledi. Kavun, "Koridordaki seslerden ve konuşmalardan hissettiğim. Derdest edildiğimde, ikinci başkanın odasında bulunurken, Cemil Turhan, Mehmet Partigöç ve Muharrem Köse'nin seslerini duydum o esnada." dedi.
Daha sonra savunma yapan Kavun'un avukatı Tolga Cangüloğlu, iddianamede yer alan suçlamaları kabul etmeyerek, suçlamaların bilinçli yapıldığını öne sürdü.
Cangüloğlu'nun, savunması sırasında iddianameyi hazırlayan savcı için "Ben isterim ki hukuk fakültesini tekrardan okusunlar ama bunun mümkün olmadığını gayet iyi biliyorum." demesine karşılık salonda tepkiler oluşunca, Mahkeme Başkanı Dik de "Avukat Bey, bu size Savcı Beye hakaret etme görevi vermez." diye konuştu.
Daha sonra söz alan duruşma savcısı Aytekin Cenikli, savcıya hakaret eden cümleler söylenerek sınırın aşıldığını söyledi. Cenikli, sanık avukatı hakkında suç duyurusunda bulunarak gereğinin yapılmasını istedi.
Duruşma savcısından Çanakkale kahramanı Yahya Çavuş örneği
Duruşmada, Savcı Cenikli de sanık Baki Kavun'a sorular yöneltti.
Çanakkale Savaşı kahramanı, 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası'nda Ertuğrul Koyu'na çıkarma yapan 3 bin askerden oluşan İngiliz kuvvetini, komutasındaki 67 askeriyle durduran Yahya Çavuş örneğini veren Savcı Cenikli, "Yahya Çavuş'un ne yaptığını biliyorsunuz. Siz sivil yetkilileri arayabilirdiniz, bu yönde hiç çabanız yok. Bir şey yapmamışsınız, ne yaptınız, gerçekten merak ediyorum? Zekai Paşa ile konuştunuz, 'darbe yapılıyor' dedi, sonra ne yaptınız herhangi bir subay değilsiniz?" diye sordu.
Kavun'un, "Oradan çıktım odama gittim. Karargaha müdahale edileceğini düşünerek bekledim" demesi üzerine Savcı Cenikli, "Komutanların disiplinsizliği görünce tutuklama yetkisi var. Disiplinle ilgili yetkileriniz var, emir veriyorsunuz astınız uymuyor, harekat merkezine sizi almıyor, tamam adamlar silahlı ama bu durumu ortadan kaldırmaya ilişkin neler yaptınız?" dedi. Kavun da sonradan bu iki askeri gözaltına kendisinin aldırdığını söyledi.
Savcı Cenikli'nin "Sivil birimleri neden aramayı düşünmediniz? Darbe hükümete karşı yapılıyor, önce onları arayacaksınız. Hükümet darbeye uğrayan taraf, neden kimseyi aramadınız?" sorusuna karşılık da Kavun, ilk anda kimin darbeci kimin darbeci olmadığını anlamadığını söyledi.
"Güvenliği sağlamak için geldiklerini düşündüm"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın da harekat merkezine alınmadıktan 5 saat sonra neden yeniden gittiğini sorduğu Kavun, darbecileri vazgeçirmek istediğini savundu.
Aradaki sürede neden telefonla görüşme yapmaya çalışmadığı sorulan Kavun, cep telefonunun o odalarda kullanılamadığını, odadan araması halinde ise yerinin belli olacağı gerekçesiyle arama yapmadığını kaydetti.
Nizamiyedeki çatışmayla Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personelini görmesine karşın Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'yı neden gece 03.00'den sonra aradığının sorulması üzerine Kavun, ÖKK personelini ilk gördüğünde, karargahı ele geçirmeye çalıştıklarını aklına getirmediğini, güvenliği sağlamak için geldiklerini düşündüğünü öne sürdü. Kavun, darbe karşısında olduğu yönündeki beyanını duyduktan sonra Aksakallı'yı aradığını ifade etti.
Kavun, bir başka soru üzerine de ikinci kez harekat merkezine inmek üzere koridora çıktığında Vahap Kavaker ve Abdurrahim Aksoy'un silahlı olarak geldiğini ve Fırat Alakuş'un emriyle derdest edildiğini ileri sürdü.
Aydın'ın, Anadolu Ajansının Genelkurmay Başkanı'nın Akıncı Üssü'ne kaçırıldığını haber olarak geçtiğini hatırlatarak, televizyonlarda bu haberi gördükten sonra ne yaptığını sorduğu Kavun, Genelkurmay Başkanı'nın derdest edildiğini anladıktan sonra koruma tedbirlerini sıkılaştırma ihtiyacı hissettiğini, kimlerin eylem içinde olduğunu bilmediğinden, bulunduğu odada ışıkları ve gece saat 01.00'den sonra televizyonları kapattığını söyledi.
"O saate kadar orada kalmanızı Genelkurmay Başkanı'nın makamda olmasına bağladınız. O götürüldükten sonra orada kalmanızın manası kaldı mı?" şeklindeki soru üzerine de Kavun, başına gelecekleri tahmin ederek, bulunduğu yerden çıkmadığını anlattı.
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan ise harekat merkezinin Kavun'a bağlı olduğunu hatırlatarak, "Size bağlı birimdekiler, emrinizi yerine getirmediğine göre demek ki onlar darbeci yorumu çıkar mı?" sorusuna karşılık Kavun, "Onlar benim darbecilere karşı olduğumu biliyor ama ben onların darbeci olduğunu henüz bilmiyorum." savunmasını yaptı.
Ayhan, Başbakan'ın açıklama yaptığını, harekat merkezinin kapalı tutulduğunu, TRT'de darbe bildirisinin okunduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkı darbeye karşı durmaya davet ettiğini hatırlatarak, "Tamam can kıymetlidir. İçeride kendinizi kilitlemeniz normal ama telefonla ne yaptınız? Sivil siyasetten, bürokrasiden, emniyet müdürlüğünden kimi aradınız? Ne yaptınız?" sorusunu yöneltti. Kavun ise kime güveneceğini bilmediği için kimseyi aramadığını söyledi.
Genelkurmay Karargahı'nda, darbeci askerlerle görüşmeler yaptığı, darbecileri engellemeye yönelik herhangi bir girişimde bulunmadığı, karargahta rahatlıkla dolaştığı ve derdest edildiğini öne sürdüğü saatlerde telefonunu kullandığı belirlenen Kavun, hakim karşısında, FETÖ'cü olmadığını, hain darbe girişimine karşı durduğunu iddia etti. Kavun, "Ben bu darbe girişiminin içinde yokum, eğer haberim olsaydı durdururdum." dedi.
14.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 18. celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı.
Duruşma, darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Daire Başkanlığında görevli olan eski Kurmay Binbaşı Ahmet Durmaz'ın savunmasıyla başladı. Davanın diğer sanıklarından olan eski Kurmay Albay Doğan Öztürk'ün Genelkurmay Başkanlığına terör saldırısı olduğunu söylemesi üzerine nizamiyeye gittiğini belirten Durmaz, kendisini ve karargahı korumak için silah aldığını söyledi. Darbe girişimine katılmadığını savunan Durmaz, darbeci değil, mağdur olduğunu iddia etti.
Durmaz, ne kendisinin ne de ailesinin FETÖ ile bağlantısının bulunmadığını anlatarak, "FETÖ'nün hiçbir okuluna, dershanesine gitmedim, ByLock kullanmadım. Cemaat yapılanması içindeki hiç kimseyle tanışmadım, toplantılara katılmadım. Hakkımdaki tüm suçlamaları reddediyorum" diye konuştu.
Darbe girişimini saat 23.00 sıralarında öğrendiğini kaydeden Durmaz, karargah içinde ne olduğunu bilmediklerini, karargah içine girmeye çalışan polisleri engellemeye çalışmadığını savundu. Durmaz, savcılıktaki ifadesini yönlendirilerek verdiğini öne sürerek, önceki ifadelerini kabul etmedi. Durmaz, mahkeme huzurunda yaptığı savunmasının dikkate alınmasını istediğini söyledi.
Karargah içinde şehit olan vatandaşı taşıdığı iddia edilen sanık savunma yaptı
ÜSTEĞMEN BARIŞ ERDEMİR
Durmaz'ın savunmasının ardından Genelkurmay Karargahında şehit olan bir vatandaşı Muharebe Merkezi koridorunda bir grup askerle bezle taşırken görüntülenen eski Pilot Üsteğmen Barış Erdemir'in savunmasına geçildi.
Genelkurmay Başkanlığı Destek Grup Komutanlığında darbe gecesi takviye nöbetçi subayı olarak görev yapan eski Üsteğmen Barış Erdemir, o gece nöbetçi olduğu için Genelkurmay Karargahı'nda bulunduğunu anlattı.
Çatışma seslerinin ardından bulundukları zemin kat ile birinci kat arasında yaralı bir sivil şahıs gördüğünü belirten Erdemir, "Yaralıya yardımcı olmaya çalışırken kim olduğunu sordum, 'ne olur bana yardım et' diyebiliyordu. İlk yardım yapmaya çalıştım, tıbbi müdahale gerektiğini görünce revire götürmek istedim." dedi.
Ambulansın, bulundukları bölgeye giremeyeceğinin söylenmesi üzerine, koridorda karşılaştığı ve yanında Subay Temel Askerlik ve Subaylık Anlayışı Kazandırma (SUTASAK) öğrencileri bulunan üsteğmenden yardım istediğini aktaran Erdemir, üsteğmenin 3 kursiyeri yardım için görevlendirdiğini, yaralıyı birlikte revire götürdüklerini söyledi.
Görüntülerin anlattıklarını doğrulayacağını savunan Erdemir, "Şahıs, ölü olsaydı neden ambulans isteyip kendimi riske atayım. Ülkemizde basit bir futbol maçında bir pozisyon bile sabahlara kadar incelenirken böyle bir davada nasıl tek bir kareye bakılarak karar verilebilir. İnsan hayatı ve onuru bir futbol maçından daha mı önemsiz?" ifadelerini kullandı.
Yaralıyı revire bıraktıktan sonra kimin hangi tarafta olduğunu ayırt edemediği için harekat merkezine döndüğünü ifade eden Erdemir, "Güvenlik odasında bekletilirken Osman (Kardal) albay, Erhan (Metin) binbaşı gelip gidiyordu. Osman albay, Serkan (Kılıç) binbaşıya silahlarının yanında olup olmadığını sordu. Osman albaya 'Silahı kime karşı kullanacaksınız?' dedim, 'Kim gelirse.' dedi. 'Bu işin sonu ne olacak?' dedim. 'Darbe oldu. Sırada Tayyip var, Tayyip'i yakalayacaklar, sonra yargılayacaklar.' dedi." diye konuştu.
Bu andan sonra hedefinin, askerinin güvenliğini sağlamak olduğunu ileri süren Erdemir, emrindeki teğmen ve astsubayla odasına geçtiğini, buradan ayrılmadığını, televizyondan haberleri takip ettiğini söyledi.
Erdemir, sabah saatlerinde yanındakilerle muhafız taburunun arkasına gittiklerini, buradan dışarı çıktıklarını ve Polis Akademisi önünde gözaltına alındıklarını anlattı.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in darbe teşebbüsü olduğunu anladıktan sonra ne yaptığını sorduğu Erdemir, kalkışma haberini duyduktan sonra harekat merkezinde bunun düzeltilmeye çalışıldığını düşündüğünü, bu merkezin kapalı çalıştığını, içeridekilerin ihanet içinde mi olduklarını yoksa vatan için mi çalıştıklarını bilemeyeceğini kaydetti.
Duruşma Savcısı Aytekin Cenikli'nin sorusu üzerine de Erdemir, kimsenin derdest edildiğini görmediğini, söz konusu saatlerde zemin katta bulunduğunu söyledi.
Başkan Dik'in, yaralıyı revire çıkardıktan sonra fırsatı varken neden oradan ayrılmadığını sorması üzerine Erdemir, Osman Kardal'ın darbeyle ilgili konuşmasının yaralıyı çıkarıp döndükten sonra gerçekleştiğini, ayrıca komutası altındaki askerlerden sorumlu olduğu için dönmesi gerektiğini ifade etti.
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın, kimsenin giriş çıkış yapmayacağının belirtilmesinin ardından harekat merkezine kimlerin geldiğini sorması üzerine Erdemir, Tümgeneral Baki Kavun'un geldiğini, Yüzbaşı Ali Emre Eral ile görüştüğünü, Eral'ın, Genelkurmay Başkanının emri olduğunu, kimsenin giremeyeceğini söylemesinin ardından Kavun'un geri döndüğünü anlattı. Erdemir, ismini bilmediği kişilerin de giriş çıkış yaptığını söyledi.
Osman Kardal'ın sözlerini duyduktan sonra bulunduğu yeri terk etme teşebbüsünde bulunup bulunmadığı sorulan Erdemir, karşısında 3'ü silahlı 4 kişi bulunduğunu, kısa sürede karar verip uygulamasının mümkün olmadığını savundu.
Söz alan Osman Kardal ise yaralının saat 03.28'de taşındığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının 00.24'te gerçekleştiğini belirterek, "Benim darbeyi desteklediğimi kimse iddia etmiyor. Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra benim böyle bir açıklama yapmam, hayatın olağan akışına aykırı. Siz nasıl böyle bir ifade kullanırsınız?" dedi.
YÜZBAŞI ALİ ÇAKIR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın bugünkü duruşmasına sanık savunmalarıyla devam edildi.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Darbe girişimi gecesi, Genelkurmay Başkanlığı Bilgi İşlem Dairesinde subay olarak görev yapan ve saat 22.45 sıralarında, Genelkurmay Karargahı kuzey nizamiye kısmında elindeki uzun namlulu silahla beklediği kameralara yansıyan sanık eski Yüzbaşı Ali Çakır savunma yaptı.
FETÖ ile bağının bulunmadığını, dershanelerine gitmediğini, eşi dışında kimsenin önünde eğilmediğini savunan Çakır, askeri lise ve harp okulundan mezun olduğu 2004'ten darbe tarihine kadar mesleğine devam ettiğini anlattı.
Çakır, Genelkurmayda bilgi işlem personeli olarak darbe girişiminden iki ay önce görevlendirildiğini, darbe gecesi sivil bir grupla, halkla karşı karşıya kalmadığını, kimseye emir vermediğini, kimseden emir almadığını, kimseye ateş etmediğini iddia etti.
Ağustos'ta yapılacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı hazırlıkları nedeniyle sürekli mesaiye kaldıklarını, akşam saatlerinde alarm emri verildiği ve karargaha saldırı beklendiği yönünde haberlerin geldiğini ileri süren Çakır, nizamiye bölgesinin takviye edilmesinin birinci başkanının emri olduğunun söylendiğini savundu.
Ali Çakır, bunun karargahtaki rütbeli bir grup tarafından söylenmesi üzerine, herkesin güvenlik takviyesi nedeniyle silah aldığını, kendisinin de silahlıktan aldığı silahla rastgele kuzey nizamiye bölgesine gittiğini ileri sürdü.
"Genelkurmay Başkanının emri var" dendiğinde bunu sorgulamalarının mümkün olamayacağını söyleyen Çakır, silah alan birkaç kişinin güney nizamiyeye gideceğini söylemesi üzerine, 21.15-21.30 saatlerinde Kumrular Caddesi tarafındaki kuzey nizamiyeye geçtiklerini belirtti.
Kuzey nizamiye tarafında vatandaşların bulunmadığını, kimseyi görmediklerini iddia eden Çakır, bu sırada elinde silahla nizamiyeden boş alana bakarken görüntüsünün kameraya yansıdığını ve bu anın iddianameye konulduğunu ifade etti.
Televizyon izleyemediklerini, cep telefonlarının yanlarında olmadığını, yanındakilerin de hiç bir şeyden haberdar olmadığını savunan Ali Çakır, ardından Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ve ÖKK personelinin geldiğini, bu ekibin desteğe geldiğini düşündüklerini dile getirdi.
Bunun ardından amirlerinden bilgi almak için nizamiyeye gittiğini, kapı kilitli olduğu için giriş yapamadığını, sosyal tesislerin içinden nizamiyeye giriş olduğunu bildiği için buraya yöneldiğini anlatan Çakır, şöyle devam etti:
"Sosyal tesislerden giriş yaptım, içeride bütün ışıklar kapalıydı, Genelkurmaya yeni gelenler aydınlıkta bile kaybolurlar, ben de yeni gelmiştim, şubemin yolunu bulamadım, hafif ışık geliyordu, ışığı takip ettim, tüm ışıkları açık olan bir koridorun başına geldim saat 01.03 civarı. Bu sırada Cemil Turhan'ı gördüm, olanları anlattım. 'Sen silah bırak, şubeye git' dedi. Arkamdan başka biri, 'Alın şunun silahını' dedi. Birisi geldi silahımı aldı. Bu sırada bulunduğum yerin adını bilmiyorum komuta katıymış. Bu saatten sonraki kamera görüntüleri izlenirse bunlar görülecektir. Beni oradaki boş odalardan birine yönlendirdiler, kapı kapalı içeride kaldım, çatışma sesleri vardı, hala terör saldırısı diye düşünüyordum. Saat 03.30 gibi dışarı çıkmak istedim, izin vermediler. Buna rağmen iddianamedeki, 'tüm gece boyunca silahlı olarak darbe faaliyetlerine katıldığım' şeklindeki cümleleri kabul etmiyorum. Sabah 08.00-09.00 saatlerinde odadan çıktım. Koridordaki odalardan birinde televizyon açık kalmıştı, darbe girişimi haberlerini gördüm. Şoka girmiş gibi oldum, bir an önce bölgeyi terk ettim. Koridorda gezdim, şubemi buldum. Odama girdim, sabah odamdaki internetten gece olanları izledim."
Sorular
Duruşma savcısı Aytekin Cenikli, keşmekeşliğin disiplinsizliği ifade ettiğini belirterek, "Bir yere saldırı yapıldığı zaman bir sivilin davranışıyla subayın davranışının farklı olması lazım. Neden planlama yapmadan kuzey nizamiyeye gittiniz? Kimden emir aldınız?" sorusunu yöneltti.
Sanık Çakır, orada bulunan rütbelilerin, bunun Birinci Başkanın emri olduğunu söylediğini, bunu söyleyenleri ismen tanımadığını savundu.
Savcı Cenikli'nin, "Komuta katında böyle elinizde silahla dolaşmak askeri edep ve ahlaka uyar mı? Komutanınız sizi bu şekilde görse uygun olur mu?" sorusuna karşılık Çakır, "Görsem 'Efendim emriniz olduğu söylendi' diye kendisine söylerdim.
Şubeme gitmeye çalışıyordum. Bilmediğim bir kapıdan girdim. Komuta katına tesadüfen ışığı takip edip geldim." dedi.
Bir başka soru üzerine geri görevde olduğunu ancak komutanın emri olunca sorgulamadan silah aldığını ileri süren sanık Çakır, silahların düzen içinde verildiğini iddia etti.
Annesinin Bank Asya'da hesap açtığının belirtilmesi üzerine de Çakır, "Bilseydim açtırmazdım. Ayrıca annemin açtığı hesabın beni ilgilendirmeyeceğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Helikopterlerin atış yaptığını görüp görmediği sorulan Çakır, sesleri duyduğunu ancak çatışmayı ve helikopterleri görmediğini iddia etti.
Bazı şehit yakınları ve gazilerin avukatı Fatih Atalay, Çakır'ın, sanık Kadir Bozan'ın savunmasının hislerine tercüman olduğu yönünde ifadeler kullandığını hatırlatarak, "Kadir Bozan bizim gözümüzde çok güzel bir örgüt müdafaası yaptı. Siz de örgütü ve örgütün talimatı doğrultusundaki savunmayı kabul ettiniz." dedi.
Bunun üzerine Çakır, örgüt savunması ithamını kabul etmediğini söyledi.
Avukat Atalay'ın atıfta bulunduğu sanık Bozan, önceki gün yaptığı savunmada kendisini, Fransa'da 1894 yılında haksız yere casuslukla suçlanarak vatan haini ilan edilen ve 12 yıllık yargılamalar sonunda aklanan Yüzbaşı Alfred Dreyfus'a benzetmişti.
Çakır, darbeyi kimin yaptığı yönündeki soru üzerine ise "Bu yorum tamamen basının önümüze koyduklarıyla olur. O akşam bir şey görmediğimi söyledim. Bunlarla söylemem mümkün değil." diye konuştu. Sanık Çakır, darbeyi kimin yaptığı tespit edildiğinde onlardan şikayetçi olacağını söyledi.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen hakkında ne düşündüğü sorulan Çakır, "Gülen beni hiç ilgilendirmez. Niye bana soruyorsunuz? Gülen'e laf atmak zorunda hissedenler zamanında onu övenlerdir." ifadesini kullandı.
15 Temmuz akşamı rütbeli askerlerin koşuşturarak "karargaha saldırı var koşun" dediğini duyduğunu belirten Çakır, bu sözler üzerine kendisinin de grupla beraber koşmaya başladığını söyledi. Koşuşturma esnasında "Birinci Başkanın emriymiş, alarm verilmiş, saldırı bekleniyormuş, destek gelene kadar herkes silah alıp takviye olacak" şeklinde konuşmalar duyduğunu ifade eden Çakır, "Komutan diye söylenince bu en rütbeli kişinin emri demektir. Birkaç kişinin de 'Mehmet Partigöç'ün bahsettiği konu buymuş' dediğini duydum. Orada içim biraz daha rahatladı. O grupla beraber silahlığa gittim. Bir düzen içinde herkese silah dağıtılıyordu. Bir grup güney nizamiyeye gitti, benim olduğum grup ise kuzey nizamiyeye gitti. Bu süreçte herhangi bir arbede yaşanmadığından darbe aklıma gelmedi. Bu olaylar olduğunda saat 21.15 sıralarıydı" diye konuştu.
"Kışlasını teröristlerden koruyacağını düşünen biri ne yaparsa ben de onu yaptım"
Çakır, hangi terörist grubunun saldırı yapacağını kimsenin bilmediğini belirterek, desteğe de kimin geleceğini bilmediklerini söyledi. Emir almaksızın hiçbir şeyi yapmaya yetkilerinin olmadığını kaydeden Çakır, emir doğrultusunda silah aldığını savundu. Çakır, nizamiyeye gittiğinde nöbetçiler tarafından mukavemet görmediğini, onlarla beraber nöbet tutmaya başladığını dile getirdi. Çakır, "Orada kışlasını teröristlerden koruyacağını düşünen biri ne yaparsa ben de onu yaptım. Darbeye ait en ufak bir haber yada emare yoktu. Nizamiye dışındaki yoldan bir polis aracı devriye geziyordu. O polis aracından bize bir uyarı yapılmadı. Sadece süratlen geçiyorlardı. Onların da dış emniyeti sağladığını sandım. Yanımdaki kişilere ne sorsam cevap alamıyordum. Orada 'yetkili benim, emir komuta da bende' diyen yoktu" şeklinde konuştu.
"Biri 'Komutanım tatbikat, tatbikat' diyerek neşeli bir şekilde gülerek geldi"
Bir müddet sonra Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli olduğunu söyleyen bir askerin yanına geldiğini aktaran Çakır, "Bana 'komutanım' diye seslenmesinden alt rütbede bir asker olduğunu anladım. 'Komutanım tatbikat, tatbikat' diyerek neşeli bir şekilde gülerek geldi. Ben önce şaşırdım. 'Sen ne saçmalıyorsun? Bu tatbikat değil, gerçek saldırı bekliyoruz kendine gel' dedim. Sonra arkadaşlarıyla konuştu. Durumun tatbikat değil bir terör saldırısı olduğunu öğrenince yüzleri hiç gülmedi. Orada tam bir keşmekeş vardı" ifadelerini kullandı.
Çakır, durumun bir terör saldırısı olduğunu düşündüğünü yineleyerek, "Kuzey nizamiyeye benimle birlikte gelen grup tam anlamıyla seyircilik yapıyordu. Şehit olma heyecanıyla öne gittim" dedi. İzleyici sıralarında oturan şehit yakınları ve gaziler bu sözlere tepki gösterirken Çakır, "Bunu kahramanlık olsun diye anlatmıyorum. O durumu anlatabilmek için söylüyorum" cevabını verdi. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik ise "Sen cevap verme devam et" uyarısında bulundu.
"Hiç kimseyi hedef almadım, ateş de etmedim"
Nizamiye bölgesinde elinde silah ile dışarıya hedef alırken ki görüntüleri hakkında konuşan Çakır, "Benim bulunduğum bölgede hiçbir şekilde sivil yoktu. Vatandaşlar ya da bizi uyaracak herhangi bir kişi yoktu. Elimdeki silah da uzun namlulu değil, makineli tabancadır. Hiç kimseyi hedef almamakla beraber ateş de etmedim. Benim bulunduğum hareketli görüntüler ve dış cepheyi gösteren görüntüler incelendiğinde bu anlaşılacaktır diye düşünüyorum" diye konuştu.
Çakır, amirlerinden ya da tanıdıklarından durum hakkında daha ayrıntılı bilgi almak istediğini kaydederek şunları söyledi:
"Sosyal tesisler içerisinden Karargah binasına giriş yapmaya çalıştım. İçeride tüm ışıklar kapalıydı. Sadece ilerden bir ışık sızdığını görüyordum. Ben Genelkurmaya yeni gelmiştim. Herkes bilir ki Genelkurmaya yeni gelenler aydınlıkta bile kaybolabilir. Ben de açıkçası o an şubemin yolunu bulamadım. Işığı takip ettim. O koridordan Birinci Amirim Cemil Turhan'ı gördüm. Neler olduğunu sordum ama o hiç beklemediğim bir şekilde silah bırakmamı ve şubeye gitmemi söyledi. Ben odadan çıkarken arkadan başka birinin alın şu silahı dediğini duydum. Sonra biri gelip silahımı aldı. Silahımı alan kişi benim şubeye gitmeme izin vermedi. Beni orada bulunan boş odalardan birine yönlendirdi ve oraya girmemi istedi. Ben açıkçası bunu yadırgamadım. Terör saldırısı var deniliyordu, elinde silah olmayan kişi ayak bağı olur diye düşündüm."
Bir ara silah sesleri geldiğini duyduğunu aktaran Çakır, "İçerideydim ve 'Eyvah nizamiyeden girmişler ve bina içine de girmişler' dedim. Ben Afganistan'da görev yaptım. Taliban ve El Kaidenin nasıl çatıştığını biliyorum. Bunlar son adamı ölene kadar içeride olabildiğince insanı öldürmeye çalışırlar. Ben de nizamiyeden girdiler ve çatışıyorlar diye düşündüm. Hem silah bırakarak arkadaşlarımı yalnız bıraktığım için canım sıkıldı hem de her an kapıdan kimin gireceğini bilmediğim için canım sıkıldı. Saat 03.37'de dışarıya çıktığımda bir şey yoktu. İddianameden öğrendiğim kadarıyla vatandaşların içeriye girmesinden dolayı silah sesleri gelmiş. Onlarla ilgili en ufak bir emare yoktu. Kamuflajlı askerler beni gördü ve tekrardan odaya girmemi istediler. Ben tekrardan girdim ve ne zaman çıktığımı hatırlamıyorum" dedi.
Çakır, saat 08.00-09.00 arasında televizyonda darbe haberlerini gördüğünü belirterek, "O an şoka girmiş gibi oldum. Bir an önce o bölgeyi terk ettim. Bizi anlamak istemezseniz, anlayamazsınız. Bir taraftan önceki gece yaşadıklarımı, bir taraftan da televizyondaki haberleri düşünüyorum, anlayamıyorum. Kimse darbe diye bir şey dememişti. Televizyondakileri görünce 'yaşadıklarımız darbe olabilir' dedim. Daha sonra şubeme gittim. Oradakilerde bir garip haldeydi. Benim de konuşacak halim yoktu. Ne onlar bana soru sordu ne de ben onlara. Bir ara birinin masanın altında yattığını gördüm. 'Neden masanın altında yatıyorsun?' diye sorduğumda 'Gece boyunca helikopterler bombaladı duymadın mı? Bir şey olur diye ben de burada yatıyorum' cevabını verdi" ifadelerini kullandı.
"Böyle bir davada yer almanın şoku ve şaşkınlığı içindeyim"
Çakır'ın savunmasının tamamlanmasının ardından, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın eski emir subayı Oğuzhan Konuk'un "abi"si olduğu iddia edilen elektronik mühendisi Mustafa Akyıldız'ın savunmasına geçildi.
Dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın emir subayı sanıklardan eski personel Binbaşı Oğuzhan Konuk ifadesinde, "FETÖ'cüler tarafından Dündar'ın emir subaylığına atandıktan sonra örgütün "asker abileri"nden "Aydın" kod adlı Mustafa Akyıldız'ın kendisiyle temasa geçtiğini belirterek, evine gittiği Akyıldız'ın görüşmelerinde bazen Dündar'ın nasıl biri olduğunu, cemaate yakın olup olmadığı şeklinde dünya görüşünü sorduğunu" anlatmıştı. Konuk ayrıca, Akyıldız'ın Karargah hakkında yönelttiği soruları cevapladığını belirtmişti.
"Terör örgütü üyeliği" ile suçlandığını belirten Akyıldız, FETÖ'ye üye olmadığını, bu suçlamayla karşı karşıya olmanın zoruna gittiğini söyledi. FETÖ'nün yaptığı darbe girişimi ile ilgili uzaktan yakından alakasının olmadığını savunan Akyıldız, "Böyle bir davada yer almamın şoku ve şaşkınlığı içindeyim" dedi.
Akyıldız, "Oğuzhan Konuk'u hayatımda hiç görmedim, tanımam. 'Aydın' kod adını da hiç kullanmadım, sohbetlere katıldığım iddiaları gerçeği yansıtmıyor. 8 Ağustos'ta Oğuzhan Konuk ile yüzleştirme yapılmıştır. Kimseyi tanımadığını söyledi. İki gün sonra duvara dayatılıp üzeri kapatılarak baskı altında bir tutanak imzalatıldı. İki gün önce yüzleştirmede beni tanımadığını söyleyen kişi iki gün sonra nasıl böyle bir ifade veriyor?" diye konuştu.
Eşi ve kendisi KPSS şüphelisi
Eşinin ve kendisinin KPSS şüphelisi olduğunun söylenildiğini, bunu da Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada öğrendiğini anlatan Akyıldız, kamu da hiç çalışmadığını, Türk Telekom'da sözleşmeli olarak çalıştığını belirtti. Akyıldız, Türk Telekom'a kurum tarafından açılan sınavla girdiğini ifade ederek, KPSS'ye de 4 defa girdiğini, sınavlarda yeteri kadar puan alamadığı için kamuya atanamadığını dile getirdi.
Faizsiz diye Bank Asya'da hesap açmış
Akyıldız, Bank Asya'da hesabının bulunmasına ilişkin de konuştu. Yaklaşık 15 yıl önce Bank Asya'da hesap açtığını anlatan Akyıldız, Türk Telekom'daki işinin yanı sıra internet üzerinden araç alım satım işi yaptığını, buradan kazandığı parayı faizsiz olduğundan dolayı Bank Asya'ya yatırdığını kaydetti. Bir iftira nedeniyle yargılandığını savunan Akyıldız, mağdur olduğunu öne sürerek, FETÖ'den şikayetçi olduğunu söyledi.
Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Akyıldız, örgüt içinde kod adının "Aydın" olduğu iddiasını reddetti. Akyıldız, "Darbe mağduru sivilim. Hain terör örgütü üyeliği ile suçlanmak zoruma gidiyor. Uzaktan, yakından alakam yoktur. Örgüt üyesi değilim. Asker, sivil kişilerle ilişiğim yoktur. Böylesine büyük bir darbe davasında yer alıyor olmamın şoku içindeyim." iddiasında bulundu.
Akyıldız, Oğuzhan Konuk'u tanımadığını, darbe girişiminin ardından yapılan yüzleştirmede Konuk'un kendisini tanımadığını söylediğini ancak iki gün sonra baskı altında bu ifadeyi verdiğini öne sürdü.
FETÖ ile bağının bulunmadığını, devlet okullarında okuduğunu savunan Akyıldız, kendisi ve eşinin KPSS şüphelisi olduğunu, KPSS'ye girdiğini ancak devlette hiç çalışmadığını belirtti.
Eşinin de KPSS'den yüksek puan almadığını iddia eden Akyıldız, elektronik mühendisi olarak kamuya atanamadığı için Türk Telekom'da işe girdiğini ileri sürdü.
Bank Asya'da hesabı bulunduğunu kabul eden Akyıldız, faizsiz bankacılığı tercih etmesi nedeniyle seçtiği Bank Asya'daki hesabını 10-15 yıl önce açtığını, araç alım satım işleriyle uğraştığı için bankadaki hesaplarının yaptığı bu işlemlere ilişkin hesaplar olduğunu savundu.
Akyıldız, bir kişinin iftirası sonucu terörist ilan edildiğini, Oğuzhan Konuk'u tanımadığını iddia ederek, Konuk'un ifadesinde 5-6 sene öncesinden bahsettiğini, kendisinin o tarihlerde bu evde oturmadığını savundu.
Avukatların sorularını da yanıtlayan sanık Akyıldız, "Oğuzhan Konuk, seni tanımıyorsa evini nasıl gösterebiliyor. Nasıl seni teşhis ediyor. Aynı zamanda Bank Asya'da hesap hareketliliğin var, ayrıca sen ve eşin KPSS şüphelisisiniz. Bu kadar tesadüf olur mu?" sorusu üzerine, "Tesadüfler silsilesi olmuş" demekle yetindi.
Genelkurmay Karargahı'nın su arızasına müdahale etmiş
Savunma yapan sanıklardan eski Astsubay Murat Can Avtan da Genelkurmay Başkanlığı Destek Kıtaları Hizmet Taburu teknisyeni olduğunu ifade ederek, 15 Temmuz günü taburda nöbetçi olduğunu, yaşanan olayları ilk olarak tatbikat diye duyduğunu ancak yaralıları görünce durumun farklı olduğunu anladığını söyledi.
Avtan, tabur komutanı Hasan Yücel'e saat 03.00 civarında karargahta "su patlağı" olduğuna yönelik telefon geldiğini ve onun da kendisine bunu gidermesi için emir verdiğini anlattı.
İlerleyen saatlerde "su patlağını" gidermek için çalıştığını dile getiren Avtan, tabancasının yanında olmadığını, darbeye yönelik bir faaliyete de katılmadığını savundu.
Avtan, iddianamedeki kamera kayıtlarından elde edilen fotoğraflardaki kişinin kendisi olduğunu belirterek, görüntülerin "su patlağı" için bulunduğu yerlerde kaydedildiğini anlattı.
Murat Can Avtan, sabah saatlerinde ise tabur komutanı ile görüştükten sonra Polis Akademisi tarafında tellere dayalı merdivenden çıkarak polis noktasına gittiğini ve sonrasında gözaltına alındığını bildirdi.
Duruşmaya yarın, sanık savunmalarıyla devam edilecek.
15.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'ndaki eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın 19. duruşması sona erdi.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki salonunda görülen duruşmada, savunması alınan sanıklardan eski Albay Vural Akyıldırım, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Okul Komutan Yardımcısı olduğunu ve o gece Genelkurmay'a hiç gitmediğini beyan etti.
İstihbarat okulundan evine giderken polis tarafından gözaltına alındığını, bu yüzden sanık olduğunu öne süren Akyıldırım, görevli olduğu okulda darbeye ilişkin hiçbir faaliyetin olmadığını iddia etti.
Darbe girişiminden önce Konya'da izinde olduğunu belirten Akyıldırım, Ankara'ya dönüşte yaşanan askeri hareketlilikten ötürü okula gittiğini, nöbetçi personelin birliği ilgilendiren bir durum olmadığını beyan etmesi üzerine evine gittiğini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine vatandaşlarla meydanlarda yer aldığını ve müteakiben resmi kıyafetlerini giyerek tekrar okula geldiğini belirten Akyıldırım, "Ben Genelkurmay'dan çekilen mesajlara değil, Cumhurbaşkanı'nın mesajlarına uydum. Kışlaya 01.30'da ancak gidebildim. İddia edildiği gibi darbe girişimine ilişkin bir faaliyetim olmamıştır. Olaylar bastırılmışken saat 01.30'da neden darbecilerin tarafına geçeyim." savunmasını yaptı.
Akyıldırım, "Darbenin planlanması, karar ve yönetiminde FETÖ'nün olduğunu düşünüyorum. Ancak ben kesinlikle onlardan değilim." diyerek tahliye talebinde bulundu.
"Bir komiser bizi gözaltına aldı"
Tutuksuz sanık Binbaşı Aziz Onur da savunmasında, Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Sistem Daire Başkanlığında çalıştığını ve halen bu görevi sürdürdüğünü söyledi.
Darbe girişimi sırasında önceden belirlenen rutin nöbet görevini saat 20.00'da devraldığını belirten Onur, saat 21.30'da daire başkanlığına herhangi bir vukuat olmadığına dair tekmil verdiğini, 10 dakika sonra Genelkurmay'da silah seslerinin duyulduğuna dair Bilgi İşlem Dairesine telefon edildiğini belirtti.
Telefonu açan kişiye silah seslerini duymadığını söylediğini aktaran Onur, bu telefon üzerine ne olduğunu anlamak için Genelkurmay Başkanlığının bahçesine çıktığını, bu sırada Genelkurmay Başkanının koruması olduklarını belirtip kimliklerini gösteren 4-5 polisle karşılaştığını anlattı.
Polislerden Özel Kuvvetler Komutanlığından bir otobüs dolusu askerin Genelkurmay Başkanlığına geldiğini öğrendiğini ifade eden Onur, üstlerine bilgi vermek için tekrar görev yaptığı birime döndüğünü, polislerin de kendisiyle birlikte Bilgi İşlem Daire Başkanlığına geldiğini bildirdi.
Polislerle birlikte gelişmeleri televizyon ve internetten takip ettiklerini ancak ilk başta herhangi bir bilgi alamadıklarını belirten Onur, bir süre sonra televizyonda Boğaz Köprüsü'nün kapatıldığına dair alt yazı gördüklerini, bu andan itibaren daire başkanıyla her 15 dakikada bir görüştüğünü ve üstlerinin emirlerini uyguladığını kaydetti.
Sabah 07.00 sularında aynı birimde çalışan ancak o tarihte izinli olan sanık Ahmet İlhan Ayşan'ın Bilgi Sistem Daire Başkanlığına geldiğini, peşinden 2 özel kuvvet personeli askerin çalıştıkları yere girdiğini ifade eden Onur, askerlerin kendisini zorla dışarı çıkarıp 4 no'lu nizamiyeye götürdüğünü söyledi.
Bir süre sonra Özel Harekat polislerinin bulundukları yere geldiğini ve operasyon düzenleyeceklerini belirterek güvenlik açısından kendilerini bölgeden uzaklaştırdığını söyleyen Onur, "Bize bir şey olmayacağı söylendi. Dışarıya çıktığımızda bir komiser bizi gözaltına aldı ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldük. İfade işlemlerinin ardından çıkarıldığımız mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldık" dedi.
"MEDAS'a müdahale yetkimiz yok"
Darbe emirlerinin yayınlandığı MEDAS sistemi hakkında bilgi veren Onur, şunları söyledi:
"Mesajlaşma sistemini neden engellemediğim soruluyor. Mesajlar bizim üzerimizden gitmedi. Bizim odada sadece sistemin sunucuları var. Terminal yok. Terminaller 8 ayrı yerde. Ayrıca tüm sistemler yedekli çalışıyor. Sisteme müdahale edebilmemiz söz konusu değil. Bizim sistemlere müdahale yetkimiz yok. MEDAS için ayrıca nöbetçi listesi var. Eğer mesajlaşma sistemleri kapatılmış olsaydı bu durum darbecilerin lehine olurdu. Sıkıyönetim mesaj çekildikten sonra darbe karşıtı mesajlar çekilemeyecekti. Kapatılsaydı bu sefer 'neden kapattın' şeklinde karşınıza çıkacaktım. Genelkurmay Başkanlığının internet sayfasının sorumluluğu Basın ve Halkla İlişkiler Dairesinde. Bizim sorumluluğumuzda değil. 28 Haziran tarihli nöbet listesi gereği o gece sabaha kadar nöbetçiydim. Hiçbir şekilde darbe girişiminde bulunanlarla, onlara yardımcı olacak, yok gösterecek şekilde temasta bulunmadım."
Onur'un çapraz sorgusunun ardından duruşma tamamlandı.
16.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 20. celsesi başladı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ile sanık yakınları katıldı.
TUĞGENERAL ALPARSLAN ÇETİN
Davanın bugünkü celsesinde ilk olarak darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı Harekat Plan Daire Başkan Yardımcısı olan eski Tuğgeneral Alparslan Çetin savunma yaptı.
Çetin'in olay günü darbeci Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personelinin karargahı işgalinden sonra tüm gece boyunca diğer darbecilerle hareket ederek Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezinin kontrolünü sağladığı belirtiliyor. Sanık Çetin'in, örgütün sözde atama listesinde bulunduğu dairede başkan yardımcılığından başkanlığa terfi ettirildiği ifade ediliyor.
Darbe girişiminin tatbikat olduğunu sandığını öne süren Çetin, olayların büyümesi üzerine durumu anlamak için haberlere bakmak istediğini söyledi. Twitter'den yazılanları takip ederek durumu anlamaya çalıştığını belirten Çetin, kendisini tatmin edecek bir bilgiye ulaşamadığını anlattı.
"Darbenin üçüncü sınıf ülkelere has bir şey olduğunu düşünüyorum"
Çetin, bir müddet sonra askerlerden birinin yanına gelerek İstanbul'da köprülerin kapatıldığını, havalimanlarında tankların bulunduğunu söylediğini kaydetti. Daha sonra Başbakan Binali Yıldırım'ın televizyondaki konuşmasını duyduğunu aktaran Çetin, "Başbakan, marjinal bir grubun kalkışma içinde olduğunu söylüyordu. Kalkışma olduğunu öğrendiğimde benim psikolojim çok büyük hayal kırıklığıydı. Çünkü darbenin üçüncü sınıf ülkelere has bir şey olduğunu düşünüyorum. Darbeden kazanan bir taraf olmaz" ifadelerini kullandı.
Uçak seslerini duymaya başladığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın televizyonda halkı sokağa davet ettiğini izlediğini ifade eden Çetin, "TRT'de bir bildiri okunduğunu gördüm. Bunların birçoğunu ciddiye almadım. TRT'de bildiri okunuyordu ama televizyonlarda halkın sokağa çıktığı yer alıyordu. Darbeyi yapanların çok ciddi bir alt yapısı olmadığını anladım. Saat 03.00 gibi bulunduğum kalabalıktan ayrıldım, düşük de moralim vardı. İlhan Kırtıl Paşamla konuştum. Bana 'bir şeyler yapsak' dedi. Ben de 'siz benden daha büyüksünüz. Aklınıza gelen her türlü şeyi yapmaya hazırım' dedim. Odama çıktım Daire Başkanımı aradım, cevap alamadım. Saat 11.00'e kadar bekledik. Saat 11.00 gibi Arif Pazarlıoğlu Paşam, Daire Başkanımızın geldiğini söyledi. Onun yanına gittik, bize derdest edildiğini söyledi. Aramızda 'biz insanlara ne cevap vereceğiz' diye konuşuyorduk. Ardından da Özel Harekat Polisleri, Karargaha girdi" diye konuştu.
Çetin'in savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli'nin, "Darbe girişimi gecesi Başbakana ya da diğer yetkililere ulaşmayı neden düşünmediniz?" şeklindeki sorusuna Çetin, "Pasif kalmayı tercih ettim" yanıtını verdi. Çetin'in bu sözlerine Cenikli, "Pasif kalarak darbeden kimin başarılı olacağını mı beklediniz? ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, darbe girişimi sırasında bazı subaylar Harekat Merkezi'ne giremezken kendisinin nasıl rahat bir şekilde girdiğini sordu. Çetin, giriş turnikelerinden geçmeye kendisinin yetkili olduğunu, bu sorunun cevabını verebilecek kişilerin sanık sıfatıyla yargılandığını belirtti. Aydın, darbe girişimi sırasında herhangi bir suça iştirak etmemek için odasında beklediğini öne süren Çetin'e, bu yaptığının bir Türk subayına yakışıp yakışmadığını sordu. Çetin ise gece yaşanan karmaşadan ötürü bu şekilde karar aldığını söyledi.
Mesaisine normalde erken saatlerde, 06.00-07.00 gibi başlayıp akşam da 21.00-22.00 civarında çıktığını anlatan Çetin, 15 Temmuz'da da henüz mesaisini tamamlamamışken nizamiye bölgesinden silah sesleri duyduğunu anlattı.
Çetin, Güneydoğu Anadolu'da ve batıdaki birliklerde silah seslerinin normal karşılanabileceğini ancak Genelkurmay Başkanlığında bunun normal görülemeyeceğini belirterek, ne olduğunu anlamak için daire başkanının yanına bir alt kata indiğini, onun da odasından çıkmış, şaşkın ve endişeli olduğunu gördüğünü, bir cevap alamadığını iddia etti.
Tekrar odasına çıktığını, bu sırada silah seslerinin gelmeye devam ettiğini dile getiren Çetin, ikinci başkanın emir subayını ve bir başka yeri daha aradığını, telefonlarına cevap alamadığını öne sürdü.
"Sonra durumu öğrenmek için SKKHM'ye gitmek aklıma geldi." diyen Çetin, buraya gittiğinde Armağan ve Osman isimli albayları gördüğünü, sorduğunda Armağan albayın "alarm tatbikatı" cevabını aldığını, aynı cevabı telefonla aradığı nizamiye nöbetçi subayından da aldığını ama bunun kendisini tatmin etmediğini savundu.
Çetin, tatbikat bile olsa Ankara'nın göbeğindeki bir kısım hadiselerin haberlere yansıyacağını düşünüp televizyona ve cep telefonları burada çekmediği için kendisine gösterilen bir bilgisayarda sosyal medyaya baktığını söyledi.
Başlarda bilgisayarda Genelkurmay Başkanlığında silah sesleri olduğu ve polis araçlarının geldiği bilgisinin yer aldığını ancak yine tatmin edici bilgiler bulunmadığını savunan Çetin, ilerleyen saatlerde bir askerin gelip havaalanı ve Boğaz Köprüsü'nde tank görüntülerinden bahsettiğini, ayrıca Başbakan Binali Yıldırım'ın kalkışma olduğuna dair açıklamasını izlediğini dile getirdi.
"Hep üçüncü dünya ülkelerine has düşünürdüm"
"Bir süre sonra tank görüntüleri falan çıktığında hayal kırıklığı ve üzüntü duydum. Darbe görüntülerini hep üçüncü dünya ülkelerine has düşünürdüm. Yani erken kalkanın yönetimi ele geçirmeye çalıştığı bir şey. Darbecilerin herhangi bir noktaya ulaşsa da ülkenin prestijinin sıfırlanacağı, bunların üzücü olduğunu düşündüm. Ondan sonra moralsizliğim bütün hareketlerime yansıdı." ifadelerini kullanan Çetin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını da izlediğini söyledi.
Çetin, saat 03.00 gibi harekat merkezindeki kalabalıktan ayrılıp arka bölgelere geçtiğini, sabah saatlerinde de bıraktığı sigarasını almak için odasına çıktığını anlattı.
Daha sonra yerine geldiğini öğrenince Tuğgeneral Arif Pazarlıoğlu'nun yanına gidip onunla konuştuğunu, onun da kendisinin derdest edildiğinden bahsettiğini söyleyen Çetin, bir süre sonra özel harekat polislerinin geldiğini ve gözaltına alındığını bildirdi.
Sözde atama listesinde de bulunduğu, daire başkanlığı yardımcılığından daire başkanlığa getirilmesiyle ilgili Çetin, dairesinde aslında bir yardımcılık kadrosu olmadığını ancak böyle çalıştığını söyledi. Çetin, "Normal daire başkanlığı benim rütbemin doğal getirisi." dedi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in bunu kimin hazırladığını sorması üzerine ise Çetin, "Saçma salak bir grubun hazırladığı bir şey olarak görüyorum. FETÖ olarak söyleyeyim, çünkü başka bir şey bilmiyorum." karşılığını verdi.
"Kendimi mağdur görüyorum"
Emir komuta zinciri dışına çıkmadığını, olmayan bir emir vermediğini ve almadığını, amirleri dışında kimsenin komutasına girmediğini, hiçbir şiddet eylemine katılmadığını, hiçbir örgüt yapılanmasına üye olmadığını savunan Çetin, "Kendimi mağdur görüyorum." dedi.
"Benim hiçbir şey yapmadığım ortada." diye konuşan Çetin, 5 çocuğu bulunduğunu ve onlara bakabilmek için tahliyesini talep etti.
Savunmasının sonunda, şehit yakınlarından birinin "Yetimler ne olacak?" diye bağırması üzerine Çetin, "Kim yetim kalmışsa bunlarla alakalı, hem bu dünyada hem öbür dünyada cezasını görsün. Kim mağdur olmuşsa, kimin tırnağı kırılmışsa... Kim suçluysa Allah cezasını versin." ifadelerini kullandı.
Çetin'in savunmasının ardından çapraz sorguya geçildi.
Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli'nin, "Darbe girişimi gecesi neden Başbakana ya da diğer yetkililere ulaşmayı düşünmediniz?" sorusuna Çetin, "Ben pasif kalmayı tercih ettim." cevabını verdi. Savcı Cenikli, bunun üzerine "Pasif kalarak darbeden kimin başarılı olmasını mı beklediniz?" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın 15 Temmuz gecesi bir kısım subay Harekat Merkezi'ne giremezken, kendisinin nasıl girdiğini sorduğu Çetin, giriş turnikelerinden geçmeye yetkisi olduğunu ve sorunun cevabını verebilecek asıl kişilerin sanık olarak yargılandığını ifade etti.
"Darbe gecesi odadan çıkmamak Türk subayına yakışıyor mu?"
Avukat Aydın, darbe girişimi gecesi suça karışmamak için odasında beklediğini savunan Çetin'e yaptığı hareketin bir Türk subayına yakışıp yakışmadığını sordu. Çetin, gece yaşanan karmaşadan dolayı böyle bir karar aldığını savundu.
Çetin'in savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
ÜSTÇAVUŞ UĞUR KENT
Sanıklardan eski Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in koruma ekibinde yer alan Kıdemli Üstçavuş Uğur Kent, iddianamede üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını savundu.
İddianamede, 15 Temmuz 2016 gecesi Genelkurmay Karargahı'na giren darbe girişiminde yer alan Özel Kuvvetler Komutanlığı görevlilerinin eski Genelkurmay 2. Başkanı Güler'in darbedilip kaçırılması sırasında herhangi bir müdahalede bulunmadığı belirtilen Kent, darbe girişimi sırasında karargaha hiç girmediğini öne sürdü.
Güler'in darbedilmesi ya da derdest edilmesi gibi bir bilgi gelmediğini ifade eden Kent, Güler'in güvenli bir yere götürüldüğünü öğrendiğinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın da karargahta olduğunu görünce herhangi bir şüpheye kapılmadığını savundu.
Tanık olduğu bütün her şeyi samimiyetle anlattığını öne süren Kent, "Genelkurmay 2. Başkanının derdest edilmesi ile ilgili kimse beni bilgilendirmedi. Amirlerimizle sık sık irtibata geçmeye çalıştık ve her şeyin normal olduğu bilgisini aldık. Komutanlarımız bile o gece yaşananların tatbikat olduğunu zannederken bizim de tatbikat olarak değerlendirmemiz çok normaldir." ifadelerini kullandı.
Gözaltına alındıktan sonra evinde yapılan aramada suç unsuru herhangi bir şeye rastlanmadığını iddia eden Kent, şunları kaydetti:
"İddianamede lehime tanık ifadesi olmasına rağmen aleyhime hiç beyan bulunmamaktadır. Kaçma şüphemin düşünülmesi doğru değildir. Darbe girişiminden sonra birçok şüphelinin aileleriyle beraber başka ülkelere kaçma teşebbüsü olduğunu duyduk. Olaydan 2 gün sonra Yunanistan'da bulunan eşimi aradım ve çocuklarımla birlikte ülkeye dönmelerini istedim. 17 Temmuz günü Türkiye'ye döndüler. Sonuç olarak ülkemizin onurunu zedeleyen, bu hain darbe girişimini planlayan, organize eden herkesten şikayetçiyim. Önce tahliyemi, sonra beraatımı talep ediyorum."
"Gülen'den şikayetçi misiniz?" sorusuna duraksayıp cevap vermedi
Kent'in savunmasının ardından çapraz sorguya geçildi.
Müşteki avukatlarından Ahmet Ahi'nin, darbe girişimine karışan herkesten şikayetçi olduğunu söylediğini hatırlatarak, "Darbe girişiminin bir numaralı sanığı Fetullah Gülen'den de şikayetçi misiniz?" diye sordu.
Kent'in bu soruya biraz duraksaması ve cevap vermemesi üzerine izleyici sıralarında oturan şehit yakınları ve gaziler duruma tepki gösterdi. İzleyici sıralarından "Neden duraksıyorsun?", "Vatan hainisiniz siz Fetullah'ın köpekleri" bağrışları yükseldi. Avukat Ahi ise "Siz kendinizi gizlemek için Allah ve Peygamberi bile inkar edebiliyorsunuz ama Fetullah Gülen hakkında hiç olumsuz bir şey söylemiyorsunuz. Fetullah Gülen aleyhine neden konuşmuyorsunuz?" ifadelerini kullandı.
Yaşanan gerginlik üzerine mahkeme başkanı bazı sanıkların salonun alt katına indirilmesini isteyerek duruşmaya 15 dakika ara verdi.
Verilen aranın bitmesi üzerine Kent'in savunmasının alınmasına devam edildi. Kent, Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı ile darbe girişimi gecesi irtibata geçtiğini, Aksakallı'nın davanın diğer sanıklarından olan Mehmet Partigöç, Abdurrahim Aksoy ile Vahit Güllü'nün öldürülmesi emrini verdiğini söyledi.
Savcı mütalaasını açıkladı
Kent'in savunmasının tamamlanmasının ardından mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli, tutuklu sanıklardan Baki Kavun'un avukatının savunma yapması esnasında savunma sınırlarını aşarak iddianameyi yazan savcılar hakkında hakaretamiz cümleler kullandığı gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Haklarında yakalama çıkarılan firari sanıklar Fetullah Gülen ve diğer sanıklar hakkındaki yakalama kararının devamına ve beklenilmesine karar verilmesini talep etti. Başka davalardan tutuklu olan sanıklar Özkan Aydoğdu, Ali Yazıcı, Gökhan Şahin Sönmezateş, Ünsal Coşkun, Ali Osman Gürcan, Akın Öztürk, Ahmet Özçetin, Ahmet Bircan Kırker, Bilal Akyüz, Erhan Caha, Ertuğrul Terzi, Hakan Evrim, Halil Gül, Kubilay Selçuk, Mehmet Şahin, Muhsin Kutsi Barış, Murat Aygün, Murat Koçyiğit, Mustafa Barış Avıalan, Muzaffer Düzenli, Osman Ünlü, Ömer Faruk Harmancık ve Savaş Kavaklı'nın bu dosyadan da tutuklanmalarını, ayrıca tutuklu sanıkların savunmaları, dosyadaki tanık beyanları, otopsi raporları, yaralanmalara ilişkin raporlar ve tüm deliller dikkate alındıklarında atılı suçları işlediklerine dair bulguların varlığı, eylemin katalog suçlardan olduğu göz önüne alınarak tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.
Duruşma 30 Ekim'e ertelendi
Duruşmaya verilen yarım saatlik aranın ardından ara kararını açıklayan Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, aralarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de olduğu firari sanıkların yakalama kararının infazının beklenilmesi, sanık Ali Emre Eral'ın beyanlarında "cemaat abisi" dediği kişiler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, sanık Baki Kavun'un avukatı hakkında iddianameyi hazırlayan savcılara "hakaretamiz cümleler kullandığı" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmasına, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin de devamına karar verildiğini açıkladı.
Aralarında örgüt lideri Fetullah Gülen'in de bulunduğu firari sanıkların tutuklama kararının beklenilmesine hükmetti. Mahkeme heyeti ayrıca, başka davalarda tutuklu bulunan Akın Öztürk, Ali Yazıcı, Ömer Faruk Harmancık ve Hakan Evrim'in de aralarında bulunduğu 23 sanığın bu dosyadan ayrıca tutuklanmasına karar verdi.
30 Ekim'e ertelenen duruşmanın 8 Aralık tarihine kadar görülmesine karar verdi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara Darbe Ana (Çatı) Yapılanması 221 sanık' davası
(17 Haziran 2017, 14:02)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: