Kapatılan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılıkları ile Özel Yetkili Mahkemeler'de görev yapan; 'Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusuluk, OdavTV, Şike, 17/25 Aralık, Selam Tevhid, MİT Tırları, Yasadışı dinleme, Tahşiye, Usulsüz Tahliyeler' gibi soruşturma ve kovuşturmalarda yer alan ve aralarında Cihan Kansız, Mehmet Ekinci, Mustafa Başer, Metin Özçelik'in bulunduğu 25 eski hakim ve savcı hakkında 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Cumhuriyet Savcısı İsa Dalgıç tarafından hazırlanan iddianame, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülen Selam-Tevhid'de Kumpas davasıyla birleştirilme talebiyle İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
08.04.2017 16:15 Kapatılan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılıkları ile Özel Yetkili Mahkemeler'de görev yapan; 'Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, OdavTV, Şike, 17/25 Aralık, Selam-Tevhid, MİT Tırları, Yasadışı dinleme, Tahşiye, Usulsüz Tahliyeler' gibi soruşturma ve kovuşturmalarda yer alan ve aralarında Cihan Kansız, Mehmet Ekinci, Mustafa Başer, Metin Özçelik'in bulunduğu 25 eski hakim ve savcı hakkında 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. İddianame, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülen Selam-Tevhid'de Kumpas davasıyla birleştirilme talebiyle İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
7 Nisan'daki gelişmeye göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Önder Yaman koordinesinde cumhuriyet savcısı İsa Dalgıç tarafından hazırlanan iddianame 227 sayfadan oluşuyor. İddianamede, şüphelilerden 16'sının Bylock kullanıcısı olduğu, 7'sinin tutuklu olduğu, 5'inin yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülen dava dosyasından tutuklu bulunduğu, 13 şüphelinin ise firari olarak arandığı kaydedildi.
İSİMLER...
Buna göre tutuklu şüphelilerin; Ayhan Bedirhan, İsmail Işık, Mehmet Erdoğan, Mehmet Hamzaçebi, Metin Özçelik, Mustafa Başer, Muzaffer İren, Osman Kaya, Ümit Zafer Çolak, Mehmet Ekinci, Kazım Kahyaoğlu, Abdullah Öztürk olduğu,
Firari olan ve haklarında yakalama kararı bulunan şüphelilerin ise; Durmuş Yiğit, Eşref Aksu, Hadi Çağdır, Mehmet Ali Uysal, Mustafa Boz, Nurullah Çınar, Sedat Sami Haşıloğlu, Cihan Kansız, İsmail Tandoğan, Hikmet Usta, Davut Bedir, Gökmen Demircan ve Yakup Hakan Günay oldukları belirtildi.
FETÖ'NÜN YARGI YAPILANMASININ İŞLEYİŞİ...
İddianamede Fetullahçı Terör Örgütü'nün yargı yapılanmasına ilişkin detaylı bilgilere yer verildi. Örgütün yargıyı ele geçirmek için hukuk fakültelerinde okuyan öğrencilerden kendilerine bağlı olanlara hakimlik ve savcılık sınavından bir hafta önce getirilen soru ve cevapları verdikleri belirtildi. İddianamede abiler/ablalar tarafından cevapları işaretlenmiş kitapçıklar halinde öğrencilere gösterilerek ezberlemelerinin ve bu şekilde sınavda başarılı olmalarının sağlandığı kaydedildi. İddianamede, öğrencilerin sınavı kazanmaları halinde, örgütün yargı içerisindeki bürokrat ve üst düzey yöneticilerinin referans olduğu, bu şekilde mülakatı geçip staja başlayan hakim ve savcı adaylarının da Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği belirtildi. Hakim ve savcı adaylarının deşifre olmasını engellemek için de, "tedbir" kuralları çerçevesinde beşer kişilik kapalı gruplar halinde ve örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı belirtildi.
ADALET AKADEMİSİ FİŞLEME MERKEZİ OLARAK KULLANILDI
İddianamede bazı hakim ve savcı adaylarına ise Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmalarının tavsiye edildiği, bu kişilerden de daha sonra örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği belirtildi. İddianamede örgütün Adalet Akademisi'ni fişleme merkezi olarak kullandığına yer verilerek şu tespit yapıldı: "Kendilerinden olmayan adayların mesleğe kabullerini engellemek amacıyla usulsüz soruşturmalar yapıldığı, cezalar verildiği ve bu cezalar gerekçe gösterilerek mesleğe kabul edilmeyen Didem Yaylalı isimli hakim adayının, tıpkı Ali Tatar örneğinde olduğu gibi, uğradığı haksızlıklara dayanamayarak intihar etmek suretiyle yaşamına son verdiği; buna karşın, örgüt mensubu olan adayların ise staj döneminde verilen siciller, yıllık kurulu üyeliği gibi yollarla parlatılarak kritik görevlerde rol almaya ve mesleki kariyere hazırlandıkları anlaşılmıştır"
İLHAN CİHANER OLAYI
İddianamede CHP Milletvekili İlhan Cihaner'e düzenlenen kumpas da örgütün yargı yapılanmasına örnek olarak gösterildi; "İlhan Cihaner Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde, salt Fetullahçılar olarak bilinen grupla ilgili olarak izinsiz eğitim kurumu açma ve "Yardım Toplama Kanunu'na Muhalefet" suçlarından yürüttüğü bir soruşturma nedeniyle, FETÖ/PDY örgütüne mensup olan Erzurum özel yetkili Cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından makam odasında adeta sürüklenerek yaka paça gözaltına alındı" denildi.
FETULLAH GÜLEN'İN TALİMATIYLA 63 TUTUKLUYA TAHLİYE KARARI VEREN HAKİMLER...
İddianamede şüpheli eski hakimler Mustafa Başer ile Metin Özçelik'in, Hidayet Karaca ve eski emniyet müdürlerinin de bulunduğu Tahşiye davasında tüm sanıklara verdikleri tahliye kararının Fetullah Gülen'in emriyle verildiği belirtildi. Gülen'in 19 Nisan 2015'te, "Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları" konulu kriptolu talimatı üzerine tutuklu sanık avukatlarının İstanbul Adliyesi'ndeki tüm Sulh Ceza Hakimlikleri'nin reddi ve tutukluların tahliyesini içeren 51 dilekçenin prosedüre aykırı bir şekilde bizzat İstanbul 29'uncu Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Metin Özçelik'e verildiği, Özçelik'in de yetkisiz olmasına rağmen ertesi gün tüm personelin ayrıldığı bir zamanda dilekçeleri sisteme kaydettirdiği ve tüm reddi hakim taleplerini kabul ederek, tahliye taleplerine ilişkin ise İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer'in görevlendirmesine kesin olarak karar verdiği belirtildi. Mustafa Başer'in de mesaisinin bitmesine, tüm personelin adliyeden ayrılmasına rağmen odasında tek başına kaldığı sırada Özçelik'in kendisine yaptığı görevlendirme üzerine henüz kendisine 594 klasörden oluşan soruşturma dosyasının intikal etmeden, atılı suçlar nedeniyle soruşturma dosyalarındaki delilleri incelemeden, tutuklu 63 şüphelinin tahliyesine karar verdiği anlatıldı.
HUKUK BİR SİLAH OLARAK KULLANILDI
İddianamede, "22 Temmuz, Casusluk, Yasa Dışı Dinleme, 17-25 Aralık Kumpas, Selam Tevhid'de Kumpas, Tahşiye Grubuna Kumpas ve Emniyetteki Paralel Yapı Soruşturmaları" olarak bilinen soruşturmalarda tutuklu bulunan şüphelileri tahliye etmek amacıyla haftasonu olağanüstü çabalarla Fetullah Gülen'in emrini yerine getiren hakimlerin hukuku bir silah olarak kullanmaktan çekinmedikleri görülmüştür" denildi.
ŞÜPHELİ CİHAN KANSIZ'IN USULSÜZLÜKLERİ...
Eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili şüpheli Cihan Kansız'ın da FETÖ'nün amacı doğrultusunda bazı soruşturma ve davalarda yaptığı usulsüzlüklere yer verildi. İddianamede Kansız tarafından yapılan usulsüz işlemlerin bazıları şöyle; "Oda TV soruşturmasında, müşteki Coşkun Musluk ile ilgili suçlu izlenimi yaratmak adına gerçeğe aykırı bilgi ve evrak oluşturularak iddianame eklerine koydurmak, yine 20 yıla yakın bir süredir hakkındaki dava nedeniyle sürgünde bulunduğu belirtilen Kürt gazeteci yazar Günay Aslan' ın memleketi Van' a yönelik hasretini dile getirdiği bir e-postayı, soruşturma dosyası ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen birer suç deliliymiş gibi göstermek, 2010'da gizli tanık İ.Ç.'nin, Deniz Uygar kod adıyla Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e verdiği ifadenin, gazeteci Adem Yavuz Arslan'a servis ederek soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek, Hanefi Avcı hakkında yazmış olduğu kitap nedeniyle Devrimci Karargah, Oda TV, Ergenekon örgütüne yardım gibi iddialarla soruşturma açtığı, hukuka aykırı işlemler yaptığı, görevlerini kötüye kullandığı"
ŞİKE HAKİMİ MEHMET EKİNCİ...
Eski 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı şüpheli Mehmet Ekinci'nin de "Şike" dosyasında diğer hakim savcılarla birlikte organize illegal bir yapının üyesi olduğu belirtilen iddianamede, "Örgüt kurucu ve yöneticilerinin talimatları doğrultusunda proje hazırlatarak, bu projeye uygun şekilde kumpas eylemleriyle soruşturmayı yürüttüğü belirtildi" Yine Ekinci'nin Poyrazköy olarak bilinen davada haksız tutuklama kararı verdiği, "Balyoz Davası" olarak bilinen davanın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında birçok hukuka aykırı işlemler yaparak hak ihlallerine neden olduğu vurgulandı.
İTİRAFÇI HAKİM VE SAVCILARIN İFADELERİ
FETÖ/PDY'nin yargı yapılanması iddianamesinde, bazı itirafçı hakim ve Cumhuriyet Savcılarının ifadelerine yer verildi. İddianamede, "Darbe girişimi üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturmada itirafçı olan hakim ve Cumhuriyet savcılarının beyanlarının, toplumun yargıya duyduğu güvenin kısa bir süre içerisinde neden dibe vurduğunu ve örgütün toplumdan gizlediği kirli yüzünü gözler önüne serecek mahiyette olduğu" ifade edildi.
İTİRAFÇI: KURAN'A EL BASTIRARAK SORULARI VERDİLER...
İddianamede bazı itirafçıların ifadelerine yer verildi. Bir itirafçı, (x) isimli bir kişiyle, (y) isimli bir ser murakıpla yapılan görüşmesini şöyle anlattı,
"Bize hitaben 'Size Adli Yargı Hakim Savcılık sınavının cevapları işaretlenmiş şekilde sorularını vereceğim, kabul eder misiniz?' şeklinde sordu. Akabinde bunu farklı farklı kesimlerin yıllardır yaptığını, muhafazakar kesimlerin geride kaldığını, sizin gibi insanların mesleğe geçerek gerekli adaletin sağlanması gibi sözler söyledi. Ben de bu sözleri duyunca kabul ettim. Ayrıca benimle gelen (x) de bunu kabul etti. Daha sonra Kur'an ile elinde sorularla geldi. Tek tek bize Kur'ana el bastırdı. Kur'ana elimiz basılı halde bize hitaben 'Hocaefendi bile gelse bu soruları aldınız mı' dese, 'almadık' şeklinde söyleyeceksiniz. ve bu hususta Kur'an üzerine yemin edeceksiniz' şeklinde söyledi. Biz de 'Kur'an üzerine yemin ederiz' diyerek yemin ettik ve bize fotokopi halinde kitapçık şeklinde tüm soruları verdiler. Kitapçıkta soruların doğru şıkları kurşun kalemle yuvarlak içerisine alınmış vaziyette idi. Soru kitapçığı bir tane idi. Daha sonra kendisi odadan çıkarak bize 'Bir saatiniz var soruların cevaplarını ezberleyin. Buradan çıktığınız da sorular ile ilgili olarak en ufak bir şeyden bile birbirinize dahi bahsetmeyin' şeklinde söyledi. Biz de bu soruları (x)'le birlikte bir saat çalıştık ve soruların cevaplarını ezberledik. Daha sonra tekrardan (y) gelerek bizden kitapçığı elden aldı ve bana 75-80 arası bir puan alacak şekilde doğru cevapları işaretlememi, (x)'e de 70-75 arası bir puan alacak şekilde doğru cevapları işaretlemesini söyledi. Ayrıca bize 'Sınav kağıdını boş bırakmayın. Karalama yaparak soru çözmüş gibi yapın' demişti."
"KİM İÇİN GÖZALTI KARARLARI VERDİK HİÇ HABERİM YOKTUR"
Örgüt mensubu bir özel yetkili mahkeme hakiminin tavsiyesiyle 2011'de Beşiktaş Adliyesi'nde özel yetkili savcı olarak görevlendirildiğini anlatan bir itirafçı ise şunları söyledi: "1,5 - 2 ay kadar burada çalıştım. Hiç iddianame yazmadım. Sadece bir kez bir hafta nöbet tuttum. Arama, elkoyma, gözaltına alma, telefon dinleme, teknik araçlarla izleme vb. tüm talepleri TEM Şube Müdürlüğü görevlileri flash bellekle hazır olarak getiriyordu. Ben de imzalıyordum. Gelen yazıları okumak istediğimde birlikte çalıştığımız Cumhuriyet savcısı …' Başsavcı vekili … kızıyor. Onun talimatı var, okumadan imzala geç' diye söylüyordu. Ben de tatsızlık çıkmasın diye imzalıyordum. Kendim fiilen hiç müzekkere, talimat, karar yazmadım. Polisin getirdiği ve bizim imzaladığımız soruşturma ile ilgili talep, müzekkere ve kararların kimler hakkında uygulanacağını bile bilmiyordum. Kimin için iletişim tespiti kararı verdik, kim için arama el koyma, gözaltı vb. kararlar verdik hiç haberim yoktur."
"EMİN AĞAOĞLU'NU BAŞKANLIKTAN ALMA PROJESİ"
"Cemaatin YAR-SAV'a üye olarak Emin Ağaoğlu'nu başkanlıktan alma projesi de vardı. Bu projenin devamı olarak cemaatten olan meslektaşlar YAR-SAV üyesi olup Emin Ağaoğlu'nun listesinden seçime giriyorlardı. Oylama zamanı Emin Ağaoğlu listesinde cemaatçiler doğaçlama gelişiyormuş gibi bir görüntü vererek oylama sırasında "ben de adayım" diyerek ortaya çıkıyorlar, bu şekilde listeyi delip gerçekte seçilmesi gereken grubun yani cemaatin seçilmesini sağlıyorlardı."
TEĞMEN MEHMET ALİ ÇELEBİ DOSYASI...
İtirafçı ifadelerinde, Ergenekon davasında yaklaşık 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin telefonuna başka birisinin rehberinin yüklenmesiyle ilgili polislere yönelik iddianamenin iadesinin nasıl konuşulduğu da yer aldı:
"2013 yılında Ergenekon dosyasından tutuklu Mehmet Ali Çelebi'nin polisler tarafından cep telefonuna başka birisinin rehberinin yüklenmesi olayı ile ilgili olarak görevi kötüye kullanmak suçundan yürütülen soruşturma dosyası ile ilgili teğmen ve anne-babası yanıma gelip dosyanın dört savcı değiştirdiğini söyleyip bir an önce bitirilmesini söylediler. Ben de soruşturma dosyasını ele aldım. Bazı polisler hakkında ek takipsizlik verdikten sonra birkaç sanık polis hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan iddianame düzenledim. O dönem başsavcı vekilinin izinde olması nedeni ile yerine görevlendirilen başsavcı vekili … beni yanına çağırdı. Dosyanın kendi dosyaları ile alakalı olduğunu söyleyip ' Polis memurları bizim çocuklar bunların zarar görmesini istemiyorum. Bir şey yapamaz mıyız' dedi. Ben de 'Siz iddianameyi görevi kötüye kullanma, ihmal yönünden iade edin. Ben tekrar bakayım' dedim."
17 ARALIK OLAYI...
17-25 Aralık olaylarında yapılan bir usulsüz arama şöyle anlatıldı: "16 Aralık akşamı aynı binada oturduğumuz savcı …yanıma gelerek 'Bir avukat bürosunda arama var. …senin katılmanı istiyor' diye söyledi. 17 Aralık sabahı … yanına gittim. Bana 'bir avukat bürosunda arama var sen katılacaksın' dedi. Yanımdaki polisler ile birlikte yola çıktık. Bir binanı önünde durduk. Polisler binanın tamamında arama yapmak istediler. Ben itiraz ettim. Avukat bürosu olduğu için sadece avukatın kullandığı büroda arama yapılabileceğini söyledim. Bu arada savcı … ile görüşüldü. … 'Arama kararı binanın tamamı için, polisler binanın tamamını arayabilirler' dediler. Binadan girdik, ben sadece bina içinde bulunan ve dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlunun ortağı olan ve soyadının ....olduğunu hatırladığım avukatın bürosundaki arama işlemine katıldım. Polisler tüm binada arama yaptı. Hatta avukat bürosu dışındaki yerlerde yapılan arama tutanağını da bana imzalatmak istediler."
HSYK SEÇİMLERİNDE BYLOCK ÜZERİNDEN TALİMAT VERİLDİ
Öte yandan iddianamede, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimi öncesinde FETÖ/PDY'nin aday olan sözde bağımsız adaylarının alacağı muhtemel oyları hesapladığı, seçimin başa baş geçeceğini düşüncesiyle işi şansa bırakmak istemeyen örgütün, stajını tamamlayan örgüt mensubu adayların seçimde oy kullanmasını sağlamak amacıyla Bylock üzerinden talimat verdiği de yer aldı.
HİLE İHBAR SONRASINDA BOZULDU
Henüz göreve başlamadıkları ve oy kullanma hakkına sahip olmadıkları halde örgüt mensuplarının, HSYK içerisindeki tetkik hakimlerine düzenlettikleri usulsüz belgelerle YSK'ya başvurarak seçimde oy kullanma talebinde bulundukları, ancak bu hilenin YSK tarafından HSYK'ya yapılan ihbarla bozulduğuna dikkat çekildi.
"YENİ OLUŞAN HSYK'Yİ İTİBARSIZLAŞTIRMAYI HEDEFLEDİLER"
Seçimlerin kaybedilmesi sonrasında örgüt mensuplarının, yeni oluşan HSYK'yi itibarsızlaştırmak için faaliyet başlattıkları belirtildi. Örgüt mensubu hakim ve Cumhuriyet savcılar hakkındaki karar süreçlerinin uzatılmasına yönelik çalışmalar yapıldığı, 2014 sonrasında başka mahallere atanan örgüt mensuplarının fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek uzun süreli sağlık raporları aldıkları, bu suretle yargılama faaliyetlerini aksatarak kurulu itibarsızlaştırmayı hedefledikleri anlatıldı.
KENDİLERİNDEN OLMAYAN HAKİMİ İNTİHARA SÜRÜKLEDİLER
Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) iltisaklı olduğu gerekçesiyle hakim ve savcılara yönelik yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede, örgütün kendilerinden olmayan hakim-savcıların sağlık sorunlarını bile dikkate almadığı, bu nedenle crohn hastası hakim Alaattin Çambel'in uğradığı zulme dayanamayarak intihar ettiği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 25 şüpheli hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianamede, örgüt mensuplarının kendilerinden olmayan hakim-savcılara çıkardıkları zorluklara değinildi.
Örgütün ışık evlerine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı iddianamede, "Işık evinin fonksiyonunun yeni elemanlar kazanmak, ham olarak gelen hedefi örgüt elemanına dönüştürmek, bunlara örgütün ideolojisi ile öğretilerini empoze etmek olduğu anlaşılmıştır. Bu yerlerin en belirgin özelliği, şeffaflıktan uzak, gizli, denetimsiz, kontrolsüz ve bilinmeyen yerler olmasıdır." denildi.
İddianamede, ışık evlerinde yetişen örgüt üyelerinin, kamu ve toplumsal gücü FETÖ/PDY adına yönetmek için devlete sızıp tabandan başlayarak tepeyi kuşatmayı, özel sektöre yayılmayı hedeflediği aktarıldı.
İddianamede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yargı erki içerisinde hiyerarşik şekilde örgütlenen ve alternatif olarak faaliyet gösteren, kendinden olmayan herkesi özellikle de örgütün kişisel çıkar ve menfaatlerine hizmet etmeyen kişileri düşman addeden, örgüte boyun eğmeyen veya farklı düşünen kişileri hedef haline getirerek yargı kararlarıyla emniyet operasyonlarına konu eden örgüt mensuplarının, yargı içerisinde cemaat cuntası şeklinde paralel bir yargı gücü oluşturduğu vurgulandı.
Örgütün üyelerine hakimlik ve savcılık sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunduğu, hatta hukuk fakültesi mezunlarının bu sınavlara hazırlanması için çalışma evleri oluşturulduğu, hakim ve savcı adaylarının Türkiye Adalet Akademisi ve staj döneminde de örgüt tarafından koordine edildiği kaydedilen iddianamede, kendilerinden olan hakim ve savcı adaylarının deşifre olmasını engellemek amacıyla örgütle irtibatlarını gizlilik içerisinde ve sözde liderin "tedbir" kurallarına uygun şekilde sürdürecekleri evlerde kalmalarının tavsiye edildiği anlatıldı.
Örgüt adına konuşan hakim ve savcılar fişlendi
Örgütün Türkiye Adalet Akademisinde hakim ve savcı adaylarını staj dönemlerine göre ayırdığı, akademi yurdunda kalmaları tavsiye edilen bazı adaylardan örgüt lehine ya da aleyhine konuşanların bildirilmesinin istendiği, bu şekilde "fişleme" yapıldığı ifade edilen iddianamede, örgüt mensubu hakim ve savcı adaylarına gerektiğinde oruç tutmama, oruç tutsa dahi elinde su şişesiyle gezme, cuma namazına gitmeme, kokteyl ve resepsiyonlarda içki içme, örgüt dışından başka kadınlarla evlenmeme yönünde telkinde bulundukları belirtildi.
Akademinin hakim-savcı adayları yönünden "fişleme merkezi"ne dönüştürüldüğü, kendilerinden olmayan adayların mesleğe kabullerini engellemek amacıyla usulsüz soruşturmalar yapıldığı anlatılan iddianamede, hakkında usulsüz soruşturma açılarak disiplin cezası tayin edilen, bu ceza gerekçe gösterilerek mesleğe kabul edilmeyen Didem Yaylalı'nın, uğradığı haksızlıklara dayanamayarak intihar ederek yaşamına son verdiği, buna karşın, örgüt mensubu olan adayların staj döneminde verilen siciller, yıllık kurulu üyeliği gibi yollarla parlatılarak kritik görevlerde rol almaya ve mesleki kariyere hazırlandıklarına değinildi.
İlhan Cihaner'in gözaltına alınması
İddianamede, örgüt mensubu hakim ve savcıların T1, T2, T3, T4, T5 ve A1 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğuna dikkati çekilerek, devre yapılanmasında yazın bir haftalık kamp, taşra yapılanmasında ise yıl boyunca düzenli görüşmeler yapıldığı anlatıldı. Gruplardaki "T" ibaresinin "talebe"yi, numaraların ise hakim ve savcıların dönemlerine, sicil numaralarına göre oluşturulduğu kaydedildi.
Örgüt üyelerinin sırf paralel yapılanma için tehlikeli ve zararlı olarak düşündükleri kişileri etkisiz hale getirmek amacıyla baskı, tehdit, şantaj, aldatma veya gizli tanık ayarlama gibi yöntemlerle, örgütün stratejisi doğrultusunda çalıştıkları vurgulanan iddianamede, dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in, "Fetullahçılar olarak bilinen grupla ilgili olarak TCK'nın 220. maddesi kapsamında İzinsiz Eğitim Kurumu Açma ve Yardım Toplama Kanunu'na muhalefet" suçlarından yürüttüğü soruşturma nedeniyle örgüte mensup Erzurum özel yetkili cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından makam odasında adeta sürüklenerek yaka paça gözaltına alındığı anlatıldı.
İddianamede, polis kamerası ile kayıt altına alınan söz konusu görüntülerin masumiyet karinesi ve soruşturmanın gizliliği ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde kasıtlı olarak basın yayın organlarına servis edildiği, böylece bir yandan kendilerinden olmayan yargı mensuplarına gözdağı verilirken diğer yandan örgütün amaçlarına hizmet eden militanlarının moral ve motivasyonlarının güçlendirildiği vurgulanarak, soruşturmanın Fetullah Gülen yapılanmasına ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltıldığı, soruşturmanın başka bir cemaatle ilgili yürütüldüğü algısının oluşturulmaya çalışıldığı belirtildi.
Kendilerinden olmayan hakimi intihara sürüklemişler
Kendilerinden olmayan hakim ve cumhuriyet savcılarının unvanlı görevlere atanmaları bir yana, sağlık sorunları gibi mazeretlerinin dahi nazara alınmayarak adeta ölüme sürgün edildikleri kaydedilen iddianamede, soğuk iklimin tetikleyici etken olduğu crohn hastalığına ilişkin özlük dosyasında sağlık kurulu raporu bulunan hakim Alaattin Çambel'in, 2011 yılı yaz kararnamesiyle Ceyhan'dan Türkiye'nin en soğuk ili olarak bilinen Erzurum'a tayin edildiği bilgisi yer aldı.
İddianamede, Çambel'in atamaya karşı yaptığı itirazların reddedildiği, 2 yıl çalıştıktan sonra 2013 yılı yaz kararnamesiyle hastalığının arttığını belirterek başka bir yere atama istediği aktarılarak, "Dönemin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bu talebe duyarsız kalarak, Çambel'i bile bile ölüme mahkum ettiği, hastalığı ilerleyen ve uğradığı zulme daha fazla dayanamayan hakimin tüm çabaları sonuçsuz kalınca 19 Ocak 2014'te intihar ederek yaşamına son verdiği anlaşılmıştır." denildi.
15 TEMMUZ'DAN SONRA YENİ DELİLLER
Fetullahçı Terör Örgütü ile (FETÖ) bağlantılı oldukları gerekçesiyle meslekten çıkarılan dönemin özel yetkili cumhuriyet savcılıkları ve mahkemelerinde görev yapan 25 şüpheli hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan hazırlanan ilk iddianamede, şüphelilerle ilgili 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yeni deliller elde edildiği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, şüphelilerin "silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak, siyasi ve askeri casusluk, gizli kalması gereken devlet sırrını açıklama ve bu suça teşebbüs etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs etmek, suç uydurmak, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin zincirleme surette kaydedilmesi, suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme, zincirleme surette birden fazla kez resmi belgede sahtecilik ve zincirleme şekilde görevi kötüye kullanmak" suçlarından Yargıtay 16. Ceza Dairesinde yargılandıkları hatırlatıldı.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrasında şüpheliler hakkında başlatılan soruşturmada yeni deliller elde edildiği belirtilen iddianamede, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülen "Selam Tevhid" dosyasındaki suç isnatları ve deliller irdelendi.
HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılan şüpheli eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Cihan Kansız'ın, Sakarya Cumhuriyet Savcılığına atanmasına ilişkin 16 Ocak 2014 tarihli karara, hakkında FETÖ/PDY üyeliğinden soruşturma yürütülen, meslekten çıkarılan ve "ByLock" kullanıcı listesinde bulunan HSYK üyesi Dr. Teoman Gökçe'nin muhalefet şerhinde bulunduğu belirtilen iddianamede, Kansız'ın, 12 Kasım 2013'te polisler ve özel güvenlik görevlilerince basın açıklaması yaptıkları sırada alıkonulan iki avukatın durumunu öğrenmek için adliyeye gelen müşteki avukatlar hakkında yasalara aykırı yakalama kararı çıkarttırdığı ve bu avukatlara kötü muamelede bulunulduğu anlatıldı.
Cihan Kansız ile eski savcılar Savaş Kırbaş, Zekeriya Öz, Hüseyin Kaplan, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, Mehmet Murat Dalkuş, Ercan Şafak ve Fikret Seçen, eski mahkeme başkanları Hasan Hüseyin Özese, Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu ve Köksal Şengün ile üye hakimler Hüsnü Çalmuk, Sedat Sami Haşıloğlu, Mehmet Erdoğan hakkındaki dosyanın müfettişlerce incelendiği aktarılan iddianamede, bunlarla ilgili suçlamalar şöyle yer aldı:
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yok etmek ve TSK'yı tasfiye etmek maksadıyla planlanan, somut hiçbir delil olmaksızın sahte CD'ler, taraflı haberler, gizli tanık olarak dinlenilen teröristler ve vatan hainlerinin beyanları delil kabul edilerek açılan ve kamuoyunda 'Ergenekon', 'Balyoz' ve 'Poyrazköy' adıyla bilinen düzmece davalarda, sanıklara yasal haklarını vermemek, sahte belgeleri delil kabul etmek, mevcut olmayan delilleri ortaya çıkarmak, gerçek delilleri gizlemek ve failleri serbest bırakmak suretiyle bilerek ve isteyerek teröristlere ve vatan hainlerine yardım ettikleri, iftira attıkları, sahte deliller oluşturdukları, TSK mensuplarının tasfiye edilmesine yardımcı oldukları, görevlerini kötüye kullandıkları, ölüme sebebiyet verdikleri, masumiyet karinesini ihlal ve vatana ihanet ettikleri iddiası ile ilgili dosyanın müfettişte olduğu anlaşılmıştır."
Kansız'ın Twitter paylaşımları
Şüpheli Cihan Kansız'ın gizli tanık İ.Ç'nin ifadesini yazarlara, gazete muhabirlerine vererek veya verilmesine göz yumarak soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği belirtilen iddianamede, Kansız'ın "Odatv" soruşturması aşamasında, müşteki Coşkun Musluk ile ilgili suçlu izlenimi yaratmak adına gerçeğe aykırı bilgi ve evrak oluşturduğu kaydedildi. İddianamede, Kansız'ın, Coşkun Musluk'tan el konulan Abdullah Öcalan kitapları, Kürt gazeteci-yazar Günay Aslan'ın dosyayla ilgisi bulunmayan köşe yazılarını suç delili gibi gösterdiği ifade edildi.
İddianamede, Kansız'ın, Sakarya Cumhuriyet Savcısı iken 14 Temmuz 2015'te " Cihan Kansız @Cihanknsz53" isimli Twitter hesabından, "Eyyy günün muktedirleri, bugünkü konumu itibarıyla kendini güvende hissedenler, tarih önünde hesap vermek için sıranızı bekleyin..." şeklinde paylaşımda bulunduğu, 14 Temmuz 2015'te ise " Mehmet Karababa @asmkarababa" Twitter kullanıcısının "Biat yargısı inşa edilirken, bağımsız kalmaya karar verenler; elbette bunun bedelini ödemeyi de göze almıştı, boyun eğdirmeyeceksiniz." şeklindeki iletisini paylaştığı anlatıldı.
"Gizli tanık ifade tutanaklarını servis etti"
Şüpheli Kansız'ın, gizli tanık İ.Ç'nin, "Deniz Uygar" kod adıyla Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e verdiği ifadeyi, gazeteci Adem Yavuz Arslan'a servis ettiği ve bu kişinin de ifadelere "Bi Ermeni Var" adlı kitabında yer vererek soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği kaydedilen iddianamede, Kansız'ın soruşturma savcısına sahte içerikli ve maksatlı bir yazı göndererek, Arslan'ın kovuşturulmasını önlediği belirtildi.
İddianamede, Kansız'ın, dosyalarda gizlilik kararı bulunmasına rağmen Malatya'daki Zirve Yayınevi davası kapsamında ifadesi alınan müşteki Abdullah Atılgan ile bazı şüpheli ya da gizli tanıkların ifadelerini servis ettiği İsmail Saymaz'ın bunlara kitabında yer verdiği anlatıldı.
Hanefi Avcı'nın şikayeti
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, "Haliçte Yaşayan Simonlar" kitabının yayımlanmasının ardından polis ile özel yetkili yargı içindeki cemaat mensuplarının hukuka aykırı uydurma bahanelerle hakkında "Devrimci Karargah", "Odatv", "Ergenekon" ve benzeri iddialarla soruşturmalar açtıklarını belirterek, hukuka aykırı işlem yapan ve görevini kötüye kullananlar hakkında şikayette bulunduğu hatırlatılan iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Müşteki Hanefi Avcı'nın Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevinden Ankara'ya tayinle gitmesinin ardından İstanbul özel yetkili cumhuriyet savcısı olarak görev yapan Kadir Altınışık'ın talebiyle yer açısından yetkili olmamasına ve hukuken şartları oluşmamasına rağmen aynı yer hakimi olarak o dönem görev yapan Resul Çakır tarafından verilen kararla Eskişehir Emniyet Müdürlüğünde arama yapılmıştır. Aramada (FETÖ/PDY mensuplarınca konulduğu anlaşılan) 24 kaset bulunduğu yolunda tutanak düzenlenmiştir. Bunun ardından usulsüz yürütülen soruşturma sonucunda Avcı hakkında 'Devrimci Karargah terör örgütü ve mensuplarına bilerek yardım, soruşturmanın gizliliğini ihlal, ikametinde bulunan ruhsatlı silahlara rağmen 6136 sayılı Kanun'a muhalefet, yazdığı kitap içeriğiyle yargı görevini yapanı etkilemek, terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek ve kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek' suçlarından dava açılmıştır. Haksız ve hukuka aykırı olarak tutuklanan, tüm itiraz ve tahliye taleplerini hukuka aykırı reddedilen Avı hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir. Avcı, bu kitabı nedeniyle Odatv davasında da haksız ve hukuksuz yere sanık olmuştur."
TBMM "004" olayı
İddianamede, şüpheli Kansız hakkında Şükran Güldal Mumcu'nun avukatı Turgut Kazan'ın da şikayette bulunduğu aktarılarak, Odatv soruşturmasında hakkında teknik ve fiziki takip kararı alınan avukat Kazan ile ilgili 3 polisin düzenlediği takip tutanağına yer verildi.
İddianamede yer verilen takip tutanağına göre, Turgut Kazan, Altan Öymen ve Güldal Mumcu 2 Kasım 2011'de Beyoğlu'nda bir restoranda buluştu. Mumcu "TBMM 004" resmi plakalı aracıyla restorana gelirken, yemek siparişi verildiğinin görülmesi üzerine takip son buldu.
İddianamede, benzer mahiyetteki belgelerin imha edilmediği ve terör faaliyeti delili suç belgesi sayılarak soruşturma dosyasında 3 sene boyunca tutulduğu kaydedildi.
TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu'nun arkadaşlarıyla yemek yemesinin polisçe terör örgütü faaliyeti sayılarak fiziki takip ve tarassut çalışması yapıldığı vurgulanan iddianamede, söz konusu durumun "TBMM 004 de takibe takıldı", "TBMM 004 plakalı şahıs", "TBMM'nin 4 numarası Mumcu'ya Odatv takibi" başlıklarıyla basına yansıdığı hatırlatıldı.
"Odatv soruşturmasında Kansız'ın ByLock kullandığı tespit edildi"
Kansız hakkında "Odatv davası" ile ilgili soruşturma ve yargılama aşamasında delil niteliği bulunmayan telefon görüşmelerinin usulsüz delil kabul edildiği ve gösterildiği, gerçeğe aykırı bilgi ve belgelerin iddianame eklerine konulduğu, köşe yazılarının suç delili olarak gösterildiği, soruşturma ile ilgisi bulunamayan kişilerin özel hayatlarının ifşa edildiği, usulsüz olarak iletişimin tespiti, gözaltı, arama-el koyma, tutuklama kararları talep edildiği ve verildiği, delil bulunmamasına rağmen haksız olarak tutuklama kararları talep edildiği ve verildiği, lehe delil toplanmadığı, dürüst yargılama hakkının ihlal edildiği, delil bulunmamasına ve atılı suçların unsurları olmamasına rağmen haksız iddianame tanzim edildiği, bu iddianame uyarınca açılan davanın kabul edildiği ve tutukluluğun sürdürüldüğü, delillerin takdirinde açık keyfilik yapıldığı ve bu hususların FETÖ/PDY hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirildiği" iddialarına yönelik açılan soruşturmanın devam ettiğine dikkati çekilen iddianamede, soruşturma sırasında şüphelinin, üzerine abone kaydı bulunan telefonla 11 Ağustos 2014'ten itibaren "ByLock" programını kullanmaya başladığının tespit edildiği kaydedildi.
İddianamede, Cihan Kansız'ın Digitürk'e 2 abonelik kaydı bulunduğu ve bir aboneliğini 26 Ekim 2015, diğer aboneliğini 8 Ekim 2015'te FETÖ/PDY'nin medya yapılanması içerisinde yer alan STV grubu kanallarının Digitürk platformu yayınından çıkarılması gerekçesiyle iptal ettirdiği belirtildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5 Ocak 2017'de şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Turhan Turunç'un da Kansız ve diğer şüpheliler ile ilgili şu ifadesine yer verildi:
"Bakırköy Adliyesi stajına başladıktan sonra sonradan Yargıtay üyesi olan stajyer Resul Çakır beni ziyarete geldi. Oturduğu ve stajyerlerin kaldığı Aksaray Horhor'daki evine davet etti. Bu evde namaz kılıp, sohbet ediyorduk. Evde Ali Akın ve Hüseyin Kulaç ile tanıştım. Sonradan Ali Akın'ın İstanbul'daki stajyer hakim-savcıların imamı olduğunu öğrendim. Bu eve Cihan Kansız ve Fikret Seçen de gelip gidiyordu."
Şüpheli Kansız'ın 3 Kasım 2015'te Atatürk Havalimanından yurt dışına çıkış kaydının bulunduğu ve yakalanamadığı, bu nedenle hakkındaki yakalama emrinin infaz edilemediğinden savunmasının alınamadığı belirtilen iddianamede, silahlı FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve benimseyerek yer alan şüphelinin, bütün halindeki ve süreklilik arz eden eylemleriyle bu örgütün üyesi olduğunun tespit edildiği vurgulandı.
MİT'İ BERTARAF ETME ÇABASI
Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) iltisaklı olduğu gerekçesiyle hakim ve savcılara yönelik yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün 7 Şubat 2012'de MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, bir yandan kendinden olmayan MİT yönetimini bertaraf etmek, MİT'i ele geçirmek istediği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 25 şüpheli hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianamede, FETÖ mensubu kişilerin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Yargıtay içine nasıl girdikleri, 7 Şubat'ta MİT soruşturmasında örgütün yargıyı nasıl kullandığı anlatıldı.
FETÖ/PDY üyesi hakim-savcı adaylarının diğer adaylar arasında tanınması ve ön plana çıkartılması, örgüt jargonuyla ifade etmek gerekirse "parlatılması" amacıyla bu üyelerden müteşekkil mezuniyet albüm kurulları oluşturulduğu aktarılan iddianamede, albüm kurulu üyelerinin tertip ettikleri ziyaretlerle kamu bürokrasisine refere edildiği belirtildi.
Örgüt mensubu 160 hakim-savcı Yargıtay üyeliğine seçildi
İddianamede örgütün, 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa referandumu sonrasında yeni oluşturulan HSYK'da seçimle gelen üyelikleri elde ettiği, bu HSYK tarafından büyük çoğunluğu örgüte mensup 160 hakim ve savcının Yargıtay üyeliklerine seçildiği anlatılan iddianamede, yeni seçilen üyelerle örgütün çoğunluğu ele geçirdiği Yargıtay'da tek söz sahibi olduğu, artık örgütün belli ceza dairelerinde istediği kararı onaylatacak, istemediği kararı bozduracak güce kavuştuğu aktarıldı.
Özel yetkili mahkemelerin baktığı örgütün kumpaslarından oluşan davaların, Yargıtay'da onaylanmaya başlandığı, hiç kimsenin artık örgütün elinden kurtulamayacağının sözle değil fiilen ispatlandığı, "Balyoz" gibi bazı haksız kararları Yargıtay'da onaylatan örgütün yargı kanadının gerçekleştirdiği bütün hukuksuzlukları hukuka uygunmuş gibi topluma algılattığı kaydedilen iddianamede, bunun yanında HSYK vasıtasıyla yüksek yargı organlarına seçtiği üyelerle hakim olan örgütün Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumları da dolaylı olarak ele geçirdiği vurgulandı.
"MİT'i ele geçirmek istediler"
İddianamede, örgüt mensuplarının verdiği veya istihbarat birimlerinin topladığı bilgilerin bilgisayarlara kaydedildiği, bunların fuhuş, casusluk şebekesinin topladığı bilgiymiş gibi arama sırasında evlerde bulunmuş gösterilerek dijital delil olarak işleme konulduğu, bu yolla kamu görevlileri hukuka aykırı işler yapıyor, suç işliyor gibi haklarında soruşturma yapıldığı, İzmir ve İstanbul'da yürütülen "askeri casusluk davaları" ile kamu görevlileri tasfiye edilerek örgüt kadrolarının fetih hareketine yer açıldığı, yargının da buna alet edildiği aktarıldı.
Örgütün, 7 Şubat'ta MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, bir yandan kendinden olmayan MİT yönetimini bertaraf etmek, MİT'i ele geçirmek, bir yandan da aynı soruşturmayla hükümetin Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği anlatılan iddianamede, MİT yöneticilerinin, hükümetin ve başbakanın terör örgütüne yardımla suçlanmak istendiği, bu soruşturmanın hükümeti yıpratıp gözdağı vermek için yapıldığı, örgütün bu denemesinin istihbarat görevlileri hakkında soruşturmaların izne bağlanması sistemine geçilerek önlendiği kaydedildi.
HSYK seçimlerinde dini değerleri kullandılar
İddianamede 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimleri öncesinde, 2010 ve sonrasında yüksek mahkemelere üye olarak seçilen örgüt mensupları sayesinde Danıştay ve Yargıtay'da ciddi bir hakimiyet elde eden örgütün, sözde lideri Fetullah Gülen'in sohbet ve vaaz adı altında şifreli şekilde gönderdiği talimatlar ile harekete geçtiği, bu kapsamda Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ne (YARSAV) de sızılarak bu birliğin seçimlerin kazanılması için kullanıldığı belirtildi.
Seçimin kazanılması için örgüt mensuplarının her türlü yolu mubah gördükleri, bu yolda amaçlarına ulaşmak için toplumun çoğunluğunun kutsal saydığı dini değerleri pervasızca kullanmaktan çekinmedikleri anlatılan iddianamede, örgütle bağlantılı bir yargı mensubunun ifadesinde, "seçim çalışmaları kapsamında 2014 yılı Ekim ayında Adana ilinden gelen bir kişinin, örgüt lideri Fetullah Gülen'in rüyasında Kabe'ye gittiğini, Kabe'de Peygamber ile görüştüğünü, Peygamberin 'Seni üzüyorlar değil mi?' diye sorduğunu, Fetullah Gülen'in 'Evet' manasında başını sallayıp ağladığını, bunun üzerine Peygamberin 'Merak etme az kaldı.' dediğini, seçimin kesinlikle örgütün galibiyeti ile sonuçlanacağını" söylediği aktarıldı.
Uygun Hakimi Ayarlamak İçin Yazı Göndermişler
Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) iltisaklı olduğu gerekçesiyle hakim ve savcılara yönelik yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede, FETÖ üyelerinin belli dava dosyalarına uygun hakim ayarlamak için not gönderdikleri belirtildi.
İddianamede, hakim ve savcı sıfatıyla görev yapan örgüt militanlarının "karar" kisvesi altına gizledikleri, "yargısal takdir yetkisi" olarak nitelendirdikleri iş ve eylemleriyle, örgütün gayrimeşru amaçlarına hizmet ettikleri, soruşturmada usulsüzlükler yapılıp örgüt mensubu olmayan yetkili kişi ya da mercilerden gizlenirken uygulanan stratejilerden birinin de, "uygun hakim veya savcı" bulunması faaliyeti olduğu anlatıldı.
Uygun hakimi ayarlamak için yazı göndermişler
FETÖ/PDY mensubu kolluk görevlilerinin, iletişimin denetlenmesi ve teknik takibe ilişkin usulsüzlükleri saklamak ve istedikleri kararları almak, bir aksilikle karşılaşmamak için, örgütün amaç ve çıkarlarına hizmet edeceğini bildikleri ve aynı amaç etrafında kenetlendikleri hakim ve Cumhuriyet savcılarını tercih ettikleri, bu suretle, hedeflerine ulaşmak adına yasa dışı işlemlerini gizlilikle sürdürdükleri belirtilen iddianamede, İstihbarat Şube Müdürlüğünün bilgisayarlarında yapılan aramada İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü Tekop Büro Amirliği tarafından Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Kocaeli ve Sakarya İstihbarat Şube Müdürlükleri ile paylaşılan belgeye ulaşıldığı kaydedildi.
İddianamede "MAHKEME KARARI İLE İLGİLENEN ARKADAŞLARIN DİKKATİNEEE!!! (MUTLAKA OKUSUNLAR, OKUTSUNLAR) Gelecek haftaki nöbetçi 11. ACM Hakimin muhtemel vermeyeceği kararlar; 1-Ergenekon, 2-Misyonerlik, 3-Terör Örgütleri de dahil olmak üzere tüm örgütlerin ilk uzatmaları da dahil bütün kararları ancak ilk kez giriş yapılan terör örgütleri ve içeriği iyi doldurulmuş organize kararları verebilir. Bu nedenle gelecek hafta almanız gereken kararlarınızı bu hafta içerisinde almanızı öneriyoruz. Bilgilerinize arz ederim. İstanbul Tekop Büro Amirliği" şeklindeki bilgi notunun bu belgeye ait olduğu aktarıldı.
CIA'nın Virginia merkezine yakın lokasyondan İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne elektronik posta
Eski İzmir Cumhuriyet Savcısı Zafer Kılınç'ın; mesleğin şeref ve onurunu bozan ve mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte hareket ederek, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere bir kısım kamu kurumları ile buralarda görev yapan kamu görevlilerini itibarsızlaştırma gayesiyle hareket ettiği belirtilen iddianamede, bu sebeple "İzmir Askeri Casusluk Davası" olarak bilinen, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülüp yargılaması İzmir 5'inci Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinden karara bağlanan evrakın soruşturma sürecinde, usul ve yasaya aykırı işlem tesis ettiği anlatıldı.
İddianamede, Kılınç'ın, Bilgin Özkaynak ve diğer sanıklarda ele geçirilen dijital materyallerde yer alan kişisel bilgi mahiyetindeki fişleme kayıtlarını, doğruluğunu tahkik etmeden peşinen doğru kabul edip iddianameye açıkça yazarak dosyadaki tarafların itibarsızlaştırılmasına neden olduğu, hiçbir örgütsel bağlantı içermeyen ve içeriğinde yargılama konusu ile ilgili bulunmayan telefon tapelerini iddianameye yazarak, özel hayata dair belgeleri dosyaya ekleyerek alenileşmesine sebebiyet vermek suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği belirtildi.
İddianamede, "Neticeten, ABD istihbarat teşkilatı CIA'nın Virginia merkezine yakın bir lokasyondan İzmir Emniyet Müdürlüğü e-mail adresine gönderilen elektronik posta ile bazı TSK mensuplarının iş adamları ile bağlantılı olarak casusluk yaptığı iddiası üzerine FETÖ mensubu emniyet ve yargı görevlileri tarafından başlatılan söz konusu soruşturma ile stratejik olarak önemli komutanlıkların FETÖ üyesi kişilerce ele geçirilmesi amacıyla FETÖ mensubu olmayan askeri personelin tasfiyesinin hedeflendiği anlaşılmıştır." denildi.
ŞİKE DOSYASI
İddianamede, eski hakim Mehmet Ekinci'nin başkanlığını yaptığı, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesindeki "Futbolda şike" davasında, sesli ve görüntülü duruşma kayıtlarının içeriği itibarıyla sahte olduğu ve Yargıtay incelemesine gönderildiği belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, Hrant Dink cinayeti davası duruşma savcısı olarak bilinen ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararıyla görevden uzaklaştırılan eski Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Usta hakkında, "Sahte çürük davası" kapsamında yargılanan emekli Albay Ahmet Zeki Üçok'un şikayeti ile, "devlet içinde paralel yapı oluşturdukları, Fetullah Gülen cemaati üyesi oldukları, Fetullah Gülen cemaati talimatları doğrultusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Anayasa ve yürürlükteki kanunlara aykırı kararlar verdikleri, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve kurulmuş örgüte üye olmak, örgüt faaliyetleri çerçevesinde görevlerini kötüye kullanmak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, resmi belgede sahtecilik, adil yargılamayı etkilemek ve suç atma suçlarını işledikleri" yönündeki iddialar nedeniyle soruşturma izni verildiği belirtildi.
"Hikmet Usta semt imamlığı yaptı"
Hikmet Usta'nın, kayıtlı telefonuyla 29 Eylül 2014 tarihinden itibaren silahlı FETÖ/PDY terör örgütünün örgüt içi iletişimde kullandığı ByLock programını kullanmaya başladığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, örgüt içinde en son Colarado eyalet imamlığı yapan Hasan Polat'ın emniyete verdiği ifadede, "Usta'nın semt imamlığı yaptığı, semt imamlığı yapan kişilerin aynı zamanda öğrenci evlerinin sorumlusu da oldukları ve harp okullarına öğrenci yetiştirdikleri" yönünde beyanının bulunduğu hatırlatıldı.
Hakkında FETÖ/PDY terör örgütü üyeliğinden soruşturma yapılan Usta ile ilgili, HSYK Genel Kurulu tarafından 24 Ağustos 2016 'da verilen karara FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla meslekten çıkarılan kurul üyesi Dr. Teoman Gökçe'nin muhalefet şerhi koyduğu bilgisi verilen iddianamede, FETÖ'nün 2014 HSYK seçimleri öncesi oluşturduğu gizli haberleşme ağıyla kendi mensubu olan hakim ve cumhuriyet savcılarını tespit ederek, HSYK üyeliğine aday olan sözde bağımsız adaylarının alacağı muhtemel oyları hesaplamak ve çoğunluğu kendi mensuplarından olan adayların seçimde oy kullanmasını sağlamak amacıyla verdiği talimat doğrultusunda Usta'nın telefonuyla 29 Eylül 2014 tarihinden itibaren ByLock kullandığının tespit edildiği anlatıldı.
İddianamede, bu tespitlere göre Usta'nın FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve benimseyerek yer aldığı, bütün halindeki ve süreklilik arz eden eylemleriyle terör örgütü üyesi olduğunun anlaşıldığı bildirildi.
"FB santrali ve 'Samet'i dinlemişler"
Futbolda şike davasına bakan dönemin özel yetkili mahkeme heyeti başkanı şüpheli Mehmet Ekinci ile ilgili iddia ve incelemelere de yer verilen iddianamede, Ekinci'nin kamuoyunda "Şike davası" olarak bilinen dosyada, günde yüzlerce kişinin görüşme yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübünün santrali ile açık kimlik bilgileri bulunmayan "Samet" isimli kişi hakkında iletişim tespiti kararı verdiği iddiasına ilişkin incelemenin sürdüğü kaydedildi.
Müşteki Aziz Yıldırım'ın mahkumiyetine karar verilen Ekinci'nin başkanı olduğu İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada, görsel ve işitsel olarak teknik araçlarla kaydedilen duruşmalara ilişkin duruşma tutanakları çözümleri ile tutanakların sanık avukatlarına, söylenmesine rağmen verilmediği kaydedilen iddianamede, sanık avukatlarının bu tutanaklara mahkemenin kapatılmasından sonra sahip olabildikleri, her bir celse için iki ayrı duruşma tutanağı oluşturulduğu, her iki nüshası da ıslak imzalı ve mühürlü olan bu duruşma tutanaklarından bir kısmında, sanıkların ve müdafilerinin sözlü savunmalarına, beyanlarına yer verilmediği, boş olarak geçildiği, duruşma tutanaklarında çok fazla kopyala-yapıştır yöntemi kullanıldığı, sanıkların veya müdafilerinin birebir aynı kelimelerle, hiçbir değişiklik olmadan savunma yapmalarının söz konusu olmadığı halde, birçok duruşma tutanağında birebir aynı kelimelerle savunmalarının yazdırıldığı, esasen sanıklar ya da müdafilerinin söylemedikleri tekdüze beyanlarla sözde duruşma tutanakları oluşturulduğu, bu şekilde sanıklar ve müdafilerinin beyanlarının tutanaklara geçirilmesinde özensiz davranıldığı, içeriği itibarıyla sahte olan bu duruşma tutanaklarının, Yargıtay incelemesine gönderildiği ve sahte resmi evrak düzenlenmesi fiilinin ortaya çıkmasına sebep olunduğu iddialarına ilişkin soruşturma izni verildiği ifade edildi.
İddianamede, Mehmet Ekinci'nin diğer hakim savcılarla organize illegal bir yapının üyesi olduğu da belirtilerek, örgüt kurucu ve yöneticilerinin talimatları doğrultusunda proje hazırlatarak, bilimsel toplantı yaptırdığı, bilimsel alt yapısını hazırlayıp burada ürettirdikleri bilimsel görüşlere ve gölge dosyada mevcut projeye uygun şekilde kumpas eylemleriyle soruşturmayı yürütüp, senaryodaki sonuca uygun şekilde neticelendirdiği iddiasıyla ilgili incelemenin ise devam ettiği dile getirildi.
Ekinci'nin kitabının içinde bulunan Fetullah Gülen fotoğrafı
Mehmet Ekinci ile ilgili hazırlanan arama tutanağına göre, Ekinci'ye ait "22. Söz" isimli kitabın içerisinde, FETÖ/PDY kurucusu Fetullah Gülen'in ve yanında diğer insanların bulunduğu bir fotoğrafın ele geçirildiği bilgisi de verilen iddianamede, şüphelinin üzerine kayıtlı telefonla 20 Ağustos 2014 tarihinden itibaren ByLock programı kullandığının tespit edildiği vurgulandı.
Eski HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur'un Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 26 Aralık 2016'da alınan ifadesi de yer bulan iddianamede, Okur'un Ekinci ile ilgili, " Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken, daha önceki HSYK tarafından örneği olmayan bir uygulama yapılarak yetki çıkarılmak suretiyle, kıdemi de çok fazla olmamasına rağmen İstanbul' a CMK 250 yetkisi ile gönderildiği, o dönemde Mehmet Karababa'nın başkan olmasını Teoman Gökçe'nin istediği, kendisinin ise daha önce başkanlıkları olan Mehmet Ekinci'nin başkan olmasını istediği, kararın bu şekilde çıktığı, daha önceki sicillerinin iyi olduğu, hatta pekiyi olduğunu bildiği için özel yetkili mahkemelerde çalışmasını da nazara alarak özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanı yapıldığı, Fetullah Gülen cemaati mensubu olup olmadığını o dönemlerde bilmediği ve 2014 yılında yapılan çalışmalarda Gülen cemaati mensubu olduğuna dair bilgi notu geldiğinde öğrendiği" beyanı dikkati çekti.
Soruşturma şüphelilerinden dönemin özel yetkili hakimlerinden Mehmet Hamzaçebi'nin de 10 Ocak 2017 tarihli dilekçesinde, "Kategorik durumları nedeniyle isimlerini saydığı kişiler arasında bulunan Mehmet Ekinci'nin, FETÖ/PDY mensubu olduğunu bildirdiğinin" tespit edildiği anlatılan iddianamede, Ekinci'nin silahlı FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve benimseyerek yer aldığı, bütün halinde, süreklilik arz eden eylemleriyle bu örgüt üyesi olduğunun anlaşıldığı aktarıldı.
"Fikret Seçen kızıyor, okumadan imzala geç"
İddianamede, şüpheli, dönemin özel yetkili İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanlarından Kazım Kahyaoğlu ile ilgili de FETÖ/PDY üyesi olduğu, bu kapsamda çeşitli terör örgütleri ile organize suç örgütlerine veya uyuşturucu ve kaçakçılık gibi suçların işlendiği şeklinde iddialar içeren kolluk talepleri üzerine verdiği önleme dinlemesi kararları ile bir kısım kamu görevlileri, siyasi parti temsilcileri ve sivil toplum kuruluşu mensuplarının iletişimlerinin usul ve yasaya aykırı olarak tespit edilmesine, dinlenmesine ve kayda alınmasına sebebiyet verdiği iddiasıyla ilgili soruşturma izni verildiği anlatıldı.
Şüphelinin 12 Ağustos 2014'ten itibaren ByLock kullandığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11 Ağustos 2016 tarihinde ek ifadesi alınan Cumhuriyet Savcısı Seyfettin Atıcı'nın, şu beyanına yer verildi:
"Kasım 2010 tarihinde Şişli Cumhuriyet Savcılığına atandığında lojman işleri ile Gülen cemaati mensubu İstanbul hakimi Kazım Kahyaoğlu ilgileniyordu. Kahyaoğlu, FETÖ/PDY mensubuydu ve aynı lojman bloğunda oturuyorduk. İş yeri çevresinde de Gülen cemaati mensupları ile tanışmaya başladı ve bir süre sonra özel yetkili mahkemeye atandı. Bir süre sonra onun tavsiyesi ile ben de özel yetkili savcı olarak görevlendirildim. 1,5-2 ay kadar burada çalıştım ve hiç iddianame yazmadım. Sadece bir kez bir hafta nöbet tuttum. Arama, el koyma, gözaltı, telefon dinleme, teknik araçlarla izleme ve bunlar gibi gelen tüm talepleri, TEM Şube Müdürlüğü görevlileri flash bellekte getiriyordu. Ben de imzalıyordum. Hatta okumak istediğimde Cumhuriyet Savcısı Ümit Zafer Çolak, 'Başsavcıvekili Fikret Seçen kızıyor, onun talimatı var, okumadan imzala geç' şeklinde ifade kullandı. Polisin getirdiği ve imzaladığım soruşturmayla ilgili talep, müzekkere ve kararların kimler hakkında uygulanacağını bile bilmiyordum. Ayrıca 2014 seçimlerinden yaklaşık bir sene önce Seçen'in odasında oturduğumuz sırada Kazım Kahyaoğlu, 'dönem yemek ve kahvaltıları düzenlersek iyi olur' dedi. Daha önce Şişli'de çalıştığımı bildiğinden organizasyonları benim yapmamı istedi. 70'e yakın dönem arkadaşı tespit edilerek toplu kahvaltı, yemek ve tekne gezileri düzenledik. Özel yetkili mahkeme ve savcılıklarda çalışmış 20-25 kişilik bir grup da organizasyonlara dahil oldu. Bir müddet sonra katılanların çoğunun Gülenci olduğunu duyup organizasyonu bıraktım."
İddianamede, 12 Ağustos 2014 tarihinden itibaren, örgüt içi iletişim programı olarak kullanılan ByLock haberleşme programını kullandığının tespit edilen şüpheli Kahyaoğlu'nun, FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve benimseyerek yer aldığı, bütün halindeki ve süreklilik arz eden eylemleri ile terör örgütü üyesi olduğunun anlaşıldığı vurgulandı.
''TANSU ÇİLLER GİBİ GİYİNİN''
İddianamede hakim ve savcıların itiraflarından örnekler de verildi, hakim ve savcı bir gizli tanık ifadesinde örgüt üyesi kadın hakim ve savcıların giyim kuşamlarını eski başbakanlardan Tansu Çiller'in giyim kuşamına yakın olması gerektiği yönünde talimat aldıklarını söyledi.
İddianamede murakıpların hâkim ve savcı adaylarına gerektiğinde oruç tutmama, oruç tutsa dahi elinde su şişesiyle gezme, cuma namazına gitmeme, kokteyl ve resepsiyonlarda içki içme, örgüt dışından başka bayanlarla evlenmeme yönünde telkinde bulundukları kaydedildi.
''2014 HSYK SEÇİMLERİNİN DÖNÜM NOKTASI''
2010 yılı sonrası Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vasıtasıyla yüksek yargı organlarına seçtiği üyelerle hâkim olan örgütün, Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumları da dolaylı olarak ele geçirdiği vurgulanan iddianamede, 2014 HSYK seçimlerinin dönüm noktası olduğu vurgulandı. 2010 ve sonrasında seçilen örgüt mensupları sayesinde Danıştay ve Yargıtay'da ciddi hâkimiyet elde eden örgütün, sözde lideri Fetullah Gülen' in talimatıyla YARSAV'a sızarak bu derneğin seçimlerin kazanılması için kullanıldığı kaydedildi.
(08 Nisan 2017, 16:15)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: