FORUM - SORU MESAJI
Bulunduğunuz bölüm: TARTIŞMA FORUMU > Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru provokasyonlar >
Şemdinli'den sonra Atabeyler davası da beraate götürülüyor
Bölümü Açan: Abdullah Harun, aharun@gmx.net
Tarih : 31 Mayıs 2007, Perşembe 03:56
Başlık : Şemdinli'den sonra Atabeyler davası da beraate götürülüyor Açıklama : Atabeyler davası beraate götürülüyor demiştik, haklı çıkıyoruz. Savcının komedi mütaalasına bakın. Sanıkların yanında Başbakanın evinin olduğu sokağın ve ayrıca Cüneyt Zapsu'nun evinin krokileri bulunuyor ama savcı beye bakın ki sanıkların patlayıcıları PKK'nın kır kadrosuna yönelik kullanmayı planladıklarını söylediklerini belirterek buna itibar edilmesi gerektiğini savunuyor. Savcı devleti savunur sanıklara karşı avukat ise sanığı savunur. Bu nasıl savcı ki tersini yapıyor, PKK'yı araya sokarak sanıkları kahramanlaştırmaya çalışıyor. Türkiye'de kontrgerilla tartışmalarını ilk başlatan kişi olan Kurmay Yarbay Talat Turhan ile Milliyet gazetesinin 16 Kasım 1990 yılında yapmış olduğu röpörtajı ki, bu sitenin sayfalarında da var, burada tekrar aktarıyoruz. Böylece Şemdinli ve Atabeyler davalarının beraatle sonuçlandırılacağını, onları dava etmek isteyen Van Savcısı gibi örneklerin niçin cezalandırıldığını, Van mahkemesi kararının niye adeta geçersiz kılındığını ve bundan sonra da meydana gelebilecek benzer olası gelişmeleri anlayabiliriz:
MİLLİYET, 16 KASIM'90, Talat Turhan'la röpörtajdan:
"Soru : "Yani siz, kontrgerillanın adresi ÖHD'dir mi diyorsunuz?"
Turhan: "Şimdi bakınız, kontrgerilla lafını ilk kez Erenköy görevlilerinin çıkardığını söyledim. Onlar gerçekten ÖHD'nin adamları mıydı? Bu sorunun kesin yanıtı henüz verilmiş değil. Yalnız, eskiden beri bir iddiam var. Bir örgüt, eğer kendini temize çıkarmak isterse, adına yasadışı kirli iş yapanlardan hesap sorar. Bakıyoruz, Erenköy görevlileri hala etkinliğini sürdürüyor. Devletin ya da ÖHD'nin, kendi adına kirli iş yapmamışlarsa, bunlardan hesap sorması gerekirdi."
Soru : "ÖHD'nin kuruluş amacı neydi?"
Turhan: "ÖHD, bir düşman istilasına karşı memleketi korumak ve milli direnişi örgütlemek, yardımcı olmak amacıyla kuruldu. Bir örgütün kuruluş amacı kutsal olabilir. Ama devlet adına yeraltı örgütü kurarsanız, o sizin elinizden kayar ve yeraltının hertürlü pisliğine bulaşır. Türkiye'de 20 yıldan beri olan karanlık ve herkesin kafasını bulandıran bu olayları kim yaptı?"
Soru : "Siz, 'Savunma-1' adlı kitabınızda, ÖHD'ye ait resmi talimnameden bazı bölümleri yayınladınız. Yayınlanan bölümlerde bu örgütün, adam öldürme de dahil hertürlü kanunsuz işi yapabileceği belirtiliyor. Nasıl olur bu?"
Turhan: "..Yani Sahra Talimnamesi-31'e göre gayrı nizami harp unsurları yerüstü ve yeraltı olmak üzere iki gruptan müteşekkil. Yeraltı grubu, işte bu bahsedilen ve bütün NATO ülkelerinde ortaya çıkarılmaya başlanan örgütün kendisidir. Baktığınız zaman bu örgütün içinde ne var? Köye kadar inmiş bir örgütlenme bu. İstihbarat birimleri, sabotaj birimleri, cinayet birimleri var. Bakınız faaliyetleri arasında neler var? Resmi talimnameden aynen okuyorum: 'Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm haline getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonulması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj.' Ve yine talimnamede bu örgüt için şöyle bir ayrıcalık var. Yine resmi talimnameden aktarıyorum: 'Bir gayrınizami kuvvetin yeraltı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir.'"
Soru : "Nasıl olur? Resmi bir kuruluş kanuna nasıl tabi olmaz?"
Turhan: "Ben bunları 17 senedir söylüyor ve yazıyorum. Bugüne kadar kimse çıkıp da bu söylediklerin yanlıştır diyemedi. Diyemez, çünkü bunları devletin resmi yayınlarından aktardım."
Soru : "Türkiye'de bu talimnameyi kim yayınladı?"
Turhan: "Söz konusu ettiğim ST-31.15 nolu kontrgerilla talimnamesini Kara Kuvvetleri Komutanlığı yayınladı. Girişinde de, o zamanki komutan Ali Keskiner'in imzası var. Anayasal bir ülkede, resmi bir gizli örgüt cinayet işler diye yazarsanız, suçlusunuzdur. Adamı mezardan çıkarıp asarlar. Sadece Kara Kuvvetleri sorumlu olmaz. Devrin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay da, devrin Başbakanı S. Demirel de bundan sorumludur. Bugün 'vardır-yoktur' diye lafı gevelemekle olmaz bu iş. Olay bu boyutta... ST-31.15 talimnamesinde bir yeraltı örgütü var. O yeraltı örgütünün yapacağı işler arasında adam öldürme de var. Öldürülenin sağcı ya da solcu olması farketmez. Yeter ki cinayet bu örgütün amacına hizmet etsin. Şimdi, devlet içindeki bir örgütün kuramında adam öldürme varsa ve o ülkede faili meçhul siyasi cinayetler işleniyorsa, kuşkunun birinci odağı bu örgüt olur."
Bu
bölüme mesaj yolla-
CEVAP MESAJLARI
Hasan Cemal,
18 Haziran 2007, Pazartesi 04:27
Çete davaları birer birer düşürülüyor, iddianameler değiştiriliyor, ceza talepleri azaltılıyor, davalar çete kapsamından çıkarılıyor... Düşünebiliyor musunuz en meşhur çete davasında trafik kazaları oluyor, bazı dosyalar yırtılıyor, güya o dosyaların yerine başka yerde bulunan kopyalar konuyor da bütün gelişmeler Türk basınında yer almıyor ya da alıyormuş gibi gösterilip küçük sütunlara sıkıştırılıyor... Kamuoyunu manipüle etmeye yönelik tezgâhlar yeni değil; öteden beri psikolojik harp uzmanları bu tür yollara başvurur. Ancak bu sefer mızrak çuvala sığmıyor; Türkiye'yi bambaşka yerlere taşımak isteyenler, kendilerini gizlese bile niyetlerini gizleyemiyor. Nokta Dergisi'nin ortaya attığı bilgi ve belgeler birer birer doğrulandıkça Türk basınının çeteler ve sivil görünümlü yapılanmalar hakkında suskunluğa bürünmesi kamuoyundaki şüpheleri artırıyor. Oysa bugün kayıtsız-şartsız demokrasi günüdür. İnsanları korkutarak, endişelendirerek, sindirerek bir yere varmak mümkün değil...
Hasan Cemal,
31 Mayıs 2007, Perşembe 06:52
Bomba, silah, kroki var ama örgüt için delil yok. Ankara Eryaman'da bomba imalatında kullanılan malzemeler, çok sayıda patlayıcı ve silahla ele geçirilen "Atabeyler" çetesinin yargılandığı davada savcı, çete kurmak ve ihtilal teşebbüsünde bulunma fiillerinin oluşmadığını belirterek, beraat istedi. Bomba, silah, kroki var ama örgüt için delil yok.
Recep Taşkın,
31 Mayıs 2007, Perşembe 06:09
Zaten belliydi beraate gideceği. Vakit gazetesinin 22 Aralık 2006 tarihli nüshasında Avukat yazar Ali İhsan Karahasanoğlu'nun Şemdinli ve Atabeyler davalarının seyrine dair yazısı bu durumu aslında o günden haber veriyor: İki davada ortak özellik: Derinlere inemiyoruz! (http://www.radyovakit.com/haber/haber_detay.php?haber_id=2787) Önceki gün Atabeyler çetesi davasına bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, dün de Danıştay cinayeti davasının duruşmasını yaptı. Aslında her iki davada da ortak özellik, Atabeyler çetesi davasında Mahkeme Başkanı'nın yaptığı "Derinlere inemiyoruz" tesbitinde gizli. Derinlere gerçekten inilemiyor!.. Üstünkörü bir soruşturma sonucunda davalar açılıyor. “Askeri mahkeme idi, sivil mahkeme idi” tartışması içinde, davalar karambole gelip kapanıyor.. Söyler misiniz, olayların üzerinden hemen hemen 7.5 ay geçmiş olmasına rağmen, her iki davanın da arka planından ortaya çıkarılan bir gerçek var mı? Arka planda, bence ortak bir merkezden kaynaklandığını düşündüğüm bu iki olayda, kafalardaki soru işaretlerinin hangileri aydınlandı? Bilen söylesin, 7.5 aydır, ilk günlerdeki bazı gelişmelerin dışında, olaylarla ilgili tek gelişme var mı? Yargılama nasıl yapılır? Olayın gizli yanları deşifre edilerek.. Var mı bu olayların arka planında neler olduğu ile ilgili ciddi araştırmalar? Yok.. Örneğin Atabeyler çetesi davasında yargılanan kişilerin, askeri alandan patlayıcı maddeleri nasıl çıkarttıkları konusu aydınlığa kavuşturuldu mu? Bu patlayıcı maddelerin depo sorumlularının, çalınan malzeme ile ilgili bilgilerine hiç başvuruldu mu? Nedir bu patlayıcıların, askeri alan dışına çıkarılması olayı? TSK mensubu herkes, istediğinde patlayıcı maddeleri askeri alan dışına çıkarabilir mi böyle? Suçun bir kısmı askeri mahkemede soruşturuluyor, bir kısmı Ağır Ceza mahkemesinde. Mahkeme başkanı açık açık söylüyor, “Askeri mahkeme gizli duruşma yaptığından, evrak göndermede bile hassas” diye..
Evet, düşünebiliyor musunuz, Atabeyler çetesinde, iddiaya göre Başbakan’a, bazı üst düzey yöneticilere suikast hazırlığı içindeki insanların yargılandığı davada, Ağır Ceza mahkemesi tüm delillere ulaşamıyor. Delilleri elde edemeyen, inceleyemeyen bir mahkeme, nasıl karar verecek?Davanın delilleri bana gizli.. Vatandaş Ahmet’e gizli.. Peki davayı gören, karara bağlayacak olan Ağır Ceza mahkemesi üyelerine de mi gizli?
Deliller gizli ise, karar nasıl verilecek? Atabeyler çetesi davası da böyle, Danıştay cinayeti davası da böyle.. Üzerinden aylar geçti.. Danıştay, tuttuğu avukatla davaya müdahil olup ilgili ilgisiz insanları da dava kapsamı içine sokmaya çalışıyor ama, kimse sormuyor kendisine; “Danıştay yönetimi, şu güvenlik kamerası olayı ile ilgili ne yapmıştır? Cinayetten bir gün önce arızalanması olayı ile ilgili ne yapılmıştır bugüne kadar?” Üstünkörü bir açıklama ile, “Kameralar arızalandığı için bir gün önce sökülmüştü” deyip kapattılar konuyu. Olayın failleri bir gün önce de aynı mekana gelip, araştırma yapmışlar, “Kameralar arızalanmadan önceki kayıtlar incelensin” denilince, “Bilgisayarlardaki kayıtlar da silinmiş” deyip, geçiştiriverdiler konuyu.. Cinayetin en önemli delillerinden olan güvenlik kamerasındaki kayıtların dahi ortaya çıkarılamadığı bir davada, kim neyi çözebilecek ki? Doğruya, olayın arkasındaki gerçeğe nasıl ulaşılacak ki? Başkan’ın söylediği çok doğru.. Derinlere inilemiyor. İnilemediği müddetçe de, derinlerdekilerin bize lütuf kabilinden sundukları bilgilerle yetineceğiz. Sıradan bir astsubayı, sıradan bir avukatı suçlayıp, onları cezalandırarak kapatacağız konuyu.. Oysa derindekilere, olayın gerçek sorumlularına ulaşmak gerek.. Eğer gerçekten, benzer olaylarla karşılaşmamak istiyorsak!
Bu bölüme mesaj yolla
|