Albay Cemal Temizöz iddianamesi
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Albay Cemal Temizöz hakkında
hazırlanan 111 sayfalık iddianame, Güneydoğu'da uzun yıllardan beri üstü
örtülmeye çalışılan 'faili meçhul cinayetler' gerçeğini tüm çıplaklığı ile
gözler önüne serdi. Kurmay Albay Cemal Temizöz ismini Türkiye ilk kez 1992-1994
arasında duydu. Temizöz, ölüm kuyularına insanların atıldığı iddialarının
gündeme geldiği bu yıllarda Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı görevini
yürütüyordu. İddianamede, Albay Cemal Temizöz'ün ölüm timi silah arkadaşları
tarafından anlatılıyor. İddianame tamamlanma tarihi: 15 Temmuz 2009,
Basında yayınlanma tarihi: 18 Temmuz 2009.
T.C. DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
(CMK’nun 250. Maddesinde Belirtilen Suçlara Bakmakla Yetkili)
TUTUKLU İŞ
Soruşturma No : 2009/906 …/…/2009
Esas No : 2009/
İddianame No : 2009/
İ D D İ A N A M E
( ) AĞIR CEZA MAHKEMESİNE
(CMK’nun 250. Maddesinde Belirtilen Suçlara Bakmakla Yetkili)
DİYARBAKIR
DAVACI : K.H.
MAKTÜLLER :1- Ramazan ELÇİ: Hasan ve Gazal oğlu 22.04.1965 Cizre doğumlu, Şırnak
ili Cizre ilçesi Hisar nfk.
2- Ramazan UYKUR: Mehmet ve Nirgiz oğlu 02.03.1946 Mehmedi doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Bozalan nfk.
3- Abdullah EFELTİ: Ömer ve Rihan oğlu 01.02.1949 Rihani doğumlu, Şırnak ili
Silopi ilçesi Bostancı nfk.
4- İbrahim ADAK: Mehmet ve Cevahir oğlu 01.03.1966 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Dağkapı nfk.
5- Mehmet Gürri ÖZER: Muhsin ve Alya oğlu 02.03.1952 Cizre doğumlu Şırnak ili
Cizre ilçesi Kale mahallesi nfk.
6- İbrahim DANIŞ: Mehmet ve Lali oğlu 19.04.1968 Şırnak doğumlu, Şırnak Merkez
Alkemer nfk.
7- Abdurrahman AFŞAR: Resul ve Hazar oğlu 01.01.1958 Düdiran doğumlu, Şırnak ili
İdil ilçesi Sırtköy nfk.
8- Abdurrahman AKYOL: Süleyman ve Düre oğlu 16.03.1946 Kürün doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Kale nfk.
9- İhsan ARSLAN: Mehmet ve Halim oğlu 01.04.1963 Şırnak doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Dağkapı mahallesi nfk.
10- Beşir BAYAR: Ahmet ve Fatım oğlu 15.09.1967 Eruh doğumlu, Şırnak ili
Güçlükonak ilçesi Özbaşoğlu köyü nfk
11- Abdurrazak BİNZET: Abdulaziz ve Narinç oğlu 01.01.1949 Tayyan doğumlu Şırnak
ili Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti köy nfk.
12- İzzet PADIR : Salih ve Hanımı oğlu 01.01.1956 Tayyan doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk.
13- Abdullah ÖZDEMİR: Ömer ve Delali oğlu 01.01.1962 Heym doğumlu Şırnak ili
Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk.
14- Mustafa AYDIN: Mahmut ve Hanım oğlu 16.12.1959 Tayyan doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk.
15- Süleyman GASYAK: Haci ve Huri oğlu 01.01.1969 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Keççan Hesinan Aşireti nfk.
16- Abdulaziz GASYAK: Mehmet ve Zelih oğlu 01.10.1981 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçsei Keççan Hesinan Aşireti nfk.
17- Ömer CANDORUK: Osman ve Dirri oğlu 01.04.1956 Keççan Ömeran doğumlu, Şırnak
ili Cizre ilçesi Keççan Ömeran Aşireti nfk.
18- Yahya AKMAN: İsa ve Bedri oğlu 13.04.1977 Cizre doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Keççan Hesinan Aşireti nfk.
19- Abdulhamit DÜDÜK: Abdullatif ve Adle oğlu 01.02.1961 Mardin doğumlu, Mardin
ili Merkez Kabala Kayacan nfk.
20- Yabancı uyruklu erkek şahıs: Kimliği belirsiz
MAĞDUR
MÜŞTEKİLER :1- Kerime ELÇİ: Abdulkerim ve Emine kızı 01.01.1960 Hebler doğumlu,
Şırnak ili Cizre ilçesi Hisar nfk. Halen Nur Mahallesi Aşut sokak no:5
Cizre/Şırnak adresinde ikamet eder.
2- İsmet UYKUR: Ramazan ve Huri oğlu 21.04.1976 cizre doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Bozalan nfk. Halen Nur Mahallesi Gün sokak No:1 Cizre/Şırnak adresinde
ikamet eder.
3- Mesut EFELTİ: Abdullah ve Besna oğlu 03.02.1979 Silopi doğumlu, Şırnak ili
Silopi ilçesi Bostancı nfk. Halen Bostancı köyü Güven mezrası Silopi/Şırnak
adresinde ikamet eder.
4- Besna EFELTİ: Abdullah ve Ayşi kızı 01.01.1959 Rihani doğumlu, Şırnak ili
Silopi ilçesi Bostancı nfk. Halen Bostancı köyü Güven mezrası Silopi/Şırnak
adresinde ikamet eder.
5- Emine ÖZER: Mehmet Zeki ve Hayriye kızı 11.07.1952 Estel doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Kale nfk. Halen Canlı sokak Kale mahallesi No:15/1 Cizre/Şırnak
adresinde ikamet eder.
6- Abdurrahman DANIŞ: Mehmet ve Lali oğlu 01.02.1962 Şırnak doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Dağkapı nfk. Halen Özkan Caddesi Nur Mahallesi no:43/2 Cizre/Şırnak
adresinde ikamet eder.
7- Hazni AFŞAR: Tahir ve Berfi kızı 01.01.1955 İdil doğumlu, Şırnak ili İdil
ilçesi Sırtköy nfk. Halen Sur mahallesi Uğun sokak No:10 Cizre/Şırnak adresinde
ikamet eder.
8- Selahattin AFŞAR: Resul ve Hazar oğlu 08.06.1963 İdil doğumlu, Şırnak ili
İdil ilçesi Sırtköy nfk. Halen Sur mahallesi Uğun sokak No:7 Cizre/Şırnak
adresinde ikamet eder.
9- Ayşe AKYOL: Süleyman ve Fatma kızı 01.02.1941 Şırnak doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Kale nfk. Nur mahallesi Ersin sokak no:25 Cizre/Şırnak adresinde
ikamet eder.
10- Şevkiye ARSLAN: Kasım ve Fatma kızı 02.01.1952 Deştalelan doğumlu, Şırnak
ili Cizre ilçesi Dağkapı nfk. Halen Nur mahallesi Meçhul sokak no:11
Cizre/Şırnak adresinde ikamet eder.
11- Hediye BAŞKAK: Ali ve Hatun kızı Eruh 1967 doğumlu, Halen Emek mahallesi
no:5 Ceyhan/Adresinde ikamet eder.
12- Fatın BAYAR: Hamo ve Türkan kızı 01.07.1925 Eruh doğumlu, Şırnak ili
Güçlükonak ilçesi Özbaşoğlu nfk. Halen 312. Sokak Emek Mahallesi No:7/2
Ceyhan/Adana adresinde ikamet eder.
13- Abdulselam BİNZET: Abdulkadir ve Narinç oğlu 01.01.1968 Cizre doğumlu Şırnak
ili Cizre ilçesi tayan Keravan Aşireti nfk. Halen Cudi mahallesi Mazbaha sokak
no:98 Silopi/Şırnak adresinde ikamet eder.
14- Harun PADIR: İzzet ve Leyla oğlu 10.12.1977 Cizre doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk. Halen Ziristan mezrası Üçağaç köyü
Silopi/Şırnak adresinde ikamet eder.
15- Tahir ÖZDEMİR: ömer ve Delali oğlu 26.06.1970 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk. Halen Halen Üçağaç köyü Ziristen
mezrası Silopi/Şırnak adresinde ikamet eder.
16- Sabri GASYAK: Mehmet ve Zelih oğlu 22.09.1975 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Keççan Hesinan Aşireti nfk. Halen Konak mahallesiŞırnak Caddesi
no:9 Cizre/Şırnak adresinde ikamet eder.
17- Hanım CANDORUK: Mehmet Edip ve Hediye oğlu 10.02.1972 Cizre doğumlu, Şırnak
ili Cizre ilçesi Keççan Ömeran Aşireti nfk. Halen Reyhan sokak no:8 Cizre/Şırnak
adresinde ikamet eder.
18- İsa AKMAN: Cangir ve Huru oğlu 01.01.1961 Heym doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Keççan Hesinan Aşireti Köyü nfk. Kanak mahallesi Şırnak Caddesi No:4
Cizre/Şırnak adresinde ikamet eder.
19- Arafat AYDIN: Mehmet Ali ve Hizni oğlu 15.11.1968 Cizre doğumlu, Şırnak ili
Cizre ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk. Havuzlu köyü Cizre/Şırnak adresinde
ikamet eder.
20- Nuri DÜDÜK:Abdullatif ve Adle oğlu 01.01.1951 Kabala doğumlu, Mardin ili
Merkez Kabala Kayacan nfk. Halen Valilik karşısı Konak apartmanı kat:3 no:12
Yenişehir/Mardin adresinde ikamet eder.
ŞÜPHELİLER :1- Cemal TEMİZÖZ: Kemal ve Sevim oğlu 04.09.1958 Çorum doğumlu,
Çorum ili Merkez Bahçelievler nfk. Diyarbakır Askeri Cezaevinde TUTUKLU
2- Kamil ATAĞ : Said ve Esmer oğlu 03.02.1952 Heym doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk. Diyarbakır D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
TUTUKLU
3- Temer ATAĞ: Kamil ve Güli oğlu 01.01.1974 Cizre doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Tayyan Keravan Aşireti nfk. Diyarbakır D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
TUTUKLU
4- Adem YAKİN: Hasan ve Ayşe oğlu 15.03.1969 Batman doğumlu, Batman ili Merkez
kesmeköprü nfk. Diyarbakır D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda TUTUKLU
5- Hıdır ALTUĞ: Süleyman ve Azime oğlu 25.10.1968 Çemişgezek doğumlu, Tunceli
ili Çemişgezek ilçesi Toratlı nfk. Diyarbakır D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
TUTUKLU
6- Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN): Hüseyin ve Fatma oğlu 01.04.1962 Ankara
doğumlu, Ankara ili Çankaya ilçesi Seyranbağları nfk. D Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda TUTUKLU
7- Kukel ATAĞ: Said ve Esmer oğlu 10.11.1964 Cizre doğumlu, Şırnak ili Cizre
ilçesi Teyan Keravan Aşireti nfk. Cudi mahallesi Arıcan sokak No:10 Cizre/Şırnak
adresinde ikamet eder.
SUÇ : CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMAK VE BU TEŞEKKÜLE KATILARAK MENSUBU
OLMAK, ADAM ÖLDÜRMEYE AZMETTİRMEK, ADAM ÖLDÜRMEK
SUÇ TARİHİ : 1993 ve sonrası
TUT. TARİHİ : 20.03.2009 (Temer ATAĞ için)
22.03.2009 (Adem YAKİN için)
24.03.2009 (Kamil ATAĞ için)
25.03.2009 (Cemal TEMİZÖZ için)
01.04.2009 (Fırat ALTIN, Hıdır ALTUĞ için)
SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:
Mersin ilinde işlediği hürriyeti tahdit suçundan dolayı Midyat M Tipi Cezaevinde
hükümlü olan Mehmet Nuri BİNZET’in Midyat Cumhuriyet Başsavcılığına, Cezaevine
girmeden önce yaşadığı Cizre ilçesinde 1990 yıllarda şahit olduğu bir kısım suç
teşkil eden konuları tanık olarak anlatacağını söylediği,
Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan Mehmet Nuri BİNZET’in
27.01.2009 ve 30.01.2009 tarihli beyanlarında;
Cizre ilçesinde 2 dönem belediye başkanlığı yapıp halen korucu başı olan Kamil
ATAĞ’ın kendisinin ağabeyi olduğunu, kendisinin ağabeyi Kamil’in yardımları ile
1993 yılından itibaren Geçici Köy Korucusu olarak Cizre ilçesinde göreve
başladığını, ağabeyleri Kamil ve Kukel’e ait Cizre ilçesi Cudi mahallesinde
bulunan evlerin alt katlarında nezarethane olarak kullanılan odaların
bulunduğunu, bu yıllarda buraya yasadışı PKK terör örgütüne yardım ettiği
düşünülen kişilerin alınarak sorgulandığını, kendisinin de bir çok defa bu
sorgulara katıldığını, sorgu sırasında kişilere fiziki şiddet uygulandığını,
ağabeyi Kamil ATAĞ’ın Cizre ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal
TEMİZÖZ ile çok yakın ilişki içerisinde olduğunu, sürekli birlikte hareket
ettiklerini, şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün ağabeyine yardım ederek 1994 yılında
belediye başkanı olmasını sağladığını, 1993 yılı aralık ayında babasının evleri
içerisinde yasadışı PKK terör örgütü mensuplarının roketli saldırısı neticesi
ölmesinden sonra mahallede ve bölgede ağabeyi Kamil’in daha sert hareket edip
mahallede kontrollerini arttırdığını,
Bu dönemde Cizre ilçe jandarma komutanı olan binbaşı Cemal TEMİZÖZ’ün emri ile
ağabeyi şüpheli Kamil ATAĞ’ın İskan ARSLAN, Nadir NEYCİ gibi kişileri gözaltı
yaparak evinde bulunan nezarethaneye götürdüğünü, burada bu kişilerin
sorgulandığını, bilahare infaz edildiklerini detaylı şekilde anlattığı,
1993-1995 yıllarında ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal TEMİZÖZ ile
ağabeyi şüpheli Kamil ATAĞ’ın aşağıda detayları yazılacak kişilerin infazı
hususunda kararlar alarak uygulattıklarını, infaz işlerinin koruculardan bir
kısım kişiler ile ilçe jandarmada bulunan Yavuz, Selim Hoca, Tunay, Ferit,
Tayfun ve Bedran kod isimli kişilerin gerçekleştirdiğini ifade ederek benzer
detaylı anlatımlarda bulunduğu,
Söz konusu beyanların Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhuriyet
Başsavcılığımıza görevsizlik kararıyla gönderilmesi üzerine Mehmet Nuri
BİNZET’in tanık olarak detaylı beyanının tespit edildiği,
Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in 13.03.2009 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki
beyanında;
“Ben Cizre ilçesinde doğduktan sonra bölgesel şartlar nedeniyle babam kendi
üzerine kayıt ettirmemiş babamın amca çocukları olan Abdulhamit BİNZET beni
kendi üzerine kayıt ettirmiş, benim gerçek babam Sait ATAK’dır o yüzden olayları
anlatırken yanlış anlamayı gidermek istiyorum, nüfus kaydım halen bu yanlışlıkla
devam etmektedir.
1993 yılında resmi olarak 12 yaşında iken ağabeyim Kamil ATAK kendisi GKK olduğu
için beni de resmi olarak Cizre jandarma komutanlığı kanalıyla kayıt ettirmiş
bende 1993 yılının kasım ayından itibaren GKK olarak resmen maaş almaya
başladım. O tarih de maaşlarımızı Ziraat bankasından alıyordur. Bu sebeple Cizre
ziraat bankası şubesine benim adıma bir hesap açtırıldı. Korucu başları bizim
hesaplarımızdan paraları toplu olarak alıp bizlere dağıtıyorlardı.
Benim öz ağabeyim olan Kamil ATAK 1985’li yıllarda kaçak durumdaydı çünkü benim
duyduğum 2 suçtan dolayı aranıyordu. Bildiğim kadarıyla bu suçlardan bir tanesi
Suriye’den aldığı para karşılığı Cizre Silopi arasındaki petrol boru hattını
yani BOTAŞ’a ait boru hattını patlatmaktı. Bir tanesi de Van ilinde bir kişiyi
öldürmekti. Bu nedenle bu yıllarda hep kırsalda gezinirdi. Köye iner yeniden
kırsala çıkardı. Benim başka bir ağabeyim olan Rauf ATAK 1986 Ya da 1987
yıllarında Cizre ve Silopi kırsalında PKK adına faaliyet yürüten Abdulhamit
MONGAN ve oğlu Reşat MONGAN’ın da aralarında bulunduğu 7 adet örgüt üyesini
öldürmüşlerdi. Daha sonra ağabeyim bu husus da TRT de açıklama yapınca PKK
örgütü bizim ailemize düşman oldu.
1987 yılında ağabeyim Kamil ATAK Silopi bölgesinde görev yapan Cem ERSEVER
isimli jandarma görevlisi ile bir araya gelmiş ve Cem ERSEVER ağabeyimi ve aile
büyüklerimi toplayarak siz korucu olun PKK’nın bölgede faaliyetleri çok onlarla
mücadele edin demiş bunun üzerine Kamil ağabeyim ve ailedeki bir çok kişi GKK
olup terörle mücadele konusunda devlette görev yapmaya başladılar. Aynı dönemde
ağabeyim Kukel, Rauf, Mahmut, Ahmet, Abdullah, Musa, Ebubekir ve amcalarım
Abdulhamit, Berces, Abdulkerim, Adil de olduğu halde amca çocuklarım olan Lezgin
POLAT, Nadir POLAT, Abdül POLAT, Ali POLAT, Havi POLAT v.b isimli kişilerde GKK
oldular. Bu süreçten sonra hepsi Cizre merkez ve civarında özellikle Üçağaç köyü
kırsalında görevlerine başlamışlar.
Bizim aşiretimizin adı Tayankerevan aşiretidir. Bizim ailenin GKK olmasından
dolayı bu aşiretten biraz dışlandık. Bundan dolayı bizim tek çaremiz bölgede
terörle mücadele eden askerlerle bir arada olmaktı. Bundan dolayı yakın
ilişkilerimiz oluştu.
Bizim aşiret daha ziyade hayvancılık ile uğraştığı ve yaylalarının Hakkari
civarına kadar devam ettiği için 1988 yılında bahsettiğim bir çok aile yakınım
ve aşiret üyesi GKK olarak silahlanım hayvancılık amacıyla yaylalara gittiler,
fakat bu dönemde kırsalda çok miktarda örgüt üyesi olduğu için problemler
oluştur. Fakat ATRENK denilen yaylada PKK adına faaliyet yürüten Hogir kod ve
Doktor Baran kod isimli örgüt üyeleri bu alandaki mezralarda yaşayan aşiret
üyesi olan kişilere silahlı baskın yaptılar. Mahmut AYDIN isimli aşiret üyesi
ile ailesine ait 450 adet küçük baş hayvanını katlettiler. Bu olaylar 1988
yılında yaşandı ayrıca iki tane çobanını öldürdüler. Bu dönemde bir çok başka
örgütsel tehditler olmaya başladı. Bunün üzerine 1988 yılının son baharında
aşiret Cizre ilçesine ve civarındaki Çalyan köyünün Serap bölgesine yerleştiler,
bu sırada ben Pınarönü köyünde öğrenci idim, duyduğuma göre aşiret o günlerde
toplanıp bu örgütsel tehditlerden dolayı Kamil ağabeyimin kırsalda faaliyet
yürüten örgüt mensupları ile anlaşması için karar almış, ağabeyim Kamil ATAK
yanına silahlı 5 kişi alarak Hogir ile görüşmek için kırsala gitmiş, onlara
giderken biraz para ile 5 tanede kaleşnikof silah götürmüşler, düşümüye
vadisinde Hogir kod isimli örgüt mensubunun bulunduğu kırsal gurubu ile kampta
görüşüp silah ve parayı vermişler, ağabeyim Kamil ATAK’ın yanında giden kişiler
Abdulhamit BİNZET, İbrahim NERGİZ, Ömer PAGEH, Lezgin POLAT’dır. Ben bu konuları
bu hususların tamamı babam Sait ATAK’a bizzat yaşayan kişiler rapor şeklinde
anlatırken bende babamın yanında olduğum için duydum. Bu nedenle detaylı olarak
anlatabiliyorum.
Ağabeyim Kamil ATAK 5 kişi ile beraber söz konusu kampta 5-6 gün kalmışlar, bu
dönem Hogir Kod Abdullah ÖCALAN’ ile sürekli temas kurarak aşiretle anlaşma
yapılıp yapılmayacağını öğrenerek ağabeyim ile anlaşma yapmışlar, anlaşmaya göre
ağabeyim Kamil dışındaki yukarda bahsettim 4 kişi yeniden döneceklermiş, onların
yerine ağabeylerim Rauf, Kukel ve Mahmut’un kampa gidecekmiş, bunlarlada
görüşülüp böylece anlaşmaya varılacakmış, ağabeyim Kamil kardeşlerimi ancak ben
getirebilirim diyerek dönmüş, dönüş sırasında örgüt ile bağlantıyı sağlayan kişi
ağabeyim Kamil’e bundan sonra ben sorumluluk almam dördünüzü de öldürebilirler
demesi üzerine bizimkiler bir daha gitmemişler. Bu olaydan kısa bir süre sonra
yani 1989 yılının başlarında Çağlayan köyüne PKK örgütü tarafından baskın
yapıldı ve korucu olan Tellibeginoğullarından Mehmet ve Kadri isimlerini
hatırladığım 4 tane kardeşin başını keserek katletmişler,
Bu dönemde kırsal alanda barınamayacağımızı anladığımız için ailece Cizre
merkeze yerleştik ve ağabeyim Kamil ailedeki diğer GKK’lar ile beraber Cudi
mahallesinde nöbet tutmaya ve güvenliği sağlamaya başladılar. Bu dönemde 1993
yılına kadar PKK ile bir anlaşma yapılıp ne onlar bize karıştı, nede bizler
onlara zarar verdik şeklinde bir gizli anlaşma yapıldı. Yine bu hususların
hepsini ben babam Sait’in yanında duyduğum ve bizzat yaşadığım olaylardan
biliyorum. 1993 yılının Mart ayında Resul isimli bir PKK örgüt üyesi Çelebi
SOLMAZ isimli aşiretimiz mensubu GKK tarafından yakalarak jandarmaya teslim
edildi, bundan sonra bizim PKK örgütü ile anlaşmamız bozuldu,
1993 yılının aralık ayınan 13’ ünde evimize roketli saldırı yapıldı, babam ve
ağabeyim Musa şehit oldular, bu dönemde bende GKK idim ve PKK ile daha sert
şekilde mücadele etmeye başladık.
Babamın şehit edilmesinden bir gün sonra Hasan KUNDAKÇI paşa bizim evimize
geldi, tüm aileyi topladılar, yani ben ağabeyim Kamil ATAK, ağabeyim Kukel ve
diğer ağabeylerim ile bir kısım amcalarımın olduğu toplantı yapıldı. Bu toplantı
kamil ağabeyimin evinde yapıldı. Hasan paşa ağabeyimden ne istediğini sorması
üzerine ağabeyim Kamil bana Cizre ilçesinde arama yetkesi ver dedi. Hasan paşada
askerle beraber bu işi yapabilirsin dedi. Bundan sonra biz şehir merkezinde yani
Cizre şehir merkezinde daha rahat olmaya başladık. Şehir merkezinde arama,
kimlik sorma ve gözaltı yapmaya başladık. Yanımızda asker olmadan dahi bu
işlemleri yapabiliyorduk.
1992 yılında Cizre’nin yakınında bulunan Kuştepe isimli köyde bu köyde oturan
Yusuf TANRIVERDİ isimli kişi Hizbullah örgütü adına faaliyet yürütüyordu. PKK
örgütü tarafından bu kişinin öldürülmesi üzerine şehir merkezinde bulunan
Hizbullah adına faaliyet yürüten Ahmet, Yusuf, Mahmut, Ömer isimli kardeşler
sorumluları olan Şeyh Zeki ATAK ile beraber Kuştepe köyüne gidip yerleştiler
zaten bu dönemde Şeyh Zeki ATAK’ da Cizre şehir merkezinde örgüt tarafından
vurularak öldürüldü, onun yerine sorumlu olarak Ahmet isimli kardeş geçti.
1993 yılının aralık soyundan itibaren yani yukarda bahsettiğim görüşme
sonrasında Cizre ilçesinde evlerin alt kısımlarında sığınak diye
isimlendirdiğimiz yerler yapmaya başladık. Buralara gözaltına aldığımız kişileri
getiriyorduk. Bu şekilde benim bildiğim ağabeyim Kamil ATAK’ın Cudi mahallesinde
bulunan iki katlı evinin alt katında bir tane sığınak nezarethane vardı. Buranın
pencerelerini kapatmıştık. Sadece bir odadan ibaretti. Yine aynı mahallede
ağabeyim Kukel’e ait 2 katlı evinde alt katındaki bir odayı aynı şekilde
nezarethane haline getirmiştik. Biz buralara sığınak diyorduk. Bunun dışında
benim bildiğim başka yer yoktu. Ama gözaltına aldığımız yani sorgulayacağımız
kişi sayısı artarsa başka odaları da kullanıyorduk.
1993 yılının aralık ayından itibaren bu sığınaklara PKK adına faaliyet yürüten,
bildiri dağıtan Ya da örgütle bağlantısı olduğunu düşündüğümüz kişileri ağabeyim
Kamil ATAK’ın talimatı ile alıp bu nezarethanelere getiriyorduk. Benimle
birlikte amca çocuklarım Mehmet Şefik BİNZET ve Mehmet Şirin BİNZET’ de GKK
olmuştu. Bu nezarethanelerin civarında kaleşnikof marka silah taşıyan aileden
GKK olan kişiler nöbet tutup koruma yapıyorlardı. Bu sığınakların kapılarına ve
pencerelerine ses çıkmasını engellemek için kısmen kapatmıştık, zaten bunlar taş
odalardı. Zemini topraktı ve zeminden bir metre civarında aşağıdaydı.
Ben bu nezarethanelerin her ikisinde de çok uzun zaman nöbetçi olarak kaldım.
Yine Cudi mahallesinde nergiz sokağın üst kısmında Mustafa olarak bildiğim ve şu
anda Cezaevinde olan Hizbullah örgütü mensubu bir kişiye ait bir tane daha
sığınak nezarethane vardı, bazen orayı da kullanıyorduk. Genellikle nitelikli
sorgusu yapılacak Ya da infaz edilecek kişiler buraya götürülürdü. Bu yıllarda
gerek Kamil ağabeyimin gerekse Kukel ağabeyimin nezarethanelerde çok miktarda
askeri cephane, uçak savar silahı ve mühimmatı, bixi silah ve mühimmatı, RPG 7
silah ve mühimmat, kanas, keleş gibi silahlar ve mühimmatı bulunuyordu. Bunları
genellikle Kamil ağabeyim getiriyordu, ayrıca el bombası da çok miktarda vardı.
Ağabeyim Kamil’in evinin altında bulunan sığına nezarethanede ses çıkmaması için
kapılara kalın sünger yapıştırılmıştı. Buraya getirilen kişiler bir haftaya
kadar burada tutulurdu. Biz ağabeyim Kamil dışında kimseye bilgi vermezdik. Oda
o dönem Cizre jandarma bölük komutanı olan Cemal TEMİZÖZ ile görüşürdü. Ayrıca
Selçuk Yarbayla da görüştüğünü biliyorum. Nezarethaneye aldığımız PKK örgüt
mensuplarına gerek biz gerekse oraya gelen askeri personel örgüt faaliyetleri ve
eylemleri ile alakalı sorular soruluyordu, bu şahıslara kaba dayak şeklinde yani
dövmek suretiyle eziyet edildiğini biliyorum. Bu nezarethanelere genellikle
Selim Hoca isimli, Yavuz isimli, Faruk astsubay isimli, Taner uzman isimli
rütbeli askeri personel gelir sorgulama yaparlardı. Yanlarında da genellikle
itirafçılar olurdu. Benim hatırladığım Adem YAKIN, Abdulhakim GÜVEN isimli
itirafçılarda askeri personel ile birlikte gelirler sorguya katılırlardı, bunlar
bildiğim kadarıyla itirafçıların sorumlularıydı,
Ağabeyim Kamil’in sorumlu olduğu sığınak’a getirilen kişileri değişik şekilde
işkence yapıldığını biliyorum, zaten süngerler ses çıkmasın diye takılmıştı,
nezarethaneye alınan kişilerden bir kısmına yemek veriliyor, bir kısmına yemek
verilmiyordu, bu yıllarda Cizre ilçe jandarma komutanlığına ve Cizre ilçe
emniyet müdürlüğüne rahatça girip çıkabiliyordum, tüm GKK’larda öyleydi.
1994 yılında bir gün Cizre ilçe jandarma komutanlığına gittiğimde ifade alınan
bir odada bir kadının çırıl çıplak ellerinden bağlı olarak durduğunu gördüm,
üzerindeki puşi ile kadının göğüs kısmını kapattım, o sırada itirafçı olan
Abdulhakim GÜVEN de oradaydı, bana niye kapattın deyince bende öyle durması
uygun değil dedim. Daha sonra bu durumu Abdulhakim GÜVEN komutan olan Cemal
TEMİZÖZ’e anlatmış, oda beni çağırdı ve iyi yaptığımı söyledi. Hatta benim
yanımda askeri personeli çağırıp benim olduğum sorgularda sorguya aldığı
kişilere kötü muamele yapmamalarını çünkü benim çocuk olduğumu söyledi.
1993 yılında yukarda bahsettiğim nergiz sokakdaki adrese Mustafa ve Abdurrahman
isimli iki tane genç imam gelmişti, bunlar Hizbullah adına faaliyet
yürütüyorlardı. Bunların bulunduğu eve her akşam yaklaşık 100 civarında öğrenci
geliyordu, bazen bende geliyordum, Abdurrahman ve Mustafa bunlara ders
anlatıyordu, anlatılan derslerde genellikle dini ve rejimle ilgili
anlatıyorlardı ve ülke rejminin kötü olduğunu, dini yönetim olması gerektiğini
anlatıyorlardı. Bunların silahlı faaliyetleri de vardı. Kuştepe köyü
Hizbullah’ın civar bölgeleri de kapsayacak şekilde askeri merkezi haline
gelmişti. Ben oraya çok gittim, gittiğimde askeri kanattan sorumlu olan kişileri
gördüm, onlarında bizim gibi kullandığı kaleşnikof, bixi, roket ve tabanca
şeklinde silahları vardı. Bu köyün tamamı Hizbullah örgütüne aitti, çünkü köy
sakinlerinin tamamını Hizbullah örgütü zorla köyden uzaklaştırmıştı. Köyün
tamamını Hizbullah örgütü kullanıyordu. O yıllarda o köyde öldürülen Yusuf’un
aile bireyleri ile ekmek yapmak için tutulan bir iki kadın dışında kimse yoktu,
hepsi erkekti. Burada bulunan Hizbullah mensuplarının ağabeyim Kamil ile sürekli
diyalogları vardı, çok sık görüşürlerdi. Benimde bulunduğum birçok arkadaşımız
bu köye silah ve mühimmat çok götürdük. Genellikle taksiyle ya da yürüyerek
malzeme götürürdük. Çünkü bizim mahallemiz şehrin dışındaydı karşı tepeden
PKK’lılar bize ateş ederdi. Bize ettiği zaman bu köy bizim ile dağ arasında
olduğu için onlarada yani Kuştepe köyüne de ederlerdi. Hizbullah mensupları
böylece bize destek olurlardı.
Ağabeyim Kamil 1994 yılında Refah partisinden Cizre belediye başkanı adayı oldu
1999 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2000 yılında sahte diploma kullandığı
için hakkında soruşturma yapıldı. Yine belediye başkanlığını kazanmıştı. Fakat
bu dönemde rakip aday Emin DİNDAR’ın ihbarı ile Van bölgesinde Halilan aşireti
mensubu iki çobanın öldürülmesi ile alakalı soruşturma yeniden canlandı.
Ağabeyim Kamil 3 ay civarında ilçeden kaçıp Ankara ve değişik yerlerde gizlendi.
Daha sonra tanıklara 60’a milyar para verilerek dosyadan beraat etmesi sağlandı.
Bizim bu dönemde gözaltına alıp infaz ettiğimiz ya da sorguladığımız birçok kişi
vardı, hatırladığım kadarıyla anlatmak isterim:
1- 1993 yılı aralık ayının 12-13‘ünde Beşir isimli kişinin infazı;
Babam Sait’in şehit edildiği günün ertesi Cudi mahallesinde oturan Beşir isimli
bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan
Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200
metre ilerde kaleşnikof silahı ile benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10
metreden ateş ederek göğüs tarafından iki kurşunla öldürdü. Sabaha kadar ceset
orada kaldı, çünkü olay sabah erken saatlerinde gerçekleştirildi. Güneş doğana
kadar ceset orada bekledi. Sonra emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı.
Ama sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes
Bayram POLAT’ın Beşir’i öldürdüğünü biliyordu.
2- 1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;
1994 yılının başlarında PKK’yı şehir merkezinden temizlemek için sabaha karşı
Cudi mahallesinde askeri personel ile beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim
Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım kalabalık bir GKK grub ile beraber İskan
ASLAN’ın evine gittik, sabah saat 08:00 civarında evinden alındı, Kamil ağabeyim
şahsı önüne alıp götürürken biz arkasındaydık bu sırada İskan ASLAN’ın karısı
arkamızdan geldi nereye götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu
sırada Kamil ağabeyim bana kadını evine götür dedi. Ben yanımdaki bir iki
arkadaşım ile beraber kadını iteliyerek evine götürdük daha sonra İskan’ın
geleceğini söyledik. Daha sonra bizde Kamil’in peşinden gittik, Kamil ağabeyim
İskan ASLAN’ı Kukel ağabeyimin sığınak nezarethanesine götürmüştü, bu sırada
operasyonlar devam etti, bir çok kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde
de alınan Birkaç kişi vardı. Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı,
ben ve Bayram POLAT bu nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede
nöbet tutmaya başladık. Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK’lar
tarafından yakalanmıştı. O şahıs da getirilip İskan ASLAN’ın yanına verdik, bu
şahsın adının Emin TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.
Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ’nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki
Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş
bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya
başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ’nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK
militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda
dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara
kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim.
Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu
bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle
bıraktık.
Emin TANRIVERDİ’yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil
ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN’ın infaz edilme
durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı.
Nezarethaneye 2 veya 3 . gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim
astsubay ile Yavuz isimli JİTEM’in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini
bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim
GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN’da gelip gidiyordu.
4. gün İskan ASLAN Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler
tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde
Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma
olarak bulunuyordum. İskan ASLAN’ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta
fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile
birlikte dışarda kaldım, çünkü İskan’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir
süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim
hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün
halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım. Ben
arkadaşlarımla İskan’ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben
daha önceki ifademde o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin
Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum, ama o günlerde Nadir NEYCİ’nin Hizbullahçılar
tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir
aldıklarını ve Nadir NEYCİ’nin atının bulunması hususunda bana talimat
verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra duyduğum kadarıyla İskan ASLAN
aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama töre gereğince kadın
öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit edilmesi hadisesinde
de İskan ASLAN’ın davetinin olduğu bize söylenmişti.
3-……….
4- 1994 yılı Yaz aylarında Mustafa AYDIN ve Mehmet İLBASAN isimli kişilerin
öldürülmesi;
Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil’in 5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek
PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında
Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi odasına çağırmış ağabeyime sen PKK’ya 5 tane
kaleşnikof silah ve para vermişsin demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını
söyleyince şahidim var diyerek kapıdan birini çağırmış, içeri giren kişi askeri
üniformalı ve rütbeleri olan subaymış ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod
isimli kişi olduğunu anlamış, bunun üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime
sen evine git ama bugün panzerle gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank
taburundan evimize doğru yürüyerek gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış,
çünkü bu konuda çok deneyimli birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru
koşarak evimize gelmiş eve geldiğinde bu durumu babam Sait’e anlattı. Hatta tüm
aile olarak biz panik olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın
yanındaydım. Bu olay civarda da duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde
Hogir’in eylemi olduğu için bu 450 hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan
dolayı bu olayı karıştırmak için savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda
solda konuşmaya başlamış hatta bir kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü.
Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş, havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran
Radyolink karakoluna ait yola antitank mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına
asker ve GKK tarafından alınmış. Bu sırada Mustafa’nın amcasının oğlu olan
Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’da gözaltına alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar
taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda sadece arazi olarak bulunan herhangi
bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN
kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı, üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN
tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben arafatı tanıdığım için orada sadece su
verdim, bu sırada orada ilçe jandarma komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt
rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler, ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar
ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu vardı. Ayrıca askerde vardı.
Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da oradaydı, bu sırada sürekli
bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu devam ettiriyorlardı, bu
operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3 kişi burada kaç gündür
bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda bahsettiğim kişiler vardı,
zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz mevsimiydi. Burada şahısları
özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün boyunca bu noktaya her gidip
geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın ve dövmenin devam ettiğini
gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu. Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah
AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür ediyordu. Sonra üçüncü gün ben
gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın edildiği, günde oradayı. Arafatı
oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben gittiğimde ölü bir halde kenarda
yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum, Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve
ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki
korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu reva görülmemeli öldürülecekse
öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye konuşuyordu. Binbaşı Cemal
TEMİZÖZ karınca yuvasının üstüne oturtulan Mustafa’nın yanına yaklaşarak
üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa’yı işaret ederek Adem YAKIN’a
gösterirken bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip demediğini ben o an görmedim,
Mustafa bağırdı, bunun üzerine Adem ile Adulhakim Mustafa’yı öldürdüler. Bu
sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum, çünkü ağabeyimin tabanca
ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.
Bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru
hareket ettiler. Mustafa’nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal
binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN’a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan
ayrıldık. Mustafa’nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve
Mehmet’in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum.
5- 1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında Almasigi köyünden Abdurrahman isimli
kişinin öldürülmesi;
1995 yılı Şubat ya da Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup
Cizre ilçesinden oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan
dolayı ağabeyim Kamil ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun
üzerine Kamil ağabeyim oğlu Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında
Cizre ilçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve
Mehmet’e talimat verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil Abdurrahman’ın
öldürülmesini söyledi.
O dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk
defa resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk
oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi
hazırlıyorlardı. Abdurrahman’ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları
ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar
patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak
istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman’ın örgütle
bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu
düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz
şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.
6- 1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR isimli kişinin öldürülmesi;
1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu Tamer ve Mehmet Nergiz ile
birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan UYKUR ile karşılaştık, bu
sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim tarafından silah karşılığı
alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer kullanıyordu. Ramazan’ın yanında
kimse yoktu. Tamer Ramazan’ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve Babam
Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin dedi Ramazan araca binmek istemedi,
bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı, ruhsatsız
tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüz kısmına dayayarak zorlamaya çalıştı. Ramazan
Tamer’e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve silahı Tamer’in elinden
almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan’ın yüzünden kan akmaya
başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende kaleşnikof silah vardı.
Tamer’e vurmadan Ramazan’ı ayırmaya çalıştım. Ramazan’ın karın kısmına doğru
sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan’ın ayağına doğru bir
kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra
yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye bağlayıp bir çok defa
Ramazan’a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi sıktı. Daha sonra
Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık, bu sırada Mehmet
Nergiz herhangi bir şey yapmadı.
Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev
silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye
isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve
taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75
adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu
silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim.
7- …………….
8- 1997 yılı Temmuz ayının son 15 gününde Abdurrezzak BİNZET’in öldürülmesi;
1993 yılında babam Sait’in şehit edilmesinden sonra akrabamız olan ve ağabeyim
Kamil’in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET’in halasının oğlu olan Abdurrezak
BİNZET’in gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK’lara tavır koymayıp bize
destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile meclisinde bu şahsın
öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli olur dedi. Bunun
üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda görüş bildirdi.
Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim Kamil 1997 yılında
Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım zaten bu yıllarda ben
ağabeyim Kamil’in korumalığını yapıyordum, beni sürekli onun yerinde Ankara’ya
ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü belediyeden dönerken
ağabeyim bana Ankara’ya gitmem gerektiğini söyledi,
Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK’ın Ankara da
bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ
evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada
asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç
odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim
Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre’ye gönderecem, ama
Cizrede kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere
geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende
içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam
gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde
kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan
kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da
bana Ankara’ya dönmemi söyledi ben Ankara’ya döndüm. Ankara da Menekşe 2 sokakta
bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi
söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelten almak için
iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin
çocuklarımdan ayrı tutmuyorum. Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü
ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum
dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi.
Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek
Abdurrezak’ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım,
sonra Cizre’ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak’ın neden ve kim tarafından
öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana
Abdurrezak’ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman
bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan Şakir NAYIR’ın babası
daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli
arkadaşı Şakir’e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin
başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben Bayram
POLAT ve Mahmut ile beraber Şakir’i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik,
bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri
yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını
anladım.
Benim hatırladığım olaylar bunlardır. Bunun dışında söylemek istediğim şeylerde
var.
1995 yılına kadar Cizre ilçe jandarma komutanlığını yapan binbaşı Cemal TEMİZÖZ
oradan bilahare Diyarbakır JİTEM bölge komutanlığına atandı, zannediyorum 1998
yılıydı ve bu dönemde Metin kod ismini kullandığını kendisi söyledi. Çünkü sık
sık Cizre’ye geliyordu yanında itirafçılar Abdulharim GÜVEN ve Bedran kod Adem
YANIK’da bulunurdu. Sadece Birkaç tane de sivil asker koruması vardı, kendisi
Cizre’de çalıştığı dönemde yine bu iki itirafçı hep yanındaydı ve Kamil
ağabeyimle hep görüşürlerdi, 1998 yılında da geldiğide ağabeyimle görüşmeye deva
ettiler.
………….
Benim yukarda anlattığım olayların tamamı doğrudur. Ben küçük yaştan itibaren
korucu olduğum için bu dönemde bir çok kişiden değişik branşlarda askeri eğitim
aldım. Bölgeyi tanıdığım için gerek istihbarat gerek korucu olarak görev yaptım.
2006 yılında Mersin de bir grup kişi ile hürriyeti tahdit suçundan dolayı
yakalandım ve ceza aldım, üç yıldır cezaevindeyim. Vicdani olarak yaşadığım
olayları anlatmak istedim. Ayrıca benim bu anlattıklarımı belgeleyecek bir kısım
belgelerle annemin oturduğu, Cizrede bulunan Cudi mahallesi Arıcak sokak no:2
sayılı evde bulunan çantam içerisindedir. Bunu öz annem Hazne ÖZKAN’a teslim
etmiştim.
Yukarda bahsettiğim olaylara ilişkin olarak sığınakları istenildiği taktirde
yerinde gösterebilirim, göstermek istiyorum.” Şeklinde ifadeler kullandığı,
Bu beyanlar üzerine 18.03.2009 tarihinde Cizre ilçe merkezinde gelinerek gerekli
güvenlik önlemleri icra edilerek şüpheliler Kamil ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ın evleri
ile Cizre ilçesi Kuştepe köyünde delil tespiti yönü ile keşif icra olunduğu,
Şüpheliler Kamil ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ın evlerinin alt bölümlerinde tanık Mehmet
Nuri BİNZET’in nezarethane olduğunu ilişkin anlatımlarına uygun mekanların
tespit edilerek atanan bilirkişiler tarafından gerekli fotoğraflamalarının
yaptırılıp dosyamıza eklendiği,
Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in Kuştepe köyünde yer göstermesi ile öldürüldüğü iddia
olunan İskan ARSLAN isimli kişinin cesedinin bulunması için yapılan kazı
çalışması sonucunda 13 parça kemiğin bulunduğu, söz konusu kemiklerin rapor
temini için gönderildiği İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından tanzim
olunan 06.04.2009 tarihli raporda söz konusu kemik parçalarının insana ait
olmadığı hususunun tespit edildiği,
Söz konusu soruşturma ile alakalı olarak 1993-1995 yıllarında işlenen faili
meçhul cinayetlerle alakalı iki kişinin, Cumhuriyet Başsavcılığımıza kimlik
bilgilerinin gizli kalması kaydı ile beyanda bulunacaklarını bildirdikleri,
5726 sayılı tanık koruma kanunu kapsamında ilgili yasanın 5/1-a, 10/2 maddesi
uyarınca tarafımızca TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI farklı ismi verilen bu iki
kişinin tanık sıfatında beyanlarının tespit edildiği,
TÜKENMEZ KALEM farklı isminde beyanı tespit edilen tanığın 21.03.2009 tarihli
beyanında;
“Ben yaşadığım dönemlerde tanık olduğum bir kısım konularla alakalı detaylı
beyanda bulunmak istiyorum, beyanda bulunmamın amacı doğruların ortaya çıkması,
ülkemde yaşanan bir kısım karanlık olayların aydınlanarak toplumun huzurlu bir
şekilde yaşamasını sağlamak, aynı zamanda kamu görevini yaparken suç işleyen ve
böylece devletimize zarar veren kişilerin açığa çıkmasını sağlamaktır.
Yine söylemek isterim ki önce devletimizin sonra halkımızın huzurlu ve barış
içinde yaşaması için vereceğim beyanların bu yaşanan sürece katkı sunabileceğimi
yürekten inandığım için açıklamalarımı bu bağlamda yapmak istiyorum, inşallah
hayırlı olur.
………..
Ben alaya getirildikten sonra alay komutanı Eşref HATİPOĞLU Cizre ile irtibata
geçti ve 1-2 gün içerisinde Yavuz diye bir uzman çavuş yanındaki bir kişiyle
beraber beni mavi renkli concort marka bir araçla Diyarbakır’dan alıp Cizre
ilçesine götürdüler. Oraya gittiğimde, ilçe jandarma komutanı yüzbaşı Cemal
TEMİZÖZ’dü, beni huzuruna çıkarttılar, kendisi bana ilçe ile alakalı ne
bildiğimi ve kimleri tanıdığımı, kimlerin örgütle alakası olduğunu sordu, bende
kendisine anlattım. Daha sonra kendisi bana kendisinin emrinde olan Yavuz ve
Tuna isimli uzman çavuşlarla birlikte görev yapacağımı ayrıca orada asker olarak
bulunan ama sivil kıyafetle gezen Adem YAKİN ile ortak hareket edeceğimi
söyledi, bu sırada Yavuz ve Tuna oradaydı, ama Adem oradamıydı hatırlamıyorum,
Ben 1994 yılının başında Cizre ilçesine gittim. İlk zamanlar Diyarbakır’a gelip
çağırdıkları zaman Cizre’ye gidiyordum, birkaç ay sonra daha uzun süre Cizre
ilçesinde kalmaya başladım.
Ben Yavuz isimli uzman çavuşun emrindeydim, ayrıca Adem ve Tuna’da sürekli
bizimleydi. Ayrıca bizim grup da Hıdır ALTUĞ diye bir çocuk da vardı ama onun
asker olup olmadığını ben bilmiyorum. yine bizim bu grupla ile birlikte çalışan
sorgu ekibi içerisinde Selim Hoca isimli birisi vardı. O ifade alma ve yazı çizi
işleriyle uğraşırdı.
Ben önce grup ile birlikte ilçe merkezine çok çıkmak istemedim, çünkü
tanıdığımız insanlar olabilir diye düşündüm, ama daha sonra bende grupla
birlikte olaylara katılmaya başladım.
Bu sırada burada korucu başı olarak görev yapan Tayyan Kerevan aşiretinden Kamil
ATAĞ ilçe komutanımız Cemal TEMİZÖZ ile çok yakın ilişkiler içerisindeydi,
sürekli iki kişilik toplantılar yapar, bazen bizi de toplantının sonuna doğru
çağırırlardı, çağırdıklarında kendi aralarında örgütle irtibatı olduğunu
düşündükleri kişileri ya bize teyid ettirir yada bu konuda bize empoze
yaparlardı. Yani bizi yönlendirirlerdi. Kamil ATAĞ sanki bir komutan gibiydi.
Yani Cemal TEMİZÖZ ile yetkileri paylaşmış gibiydiler o kadar samimi ve araları
çok iyi idi.
Komutanımız Cemal TEMİZÖZ bahsettiğim Kamil ATAĞ ile de irtibatı ve aldığı
bilgilerle örgüte yardım ettiği düşünülen kişileri benimde içinde bulunduğum
grubun sorumlusu olan Yavuz’a talimat olarak vererek o kişilerin ilçe jandarma
komutanlığına getirilmesini istiyordu, genellikle Yavuz, Tuna, Adem ile birlikte
gidip bu kişileri alıp ilçe jandarma komutanlığına getiriyorduk. Ben bir çok
defada gitmemişimdir, çünkü benim resmi sıfatım olmadığı için beni çoğu zaman
bırakıyorlardı. Ama kişileri ilçe jandarma komutanlığına getirdiklerini ben her
zaman görüyordum, çünkü oradaydım, zaten yazma işlerini de Selim hoca isimli
askeri personel yapardı.
Adem YAKİN’in kod ismi BEDRAN idi ben Yavuz isminin de bir kod isim olduğunu
zannediyorum. Tuna isminin ise gerçek mi yoksa sahte isimli olduğunu bilmiyorum.
Yavuz isimli kişi 35-40 yaşlarında İç Anadolu aksanlı kumral, biraz kilolu, 1,70
boylarında, uzun saçlı, zaman zaman kirli sakallı, genelde bıyıklı, evli, bir
kız çocuğu vardı.
Adem YAKİN isimli kişi 25-30 yaşlarında, Batmanlı, itirafçı olmasına rağmen
askerlik yapan, 1,70 boylarında, esmer, minyon tipli bir kişiydi.
Selim hoca isimli kişi 35 yaşlarında uzun boylu, zayıf, kısa saçlı, sakalsız
fakat ince bıyıklı, Erzurum yada Karslı, Evli bir kişiydi,
Tuna isimli kişi 1995’li yıllarda Cizre ile Nusaybin arasındaki karayolunda
trafik kazasında vefat etmiştir. Ben sonradan duydum.
Hıdır ALTUĞ isimli kişi TAYFUN KOD ismini kullanırdı, bu şahıs 25-30 yaşlarında,
165-1,70 boylarında, etine dolgun, esmer, Tuncelili, itirafçı bir kişiydi.
İlçe jandarma komutanlığına getirilen ve örgütle bağlantısı olduğu düşünülen
kişiler ya haber elemanı olarak ikna edilip gönderildi. Ya evrak tanzim edilerek
adliyeye götürülürdü. Yada talimat gereğince infaz edilirdi. Benim bu dönemde
infaz edilen kişilerle alakalı bir çok görgü ve bilgiye dayalı tespitlerim oldu.
Bu konuda hatırlayabildiğim kadarını yine zaman sıralamasına göre mümkün
olduğunca anlatmaya çalışayım;
1- 1994 yılı yaz aylarında Ramazan ELÇİ isimli şahsın öldürülmesi,
İlçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ Ramazan ELÇİ isimli kişinin örgüte yardım
ettiğine dair bilgi edinmiş ve bu şahsın alınması ve ifnası hususunda Yavuz
isimli uzman ile Tuna isimli uzman çavuşa talimat vermiş, bunun üzerine Yavuz,
Tuna ve Ben birlikte beyaz renkli bir toros marka araçla gündüz vakti, aracı
Yavuz’un kullandığı halde içecek bir şeyler almak için ilçe jandarma
komutanlığından ilçe merkezine doğru giderken köprüde Yavuz aracı durdurdu
Ramazan ELÇİ isimli şahıs köprünün üzerinden geçiş yapıyordu, şahıs kısa kol
giyinmişti, zannediyorum gömlek vardı, rengini hatırlamıyorum, şahıs 1,70
boylarında, sarışın birisiydi. Yavuz araçtan inip şahsı kolundan tutup aracın
arkasına konuşarak bindirdi. Önde Yavuz oturuyordu. Yani şoför mahallindeydi
onun yanında Tuna oturuyordu. Ama Ramazan ELÇİ’yi araca alınca Tuna arkaya geçti
benimle birlikte oturmaya başladı. Ramazan ise şoförün yanındaki koltuğa oturdu.
Yavuz aracı hareket ettirdi. Silopi yoluna doğru harekete geçtik, bu sırada
Yavuz Ramazan’a gülerek ne haber bu sıralar bize bir şeyler yok mu diyerek bize
hiç haber vermiyorsun diyerek sohbet ediyordu. Yolda senin ne yaptığını
biliyoruz sen örgüte çalışıyorsun gibi imalarda da bulunuyordu. Bu sırada
Ramazan’ın kimliğini istedi ve aldı. Yaklaşık 10 km gittik, güzeller karakolunu
geçtik yaklaşık 4 km daha gittikten sonra sol tarafta lokanta gibi çalıştırılmış
fakat terk edilmiş bir yerde durduk. Sonra Tuna araçtan inip Ramazan’ı kolundan
çekip aşağıya indirdi. Ramazan gel dedi. Duvarın kenarına götürdü. Duvarın arka
kısmından bir el silah sesi geldi sonra Tuna tek başına elinde silah olduğu
halde gelip aracın önüne bindi. Pezebeng gitti dedi. Sonra Yavuz aracı hareket
ettirip birlikte ilçe jandarma komutanlığına gittik, ben ve Tuna aşağıda
beklerken Yavuz ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün odasına çıktı, giderken
kimlik de elindeydi, sonra inişte hiçbir şey olmamış gibi günlük faaliyetimize
devam ettik.
2- 1994 yılında Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların
öldürülmeleri,
Bu hadise günlerinde Kamil ATAĞ her zamanki gibi sık sık ilçe jandarma
komutanlığına geliyordu o günlerde Kamil ATAĞ ve korucuları iki tane örgüt
üyesini almışlardı. Zannediyorum onların beyanında Abdullah ve İzzet isimli
kişilerin kendilerine silahlarını saklamaları ve yardımları hususunda
beyanlarının geçtiğini anlatmış. Bundan dolayı da ilçe jandarma komutanımız
kendi bünyesindeki komando birliğine bu teslim olan yada yakalanan örgüt
üyelerinin silahlarını göstererek alıp getirmeleri ve bu örgüt üyelerine yardım
eden Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların ilçe jandarma
karakoluna getirilmeleri talimatını vermiş, bizde iki tim komando ile birlikte
ben, Yavuz, Tuna ve Adem birlikte gittik, köye vardıktan sonra örgüt üyelerinden
bir tanesi 20 yaşlarında zayıf, kısa boylu, kumral olan kişi tim ile gidip
arazideki silahını gösterdi. Alıp geldiler. Bu sırada Abdullah ve İzzet’in evine
bakıldı ve olmadıkları görüldü, ben orada gördüğüm Hasan ve Hacı Cemil diye
bilinen kişilere sonradan ifade vermeye gelsinler dedim. Çünkü şu anda oradalar
ise bir zarar görebileceklerini düşündüm. Biz araçlara binip dönerken yolda
Abdullah ve İzzet’in araçla köye doğru geldiklerini gördüm. Bunun üzerine
komanda birliği şahısların önünü kesip araçlarını alıp birlikte ilçe jandarma
komutanlığına geldik. İzzet ve Abdullah nezarethaneye alındı, ondan sonra biz
normal işlerimize alındık, fakat 1 gün sonra bu şahısların kaybolduğunu duydum,
bana göre bu şahıslar Cemal komutanın talimatı ile infaz edilmişlerdir. Ama
orada bir süre bu şahısları resmi olarak aradılar. Fakat bulundular mı
bilmiyorum.
3- 1994 yılı Şubat aylarında Ramazan UYKUR isimli şahsın öldürülmesi,
Ramazan UYKUR isimli kişi PKK örgütü adına Cizre ilçesinde aktif şekilde
çalıştığı konusunda güvenlik güçlerinin tespitleri ve bilgileri vardı. Bu şahsın
eylemlerini engellemek için çalışmalar yapılıyordu ve bu kişinin öldürüldüğünü
biz duyduk, ilçe jandarma komutanlığının alt katında bulunan ve bizim sorgu
dediğimiz odada otururken zannediyorum Yavuz, Ramazan UYKUR’u Kamil’in oğlu
Temer infaz etmiş yanında biri daha varmış, hatta açık açık yapmış diye bize
anlattı. Fakat benim görgüye dayalı bir bilgim yoktur.
4- 1995 yılında Salih ŞIK isimli kişinin arazisini ekmek isteyen bir kişinin
öldürülmesi.
Bu yıl ben ilçe jandarma komutanlığında bulunduğum bir sırada ilçe jandarma
komutanımız Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK isimli ve belediye başkanı adayı olan kişiyi
makamına çağırdı ben yukarı çıkıyordum, komutanın odası açıktı ve Cemal TEMİZÖZ
Salih ŞIK’a sen öleceksin, sen seçime girmeyeceksin diye bağırıyordu. Sonra bu
şahıs boynunu büküp gitti. Aradan bir zaman geçti, bizim bulunduğumuz grup da ki
kişiler Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ’ın bu Salih ŞIK’a ait araziyi ektirmemek
için bir şahsı önce ölümle tehdit edip sonra infaz ettirdiğini konuşuyorlardı,
ama ben bu kişinin isminin kim olduğunu bilmiyorum. dedi.
5- 1994 ya da 1995 yıllarında İbrahim ADAK yada Murat ADAK isimli kişi ile bir
muhasebecinin öldürülmesi,
Bu şahıs Cizre ilçesinde o yıllarda inşaat işi yapan bir kişiydi. Güvenlik
güçleri tarafından bu şahsın örgüte maddi katkı sağladığı hususunda düşünceler
vardı. Komutanımız Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Yavuz, Tuna, Hıdır ALTUĞ ile
Adem ve ben birlikte Cizre ilçesindeki bir parka gittik, amacımız bu şahsı
almaktı, Cizre suyunun kenarında bulunan parkta bir inşaat alanı vardı.
Zannediyorum bir devlet kurumu yapılıyordu, orada şahsı inşaat alanından aldık.
Oradan ilçe merkezine uğrayıp zannediyorum muhasebecilik yapan bir kişiyi daha
yine örgüte yardım ettiği düşüncesiyle talimat gereğince aldık, geldiğimiz
araçlara bindirerek Silopi yoluna doğru devam ettik, oradan İnci köyü yol
ayrımından ayrılıp kırsala doğru devam eden stabilize yola girdik, zannediyorum
1-2 km kadar gittik. burada yolun hemen kenarında küçük bir dere yatağı vardı,
ama o tarihte dereden su akmıyordu. Hep beraber araçtan indik, bahsettiğim
İbrahim ya da Murat ADAK isimli kişi ile ismini hatırlayamadığım muhasebeci olan
kişi’yi araçtan indirdik. Dere yatağına indirdikten sonra Hıdır ALTUĞ elindeki
kaleşnikof marka silahla her ikisine de yaklaşık 2-3 metre mesafeden ateş edip
ikisini de öldürdü, her iki cesedi de olay yerinde bıraktık, herhangi bir
şekilde üzerlerine kapatmadık, cesetleri de götürmedik. Sonra hep beraber
araçlara bindik ve ilçe jandarma komutanlığına geldik. Bu tip hadiselerde zaten
götürülen kişinin infaz edileceğini herkes bilirdi, o sırada kimin infaz ettiği
önemli değildi.
Ben şu anda bu olayları anlatırken rahatsız oluyorum çünkü yaşadığım olaylar
aklıma geliyor ve öldürülen insanların görüntüsü gözümde canlanıyor, ben
pişmanlık yasasından yararlandıktan sonra amacım devletime yardım etmek iken
başıma böyle bir dolu olay geliyor, dün akşam sizle konuştuktan sonra düşündüm
ve PKK örgütü içerisinde seminerlerde ve konferanslarda yani eğitim
çalışmalarında sürekli devletin gayri resmi özel savaş diye örgüt içerisinde
tabir ettiğimiz yöntemleri ile kürt insanın üzerine gidildiği ve imha edildiği
hususlarını konuştuğumu, ayrıca JİTEM’in isminin sık sık örgüt konuşmalarında
geçtiğini hatırladım ve o zaman konuşulanların doğru olduğunu bu yaşadığım
süreçten sonra anlamaya başladım. PKK terör örgütü de bu JİTEM’in ne olduğunu en
az bizler kadar belki daha fazla biliyor, neden ve nasıl bildiğini ben
çözemiyorum.
Ben Diyarbakır’dan Cizre’ye giderken Mardin’e uğradığımızda oradaki alay
komutanlığındaki bağımsız bir JİTEM diye tabir edilen biriminde de bulunan
insanlarda aynı pervarsızlıkla infazlardan öldürmelerden bahsedildiğini gördüm
ve duydum. Aynı şekilde Silopi’ye gittiğimde de JİTEM grup komutanlığında
yüzbaşı olan Muhtar Ali diye tabir edilen kişi ile Yusuf isimli üst teğmen’in de
aynı şekilde bizim yanımızda infazlardan bahsettiğini, “bu şerefsizleri
durdurmanın yolu buradaki milis yapılanmasını temizlemekten geçer” şeklinde
konuştuklarını duydum. Ayrıca orada KOÇERO diye tabir edilen bir kişide vardı.
Fakat ben kendisini görmedim.
6- ………….
7- Cizre ilçesinde çalıştığım dönem içerisinde Kurtuluş Mahallesi mevkiinde soy
ismini bilmediğim İbrahim isimli şahsın öldürülmesi olayı,
PKK terör örgütünün Mardin eyalet komutanı Agit kod Faysal KURT kendiliğinden
teslim olarak itirafçı olup Cizre’ye gönderilmiş, burada Kamil ATAĞ’ın
korucularını örgütün hareket tarzlarını anlatarak onlara eğitim veren bir
kişidir. Bu kişi ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e Kurtuluş mahallesinde
örgütün şehir sorumlusu aynı zamanda örgüt adına aktif faaliyette bulunan
milislerin güvenlik güçlerine karşı müdahalesini engellemek amacıyla nöbet
tutmalarını koordine eden İbrahim isimli şahsın isminin bildirilerek Cemal
TEMİZÖZ’ün talimatı ile komando timleri ve birlikte görev yaptığım birimdeki
yukarıda anlattığım olaylarda isimleri geçen şahıslarla ilçe merkezindeki
Kurtuluş mahallesi mevkiine gittik. bize bildirilen evin etrafını sardık. Hıdır
ile ben bahçenin avlu duvarından içeriye atlayıp, komando timine kapıyı
açacaktık, bahçe duvarından atlayınca elinde kaleşnikof silah bulunan bir şahıs
gördük. Üzerine doğru yürüyünce panikledi silahı kullanamayınca Hıdır ile
birlikte şahsı etkisiz hale getirdik. Kapıyı timlere açtığımızda İbrahim isimli
şahsın komando timleri tarafından yakalanmış olduğunu gördük. Her iki şahsı
alarak ilçe jandarma komutanlık binasına götürdük. Burada Yavuz bu şahısları
sorgularken Faysal KURT’da örgütü tanıdığı için o da sorguda bulundu, sorgu
sırasında İbrahim isimli ve diğer örgüt mensubu şahıs örgütün Kurtuluş mahallesi
mevkiinde beyanları ile krokilerle örgüte ait sığınakların olduğunu söylediler.
Bu bilgiler Cemal TEMİZÖZ’e arz edildi, komutanın talimatı ile sığınaklara
gidilip tespit yapılması talimatı üzerine, komando timleri Yavuz, Faysal, Tuna,
Adem, Hıdır ve ben birlikte bu şahısları da alarak belirtilen sığınakların
bulunduğu yerlere gittik, komando timleri güvenliği aldılar. Bizde bu şahıslarla
birlikte sığınakların bulunduğu yere geçtik, Faysal İbrahim isimli çocuğu
sığınağa girip içindeki eşyalar varsa onları dışarı çıkarmasını yada kişiler
varsa onları dışarı çıkarmasını söyleyerek sığınağa soktu, kısa bir süre sonra
sığınağa giren çocuk gelmeyince Faysal sığınağın içerisine önce el bombası atıp
arkasından keleşle içeriye ateş etti. Ancak bu olay adliyeye sığınakta tuzaklama
var hikayesi ile iletildi, savcı olay yerine gelip cesedi sığınaktan çıkardılar.
Bu anlattığım olaylar sırasında bize ateş etmeye çalışırken paniklediği için
ateş edemeden yakaladığımız diğer şahıs bu yer göstermeye götürülmedi, daha
sonradan hakkında adli soruşturma yapılarak Cumhuriyet Savcılığına gönderildi.
İbrahim isimli bu şahıs yer gösterme işlemi bitince komutanın öldürün talimatı
doğrultusunda sığınağa sokularak sığınak içerisinde öldürülmesi sağlanmıştır.
8- ……………
9- Cizre de görev yaptığım 1994 -1995 yıllarında tarihini tam olarak
hatırlamıyorum, PKK terör örgütüne katılmak için giden 4-5 kişinin Bozalan
köyünün yakınında küçük bir mezranın ilerisinde öldürülerek gömülmesi olayı,
Cizre ilçesinde benimde yer aldığım çalışma grubu ile ilçe jandarma binasında
bulunduğum sırada Yavuz bizim yanımıza gelerek hadi görev var dedi. Bunun
üzerine ben, Yavuz, Tuna, Tayfun kod Hıdır, Adem ve yanlış hatırlamıyorsam bir
Cabbar isimli uzman çavuşla sivil beyaz renkli toros marka iki araca, birinde
Tuna’nın kullandığı ben, ve Tayfun kod Hıdır bulunuyorduk, Ademin kullandığı
diğer araca Yavuz ve Cabbar uzman çavuş bindiler. Silopi yoluna hareket ettik,
Silopi yolunun yaklaşık 10-15 km’sin de beyaz bir toros araç durduruldu, içinde
yanlış hatırlamıyorsam sürücüsü ile birlikte 4-5 kişi vardı. Araç içerisindeki
bu şahısları araçlarından indirip kendi araçlarımıza bindirerek Cizre yönüne
döndük, Bozalan köy yoluna dönüp devam ettiğimiz sırada önümüzde seyreden
Ademlerin aracında bulunan aldığımız şahıslardan birisi araçtan kendisini attı,
kaçmasın diye Adem ateş ederek bu şahsı yaralayıp daha sonradan aracın bagajına
atıp yolumuza devam ettik, Bozalan köyüne yakın bir yerde bulunan küçük bir
mezrayı geçtikten sonra bir dere yatağında araçları durdurup yanımıza aldığımız
şahıslar ile birlikte aşağıya indik, Yavuz ile Adem bu 4-5 kişiyi bizden
yaklaşık 50 metre kadar uzaklaştıktan sonra keleşlerle tarayarak öldürdüler,
cesetleri bulunmasın diye öldükleri yerde üzerlerine toprak attık, ilçeye geri
döndük. İlk alındıkları zaman Yavuz bu şahısların kimliklerini toplamıştı,
jandarma binasına dönünce de kimliklerini ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e
götürdü. Çünkü kim öldürüldüyse kimlikleri mutlaka jandarma komutanlığına teslim
ediliyordu, ben bu olaydan sonra bu şahısların PKK terör örgütüne katılmak için
gittiklerini, savaşçı olduklarını öğrendim, yanlış hatırlamıyorsam öldürülen bu
şahısların cesetlerinin bulunduğunu duydum. Eğer bulunmamış ise yerini
gösterebilirim.
10-…….. .
Benim Cizre ilçesinde çalıştığım süre içerisinde aradan uzunca zaman geçtiği
için hatırlayabildiğim öldürme olayları şimdilik bunlardır. Eğer sonradan
hatırladığım olursa bu konuda ayrıca ifade verebilirim.
………….
Ben yukarda anlattığım olayları 1996 yılına kadar Cizre ilçe jandarma
komutanlığı, Diyarbakır alay komutanlığı sorgu bürosu ve Diyarbakır JİTEM
teşkilatında çalıştığım dönemlerde bizzat şahit olduğum için anlattım. 1995
yılında da İçişleri Bakanlığına kimliğimin değiştirilmesi ve silah ruhsatı
verilmesi yönündeki talebimin kabul edilmesi sonrasında 1996 yılında bu işleri
bırakarak şirket kurup inşaat işleri ile uğraşmaya başladım. Halen bir taş
ocağını ortak olarak işletmekteyim.
Ben bu sürecin tamamında kod isim olarak FERİT KOD ismini kullandım.
BEDRAN KOD Adem YAKİN ile TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe jandarmaya gelmeden
önce Silopi ilçesindeki taktik alay komutanlığında albay Rıdvan ÖZDEN’in
komutasında bir süre çalışmışlar, ayrıca Diyarbakır, Siirt ve Batman ili Tunceli
illerinde de bu dönemde faaliyet yürütmüşler, ayrıca hep beraber Cizre
ilçesinden Irak da bulunan bir birliğimize camları siyah filmli olan Land Rover
bir jiple iki birlik olarak 1994’lü yıllarda götürüldük. O zaman komutanımız
Mete isimli bir albaydı. Orada bir gece kaldıktan sonra telsiz ve bir tane silah
alıp ertesi gün döndük, onu Cizre ilçe jandarma komutanlığına getirip teslim
ettik, bir süre sonra bu silahın komutanımız Cemal TEMİZÖZ tarafından ‘X’ paşaya
tugay komutanımız olduğu için hediye edildiğini ben gözlerimle gördüm. Bu silah
susturuculu ince mermili bir tüfekti.
………….
…………Benim hatırladığım ve söyleyeceklerim bundan ibarettir” dediği,
SOKAK LAMBASI farklı isminde beyanı tespit edilen tanığın 31.03.2009 tarihli
beyanında;
“Ben uzun zamandan beri suskun kalmam vicdanımda derin yaralar açtı bu yaralar
kolay kolay silinecek gibi değil hakikatin yerini bulması yaptıklarımıza kefaret
olması vicdanen rahatlamam için ölen insanların öldürülme anını sürekli olarak
gözümün önüne geçmemesi ve yarın mahşerde yetim kalan çocuklara verilebilecek
bir cevabım olması için gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını istiyorum.
Ben 1980 yıllarının sonlarına doğru yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütü adına
kırsal alanda silahlı faaliyet yürütmek amacıyla Avrupa üzerinden terör örgütüne
katıldım. 1990 yılının başlarında Güvenlik Güçlerince yakalandım verdiğim
bilgiler doğrultusunda itirafçı konumuna getirilerek güvenlik güçleri ile
beraber çalışmaya devam ettim. İlk olarak Siirt’te yakalanmamam esnasında beni
Temel CİNGÖZ Paşayla görüştürdüler Paşanın bana karşı samimi davranması ve
yaralanmamdan dolayı benimle yakından ilgilenmesinden dolayı bende Örgüt
içersinde kaldığım süre içerisinde tüm bildiklerimi anlatmaya karar verdim ve
bundan sonra itirafçı olarak bildiklerimi anlattım. Mahkemeye çıktım. Yaklaşık
olarak (5) yıl kadar ceza evinde kaldım. Cezaevinde bulunduğum sırada bir iki
kez yer göstermek için cezaevinden çıktım. Hatırladığım kadarı ile 1995 yılında
Cezaevinden çıktım ailemin bana karşı örgüt aleyhinde bilgi verdiğimden dolayı
tepkili olmasından ve sahip çıkmaması nedeni ile cezaevinden çıktıktan sonra
Diyarbakır İl Merkez Komutanlığına sığındım. Burada Ersin Yüzbaşı isimli şahıs
ile irtibatlandım (15) gün kadar kaldıktan sonra beni Cizre Jandarma
komutanlığında Jandarma ile beraber hareket eden benim durumumda olan şahısların
olduğunu söyleyerek beni Cizre İlce Jandarma komutanlığına gönderdi. Yaz ayları
olarak hatırlıyorum gittiğimde Yavuz uzman, Selim Hoca uzman, BEDRAN Kod
Batmanlı İtirafçı olan Adem YAKİN, Tuncelili itirafçı olan Tayfun Kod Hıdır
ALTUĞ, Kahramanmaraşlı ismini bilmediğim bir astsubay karşıladılar ve o gece
orada kaldım. Ertesi gün Yavuz uzman İlce Jandarma komutanı olan Yüzbaşı Cemal
TEMİZÖZ’ün yanına çıkararak bu arkadaş yeni geldi artık bizimle beraber
çalışmalara devam edecek dedikten sonra Yüzbaşı Cemal TEMİZÖZ onaylayarak beni
kabul etti bu tarihten sonra Yavuz uzman, Bedran Kod Adem YAKİN, Tayfun Kod
Hıdır ALTUĞ, Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman ve Tuna Uzman ile birlikte
görevlere çıkmaya başladık İlk zamanlar Cizre ilçesinde şüpheli şahıslar
üzerinde ve terör örgütüne müzahir yapıda olduğu değerlendirilen şahıslar
üzerinde kontroller yapıp bu şahısları örgüt faaliyeti kapsamında çalışıp
çalışmadıkları hususunda araştırmaya ve faaliyetleri varsa engellemeye çalıştık.
Bu insanlar arasında adi suç işleyen mesela kaçakçılık suçu işleyen kişilerde
oluyordu. Ben bu dönemde hatırladığım bir kısım olaylarla alakalı detaylı ve
hatırlayabildiğim hususları anlatmak isterim. dedi.
1- 1994-1995 yıllarında soy ismini ADAK olarak bildiğim kişi ile ismini
bilmediğim Muhasebecinin öldürülmesi olayı.
Cizre İlçesinde İnşaat işleri yapan ve terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu
değerlendirilen ismini bilmediğim, soy ismini ADAK olarak hatırladığım şahsı
İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Cabbar Kod uzman, Selim
Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD
Adem YAKİN, Ferit KOD ve Abdulhakim GÜVEN şahsı Cizre İlçesi içerisinde bulunan
İnşaattan alarak bulunduğu araca bindirdikten sonra yaptığı sorgu neticesinde
muhasebeci olarak ismini hatırlayamadığım şahsıda Senefis mahallesindeki
inşaattan alarak sorgulama amaçlı İlçe Jandarmaya götürdüler. Burada bir gün
gözleri bağlı vaziyette sorgu neticesinde şahısların terör örgütüne yardım
yataklık yaptıklarını tespit ettiler. Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla her iki
şahsıda alarak İnci Köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru gittiler sırada
suyu olmayan bir dere yatağına geldikten sonra şahısları indirerek suyun
çarpması neticesi oluşan oyuk kısmına doğru her iki şahsı yatırdıktan sonra
Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN-
BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman ile hep beraber
bu şahıslara ateş ederek hep birlikte öldürdüler. Boş kovanları toplayarak
şahısların üzerlerini taşlarla kapatarak oyuğun üst tarafını göçürmek suretiyle
toprakla da kapanmasını sağladıktan sonra buradan seri bir şekilde ayrıldılar
daha sonra bu şahsılardan herhangi bir haber alınamadı.
2- ………..
3- ………..
4- 1995 yılının kış aylarında Suriye uyruklu iki vatandaşın sınıra yakın bir
yere götürülerek öldürülmesi olayı.
Cabbar Kod uzman daha sonra Astsubay oldu. Selim Hoca uzman, Tuna Kod uzman,
Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN ile birlikte
bulundukları sırada Suriye uyruklu iki vatandaşın İlce Jandarmaya gelerek Türk
Vatandaşı olmak istediklerini kabul edilmeleri durumunda ailelerini de
getireceklerini beyan ederek müracaatta bulundular, Cabbar Kod uzman, Selim Hoca
uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN Suriye uyruklu
bu şahıslara örgüt ile ilgili bilgi vermeleri durumunda yardımcı olacaklarını
söylediler bu iki şahısta bildikleri bir yer olduğunu ve kendilerine
göstereceklerini söylemeleri üzerine Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün
talimatı doğrultusunda bu iki şahsın sınıra yakın bir yerde öldürülmesi talimatı
üzerine görevliler bu iki Suriye uyruklu şahısları alarak Katran bölgesinde
sınıra yakın bir yere götürdüler yaklaşık bir buçuk saat kadar süre stablize
yoldan gidilen bir süreden sonra Cabbar Kod uzman Selim Hoca uzman, Yavuz uzman,
TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, BEDRAN KOD Adem YAKİN yanlarında götürdükleri iki şahsın
gidilen iki araçtan indirdiler, daha sonra Yavuz kod isimli kişi tabancası ile
bu iki şahsa ateş etti. Ama nerelerine ateş etti onu hatırlamıyorum, ben bu
şahısların elbiselerini ve özel durumlarınıda hatırlamıyorum. Bu şahısların
üzerine belki 10 cm toprak ve taş kondu ve iki araçla dönüldü. Bu şahısların
niye öldürüldüğünü ben bilmiyorum.
5- …………
6-…………
7- 1994–1995 yıllarında 4 şahsın öldürülmesi olayı;
Tam olarak hatırlayamadığım bir zamanda Cizre İlçe Jandarmada bulunan Yavuz
uzman gelerek Cemal TEMİZÖZ ‘ün talimatı ile göreve gidileceğini söyledi. Cabbar
Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN
KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman iki araç olarak hareket
etti. Aracın birini Tuna uzman kullanıyordu. Hıdır ve Abdulhakim bu araçtaydı.
Adem Yakinin kullandığı araçta Yavuz ve Cabbar uzmanlar vardı. Silopi yoluna
doğru hareket edikten sonra bir müddet gittikten sonra toros marka bir araç
durduruldu. İçinde 4 kişi vardı. Bu şahısları araçtan indirerek ikişer ikişer
araçlara alındı. Adem YAKİN’in kullandığı araç öndeydi. Bozalan köyünü geçtikten
sonra bir mezraya geldiler. Bu mezra içinde Adem’in kullandığı araçtan bir şahıs
atlayarak köyün içine doğru kaçmaya başladı. Bunun üzerine araçlar durdurularak
aşağıya inildi. Adem YAKİN aracın koltuğunun altından çıkardığı Kaleşnikov marka
silah ile seri bir şekilde kaçan şahsı taradı. Şahıs yere düştü. Şahsın yanına
koşarak gittiler ve yaralı şahsı alarak Adem’in kullandığı aracın bagajına
koyarak yola devam ettiler. Köyden Botaş istikametine giderken yol kenarında
tenha bir yerde şahısların üçünüde yere yatırarak hep beraber ateş ettiler.
Şahısların üzerinden kimliklerini aldıktan sonra toprak ile örterek oradan
ayrıldılar. Bu kimlikleri daha sonra Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettiler. Yukarda
isimlerini belirttiğim şahıslar her zaman infaz edilen bütün şahısların
kimliklerini alarak Cemal TEMİZÖZ’e teslim ediyorlardı.
8- …………
9- ………….
10- …………
11- ………….
12- 1995 yılı yaz aylarında Silopi ilçesi Habur yolunda Haçkonaklama tesislerini
geçtikten sonra üç gencin öldürülmesi olayı;
Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman, TAYFUN KOD Hıdır
ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ilçe jandarma
komutanlığında bulundukları sırada ilçe otogarı karşısında nehir kenarında
balıkçılık yapan bir şahıs tarafından otobüsten şüpheli bir gencin indiğini ve
elinde çanta olduğunu ve şüpheli hareketlerde bulunduğu telefonla bildirmesi
üzerine, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, Yavuz uzman, Selim hoca isimli uzman, Cabbar
kod uzman ile birlikte şahsı uygun bir mesafede takip etmeye başladılar, bir
müddet geçtikten sonra ilçeden iki gencin daha bu genç şahsın yanına geldiğini
gördüler. Sonra üçünü de alarak stejin toros marka araçla koltuklar yatırılmak
suretiyle şahısları alarak ilçe jandarma komutanlığına gözleri bağlı vaziyette
sorgulamak amacıyla getirdiler. Sorgu esnasına Yavuz uzman ilk takip edilen
gence bir tokat atarak konuşmasını söyledi. Daha sonra Cabbar uzman Yavuz uzmana
çocuğa niye vurduğunu sorarak çocuğa şirin görünmeye çalıştı ve Yavuz uzmanı
sorgu odasından çıkarttı. Cabbar uzman çocuğun örgütün kırsal alanına gideceğini
sorgusu esnasında öğrendi. Bu esnada Yavuz uzman ilçe jandarma komutanı Cemal
TEMİZÖZ’ün yanına gitti. Geldikten sonra çocukların öldürüleceğini söyledi. Her
üç şahsıda Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır
ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman
iki adet stejin toros marka araca koltuklarını yatırmak suretiyle alarak
Cizre’de Silopi’ye doğru yola çıktılar, Silopi’yi geçtikten sonra Habur
istikametine Haçkonaklama tesislerini geçtikten bir müddet sonra stabilize
yoldan devam ederek Habur yolundan ayrıldılar. Uygun bir alana geldikten sonra
şahısları araçlardan indirdiler. Yavuz uzman ilk olarak ilçe otogarına gelen
genç çocuğu diğerlerine gözdağı olması amacıyla belinden çıkarttığı ruhsatsız
tabancasıyla kafasına sıkarak öldürdü, diğer çocukların sorgusuna devam ettiler.
Çocuklar şehir merkezinde bir milis vasıtasıyla kırsal alana çıkacaklarını
itiraf ettikten sonra her ikisinin kafasına ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN
kaleşnikof ile yakın mesafeden gözleri bağlı olan çocukların kafalarına birkaç
el sıkarak öldürdü. Daha sonra hep beraber bu üç şahsı suyu kurumuş dere
yatağına toprağı da biraz açarak öldürdükleri genç çocukları gömdüler ve
üzerlerine biraz toprak ve taş atarak Cizre ilçe jandarma komutanlığına
döndüler. Bu şahsın kimlikleri de jandarmada iken alınmıştı.
13- 1995 yılı yaz aylarında Irak uyruklu bir vatandaşın Cizre-Silopi arasında
Suriye sınırı yakınlarında öldürülmesi olayı;
ŞAHİN-BEDRAN KOD Adem YAKİN, Selim hoca uzman, Yavuz uzman, FERİT KOD Abdulhakim
GÜVEN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe merkezinde stejin toros marka araç
ile gezdikleri sırada Cizre köprüsünü geçtikten sonra sağ tarafta bulunan
Kadıoğlu oteli civarında bulundukları sırada giyiminden Cizreli olmadığı
anlaşılan genç bir şahsı durdurarak Kürtçe ve Türkçe bilmediğini anlamaları
üzerine gözlerine bağlayarak Cizre ilçe jandarma komutanlığı sorgu odasına
getirdiler, Arapça bilen bir er vasıtasıyla şahıs ile yapılan sorgu neticesinde
şahsın Irak’ daki şartlardan memnun olmayarak Türkiye’ye kaçak yollardan
geldiğini ve Arap kökenli olduğunu öğrenilmesi neticesinde Yavuz uzmanın ilçe
jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün şahsı Türkiye’ye giriş yaptığı sınır
kapısının tespit edilerek oraya götürüp öldürülmesi talimatı vermesi üzerine,
yukarda belirttiğim şahıslar ile birlikte Arap uyruklu şahsın gözlerinin tekrar
bağlanarak Cizre-Silopi arasında Dicle nehri kıyısında Suriye sınırında
sazlıklar arasına yatırılmak suretiyle ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN kaleşnikof
marka uzun namlulu silah ile kafasına sıkmak suretiyle öldürdü ve şahsı
sazlıklar arasına gömdüler. Daha sonra aynı ekip dönerek ilçe jandarma
komutanlığına geri geldi.
14- 1995 yılı içerisinde Cizre-Şırnak arasında kasriğe varmadan dere yatağında
ismini bilmediğim bir şahsın öldürülmesi;
FERİT KOD Abduhlakim GÜVEN, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, Yavuz uzman, Cabbar uzman
ile birlikte Cizre-Silopi arasında yol ve sınır güvenliği sağlamak amacıyla
gezdikleri sırada yol kenarında durumundan şüphelendikleri bir şahsı araçtan
inerek araca almak istedikleri sırada yaptıkları üst aramasında iki adet Saddam
marka silah bulduları, şahısın gözlerini bağlayarak ilçe jandarma komutanlığı
sorgu odasına aldılar. Şahıs ile bir müddet konuştuktan sonra şahsın herhangi
bir şey söylememesi üzerine sorgu odasındaki Filistin askısında kullanılan demir
askıya bağlayarak şahsı astılar. Şahıs 10-15 dakika sonra konuşacağını
belirtilerek çözülmesini istedi. Çözüldükten sonra şahıs tam olarak meseleyi
anlatmadı. Yavuz uzman plastik jopla şahsın yüzüne sert bir şekilde vurarak
tartaklamaya başladı. Şahıs 20 yaşlarındaydı. İşkenceye daha fazla dayanamayarak
kendisinin kuzey ırakdaki örgüt kamplarına gitmek amacıyla Suriye sınırından
geçerek oraya gideceğini ancak gitmeden yakalandığını söyledi. Şahsın tekrar
gözünü bağlayarak stejin toros marka aracı alarak şahsı ilçe jandarmaya getiren
aynı ekip ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ gördü. Cemal TEMİZÖZ’ün nedir
konu demesi üzerine Yavuz uzman gözleri bağlı şahsın yanında şahsın kuzey
ırakdaki kamplara gideceğini bu arada taraflarınca yakalandığını ve üzerinden
iki adet silah çıktığını söylemesi üzerine elleri kemerinde gezer vaziyette olan
Cemal TEMİZÖZ Yavuz uzmana götürün gereğini yapın demesi üzerine aynı araçla
şahsı alarak Şırnak istikametine gittikleri sırada Kumçatı köyüne varmadan şahsı
araçtan indirerek dere yatağına götürdüler, kimin sıktığını bilmiyorum şahsı
öldürerek eriyen kardan dolayı akar vaziyette bulunan dereye şahsı atarak
döndüler, şahıs akıntıya kapılarak gitti. Şahsın üzerinden çıkan iki adet Saddam
marka tabancayı Yavuz uzman arabanın önünde bulunan beze sararak ilçe jandarma
komutanı Cemal TEMİZÖZ’e verdi.
Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ancak Cemal TEMİZÖZ’ün Diyarbakır il jandarmaya
tayininin çıkması neticesinde ismini bilmediğim yeni atanan Cizre ilçe jandarma
komutanı olan yüzbaşının atanması neticesinde; FERİT KOD Abdulhakim GÜVEN, ŞAHİN
BEDRAN KOD Adem YAKİN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ’u çağırarak sizin burada ne
işiniz var siz kimsiniz siz asker falan değilsiniz ne işiniz var diyerek bu üç
şahsı jandarmadan kovdu. Adem eşyalarını toplayarak Cizreden ayrıldı, Tayfun ve
Ferit’in nereye gittiğini bilmiyorum. daha önce yukarda belirtilen öldürme
olaylarını gerçekleştiren Yavuz uzman, Selim hoca kod isimli uzman, Cabbar uzman
isimli uzman çavuşları JİTEM grubundan alarak resmi elbiseler giydirmek
suretiyle görevlerine son verdi. JİTEM’de yeni görevliler görevlendirildi. Bu
tarihden sonra Cizre ilçesinde öldürme olaylarının olduğunu hatırlamıyorum. Tuna
uzman ailesini Diyarbakırdan hava alanından aldıktan sonra Cizre yakınlarında
geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde öldü. Eşi ve çocukları ağır yaralandı.
Şunu söylemek isterim ki benim yukarda anlattığım olaylar sadece Cemal TEMİZÖZ
döneminde gerçekleşmiştir, sonra gelen yüzbaşımız zaten bizi hemen kim
olduğumuzu sorarak ilçeden kovdu, çünkü bizim durumumuzu anlamış, bahsettiğim
uzman çavuşları ise resmi elbise giydirerek birkaç gün içerisinde disipline
etti. Yani benim bu bahsettiğim grup içerisinde bulunan kişiler yaptıkları tüm
eylemler içerisinde kendilerinin JİTEM adına görev yaptıklarını söylüyorlardı.
Yani bu grup JİTEM diye biliniyordu ve resmi elbise giymiyorlardı.
Ben çalıştığım dönemde Kukel ATAĞ veya Kamil ATAĞ’ın evinin altında bir sorgu
odasının olup olmadığını hatırlamıyorum. Ayrıca benim Kuştepe köyünde bulunan
Hizbullahçılarlada bir bağlantım yoktu. Başkalarının varmıydı bilmiyorum.
Ben yukarda bahsettiğim kişilerle alakalı vücut tiplerine uygun anlatımda
bulunmak isterim;
1-Tuna uzman: Erzurumlu, 170 cm boylarında dolgun vücutlu, düz siyah saçlı,
kalın dudaklı, normal burunlu, normal kulaklı, saçını yana doğru tarayan, beyaz
tenli, düzgün şiveli, kahverengi gözlü birisiydi. Hatta hemen hemen her saniye
boğazını temizlemek için öksürür gibi yapardı.
2- Yavuz uzman : Yozgatlı, 165 cm boylarında , hafif iri kafalı, alnının yan
kısımları açık, dolgun vücutlu, sarı bıyıklı, hafif sarı saçlı, öne doğru
eğilerek yürüyen,burnu kemerli büyük, ince dudaklı, gözleri hafif mavi ama tam
mavi değil, saçını geriye doğru tarayan, beyaz tenli, o zamanlar bir oğlu vardı,
normal kulaklı,
3- Selim Hoca Uzman : Karslı, 170 cm boylarında, İnce zayıf düz siyah saçlı,
gözleri kahverengi, esmer tenli, ince dudaklı, kars bölge şivesi ile konuşur
4- Cabbar kod Uzman çavuş :Ankaralı, 165 cm boylarında, hatırladığım kadarı ile
Ankarada Çinçin veya Yenidoğan semtine yakın bir yerde büyümüş, beyaz tenli,
seyrek sakal ve bıyıklı,düz siyah saçlı saçını geriye tarar, normal kilolu
insanlardı.
Benim söyleyeceğim başka bir şey yoktur, bildiğim her şeyi detaylı şekilde
anlattım. Ben uzun zamandır geceleri uyuyamıyordum, hatta geceleri kalkıp sabaha
kadar sigara içiyordum, içimde sanki bir gaz vardı. Dik yürüyemiyordum, kendimi
boşlukta gibi hissediyordum, bu olayları anlattığım bu gün gerçekten rahatladım.
En azından vicdanımın sesini kestiğime inanıyorum. Ben samimi şekilde kendimi de
kapsayacak şekilde her şeyi anlattım. Taktir devletimize aittir” dediği.
Bu beyanlar üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazı ile söz konusu
beyanlar kapsamında 1990’lı yıllara ilişkin faili meçhul evrakların
değerlendirilmek suretiyle beyanlarda ismi geçen kişilerle alakalı anlatılan
olayların olup olmadığı ve adli evrak tanzim edilip edilmediğinin sorulduğu,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2009 tarihli talimat cevabında;
“………..
Bu soruşturma ile ilgili olarak şikayet ve dilekçeler Cumhuriyet
Başsavcılığımızın 2009/430 soruşturma numarası üzerinden alınmış, dilekçelerde
iddia edilen olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığımızda derdest soruşturma
olduğu anlaşıldığında bu dilekçe ve ifade örnekleri ilgili dosyalarına
takılmıştır.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadeleri alınan gizli tanık anlatımları,
mağdur-tanık anlatımlarına göre elde edilen delillerin değerlendirilmesi
sonucunda CMK 250 Maddesi İle Görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
2009/906 numara üzerinden yürütülen soruşturmayla ilgisi kurulan dilekçe ve daha
önce daimi aramada bulunan ve derdest olan dosyalarla ilgili ayrı klasör
oluşturulmuş, oluşturulan klasörde dosyalara 1’den başlayarak numara
verilmiştir. Numaralandırma kronolojik sıraya göre yapılmamış genel olarak gizli
tanık anlatımlarındaki sıraya göre yapılmıştır. Bu dosyalarla ilgili genel
yazışmalar için ayrı bir dosya oluşturulmuştur. Bu bağlamda dosyaların
incelenmesi ve takibinin yapılması kolaylaştırılmıştır. Henüz tam olarak
incelenemeyen Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906 numaralı soruşturmayla
ilgisi olup olmadığı değerlendirilemeyen dilekçe veya müracaatlar için de ayrı
bir klasör oluşturulmuş, bu müracaatlardaki talep ve iddialar da bu klasör
üzerinden değerlendirilmeye alınmıştır.
Genel değerlendirmeler:
1.Müsnet soruşturmayla ilgili olarak müştekilerin DNA inceleme talepleri ile
ilgili henüz bir incelemeye gidilmemiş, tüm bölgedeki mezar açma sonucunda elde
edilen delillerin Adli Tıp inceleme sonucu tamamlandığında; bu yöndeki
taleplerin değerlendirilmesine geçilmesine karar verilmiştir.
2.Cumhuriyet Başsavcılığımızda bulunan tüm faili meçhul cinayet
soruşturmalarındaki boş kovan ve mermi çekirdekleri ile ilgili olarak kriminal
rapor aldırılan evraklar ve kriminal rapor aldırılmayan tüm evraklar tespit
edilip mevcut deliller arasında bir irtibat olup olmadığı hususunun belirlenmesi
için Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuarından tekrar rapor alınmasına karar
verilmiştir.
3. Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906 numara üzerinden yürütülen soruşturma
ile ilgili olarak gönderilen bilgi belgelere müsnet eylemlerin örgüt faaliyeti
çerçevesinde işlendiğine ilişkin aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
- Bombalı tuzak ve çatışma süsü verilerek maktüllerin öldürülmesi iddiası 8. 9.
11.ve 19. olaylarda geçmiştir.
-Elegeçen cesetlerin üzerinden 3 ve 18 numaralı olaylar dışında kimlik çıkmamış
olması, gizli tanıkların “öldürdüğümüz şahısların kimliklerini Şüpheli Cemal
TEMİZÖZ’e veriyorduk” şeklindeki beyanlarını doğrulamıştır.
- Öldürülen şahısların gözleri bağlı olarak bulunması hususu 1 ve 14 numaralı
olaylarda geçmiştir.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2009/906numarası üzerinden yürütülen
soruşturmayla ilgili irtibatı olduğu değerlendirilen olaylar aşağıdaki şekilde
özetlenmiştir.
1. RAMAZAN ELÇİ’nin ÖLDÜRÜLMESİ:( 14.02.1994)
Cizre Silopi Karayolu üzerinde Şahin Dinlenme Tesisleri olarak bilinen terk
edilmiş benzinlik içerisinde 14.02.1994 tarihinde bir şahsın ateşli silahla
öldürüldüğü, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca belirlenmiş, Ölü muayene tutanağı
hazırlanmış, öldürülen şahsın kimliği belirlenememiştir. Soruşturma evrakı
Görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına
07.04.1994 tarihinde gönderilmiştir.
Bu cesetle ilgili olarak 08.06.2005 tarihinde Kerime ELÇİ Diyarbakır
C.Başsavcılığına bir dilekçe vererek yukarıda anlatılan olayda öldürülen şahsın
eşi Ramazan ELÇİ olduğunu, belirtmiş ve Nurettin ELÇİ ve cesedin defin
işlemlerini yapan olarak göstermiş ve eşinin gözaltına alınırken üzerinde
kahverengi ince çizgili bir ceketi, sarı renkli gömleği, kadife koyu yeşil bir
pantolonu, açık kahverengi bir ayakkabısının olduğunu ve eşinin sarı saçlı,
yeşil gözlü bıyıklı ve söz konusu tarihte 27-28 yaşlarında olduğunu
belirtmiştir. Müştekinin bu iddiaları üzerine CMK 250 Maddesinde belirtilen
suçlara bakmakla görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yaptıkları
tahkikatta, şikayete konu Ramazan ELÇİ'nin, Nüfus müdürlüğüne yakınlarınca kalp
rahatsızlığı sonucu öldüğünün bildirildiğini tespit etmiş ve müracaatçılar
hakkında suç uydurma suçundan suç duyurusunda bulunmuştur. Ancak Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı müştekilerin iddialarını da araştırmaya almış ve
yukarıda bahsedildiği şekilde kimliği belirsiz şahsın Ramazan ELÇİ olduğu
sonucuna ulaşılmış ve soruşturma evrakını 27.09.2005 tarihinde olayın PKK terör
Örgütü tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin iddianın yetersiz olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir.
Soruşturma dosyası incelendiğinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.02.1994
tarihinde Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına olayın araştırılması için müzekkere
yazılmış, ikinci tekidin ardından bu müzekkereye 4 ay sonra verilen cevapta,
olayın PKK Terör Örgütünce iç hesaplaşma sonucunda meydana geldiği
belirtilmiştir. 2004 tarihinde olay anında ele geçen boş kovan ve mermi
çekirdekleriyle ilgili Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarınca ekspertiz raporu
düzenlenmiştir.
Cizre'de meydana gelen faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak gizli tanık
"Tükenmez Kalem" 1994 yılında Ramazan ELÇİ'nin öldürülmesi olayını anlatmış ve
ifadesinde öldürülen şahsı Yavuz, Tuna ve kendisinin birlikte köprü üzerinden
alarak, Silopi yolunda Güzeller karakolunu geçtikten sonra solda lokanta gibi
çalıştırılmış fakat terk edilmiş bir yere götürüldüğünü Ramazan ELÇİ'nin
öldürüldüğünü anlatmış ve şahsın 1.70 boylarında sarışın biri olduğunu
belirtmiştir.
Sonuç :
Maktul yakınlarının beyanları ve mağdur-tanık Nurettin’in Beyanları, gizli tanık
Tükenmez kalem'in beyanları ve tespit edilen maddi bulgularla aşağıda
açıklandığı şekilde örtüşmüştür.
1.Gizli tanık "Tükenmez Kalem" olayın gerçekleştiği yer anlatımlarıyla maktulün
bulunduğu yerin benzer olduğu,
2-Maktulün yakınlarının beyanlarına göre sarışın olduğu belirlenmiş, gizli tanık
"Tükenmez Kalem" de öldürülen şahsın sarışın olduğunu beyan etmiştir.
3- Gizli Tanığın, maktulü 3 kişi olduğu halde birlikte "beyaz toros marka araçla
aldık" şeklindeki beyanıyla maktulün kaçırıldığı anı gören tanıklar da maktulün
beyaz toros marka araçla üç kişi tarafından götürüldüğü yönündeki beyanlarıyla
uyuşmuştur,
4-Maktulün cesedinin bulunma anı ile eylem arasındaki zamanın kısa olduğu ve
ateşli silahla öldürüldüğü otopsi raporundan anlaşılmış, bu husus da maktul
yakınlarının beyanları ile gizli tanığın hemen maktulün götürülüp öldürüldüğü
şeklindeki beyanları ile örtüşmüştür. Ayrıca ceset üzerinde kimlik çıkmaması da
gizli tanığın beyanlarını doğrulamıştır.
2.İZZET PADIR ve ABDULLAH ÖZDEMİR’İN ÖLDÜRÜLMESİ (06/06/1994)
20/06/1994 tarihinde Abdullah ÖZDEMİR'in annesi Leyla ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'ın
annesi Hanım PADIR Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak Cizre İlçe
Jandarma Karakol Komutanlığından gelen görevlilerin köyden oğullarını 06.06.1994
tarihinde aldıklarını ve bir daha kendilerinden haber alamadıklarını iddia
ederek müracaat etmişlerdir. Silopi Cumhuriyet Savcılığınca bu müracaattan bir
gün sonra Ebubekir DÖKMEN ve Harun PADIR'ın bilgisine başvurmuş, bu şahıslar da
Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR ile birlikte Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına
bağlı görevlilerce gözaltına alındıklarını, kendilerinin ertesi gün serbest
bırakıldığını, ancak aynı köyden İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR'in serbest
bırakılmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca aynı tarihte Tahir ÖZDEMİR de köye gelen
sivil şahıslar arasında köye yakın noktada bulunan arama noktasındaki Karaaslan
tesisine yakın noktada yol araması yapan ve Cizreli korucularının da bulunduğu
noktadan yakınlarını sorduğunu, buradaki korucuların kendisine gelen şahıslar
arasında sivil Hakim GÜVEN ile Bedran isimli şahıslar olduğunu söylediklerini
beyan etmiştir. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/07/1994 tarihinde kaybolan
bu şahıslarla ilgili Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığı, talimat
müzekkeresinin üzerinde toplu iğne ile iliştirilmiş "Cizre Merkezde Selçuk
Yarbayın birliğinde bu iki şahıs bekletilmektedir denildi, araştıralım" diye
yazılan bir not kağıdının dosya içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu
sürecin devamında müştekiler Hanım ve Delal 15/08/1994 tarihinde aynı iddiaları
içeren dilekçeleri ile tekrar müracaat etmişlerdir. ayrıca müştekiler Hanım ve
Delal'in bu arada 11/07/1994 tarihinde de Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına
başvurdukları belirlenmiştir.
Bu başvurulardan sonra Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı 13/09/1994 tarihli dosya
şüphelisi Cemal TEMİZÖZ imzalı üst yazıda Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'ın
06/06/1994 tarihinde durumları araştırılmak üzere alındıklarını, yapılan
araştırma neticesinde şahısların devlet yanlısı olmaları, haklarında herhangi
bir kayıt bulunmadığı gerekçesiyle 07/06/1994 tarihinde serbest
bırakıldıklarının belirtildiği, yine bu konuyla ilgili Cizre Cumhuriyet
Başsavcılığının İlçe Jandarma Komutanlığına havale ettiği dilekçelerle ilgili
olarak dosya şüphelisi Cemal TEMİZÖZ imzalı ve 25 Temmuz 1994 tarihli üst yazı
ile İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR ve Ahmet ORUÇ'un Silopi ilçesi zeristan
pınarönü üçağaç bölgelerinde operasyon icra eden komutanlığa bağlı timlerle
irtibat kurmak için bölgede gidip gelen timin 6 Haziran 1994 günü bölgeden geri
dönerken yolda PKK terör örgütü ile ilişki içerisinde oldukları ve örgüte yardım
yataklık ettikleri yolunda duyum alınan bu şahısların yakalanarak gözlem altına
alındığını, şahısların yapılan sorgulamalarında PKK terör örgütü ile
ilişkilerinin bulunmadığının tespiti üzerine adı geçen şahısların 7 Temmuz 1994
günü serbest bırakıldığı belirtilmiş, üzerlerinde tarih olmayan ve hangi
görevlilerin de imzaladığı belli olmayan Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR'a ait
ifade tutanakları örnek asılları, yine hangi görevlinin hazırladığı belli
olmayan sadece imza bulunan bu şahıslarla ilgili üst arama tutanakları asılları
ve salıverme ve yakalama tutanaklarının fotokopileri gönderilmiştir. Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığına ne zaman geldiği belli olmayan bu yazı 22/10/1997
tarihinde havale edilmiş ve evrak Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği
belirlenmiştir. Bu evraklar üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/10/1997
tarihinde Abdullah ÖZDEMİR, İzzet PADIR ve Ahmet ORUÇ ile ilgili bulunan
yakalama ve salıverme tutanakları asıllarının istendiği, bu yazıya cevaben Cizre
İlçe Jandarma Komutanlığınca 10 Aralık 1997 tarihinde cevap verildiği ve
Abdullah ile İzzetle ilgili yakalama ve salıverme tutanaklarının karbonlu ikinci
suretlerinin gönderildiği ve 7 Temmuz 1994 tarihinde İzzet ve Abdullah'ın
serbest bırakıldığına ilişkin bir evrak olmadığı, ayrıca Ahmet ORUÇ isimli
şahısla ilgili yakalamanın 02 Mart 1994 tarihinde Düzova’da yapıldığı, 15 gün
gözetim izni alındıktan sonra şahsın sorgulamasına müteakip 11 Mart 1994 günü
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına mevcutlu olarak gönderildiği belirtilmiş ve
Ahmet ORUÇ ile ilgili yakalama ve Cumhuriyet Başsavcılığına sevk yazısı
gönderilmiştir.
23/10/1997 tarihinde tanık Tahir ÖZDEMİR ve Mehmet Mızır PADIR Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığınca tanık sıfatıyla dinlendiği, tanıkların özetle önceki ifadelerini
tekrar ettikleri, Tahir ÖZDEMİR köye gelenler arasında Abdulhakim GÜVEN ile kod
adı Bedirhan olarak bilinen şahıslarla birlikte iki tane sivil giyimli teslim
olmuş teröristlerin olduğunu ve bu şahısların, teröristlerin sakladıkları
silahları almak üzere geldiklerini öğrendiğini ve köyden gözaltına alınan
şahısların peşinden Cizre’ye gittiğini, ilçe jandarma komutanlığına giderek
sorduğunu ancak bir bilgi alamadığını, 3-4 gün sonra daha önce ziristan
mezrasında babası imamlık yapan Abdulhakim GÜVEN ile karşılaştığını ve ona
yakınlarını sorduğunu, ancak Abdulhakim’in de yakalanan şahısları Cizre ilçe
jandarma komutanlığına götürdük, teslim ettik, ne olduğundan haberim yok
dediğini anlattığı, ayrıca Abdullah'ın okuma yazma bilmediğini, karalamalar
şeklinde imzalar attığını, tutanaklardaki imzaların Abdullah'a ait olup
olmadığını bilmediğini belirtmiş, ayrıca gözaltına alınıp geri dönmeyen iki
şahsa Silopi ilçe jandarma komutanı Hüsam DURMUŞ zamanında kaleshnikov silah
verildiğini, bu silahlarla ilgili ruhsat ve belgelerin olduğunu belirtmiştir.
Tanık Mehmet Mızır PADIR da özetle köye gelenler arasında Abdulhakim GÜVEN ve
kod adı Bedirhan olan şahısların gelenler arasında olduğunu, Abdulhakim GÜVEN'i
çok iyi tanıdığını, babası Ahmet GÜVEN'in köylerinde imamlık yaptığını
belirttiği, köye gelen jandarmaların tahminen köyün dağlık kesimine doğru bir km
kadar mesafeye gittiklerini, çalıların arasından iki tane silah alarak
geldiklerini, silahı tam olarak nereden aldıklarını görmediğini, geri dönerken
ellerinde iki kaleshnikov silah gördüğünü, daha sonra köylülerden öğrendiği
kadarıyla görevlilerin teröristlerin silahlarını almak üzere geldiklerini
öğrendiğini, köylülerin söylediğine göre bu silahların yerini teröristler
söylemiş ve köylülerin arasından 4 kişiyi alarak görevlilerin götürdüğünü,
yakalama ve serbest bırakma tutanaklarındaki imzaların kardeşine ait
olabileceğini belirtmiştir. Bu soruşturmanın ardından Silopi Cumhuriyet
savcılığınca 19/06/1998 tarihinde evrak yetkisizlik kararı verilerek Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Talimat üzerine Abdulhakim ÖZDEMİR ve
Mehmet Mızır PADIR bir daha dinlenmiş, özetle eski beyanlarının tekrar
etmişlerdir. ancak Abdulhakim ÖZDEMİR ve Mehmet Mızır PADIR beyanlarını
genişleterek köye getirilenler yer gösteren kişiler arasında Cizreli olduğunu
bildikleri Halef ATAĞ'ın da olduğunu beyan etmişlerdir. Bu ifadelerin ardından
evrakın Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, buradan
İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR ile ilgili evrakın tefrik edilerek tekrar Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, 30/03/2001 tarihinde şahısların
gözaltına kaybolması iddiası ile ilgili ek takipsizlik kararı verildiği, evrakın
Silopi cumhuriyet başsavcılığına gönderildiği, daha sonra Abdullah ve İzzet'in
kaybolması ile ilgili 07/01/2002 tarihinde evrakın daimi aramaya alındığı
belirlenmiştir.
Ayrıntılı şekilde özetlenen bu olay tanık Mehmet Nuri BİNZET'in ve gizli tanık
Tükenmez Kalem'in beyanlarında geçmiştir.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen silahlı terör örgütü kurmak ve
örgüt adına suç işlemek suçları ile ilgili 2009 /906 numara üzerinden yürütülen
soruşturma kapsamında dinlenen tanık Mehmet Nuri BİNZET 19/03/2009 tarihli
ifadesinde özetle; suç tarihinde PKK terör örgütünden kaçarak Halef ADAL ve
Siirtli Beşir isimli şahsın Kamil ATAĞ'a teslim olduğunu, yakalanan bu kişilerin
itirafları doğrultusunda köylere operasyonlar yapıldığını, bu kapsamda bu örgüt
üyelerine yardım ettikleri belirlenen İzzet ve Abdullah'ın ziristan köyünden
jandarma ve korucular tarafından gözaltına alınarak kütçe ismi kutlis olan
ceylan mezrasına getirildiğini, burada Kamil ATAĞ'ın Ramazan ERKAN ve Cemal
BİNZET isimli şahıslara İzzet ve Abdullah'ın şikeftamira isimli bölgede
öldürülmesi için talimat verdiğini, bu şahısları bu olaydan sonra bir daha
görmediğini belirtmiştir.
Gizli Tanık Tükenmez Kalem de Abdullah ve İzzet isimli şahısların ziristan
mezrasında iki tim komando ile birlikte Yavuz, Tuna, Adem ile birlikte köye
gittiklerini, Kamil ATAĞ'ın getirdiği iki örgüt üyesinin köyde silahların yerini
gösterdiğini, arazideki silahların alınıp getirildiğini, köyden geri dönerken
Abdullah ve İzzet'i araçları ile köye dönerken gördüklerini ve buradan Abdullah
ile İzzet'in alınıp nezarethaneye alındığını, fakat bir gün sonra bu şahsıların
kaybolduğunu duyduğunu, infaz edildiklerini tahmin ettiğini beyan etmiştir.
Sonuç:
Bu olayla ilgili olarak mağdur tanıkları, tanık Mehmet Nuri BİNZET'in ve gizli
tanık Tükenmez Kalem'in beyanları dosya içeriğindeki belge bilgiler
değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
1.Dosya şüphelisi ve suç tarihinde İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün
imzasını taşıyan üst yazısına ek olarak gönderilen İzzet ve Abdullah'ın
yakalanması, salıverilmesi, ifadesinin alınmasına ilişkin evrakların gerçeği
yansıtmadığı şüphesine aşağıda sayılan nedenlerden ulaşılmıştır.
a.Gönderilen ifade tutanaklarında tarih olmadığı, iki ifadenin matbu olduğu,
tutanakların hangi görevli tarafından hazırlandığının da belli olmadığı,
fotokopi olarak gönderilen salıverme ve yakalama tutanakları ile sonradan
gönderilen asılları arasındaki imzalar arasındaki farklılıklar nedeniyle
fotokopi evrakların asıl evraklardan oluşturulmadığı yönünde şüphenin
olmasından,
b.Mağdur tanıkların beyanları, tanık Mehmet Nuri'nin ve gizli tanık Tükenmez
Kalem'in beyanları birlikte değerlendirildiğinde iki PKK örgütü üyesinin
ziristan mevkiinde yer göstermesi üzerine yakalandığının açık olduğu, ancak
yakalama ve ifade alma evraklarında bu yönde bir ibarenin bulunmayışından,
c.Ahmet ORUÇ isimli şahsın 25/07/1994 tarihli şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün imzasını
taşıyan yazıda abdullah ve izzet ile yakalandığı belirtilmesine rağmen daha
sonra Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca gönderilen 10/12/1997 tarihli yazıda
Ahmet ORUÇ isimli şahsın 06/06/1994 tarihinde yakalanmadığı, böyle bir kaydın
olmadığı, bu şahsın 2 Mart 1994 tarihinde yakalandığı ve 11 Mart 1994 tarihinde
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edildiğinin belirtilmesinden.
2.Gizli tanık Tükenmez Kalem hangi köyden Abdullah ve İzzet isimli şahsın nasıl
alındığını anlatmış, bu beyanı ile dosya kapsamında olay tarihlerinde dinlenen
tanıkların beyanları ile de bu anlatımların örtüştüğü belirlenmiştir. Örneğin
gizli tanık yakalanan teröristleri köye götürdüklerini, köy yakınlarında iki
silah bulduklarını ve köyden dönerken yolda araçla gelen İzzet ve Abdullah'ı
yakaladıklarını beyan etmiştir. Bu beyan da olay tarihinden bir süre sonra
dinlenen Mehmet Mızır'ın beyanı ile genel olarak örtüşmüştür.
3.Gizli tanığın belirttiği köye giden şahıslar arasında söylediği iki kişiyi
köylüler de daha önceden tanıdıklarından dolayı olay tarihinde verdikleri
beyanlarda bu hususu doğrulamışlardır.
4.M.N'nin ifadesin de köye götürülüp yer göstertildiğini söylediği Halef ADAL ve
Beşir isimli şahısların Cumhuriyet Başsavcılığımızca düzenlenen 09/08/1994
tarihli fezlekede adı geçen Mehmet Beşir AKKURT ve Halef ARDAK olabileceği
sonucuna ulaşılmış, ancak fezleke evrakı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği için bu evrak incelenememiştir.
3.RAMAZAN UYKUR'un ÖLDÜRÜLMESİ (22/02/1994)
22/02/1994 günü Nusaybin caddesi timur torna isimli dükkanın önünde Maktul
Ramazan UYKUR'un ateşli silahla öldürüldüğü, aynı gün hazırlanan otopsi raporu
ile belirlenmiş ve olay yerinden kaleshnikov marka tüfeğe ve tabancaya ait mermi
ve boş kovanlar ele geçmiştir. Olay yeri tespiti ve tahkikatı İlçe Emniyet
Müdürlüğü Merkez Karakol Amirliğince yapılmıştır. Olay tarihinde tanık olarak
hem Cumhuriyet Savcılığınca hem de kollukça Mehmet UYKUR dinlenmiş, tanık
beyanında gelen aracın plakasız beyaz renault marka olduğunu, amcasını arabadaki
şahısların kolundan tutarak aracın içine çekmeye çalıştığını, amcasının
direndiğini, bu sırada bu şahısların amcasına ateş etmeye başladığını, birisinin
elinde tabanca diğerinin elinde kaleshnikov tüfek olduğunu gördüğünü, daha sonra
amcasının yere düştüğünü, ateş eden şahısların araca binerek hızla olay yerinden
uzaklaştıklarını beyan etmiş ayrıca kolluk ifadesinde olay anında yanında
öldürülen Ramazan'ın oğlu İsmet UYKUR'un da olduğunu beyan etmiştir, ancak bu
şahsın soruşturmada ifadesinin alınmadığı belirlenmiştir. Bu soruşturmanın
ardından 31/05/1994 tarihinde faillerin belirlenememesi üzerine evrak daimi
aramaya alınmıştır. 13/02/2009 tarihinde tanık Mehmet Nuri BİNZET ve 21/03/2009
tarihinde gizlik tanık Tükenmez Kalem'in beyanın alındığı tarihe kadar faillerin
belirlenmesine ilişkin herhangi bir delile ulaşılmamıştır.
Ramazan UYKUR'un öldürüldüğü tarihte olay yerinde olduğu anlaşılan ancak
ifadesinin alınmadığı tespit edilen İsmet UYKUR'un müracaatı 26/03/2009
tarihinde alınmış, ve İsmet UYKUR maktulün oğlu olduğunu ve olay anında Mehmet
UYKUR ile birlikte olay yerinde olduğunu, araçlarını tamir ettikleri sırada
yanlarına beyaz binek torosun yanaştığını ve Tamer ATAĞ'ın babasını çağırarak
"bizimle gel babam seninle görüşmek istiyor" dediğini, babasının bu araca binmek
istemediğini ve olay yerinden uzaklaşmaya başladığını, ancak bu aracın
kaldırımda babasının önüne doğru çıkarak önünü kestiğini, Tamer'in araçtan
inerek tabancasını çıkarttığını, babasının yüzüne doğru tuttuğunu, o esnada
babasının da tabancayı almaya çalıştığını, ancak tabancanın bir kez ateş
aldığını, Tamer'in ateş etmeye devam edemediğini, ancak neden ateş edemediğini
anlamadığını, daha sonra Tamer'in amcası Kukel'in araçtan indiğini, kaleshnikov
tüfekle babasına ateş etmeye başladığını, o esnada babasının yere düştüğünü, bu
sırada Tamer'in kaleshnikov tüfeği alarak yerde yatan babasına ateş etmeye
başladığını, bu sırada babasına doğru koşmaya başladığını, araçta bulunan ve
yüzlerini görmediği iki kişiyle birlikte Tamer ve Kukel'in olay yerinden
uzaklaştıklarını, net bir şekilde gördüğünü beyan etmiştir. Babasının kimseyle
husumetinin olmadığını, babasının neden öldürüldüğünü bilmediğini belirtmiş,
ayrıca soruşturma kapsamında bulunan 9 adet fotoğraf gösterilmiş, 9 adet
fotoğrafın arasında tanık İsmet tereddüt etmeden Kukel ATAĞ ve Tamer ATAĞ'a ait
fotoğrafları teşhis etmiş, ayrıca bu şahısları olaydan öncede tanıdığını beyan
etmiştir.
Olay tarihinde de dinlenen Mehmet UYKUR Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet
edilerek tekrar dinlenmiş, tanık Mehmet de eski ifadelerini ve İsmet UYKUR'un
beyanlarını doğrulamış, olayı ayrıntısıyla anlatmış ve amcasını öldüren
şahısları 9 fotoğrafın arasından tereddüt etmeden Tamer ATAĞ ve Kukel ATAĞ
olduğunu teşhis etmiştir. Bu kişileri daha önceden de tanıdığını beyan etmiştir.
Tanığa olay anında bu bildiklerini neden söylemediği sorulmuş, tanık suç
tarihinde Cizre de birçok faili meçhul cinayet işlendiğini, bu nedenle
korktuğundan dolayı Tamer ve Kukel'in cinayeti işlediğini söyleyemediğini beyan
ettiği, ayrıca kendisinin de bir keresinde gözaltına alındığını, bir panzerin
içerisinde tehdit edildiğini, ağzına silah sokulduğunu, bu nedenlerle
korktuğundan dolayı bu bildiklerini kimseye anlatamadığını beyan etmiştir.
Gizli tanık Tükenmez Kalem Cizre İlçe Jandarma Komutanlığının alt katında
otururken Yavuz'un Ramazan UYKUR'u Kamil ATAĞ'ın oğlu Tamer ATAĞ'ın öldürdüğünü,
yanında birisinin daha olduğunu anlattığını beyan ederek Ramazan UYKUR'un
öldürülmesi olayını anlatmıştır. Tanık Mehmet Nuri BİNZET olay günü Ramazan ile
karşılaştıklarını, bulundukları araçtan Tamer'in Ramazan'a babam Kamil seninle
görüşmek istiyor diye söylediğini, Ramazan'ın araca binmek istemediğini, bunun
üzerine Tamer'in arabadan inerek tabancasını Ramazan'ın yüzüne doğru doğrultarak
zorlamaya çalıştığını, Ramazan'ın da Tamer'in elinden tabancayı almaya
çalıştığını, bu sırada tabancanın ateş aldığını, Ramazan'ın yüzünden kan gelmeye
başladığını, bu sırada boğuşmanın devam ettiğini, kendisinin kaleshnikov marka
silahla Ramazan'a ateş ettiğini, Ramazan'ın yere düştüğünü, bu sırada Tamer'in
kendisinde bulunan silahı alarak Ramazan'a seri şekilde ateş ettiğini, daha
sonra olay yerinden uzaklaştıklarını, yanlarında bulunan Mehmet NERGİZ'in hiçbir
şey yapmadığını belirtmiştir. Bu beyandan sonra tanık olarak dinlenen Mehmet
NERGİZ’de böyle bir olaya şahit olmadığını Ağabeyi Kamil ATAĞ’ın bu suçlamalarla
ilgisi olmadığını ileri sürmüştür.
Sonuç
Aşağıda açıklandığı şekilde Ramazan UYKUR'un öldürülmesi olayı gizli tanık
Tükenmez Kalem ve tanık Mehmet Nuri BİNZET'in anlatımlarında belirtilmiş, bu
anlatımlar ile otopsi raporu, suç tarihinde alınan tanık beyanları birbiriyle
örtüşmüştür.
1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET olayda tabanca ve kaleshnikov marka silahın
kullandığını beyan etmiş bu ayrıntı aynen soruşturma evrakına da geçmiş, olay
yerinden kaleshnikov tüfek boş kovanları ve tabanca boş kovanı ve mermisi ele
geçmiştir.
2.Tanık Mehmet Nuri BİNZET olay anında şüpheli Tamer ile Maktul Ramazan UYKUR
arasında geçen diyalogları anlatmış bu husus ta hem olay anında tanıkların
beyanları ile hem de daha sonraki tanıkların beyanları ile birebir örtüşmüştür.
3.Müşteki tanık İsmet UYKUR'un Cumhuriyet Başsavcılığımızda 26.03.2009 tarihinde
ifade vermiş daha önce herhangi bir ifadesinin olmadığı görülmüştür. Tanığın
olay yerinde olmayabileceği değerlendirilmiş ancak evrak ayrıntılı şekilde
incelendiğinde suç tarihinde ayrıca karakolda ifade veren Mehmet UYKUR'un
beyanlarında İsmet UYKUR'un da olay yerinde olduğu açıkça anlaşılmıştır.
4.Olayın hem gizli tanık Tükenmez Kalem'in beyanında hem de tanık Mehmet
Nuri'nin beyanında geçmesi, hem de mağdur tanıklarının beyanları ile bu
beyanların örtüşmesi de Ramazan UYKUR'un şüphelilerce öldürüldüğü sonucuna
ulaşılmıştır.
4.ABDULLAH EFELTİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ VE CİZRE BELEDİYE BAŞKAN ADAYININ TEHTİD
EDİLMESİ: (MAYIS 1995)
13.05.1995 tarihinde Cizre Nusaybin karayolu üzerinde varlık köyü yakınlarında
bir arazide toprağa gömülü vaziyette ceset bulunmuş ve bu cesetle ilgili ölü
muayene ve otopsi işlemi yapılmış, ceset üzerinde çürümenin başladığı
belirlenmiş ve şahsın başından ateşli silahla vurulmasından öldürüldüğü tespit
edilmiştir. Bu cesedin bulunması ile ilgili kolluk tahkikatı Cizre İlçe Jandarma
Komutanlığınca yapılmıştır.
Bu olaydan önce 30/03/1995 tarihinde Mesut EFELTİ'nin Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaat ederek biri plakasız iki toros marka binek tipi beyaz
taksinin köylerine gelerek babasını 37 gün önce(24 şubat 1995) alıp
götürdüklerini, hatta olaydan önce babasının karakol tarafından çağrıldığını,
çok önemli işin var dendiğini belirtmiş, gelen şahısların annesine korkma kocanı
emniyet müdürü istiyor onunla görüştürüp getireceğiz dediklerini, gelen
şahısların sivil şahıslar olduğunu, tim veya jitem denilen şahıslara
benzediklerini, üzerlerinde kot pantolon ve siyah mont bulunduklarını, bunun
yanında babasının Cizre İlçe Jandarma Komutanlığında gözaltında tutulduğunu,
Nusaybin de ikamet eden amcasın Mehmet EFELTİ'nin tanıdığı bir paşa varmış, o
şahısla görüşmüş ve ondan bunu öğrenmiş olduğunu belirttiği ve babasının İlçe
Jandarma Komutanlığında gözaltında olduğunu ve Cemal binbaşının da bundan
haberdar olduğunu anlattığı, ayrıca kimseyle husumetlerinin olmadığını, ancak
Salih ŞIK isimli şahsın o yaz arazisini kiraladıklarını, ancak Cizre Belediye
Başkanı ile tarla sahibi Salih ŞIK arasında sürtüşme nedeniyle Cemal Binbaşının
ve Belediye Başkanı Kamil ATAĞ'ın bu arazilerin sürülmemesi için bir sürtüşme
olduğunu, bu nedenle babasının gözaltına alınmış olabileceğini belirtmiştir.
Ayrıca köylerine giriş noktasında karakol kontrol noktası olduğunu, bu karakolun
haberi olmadan kendi köylerine hiçbir aracın veya hiçbir kişinin köye giriş
yapamayacağını belirtmiş ve babasının bulunmasını talep etmiştir. Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığınca bu tarihlerde Abdullah EFELTİ'nin eşi Besna
EFELTİ'nin ifadesinin alındığı, Besna'nın ifadelerinin Mesut'un ifadeleri ile
örtüştüğü, aynı yönde olduğu, olay tanığı Fatma ERCAN'da 21/04/1995 tarihinde
ifadesinde maktul yakınlarını beyanlarını doğrulamış, ayrıca köye gelen
otomobillerin askeri arama noktasında hiç durmadıklarını, sivil kişilerin
ellerinde tüfeklerin bulunduğunu gördüğünü belirtmiştir. Hatta o dönemde
köylerinin karakol komutanı Tufan astsubayın bu otomobillerin kontrol
noktasından geçtikten sonra karakola yakın bir yerde yürümekte olduğunu
gördüğünü beyan etmiştir. Bu iddialar üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca
1.Jandarma Sınır Bölük Komutanı Serdar GÜNGÖR ve Silopi 1.Jandarma sınır bölüğü
yankale Jandarma sınır takımında görevli astsubay çavuş dinlenmiş, Serdar GÜNGÖR
ifadesinde mağdur yakınlarının beyanlarını kabul etmemiş ancak söz konusu köye
anlatıldığı şekilde kendilerinin kontrolü dışında bir aracın girip çıkmasının
mümkün olmadığını belirtmiştir. Tufan ARAS ise daha önce köyde Abdullah
EFELTİ'yi sorduğunu kabul etmiş, ancak diğer köylerde olduğu gibi köyde oturan
kişilerin takibini yapmak, güvenliklerini sağlamak, kaçakçılık veya başka bir
suç işlenmesi halinde kayıp olan şahısların bir an önce tespit edilmesi için bu
şekilde bir uygulama yaptığını ve sınır köylerinde uygulamanın böyle olduğunu
belirtmiş ancak Abdullah EFELTİ'nin köyden alınıp götürülmesi ile ilgili
herhangi bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir.
Bu araştırmalar yapılırken 30/05/1995 tarihinde otopsisi yapılan cesedin kocası
Abdullah'a ait olduğunu Besna EFELTİ teşhis etmiştir.Bu evrak 09/10/1995
tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığımıza yetkisizlik kararı verilerek
gönderilmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki soruşturma ile Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının
yetkisizlik kararının birleştirilmesine karar verilmiş ve evrak daimi aramaya
alınmış, şüphelilerin bulunmasına ilişkin gizli tanık Tükenmez Kalem'in
beyanının alınmasına kadar herhangi bir delil elde edilememiştir.12/03/2009
tarihinde Mesut EFELTİ tekrar Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat ederek daha
önce olay tarihinde verdiği beyanları tekrar ederek müracaatta bulunmuş, tekrar
beyanı alınmıştır.
Olayda ismi geçen ve öldüğü anlaşılan Salih ŞIK'ın oğlu Adnan ŞIK' tanık olarak
beyanı alınmış, tanık beyanında bahsedilen arazinin sulu olarak istifade
edilebilen 3000 dönümlük arazi olduğunu, araziyi 1994 yılına kadar ekip
biçtiklerini, ancak 1994 yılında şuan hayatta olmayan babası Salih'in yerel
seçimlerde Cizre belediye başkan adayı olmak istediğini, ancak ilçe jandarma
komutanı Cemal yüzbaşı kendisin bu adaylık nedeni ile çağırdığını, karakolda
kendisiyle makamında görüştüklerini, "baban belediye başkanı adayı olacakmış,
babanın belediye başkan adayı olmasını istemiyoruz, adaylığını geri çeksin,
çekmediği halde maddi ve manevi verebileceğim bütün zararları size veririm"
dediğini, Kamil ATAĞ'ın belediye başkanı seçtirme kararının alındığını, bu
kararın hiçbir şekilde değişmeyeceğini, seçim sonucu ne olursa olsun Kamil
ATAĞ'ın belediye başkanı olacağını söylediğini, babasını tek başına karakola
gidip gitmediğini bilmediğini, daha sonra Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı
olduğunu, seçimin kendilerine kaybettirildiğini, Kamil ATAĞ ikinci yerel seçime
katıldığında diplomasının sahte olduğu anlaşıldığını ve belediye başkanlığından
çıkartıldığını, birinci dönem belediye başkanlığını da Kamil ATAĞ’ın diplomasız
olarak yaptığını, bu olaydan da bu seçimlere müdahale edildiğini anladığını,
hatta o dönemde sandıkların yarısı dahi açılmadan Kamil ATAĞ'ın seçimi kazandığı
açıklandığını, kutlamaların başladığını, o dönemde seçimlerin şaibeli olduğunu
iddia ederek seçim sonuçlarına itiraz etmek istediklerini, hatta dilekçe de
verdiklerini, ancak Cemal yüzbaşının babasına telefon ettiğini, babasının
söylediğine göre Cemal yüzbaşı babama eğer itiraz edersen dilekçeni geri
almazsan oğlunu, yeğenini öldüreceğim diye söylediğini belirttiği, bu nedenle
babasının 1994 yılı seçimlerinde itiraz dilekçesini geri aldığını. Bu olaydan
sonra Cemal binbaşının husumetinin arttığını, bahsedilen araziyi ekmememiz için
tehditlerde bulunduğunu, ekerseniz ben bir bahanesini bulup panzerlerle girer
ekinleri mahvederim dediğini, hatta o dönemde, Ankara’da iki daire satıp satın
aldıkları su motorlarının çalındığını, motorların çalınmasından da Cemal
yüzbaşıdan şüphelendiklerini, o yıl bu arazilerini ekemediklerini, arazinin boş
kaldığını, ertesi yıl Abdullah EFELTİ'ye araziyi kiraladıklarını, Abdullah
EFELTİ'nin araziyi kiraladıktan sonra yanına geldiğini, jandarmadan Cemal
binbaşı beni tehdit ediyor araziyi ekmememi istiyor ne yapacağım diyerek
sorduğunu, bizi de tehdit ediyordu bilmiyorum dediğini belirtmiştir.
Gizli tanık Tükenmez Kalem 22/03/2009 tarihinde ifadesinde Şüpheli Cemal
TEMİZÖZ'ün Salih ŞIK isimli şahsı sen öleceksin sen seçime girmeyeceksin diye
odasında tehdit ettiğini, bu şahsın belediye başkanı adayı olduğunu, daha sonra
bulunduğu gruptaki kişilerin Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ'ın Salih ŞIK'a ait
araziyi ektirmemek için bir şahsı önce ölümle tehdit edip sonra infaz
ettirdiklerini konuşurlarken duyduğunu, ancak öldürülen şahsın kim olduğunu
bilmediğini beyan etmiştir. Gizli tanığın bu beyanları dikkate alınmış ve
yukarıda ateşli silahla öldürülen Abdullah EFELTİ olduğu aşağıda açıklandığı
şekilde belirlenmiştir.
Sonuç
1.Mağdur yakınları A.bdullah EFELTİ'nin köyden alınıp götürüldüğü tarihte de
verdikleri ifadelerde Salih ŞIK'ın arazisini kiraladıklarını, ekmek
istediklerini ancak bu nedenle sorun yaşadıklarını beyan etmişler ve daha sonra
13.03.2009 tarihinde de bu arazinin ekilmesiyle ilgili dönemin İlçe Jandarma
Komutanı Cemal binbaşı tarafından tehdit edildiklerini beyan etmişler ve bu
iddiaları gizli tanığın beyanlarıyla örtüşmüştür.
2.Gizli tanık beyanında belediye başkanı olmak isteyen Salıh ŞIK'ın şüpheli
Cemal TEMİZÖZ tarafından tehdit edildiğini beyan etmiş bu hususta mağdur tanık
Adnan'ın beyanlarıyla doğrulanmıştır, ayrıca Abdullah EFELTİ'nin yakınları bu
arazi nedeniyle şüpheli Cemal TEMİZÖZ tarafından tehdit edildiklerini
bildirmişler bu hususta tanık Adnan'ın beyanlarıyla örtüşmüştür.
3.Soruşturması yapılan terör örgütünün Cumhuriyet Başsavcılığımızda irtibatı
kurulan eylemleri birlikte değerlendirildiğinde Abdullah EFELTİ'nin köyden
alınıp götürülmesi eyleminin bu eylemlerle örtüştüğü görülmüştür.
5. GÜRİ ÖZER VE İBRAHİM ADAK'ın ÖLDÜRÜLMESİ(14.03.1994)
Gizli tanık Tükenmez Kalem 1994-1995 yıllarında İbrahim ADAK veya Murat ADAK
isimli şahıs ile bir muhasebecinin terör örgütüne maddi katkı sağladıkları
düşüncesiyle şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla bu kişileri çalıştıkları
yerden alarak Silopi yoluna doğru giderek inci köyü yol ayrımından kırsala
ayrılıp bir iki km gittikten sonra yolun kenarında bir dere yatağında
kaleshnikov silahla bu iki kişinin öldürüldüğünü anlatmıştır.
Gizli tanık Sokak Lambası 1994-1995 yıllarında soy ismi adak olan ve ismini
bilmediği bir muhasebeciyi terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu gerekçesiyle
şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla bu şahısların Cizre ilçesinde bulunan
yerlerinden alınarak ilçe jandarmaya götürüldüğünü, burada bir gün
bekletildiğini, gözleri bağlı vaziyette sorgularının yapıldığını, sorgu
neticesinde şahısların terör örgütüne yardım yataklık yaptıklarının tespit
edildiğini, şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün talimatıyla her iki şahsın da inci köyü yol
ayrımından ayrılarak kırsala doğru götürülüp suyu olmayan dere yatağında
şahısların infaz edildiğini, boş kovanların da toplandığını, şahısların
üzerlerinin taşlarla kapatılarak oyuğun üst tarafının göçürülerek suretiyle
cesetlerin üzerlerinin toprakla kapatıldığını anlatmıştır.
Mehmet Gürri ÖZER’in eşi bu beyanların ardından Cumhuriyet Başsavcılığımızca
dinlenmiş mağdur beyanında kocasının suç tarihinde muhasebeci olduğunu, hergünkü
gibi işe gidip geldiğini ancak olay günü eşinin eve geri dönmediğini götürülüşü
ve öldürülmesi ile ilgili bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.
Sonuç
1.Gizli tanıkların verdiği ifadelerin birbiriyle birebir örtüştüğü, gizli
tanıkların olay tarifi ve kişi anlatımları Guri’nin muhasebeci olduğuna ilişkin
beyanları nazara alındığında gizli tanıkların anlatımlarında geçen şahısların
İbrahim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER olduğu belirlenmiştir
2.Maktüllere ilişkin tahkikat evrakı 31.05.1994 tarihli 1994/155 hazırlık,
1994/140 sayılı görevsizlik kararıyla Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
Başsavcılığına gönderildiğinden dosya içeriği incelenememiştir. Fezlekede olay
yerinin Cizre Bozalan İnci köyü yolu üzeri olduğu belirtilmiş ve şahısların
toprağa gömülü vaziyette olduğu anlatılmıştır. Bu husus da gizli tanık beyanları
ile örtüşmüştür.
6.MEHMET ACAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ(1994 Şubat)
Gizli tanık Tükenmez Kalem; Batuyan Aşiretinden Acar soy isimli bir şahsın Cizre
Emniyet Müdürlüğüne yaklaşık 500 metre civarında Şırnak Yolu üzerinde bulunan
yerleşim yeri veya mezrasından, PKK örgütüne yardım ettiği ve örgüt adına
eylemlere katıldığı yönündeki iddia üzerine 1994 yılında alındığını, ardından
bırakıldığını, ancak yine bir süre sonra Adem'in bu şahsı köyden getirerek
kendisinden başka yanında Adem ve Yavuz olduğu halde Nusaybin yolunun 5 veya 6.km'sinde
terk edilmiş çalışmayan lokanta tarzı bir yerde infaz edildiğini anlatmıştır.
İlçemizde kuştepe köyünde faili meçhul olaylarla ilgili kazı çalışmalarının
basına da yansıması üzerine müşteki Reşit ACAR vekili ile gelerek Cumhuriyet
Başsavcılığımıza müracaat etmiş, ve ağabeyi Mehmet ACAR'ın 1994 yılının şubat
ayında Bedran, Hakim diye bilinen şahıslarla sivil giyimli 3.bir şahsın
ağabeyini köyden alarak gözaltına aldıklarını, aşiret reisleri Osman DEMİR'in
araya girmesiyle ağabeyinin İlçe Jandarma Komutanlığınca serbest bırakıldığını,
ancak iki gün sonra aynı şahısların ağabeyini köyden tekrar götürdüklerini,
hatta gelen araçtan sadece Bedran isimli şahsın indiğini söylemiş, ancak bu
olaydan sonra ağabeyinin dönmediğini ve kendisinden bir daha haber
alamadıklarını belirtmiştir. Bu müracaatta ismi geçen Ali ACAR'ın da tanık
sıfatıyla ifadesine başvurulmuş, tanık Ali de müştekinin beyanları doğrultusunda
anlatımda bulunmuş, kardeşinin köyden ikinci defa alındıktan sonra bir daha
haber alamadıklarını, sağ veya ölü olarak kardeşlerine ulaşamadıklarını
bildirmiştir.
Sonuç
Aşağıda belirtilen nedenlerden dolayı gizli tanık Tükenmez Kalem'in 1994 yılında
Acar soy isimli şahsın Cizre ilçesi Zura mezrasından alarak infaz ettik dediği
şahsın, Mehmet ACAR olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
1.Gizli tanık Acar soy isimli şahsın nereden alındığını mesafe ve yer belirterek
tarif etmiş, bu tarif edilen mezranın da mesafesi ve bulunduğu yer tespit
edildiğinde zura mezrası ile uyumlu olduğunun belirlenmesinden,
2.Maktul yakınlarının; köye gelenler arasında belirttiği kişiler ile gizli
tanığın mezraya giden şahıs olarak belirttiği kişilerin aynı kişiler olduğunun
anlaşılmasından,
3.Gizli tanık beyanlarında Adem'in sürekli bu köye gelip gittiğini, hatta Acar
soy isimli şahısla sık sık görüştüğünü, bu nedenle samimi olduklarını
belirttiği, bu noktada mağdur tanıkların da köye gelen şahıslar yönünde
verdikleri beyanların samimi olduğu gelen şahısları tanıyabilecekleri sonucuna
ulaşılmasından,
7.OLAY SÜLEYMAN GASYAK, YAHYA AKMAN,ÖMER CANDORUK ve ABDULAZİZ GASYAK
ÖLDÜRÜLMESİ:( 08 Mart 1994)
08 Mart 1994 günü Bozalan köyü kiriş mezrası kırsalında yukarıda ismi belirtilen
şahısların kiriş mezrasında toprağa gömülmüş vaziyette bulundukları, yapılan
otopsi sonucunda ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldürüldükleri tespit
edilmiş ve olay yerinden boş kovanlar elde edilmiş ve boş kovanlarla ilgili
kriminal rapor alınmış, olayda iki ayrı silah kullanıldığı belirlenmiştir.
Cesetleri bulunan bu şahıslarla ilgili tahkikat Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının
talimatı üzerine Cizre İlçe Jandarma Komutanlığınca yapılmıştır. Tahkikatta
sadece olay yeri tespit tutanağı ve olay yerinin krokisi düzenlenerek şüpheli
Cemal TEMİZÖZ imzalı üst yazısıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmiştir.
Öldürülen şahısların kimlikleri belirlenmiş olmasına rağmen herhangi bir
yakınının bilgisine başvurulmamış ve olay yeri tespit tutanağında öldürülen
şahısların Keççan Hesinan Aşiretinin geçici köy korucusu olmaları nedeniyle
korkutmak amacıyla bu işten caydırılmak maksadıyla PKK Terör Örgütüne mensup
teröristlerce işlendiği şeklinde yazılmış, bu olayla ilgili kimsenin bilgisine
başvurulmamıştır. Bu haliyle evrak görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik
Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Ardından evrak
daimi aramaya alınmış, öldürülen şahısların yakınları 11.07.2002 tarihinde
başvurmaları anına kadar şüphelilerin belirlenmelerine yönelik herhangi bir
delile ulaşılamamıştır.
Bu başvuru üzerine maktul yakınları ve olaya ilişkin tanıklar aşağıdaki şekilde
beyanda bulunmuşlardır.
Müşteki Hanım CANDORUK; öldürülen Ömer CANDORUK'un eşi olduğunu, kocasının
kaybolduktan 3 gün sonra ölüsünün bulunduğunu, kendilerine ait aracın bu olaydan
sonra Cizre'de boyası değiştirilmiş vaziyette kullanıldığını gördüğünü, bunu da
Cumhuriyet Savcılığına bildirdiğini, ancak kendisine inanmadıklarını, daha sonra
aracı bir daha görmediğini, kocasının PKK örgütü mensuplarınca öldürüldüğü
hususuna inanmadığını, duyduklarına göre kocasını itirafçıların öldürdüğünü
söyleyerek şikayetçi olduğu, Hanım CANDORUK'un 26.03.2009 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığımıza verdiği dilekçesi de daha önceki ifadesine benzer mahiyette
olduğu, ancak olayda kaybolan aracın Emin ANLAR isimli bir şahıs tarafından
kullanıldığını belirtmiş ve şüphelilerden şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.
Müşteki Sabri GASYAK; Süleyman GASYAK'ın amcasının oğlu olduğunu, Abdulaziz
GASYAK'ın ise kardeşi olduğunu, olay günü Abdulaziz, Süleyman ve Yahya'nın üçü
birlikte Silopi’ye gitmek amacıyla Ömer CANDORUK isimli taksicinin aracı ile
yola çıktıklarını, ancak geri dönmediklerini, aynı gün Agit MALGAZ'ın kendisine
botaş jandarma arama noktasında yakınlarının gözaltına alındığını söylediğini,
bunun üzerine emniyet ve jandarmada ve kaymakamlıkta akrabalarını sorduklarını
ancak bir sonuç alamadıklarını, iddia edildiği şekilde yakınların PKK terör
örgütü mensuplarınca öldürülmediğini, ayrıca yakınlarının korucu olmadığını,
ancak korucu olmaları için emniyet ve jandarma istihbarat birimlerince baskıya
maruz kaldıklarını, ayrıca bu olayla ilgili emniyet ve jandarma istihbarat
birimlerince şikayetçi olmamaları için tehdit edildiklerini, ayrıca olayda
kaybolan aracın bir daha bulunamadığını, aracın ilçede jandarma istihbarat
elemanlarınca kullanıldığını gördüğünü, ancak tehdit altında oldukları için bunu
bir yere söyleyemediklerini, aracın plakasının sürekli olarak değiştirildiğini,
bu tehditler nedeniyle bu güne kadar müracaat edemediklerini, botaş jandarma
karakol arama noktasında yakınlarının Bedran ve Hakim GÜVEN'in aralarında
bulunduğu şahısların gözaltına alıp öldürdüklerini, bu şahıslardan şikayetçi
olduğunu 15/07/2002 tarihinde beyan etmiştir. 09/01/2003 tarihinde müşteki Sabri
GASYAK aynı ifadeleri tekrar etmiş, Hakim GÜVEN ve Adem YAKIN'ı tanıdığını,
Hakim GÜVEN'in gerçek adının Abdulhakim olduğunu belirtmiştir.
Leyla GASYAK; vekili aracılığıyla 11/07/2002 tarihinde müracaatta bulunmuş ancak
ifade vermediği görülmüş bunu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet
edilmiş,Leyla GASYAK 07/04/2009 tarihli ifadesinde diğer ifade ve beyanlarla
örtüşür şekilde beyanda bulunmuş ve olay yerindeki cesetleri kendisinin
uğraşları sonucunda araba izlerini takip ederek bulduğunu ve bunu yakınlarına
bildirdiğini, ardında da cesetlerin bulunduğunu bildirmiştir.
Olay tanığı Agit MALGAZ maktulleri tanıdığını, olay günü Silopi’den dönerken
botaş jandarma karakolu arama noktasında Ömer CANDORUK'un aracını gördüğünü, o
an gördüklerine göre Ömer CANDORUK'un aracının Silopi istikametine doğru
gittiğini tahmin ettiğini, ancak aracın yanında bulunan Süleyman GASYAK, Yahya
Akman, Abdulaziz GASYAK'ın olduğunu gördüğünü, Ömer'in aracının arkasında
jandarma istihbaratına ait olduğunu tahmin ettiği iki aracın daha bulunduğunu,
ve burada halk tarafından itirafçı olarak bilinen Bedran kod ve Hakim GÜVEN
isimli şahısla birlikte 5-6 sivil kişinin olduğunu, Bedran kod'a jandarmada
Şahin diye hitap edildiğini daha önceden duyduğunu, ancak gerçek ismini
bilmediğini, daha sonra bu kişilerin Ömer CANDORUK ve arkadaşlarını zorla tekme
tokat kullanarak araçlarına bindirdiklerini, bir kişinin de Ömer CANDORUK'un
aracına binerek bu araçların Cizre istikametine doğru hareket ettiğini,
kendisinin bulunduğu minibüsün de Cizre'ye doğru onların arkasından hareket
ettiğini, bu sırada önde giden istihbarata ait olduğunu tahmin ettiği araçtan
bir takım eşyaların atıldığını, bunun üzerine minibüsü durdurduklarını ve yerde
Ömer CANDORUK'un ehliyetini bulduklarını, daha sonar tekrar hareket ettiklerini,
devamında önde giden üç aracın holan köprüsü istikametine doğru döndüğünü,
kendisinin Cizre ilçesine geldiğini, bunları maktul yakınlarına anlattığını,
Ömer CANDORUK'un ehliyetini ağabeyine verdiğini 15/07/2002 tarihli ifadesinde
belirtmiştir. 02/12/2002 tarihli ifadesinde de bu anlatımlarını tekrar etmiş,
Bedran kod ve Hakim kod isimli şahısların Cizre ilçesinde iftira ve adam öldürme
yönünde nam saldıklarını ve bütün Cizre'de korku yarattıklarını, o dönemde bütün
Cizre tarafından bu iki şahsın tanındığını, bu nedenle sekiz kişi arasından bu
şahısları kolaylıkla tanıyabildiğini, teşhis ettiğini, ayrıca maktullerin bu
şahısların araçlarına zorla bindirildiklerini olay yerinde bulunan jandarma
kontrol noktasından kolaylıkla görülebildiğini beyan etmiştir.
Tanık Emine TADİK de 4 şahsın öldürülme anını gördüğünü, olay yerine 3 taksinin
geldiğini, bu taksilerden 10-12 kişi indiğini, 7-8 kişinin ellerinde bulunan
uzun namlulu silahlarla ateş ederek 4 kişiyi öldürdüklerini gördüğünü, olay
yerine gelen şahısların sivil şahıslar olduğunu belirtmiştir. 23.12.2002
tarihinde Emine eski ifadelerini tekrar etmiş, ancak eski ifadesinden farklı
olarak yanında Fatma diye birisinin olmadığını, sadece yanında Hanım isminde bir
şahsın olduğunu belirtmiştir.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığımızca maktul yakınlarının ve tanıkların verdiği
beyanlara göre şüpheli Abdulhakim GÜVEN Diyarbakır Merkez Komutanlığı Lojmanları
Pınar apartmanında oturduğu şüpheli Adem YAKIN'ın Batman Merkez Kesmeköprü
köyünde oturduğu belirlenmiştir. Şüpheli Abdulhakim GÜVEN savunmasında
08/03/1994 tarihinde Devlet kuvvetleri ile birlikte itirafçı olarak çalıştığını,
genelde kuzey ırak ve gabar dağında resmi operasyonlara katıldığını, maktullerin
öldürülmesi olayıyla ilgisinin olmadığını belirtmiştir. Şüpheli Adem YAKIN ise
olay tarihlerinde Cizre İlçe Jandarma Bölük Komutanlığında vatani görevini
yapmakta olduğunu, görevlendirilen her yere görevli olarak gittiğini,
maktullerin öldürülmesi olayıyla bir alakasının olmadığını, bu konunun silahlı
kuvvetlerden sorulmasını talep ederek savunmasını yapmıştır. Cumhuriyet
Başsavcılığımızca bu tahkikatın ardından 30/07/2003 tarihinde şüpheliler
Abdulhakim ve Adem hakkında cürüm işlemek maksadıyla teşekkül oluşturmak
suçundan ek takipsizlik kararı verilmiş, kasten birden çok kişiyi öldürmek
suçundan şüpheliler hakkında evrak fezleke yapılarak Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir. olaya karıştığı söylenen ancak kimliği
belirlenemeyen şahıslar hakkında da evrak daimi aramaya alınmıştır. Şırnak Ağır
Ceza Mahkemesince 29.03.2005 tarihinde şüpheliler hakkında kasten adam öldürme
suçundan delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir.
Sonuç
Gizli tanıklar Sokak Lambası ve Tükenmez Kalemin beyanlarının birbirlerini teyit
ettiği yukarıda mağdur tanıkların ve tanıkların beyanları ve otopsi raporu
çelişmez şekilde birbiriyle örtüştüğü sonuca aşağıda sayılan nedenlerden dolayı
ulaşılmıştır.
1.Gizli Tanık Tükenmez kalem ve Sokak Lambasının ifadeleri birlikte
değerlendirildiğinde beyanlar; aradan uzun süre geçmiş olmasına rağmen olay
ayrıntılarına kadar birebir örtüşmüştür.
2.Gizli tanıkların beyanlarında olay sırasında Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKIN'ın
da olduğu belirtilmiş, bu hususta tanık beyanları ile doğrulanmıştır.
3.Suç tarihinde şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün İlçe Jandarma Komutanlığını yapması, bu
olayın tahkikatı için Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca jandarma komutanlığına
tahkikatın yapılması için yazı yazıldığı ancak bu tahkikatta maktul yakınlarının
hiçbirisinin ifadesine başvurulmaması, kimlerle husumetlerinin ilişkilerinin
olup olmadığı sorulmaması hususlarında gizli tanık ve dosya da bulunan tanık
beyanlarını desteklemiştir.
8.OLAY İBRAHİM DANİŞ'in ÖLDÜRÜLEMESİ (30/01/1994)
30/01/1994 tarihinde İbrahim DANIŞ'ın Cizre ilçesi Kurtuluş mahallesinde yer
göstermesi sırasında sığınağın ağzına örgüt mensuplarınca tuzak yapıldığı ve
patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda bu şahsın öldüğü tespit edilerek
evrak 28/06/1994 tarihinde 1994/65 hazırlık, 1994/172 sayılı görevsizlik kararı
verilerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
Gizli tanık Tükenmez Kalem 22.03.2009 tarihinde verdiği ifadede kurtuluş
mahallesinde soy ismini bilmediği İbrahim isimli bir şahsın PKK Terör Örgütü
adına hareket ettiğinin güvenlik güçlerinin müdahalesini engellemek amacıyla
nöbet eylemlerini koordine ettiğinin belirlenmesi üzerine şüpheli Cemal
TEMİZÖZ'ün talimatıyla İbrahim'in evine gidildiğini, İbrahim'in sorgulandığını
ve kurtuluş mahallesinde örgüte ait sığınakların olduğunun belirlendiğini ve
tespit yapmak üzere sığınıkların bulunduğu yere gidildiğini, güvenlik
alındığını, İbrahim'in sığınağa girip içinde varsa eşyaları çıkartması
İbrahim'den istendiğini, ancak İbrahim'in geri gelmemesi üzerine Faysal'ın
sığınağın içerisine önce el bombası attığını, ardından da kaleshnikov silahla
içeriye ateş ettiğini, ancak bu olayın adliyeye sığınakta tuzaklama var
hikayesiyle iletildiğini, bu eylemin komutanın talimatıyla yapıldığını
anlatmıştır.
Gizli tanık Sokak Lambası;bir itirafçının Cizre ilçesinde terör örgütüne
milislik yapanlar arasında İbrahim isimli bir şahsı da söylemesi üzerine Cizre
Jandarma Komutanı Cemal TEMİZÖZ'ün talimatı doğrultusunda İbrahim isimli şahsın
bir çay bahçesinden alındığını, şahsın ilçe jandarmaya getirilerek
sorgulandığını, sorgusu neticesinde terör örgütüne ait bir sığınağın
bulunduğunun belirlendiğini, bunun üzerine jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ'ün
talimatıyla yer gösterme sırasında İbrahim’in görevlilere ihanet edeceği
düşünülerek kaleshnikov marka silahla taranarak sığınağın yanında öldürüldüğünü,
ardından el bombası atılarak olayın bir tuzağın patlaması sonucu meydana geldiği
süsünün verildiğini anlatmıştır.
Müşteki Abdurrahman DANIŞ 30/03/2009 tarihinde verdiği ifadesinde kardeşinin
sıvacılık yaptığını, olay günü kardeşinin evden çıktıktan sonra gözaltına
alındığını, gözaltına alındıktan sonra tekrar eve getirildiğini, daha sonra
oturdukları ikamete yakın bir yerde Abdullah GASIR isimli şahsın evinde
kardeşinin öldürüldüğünü, kendisinin bunları görmediğini ancak bunları
yakınlarından ve mahalle sakinlerinden duyduğunu beyan etmiş ancak o dönemde
korkusundan dolayı kardeşinin tuzak sonucunda değil kasten öldürüldüğünü beyan
edemediğini anlatmıştır. Bu iddialarını da olayın olduğu ay Cizre ilçesinde 31
faili meçhul cinayet işlendiğini, hatta belediyede çalışan cindi isminde bir
memurun öldürüldüğünü, fotokopicinin ve sofi abbas ve oğlunun öldürüldüğü
olayları duyduğunu, bu nedenle bu olayda farklı iddialarının olduğunu dile
getiremediğini beyan etmiştir.
Tanık Masuma DANIŞ 07/04/2009 tarihli ifadesinde İbrahim'in kayını olduğunu,
İbrahim'in gözaltına alındıktan sonra tekrar iki gün sonra eve geri
getirildiğini ve evde sivil ve resmi görevlilerin arama yaptığını, evde bir şey
bulunamadığını, ertesi gün mahallede silah sesleri duyduğunu, ardından da büyük
bir gümleme sesi geldiğini, daha sonra mahalledekilerin haber vermesi üzerine
olay yerine gittiğini ancak kayınının öldürüldüğü eve girmediğini, kendisinin
cesedi hiç görmediğini belirtmiştir.
Müşteki Lali DANIŞ ifadesinde oğlunun evden çıktıktan sonra gözaltına
alındığını, gözaltına alındıktan iki gün sonra evde arama yapıldığını,
İbrahim’in de eve getirildiğini, evde bir şey bulunamadığını, oğlunun nasıl
öldürüldüğünü görmediğini, ancak mahalledekilerin söylediğine göre önce silah
sesi geldiğini, ardından büyük bir patlama sesi geldiğini, bu şekilde oğlunun
öldürüldüğünü öğrendiğini, ayrıca patlama sesini kendisinin de duyduğunu,
oğlunun terör örgütüyle herhangi bir bağlantısının bulunmadığını, oğlunun sıva
işi yaptığını, oğlunu öldürenlerden davacı şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
Sonuç
1. Gizli Tanık Tükenmez Kalem ve Sokak Lambası'nın bu olayı ayrıntılı şekilde
anlattıkları, ana hatları ile ifadelerin birbirleriyle örtüştüğü, gizli tanık
anlatımlarını müştekilerin beyanları ve tanık anlatımlarının da doğruladığı
tespit edilmiştir.
2.Bu olay Hz. 1994/65 sırasına kaydı yapılmış Cumhuriyet Başsavcılığımızca
1994/172 numaralı kararla evrak Diyarbakır DGM’ye gönderilmiştir. Bu nedenle
soruşturma dosyası ve otopsi raporu bu yönde değerlendirilememiş ve
karşılaştırmalar yapılamamıştır. Bu delil ve sonuçlara göre gizli tanık
anlatımlarındaki şahsın İbrahim DANIŞ olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
9…………
10…………
11. BEŞİR BAYAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ (11/12/1993)
Tanık Mehmet Nuri BİNZET 13/03/2009 tarihinde verdiği ifadede 1993 yılının
aralık ayının 12 veya 13'ünde PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle geçici köy
korucusu olan akrabası Bayram POLAT tarafından evinden alınarak ikametine 200
metre mesafede 10 metre mesafeden bu şahsı göğüs kısmına ateş ederek
öldürdüğünü, cesedin sabaha kadar orada kaldığını, ertesi sabah sanki PKK ile
çatışma yapılmış gibi evrakların tanzim edildiğini, ancak gerçekte Beşir'i,
Bayram POLAT'ın öldürdüğünü belirtmiştir.
Müşteki Fatım BAYAR 25/03/2009 tarihinde verdiği ifadede oğlu Beşir'in kamil
ATAĞ'a bağlı korucular tarafından sabahleyin evden alındığını, hemen ardından
silah seslerinin geldiğini, daha sonra oğlunun öldürüldüğünü öğrendiğini, bu
olayın üzerinden baskılar neticesinde evden çıktıklarını, bütün eşyalarına el
konulduğunu, evlerine bir daha dönemediklerini, evlerinde oğullarını öldüren
korucuların oturduğunu tahmin ettiğini, evinin işgal edildiğini, evine gelen
korucuların yüzlerini görmediğini, evine gelen şahısların Kürtçe konuştuğunu,
yanlarında asker olmadığını, konuşmalarının tayyan aşireti şivesine benzediğini
beyan etmiştir.
Tanık Mehmet Emin KAYA olay tarihinde belediyede imamlık yaptığını, ölen Beşir
BAYAR'ı da tanıdığını, hatırladığı kadarıyla Beşir BAYAR'ın göğsünden
vurulduğunu yıkama esnasında gördüğünü belirtmiştir.
Tanık Bedriye ŞİMŞEK de olayı görmediğini, olay sabahı silah seslerinin
geldiğini, etrafta 40-50 tane korucu olduğunu gördüğünü, bu şahısların
kendisinden ip istediğini, ip verdiğini beyan etmiş, ancak Beşir'in nasıl
öldürüldüğünü görmediğini beyan etmiştir.
Sonuç
1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET'in anlatımlarında geçen şahsın suç tarihi ve olay
yeri olarak değerlendirildiğinde Beşir BAYAR olduğu anlaşılmış ancak soruşturma
evrakının 31/12/1993 tarihinde 1993/656 hazırlık, 1993/262 sayılı görevsizlik
kararı ile Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği anlaşılmıştır, bu görevsizlik kararında Beşir BAYAR'ın maktul sanık
olarak görüldüğü belirlenmiştir. Bu noktada tanık Mehmet Nuri BİNZET'in
beyanlarının değerlendirilmesi için bu evrakın incelenmesi gerekmektedir. Beşir
BAYAR'ın otopsi raporu Cumhuriyet Başsavcılığımızda bulunan otopsi kartonunda
bulunamamış bu nedenle bu yönden bir inceleme yapılamamıştır.
12. İHSAN ARSLAN'IN ÖLDÜRÜLMESİ (27/12/1993)
Müşteki Şevkiye ARSLAN 17/03/2009 tarihinde verdiği ifadesinde Kamil ATAĞ'ın
babasının öldürülmesinden 15 gün sonra sabah saat 08.00 civarlarında panzer ve
askerlerin evin etrafını sardığını, daha sonra mahalledeki erkeklerin toplanıp
götürüldüğünü, ancak eşi İhsan'ın bırakıldığını, fakat eşinin eve gelirken
korucu başı Kamil ATAĞ, Kukel ATAĞ,Ahmet ATAĞ,Temer ATAĞ, Rauf ATAĞ ve
tanımadığı 10-15 kişinin bulunduğu kalabalık tarafından eşinin yakalanarak Kukel
ATAĞ'ın evine doğru götürüldüğünü, eşinin gözlerinin bağlandığını, eşini
yerlerde sürüklediklerini, eşini geri alabilmek için çabaladığını, ancak geri
alamadığını, bu olaydan sonra da eşinden bir daha haber alamadığını, bu olayla
ilgili daha önce de 2000 yılında müracaatta bulunduğunu, ayrıca bu konuya
ilişkin 2000 yılında emniyette ifade verirken emniyette ne işleri olduğunu
bilmediği sivil giyimli ve Kürtçe konuşan iki kişinin geldiğini ve aleyhimize
bir şey söylersen seni öldürürüz diyerek tehdit ettiklerini beyan etmiş ancak
bir sonuç alamadıklarını bildirmiştir.
Tanık Muammer de olayı görmediğini, ancak olayı yengesi Şevkiye'nin
anlatımlarından öğrendiğini beyan etmiştir. Müşteki ve tanığın bu iddialarını
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlık 2000/48 numarasına kayıt yapıldığı ve
evrakın 2000/26 karar nosu ile fezlekeye rapten 16/08/2000 tarihinde Diyarbakır
DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği görülmüştür.
Müşteki kendisine yaptırılan teşhiste fotoğraflar arasında Rauf ATAĞ, Kamil ATAĞ,
Ahmet ATAĞ, Temer ATAĞ, Kukel ATAĞ olduğunu belirtmiş,fakat bu söylediği
şahıslar arasında sadece Temer ATAĞ'ı doğru seçmiş diğerlerinin fotoğraflarını
doğru teşhis edemediği, ancak verdiği isimlerin fotoğraflar arasında olduğu
belirlenmiştir.
Tanık Mehmet Nuri BİNZET 1994 yılının ocak şubat aylarında PKK’nın şehir
merkezinden temizlenmesi için Cudi mahallesinde askeri personelle operasyon
yapıldığını, ağabeyi Kamil ve kalabalık bir GKK grubu ile beraber İskan ASLAN'ın
evine gittiklerini, şahsın sabah 08.00’de evinden alındığını, Kamil'in şahsı
önüne alıp götürürken kendilerinin de arkalarında olduklarını, bu sırada İskan
ARSLAN'ın karısının arkalarından gelmekte olduğunu, kocamı nereye götürüyorsunuz
diye ağlayarak yalvardığını, bu sırada ağabeyi Kamil'in bu kadını evine götürün
dediğini, yanındaki iki arkadaşıyla birlikte kadını evine götürdüklerini,
iskanın geleceğini söylediklerini, daha sonra Kamil'in peşinden gittiklerini,
kamil'in İskan ARSLAN'ı Kukel'in sığınak nezarethanesine götürdüğünü, bu sırada
operasyonların devam ettiğini, birçok kişinin gözaltına alındığını, Bayram POLAT
ile birlikte Kukel'e ait bu nezarethanede nöbet tutmaya başladıklarını, bu
sırada nezarethaneye yakalanan Emin TANRIVERDİ'nin getirildiğini, Emin
TANRIVERDİ'nin Yusuf TANRIVERDİ'nin amcası olduğunu, Bayram POLAT'ın Emin
TANRIVERDİ'nin bırakılması gerektiğini söylemesi üzerine Emin TANRIVERDİ'nin
bırakıldığını, 4 gün sonra İskan ARSLAN'ın bu nezarethaneden Abdulhakim, Adem ve
Selim hoca tarafından alındığını, Kuştepe köyüne götürüldüğünü, burada İskan
ARSLAN'ın infaz edileceğini tahmin ettiğini, Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile
kendilerinin burada dışarıda kaldıklarını, bir süre sonra iki el silah sesi
geldiğini, muhtemelen Adem'in infazı gerçekleştirdiğini, bu günlerde Nadir
NAYCİ'nin hizbullahçılar tarafından gözaltına alınmış olabileceğini
hatırladığını, hatta Nadir'in atının bulunması hususunda kendisine talimat
verildiğini iyi hatırladığını beyan etmiştir.
Sonuç
1.Bu bilgilere göre kimliği belirsiz faili meçhul cinayet dosyaları ve olaylar
tarandığında İhsan ARSLAN'ın cesedine ulaşılamamıştır.
2.Yukarıda müşteki Şevkiye ARSLAN'ın ifadesi ile tanık Mehmet Nuri BİNZET'in
ifadeleri yan yana konduğunda birbirileriyle çelişmez şekilde örtüşmüştür. Şöyle
ki Mehmet Nuri BİNZET bir operasyon sırasında kalabalık bir korucu grubu ile
İhsan ARSLAN'ın evinden alındığını beyan etmiş, müşteki de aynı şeyi söylemiş,
tanık Mehmet Nuri, ihsan ARSLAN'ın eşinin İhsan'ı götürürlerken kendilerini
takip ettiğini, kendilerine yalvardığını, kadını zorla geri gönderdiklerini
anlatmış, müşteki de bu olayı aynen bu şekilde anlatmıştır. Bu deliller ışığında
İhsan ARSLAN'ın şüphelilerce öldürüldüğü sonucuna ulaşılmıştır.
13………….
14…………
15. ÜZERİNDE ARAP ALFABESİYLE YAZILI DÖVMELER BULUNAN ŞAHSIN
ÖLDÜRÜLMESİ(03/09/1995)
03/09/1995 günü keruh mezrası mevkiinde bir ceset bulunmuş ve Cumhuriyet
Başsavcılığımızca otopsi ve ölü muayene işlemi yapılmış, şahsın ateşli silahla
başından vurularak öldürüldüğü tespit edilmiş ve olay yeri ve cesedin
fotoğrafları çekilmiştir. Olayla ilgili tahkikat Cizre İlçe Jandarma
Komutanlığınca yapılmış, olay yerinden herhangi bir boş kovan veya merminin elde
edilemediği belirlenmiştir. Evrak daimi aramaya alınmış ve gizli tanık Sokak
Lambasının beyanının alınmasına kadar şüphelilerin ve maktulün kimliğinin
belirlenmesine ilişkin herhangi bir delil elde edilememiştir.
Gizli tanık Sokak Lambası Cizre ilçesinde giyiminden Cizreli olmadığı anlaşılan
genç bir şahsı Kürtçe ve Türkçe bilmediğinin belirlenmesi üzerine grubundaki
arkadaşları ile birlikte Cizre ilçe Jandarma Komutanlığı sorgu odasına
getirdiklerini, Arapça bilen bir şahsın vasıtasıyla bu gencin ıraklı olduğunu
belirlediklerini, Yavuz uzman ve ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ ün
talimatıyla şahsın Cizre Silopi arasında Dicle nehri kıyısında Suriye sınırında
sazlıkların arasına yatırarak Adem'in kaleshnikov marka tüfekle şahsın kafasına
sıkarak öldürdüğünü ve sazlıkların arasına gömdüklerini belirtmiştir.
Sonuç
Gizli tanık sokak lambasının anlatımlarında geçen olayın yukarıda kısaca
özetlenen olay olduğu aşağıda belirtilen nedenlerden anlaşılmıştır.
1.Gizli tanık Sokak Lambası Irak Uyruklu genç olan şahsın kafasına kaleshnikov
tüfekle ateş edilmek suretiyle öldürüldüğünü beyan etmiş bu husus otopsi
raporundaki bulgularla örtüşmüş, şahsın kafasından ateşli silahla yaralamak
suretiyle öldürüldüğü belirlenmiş ve şahsın genç olması, üzerinde Arap alfabeli
dövmelerin olması gizli tanığın beyanlarını doğrulamıştır.
2.gizli tanık beyanlarında şahsı sazlıkların arasında öldürdüklerini beyan etmiş
bu husus da olay yerinin fotoğrafları incelendiğinde olay yerinin sazlıklar
arasında bulunan bir çukur olduğu görülmüştür.
16.MUSTAFA AYDIN VE MEHMET İLBASAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (Ağustos 1994)
Müşteki Hakim AYDIN 1994 yılı yaz aylarında kardeşi Mustafa AYDIN ve amcaoğlu
Arafat AYDIN’ı şüpheli Cemal TEMİZÖZ başkanlığında resmi kıyafetli şahısların
ikamet ettikleri yerden alıp götürdüklerini, kardeşinin ve amcaoğlunun hisar
jandarma taburu olan o zaman operasyon bölgesi olarak kullanılan bölgede bir
ağaca bağlı olarak işkence gördüklerini öğrendiklerini, hatta orada yakınları
ile birlikte Mehmet İLBASAN’ın da işkence gördüğünü duyduklarını beyan etmiştir.
Daha sonra Abdulcebbar isimli şahsın kardeşi Mustafa AYDIN’ın cesedini köye
getirdiğini, ceset üzerinde işkence izlerinin olduğunu, hatta ayaklarının yanmış
olduğunu gördüğünü beyan etmiştir.
Tanık Mehmet ÖZDAL 1994 yılında ikamet ettikleri yere askerlerin gelerek Mustafa
AYDIN ve Arafat AYDIN’ı gözaltına aldıklarını, bozalan karakoluna
götürdüklerini, şuanda yaşamayan Abdulcebbar isimli şahıs vasıtasıyla
yakınlarının hisar jandarma taburunda olduklarını öğrendiğini, Ramazan AYDIN ile
birlikte olay yerine gittiklerini, olay yerinde Mustafa’nın ellerinin bağlı
olarak yerde olduğunu, Bedran isimli itirafçı ile Tayfur ismiyle bilinen
itirafçının sopalarla yakınlarını dövdüklerini gördüklerini, bu sırada Cemal
TEMİZÖZ’ün de olay yerinde olduğunu, kendilerine bağırdığını, bunun üzerine olay
yerinden uzaklaştırıldıklarını, daha sonra Mustafa AYDIN’ın cesedinin
Abdulcebbar tarafından köye getirildiğini, daha sonra da Arafat AYDIN’ın geri
geldiğini beyan etmiştir.
Tanık Ramazan AYDIN da Mehmet ÖZDAL’ın ifadelerini doğrulamış, olay günü kardeşi
Mustafa AYDIN’ın işkence gördüğünü, kendisinin de bunları gördüğünü, ayrıca olay
yerinde Cemal TEMİZÖZ ve Bedran’ın olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca kardeşinin
cesedi köye geldiğinde iki ayağının yanık olduğunu, vücudunun yara bere
içerisinde olduğunu gördüğünü beyan etmiştir.
Müşteki Kadriye İLBASAN, 1993 yılında eşinin Cizre ilçesine gideceğini
söyleyerek yola çıktığını, daha sonra eşinin bir daha geri dönmediğini, bu
konuda Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ettiklerini, ancak sonradan ne
olduğunu bilmediklerini, Cizre de daha sonra başka kişilerden duyduğuna göre
kocasının alacak verecek meseli olan Mehmet TADİK’in evinde bulunduğu sırada
Mehmet Tadik’in haber vermesi üzerine askerler tarafından buradan alınıp
kocasının Cudi dağına götürüldüğünü, bu olaydan bir ay sonra korucu olan Suphi
isminde bir şahsın gelerek kocasının şüpheli Cemal TEMİZÖZ ün elinde olduğunu,
kendisinin getirebileceğini, ancak para verilirse bunu yapabileceğini
söylediğini, bu şahsa iki koyun ve biraz para verildiğini, ancak bu şahıstan da
bir daha haber çıkmadığını, şuanda hayatta olmayan Abdulcebbar ÖZKAN isimli
şahsa sorduklarını, bu şahsın da kocasının Cudi dağında hisar taburunda Cemal
binbaşı tarafından tutulduğunu anlattığını, burada Mustafa AYDIN ile birlikte
işkence gördüklerini belirttiğini, Mustafa AYDIN’ın 3 gün sonra kayadan atılarak
öldürüldüğünü, Mustafa AYDIN’ın cesedini buradan kendisinin aldığını, bu sırada
Mehmet İLBASAN’ın ise ağaçta bağlı vaziyette bulunduğunu gördüğünü beyan
etmiştir. Bunları kayınpederi ve kaynanasına Abdulcebbar’ın anlattığını
belirtmiş ve Mehmet TADİK ve Cemal TEMİZÖZ hakkında şikayetçi olmuştur.
Tanık Mehmet Nuri BİNZET 12/03/2009 tarihli ifadesinde 1994 yılı yaz aylarında
Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’ın gözaltına alındığını, bu 3
kişinin hisar taburu olarak kullanılan yere götürüldüğünü, olay yerinde Cemal
TEMİZÖZ, Kamil ATAĞ, Abdulcebbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve başka korucuların ve
ayrıca askerlerin de bulunduğunu, itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN’ın da
orada bulunduklarını, özellikle Mustafa’nın işkence gördüğünü, dövüldüğünü, hiç
yiyecek verilmediğini, Arafat’ın bir süre sonra oradan gönderildiğini, Mehmet
İLBASAN’ın ölü bir halde kenarda yattığını, nasıl öldürüldüğünü görmediğini,
Mustafa AYDIN’ın çıplak, el ve ayakları bağlı olduğu halde karınca yuvasının
üzerine oturtulduğunu ve Mustafa’nın Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Adem YAKIN ve
Abdulhakim tarafından burada infaz edildiğini, tabancayla bir el Cemal
TEMİZÖZ’ün ateş ettiğini gördüğünü, bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cesedinin bir
traktöre konulup Cizre ilçesine hareket edildiğini, Mustafa’nın cesedinin ise
ailesine teslim edilmesi talimatının Cemal binbaşı tarafından Abdulcebbar
ÖZKAN’a verildiğini anlatmıştır.
Sonuç :
1.Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımları ile Mustafa AYDIN’ın eşinin,
yakınlarının ve tanıklar Mehmet ÖZDAL ve Ramazan AYDIN’ın ifadelerinin
birbirleriyle örtüştüğü, olay, yer, olayda ismi geçen şahıslar, şüphelilerin
eylemleri, icra şekli bakımından bütün detayların birbirleriyle çelişmez şekilde
örtüştüğü görülmüştür.
2.Maktül yakınları hem görgüyü dayalı bilgilerinin olduğunu söylemiş hemde
Abdulcabbar ÖZKAN isimli şahıstan bilgi aldıklarını söylemişlerdir.Tanık
M.Nuri’de olayın geçtiği yerde Abdulcabbar’ın da olduğunu beyan etmiştir. Bu
irtibatlar mağdur tanıkların ve tanık M.Nuri’nin beyanlarının doğruluğuna işaret
etmiştir.
17.ABDURRAHMAN AKYOL'un ÖLDÜRÜLMESİ:(12.01.1995)
Abdurrahman AKYOL 12.01.1995 tarihinde Cizre ilçesi Nur mahallesinde başından
ateşli silahla vurularak öldürüldüğü otopsi raporuyla belirlenmiştir. Suç
tarihinden hemen sonra dinlenen maktul yakınları Abdurrahman'ın kimseyle bir
husumetinin olmadığını kendisinin kömür ticareti ile uğraştığını belirtmişler,
tanık Kerem AKYOL ek olarak mahallede iki çocuğun kendisine "babana camları
siyah beyaz tempra araçtan ateş edildi" dediğini bildirmiştir. Olay yeri
incelemesi ve tahkikatın İlçe Jandarma komutanlığınca yapılmış ve olay yerinden
bir boş kovan muhafaza altına alınmıştır.
Bu olay faili meçhul cinayet olarak daimi aramaya alınmış ve şüphelilerin
belirlenmesi noktasında herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.Ancak 13.03.2009
tarihinde M.Nuri BİNZET verdiği ifadede : ağabeyi Kamil ATAĞ'ın talimatıyla
Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ'in Abdurrahmanı evinin yakınlarında 1995 Şubat veya
Mart ayında ateşli silahla vurduklarını belirtmiş ayrıca 1995 tarihinde ilk defa
Nevruz şenliklerinin resmi olarak ta organize edildiğini Cemal TEMİZÖZ'ün
Çorum'dan halk oyunları ekibi çağırdığını, Abdurrahman'ın kızının da halk
oyunları ekibinde olduğu için bu etkinliğe çağrıldığını ancak Abdurrahman'ın
kızını şenliklerde bomba patlayacak diye göndermek istemediğinin öğrenildiğini
bu nedenle kendisinin örgütle bağlantılı olabileceği düşünülerek infazına karar
verildiğini anlatmıştır.
Bu gelişme üzerine maktulün eşi ayrıntılı olarak dinlenmiş ve Ayşe AKYOL eski
ifadelerini genişleterek eşinin evine yakın bir yerde öldürüldüğünü olay yerine
gidenin ilk kendisinin olduğunu olay yerinde iki boş kovan olduğu daha sonra
olay yerine Cemal TEMİZÖZ' ün geldiğini mahallede hiçbir araştırmanın
yapılmadığını Cemal TEMİZÖZ'le adliyede daha sonra ifade vermek için gittiğinde
bir daha karşılaştığını, ifade vermeden önce Cemal TEMİZÖZ' ün kendisiyle ayrı
bir odada görüşerek katilleri sorduğunu kendisine "sende oradaydın hükümet
sensin sen katilleri bulabilirsen sen bulabilirsin" dediğini atlamış, bunun
yanında kocasının daha önce gözaltına alınııp işkence gördüğünü belirtmiş,
ayrıca mahalleden tanıdığı Abdulhakim' in olaydan iki gün sonra telefonla
arayarak başsağlığı dilediğini anlatmıştır.
Bu bilgilere göre M.NURİ'nin anlatımlarındaki öldürülen Abdurrahman isimli
şahsın Abdurrahman AKYOL isimli şahıs olduğu sonucuna ulaşılmış ancak M.
Nuri'nin ifadesinde geçen folklor ekibindeki kız araştırılmış, bu kızın maktul
Abdurrahman AKYOL' un kızı Mujde NAS'ın olduğu belirlenmiştir. Müjde NAS tanık
olarak verdiği ifadesinde olay tarihinde Cizre lisesinde okuduğunu ve folklor
ekibinde olduğunu bütün resmi törenlere ekip olarak katıldıklarını belirtmiş ve
babasının etkinliklere katılıp katılmamasıyla ilgili kendisine hiçbir şekilde
karışmadığını baskı yapmadığını anlatmıştır.
Sonuç
Yukarıda kısaca özetlenen deliller değerlendirildiğinde M.Nuri BİNZET'in
ifadesinde geçen ateşli silahla öldürülen Abdurrahman isimli şahsın Abdurrahman
AKYOL olduğu, farklı zamanlarda elde edilen delillerin birbirini tamamladığı
görülmüştür.
1.M.Nuri BİNZET Abdurrahman isimli şahsın evinin yakınlarında 1995 Şubat veya
Mart ayında ateşli silahla vurulduğunu belirtmiş; yukarda anlatıldığı şekilde
maktul ateşli silahla evinin yakınlarında 12.01.1995 tarihinde öldürüldüğü
belirlenmiştir.
2.M.Nuri BİNZET anlatımlarında olayla ilgili daha fazla detay vermiş ve bundan
14 yıl önce maktulün kızının folklor ekibinde olduğunu söylemiş ve bu detayında
doğru olduğu, maktulün kızının folklor ekibinde bulunduğu resmi törenlere
katıldığı belirlenmiştir.
3.Bu soruşturma kapsamında şüpheli olan Abdulhakim'in de maktul yakınlarını
olaydan iki gün sonra başsağlığı dileği için telefonda araması, eylemin terör
örgütü faaliyeti çerçevesinde işlendiği hususunu doğrulamıştır.
18.OLAY ABDURREZZAK BİNZET’İN ÖLDÜRÜLMESİ 18/07/1997
Abdurrezzak BİNZET’in cesedi 18/07/1997 tarihinde Silopi ilçesi doruklu köyü yol
ayırımında bulunmuş, kafatasının parçalanmış olduğu, zemine beyin dokusunun
yapışmış olduğu ve yol üzerinde fren izi olmadığı belirlenmiş, bu şüpheli ölümle
ilgili tahkikat başlatılmış, Abdurrezzak BİNZET’in yakınları özetle
Abdurrezzak’ın kimseyle husumetinin olmadığını, olay günü kendiliğinden evden
ayrıldığını, ancak akşam geri dönmediğini, olay yerine nasıl geldiğini, olay
yerinde nasıl bulunduğunu bilmediklerini beyan etmişlerdir. Bu haliyle
soruşturmanın halen Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında derdest olduğu,
şüphelilere ulaşılamadığı görülmüştür.
Tanık Mehmet Nuri BİNZET ağabeyi Kamil ATAĞ’ın Abdurrezzak BİNZET’i aile
meclisinde öldürmeye karar verdiğini, buna Berces BİNZET’in karşı çıktığını,
ağabeyi Kamil’in bu nedenle bir süre beklediğini ancak Ankara’da olduğu bir
dönemde ağabeyinin Abdurrezzak’ı öldürmesi için talimat verdiğini, ancak bu
olayı gerçekleştirmek istemediğini, bu nedenle Ankara’dan dönmek istediğini,
daha sonra ağabeyi ile bir daha telefon görüşmesi yaptıklarını, ağabeyinin
telefonda olayın bittiğini söylediğini, Cizre’ye döndüğünde Kamil ATAĞ’ın
kendisine olay bitti, Abdurrezzak öldü dediğini, ancak kimin öldürdüğünü
söylemediğini, olaydan bir gün sonra Bayram POLAT’ın kendisine gelerek
Abdurrezzak’ın öldürülmesiyle ilgili bilgisinin olduğunu söylediğini, Bayram
POLAT’ın söylediğine göre Ali isimli bir kişi daha önce domuz bağı ile
bağlanarak babası öldürülen Şakir NAYIR’a sen hala babanın failini bulamadın mi
deyince Şakir’in ben onun üzerinden araba geçirdim dediğini anlattığını, bunun
üzerine bu işin kendilerine dokunduğunu, Bayram POLAT ve Mahmut ile birlikte
Şakir’i kaçırdıklarını, işkence ile konuşturmak istediklerini, ancak başarılı
olamadıklarını, daha sonra ağabeyi Kamil’in sen bu işin peşini bırak dediğini,
bunun üzerine Abdurrezzak’ın ağabeyi tarafından öldürüldüğünü anladığını beyan
etmiştir.
Sonuç:
1.Otopsi raporu değerlendirildiğinde Abdurrezzak BİNZET’in şüpheli bir şekilde
öldürüldüğü anlaşılmıştır.Silopi Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma evrakı
temin edilmiştir.
19. ABDURRAHMAN AFŞAR’IN ÖLDÜRÜLMESİ (31/03/1994)
Müşteki Hazne AFŞAR 23/03/2009 tarihli verdiği ifadede; Abdurrahman AFŞAR’ın
kocası olduğunu, nur Mahallesinde olay tarihinde kocasının üzerine bomba
atıldığını duyduğunu, ancak olay yerine kendisinin gitmediğini, bu şekilde
yaralanan kocasının Şırnak Devlet Hastanesine götürüldüğünü, ancak kocasının
hastanede yakınları ile görüştürülmediğini, daha sonar kocasının hastaneden
çıkarıldığını, ancak bir bayanla birlikte bombalandığını, o dönemde babasından
öğrendiğini, aynı konuya ilişkin 2004 yılında da Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına
müracaat ettiğini, ancak bir sonuç alamadığını beyan etmiştir. Müşteki vekili de
söz konusu olayla ilgili tutanak, ifade fotokopilerini dilekçe ile birlikte
ibraz etmiş, tutanaklarda ismi geçen Ferdi KORKMAZ, Özkan BABAYİĞİT, Yavuz GÜNEŞ
ve Tuna ÇAKIRCIOĞLU kod isimli şahıslardan şikayetçi olduklarını ve tekrar
otopsi yapılması talebinde bulunmuştur.
Tanık Selahattin Abdurrahman ile birlikte gözaltına alındığını bir aya yakın
gözaltında kaldığını, gözaltında sürekli işkence gördüklerini, tahminine göre
koruculuk yapmadıkları için dövüldüklerini, savcılıkça serbest bırakıldıklarını,
ancak Abdurrahman’ı orada göremediğini, daha sonra Abdurrahman’ın öldürüldüğünü
öğrendiğini, ancak nasıl öldürüldüğünü bilmediğini beyan etmiştir.
Müşteki Vekilinin sunduğu fotokopi evraklarda 31.03.1994 tarihli tutanakta
Abdurrahman AFŞAR’ın Cizre ilçesinde yer gösterirken yaralandığı, Şırnak ilinden
Cizre ilçesine götürülürken Camili mezrası yakınlarında PKK Terör Örgütünce
yapılan saldırı sonucunda Abdurrahman AFŞAR’ın öldüğü belirtilmiştir.
Gizli tanık Tükenmez Kalem; 1995 yılında bir bayan teröristin ve Abdurrahman
isminde bir şahsın yakalandığını, bu şahısların Şırnak İl Jandarma Alay
Komutanlığına götürüldüğünü, götürülürken Ferit (k), Abdulhakim GÜVEN, Adem
YAKIN, Tayfun (k), Hıdır ALTUĞ, Yavuz (k), Burhan ve Tuna isimli şahısların da
olduğunu, bu iki şahsın Şırnak Alay Komutanlığında sorgulandığını, ancak dönüşte
Şırnak Cizre yolu üzerinde bulunan camii mevkiinde çatışma süsü verildiğini ve
yardım istendiğini, arkasından kendisinin Abdurrahman ve bayan teröristi ölü
olarak gördüğünü beyan etmiştir.
Sonuç :
1.Gizli tanığın anlatımları, mağdur tanığın anlatımları ve diğer belgeler
incelendiğinde gizli tanığın anlattığı olay yukarıda belirtilen olay olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Gizli tanığın verdiği olay mevkii, olay zamanı, olay
şekli, öldürülen Abdurrahman’ın yanında bir bayanın olduğu yönündeki iddiaları
mağdur yakınları tarafından da dile getirilmiş, bu hususlar da birbirleriyle
örtüşmüştür.
2.Gizli tanığın olayda bulunduğunu söylediği kod isimli şahıslarında sunulan
tutanaklarda isimlerinin olduğu görülmüştür.
3.Maktul Abdurrahman’ örgüt üyeliği ve yer gösterme sırasında yaralanması ile
ilgili evrakların fezlekeyle gönderildiği görülmüş, bu fezleke suretleri
dosyasına konmuştur. Çatışmada öldüğü olayın dosyasına henüz ulaşılamamıştır.”
şeklinde olduğu,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından talimat cevabında detaylı anlatılan
faili meçhul dosyaların fiziki örneklerinin ve görevsizlik kararlarının
Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından gönderilen görevsizlik kararlarına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığımız
tarafından soruşturmaları devam olunan dosyaların, dosyamız kapsamında
incelendiği,
SÖZ KONUSU TANIKLARIN BEYANLARI İLE FAİLİ MEÇHUL DOSYALARIN BİRLİKTE
DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE;
1- Ramazan ELÇİ’nin Öldürülmesi :
A- OLAY: Cizre ilçesi Bozalan köyü hudutlarında Cizre-Silopi karayolu üzerinde
bulunan Şahintepe tesisleri olarak bilinen terk edilmiş benzin istasyonunda 14
Şubat 1994 günü saat 15:00 sıralarında bir erkek cesedinin bulunduğu, Cizre ilçe
jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan aynı tarihli olay yeri tespit
tutanağında, cesedin 1.75 boylarında 75 kg. ağırlığında 25-30 yaşlarında bir
erkek şahıs olduğu, olay yerinde 3 adet 9 mm çapında boş kovan ve mermi
çekirdeğinin tespit edildiği, suçu işleyen kişi yada kişilerle alakalı herhangi
bir delilin elde edilemediği, cesedin gözlerinin bağlı olduğu ve maktülün
üzerinden kimliğini tanıtıcı herhangi bir belgenin çıkmadığı, hususlarının
tespit edildiği,
Söz konusu cesedin olay yeri fotoğraflarının çekildiği, olay yeri fotoğrafına
göre cesedin üzerinden kahverengi kareli gömlek olduğunun görüldüğü,
Ceset üzerinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1994/100 hazırlık
numaralı dosya kapsamında yapılan ölü muayene ve otopsi zaptında; jandarma olay
yeri tespit tutanağındaki fiziki hususlar tespit edilmek suretiyle, “sol göz dış
kenarında 1 cm çaplı belirgin tatoaj izleri bulunmayan mermi giriş deliğinin
bulunduğu, bunun sağ kulak arkasında 1,5 cm çıkış deliği yaratarak sağ temporal
bölgedeki kemiği kırarak kafa tasını terk ettiği, yüzde burundan akan kan
lekelerinin bulunduğu, ayrıca sağ el orta parmakta 1x2 cm aralığında künt cisim
yara izinin bulunduğu, başkaca herhangi bir ateşli silah ve kesici delici alet
yarasının bulunmadığı” hususlarının tespit edilerek şahsın ateşli silah
yaralanmasına bağlı beyin doku harabiyeti neticesi öldüğünün teyit edildiği,
Olay yerinden elde edilen mermi çekirdekleri ve kovanları üzerinde Diyarbakır
Kriminal polis laboratuarı tarafından tanzim edilen 07.04.2004 tarihli ekspertiz
raporunda 9 mm çapında parabellum tipi 3 adet kovanının çap ve tipine uygun TEK
BİR SİLAH İLE ATILDIKLARININ tespit edildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuvarına
yazılan 28.05.2009 tarihli yazı gereğince tanzim olunan 2009/1814 numaralı
balistik raporuna göre; Olay yerinde bulunan üç adet parabellum tipi kovanın çap
ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atıldıklarının tespit edildiği,
Dosya kapsamında herhangi bir delil olmamasına rağmen ilçe jandarma bölük
komutanı Cemal TEMİZÖZ yerine imzalanan Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben
yazılan yazıda söz konusu eylemin PKK terör örgütü mensuplarınca iç hesaplaşma
neticesi meydana geldiği hususunun belirtilip olay tespit tutanağını tanzim eden
kişinin imzası ile söz konusu yazıdaki imzanın aynı olduğunun görüldüğü,
Dosyada maktülün kimlik tespiti hususunda hiçbir çalışma yapılmadan belediyeye
devredilerek defninin sağlandığı,
Dosyanın görevsizlik kararı ile 04.07.1994 tarihinde DGM Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiği,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada;
Dosya kapsamında 08.06.2005 tarihinde beyanı alınan mağdur Kerime ELÇİ’nin; Eşi
Ramazan ELÇİ’nin ölümünden önce kardeşi ile birlikte işlettiği bakkal dükkanında
sivil görevlileri alıp götürdüklerini, yaklaşık 4 gün sonra kaynı olan
Nurettin’in kendisine gelerek eşi Ramazan’ın Cizre-Silopi karayolu üzerinde terk
edilmiş tesiste cesedinin bulunduğunu ve Cizre mezarlığına gömüldüğünü
söylediğini, kendisinin de bu tarihten sonra söz konusu mezarı zaman zaman
ziyaret ettiğini, ifade ettiği.
Aynı tarihli Nurettin ELÇİ’nin beyanında: Ağabeyi olan Ramazan’ın kendisi ile
1994 yılında Cizre ilçesinde bakkal dükkanı işlettiğini, dükkanlarına gelen 2
sivil kişinin ellerinde tabanca olduğu halde 21 plakalı binek tipi beyaz Renault
marka bir araçla Ramazan’a siz bizimle geleceksiniz dediklerini, gelen iki
kişinin ağabeyi Ramazan’ı sözü edilen araca bindirerek götürdüklerini, 4-5 gün
sonra ağabeyinin adliyeden serbest bırakılacağını düşündüğü için adliye önünde
beklediğini, fakat civardaki konuşmalardan bir kişinin ölü olarak Cizre Devlet
Hastanesine getirildiğini duyduğunu, hastaneye gittiğini, cesedin mezarlıkta
defni sırasında baş kısmına baktığında ağabeyi Ramazan ELÇİ olduğunu teşhis
ettiğini, cesedi gömen kişilerin belediyede çalışan Abdullah ELÇİOĞLU ile başka
görevliler olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanları tespit edilen Ömer ELÇİ, Abdullah
GÖK, Halit ONAÇ’ın 05.08.2005 tarihli benzer beyanlarında: Yafez caddesinde
bakkal dükkanı işleten Ramazan ve Nurettin kardeşlerin 1994 yılının ikinci
ayında dükkanda bulunduğu bir sırada beyaz renkli 21 plakalı bir araçtan gelen
iki kişinin Ramazan’ı dükkandan alıp götürdüklerini söyledikleri,
Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanı tespit edilen Mehmet GEÇİM’in
10.08.2005 tarihli beyanında : 1994 yılında Cizre belediyesinde zabıta olarak
görev yaparken Abdullah ELÇİTURUNU’nun ve 2-3 kişi ile beraber mezarlıkta bir
cesedi gömdükleri sırada bir kişinin gelip elindeki belge ile gömülen kişinin
yüz kısmına bakarak oy kardeşim diye bağırdığını ve oradan uzaklaştığını,
kendisinin de gömülen şahsın bakkallık yapan Ramazan ELÇİ olduğunu tespit
ettiğini söylediği,
Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanı tespit edilen Abdullah ELÇİTURUNU’nun
05.08.2005 tarihli beyanında: 1994 yılında Cizre belediyesinde işçi olduğunu
Ramazan ELÇİ’nin cesedini kamyon üzerinde morgdan alarak Cizre şehir mezarlığına
arakadaşları ile götürdüğünü, köylüsü olduğu için Ramazan ELÇİ’yi teşhis
ettiğini, defin sırasında Ramazan’ın kardeşi Nurettin’in yanına gelerek teşhis
yaptığını, kendisinin de kesin olarak Ramazan ELÇİ’nin teşhisini yaparak defnini
yaptığını söylediği,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından söz konusu dosya ile alakalı olarak
27.09.2005 tarihinde atılı suçun yasadışı PKK terör örgütü üyelerince
gerçekleştirildiğine dair delil olmadığı gerekçesiyle faillerinin araştırılması
için görevsizlik kararıyla Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
hususlarının Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/975 numaralı dosyasından
tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM’İN BEYANI:
“1- 1994 yılı yaz aylarında Ramazan ELÇİ isimli şahsın öldürülmesi: İlçe
jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ Ramazan ELÇİ isimli kişinin örgüte yardım
ettiğine dair bilgi edinmiş ve bu şahsın alınması ve ifnası hususunda Yavuz
isimli uzman ile Tuna isimli uzman çavuşa talimat vermiş, bunun üzerine Yavuz,
Tuna ve Ben birlikte beyaz renkli bir toros marka araçla gündüz vakti, aracı
Yavuz’un kullandığı halde içecek bir şeyler almak için ilçe jandarma
komutanlığından ilçe merkezine doğru giderken köprüde Yavuz aracı durdurdu
Ramazan ELÇİ isimli şahıs köprünün üzerinden geçiş yapıyordu, şahıs kısa kol
giyinmişti, zannediyorum gömlek vardı, rengini hatırlamıyorum, şahıs 1,70
boylarında, sarışın birisiydi. Yavuz araçtan inip şahsı kolundan tutup aracın
arkasına konuşarak bindirdi. Önde Yavuz oturuyordu. Yani şoför mahallindeydi
onun yanında Tuna oturuyordu. Ama Ramazan ELÇİ’yi araca alınca Tuna arkaya geçti
benimle birlikte oturmaya başladı. Ramazan ise şoförün yanındaki koltuğa oturdu.
Yavuz aracı hareket ettirdi. Silopi yoluna doğru harekete geçtik, bu sırada
Yavuz Ramazan’a gülerek ne haber bu sıralar bize bir şeyler yok mu diyerek bize
hiç haber vermiyorsun diyerek sohbet ediyordu. Yolda senin ne yaptığını
biliyoruz sen örgüte çalışıyorsun gibi imalarda da bulunuyordu. Bu sırada
Ramazan’ın kimliğini istedi ve aldı. Yaklaşık 10 km gittik, güzeller karakolunu
geçtik yaklaşık 4 km daha gittikten sonra sol tarafta lokanta gibi çalıştırılmış
fakat terk edilmiş bir yerde durduk. Sonra Tuna araçtan inip Ramazan’ı kolundan
çekip aşağıya indirdi. Ramazan gel dedi. Duvarın kenarına götürdü. Duvarın arka
kısmından bir el silah sesi geldi sonra Tuna tek başına elinde silah olduğu
halde gelip aracın önüne bindi. Pezebeng gitti dedi. Sonra Yavuz aracı hareket
ettirip birlikte ilçe jandarma komutanlığına gittik, ben ve Tuna aşağıda
beklerken Yavuz ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün odasına çıktı, giderken
kimlik de elindeydi, sonra inişte hiçbir şey olmamış gibi günlük faaliyetimize
devam ettik. “ dediği,
C- DEĞERLENDİRME : Olay evrakları ile tanık TÜKENMEZ KALEM’in beyanlarının
birlikte değerlendirildiğinde; Olayın gerçekleştiği yer, zaman dilimi, oluş
şekli ve sonuçları ile TÜKENMEZ KALEM’in anlatımlarının birbirlerini teyit
ettikleri, tanık TÜKENMEZ KALEM’in beyaz toros marka araçtan bahsettiği gibi
olay tanıklarında aynı araçtan bahsettikleri, maktülün cesedinin bulunduğu yer,
bulunuş şekli, otopsi sonrasında tespit edilen bulgular ile TÜKENMEZ KALEM’in
anlatımlarının birbiri ile aynı olduğu, hatta tanık TÜKENMEZ KALEM’in yolda
maktül Ramazan ELÇİ’nin kimliğinin Yavuz kod isimli kişi tarafından alındığını
ifade edip olay sonrasında da maktülün üzerinden kimliğinin bulunmadığının
anlaşıldığı,
D- SONUÇ : Maktül Ramazan ELÇİ’nin şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna
kod isimli kişi tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
2- Ramazan UYKUR’un öldürülmesi :
A- OLAY : Cizre ilçe merkezinde bulunan Nusaybin caddesi Seçkin oto galeri
önünde 22.02.1994 günü Ramazan UYKUR isimli kişinin ateşli silahla öldürüldüğü,
bu hususlarını tespit eden 22.02.1994 tarihli polis tarafından tanzim edilen
ifade tutanağında tanık Mehmet UYKUR’un; amcası Ramazan UYKUR ile 22.02.1994
günü yanlarında amcası Ramazan’ın oğlu İsmet de olduğu halde Turbo kamyonlarını
tamir ettirmek için Nusaybin caddesindeki oto elektrikçisi emin ustanın
tamirhanesine gittikleri, bu sırada amcası Ramazan’ın para ödemek için
yanlarından ayrılarak tornacıya doğru geçtiği sırada yanına yaklaşan beyaz
Renault marka bir aracın içinden çıkan bir kişinin amcasını araca bindirmek
istediğini, amcası direnince iki kişiden ilkinin tabanca ile diğerinin de
yanındaki kaleşnikof marka silah ile Ramazan UYKUR’a ateş edip hızla yanlarından
uzaklaştığını söylediğini,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/116 hazırlık numaralı dosya kapsamında
yapılan olay yeri keşif ve ölü muayene ve otopsi tutanağında; olay yerinden 5
adet kaleşnikof marka tüfeğe ait ve 8 adet 9 mm’lik tabancaya ait boş kovan ile
1 adet patlamamış tabanca mermisi ve mermi çekirdeğinin tespit edildiği,
Zabıt kapsamında Mehmet UYKUR isimli kişinin yukarda bahsedilen şekilde beyanda
bulunduğu,
Maktülün vücudunda “baş kısmında sağ kulaktan aşırı derecede kan gelmekte
olduğu, boynun sol tarafından 1x1 cm ebatlarında 3 adet giriş ve bunu takiben
arka boyun kısmında 1x1 ebatlarında çıkış delikleri olduğu, sağ üst kol dış
tarafında 1x1 ebatında giriş aynı kol iç tarafta 1x1 cm giriş, bunların
çıkışları, sağ kol iç yüzde 3x1 ve 3x3 cm boyutlarında çıkış ve 3x3 cm çıkış
deliği olan bölümün göğse karşılık gelen kısmında göğüs üzerinde 4x2 cm sıyrık
olduğu, sağ üst kolun kırık olduğu, sağ el bilek üzerinde dış tarafta 1x1 cm’lik
giriş, çıkışı iç tarafta aynı bilek üzerinde 10 cm’lik açık kırık yaratarak
çıktığı, göğüsün sol tarafında 2x1 , 1x1, 1x1 olmak üzere 3 adet giriş deliği
olduğu, aynı yönü takiben sırtta sağ tarafta 2x1,2x2 cm’lik çıkış deliği olduğu,
karında sağ üst kadranda 1x1 ebatlarında giriş ve sırtta sağ tarafda orta hatta
2x1 ebatlarında çıkış, sol kalçada 2x1, 1x1 ve 1x1 cm’lik 3 adet giriş deliği
olduğu bu yolu takiben sağ kalça ön yüzde 2 adet 1x2 ve yine 1x2 olmak üzere 2
adet çıkış delikleri olduğu, 1 mermi çekirdeğinin cilt altında çıkartıldığı,
sırtta üst tarafta omurgadan 15 cm uzaklıkta 1x1 cm’lik giriş deliği olduğu,
batında sol alt kadranda 2x1 cm ebatlarında çıkış delikleri olduğunun görüldüğü,
otopsi sonucuna göre maktülün vücudundan almış olduğu ateşli silah yaralanmasına
bağlı aşırı kan kaybı ve hayati iç organlarının yaralanmalara bağlı olarak
fonksiyonlarının kaybetmesi sonucu öldüğünün tespit edildiği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22.02.1994 tarihinde
beyanı tespit edilen tanık Mehmet UYKUR’un poliste verdiği beyanında: Amcası
Ramazan UYKUR ile birlikte oldukları sırada 200-300 metre mesafede plakasız
beyaz renkli Renault marka bir araçtan inen bir şahsın amcasının kolundan
tutarak çektiğini, amcasının direndiğini, o sırada silahların ateşlendiğini,
ateş edenlerin iki kişi olduğunu, birinin elinde tabanca, diğerinin elinde
kaleşnikof marka silahın olduğunu söylediği,
Dosya kapsamında müşteki olarak beyanı tespit edilen İsmet UYKUR’un Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 26.03.2009 tarihli beyanında: Olay
günü kendisinin babası Ramazan UYKUR ve amcasının oğlu Mehmet UYKUR ile Cizre
ilçe Merkezinde olduklarını, babasının yanlarından ayrıldıktan kısa bir süre
sonra yanına beyaz binek toros marka bir aracın yanaştığını, camdan Tamer ATAĞ
isimli kişinin araçtan inerken babasına babam seninle görüşerek araca bin
dediğini, babasının binmek istememesi üzerine konuşmaların devam ettiğini,
yaklaşık 50 metre uzaklaştıktan sonra Tamer ATAĞ’ın arabadan inip babası ile
tartışmaya başladığını, daha sonra Tamer’in tabancayı çekip babasının yüzüne
doğruttuğunu, babası Ramazan’ın tabancayı almak isterken tabancanın ateş
aldığını, bunun üzerine Tamer’in ateş etmeye devam edemediği, bu sırada araçtan
inen tamerin amcası olan Kukel ATAĞ’ın babasının üzerine doğru ateş etmeye
başladığını, babasının yere düştüğünü, daha sonra Tamer ATAĞ’ın Kukel’den
kaleşnikof marka silahı alarak çok miktarda ateş ettiğini ve araca binerek
uzaklaştığını söylediği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 31.03.2009 tarihinde
beyanı tespit edilen tanık Mehmet UYKUR’un beyanında : Olay günü amcası Ramazan
UYKUR ile Ramazan UYKUR‘un oğlu İsmet UYKUR olduğu halde araç tamiri için ilçe
merkezinde olduklarını bir ara amcasının yanlarından ayrıldığını, bu sırada
plakasız olan toros marka aracın amcasının yanına yaklaşarak içinde önceden
tanıdığını Tamer ATAĞ ve Tamer’in amcası Kukel ATAĞ olduğu halde Tamer ATAĞ’ın
amcasına hitaben babam seni çağırıyor gel dediğini, amcası Ramazan’ın işim yok
gelmiyorum demesi üzerine birlikte bir süre uzaklaştıklarını, yaklaşık 50-60
metre ilerde Tamer ATAĞ’ın taksiden inerek amcasını araca bindirmeye
çalıştığını, bu sırada Tamer ATAĞ’ın silahını çıkartıp amcasının yüzüne doğru
tuttuğunu, amcasının silahını almaya çalışması üzerine tabancanın patladığı, bu
sırada şoför koltuğunda oturan Kukel ATAĞ’IN araçtan inerek amcasına ateş
ettiğini, daha sonra kaleşnikof marka silahı Tamer’in alarak amcasına ateş
etmeye devam ettiğini, bilahare ikisinde araca binerek oradan uzaklaştığını,
Olay sonra korktuğu için bu bilgeleri söyleyemediğini ve önceki olay sırasındaki
beyanında da araçta iki kişi vardı demesinin, bu iki kişiyi tanımasından
kaynaklandığını, oysaki olay anında araçta dört kişinin olduğunu ifade ettiği.
Tanık Mehmet UYKUR ve Müşteki İsmet UYKUR’un Cumhuriyet Savcısı huzurunda Tamer
ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ı teşhis ettikleri hususların Cizre Cumhuriyet
Başsavcılığının 1994/116 soruşturma numaralı dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET’İN BEYANINDA: “1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR
isimli kişinin öldürülmesi; 1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu
Tamer ve Mehmet Nergiz ile birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan
UYKUR ile karşılaştık, bu sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim
tarafından silah karşılığı alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer
kullanıyordu. Ramazan’ın yanında kimse yoktu. Tamer Ramazan’ın arandığını
bildiği için arabaya çağırdı ve Babam Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin
dedi Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek
üzerinde taşıdığı, ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüz kısmına dayayarak
zorlamaya çalıştı. Ramazan Tamer’e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve
silahı Tamer’in elinden almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan’ın
yüzünden kan akmaya başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende
kaleşnikof silah vardı. Tamer’e vurmadan Ramazan’ı ayırmaya çalıştım. Ramazan’ın
karın kısmına doğru sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan’ın
ayağına doğru bir kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere
düştü, daha sonra yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye
bağlayıp bir çok defa Ramazan’a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi
sıktı. Daha sonra Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık,
bu sırada Mehmet Nergiz herhangi bir şey yapmadı.
Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev
silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye
isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve
taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75
adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu
silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim” dediği,
C- TANIK TÜKENMEZ KALEM’İN BEYANINDA: “1994 yılı Şubat aylarında Ramazan UYKUR
isimli şahsın öldürülmesi; Ramazan UYKUR isimli kişi PKK örgütü adına Cizre
ilçesinde aktif şekilde çalıştığı konusunda güvenlik güçlerinin tespitleri ve
bilgileri vardı. Bu şahsın eylemlerini engellemek için çalışmalar yapılıyordu ve
bu kişinin öldürüldüğünü biz duyduk, ilçe jandarma komutanlığının alt katında
bulunan ve bizim sorgu dediğimiz odada otururken zannediyorum Yavuz, Ramazan
UYKUR’u Kamil’in oğlu Temer infaz etmiş yanında biri daha varmış, hatta açık
açık yapmış diye bize anlattı. Fakat benim görgüye dayalı bir bilgim yoktur”
dediği.
D- DEĞERLENDİRME : Tanıklar Mehmet UYKUR ve müşteki İsmet UYKUR’un beyanları ile
olay sonrasında tanzim edilen olay yeri tespiti ve otopsi zaptındaki tespitlerin
dosyamız tanığı Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımları ile aynı olduğu, Tanık Mehmet
Nuri BİNZET’in her ne kadar olay sırasında kaleşnikof marka tüfeği kendisinin
kullandığı söylediği görülmüşse de, olayın birebir tanığı olan Mehmet UYKUR ve
İsmet UYKUR’un kaleşnikof marka silahı kullanan kişiyi teşhis ederek Kukel ATAĞ
isimli kişi olduğunu söyledikleri anlaşılmakla,
E- SONUÇ : Maktül Ramazan UYKUR’un şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile şüpheliler
Temer ATAĞ ve Kukel ATAĞ tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle
öldürüldüğü,
3- Abdullah EFELTİ’nin öldürülmesi :
A- OLAY: 13.05.1995 günü Cizre Nusaybin karayolu Varlık köyü yakınlarında bir
arazide toprağa gömülü vaziyette bir cesedin bulunduğunu ilçe jandarma
komutanlığı tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmesi üzerine
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/239 hazırlık numaralı dosya kapsamında
yaptığı otopsi zaptında;
“Cesedin gömülü olduğu yerde 5-10 cm’lik toprak ve toprağın üzerinde irili
ufaklı yaklaşık ortalama çapları 15-30 cm arasında değişen taşların olduğu,
taşlar dikkatlice yerinden kaldırıldığı, üzerindeki yaklaşık 10 cm’lik toprak
alındığında cesede ait sonradan sağ olduğu tespit edilen el görüldü ve toprak
kürek vasıtasıyla kaldırıldı… sol şakakta 4x3 cm ebadında giriş, 7x8 cm ebadında
sağ şakaktan ateşli silah çıkış deliği tespit edildi. Alt cenenin kafadan
ayrılmış olduğu, ateşli silah yaralanmasından kafanın arka kısımlarından
muhtelif çap ve uzunlukta çatlaklar görüldü… Kesin ölüm sebebinin ateşli silah
yaralanması bağlı beyin doku harabiyeti olduğunun” tespit edildiği,
Dosya kapsamında maktüle ilişkin fotoğrafların bulunduğu,
Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından yazılan fezlekede maktülün açık
kimlik bilgisinin tespit edilemediği ve olayın yasadışı PKK terör örgütü ile
ilgisinin olabileceği ihtimalinden bahsedildiği,
Jandarma tarafından tanzim olunan 13.05.1995 tarihli tutanakta maktülün
bulunduğu yerin kroki olarak çizilerek detaylı şekilde anlatımda bulunulduğu,
kimliğini tespit etmeye yarayacak herhangi bir bilgi ve emareye
rastlanılmadığının tutanakta tespit edildiği,
29.06.1995 tarihinde maktülün Abdullah EFELTİ olduğunun Cizre Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından tespit edildiği,
Dosya kapsamında 30.03.1995 tarihinde müşteki olarak dinlenen Mesut EFELTİ’nin
beyanında: İki taksinin köylerine geldiğini, bir tanesinin plakasız olduğunu,
diğerinin ise 73 plaka ile başlayıp son rakamının 334 olup toros marka binek tip
beyaz renkli bir araç olduğunu, bu araçlar gelmeden önce askerlerin köyün
etrafını sardıklarını, gelen sivil şahısların babasını alıp götürdüğünü, hatta
bir gün öncesinden babası Mesut EFELTİ’nin karakola çağrılıp kendisine yarın
senin önemli işin var onun işin evden ayrılma dendiğini, gelen şahısların
ellerinde kaleşnikof silahlar olup kont pantolon ve siyah mont giydiklerini,
Salih ŞIK isimli şahsın pamuk için arazisinin babasına icara verdiğini, Salih
ŞIK ile Cemal binbaşı arasında sürtüşme olduğunu, babasının bu nedenle gözaltına
alındığını düşündüğünü, köyün girişinde askeri birlik olup gelenleri
kaydettiğini, babasının götürüldükten sonra Silopi ilçe jandarma komutanlığından
sonra Cizre jandarmasına götürdüklerini söylediği.
Dosyada ifade tutanağı bulunan Salih BULDUK’un söz konusu cesedi çobanlık
yaptığı sırada köpeklerin eşelemesi ile bulduğunu ve jandarmaya haber verdiğini
söylediği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca ifade sahibi olarak 30.05.1995
tarihinde dinlenen Besna EFELTİ’nin beyanında:Kocasının neden öldürüldüğünü
bilmediğini, evlerinde otururken iki toros marka aracın evlerine gelerek biz
emniyetteniz demek suretiyle kocasını götürdüklerini söylediği,
Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan tarihsiz beyanında: Ramazan
ayı içerisinde evinde hazırlık yaparken kocası Abdullah EFELTİ’nin evde
yattığını, bu sırada evlerinin karşısındaki beton arma evin damına iki tane
askerin çıktığını, bu evde uzman çavuşların oturduğunu, bu sırada iki tane beyaz
toros taksinin gelerek Tufan astsubaydan kendi evlerini sorduklarını, plakasız
olan taksinin eve gelip evin önünde durduğunu, araçtan inen dört kişinin
kocasını sorduklarını, kocasını ifade almak için götüreceklerini söylediklerini,
gelenlerden bir tanesinin her iki gözünün de kıpkırmızı olup sol gözünün içinde
(akında) mercimek tanesi büyüklüğünde nişan diye tabir edebileceğimiz leke
vardı, kıvırcık saçlı idi, ellerinde tüfek olduğunu, söylediği,
Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığındaki 14.04.2009 tarihli beyanında:
Olay tarihinde Kamil ATAĞ ile arazi yüzünden Salih ŞIK arasında nasıl bir mesele
olduğunu bilmediğini, ancak arazinin iki yıldır boş durduğunu, kocacı Abdullah
EFELTİ’nin ekmek için kiraladığını, ancak buna Cemal binbaşının karşı çıktığını,
kocasının anlattığına göre, o dönemde Cemal binbaşının kocasına bu tarlayı ekme,
ekersen incinirsin dediğini, kocasının o günlerde yedi gün boyunca karakoldan
gelen görevlilerce sorulduğunu, kocasının bundan dolayı korkarak evden
çıkmadığını, daha sonra gelen kişiler tarafından götürüldüğünü söylediği.
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında dinlenen müşteki Mesut
EFELTİ’nin 12.03.2009 tarihli beyanında: Babasının bozalan köyünde Şık ailesine
ait araziye ekmek için kiraladığını, babasının kira bedeli olarak bir milyar
dört yüz milyon lira’yı Şık ailesine verdiğini, bu araziyi ekenlerin işkence
gördüklerini babasının duymasına rağmen parayı geri alamayacağı için araziyi
ekmeye devam ettiğini, Cemal isimli binbaşının yanına babası ile birlikte
gittiklerini, babasının Cemal binbaşı ile görüşürken kendisinin dışarıda
beklediğini, Cemal binbaşının babasına bu araziyi ekme ektiğin taktirde başına
kötü şeyler gelir şeklinde sözler söylediğini babasının ifade ettiğini,
babasının daha sonra Cemal binbaşıyı ikna etmek için Mardin’de bulunan alay
komutanlığına gittiklerini, onların siz gidin hallederiz demesi üzerine ertesi
gün evlerinin önüne gelen iki adet beyaz renkli toros marka araçtan yaklaşık 10
kişinin inerek babalarını alıp götürdüklerini, babasının ölümüne sebep olan
Cemal binbaşıdan davası ve şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında dinlenen tanık Adnan
ŞIK’ın 15.04.2009 tarihli beyanında: Babası Salih ŞIK’ın Cizre’de arazi sahibi
olduğunu, 1994 yılında Cemal yüzbaşının kendisini çağırdığını, baban belediye
başkanı olacakmış, babanın belediye başkanı olmasını istemiyoruz, baban belediye
başkanlığı adaylığını geri çeksin, çekmediği halde maddi ve manevi verebileceğim
bütün zararları size veririm dediğini, Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı seçtirme
kararının aldırıldığı, bu kararın hiçbir şekilde değişmeyeceğini, seçim sonucu
ne olursa olsun Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olacağını söylediğini, daha sonra
Kamil ATAĞ’ın 1994 yılında belediye başkanı olduğunu, hatta sahte ilk okul
diploması olmasına rağmen devam ettiğini, babasının itiraz edeceğini söylemesi
üzerine Cemal yüzbaşının babasına itiraz dilekçeni geri almazsan, oğlunu,
yeğenini öldüreceğini söylediği, bu olaydan sonra Cemal binbaşının kendilerine
husumetinin arttığını ve arazilerini ektirmemek için tehditte bulunduğunu,
ertesi yıl Abdullah EFELTİ’nin araziyi kiraladığını, Abdullah EFELTİ’nin araziyi
kiraladıktan sonra yanına gelerek Cemal binbaşı beni tehdit ediyor, araziyi
ekmemizi istiyor, ne yapacağım dediğini, kendisinin de bizi de tehdit ediyor
dediğini söylediği. Hususlarının Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/239
soruşturma numaralı dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN’İN BEYANINDA: “1995 yılında Salih ŞIK isimli kişinin
arazisini ekmek isteyen bir kişinin öldürülmesi : Bu yıl ben ilçe jandarma
komutanlığında bulunduğum bir sırada ilçe jandarma komutanımız Cemal TEMİZÖZ
Salih ŞIK isimli ve belediye başkanı adayı olan kişiyi makamına çağırdı ben
yukarı çıkıyordum, komutanın odası açıktı ve Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK’a sen
öleceksin, sen seçime girmeyeceksin diye bağırıyordu. Sonra bu şahıs boynunu
büküp gitti. Aradan bir zaman geçti, bizim bulunduğumuz grup da ki kişiler Cemal
TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ’ın bu Salih ŞIK’a ait araziyi ektirmemek için bir şahsı
önce ölümle tehdit edip sonra infaz ettirdiğini konuşuyorlardı, ama ben bu
kişinin isminin kim olduğunu bilmiyorum.”Dediği.
C- DEĞERLENDİRME : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının dosyası kapsamında tespit
edilen ve dosyamıza gönderilen tanık ve müşteki beyanları ile tanık TÜKENMEZ
KALEM’in beyanlarının aynı yönlü olduğu anlaşılmakla,
D- SONUÇ: Maktül Abdullah EFELTİ’nin şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile
tespit edilemeyen kişilerce ateşli silahla vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
4- İbrahim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER’in öldürülmesi :
A- OLAY: 14.03.1994 günü saat 14:30 civarında Cizre ilçe jandarma komutanlığına
Bozalan köyü mıntıkasında toprağa gömülü vaziyette iki cesedin bulunduğunun
bildirilmesi üzerine jandarma tarafından aynı gün krokili olay yeri tespit
tutanağının tespit edildiği,
Jandarma olay yeri tespit tutanağında İnci köyüne 1,5 km mesafede kuzey batı
istikametinde dere yatağı içerisinde cesede ait elbise parçalarının çıkartılması
esnasında topra 10 cm kadar gömülmüş ve üzerine taş parçacıkları örtülü yerden
1952 doğumlu Mehmet Gürri ÖZER ve İbrahim ADAK’ın cesetlerinin çıkartıldığı,
Mehmet Gürri ÖZER’in üzerinde kimliğinin çıkmasına rağmen İbrahim ADAK’a ait
hiçbir eşyaya rastlanılamadığı hususlarının tespit edildiği,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan ölü muayene ve otopsi zaptında:
1 nolu ceset olarak gösterilen İbrahim ADAK’ın sağ boyundan girip oksipital
kemiği parçalayarak çıkan mermi giriş ve çıkış deliklerinin olduğu, bunun
dışında cesetten herhangi bir yerinden darp ve cebir izine rastlanılamadığı ve
çürümeye bağlı bulguların olduğunun tespit edildiği, 2 numaralı ceset olarak
gösterilen Mehmet Gürri ÖZER’in cesedinde vücudunda sabunlaşma ve çürümeden
dolayı darp ve cebir izinin tespit edilemediği, kafa tası sağ üst ön kısmından
mermi giriş deliğinin olduğu, okisipital kemiği parçalayarak çıkan mermi çıkış
deliğinin olduğunun tespit edildiği, her iki kişinin de ateşli silah
yaralanmasına bağlı beyin doku harabiyeti neticesi öldüklerinin tespit edildiği,
Soruşturma evrakının hiçbir delile dayanmadan yasadışı PKK terör örgütü
tarafından gerçekleştirildiği kanaati ile DGM Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.04.2009 tarihinde müşteki
olarak beyanı tespit edilen Emine ÖZER’in beyanında: Kocası Mehmet Gürri ÖZER’in
cesedinin bulunduğu tarihten 40 gün önce evden ayrıldığını, KOCASININ MUHASEBECİ
OLDUĞUNU, kim yada kimler tarafından öldürüldüğünü bilmediğini söylemiş, bu
hususlar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ait 1994/3357 sayılı hazırlık
dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK SOKAK LAMBASININ BEYANINDA: “1994-1995 yıllarında soy ismini ADAK
olarak bildiğim kişi ile ismini bilmediğim Muhasebecinin öldürülmesi olayı.
Cizre İlçesinde İnşaat işleri yapan ve terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu
değerlendirilen ismini bilmediğim, soy ismini ADAK olarak hatırladığım şahsı
İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Cabbar Kod uzman, Selim
Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD
Adem YAKİN, Ferit KOD ve Abdulhakim GÜVEN şahsı Cizre İlçesi içerisinde bulunan
İnşaattan alarak bulunduğu araca bindirdikten sonra yaptığı sorgu neticesinde
muhasebeci olarak ismini hatırlayamadığım şahsıda Senefis mahallesindeki
inşaattan alarak sorgulama amaçlı İlçe Jandarmaya götürdüler. Burada bir gün
gözleri bağlı vaziyette sorgu neticesinde şahısların terör örgütüne yardım
yataklık yaptıklarını tespit ettiler. Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla her iki
şahsıda alarak İnci Köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru gittiler sırada
suyu olmayan bir dere yatağına geldikten sonra şahısları indirerek suyun
çarpması neticesi oluşan oyuk kısmına doğru her iki şahsı yatırdıktan sonra
Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN-
BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman ile hep beraber
bu şahıslara ateş ederek hep birlikte öldürdüler. Boş kovanları toplayarak
şahısların üzerlerini taşlarla kapatarak oyuğun üst tarafını göçürmek suretiyle
toprakla da kapanmasını sağladıktan sonra buradan seri bir şekilde ayrıldılar
daha sonra bu şahsılardan herhangi bir haber alınamadı.” Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN BEYANINDA: “1994 ya da 1995 yıllarında İbrahim ADAK
yada Murat ADAK isimli kişi ile bir muhasebecinin öldürülmesi, Bu şahıs Cizre
ilçesinde o yıllarda inşaat işi yapan bir kişiydi. Güvenlik güçleri tarafından
bu şahsın örgüte maddi katkı sağladığı hususunda düşünceler vardı. Komutanımız
Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Yavuz, Tuna, Hıdır ALTUĞ ile Adem ve ben birlikte
Cizre ilçesindeki bir parka gittik, amacımız bu şahsı almaktı, Cizre suyunun
kenarında bulunan parkta bir inşaat alanı vardı. Zannediyorum bir devlet kurumu
yapılıyordu, orada şahsı inşaat alanından aldık. Oradan ilçe merkezine uğrayıp
zannediyorum muhasebecilik yapan bir kişiyi daha yine örgüte yardım ettiği
düşüncesiyle talimat gereğince aldık, geldiğimiz araçlara bindirerek Silopi
yoluna doğru devam ettik, oradan İnci köyü yol ayrımından ayrılıp kırsala doğru
devam eden stabilize yola girdik, zannediyorum 1-2 km kadar gittik. burada yolun
hemen kenarında küçük bir dere yatağı vardı, ama o tarihte dereden su akmıyordu.
Hep beraber araçtan indik, bahsettiğim İbrahim ya da Murat ADAK isimli kişi ile
ismini hatırlayamadığım muhasebeci olan kişi’yi araçtan indirdik. Dere yatağına
indirdikten sonra Hıdır ALTUĞ elindeki kaleşnikof marka silahla her ikisine de
yaklaşık 2-3 metre mesafeden ateş edip ikisini de öldürdü, her iki cesedi de
olay yerinde bıraktık, herhangi bir şekilde üzerlerine kapatmadık, cesetleri de
götürmedik. Sonra hep beraber araçlara bindik ve ilçe jandarma komutanlığına
geldik. Bu tip hadiselerde zaten götürülen kişinin infaz edileceğini herkes
bilirdi, o sırada kimin infaz ettiği önemli değil.” Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Soruşturma dosyası kapsamında tespit edilen olay yeri ve
otopsi bulguları ile dosya tanıklarımız TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI’nın
beyanlarının birbirleri ile uyumlu oldukları, her iki tanığında maktülleri İnci
köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru götürüp dere yatağının kenarında
infazlarının yapıldığını söylemişler, TÜKENMEZ KALEM cesetleri orada üzerlerini
kapatmadan bıraktıklarını söylemesine rağmen SOKAK LAMBASI olay yeri tespitinde
olduğu şekilde üzerlerini toprak ve taşla kapattıklarını söylemiş, TÜKENMEZ
KALEM beyanında maktülleri şüpheli Tayfun KOD Hıdır ALTUĞ’un kaleşnikof marka
silah ile 2-3 metre mesafeden ateş ettiğini söylediği, olayın bu anlatıma uygun
olduğu, SOKAK LAMBASI’nın ise olaya karışan Cabbar, Selim Hoca, Yavuz, Tayfun,
Bedran ve Ferit kodun birlikte ateş ettiğini söylemiş ise de, olay sonrası
yapılan otopsi tespitlerinin bu anlatıma uygun olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca
TÜKENMEZ KALEM’in beyanında ismini hatırlamadığı fakat öldürülen ikinci kişinin
muhasebeci olduğunu söylediği, gerçektende Mehmet Gürri ÖZER’in muhasebeci
olduğunun dosya kapsamından anlaşıldığı,
E- SONUÇ: Maktüller İbarim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER’in şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün
talimatı ile şüpheli Hıdır ALTUĞ tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle
öldürüldükleri
5- İbrahim DANIŞ’ın öldürülmesi :
A- OLAY: Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan 30.01.1994
tarihli olay yeri tespit tutanağında; “28 Ocak 1994 günü yapılan operasyonla
yakalanan yasadışı PKK terör örgütü mensubu iki teröristin sorgulanması neticesi
terör örgütünün Cizre ilçe merkezinde bulunan üç adet sığınak yerini
bildiklerini söylemeleri üzerine yer gösterme tutanağı tanzim edilerek sığınağın
bulunduğu yere gelindi.
Sığınağın bulunduğu yerin Abdulhadi KABAK’a ait olduğu evin mutfak kısmında
olduğu, sığınağın girişinin ise mutfak taşının altında olduğu İbrahim DANIŞ
tarafından söylenmesi üzerine çevrede güvenlik önlemleri alınarak PKK terör
örgütü mensubu teröristlerin içerde olabileceği veya sığınağın girişinin örgüt
mensuplarınca tuzaklanabileceği düşüncesiyle hareketle İbrahim DANIŞ sığınağın
bulunduğu mutfak kısmına sokulduğu, BU SIRADA MUTFAK KISMININ GÜVENLİK
GÜÇLERİNCE GİRİLMEYİP DIŞARDAN GÖZETLENMEYE DEVAM EDİLDİĞİ, İBRAHİM DANIŞ
MUTFAKTA BULUNAN MUTFAK TAŞININ YANINA YAKLAŞTIĞI VE MUTFAK TAŞININ ALTINDA
BULUNAN ZEMİN KAROSUNU ÇEKTİĞİ SIRADA BÜYÜK BİR PATLAMANIN MEYDANA GELDİĞİ,
PATLAMA NETİCESİ İBRAHİM DANIŞ’IN OLAY YERİNDE ÖLDÜĞÜ, DAHA SONRA YAPILAN
İNCELEMEDE SIĞINAĞIN GİRİŞİNİN ZEMİN KAROSUNUN ALTINDA OLDUĞU, muhtemelen PKK
terör örgütü mensuplarınca güvenlik güçlerine karşı patlayıcı ile tuzaklandığı,
içerde kimsenin bulunmadığı görüldü” ifadesinin yer aldığı.
Bu tutanakta da tutanağı tanzim eden görevlilerin isim ve isimlerini tanıtıcı
bilgilerinin olmadığı, Ramazan ELÇİ’nin öldürülmesi dosyasındaki olay tespit
tutanağı ile aynı yazı karakterlerini taşıdığı,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/65 soruşturma numaralı dosyası kapsamında
tanzim olunan olay yeri keşif ve ölü muayene otopsi zaptına göre; Baş kısmında
yüzü kısmen patlamanın etkisi ile parçalanmış olduğu, kafa tasının üst kısmında
parçalanarak beynin buradan tamamen çıkmış olduğu, yüzde ve ense kısmında bol
miktarda kanların aktığı, kulakta, boyunda ve yüzün diğer organlarında muhtelif
ebatlarda yırtık ve doku kayıplarının olduğu…, Sol kolun patlamanın etkisi ile
aşırı derecede doku kaybına bağlı olarak kopacak dereceye geldiği..., Kesin ölüm
sebebinin patlamaya bağlı olarak gelişen beyan organının tamamen kaybı, vücudun
diğer yerlerinde meydana gelen parçalanmalara ve aşırı kan kaybından
kaynaklandığının tespit edildiği.
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.01.1994 tarihinde dinlenen
ifade sahibi Abdurrahman DANIŞ’ın Beyanında: Kardeşi İbrahim DANIŞ’ın 28.01.1994
günü zabıtanın gözlem altına aldığını, aynı gün evinin arandığını, kardeşinin
sıvacılık yaptığını ve hiçbir örgüt ile alakasının olmadığını ve yer gösterme
sırasında hayatını kaybettiğini söylediği.
Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında 30.03.2009 tarihinde alınan
beyanında: Sıvacılık yapan kardeşi İbrahim DANIŞ’ın 1994 yılının Ocak ayının
28’in de özel tim ve görevlilerce gözaltına alındığını, iki gün sonra evinde
kardeşinin de bulunduğu sırada görevlilerce arama yapıldığını, evlerine 200-300
metre mesafede bulunana Abdullah GASIR’a ait evin sığınak kısmına kardeşinin
cesedini attıklarını, bunu da kendisine mahalleden anlattıklarını, kardeşini
sığınağa attıktan sonra sığınağa bomba atıldığını, o dönemde herkesin korktuğu
için bir şeyler söyleyemediğini, kardeşinin ölmesine sebep olan kişilerden
şikayetçi olduğunu, söylediği.
Jandarmaca tanzim olunan 30.01.1994 tarihli şüpheli Cemal TEMİZÖZ imzalı yer
gösterme tutanağında; 1968 doğumlu İbrahim DANIŞ’ın jandarmadaki ön görüşmesinde
örgütün mühimmatını gizlediğini, üç sığınaktan birinin Abdulresul’un sattığı
eski evin avlu içerisindeki mutfağın altında olduğunu beyan ettiğini, bu nedenle
yer gösterme işlemine başlanıldığının tespit edildiği.
Olay yeri tespiti sonrasında tanzim olunan tarihsiz raporda mayın patlamasından
bahsedildiği,
Dosya kapsamında patlayan madde ile alakalı hiçbir tespitin yapılmayıp dosya
emanetine alınmadığı, hususlarının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ait
1994/4213 numaralı takipsizlik dosyasında tespit olunduğu,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN BEYANINDA : “Cizre ilçesinde çalıştığım dönem
içerisinde Kurtuluş Mahallesi mevkiinde soy ismini bilmediğim İbrahim isimli
şahsın öldürülmesi olay:, PKK terör örgütünün Mardin eyalet komutanı Agit kod
Faysal KURT kendiliğinden teslim olarak itirafçı olup Cizre’ye gönderilmiş,
burada Kamil ATAĞ’ın korucularını örgütün hareket tarzlarını anlatarak onlara
eğitim veren bir kişidir. Bu kişi ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e
Kurtuluş mahallesinde örgütün şehir sorumlusu aynı zamanda örgüt adına aktif
faaliyette bulunan milislerin güvenlik güçlerine karşı müdahalesini engellemek
amacıyla nöbet tutmalarını koordine eden İbrahim isimli şahsın isminin
bildirilerek Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile komando timleri ve birlikte görev
yaptığım birimdeki yukarıda anlattığım olaylarda isimleri geçen şahıslarla ilçe
merkezindeki Kurtuluş mahallesi mevkiine gittik. bize bildirilen evin etrafını
sardık. Hıdır ile ben bahçenin avlu duvarından içeriye atlayıp, komando timine
kapıyı açacaktık, bahçe duvarından atlayınca elinde kaleşnikof silah bulunan bir
şahıs gördük. Üzerine doğru yürüyünce panikledi silahı kullanamayınca Hıdır ile
birlikte şahsı etkisiz hale getirdik. Kapıyı timlere açtığımızda İbrahim isimli
şahsın komando timleri tarafından yakalanmış olduğunu gördük. Her iki şahsı
alarak ilçe jandarma komutanlık binasına götürdük. Burada Yavuz bu şahısları
sorgularken Faysal KURT’da örgütü tanıdığı için o da sorguda bulundu, sorgu
sırasında İbrahim isimli ve diğer örgüt mensubu şahıs örgütün Kurtuluş mahallesi
mevkiinde beyanları ile krokilerle örgüte ait sığınakların olduğunu söylediler.
Bu bilgiler Cemal TEMİZÖZ’e arz edildi, komutanın talimatı ile sığınaklara
gidilip tespit yapılması talimatı üzerine, komando timleri Yavuz, Faysal, Tuna,
Adem, Hıdır ve ben birlikte bu şahısları da alarak belirtilen sığınakların
bulunduğu yerlere gittik, komando timleri güvenliği aldılar. Bizde bu şahıslarla
birlikte sığınakların bulunduğu yere geçtik, Faysal İbrahim isimli çocuğu
sığınağa girip içindeki eşyalar varsa onları dışarı çıkarmasını yada kişiler
varsa onları dışarı çıkarmasını söyleyerek sığınağa soktu, kısa bir süre sonra
sığınağa giren çocuk gelmeyince Faysal sığınağın içerisine önce el bombası atıp
arkasından keleşle içeriye ateş etti. Ancak bu olay adliyeye sığınakta tuzaklama
var hikayesi ile iletildi, savcı olay yerine gelip cesedi sığınaktan çıkardılar.
Bu anlattığım olaylar sırasında bize ateş etmeye çalışırken paniklediği için
ateş edemeden yakaladığımız diğer şahıs bu yer göstermeye götürülmedi, daha
sonradan hakkında adli soruşturma yapılarak Cumhuriyet Savcılığına gönderildi.
İbrahim isimli bu şahıs yer gösterme işlemi bitince komutanın öldürün talimatı
doğrultusunda sığınağa sokularak sığınak içerisinde öldürülmesi sağlanmıştır. “
Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK SOKAK LAMBASI BEYANINDA : “1994-1995 yılları içerisinde PKK terör
örgütü adına Mardin kırsal alanında Eyalet komutanı olarak faaliyet gösterdiği
sırada örgütten kaçarak teslim olan AĞİT KOD Faysal KURT isimli örgüt mensubunun
teslim olması neticesinde verdiği bilgiler doğrultusunda Milislik yaptığı tespit
edilen İbrahim isimli milisin yer göstermek amacıyla sığınağa gittiği sırada
öldürülmesi olayı: Örgüt içerisinde Mardin Eyalet Koordinatörlüğü yapan Agit Kod
Faysal KURT’un örgütten kaçarak teslim olduktan sonra terör örgütünün eyaletteki
yapılanması ile ilgili bilgiler vermesi neticesinde itirafçı oldu. İtirafçı
olduktan sonra Kamil ATAĞ ve korucularına örgüt ile ilgili mücadele konusunda
eğitimler veriyordu, bu arada da Cizre İlçesindeki terör örgütüne milislik yapan
şahıslar hakkında bilgi verdi. Bu bilgiler doğrultusunda İbrahim isimli şahsın
terör örgütüne milislik yaptığını söyledi. Bunun üzerine Cizre Jandarma Komutanı
Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı doğrultusunda İbrahim isimli şahsı otellerin bulunduğu
yerdeki Çay bahçesinde görüldü. Bunun üzerine şahsın yanına Yavuz uzman, TAYFUN
KOD Hıdır ALTUĞ ve ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN ile yaklaşarak şahsı kendileri
ile gelmesi konusunda ikna ettiler. Daha sonra şahsı araca bindirerek Selim Hoca
uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ ve Tuna uzman ile birlikte bulundukları yerden
ayrılarak İlçe Jandarmaya getirerek sorguladılar. Bu şahıs sorgusu neticesinde
terör örgütüne ait bir sığınağın bulunduğunu bu sığınağın Cizre Merkezde
olduğunu söylemesi üzerine Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile
İbrahim isimli şahsı sığınağın yerinin gösterilmesi sırasında görevlilere ihanet
edeceğini düşünerek TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ ve Tuna uzman ile ellerinde bulunan
Kaleşnikof marka silahlarla taramak suretiyle gösterdiği sığınağın yanında
öldürdüler. Daha sonra Tuna uzman yanında bulunan bir adet El bombasını attı.
Bunu yer göstermesi sırasında örgüt tarafından hazırlanmış Bubi tuzağının
patlaması neticesi İbrahim isimli şahsın öldüğü süsü vermek için yaptılar. “
Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Olayın oluş şekli ve takipsizlik dosyasındaki olay yeri tespit
tutanağı, otopsi zaptı bulguları ile tanıkları TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK
LAMBASI’nın anlatımlarının oluş itibariyle birbiri ile örtüştüğü, dosya
kapsamında tanzim olunan olay yeri tespit tutanağında, sığınak girişindeki
patlayıcıdan bahsedilmesine rağmen bilahare dosyaya eklenen raporla mayından
bahsedildiği, mayın yada patlayıcı ile akalalı hiçbir parçanın dosya kapsamına
alınmadığı, yer gösterme işlemi sırasında anlatıma göre mutfağın hemen
girişindeki karonun altında olduğu maktül İbrahim DANIŞ tarafından söylendiğini
tutanakla tespit edilmesine rağmen hiçbir işlem yapılmadan maktülün yalnız
başına bina içine gönderildiğinden bahsedildiği, bu durumun normal bir yer
gösterme işlemine uymadığı, beyanına itibar edilen tanık SOKAK LAMBASI’nın el
bombasını hakkında ek takipsizlik kararı verilen Tuna kod tarafından
atıldığından bahsettiği,
E- SONUÇ: Maktül İbrahim DANIŞ’ın şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna Kod
tarafından öldürüldüğü.
6- Kimliği Belirsiz Yabancı Uyruklu Bir Kişinin Öldürülmesi :
A- OLAY: Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 03.09.1995 tarihinde beyanda
bulunan Emin MANAK’ın Keruh mezrasının 200 metre mesafedeki Cizre-Silopi
karayolunun 14. Km’de yolun sol tarafından bulunan kuru dere yatağı içerisinde
sazlık arasında bir şahsın sırt üstü yatar vaziyette cesedinin bulduğunu
bildirdiği,
Jandarma tarafından tanzim olunan 03.09.1995 tarihli olay yeri görgü ve tespit
tutanağı ile krokisinde Cizre-Silopi karayolunun 14. Km’sinde yolun solunda kuru
dere yatağı içerisinde yola 6 metre mesafede bir erkek cesedinin bulunduğu,
yapılan ceset incelemesinde kafa bölümünde 3, karın kısmında 1 olmak üzere 4
adet ateşli silah yarasının tespit edildiği.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1995/504 hazırlık numaralı dosya
kapsamında yapılan otopsi zaptında: “Cesedin baş kısmında sağ kulak memesinden 2
cm alttan retro mandibola bölgede 2x1 cm ebadında mermi giriş deliğinin olduğu,
sağ kulak memesinden 3 cm önünde aralıklı altlı üstlü 2x1 cm ebadında mermi
giriş deliği olduğu, orta hatta saçlı deride pariyatal kemiklerin birleşim
yerinde 2x1 cm ebadında 0,5 cm aralıklı altlı üstlü 2x1 cm ebadında mermi giriş
deliğinin olduğu….” Hususlarının tespit edildiği, kesin ölüm sebebi olarak da
ateşli silah yaralanmasına bağlı intrakraminal kanama sonucu hususunun tespit
edildiği.
Maktüle ait ceset fotoğraflarının çekildiği, söz konusu fotoğraflada cesedin
kollarında ve göğüs kısmında Arapça yazılmış yazı şeklinde dövmelerin olduğunun,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/504 hazırlık numaralı dosyası kapsamında
tespit edildiği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK SOKAK LAMBASININ ALINAN BEYANINDA: “1995 yılı yaz aylarında Irak
uyruklu bir vatandaşın Cizre-Silopi arasında Suriye sınırı yakınlarında
öldürülmesi olayı;ŞAHİN-BEDRAN KOD Adem YAKİN, Selim hoca uzman, Yavuz uzman,
FERİT KOD Abdulhakim GÜVEN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe merkezinde
stejin toros marka araç ile gezdikleri sırada Cizre köprüsünü geçtikten sonra
sağ tarafta bulunan Kadıoğlu oteli civarında bulundukları sırada giyiminden
Cizreli olmadığı anlaşılan genç bir şahsı durdurarak Kürtçe ve Türkçe
bilmediğini anlamaları üzerine gözlerine bağlayarak Cizre ilçe jandarma
komutanlığı sorgu odasına getirdiler, Arapça bilen bir er vasıtasıyla şahıs ile
yapılan sorgu neticesinde şahsın Irak’ daki şartlardan memnun olmayarak
Türkiye’ye kaçak yollardan geldiğini ve Arap kökenli olduğunu öğrenilmesi
neticesinde Yavuz uzmanın ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün şahsı
Türkiye’ye giriş yaptığı sınır kapısının tespit edilerek oraya götürüp
öldürülmesi talimatı vermesi üzerine, yukarda belirttiğim şahıslar ile birlikte
Arap uyruklu şahsın gözlerinin tekrar bağlanarak Cizre-Silopi arasında Dicle
nehri kıyısında Suriye sınırında sazlıklar arasına yatırılmak suretiyle ŞAHİN
BEDRAN KOD Adem YAKİN kaleşnikof marka uzun namlulu silah ile kafasına sıkmak
suretiyle öldürdü ve şahsı sazlıklar arasına gömdüler. Daha sonra aynı ekip
dönerek ilçe jandarma komutanlığına geri geldi.” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Dosyamız kapsamında bulunan olay yeri tespit tutanağı, otopsi
zaptı ve maktüle ait fotoğraflar ile tanık SOKAK LAMBASI’nın anlatımlarının bire
bir aynı olduğu, anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Yabancı uyruklu maktülün şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile şüpheli
Şahin-Bedran Kod Adem YAKİN tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle
öldürüldüğü.
8- Abdurrahman AFŞAR’ın Öldürülmesi:
A- OLAY: 31.03.1994 günü Şırnak-Cizre karayolu üzerinde Abdurrahman AFŞAR’ın
ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldürüldüğü,
Dosya kapsamında bulunan 19.03.1994 tarihli Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının
1994/164 soruşturma numaralı dosyası kapsamındaki olay yeri keşif tutanağında:
19.03.1994 günü sabah saat 08:00 sıralarında ilçe jandarma komutanlığınca Cizre
ilçesi Kurtuluş mahallesinde bulunan bir evde yer gösterme işlemi sırasında
tuzaklı patlayıcının patlaması neticesi Abdurrahman AFŞAR’ın yaralandığı,
bilirkişi marifeti ile yapılan incelemede evin tuvalet girişindeki bölümden
girilen bir sığınağın olduğu ve patlamanın sığınakta gerçekleştiğinin tespit
edildiği, maktül Abdurrahman AFŞAR’ın kalça, ayak ve diz altı kısmından şarapnel
parçası ile yaralandığının tespit edildiği.
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın 04.03.1994 tarihinde gözaltına alındığına dair
yakalama tutanağının tanzim olunduğu,
19.03.1994 tarihli ve saat 05:00 saat dilimli yer gösterme tutanağında:Yasadışı
PKK terör örgütüne yardımda bulunmak suçundan gözaltına alınan Abdurrahman
AFŞAR’ın yer gösterme talebinde bulunduğunun ifade olunup, ayrıca patlamadan
bahsedilmediği, söz konusu tutanakta herhangi bir kamu görevlisinin adının
olmadığı,
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın Cizre ilçe jandarma komutanlığında alınan
ifadesinde, tarih olmadığı gibi ilçe jandarma komutanlığında görevli yazısının
altında ya da üstünde herhangi bir imzanın olmadığı, ifadesinin son bölümünde
Cemil TÜM isimli kişinin Kurtuluş mahallesindeki evinde bir sığınağı bildiğini
ve bu sığınağı gösterebileceğini söylediği.
Yine tarihsiz benzer ifadenin bu defa imzalı olup 4. sayfasının imza üst
bölümüne eklemenin yapıldığı.
Bu konu ile alakalı yapılan yazışmalarda şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün imzasının
bulunduğu,
31.03.1994 tarihli tutanağa göre; “… Bir sığınağı gösterirken yaralanan
Abdurrahman AFŞAR Şırnak ilinden Cizre ilçesine götüren Yavuz GÜNEŞ ve Tuna
ÇAKIROĞLU tarafından Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürülmesi esnasında 27
HH 521 plaka nolu şahin marka aracın camili mezrası yakınlarında PKK örgütüne
mensup sayıları ve kimlikleri tespit edilemeyen kişilerce pusuya düşürülerek
olay esnasında itirafçı Abdurrahman AŞVAR’ın öldüğü, ikizce j.kom.t.lığına
gönderilin tank ve zpt.ler tarafından teröristler saf dışı edilerek tabur
merkezine geterilmişler, başkaca hasar ve zayiatın olmadığına dair….”
Hususlarının tespit edildiği, tutanak altında Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIROĞLU
bölümlerinin KOD diye şerhin düşüldüğü,
Dosya içerisinde bulunan vukuat raporunda: “Cizre ilçesi Kurtuluş mahallesinde
teröristlere ait bir sığınağı gösterirken yaralanan Abdurrahman AFŞAR’ı Şırnak
ilinden Cizre ilçesine götürülmekte olan Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIROĞLU kodlu
şahıslar tarafından ….” şeklinde olay anlatımının devam ettiği.
Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 07.12.1995 tarihinde Cizre ve
Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazılan yazı ile ölen Abdurrahman AFŞAR’ın
otopsi tutanaklarının gönderilmesi ile ilgili olarak yazı yazılmış, Cizre ilçe
jandarma komutanlığı yazısında maktül Abdurrahman AFŞAR’ın cesedinin Şırnak
iline bağlı ikizce taburuna tesliminden dolayı otopsi işleminin Şırnak
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapıldığı bildirilmiş, Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılığınca yazılan yazıda da evrakın Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği maktüle ait otopsi evrakının halen temin edilemediği, hususlarının
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/2636 numaralı soruşturma dosyası
kapsamından anlaşıldığı.
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından yazılan müzekkere sonucunda maktüle ait
otopsi evrakının Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10.06.2009 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği,
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın 01.04.1994 tarihli otopsi raporuna göre; Cesedin baş
kısmının tamamen parçalandığı, sol bacakta dizden aşağı kısmında yanık izlerinin
tespit edildiği, cesedin incelendiğinde yanık kısımlarının bandajlandığı
hususlarının tespit edilmek suretiyle maktülün kesin ölüm sebebinin BEYİN
HARABİYETİNE BAĞLI HİPOVOLOMİK ŞOK olduğunun tespit edildiği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak
23.03.2009 tarihinde dinlenen Hazni AVŞAR’ın beyanında: “Dilekçesinde belirttiği
nur mahallesinde bir evde kocasının üzerine bomba atıldığı yönündeki duyumu
kimden duyduğunu hatırlamadığını, korktuğu için olay yerine gitmediğini,
kocasının hastaneden çıktıktan sonra bombalandığını, kocasının cesedini teslim
almadığını, ancak kocasının cesedini gördüğünü ve gördüğünde kol ve bacağının
kopuk olduğunu, bağırsaklarının dışarı çıktığını, yüzünden teşhis ettiğini,
vücudunda herhangi bir silah izi görmediğini, bu olaylarla ilgili olarak
Selahattin AVŞAR, Abdullah AVŞAR, Fuat AVŞAR ve Süleyman AVŞAR’ı dinletmek
istediğini” söylediği.
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak
23.03.2009 tarihinde dinlenen Selahattin AVŞAR’ın beyanında: “Abdurrahman
AFŞAR’ın kendisi ile birlikte gözaltında iken gördüğünü, fiziki şiddete maruz
kaldıklarını, kendisinin savcılıkca serbest bırakıldığını, ancak Abdurrahman’ı
görmediğini, daha sonra Abdurrahman’ın öldüğünü duyduğunu” söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM EK BEYANINDA: “Hatırladığım kadarı ile 1995 yılında,
Şırnak ili Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına gittiğimde; bölücü terör örgütü
mensubu olduğu söylenen, yabancı uyruklu (yaklaşık olarak 20-25 yaşlarında,
zayıf, çelimsiz, 1.60 boylarında, ismini bilmediğim) bir bayanı gördüm. Bayanın
üzerinde, bölücü terör örgütü mensuplarının kırsalda giymiş oldukları giysi
vardı. Bu şahıs ya teslim olmuş veya teslim alınmıştı. Ancak ne şekilde buraya
getirildiğini bilmiyorum. Yine orada, daha önceki tarihlerde bir taciz
sonrasında sağ olarak yakalanmış olan Abdurrahman …………… ( 25-30 yaşlarında, uzun
boylu, esmer tenli) isimli şahısta vardı. Bu şahsın bölücü terör örgütü adına
birçok eylemi gerçekleştirdiği ve güvenlik güçlerini katlettiği söyleniyordu. Bu
şahısları sorgulanmak üzere Şırnak Jandarma Alay Komutanlığına götürdüler. Bu
şahısları götürenler arasında: itirafçılar FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN, Adem
YAKİN, TAYFUN (K) Hıdır ALTUĞ, Cizre Jandarma Komutanlığında görevli Uzman Çavuş
YAVUZ (Kod) Burhan……...ve aynı yerde Uzman Çavuş olarak görev yaptığını bildiğim
Tuna………… (ben bu uzman çavuşun daha sonra öldüğünü duydum) isimli şahıslar
vardı. Bunların dışında başka birisinin olup olmadığını hatırlamıyorum. Bu
şahısları bir tane beyaz toros, bir tane de beyaz şahin marka araç ile Şırnak
Jandarma Alay Komutanlığına götürerek Ali CİN veya Cin Ali olarak bilinen Albay
rütbesindeki rütbeli askere teslim ettiler. Orada ne kadar kaldıklarını tam
olarak hatırlamıyorum. Tahminen bir gün olabilir. Bu süre zarfında, oraya
götürülen bu iki örgüt mensubu orada sorgulandı. Ancak ben ne şekilde
sorgulandıklarını bilemiyorum. Daha sonra Cizre’den gelen ekip olarak tekrar bu
iki örgüt mensubunu yanlarına alarak Cizre’ye doğru aynı araçlarla akşam üzeri
dönüşe geçtiler. Şırnak -Cizre yolu üzeride bulunan ve terör örgütü
mensuplarınca yol kesimlerinin sıkça yapıldığı Cami Mevkiine geldiklerinde,
araçlarını durdurdular. Öndeki araçta FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN
vardı. Arkadaki araçta ise bu iki örgüt mensubuyla birlikte, Tuna ……….. ve Yavuz
(kod) Burhan ………… isimli uzman çavuşlar ve TAYFUN (K) Hıdır ALTUĞ vardı. Hep
birlikte araçlardan indiler. Bayan örgüt mensubunu arka araçta bulunanlardan bir
tanesi, yolun kenarında bulunan tepeciğin üstüne doğru götürdü. Ancak kimin
götürdüğünü hatırlamıyorum. Orada bir iki el silah sesi geldi. FERİT (K)
Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN hemen araca binerek yakınlarda bulunan İkizce
Jandarma Komanda Taburuna giderek, çatışma çıktığını, arkadaşlarının çatışma
yerinde kaldığını söyleyerek takviye istediler. Aslında bir çatışma yoktu, amaç
öldürülen kişilerle alakalı bir evrak tanzim etmekti. Taburda bulunan komando
timleri hemen zırhlı personel araçlar ile yola çıktılar. FERİT (K) Abdulhakim
GÜVEN ve Adem YAKİN’da onların araçları ile çatışmanın olduğu yere geldiler.
Çatışma olduğu söylenen yere gelindiğinde, Şırnak’tan bu iki örgüt mensubunun
getirildiği aracın silahla taranmış olduğunu ve içerisinde bulunan Abdurrahman
isimli örgüt mensubunun ölü olarak bulunduğunu gördük. Yine bayan örgüt mensubu
da yol kenarındaki tepecik üzerinde ölü olarak yatıyordu. Bu arada Ali CİN veya
Cin Ali isimli Albay, telsizle orada bulunan komando timlerini anons ederek,
çatışmaya maruz kalan ekiplerin kendi ekipleri olduğunu ve yardımcı olunmasını
söyledi. Daha sonra İkizce Jandarma Komanda Taburu bu olay ile ilgili yasal
işlemlerini yaptılar, ancak bu olay kayıtlara nasıl geçti bilemiyorum ……”
Dediği,
C- DEĞERLENDİRME: Yukarda anlatılan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı lığı
tarafından soruşturması devam olunan dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile
tanık anlatımlarının birlikte değerlendirildiğinde, dosyamızın gizliği tanığı
TÜKENMEZ KALEM’in anlatımları ile benzerlik arz ettiği, yukarda bahsedilen kod
isimli kişilerin tutanağında maktülün ateşli silahla vurulmak suretiyle
öldüğünün bildirilmesine rağmen temin edilen otopsi tutanağına göre böyle bir
bulgunun tespit edilemediği, anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna
ve Yavuz kod isimli kişiler tarafından öldürüldüğü.
9- Abdurrahman AKYOL’un Öldürülmesi:
A- OLAY: Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan 12.01.1995
tarihli olay yeri tespit tutanağına göre: “Cizre ilçe merkezi nur mahallesi
Manolya sokakta yol üzerinde bir erkek cesedinin bulunduğu, bahçe duvarının
dibinde duvara 0,5 metre mesafede yatan cesedin sağ tarafında duvarın 30 cm
yanında 9,5 diye tabir edilen bir adet tabanca boş kovanının bulunduğu…. Cesedin
Abdurrahman AKYOL olduğu tespit edildi…” hususlarının tespit edildiği.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/20 hazırlık numaralı dosyası kapsamında
yapılan olay yeri keşif ve otopsi tutanağında: jandarmaca yapılan tespitler
yapıldıktan sonra “fail veya faillerin maktüle arkasından yakın mesafeden ateş
edildiği” tespitinin yapıldığı,
Ceset üzerinde yapılan otopsi işleminde: “sağ oksipital bölgede 1x2 cm
boyutlarında bir adet kurşun deliği olduğu ve çıkışının sağ kulak ön kısmından
2x2 ebetlarında olduğu, boyun arka kısmında 1x2 boyutlarında bir adet kurşun
giriş deliği, boyun ön sağ kısmında 2x2 ebatlarında çıkış deliği olduğu görüldü.
Cesedin anlının ön sol kısmında ekimoz olduğu görüldü. Kesin ölüm sebebinin
ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin kanaması sonucu olduğunun” tespit
edildiği.
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak
23.01.1995 tarihinde dinlenen Kerem AKYOL’un beyanında: Camları siyah olan
markası tempra bir araçtan Abdurrahman AKYOL’un öldürüldüğünü iki erkek çocuğun
kendisine söylediğini,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak
27.03.2009 tarihinde dinlenen Ayşe AKYOL’un beyanında: “Kocasını öldürenleri
görmediğini, kocasının cesedinin yanına geldiğinde olay yerine ilk gelen Cemal
yüzbaşının cenazeyi kontrol ettiğini, birisi yan tarafında diğeri de paltosunun
içerisinde olmak üzere iki boş kovan bulduğunu, kovanları bulduktan sonra
ambulansa haber verdiklerini, 3-4 hafta sonra adliyeye gittiğinde Cemal
yüzbaşının kendisine yalnız büroda da tercüman aracılığı ile failleri bilip
bilmediğini sorduğunu, fakat kendisinin bilmediğini söylediği. Olaydan iki gün
sonrada gece vakti Abdulhakim adındaki birinin kendisini ev telefonundan
arayarak özür dileyip baş sağlığı dilediğini” söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında
Almasigi köyünden Abdurrahman isimli kişinin öldürülmesi;1995 yılı Şubat ya da
Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup Cizre ilçesinden oturan
Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil
ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun üzerine Kamil ağabeyim oğlu
Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında Cizre ilçe merkezinde
kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet’e talimat
verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil Abdurrahman’ın öldürülmesini söyledi. O
dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk defa
resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk
oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi
hazırlıyorlardı. Abdurrahman’ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları
ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar
patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak
istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman’ın örgütle
bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu
düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz
şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Maktülün öldürülmesi ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in
anlatımının teyit eder mahiyette olduğu, o dönem Kamil ATAĞ’ın tempra marka bir
aracının olduğuna ilişkin beyanının olduğu, yine tanık Mehmet Nuri BİNZET’in
anlatımları ile şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün savunmasındaki 1995 yılı Cizre
ilçesindeki nevruz törenlerine ilişkin beyanların benzerlik arz ettiği,
anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Maktül Abdurrahman AKYOL’un Şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile
şüpheliler Temer ATAĞ tarafından öldürüldüğü,
10- İhsan ARSLAN’ın Öldürülmesi :
A- OLAY: Müşteki Yusuf ARSLAN’in Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu
25.01.2000 tarihli dimlekçesi ile kardeşi olan İhsan ARSLAN’ın 12.27.1993
tarihinde kaçırılarak öldürüldüğünü söylemiş, söz konusu dosya görevsizlik
kararıyla Diyarbakır DGM Cumhuriyet başsavcılığına fezleke ile gönderilmiş,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/1544 soruşturma numaralı dosyası kapsamında
müşteki olarak dinlenen Şevkiye ARSLAN’ın 27.01.2000 tarihli beyanında: “1993
yılı Aralık ayında Pazar günü sabah saatlerinde kahvaltı hazırlarken eşi İhsan
ARSLAN’ın sakal traşı olduğunu, kapının çalınması üzerine açtığında tayan
kerevan aşiretinden korucu başı olan Kamil ATAĞ’ın kardeşi Kukel ATAĞ’ın
kocasını sorduğunu, bunun üzerine kocasının dışarı çıktığını, kocasının picamalı
olduğu için Kukel’in talimatı üzerine eve girip giyinip dışarı çıktığını, Kukel
ve yanındaki silahlı kişilerin evin dışında kocasının elini kemer ile bağlayıp
kendisine dipçik ile vurduklarını, bu sırada Kamil ATAĞ’ın orada olduğunu, eşini
Kukel ATAĞ’ın evine götürdüklerini, bilahare Kukel ATAĞ’ın evine gittiğinde
Kukel’in kendisine bir daha buraya gelme elimizi kana bulama dediğini, bilahare
Kamil ATAĞ’ın evine gidip kocasını bırakmasını, bir suçu varsa devlet hesabını
sorsun dediğinde, Kamil ATAĞ’ın kendisine devlet de kim oluyor dediğini, o
tarihten itibaren kocasından haber alamadığını, öldürüldüğünü düşündüğünü
söylediği.
Aynı tarihde beyanı tespit edilen Yusuf ARSLAN’ın da benzer beyanlarda
bulunduğu,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/431 soruşturma numaralı dosyası kapsamında
müşteki olarak 17.03.2009 tarihinde dinlenen Şevkiye ARSLAN’ın beyanında:
Yukarda anlattığına benzer mahiyette, fakat bu defa evinin eve gelirken yol
üzerinde daha önce anlattığı kişiler tarafından yolunun kesilerek götürüldüğünü,
halen eşi İhsan ARSLAN’dan haber alamadığını ve öldürüldüğünü düşündüğünü
söyleyerek, eşini götürenlerle alakalı fotoğraf teşhisinde bulunduğu.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan
ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;1994 yılının başlarında PKK’yı şehir
merkezinden temizlemek için sabaha karşı Cudi mahallesinde a0skeri personel ile
beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım
kalabalık bir GKK grub ile beraber İskan ASLAN’ın evine gittik, sabah saat 08:00
civarında evinden alındı, Kamil ağabeyim şahsı önüne alıp götürürken biz
arkasındaydık bu sırada İskan ASLAN’ın karısı arkamızdan geldi nereye
götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu sırada Kamil ağabeyim bana
kadını evine götür dedi. Ben yanımdaki bir iki arkadaşım ile beraber kadını
iteliyerek evine götürdük daha sonra İskan’ın geleceğini söyledik. Daha sonra
bizde Kamil’in peşinden gittik, Kamil ağabeyim İskan ASLAN’ı Kukel ağabeyimin
sığınak nezarethanesine götürmüştü, bu sırada operasyonlar devam etti, bir çok
kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde de alınan Birkaç kişi vardı.
Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı, ben ve Bayram POLAT bu
nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede nöbet tutmaya başladık.
Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK’lar tarafından yakalanmıştı.
O şahıs da getirilip İskan ASLAN’ın yanına verdik, bu şahsın adının Emin
TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.
Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ’nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki
Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş
bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya
başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ’nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK
militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda
dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara
kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim.
Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu
bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle
bıraktık.
Emin TANRIVERDİ’yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil
ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN’ın infaz edilme
durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı.
Nezarethaneye 2 veya 3 . gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim
astsubay ile Yavuz isimli JİTEM’in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini
bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim
GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN’da gelip gidiyordu. 4. gün İskan ASLAN Abdulhakim
GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz
nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü.
Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskan ASLAN’ı köyün
içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa
bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile birlikte dışarda kaldım, çünkü
İskan’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi.
Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin
öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını
toplamasından silahı onun sıktığını anladım. Ben arkadaşlarımla İskan’ı sığınağa
indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin
Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum,
ama o günlerde Nadir NEYCİ’nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve
Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir NEYCİ’nin atının
bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra
duyduğum kadarıyla İskan ASLAN aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama
töre gereğince kadın öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit
edilmesi hadisesinde de İskan ASLAN’ın davetinin olduğu bize söylenmişti.”
Dediği. (tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanında İskan olarak bahsettiği kişinin
İhsan ARLAN olduğu)
C- DEĞERLENDİRME: Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına ait dosya kapsamındaki müşteki
anlatımları ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanlarının benzerlik arz ettiği,
İhsan ARSLAN’dan bu güne kadar haber alınamadığı gibi cesedinin de bulunamadığı,
D- SONUÇ: Maktül İhsan ARSLAN’ın şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile Adem YAKİN
tarafından öldürüldüğü.
11- Beşir BAYAR’ın Öldürülmesi:
A- OLAY: Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1993/656 hazırlık dosyası kapsamında
yapılan ölü muayene ve otopsi zaptına göre; 11.12.1993 günü Cizre ilçesi Cudi
mahallesinde güvenlik güçleri ile yasadışı örgüt mensupları arasında çıkan sabah
saatlerindeki çatışma sonucu 1 yasadışı örgüt mensubunun Cudi mahallesindeki
pusulara yaklaştığı sırada öldüğü, Cizre Devlet Hastanesi polisi tarafından
ihbar edilmekle otopsi işlemine başlandı. Cesedin kalp üstünde 10 cm yukarda ve
sol omuzda ön yüzde olmak üzere yaklaşık 0,5 cm çaplı iki adet merki giriş
deliği bulundu, bunların sırtın sağ kürek altında vücudu terk ettiği , başkaca
ateşli silah kesici delici alet yara izinin bulunmadığı ve şahsın ateşli silah
yaralanmasına bağlı kalp dokusunun zedelenmesi ve kan kaybı neticesinde
öldüğünün tespit edildiği.
Aynı dosya kapsamında düzenlenen 12.12.1993 tarihli teşhis tutanağında beyanı
alınan Nefize BOZKURT’un yeğeni olan Beşir BAYAR’ı teşhis ettiğini söylediği.
Aynı dosya kapsamında 13.02.2004 tarihinde müşteki olarak dinlenen Hediye
BAŞKAK’ın Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanında: Kocası Beşir
BAYAR’ın Cizre ilçesi Cudi mahallesinde asker elbiseli 10-15 kişilik korucu
grubu tarafından baskın ile evlerinden çıkartılarak sırtını direğe doğru
dönderip, bu sırada kendileri içerde olduğu halde dışarı baktığında
öldürüldüğünü gördüğünü, daha sonra cesedi gömdüklerini öğrendiğini, kocasının
tablacılık yaptığını, kocasını öldüren şahıslardan şikayetçi olduğunu söylediği.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/430 numaralı soruşturma dosyası kapsamında
25.03.2009 tarihinde müşteki olarak dinlenen Fatım BAYAR’ın beyanında: Bir sabah
saat 06:30 sıralarında korucu başı Kamil ATAĞ’a bağlı korucuların evlerini
sardığını, oğlu Beşir’i dışarı çıkarttıklarını, bu sırada birinin ona tokat
attığını, yanlarında götürdüklerini, kısa bir süre sonra dışarıdan silah sesi
geldiğini, korkularından dışarı çıkamadıklarını, daha sonra komşularından ip
istendiğini duyduklarını, bu ip ile oğlunu sürükleyerek mevzilere kadar
götürdüklerini, daha sonra hastaneye bıraktıklarını, kendilerinin cesedi
görmeden belediyenin gömdüğünü, sonra kendilerinin evden çıkarıldıklarını ve
evlerine eşyalarına el konulduğunu, kendilerin de Ceyhan’a göçmek zorunda
kaldıklarını, evlerinin halen işgal altında olduğunu söylediği.
Aynı dosya kapsamında tanık olarak 09.04.2009 tarihinde tanık olarak dinlenen
Mehmet Emin KAYA’nın beyanında: Olaydan önce tablacı yani seyyar satıcı olarak
tanıdığı Beşir BAYAR’ın cesedini yıkadığını, göğsünden ve ön tarafından vurulmuş
olduğunu tespit ettiğini söylediği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1993 yılı aralık ayının 12-13‘ünde Beşir
isimli kişinin infazı;Babam Sait’in şehit edildiği günün ertesi Cudi
mahallesinde oturan Beşir isimli bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği
gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde
çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200 metre ilerde kaleşnikof silahı ile
benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10 metreden ateş ederek göğüs tarafından iki
kurşunla öldürdü. Sabaha kadar ceset orada kaldı, çünkü olay sabah erken
saatlerinde gerçekleştirildi. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi. Sonra
emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı. Ama sanki PKK ile çatışma
yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes Bayram POLAT’ın Beşir’i
öldürdüğünü biliyordu” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Müştekilerin beyanları ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in
beyanlarının birbiri ile aynı olduğu, tanık Mehmet Nuri BİNZET’in olay anlatımı
ile otopsi zaptındaki ceset üzerindeki tespitlerinde aynı nitelikte olup ceset
üzerinde iki adet giriş deliğinin olduğunun tespit edildiği, ayrıca tüm
beyanların olayın sabah saatlerinde olduğunu söylediği gibi otopsi zaptındaki
anlatımında aynı şekilde olduğunun anlaşıldığı,
D- SONUÇ: Maktül Beşir BAYAR’ın şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile ateşli silah
vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
12- Abdurrezzak BİNZET’in Öldürülmesi:
A- OLAY: 18.07.1997 tarihinde Silopi ilçesi Doruklu Köyü yakınlarında E-90
karayolu üzerinde maktül Abdurrezak BİNZET’e ait cesedin bulunduğu,
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının 1997/724 hazırlık numaralı dosyası kapsamında
yapılan olay yeri keşif ve otopsi zaptında : 18.07.1997 tarihinde Silopi Doruklu
köyü yakınlarında E-90 karayolu yakınlarında erkek cesedinin bulunduğu, yol
üzerinde belirgin fren izinin bulunmadığı, cesedin sol ayak taban, iç, yan ve
üst kısmının kemik dokusuna kadar sıyrıklı yara olduğu, ayak tarak kemiklerinin
dağınık ve ezik olduğu, parçalı kırık olduğu, sağ el avuç içi baş parmak iç
kısmı yumuşak doku sıyrık ve yara, baş kısmının ezik olduğu, aynı şekilde
sıyrıkların vücudun tüm organlarında tespit edildiği, maktüle ait ceketin arka
dikiş bölgesinden orta kısmı kapsar şekilde yaklaşık 40 cm sökük olduğu, ceketin
sırt ve sağ ön alt kısmında yoğun olmak üzere zemine sürtünmeye bağlı kirlenme
olduğu, üzerinden çıkan belgelerden Abdurrezzak BİNZET adına tanzim edilmiş
olduğu, kesin ölüm sebebinin mutubil kırıklara bağlı kanama ve beyin dokusunun
tamamen harabiyeti ile genel vücut tranbasına bağlı ölüm olduğunun tespit
edildiği,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/430 soruşturma nolu dosyası kapsamında
27.03.2009 tarihinde müşteki olarak dinlenen Abdulselam BİNZET’in beyanında:
Kamil ATAĞ ile akraba olduklarını, Kamil ATAĞ’ın babasının öldürülmesinden sonra
aralarında problem başladığını, ağabeyi olan Abdurrezzak’ı Kamil ATAĞ’ın
sevmediğini ve takip ettirdiğini, ağabeyi Abdurrezzak’ın 1994-1995 yıllarında
zeytin deresi mevkiinde kiraladığı araziye pamuk ektiğini burada çalışmasına
Cemal yüzbaşı tarafından izin verilmediğini, ağabeyinin defalarca gözaltına
alındığını ve serbest bırakıldığını, en son 1996 yılının Temmuz ayının on
altısında ağabeyinin evden ayrıldığını, ertesi gün akrabası olan Berces
BİNZET’in kendilerine ağabeyinin cesedinin bulunduğunu söylediğini, kendilerinin
Kamil ATAĞ’dan şüphelendiklerini anca SUÇ TARİHİNDE KAMİL ATAĞ’IN ANKARA İLİNDE
OLDUĞUNU ÇEVRESİNDEKİLERİN SÖYLEDİĞİNİ, Mehmet BİNZET ile Kamil ATAĞ’ın evine
bilahare gittiklerinde, Kamil ATAĞ’ın kendilerine benim düşmanım olan kardeşim
ve oğlumun öldürdüğü Ramazan UYKUR’un ağabeyimi öldürdüğünü söylediğini, Kamil
ATAĞ ve diğer kişiler hakkında şikayetçi olduğunu söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1997 yılı Temmuz ayının son 15 gününde
Abdurrezzak BİNZET’in öldürülmesi;1993 yılında babam Sait’in şehit edilmesinden
sonra akrabamız olan ve ağabeyim Kamil’in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET’in
halasının oğlu olan Abdurrezak BİNZET’in gerek bize yakın davranmaması, gerekse
PKK’lara tavır koymayıp bize destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile
meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli
olur dedi. Bunun üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda
görüş bildirdi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim
Kamil 1997 yılında Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım
zaten bu yıllarda ben ağabeyim Kamil’in korumalığını yapıyordum, beni sürekli
onun yerinde Ankara’ya ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü
belediyeden dönerken ağabeyim bana Ankara’ya gitmem gerektiğini söyledi,
Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK’ın Ankara da
bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ
evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada
asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç
odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim
Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre’ye gönderecem, ama
Cizrede kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere
geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende
içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam
gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde
kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan
kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da
bana Ankara’ya dönmemi söyledi ben Ankara’ya döndüm. Ankara da Menekşe 2 sokakta
bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi
söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelten almak için
iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin
çocuklarımdan ayrı tutmuyorum. Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü
ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum
dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi.
Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek
Abdurrezak’ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım,
sonra Cizre’ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak’ın neden ve kim tarafından
öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana
Abdurrezak’ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman
bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan Şakir NAYIR’ın babası
daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli
arkadaşı Şakir’e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin
başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben Bayram
POLAT ve Mahmut ile beraber Şakir’i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik,
bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri
yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını
anladım” Dediği.
Şüpheli Kamil ATAĞ’ın Cumhuriyet Başsavcılığımızca alınan 24.03.2009 tarihli
savunmasında; Abdurrezzak BİNZET’in öldürüldüğü gün Ankara ilinde olduğundan
bahsettiği.
C- DEĞERLENDİRME: Yukarda özetlenen olay yeri tespit ve otopsi zaptındaki
bulgulara göre maktül Abdurrezak BİNZET’in öldürülmesinin yer zaman ve anlatım
itibariyle tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanları ile benzerlik arz ettiği, olay
tarihinde şüpheli Kamil ATAĞ’ın ilçede bulunmaması Ankara ilinde olmasının da
tanık beyanlarında gerekçeleri ile anlatıldığı anlaşılmakla,
D- SONUÇ: Maktül Abdurrezak BİNZET’in şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile
öldürüldüğü,
13- İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in öldürülmesi:
A- OLAY: Leyla ÖZDEMİR ve Hanım PADIR’ın Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına
20.06.1994 tarihinde müracaat ettikleri, verdikleri dilekçelerde Hanım PADIR’ın
oğlu İzzet PADIR’ın 15 günden beridir tutuklu olduğunu ve oğlundan haber
alınamadığını, Leyla ÖZDEMİR’in oğlu Abdullah ÖZDEMİR’in 15 günden beri
yaralandığını ve hayatından endişe ettiğini söylediği.
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında 21.06.1994 tarihinde ifade sahibi olarak
dinlenen Harun PADIR’ın beyanında: Babası İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR,
Ebubekir DÖKMEN ve kendisinin Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürüldüğünü,
ertesi gün yani 07.06.1994 günü kendisinin ve Ebubekir GÖKMEN’in serbest
bırakıldığını, babası İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in ertesi gün
bırakılacağını söylediklerini, kendilerini yakalayan şahısların sivil bir ekip
ve asker kişilerden oluştuğunu söylediği. Aynı tarihte beyanı alınan Ebubekir
DÖKMEN’in de aynı hususları teyid ettiği.
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında 21.06.1994 tarihinde ifade sahibi olarak
dinlenen Tahir ÖZDEMİR’in beyanında: 06.06.1994 tarihinde Cizre ilçe jandarma
komutanlığında görev yapan askerler ile beraberindeki sivil olan ve tanıdığı
Hakim GÜVEN ile Bedran isimli şahısların köye geldiklerini, tüm köylüyü
topladıklarını, kimliklerini aldıklarını, daha sonra Ebubekir DÖKMEN, Harun
PADIR, İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli şahısları alıp götürdüklerini,
kendisinin araç ile takip ettiğini, Cizre ilçe jandarma komutanlığına
gittiklerini, korucular ile konuştuğunda askerler ile birlikte gelen sivil
kişilerin Hakim GÜVEN ve Bedran isimli şahıslar olduğunu söylediği.
Dosya kapsamında bulunan 06.06.1994 tarihli yakalama tutanağında: “….İzzet
PADIR’ın geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör örgütüne yardım yataklık ve milislik
yaptığı, ELİMİZDEKİ ARANANLAR LİSTESİNDE GÖRÜLDÜĞÜNDEN ADI GEÇEN ŞAHIS
YAKALANARAK GÖZLEM ALTINA ALINMIŞTIR…” hususlarının yazıldığı,
Dosya kapsamında bulunan 07.06.1994 tarihli salıverilme tutanağında: “….İzzet
PADIR’ın geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör örgütüne yardım yataklık ve milislik
yaptığı elimizdeki listesinden görüldüğünden adı geçen şahsın yakalanarak gözlem
altına alındığını, yapılan araştırma ve soruşturma neticesinde İzzet PADIR’ın
yasadışı PKK terör örgütü ile olan ilişkilerin şu anda tamamen ortadan kalkmış
olduğu, kendisinin tamamen devlet yanlısı olduğu, PKK terör örgütüne karşı cephe
aldığını, ikamet ettiği Üçağaç köyü Ziristan mezrası halkınında kendisi ile
birlikte devlet adına faaliyet yürüttüğü tespit edilerek İzzet PADIR 07.06.1994
günü salıverilerek iş bu tutanak imza altına alınmıştır” hususlarının yazılı
olduğu,
Söz konusu evraklarda sadece ilçe jandarma komutanlığında görevli ibaresinin
yazılı olup isim ve sicil gibi tanıtıcı bir bilginin olmadığı,
Dosya kapsamında bulunan İzzet PADIR’ın savunmasının alındığı, savunmanın alt
kısmında da sadece ilçe jandarma komutanlığında görevli ibaresinin bulunup,
ifade tarihinin evrakta tespit edilemediği.
Abdullah ÖZDEMİR ile alakalı olarak da, yukarda belirtildiği şekilde 06.06.1994
tarihli yakalama tutanağının aynı şekilde tanzim edilip, 07.06.1994 tarihli
salıverme tutanağında “…..Abdullah ÖZDEMİR’in geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör
örgütüne yardım yataklık ve milislik yaptığı elimizdeki arananlar listesinden
görüldüğünden adı geçen şahsın yakalanarak gözlem altına alındığını, yapılan
araştırma ve soruşturma neticesinde Abdullah ÖZDEMİR’in yasadışı PKK terör
örgütü ile olan ilişkilerin tamamen ortadan kalktığı, tamamen devlet adına
çalıştığını, ikamet ettiği Üçağaç köyü Ziristan mezrası ile birlikte PKK terör
örgütüne karşı direndiği, Abdullah ÖZDEMİR’in devlet adamı olduğu tarafımızca
tespit edilerek adı geçen şahıs salıverilerek, iş bu hususta tanzim edilen
salıverme tutanağı imza altın alınmıştır” Hususlarının yer aldığı.
Abdullah ÖZDEMİR’in de alınan ifade tutanağının altında ilçe jandarma
komutanlığında görevli ibaresinin bulunup, tarih ve ifadeyi alan kişinin tespit
edilemediği,
Yukarda zikredilen evrakların ekli olduğu Cizre ilçe jandarma komutanlığı
tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 25 Temmuz 1994 tarihli üst
yazıda İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in 7 Temmuz 1994 günü serbest
bırakıldığından bahsedildiği.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yukarda zikredilen evrakların asıl
örneklerinin istenilmesi üzerine 10 Aralık 1997 tarihli Cizre ilçe jandarma
komutanlığı tarafından yazılan yazıda, yukarda bahsedilen evrakların Cizre ilçe
jandarma komutanlığında olmadığı hususunun bildirildiği.
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 13
Eylül 1994 tarihli yazıda Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR’ın 06.06.1994 günü
komutanlıklarınca durumları araştırılmak üzere alındıklarını, araştırma neticesi
şahısların devlet yanlısı olmaları ve haklarında başkaca bir kayıt
bulunmadığından 07.06.1994 tarihinde serbest bırakıldıklarını bildirdiği, söz
konusu yazının üst kısmına iğne ile eklenen el yazı ile yazılmış notta “son
durum: Cizre merkezde Selçuk yarbayın birliğinde bu iki şahıs bekletilmektedir
denildi, araştıralım” hususunun yazdığı.
Cumhuriyet Savcısı tarafından 23.10.1997 tarihinde tanık olarak dinlenen Mehmet
Mızır PADIR ve Tahir ÖZDEMİR’in Abdulhakim GÜVEN ve kod adı Bedran olan
kişilerin köylerinde İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in de bulunduğu 4 kişiyi
götürdüklerinden bahsettikleri.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cizre ilçe jandarma komutanlığına
yazılan yazıda Abdulhakim GÜVEN ve Bedirhan isimli şahısların açık kimlik
bilgilerinin istenilmesi sonrasında, Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından
yazılan yazıda bu kişiler hakkında herhangi bir bilgiye rastlanılamadığının
bildirildiği,
İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in öldürülerek cesetlerinin gömüldüğü yer olarak
değerlendirilen Cizre ilçe Merkez Konak mahallesi Cizre televizyon ve radyo
frekans yansıtıcı sistem odası ve direğinin civarında Cizre Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan kazı neticesi tespit olunan kemik parçalarının
İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği ve roporun beklenildiği.
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM BEYANINDA: “1994 yılında Zeristan köyünden Abdullah ve
İzzet isimli şahısların öldürülmeleri, Bu hadise günlerinde Kamil ATAĞ her
zamanki gibi sık sık ilçe jandarma komutanlığına geliyordu o günlerde Kamil ATAĞ
ve korucuları iki tane örgüt üyesini almışlardı. Zannediyorum onların beyanında
Abdullah ve İzzet isimli kişilerin kendilerine silahlarını saklamaları ve
yardımları hususunda beyanlarının geçtiğini anlatmış. Bundan dolayı da ilçe
jandarma komutanımız kendi bünyesindeki komando birliğine bu teslim olan yada
yakalanan örgüt üyelerinin silahlarını göstererek alıp getirmeleri ve bu örgüt
üyelerine yardım eden Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların ilçe
jandarma karakoluna getirilmeleri talimatını vermiş, bizde iki tim komando ile
birlikte ben, Yavuz, Tuna ve Adem birlikte gittik, köye vardıktan sonra örgüt
üyelerinden bir tanesi 20 yaşlarında zayıf, kısa boylu, kumral olan kişi tim ile
gidip arazideki silahını gösterdi. Alıp geldiler. Bu sırada Abdullah ve İzzet’in
evine bakıldı ve olmadıkları görüldü, ben orada gördüğüm Hasan ve Hacı Cemil
diye bilinen kişilere sonradan ifade vermeye gelsinler dedim. Çünkü şu anda
oradalar ise bir zarar görebileceklerini düşündüm. Biz araçlara binip dönerken
yolda Abdullah ve İzzet’in araçla köye doğru geldiklerini gördüm. Bunun üzerine
komanda birliği şahısların önünü kesip araçlarını alıp birlikte ilçe jandarma
komutanlığına geldik. İzzet ve Abdullah nezarethaneye alındı, ondan sonra biz
normal işlerimize alındık, fakat 1 gün sonra bu şahısların kaybolduğunu duydum,
bana göre bu şahıslar Cemal komutanın talimatı ile infaz edilmişlerdir. Ama
orada bir süre bu şahısları resmi olarak aradılar. Fakat bulundular mı
bilmiyorum.” Dediği.
C- TANIK MEHMET NURİ BİNZET’İN 19.03.2009 TARİHLİ FOTOĞRAF TEŞHİS TUTANAĞINDAKİ
BEYANINDA: “ 1995 yılında yasadışı PKK terör örgütünden kaçarak ağabeyi Kamil
ATAĞ’a teslim olan Halef ADAL isimli şahıs ile Siirt doğumlu soyismini
hatırlamadığı Beşir isimli PKK örgütü mensubu şahısların ifadeleri doğrultusunda
bölge köylerine çeşitli operasyonlar yapıldığını, yine teslim olan bu örgüt
mensubuna göre İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli şahısların terör örgütüne
yardım ve yataklık yaptıklarını, örgüt mensuplarının teslim olmadan önceki
günlerini İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli kişilerin evinde kaldıklarını
söylemeleri üzerine İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR jandarma görevlileri ve
korucular tarafından gözaltına alındılar ve yeniköye bağlı Kürtçe ismi Kutlis
olan Ceylan mezrasına askeri araç ile getirildiler, daha sonra ağabeyi Kamil
ATAĞ’ın tempra marka bir araç ile oraya geldiler, Ramazan ERKAN ve Cemal
BİNZET’i yanına çağırarak bu iki şahsı yani İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’i
Kürtçe ismi Şikeftamira olan bölgeye götürerek öldürülmelerini söyledi. Bu arada
İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in gözleri gözbağı ile bağlı idi. Öldürülerek
nereye gömüldüklerini bilmiyorum” dediği.
D- DEĞERLENDİME: Dosya kapsamında bulunana yakalama, salıverme tutunakları ve
üst yazılardaki tespitler ile tanık anlatımlarının birbirini teyit ettiği,
TÜKENMEZ KALEM isimli tanığın anlatımlarının da, diğer tanık Mehmet Nuri
BİNZET’in anlatımlarını teyit ettiği. Bu güne kadar İzzet PADIR ve Abdullah
ÖZDEMİR’in bulunamadıkları anlaşılmakla,
E- SONUÇ: Maktüller İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in şüpheliler Cemal TEMİZÖZ
ve Kamil ATAĞ’ın talimatlarıyla öldürüldükleri.
14- Mustafa AYDIN’ın Öldürülmesi:
A- OLAY : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/442 soruşturma numaralı dosyası
kapsamında müşteki olarak 19.03.2009 tarihinde dinlenen Hakim AYDIN’ın
beyanında: 1994 yılında Bozalan köyüne bağlı Seral mezrasında ikamet ederken bu
yılın ağustos yada eylül ayı içerisinde Cemal TEMİZÖZ başkanlığında resmi
kıyafetli şahısların geldiğini, kardeşi Mustafa AYDIN ve amca oğlu Arafat
AYDIN’ı alarak götürdüklerini, kendilerinin araştırmaları neticesi askerlere
yiyecek götüren Ramazan AYDIN ve Mehmet ÖZDAL’ın Mustafa AYDIN ve Arafat AYDIN’ı
hisar jandarma taburu diye bilenen bölgede bir ağaca bağlı olarak işkence
görürken gördüklerini söylediği, daha sonra kardeşi olan Mustafa AYDIN’ın
cenazesinin getirilerek kendilerine verildiğini, kendi görgüsüne göre kardeşinin
vücudunda yara berelerin olduğunu, bacağının yanmış olduğunu, fakat vücundan
kurşun yada bıçak izi olmadığını, kendilerinin kardeşini yıkayarak gömdüklerini,
hatta bu olaydan birkaç gün sonrada Arafat AYDIN’ın yalnız başına evlerine
döndüğünü ve ilgililerin cezalandırılmasını istediğini söylediği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak
19.03.2009 tarihinde dinlenen Mehmet ÖZDAL’ın beyanında: Mustafa ve Arafat
AYDIN’ın Hisar jandarma taburunun bulunduğu operasyon bölgesinde kendileri yemek
götürürken elleri bağlı olarak gördüğünü, Bedran isminde bilinen itirafçı ile
Tayfur ismi ile bilinen itirafçının sobalarla dövdüklerini, kendilerinin oraya
yanaştırılmadığını, Cemal TEMİZÖZ’ün Mustafa’ya 20-30 metre mesafede olduğunu,
kendilerine bağırdığını ve ertesi gün köye Mustafa’nın cenazesinin
getirildiğini, fakat kendisinin Mustafa’ya ait cesedi görmediğini, birkaç gün
sonrada Arafat AYDIN’ın köye döndüğünü söylediği.
Aynı tarihte dinlenen Ramazan AYDIN’ın benzer şekilde beyanda bulunduğu,
05.06.2009 tarihinde talimatımız gereğince Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından Mustafa AYDIN’ın cesedinin bulunduğu havuzlu köyünde yapılan fethi
kabir işlemi sonrasında bilirkişinin beyanında; Kemik yapılaranın sistematık
olarak yerleştirilmesinde el ve ayak parmaklarına ait birkaç adet küçük kemik ve
diş kökünden ayrılmış birkaç adet diş dışında kemik yapılarının tam olduğu,
kemik yapılarının incelenmesinde herhangi bir travmatik lezyona ikincil kırık
olmadığı, sadece bir adet kostada kemik yapısının zayıflamasından dolayı ayrılma
saptandığı, kemik yapılarda başkaca herhangi bir makroskopik patolojik özellik
olmadığının saptandığı, hususlarının tespit edilerek cesedin ATK’na detaylı
inceleme için gönderildiği,
Mağdur Tanık Arafat AYDIN’ın gerek Diyarbakır TEM Şube Müdürlüğünde, gerekse
Cumhuriyet Başsavcılığımızda 19.03.2009 tarihinde verdiği beyanında: “Ben
doğduğumdan beri Cizre ilçesinin Havuzlu köyünde ikamet etmekteyim, bizim tabi
olduğumuz aileye Aydınlar derler biz aile olarak hayvancılıkla uğraşırız 1985 Ya
da 1986 yıllarında bizim arazide bulunan ve başında amcamızın oğlu olan
Abdulhamit AYDIN’ın bulunduğu 787 adet küçükbaş hayvanımızın arazide PKK terör
örgütü mensupları telef etmişlerdi. Bu hayvanların başına taş vurarak sopa ve
keser kullanarak ayrıca silah kullanarak telef etmişlerdi. Ben bizzat arazide bu
hadiseyi gördüm, bundan sonra ben ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN bu işi
araştırmak için jandarmaya ve savcılığa dilekçe verdik, fakat bir şey çıkmadı,
sadece bu hadiseyi yani hayvanların telef edilmesi hadisesini HOGİR KOD isimli
bir örgüt mensubunun başında bulunan bir grubun yaptığını duyduk. Bu dönemde
Mustafa AYDIN bayağı gayret gösterdi.
1994 yılında ben ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN Gönüllü köy korucusuyduk yani
devlet bize silah ve teçhizat vermişti ama maaş vermiyordu. 1994 yılının yaz
aylarında Cudi dağı civarına büyük bir askeri operasyon vardı, o zaman sürekli
görüştüğümüz Erhan üst teğmen ile Cihan ast subay bizi karakola çağırdılar bende
amcamın oğlu Mustafa ile beraber Botaş karakoluna gittik, bu karakolda Erhan üst
teğmen bizim operasyona katılmak istediğimiz duyunca hem bana hem de Mustafa
AYDIN’a birer tane asker kıyafeti verdi. İkimizde askeri kıyafetlerimizi giyip
önceden verilen kaleşnikof marka silah ile beraber operasyona katılmak için
ikimiz beraber askerlerin bulunduğu operasyon ağına doğru gittik, burada
askerlerin yanına ulaştık, biz orada otururken Tayfur isimli kişi ile BEDRAN KOD
Adem YAKİN isimli itirafçılar bizim yanımıza geldiler, biz her ikisininde
itirafçı olduğunu biliyorduk, çünkü bulunduğumuz yerde herkes onları tanıyordu.
Bu şahıslardan özellikle Adem Mustafa AYDIN’a ve bana siz biraz gelin dedi.
Mustafa AYDIN ile beraber bu iki itirafçının peşine düştük. Bu sırada
itirafçıların yanında PKK örgütünden yeni teslim olmuş 20 yaşlarında üzerinde
asker kıyafeti olan fakat tipinde askere benzemeyen esmer, kısa saçlı, hafif
sakallı, orta boylu, zayıf bir kişi daha vardı. Biraz ilerledikten sonra yani
300 metre kadar gittikten sonra bir dere yatağına gittik, BEDRAN KOD isimli Adem
YAKIN bana ve Mustafa’ya sert bir şekilde bağırarak elinizde bulunan silahları
yere bırakıp ellerinizi uzatın dedi. Biz ne olduğunu anlamadık ve korktuk, bunun
üzerine elimizdeki silahları yere bıraktık, ellerimizi uzattık, bu şahıs
ellerimizi naylon yeşil renkli uzun bir iple bağladı. Sonra her ikimizin başına
da siyah birer poşet geçirdi ve ipten çekerek bizi arkasında götürmeye başladı.
Kısa bir süre sonra yani 5-6 dakika sonra bizi akan suyun içine atarak akarsuda
bulunan taşlarla bize vurup her üç’ü de çok ağır küfürler edip taşla
vuruyorlardı. Daha sonra hem Mustafa’yı hem de beni üzerimizde Hiçbir şey
kalmayacak şekilde soyup falakaya yatırdılar yani ayaklarımıza sopayla vurmaya
başladılar, sonra üzerimize büyük taş koyup bir süre beklediler. Yakınımaza
ellerindeki kaleşnikof silahlarla ateş ediyorlardı. Hayalarımıza tekme attılar.
İki gün boyunca orada bize bu şekilde işkence yapıyorlardı. Bu sırada üç’ü de
bize siz PKK’ya yardım veriyorsunuz örgüte yardım ediyorsunuz diyerek sürekli
dövüyorlardı. Ayrıca bize nasıl yardım ediyorsunuz konuşun diyerek olmayan
şeyleri itiraf etmemizi istiyorlardı. Zannediyorum iki gün bize böyle işkence
ettiler.
Daha sonra şahıslar başımızdaki poşetleri de çıkartıp askerin ve korucunun
olduğu yere bizi götürdüler. Bizim gittiğimiz yer üst bölgesi olarak kullanılan
Hisar taburu olarak şu anda kullanılan yerdi. Civarımızda bir dolu insan vardı.
Hatta çok miktarda da korucu vardı. Orada başımızda siyah poşet vardı, bir zaman
sonra çıkardılar. Orada benim üzerime elbise giydirdiler ama Mustafa çıplaktı.
Ona baygın olduğu için bir şey giydiremediler. Orada başka bir kişi daha
varmıydı hatırlamıyorum. Çünkü çok eziyet edildiği için kendimle ilgileniyordum.
Bize işkence yaparken özel bir yer ile alakalı bir itiraf istemiyorlardı sadece
genel olarak örgüte yardım ettiğimizi söylüyorlardı. Beni orada bir süre
tuttular. Bu sırada civarda komutan binbaşı Cemal TEMİZÖZ, korucu başı Kamil
ATAK çok miktarda korucu, bizim reis Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN da vardı.
Operasyon bittikten sonra yani orada bir süre daha kaldıktan sonra beni komşumuz
olan Abdulcabbar ÖZKAN diğer korucularla beraber aracıyla getirip evime
bıraktılar, ben orada bulunduğum sırada zaten Mustafa’dan beni ayırmışlardı.
Yani beni başka bir yere taşımışlardı. Biz Mustafa’dan eve gelmeden 5 gün önce
ayrılmıştık. Evime geldiğimde annem beni eve alıp Mustafa’yı sordu ama ben
Mustafa’yı bilmediğimi söyledim. Fakat ben köye gelmeden önce Mustafa’nın
cenazesi gelmiş ve köyümüzde bulunan mezarlığa defnetmişler.
Ben Mustafa’nın operasyona katılmadığını ve benimle beraber ağır eziyete 3
itirafçı tarafından uğradığını biliyorum. Daha sonra Mustafa’nın dağda düşmek
suretiyle öldüğünü söylemişler. Fakat kimse buna inanmadı bende zaten öyle
olmadığını biliyorum.
Ben Hisar taburu diye bahsettiğim alanda Mustafa’dan ayrı bir yerde
bekletilirken bana ekmek getirdiler bu sırada Botaş karakol komutanı Erhan BATIR
isimli üst teğmen halimize acıyarak bizide iyi tanıdığı için Bedran kod Adem
YAKIN’e hitaben benim yanımda “ben Cemal’den rütbeli olsaydım bunların hesabını
sana sorar, seni gebertirdim” demişti. Erhan BATIR isimli üst teğmen çok iyi bir
insandı, ondan hiç kimse bir kötülük görmedi. Fakat Cemal TEMİZÖZ isimli binbaşı
bu itirafçıları yanında gezdirip insanlara sürekli eziyet ediyordu, bir çok
insana bu şekilde eziyet ettiğini ben duydum, zaten bölgede ondan herkes
korkardı.
Ben o tarihten beridir halen bu eziyetin sonuçlarından kurtulamadım, başımda taş
izleri vardır. Beni niye öldürmediler bilmiyorum, ama Mustafa AYDIN’ın BEDRAN
KOD Adem YAKIN , Tayfur ve ismini bilmediğim üçüncü bir itirafçının öldürmüş
olduğunu tahmin ediyorum. Ben bana eziyet eden ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN’ı
öldüren kişilerden davacı ve şikayetçiyim. Ben vatınını ve milletini seven bir
insanım benim PKK ile bir alakam yoktur. Neden bana o zaman böyle bir iftirada
bulundular bilmiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. Rapor almak isterim.”
Dediği.
Mağdur Tanık Arafat AYDIN’ın Diyarbakır ATK Şube Müdürlüğünden alınan 20.03.2009
tarihli raporunda sol paryatelde birer cm’lik iki adet eski yara nedbesi olduğu
tespit edilmiş, fakat yaralanmanın ne zaman ve ne şekilde gerçekleştiği
hususunda bir yorumun yapılamayacağı bildirilmiştir.
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1994 yılı Yaz aylarında Mustafa AYDIN ve
Mehmet İLBASAN isimli kişilerin öldürülmesi;Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil’in
5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi
ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi
odasına çağırmış ağabeyime sen PKK’ya 5 tane kaleşnikof silah ve para vermişsin
demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını söyleyince şahidim var diyerek kapıdan
birini çağırmış, içeri giren kişi askeri üniformalı ve rütbeleri olan subaymış
ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod isimli kişi olduğunu anlamış, bunun
üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime sen evine git ama bugün panzerle
gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank taburundan evimize doğru yürüyerek
gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış, çünkü bu konuda çok deneyimli
birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru koşarak evimize gelmiş eve
geldiğinde bu durumu babam Sait’e anlattı. Hatta tüm aile olarak biz panik
olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın yanındaydım. Bu olay civarda da
duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde Hogir’in eylemi olduğu için bu 450
hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan dolayı bu olayı karıştırmak için
savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda solda konuşmaya başlamış hatta bir
kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü. Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş,
havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran Radyolink karakoluna ait yola antitank
mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına asker ve GKK tarafından alınmış. Bu sırada
Mustafa’nın amcasının oğlu olan Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’da gözaltına
alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda
sadece arazi olarak bulunan herhangi bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN,
Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı,
üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben
arafatı tanıdığım için orada sadece su verdim, bu sırada orada ilçe jandarma
komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler,
ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu
vardı. Ayrıca askerde vardı. Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da
oradaydı, bu sırada sürekli bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu
devam ettiriyorlardı, bu operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3
kişi burada kaç gündür bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda
bahsettiğim kişiler vardı, zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz
mevsimiydi. Burada şahısları özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün
boyunca bu noktaya her gidip geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın
ve dövmenin devam ettiğini gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu.
Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür
ediyordu. Sonra üçüncü gün ben gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın
edildiği, günde oradayı. Arafatı oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben
gittiğimde ölü bir halde kenarda yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum,
Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne
oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu
reva görülmemeli öldürülecekse öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye
konuşuyordu. Binbaşı Cemal TEMİZÖZ karınca yuvasının üstüne oturtulan
Mustafa’nın yanına yaklaşarak üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa’yı
işaret ederek Adem YAKIN’a gösterirken bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip
demediğini ben o an görmedim, Mustafa bağırdı, bunun üzerine Adem ile Adulhakim
Mustafa’yı öldürdüler. Bu sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum,
çünkü ağabeyimin tabanca ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.
Bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru
hareket ettiler. Mustafa’nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal
binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN’a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan
ayrıldık. Mustafa’nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve
Mehmet’in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum. “ Dediği.
C- DEĞERLENDİRME : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında alınan tanık beyanları ile
dosyamız tanığı Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımlarının birbiri ile benzerlik arz
ettiği, birbirlerini teyit ettikleri, kaldı ki mağdur tanık Arafat AYDIN’ın
benzer anlatımlarda bulunduğu, anlaşılmakla,
D- SONUÇ : Maktül Mustafa AYDIN’ın Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Bedran KOD Adem
YAKİN, Tayfun KOD Hıdır ALTUĞ, Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN)
tarafından dövülmek suretiyle öldürüldüğü.
15-Süleyman GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK ve Abdulaziz GASYAK’ın
öldürülmeleri :
A- OLAY : 8 Mart 1994 günü saat 09.30 sıralarında Bozalan köyü Kiriş mezrası
kırsal alanda çobanların kuru dere yatağında taş veya toprak altında gömülü 4
erkek cesedinin bulunduğunu bildirmeleri üzerine,
Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından 08.03.1994 tarihinde olay yeri tespit
tutanağına göre: Bozalan köyü kiriş mezrasında taş ve toprakla gömülü 4 adet
cesedin tespit edilerek çıkartıldığı, tutanak tahminine göre cesetlerin 2 gün
öncesinde öldürüldüğünün değerlendirildiği, ceset civarında yapılan aramada 5
adet 7,62 mm kaleşnikof piyade tüfeğine ait boş kovanın ele geçirildiği,
cesetlerin olay mahallinde toplanan köylülere gösterilmesi neticesi, Süleyman
GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Ömer CANDORUK ve Yahya AKMAN olduklarının tespit
edilerek olay yeri güvenliğinin sağlandığı,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/142 hazırlık numaralı dosyası kapsamında
cesetler üzerinde yapılan otopsi işleminde;
1. Ceset: sağ kalçada 3 aten sol kaçada 3 tane olmak üzere yaklaşık 0,5 cm
çapında mermi giriş deliklerinin olduğu, vücut organlarının mermi çıkış
deliklerinden dışarı doğru çıkmış olduklarının,
2. Ceset: kafa tasının ve boynun kırık olduğu, ense 5 cm üstünde kırık olan kafa
tasından beynin kısmen dışarı çıktığı, sağ omuzda 1, sağ kalçada 2 , böbrek sol
tarafda 1, sol bacak diz üstünde 3 0,5 cm çapında mermi giriş deliklerin ve
çıkış deliklerinin tespit edildiği.
3. Ceset: sırt sağ kürek altında 0,5 cm çapında giren merminin göğsün orta
hizasında çıkış yaratarak vücudu terk ettiği, sağ kulak 5 cm üstünden kafa
tasının ezilmesi sonucu oluşan kırıktan beynin dışarı kısmen çıktığı, sağ pazu
iç taraftan giren merminin çıktığının tespit edildiği.
4. Ceset: ense orta hat 10 cm altında 1 adet 0,5 cm çapında, sol kürek üstünde 1
adet belden giren merminin sol yumurtalığı parçalayarak dışarı çıktığı, yine
kalp üzerinden mermi çıkış deliğinin tespit edildiği, sağ üst tarafta boyun
kısmından giriş yapan mermi çekirdeğinin vücut içerisinde bulunarak
çıkarıldığının tespit edildiği,
Her dört kişinin de ateşli silah yaralanmasına bağlı gelişen sebeplerden
öldüğünün anlaşıldığı,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
müşteki olarak dinlenen Sabri GASYAK’ın alınan beyanında: 08.03.1994 tarihinde
Bozalan köyü kiriş mezrasında ölü olarak bulunan Süleyman GASYAK’ın amca oğlu,
Abdulaziz GASYAK’ın ise kardeşi olduğunu, olay günü kardeşi Abdulaziz amca oğlu
Süleyman ve Yahya’nın Ömer CANDORUK’un kullandığı 72 AN 794 plakalı taksi ile
Cizreden Silopi’ye giderken Silopi girişinde Botaş jandarma karakolunda
durdurulduklarını, gözaltına alındıklarını, aynı istikamete giden başka bir
minibüste yolcu olan Agit MALGAZ isimli kişiden öğrendiğini, hatta bu sırada
gözaltına alınan Ömer’in ehliyetini alarak kendilerine getirdiğini, olay
öncesinde kendilerinin korucu olmaları için talepte bulunulduğunu ve tehdit
edildiklerini, korucu olmadıkları için yakınlarının başına bu olayın geldiğini,
Ömer CANDORUK’a ait 72 AN 794 PLAKALI RENAULT STEJİN TOROS MARKA ARACIN OLAY
SONRASINDA JANDARMA İSTİHBARAT ELEMANLARINCA KULLANILDIĞINI, ancak bir şikayette
bulunamadıklarını, Bedran kod ve Hakim GÜVEN’in aralarında bulunduğu grup
tarafından gözaltına alındıklarını, bu ve diğer kişilerden şikayetçi olduklarını
söylediği.
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
tanık dinlenen Agit MALGAZ’ın alınan beyanında: 1994 yılı Ramazan ayında tahmini
4 yada 5 mart günü Silopi’den satmak amacıyla sigara aldığını, minibüs ile
Cizre’ye döndüğü sırada Botaş jandarma karakolunda indirildiklerini, bu sırada
yolun karşısında da Cizre’de taksici olarak tanıdığı, Ömer CANDORUK ve aracın
yanında şahsen tanıdığı, Süleyman GASYAK, Yahya AKMAN ve Abdulaziz GASYAK’ı
gördüğünü, Ömer CANDORUK’un yanında itirafçı olduklarını halkın bildiği, Bedran
KOD ve Hakim GÜVEN isimli kişilerin bulunduğunu, hatta 5-6 sivilinde olduğunu,
Bedran kod’a jandarmada Şahin diye hitap ettiklerini biliyorum, Bedran kodun
arkadaşları ile beraber Ömer CANDORUK ve arkadaşlarının tekme tokat zorla kendi
araçlarına bindirdiklerini ve Cizre istikametine döndüklerini, bu sırada kendi
minibüslerinin de hareket ettiğini, bir ara önlerinde giden araçlardan yola bir
şeyler atıldığını, kendisinin inip baktığında Ömer’in ehliyeti olduğunu
gördüğünü, bir süre sonra önlerindeki araçların Nerdüş çayı köprüsünü geçtikten
sonra 3 aracın Holan köprüsü istikametine doğru gittiklerini kendilerinin
Cizre’ye geldiklerini, daha sonra Ömer CANDORUK’un ağabeyini görerek ehliyeti
kendisine verdiğini ve 2-3 gün sonra bu dört kişinin ölü olarak bulunduğunu
açıkça söylediği.
Talimatımız üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dinlenen Agit
MALGAZ’ın 15.06.2009 tarihinde tanık olarak alınan beyanında; Olay günü
Silopi’den dolmuş ile gelirken Botaj karakolunun yanındaki kontrol sırasında
minibüslerinin durdurulduğunu, kimlik kontrolleri yapılırken 70-80 metre
mesafede Cizre istikametine doğru olan bir noktada kapı komşusu olan Süleyman,
Abdulaziz, Yahya ve taksici olarak bildiği Ömer CANDORUK’un zorla dipçik
kullanarak taksilere bindirilmeye çalışıldığını gördüğünü, Abdulhakim GÜVEN’i
herkesin o dönemde tanıdığını ve kendisinin tetikçi olarak bilindiğini, ayrıca
bu kişinin yanında Bedran diye bilinen kişinin de bulunduğunu, yaklaşık 8
kişinin olduğunu, önlerinde üç aracın yola çıktığını, kendilerinin de minibüsle
arkadan hareket ettiklerini, Cudi tesisinin önünde üç taksinin bir tanesinin
camının bir elini dışarı çıkartarak camdan bir şeyler attığını, şoföründe önden
giden araçları ve içindekileri bildiği için aracı durdurduğunu, aşağıya
indiğinde baktığında Ömer CANDORUK’un ehliyetinin atılmış olduğunu gördüğünü ve
yerde ehliyeti aldığını, daha sonra üç aracın Nerdüş köprüsünden Holan
istikametine doğru ayrıldıklarını, ertesi günde Ömer CANDORUK’a ait ehliyet
belgesini kardeşi Salih CANDORUK’a verdiğini söyleyerek Bedran ve Abdulhakim
GÜVEN isimli şüphelileri teşhis ettiğini söylediği.
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
müşteki olarak dinlenen Hanım CANDORUK’un alınan beyanında: Taksicilik yapan
kocası Ömer CANDORUK’un ramazan ayında kaybolduğunu, Silopi’de cezaevinde
olduğunu duyduğunu, daha sonra öldürüldüğünü öğrendiğini, kocasının cesedinin
bulunmasından bir ay kadar sonra arabalarının Cizrede boyası değiştirilmiş
şekilde kullanıldığını gördüğünü, fakat bir ay sonra aracın ortadan
kaybolduğunu, kocasını öldüren itirafçılardan şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
tanık olarak dinlenen Emine TADİK’ın alınan beyanında: olay günü köylerine yakın
bulunan tarlalarında Fatma ve Hanım isimli iki kadın ile çalıştıklarını, öğleden
sonra üç aracın Botaş karakolu istikametinden geldiğini gördüğünü, üç aracın
kendilerine 250-300 metre mesafede durduklarını, araçtan 10-12 kişinin indiğini,
4 kişiyi kuytu çukur bir yere götürdüklerini, burada 7-8 kişinin ellerinde
bulunan uzun namlulu silahlarla ateş ederek 4 kişiyi öldürdüklerini, kendisinin
bu olayı bizzat gördüğünü, sonra 3 taksinin olay yerinden ayrılıp gittiğini,
kendisinin köye gidip olayı anlattığını, halkla beraber giderek öldürdüler 4
kişinin cesedini çıkarttıklarını, şahısların 7-8 kişinin üzerinde sivil elbise
olduğunu, Botaş karakolunun kendilerine 7-8 dakika mesafede olduğunu, araçların
o istikamet itibariyle ancak oradan gelebileceklerini söylediği,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
müşteki olarak dinlenen İsa AKMAN’ın alınan beyanında: Oğlu Yahya AKMAN’ın
Abdulaziz GASYAK ile birlikte sigara sattığını, birkaç gün eve gelmediklerini,
Emine TADİK’in kendisine 3 taksinin tarlalarının yakınına gelerek indirdikleri 4
kişiyi öldürdüklerini söylemesi üzerine gidip tümseği açtıklarında oğlunun
cesedini gördüğünü, daha sonra emniyetten Ramazan Hoca jandarmadan da Selim Hoca
olarak bilinen kişiler tarafından şikayetçi olmamaları hususunda tehdit
edildiklerini, daha sonra çocuklarının itirafçı olan Bedran kod, Hakin GÜVEN ve
Selim Hoca tarafından öldürüldüğünü duyduğunu ve şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında 08.01.2003 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca
ifade sahibi olarak dinlenen Mehmet BABRAK’ın alınan beyanında: Adem YAKİN’in
yasadışı örgütte iken Bedran kod adı ile tanındığını, örgütten ayrıldıktan sonra
ise Şahin kod adı ile tanındığını bildiğini söylediği,
Talimatımız üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15.06.2009
tarihinde tanık olarak dinlenen Salih CANDORUK’un beyanında: Kardeşi Ömer’in
taksici olduğunu, olay günü Silopi ilçesine gittiğini ve dönmediğini, kardeşinin
genelde koç otelinin yanındaki taksi durağında bulunduğunu, bu nedenle oraya
aramaya gittiklerini, kahvede iken Agit MALGAZ’ın yanlarına gelerek kardeşinin
başına gelenleri anlattığını, kendisinin kimlik kontrolü yapılırken kardeşine
ait aracı gördüğünü, kardeşi Ömer CANDORUK’u Bedran ve Hakim isimli kişilerin
kendi araçlarına bindirdiklerini yolda araçtan atılan kardeşi Ömer CANDORUK’a
ait ehliyeti bulup kendisine teslim ettiğini söylediği,
Salih CANDORUK’dan MAKTÜL ÖMER CANDORUK’A AİT EHLİYETİN TESLİM ALINARAK CİZRE
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ 2009/142 EMANET SIRASINA KAYDININ YAPILARAK
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞIMIZA GÖNDERİLECEĞİNİN BİLDİRİLDİĞİ,
Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN isimli şüpheliler ile alakalı olarak maktüller
Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN ve Ömer CANDORUK’u kasten
öldürmek suçundan Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/497 esas sayılı
iddianamesi ile 05.08.2003 tarihinde kamu davası açıldığı, Şırnak ACM’nin yapmış
olduğu yargılama neticesi 2005/35 karar numaralı dosya kapsamında 29.03.2005
tarihinde sanıkların atılı suçu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter kesin
ve inandırıcı delil elde edilemediği kararı ile beraat kararı verilip bu kararın
kesinleştiği
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM BEYANINDA: “Cizre de görev yaptığım 1994 -1995
yıllarında tarihini tam olarak hatırlamıyorum, PKK terör örgütüne katılmak için
giden 4-5 kişinin Bozalan köyünün yakınında küçük bir mezranın ilerisinde
öldürülerek gömülmesi olayı, Cizre ilçesinde benimde yer aldığım çalışma grubu
ile ilçe jandarma binasında bulunduğum sırada Yavuz bizim yanımıza gelerek hadi
görev var dedi. Bunun üzerine ben, Yavuz, Tuna, Tayfun kod Hıdır, Adem ve yanlış
hatırlamıyorsam bir Cabbar isimli uzman çavuşla sivil beyaz renkli toros marka
iki araca, birinde Tuna’nın kullandığı ben, ve Tayfun kod Hıdır bulunuyorduk,
Ademin kullandığı diğer araca Yavuz ve Cabbar uzman çavuş bindiler. Silopi
yoluna hareket ettik, Silopi yolunun yaklaşık 10-15 km’sin de beyaz bir toros
araç durduruldu, içinde yanlış hatırlamıyorsam sürücüsü ile birlikte 4-5 kişi
vardı. Araç içerisindeki bu şahısları araçlarından indirip kendi araçlarımıza
bindirerek Cizre yönüne döndük, Bozalan köy yoluna dönüp devam ettiğimiz sırada
önümüzde seyreden Ademlerin aracında bulunan aldığımız şahıslardan birisi
araçtan kendisini attı, kaçmasın diye Adem ateş ederek bu şahsı yaralayıp daha
sonradan aracın bagajına atıp yolumuza devam ettik, Bozalan köyüne yakın bir
yerde bulunan küçük bir mezrayı geçtikten sonra bir dere yatağında araçları
durdurup yanımıza aldığımız şahıslar ile birlikte aşağıya indik, Yavuz ile Adem
bu 4-5 kişiyi bizden yaklaşık 50 metre kadar uzaklaştıktan sonra keleşlerle
tarayarak öldürdüler, cesetleri bulunmasın diye öldükleri yerde üzerlerine
toprak attık, ilçeye geri döndük. İlk alındıkları zaman Yavuz bu şahısların
kimliklerini toplamıştı, jandarma binasına dönünce de kimliklerini ilçe jandarma
komutanı Cemal TEMİZÖZ’e götürdü. Çünkü kim öldürüldüyse kimlikleri mutlaka
jandarma komutanlığına teslim ediliyordu, ben bu olaydan sonra bu şahısların PKK
terör örgütüne katılmak için gittiklerini, savaşçı olduklarını öğrendim, yanlış
hatırlamıyorsam öldürülen bu şahısların cesetlerinin bulunduğunu duydum. Eğer
bulunmamış ise yerini gösterebilirim. ” Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK SOKAK LAMBASI BEYANINDA: “1994–1995 yıllarında 4 şahsın öldürülmesi
olayı;Tam olarak hatırlayamadığım bir zamanda Cizre İlçe Jandarmada bulunan
Yavuz uzman gelerek Cemal TEMİZÖZ ‘ün talimatı ile göreve gidileceğini söyledi.
Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN-
BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman iki araç olarak
hareket etti. Aracın birini Tuna uzman kullanıyordu. Hıdır ve Abdulhakim bu
araçtaydı. Adem Yakinin kullandığı araçta Yavuz ve Cabbar uzmanlar vardı. Silopi
yoluna doğru hareket edikten sonra bir müddet gittikten sonra toros marka bir
araç durduruldu. İçinde 4 kişi vardı. Bu şahısları araçtan indirerek ikişer
ikişer araçlara alındı. Adem YAKİN’in kullandığı araç öndeydi. Bozalan köyünü
geçtikten sonra bir mezraya geldiler. Bu mezra içinde Adem’in kullandığı araçtan
bir şahıs atlayarak köyün içine doğru kaçmaya başladı. Bunun üzerine araçlar
durdurularak aşağıya inildi. Adem YAKİN aracın koltuğunun altından çıkardığı
Kaleşnikov marka silah ile seri bir şekilde kaçan şahsı taradı. Şahıs yere
düştü. Şahsın yanına koşarak gittiler ve yaralı şahsı alarak Adem’in kullandığı
aracın bagajına koyarak yola devam ettiler. Köyden Botaş istikametine giderken
yol kenarında tenha bir yerde şahısların üçünüde yere yatırarak hep beraber ateş
ettiler. Şahısların üzerinden kimliklerini aldıktan sonra toprak ile örterek
oradan ayrıldılar. Bu kimlikleri daha sonra Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettiler.
Yukarda isimlerini belirttiğim şahıslar her zaman infaz edilen bütün şahısların
kimliklerini alarak Cemal TEMİZÖZ’e teslim ediyorlardı.” Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Müşteki ve tanık anlatımlarının özellikle olaya görgüsü olan
tanıklar Emine TADİK ve Agit MALGAZ’ın anlatımlarının dosya tanıklarımız
TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI’nın anlatımları ile birebir uyduğu anlaşılmakla,
E- SONUÇ: Maktüller Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN ve Ömer
CANDORUK’un şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile şüpheliler Adem YAKİN, Fırat
ALTIN (Abdulhakim GÜVEN), Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod, Cabbar kod, Selim Hoca kod ve
Tuna kod tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldükleri.
16- Abdulhamit DÜDÜK’ün öldürülmesi;
A- OLAY: 17.07.1994 tarihinde Cizre ilçesi Gürsu köyü yolunda maktül Abdulhamit
DÜDÜK’ün ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürülmüş olarak bulunduğu,
Jandarma tarafından tanzim olunan 17.07.1994 tarihli olay yeri tespit tutanağına
göre Gürsu köyü ile Sarıtarla mezrası arasında dere içerisinde kırmızı renkli
doğan slx marka aracın bir metre yanında kafasından vurulmuş bir erkek şahsın
yatar vaziyette olduğunun, maktülün gözlerinin bağlı olduğunu, araç içerisinde
bir çanta olduğunun, içerisinde maktüle ait pasaport ve kartlarının olduğunun
tespit edildiği,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/416 hazırlık numaralı dosyası kapsamında
Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan ölü muayene ve otopsi tutanağına göre;
Maktülün arabanın sol arka tarafında yüz üstü yerde yattığını cesedin beyninin
parçalanmış ve beyin parçalarının çevreye dağılmış olduğunun, cesetten tahmini
iki metre uzaklıkta boş bir kaleşnikof marka tüfeğe ait olduğu tahmin edilen
kovanın bulunduğunun, baş kısmı sol şakak kısmında 1x2 cm boyutunda giriş ve
başın sağ kısmında tahminen 20-25 cm boyutlarında çıkış deliği olduğunun ve
maktülün ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin harabiyetine bağlı öldüğünün
tespit edildiği,
Anılan dosya kapsamında 27.09.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit
edilen İsa ERGİN’in beyanında: Olay günü köyde harmanın yanında olduğunu, bir
beyaz bir kırmızı iki aracın geldiğini, beyaz aracın önde olduğunu, bir süre
sonra bir tek el silah sesinin geldiğini silah sesinin geldiği tarafa gittiğinde
bir şahsın ölü olarak aracının yanında yatar vaziyette olduğunu gördüğünü,
durumu karakola haber verdiğini söylediği, aynı tarih ve aynı şekilde beyanda
bulunan Abdu GÖKALP ve Abdullah BİLGİÇ’in de aynı şeyleri söylediği.
Anılan dosya kapsamında 22.09.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit
edilen Nuri DÜDÜK’ün beyanında: kendisinin ölen Abdulhamit DÜDÜK’ün ağabeyi
olduğunu öldürülmeden önceki günlerde Irak’da yapmış oldukları ticaretten dolayı
parasını almak için gittiğini, kendisine ait aracı ile dönerken 30.000 ABD
dolarını habur gümrük kapısında beyan edip 30.000 ABD dolarını ise aracında
sakladığını, bu hususu kendisi ile araç telefonu ile yaptığı görüşmelerden
öğrendiğini, bilahare kendisini arayan kardeşinin Mardin iline gelmek için yolda
Cizre sınırlarında güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığını, bölük
komutanlığında bekletildiğini, kardeşi Abdulhamit’in kemik rengi Renault toros
marka bir araç ile takip edilip alınarak Bedran kod isimli bir itirafçı ve
yanındaki başka bir itirafçı tarafından götürüldüğünü, Gürsu köyü civarında
parası alınarak öldürüldüğünü, diğer itirafçının Hakim isimli kişi olduğunu, bu
hususları Halit ACAR isimli un fabrikası sahibinden duyduğunu söylediği,
Aynı kişinin 12.06.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımızda alınan
beyanlarında da aynı yönlü şeyleri söyleyip şikayetçi olduğunu söylediği,
Anılan dosya kapsamında 02.11.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit
edilen Halit ACAR’ın beyanında: Abdulhamit DÜDÜK’ü aile dostu olduğu için
tanıdığını, bu kişinin poşet yapan makinaları ile ticaret yaptığını, bu amaçla
Irak’a gidip geldiğini, gidiş gelişlerde kendisine uğradığını, 15.07.1994 günü
akşam saat 17.45 sıralarında yine kendisine uğradığını, geldiğinde bir yere
telefon açtığını, Arapça konuştuğunu kendisininde Arapça bildiği için
konuşmaları anladığını, bu sırada kendisinin Dicle köprüsü arama noktasında
kontrol sırasında üzerinde bulunan ABD dolarlaranı arama yapanların
gördüklerini, bu amaçla paranın çalıntı olup olmadığını araştırmak için
jandarmaya götürdüklerini, daha sonra bıraktıklarını, bir süre sonra Abdulhamit
DÜDÜK’ün iş yerinden ayrıldığını hatta aracın çerisinde gazeteye sarılı paraları
alıp koltuğun kenarındaki fileye koyduğunu, daha sonra öldüğünü duyduğunu
söylediği,
Maktülün kardeşi İsmet DÜDÜK’ün 09.08.1994 tarihinde Mardin Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesinde: Kardeşini öldüren kişilerin Bedran
adında kod adı Şahin olan itirafçı ve yanında bazı kişilerin olduğundan
bahsettiği,
B- DEĞERLENDİRME: Maktülün öldürülmesi sonrasında Bedran-Şahin kod ve Hamit
isimli kişilerden bahsedildiği, maktülün öldürülmesi sonrasında yanında bulunan
parasının tespit edilemediği, olayın oluş şeklinin diğer eylemlerle benzerlik
arz ettiği, olay tarihinde Bedran-Şahin kod ve Ferit kod Abdulhakim’in Cizre
ilçesinde bulunduklarının tespiti karşısında,
C- SONUÇ: Maktül Abdulhamit DÜDÜK’ün Bedran-Şahin kod Adem YAKİN ve Ferit kod
Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN) tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle
iştirak halinde öldürdükleri.
Hususlarının tespit edildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuvarına
yazılan 28.05.2009 tarihli yazı gereğince tanzim olunan 2009/1814 numaralı
balistik raporunda; Gönderilen mermi çekirdekleri ve kovanlar üzerinde gerekli
ekspertizin yapılarak bir çok dosya emanetinde bulunan kovanların çap ve tipine
uygun tek bir ateşli silah ile atıldıkları hususunda tespit yapıldığı gibi
olaylarda kullanılan ateşli silahların tabanca ve uzun namlulu (kaleşnikof vb.)
silahlar olduğu hususunun tespit edildiği,
GENEL DEĞERLENDİRME:
Yukarda anlatılan tanık beyanları ile dosyamız kapsamına alınan öldürme
olaylarına ilişkin soruşturma dosyalarının değerlendirilmesi ışığında şüpheli
Cemal TEMİZÖZ’ün 1993 yılı Haziran ayında Cizre ilçe jandarma komutanlında bölük
komutanı olarak göreve başladığı, göreve başlamasından itibaren Cizre ilçesinde
terörle mücadele ediliyor görüntüsü altında korucu, itirafçı ve uzman
çavuşlardan oluşan bir grup oluşturduğu,
Söz konusu grubun Şahin-Bedran kod Adem YAKİN, Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim
GÜVEN), Tayfun kod Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod, Selim Hoca kod, Tuna kod ve Cabbar
kod isimli kişilerden oluştuğu,
Şahin-Bedran kod şüpheli Adem YAKİN’in yasadışı PKK terör örgütü adına kırsalda
silahlı faaliyet yürüttükten sonra 1990 yılının Temmuz ayında güvenlik güçlerine
teslim olduğu, yargılanarak örgüt suçundan dolayı aldığı ceza hükmünün 1993
yılında infaz olunduğu, 1993 yılında askerlik görevini ifa için Cizre ilçe
jandarma komutanlığına gönderildiği,
Ferit kod şüpheli Fırat ALTIN (Abdulharim GÜVEN) 1988 yılında yasadışı PKK terör
örgütüne katılarak 1990 yılında yargılandığı ve o yıllarda kullanılan ifade ile
itirafçı olduğu, cezasının Diyarbakır cezaevinde infaz olduğu, 1993 yılında
doğduğu ilçe olan Cizre ilçesine gönderildiği,
Tayfun kod şüpheli Hıdır ALTUĞ’un 1980’li yılların sonunda yasadışı PKK terör
örgütüne katılarak kırsal alanda faaliyet yürüttüğü, 1990 yılında güvenlik
güçleri ile yakalanarak o yıllarda kullanılan ifade ile itirafçı olduğu,
cezaevinde 5 yıl kadar infazı yapıldıktan sonra Cizre ilçe jandarma
komutanlığına gönderildiği,
Yavuz Kod, Tuna Kod, Cabbar Kod ve Selim Hoca Kod isimli kişilerin anılan
tarihlerde Cizre ilçe jandarma komutanlığında görevli uzman çavuşlar oldukları,
bu kişilerden Tuna Kod isimli kişinin uzman çavuş Gündür GÜLER olduğunun tespit
edilmesine rağmen şahsın trafik kazasından öldüğünün anlaşıldığı, diğer kod
isimli kişilerin kimlik bilgilerinin tespit edilemediği,
Soruşturmanın uzamaması ve dosyamızda şüphelilerin tutuklu olması nedeniyle
şüpheliler Yavuz kod, Cabbar kod ve Selim Hoca kod isimli kişilerin soruşturma
evrakının dosyamızdan tefrik edilerek C.Başsavcılığımıza ait 2009….. soruşturma
numaralı dosya üzerinden devam olunduğu, Tuna kod isimli şüpheli Gündür GÜLER’in
19.02.1995 tarihinde öldüğü alınan nüfus kayıt örneğinden anlaşıldığından
hakkında ek takipsizlik kararı verildiği.
Söz konusu grubun süreç içerisinde asli görevinden ayrılarak yasadışı PKK terör
örgütüne yardım ettiğini değerlendirdiği, yada özel sebeplerden dolayı gözaltına
aldığı kişileri sorgulayarak bir kısmını öldürdükleri,
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün göreve başladığı sırada, korucu başı olan Kamil ATAĞ’ı
kurduğu ekip içerisinde değerlendirerek Kamil ATAĞ’ın emrinde bulunan bir kısım
koruculardan da yararlandığı,
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün 1994 yılı yerel seçimlerinde ilkokul diploması şartı
aranan belediye başkanlığı için gerekli alt yapıyı oluşturarak Kamil ATAĞ’ın
belediye başkanı olması için faaliyet yürüttüğü, 1994 yılı yerel seçimlerinde
Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olmasını temin edip tanık anlatımlarına göre
belediye başkan adayı olan Salih ŞIK’ı tehdit ederek Kamil ATAĞ’ın belediye
başkanlığına itirazını engellemeye çalıştığı,
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün bu dönemden başlamak üzere Metin kod adını
kullandığının tanıklar tarafından anlatıldığı,
Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanında; Cemal TEMİZÖZ’ün 1998 yılanda Diyarbakır
ilinde görevli olduğu sırada da yanında Şahin-Bedran kod Adem YAKİN ve Ferit kod
Abdulhakim GÜVEN ile birlikte sık sık Cizre ilçesine geldiği, bu tarihlerde de
Metin kod adını kullandığını söylediği,
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün emrinde bulunan şüpheliler Şahin-Bedran kod Adem YAKİN,
Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN), Tayfun kod Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod,
Selim Hoca kod, Tuna kod ve Cabbar kod isimli kişileri ve korucu başı şüpheli
Kamil ATAĞ ile emrindeki bir kısım korucuları suç işlemek amacıyla kurulmuş bir
teşekkül haline dönüştürdüğü,
Emrinde bulunan kod isimleri belirtilen uzman çavuş rütbesindeki kişilere
talimatları bizzat kendisinin verdiği, bu kişilerinde kendilerine verilen
talimatları yerine getirdikleri ve gerçekleştirdikleri eylemleri direk şüpheli
Cemal TEMİZÖZ’e rapor ettikleri,
Kod isimli uzman çavuşların itirafçı diye isimlendirilen kişiler ile birlikte
yukarda anlatılan eylemleri gerçekleştirdikten sonra öldürdükleri kişilere ait
kimlik belgelerini eylem akabinde şüpheli Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettikleri,
böylece şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün vermiş olduğu talimatı yerine getirdiklerini
bildirdikleri, yukarda anlatılan bir çok eylemde öldürülen kişilerin
üzerlerinden kimlik belgelerinin çıkmamasının da bu hususu doğruladığı,
Kod isimli uzman çavuşların ve itirafçıların bölükte görev yapan diğer
rütbeliler ve askerlerden farklı olarak kaleşnikof marka tüfek ve tabanca
taşıyıp, eylemleri bu silahları gerçekleştirdikleri, Cizre ilçe merkezinde
meydana gelen olaylara ilişkin adli evrak tanzim etme görevinin merkez jandarma
karakolunda olmasına rağmen yakalama, gözaltı, savunma ve gözaltından bırakma
gibi adli işlemleri tanıkların sorgu ekibi diye isimlendirdikleri, kod isimli
uzman çavuşlar tarafından yerine getirildiği, yukarda anlatılan bir çok öldürme
olayında olay yeri tespit tutanaklarında tutanak tanzimi yapan görevlilerin isim
ve tanıtıcı sicil bilgilerinin olmayıp, ilçe jandarma komutanlığında görevli
şeklinde yazının bulunduğu, bir kısım tutanaklarda ise kod isimlerin yazılı
olduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20.03.2009 tarihinde ilgisi
nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilen telefon tespit tutanağında;
Bedran-Şahin kod Adem YAKİN’in Abuzer GÜN isimli kişi ile;
09.03.2009 tarihli yaptığı görüşmesinde;
- Abuzer: Efendim
- Şahin: Ha televizyonlar çıktı, haberler vermeye gelmeye başladı
- Abuzer: Hayırdır
- Şahin: O Silopi ile ilgili
- Abuzer: He
- Şahin: Silopi ile ilgili açıklamalardan ötürü
- Abuzer: Hı hangi kanal
- Şahin: Star bu yeni bir haberlerinde verdiler
- Abuzer: Geçenlerde şey yapmıştık iptal etmişlerdi
- Şahin: Ertelenmişti kadınlar gününde ertelenmişti, bu gün başladılar oraları
- Abuzer: Valla
- Şahin: Açtılar isim zikrediyor direk ya
- Abuzer: Valla
- Şahin: VALLA İSİM ZİKREDİYOR, BEN ŞİMDİ Bİ BURDA KALIRSAM GAFİL AVLANACAĞIM,
BAŞKA BİR ŞEY YOK
- Abuzer: Bakalım akşama, ya sabaha çıkalım he
Şeklinde konuştukları,
10.03.2009 tarihli yaptığı görüşmede
- Abuzer: Alo
- Şahin: Hı
- Abuzer: Napıyorsun
- Şahin: Napıyorum bi yere geçecem gazte okumaya çalışacam
- Abuzer: Gazete okudum ya bir şey yok
- Şahin: Taraf’ı aldın
- Abuzer: Hem aldım, Taraf’ı da okudum iki tane kemik çıkmış, hayvanmı şeyinmi
belli değil
- Şahin: Bu günde devam edecekte sen ne yapacan şimdi
Şeklinde konuşmalar yaptıkları.
Şüpheli Adem YAKİN’ın 2009 yılında halen Şahin kod ismini kullanmasının dikkat
çekici olduğu,
Karakol hiyerarjisinde karakola bağlı olarak çalışması gereken kod isimli uzman
çavuşların çalıştıkları dönemde karakol komutanının emir ve komutasında olmayıp
direk şüpheli Cemal TEMİZÖZ’den talimat aldıkları,
Bu konularla alakalı tanık beyanlarına baktığımızda;
Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 1992-1994 yılları arasında karakol
komutanı olarak görev yapan tanık Ahmet ÖZNALBANT’ın Cumhuriyet Başsavcılığımız
tarafından alınan 30.04.2009 tarihli beyanında; “Ben 1992 yılı mayıs ayında
Cizre ilçe jandarma karakolunda merkez karakol komutanı olarak göreve başladım.
……………
1993 yılı Temmuz ayında ilçe jandarma komutanlığımıza Cemal TEMİZÖZ binbaşımız
gelerek göreve başladı. O gelmeden kısa bir süre önce örgüt mensupları iki
korucuyu petrol istasyonunda asmışlardı. Hatta ağızlarına da para soktuklarını
hatırlıyorum.
Aydın BACIK binbaşım zamanında ilçe jandarma karakol komutanlığına ait bina ve
civarında sivil kıyafetli personel yada başkaları yoktu. Fakat zaman zaman
Şırnaktan benim tanımadığım kişiler gelirdi. Onlar bizimle görüşmezdi. Genelde
bölük komutanı ile görüşürlerdi. Çünkü istihbari konular olduğu
değerlendirilirdi.
Cemal TEMİZÖZ zamanında Abdulhakim isimli Cizreli bir itirafçı gelmişti hatta
Hıdır isimli kişide o sıralarda gelmişti. Bu kişiler genellikle komutanız Cemal
TEMİZÖZ ile birlikte olurlardı ve onunla görüşürlerdi. Bizimle ancak
karşılaşırsak konuşma imkanımız olurdu. Zaten ben Hıdır ve Abdulhakim'i isimleri
ile hatırlıyorum. Çünkü Abdulhakim Cizreli eşide Diyarbakırlı idi ve PKK örgütü
ile irtibatlarının olup itirafçı olduklarını iyi hatırlarım. bu şahıslar
karakolda yatmıyorlardı. Nerede yatıyorlardı ben bilmiyorum. Büyük bir ihtimalle
korucuların bölgesinde bir yerlerde kaldıklarını tahmin ediyorum. Ayrıca Adem
YAKİN'i ismen tanımıyorum. Ama sivil kişiler vardı ve bu kişiler Cemal TEMİZÖZ
ile görüşürlerdi. Ayrıca bu kişiler ile birlikte 6-7 kişi sivil giyimli
karakolumuzun sorgu bölümünde çalışır ve ifade alırlardı. Hatta ifadeler 3-4
suret alınırdı. Bir sureti bize verilirdi. Biz onu adliyeye intikal ettirirdik.
Bir suretide kendi arşivlerinde saklanır. Bir sureti ise şırnak alaya
gönderilirdi. Bu altı yedi kişilik grupta iki üç tane rütbeli yani uzman
seviyesinde personel olduğunu biliyorum. Ama ben isimlerini bilmiyorum. Ayrıca
Silopiden de sivil bu şekilde gelenler olurdu. Onlar bizimle irtibata geçmez
genellikle sorgu ekibi ile konuşurlardı.
Ben Yavuz isimli bir uzman çavuşu hatırlıyorum ama ben bu şahsın açık kimlik
bilgisini bilmiyorum, bilmemde söz konusu değil çünkü biz arada görüşürdük.
Ayrıca Selim Hoca yada Cabbar kod isimli kişileri hatırlamıyorum. Fakat Tuna
isimli birisinin trafik kazasında öldüğünü duymuştum.
Benim çalıştığım dönemde ciddi miktarda faili meçhul olaylar oluyordu. Çünkü
bölge karışıktı. Burada bölgesel aşiretler arası problemlerde yaşanıyordu.
Mesela Tayyen kerevan aşireti ile Şık aşireti arasında problemler vardı. Tayyen
kerevan aşireti o günün şartlarında daha devletçi bir aşiretti ve içlerinden bir
kısmına yasal mevzuaata göre silah ve teçhizat verilmişti. Bu aşiretin
temsilcisi olan Kamil ATAĞ'da öne çıkan ve sık sık komutanımızla görüşen
birlikte olan bir kişiydi. 1994 yerel seçimlerinde de zannediyorum bu nedenle
Kamil ATAĞ desteklendi. Hatta o dönem ben bu şahsın diplomasının olmadığını
duymuştum. Fakat buna rağmen nasıl belediye başkanı oldu bilemem.
Ben Salih ŞIK isimli kişiyi ise tanımam.
Ramazan ELÇİ isimli kişinin bana gösterdiğiniz teşhis tutanağında olan
fotoğrafını görünce söz konusu Seyrantepe tesislerine o tarihlerde savcımız ile
beraber gittiğimi hatırlıyorum. Ama soruşturmayı polis yapmıştır. Çünkü
karayollarındaki sosyal tesislerin mıntıkası polise aittir.
Ben her ne kadar 1994 yılı Temmuz ayına kadar merkez jandarma karakol komutanı
olarak görev yapmışsamda bu döneme kadar genellikle ben ve ekibim resmi
kıyafetimizle çalışır. Resmi kıyafetimizle yol devriyesi yada diğer güvenlikli
alakalı görevleri ifa ederdik. Adli evrakların tamamını sorgu diye belirttiğimiz
6-7 kişilik itirafçı ve rütbelilerden oluşan grup yapardı. Onlar evrakı
oluşturarak savunmaları ve yazıları yazıp ilçe jandarma komutanımızın imzası ile
adliyeye intikal ettirirlerdi. Ayrıca gözaltı işlemlerinide yine bu grup yapar
bize herhangi bir bilgi vermezlerdi. Nezarethane defterleride onlardaydı. Ayrıca
olaylara ilişkin vukaat diye adlandırdığımız raporlarıda onlar çekerlerdi.
Bizim jandarma olmamıza rağmen valilik yada tugay komutanlığının emri ile Cizre
ilçe merkezinde bulunan köprünün kontrolü ile ilçenin merkezi olan Cudi
mahallesinin asayiş kontrolleride bize devredilmişti. Bu fiili bir durumdu
elimizde resmi bir yazı yoktu, ama komutanımızın talimatı ile bu yerlerin
güvenlik ve emniyet işlemlerini biz yürütüyorduk. Hatta ben Cemal komutanımıza
itiraz ederek benim personelim yetersiz rütbeli köprüye vermek için bir gün tank
taburundan gelsin bir gün sınır taburundan gelsin bir günde ben vereyim dedim.
kendisi bunu kabul etti ve o birliklerden rütbeli gelmeye başladı.
Çalıştığım yıllarda Cudi mahallesindeki bir çok hadiseye ilçe merkezi olmasına
rağmen biz müdahale etmek zorunda kaldık. Ciddi miktarda adam öldürmeler
yaşanıyordu.
Karakolumuzda ve civarında bulunan bahsettiğim sivil kıyafetli 6-7 kişi sorgu
ekibi diye bilinirdi. Fakat bunların resmi bir birim olup olmadığını ben bilemem
ama bizim karakol şemamızda böyle bir kadro yoktu. Bu birim direk ilçe jandarma
komutanı Cemal TEMİZÖZ ile birlikte çalışırdı. Emir ve komutayı ondan alırdı. O
olmadığı zaman Hasan BAŞKÖK teğmenim yada Erhan PATIR üst teğmenim ile
görüşürlerdi.
Cemal TEMİZÖZ binbaşımız ile Kamil ATAĞ samimi ve sıkı görüşürlerdi. Çünkü Kamil
ATAĞ'ın korucu başı sıfatı vardı. Hatta korucuların maaşlarını biz komutanımızın
talimatı ile yada bizzat kendisi imza karşılığı Kamil ATAĞ'a verilirdi. O da
ilgililere dağıttığını söylerdi.
Ben Kamil yada Kukel ATAĞ'ın evlerinin altında nezarathane olup olmadığını
bilemem. Ama evlerine koruculuklarından dolayı mühimmat ve silah teslimi için
gittiğimde öyle bir şey görmedim.
Bizim çalıştığımız dönemde operasyon talimatları üzerine bölgedeki operasyon
sırasında gerek bizim resmi arananlar listemize göre, gerekse sogu ekibinin
kendi listesine göre bir kısım kişiler kimlikleri ile beraber alınarak komando
birliği ile birlikte götürülerek sogu ekibi diye bahsettiğim kişilere teslim
edilirdi. Sonrasında ne yaparlardı ben bilemem. Çünkü biz güvenlik ile alakalı
işlemlerle yoğun bir şekilde uğraşırdık. Ayrıca bu sorgu ekibinin beyaz renkli
bir renault araçları vardı. Genelde onu kullanırlardı.
Kamil ATAĞ'ın belediye başkanı olmasında resmi görevlilerin gayret
gösterdiklerini hatırlarım, ama amaç devlet adına iyi şeyler yapacağı idi.
gerçekten bu dönemde ilçe merkezinde güvenlik konusunda güzel gelişmeler oldu.
Sorgu ekibi diye bilinen sivil 6-7 kişilik grup genellikle kaleşnikof silah ve
tabanca kullanırlardı. Onları girip çıkarken görürdük. Diğer tüm askeri personel
G-3 piyade tüfeği kullanırdı. Oysaki bu gruba bu şekilde bir teçhizat
verilmişti.
Kuştepe köyü 1993 yılının sonundan itibaren boşaldı. Bu dönemden sonra buraya
hizbullahçıların geldiğine dair duyumumuz oldu. Ama bizzat gidip görmedik. Cudi
mahalleasinin güvenliğide her ne kadar fiilen bizdeymiş gibi görünsede, orada
güvenlik gönüllü köy korucularına bırakılmıştı. Onların başındada Kamil ATAĞ
vardı.
Biz mühimmat ve silah teslimi sırasında korucu başı olan Kamil ATAĞ'dan imza
alır bir senet karşılığı teslim ederdik . Hatta 3 aylık dilimler ile kontrol
ettiğimizi hatırlıyorum. “ Dediği.
Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 1994-1996 yılları arasında karakol
komutanı olarak görev yapan tanık Mehmet AKSOY’un Cumhuriyet Başsavcılığımız
tarafından alınan 30.04.2009 tarihli beyanında; “17 Temmuz 1994 yılında Cizre
ilçesinde merkez jandarma karakol komutanı olarak görev başladım. Benden önce
Ahmet ÖZNALBANT bey görevli idi. Ben göreve başladımdı ilçe jandarma komutanımız
Cemal TEMİZÖZ binbaşımızdı.
Benim görev yaptığım sırada, sorgu ekibi diye bilinen Selim Hoca, Tuna, Yavuz,
Cabbar isimli kişiler ile sivil olan isimlerini bilmediğim 2-3 kişi daha vardı.
Bunlar sorgu işlemlerinin tamamını hallederlerdi. Yani terör ile alakalı tüm
adli işlemleri yani gözaltına alma, bırakma, sorgu, savunma alma ve adliyeye
götürme işlemlerini bahsettiğim bu 6-7 kişilik sivil ekip hallederdi. Biz normal
adli vakalarla alakalı işlemleri halleder ayrıca emniyet ve asayişle alakalı tüm
işlemleri ikmal ederdik. Ayrıca Cizrenin merkezinde bulunan köprü ile Cudi
mahallesinin fiili olarak tüm güvenlik ve asayiş işlemleri bizdeydi. Ayrıca yol
emniyetinide biz sağlıyorduk. Yine birliğin yakın korunma hizmetleride bize
aitti.
Bu sorgu ekibinin beyaz renkli bir renault marka araçları vardı. Ama bu araç
bizim jandarmamızın envanterinde yoktu. O aracın ne şekilde temin edildiğini ben
bilemem, fakat fiilen genellikle bu aracı kullanırlardı. Bizim bu sorgu ekibi
ile belki haftada bir iki defa görüşmemiz ya olurdu ya olmazdı. Çünkü o grupla
bir samimiyetimiz yoktu. Ben bu kişilerin gerçek isimlerinide bilmem.
Bizim karakol teşkilat kadromuzda sorgu diye bir birimimiz o dönemde yoktu. Ama
fiilen devam eden böyle bir birim vardı. Neden vardı bilemem.
Ben gittiğimde Kamil ATAĞ hem korucu başı hemde belediye başkanı idi. Kamil ATAĞ
ile komutanımız Cemal TEMİZÖZ sık sık görüşürlerdi samimi olduklarını biliyorum
ama ne konuştuklarını bilmem.
Benim dönemimde bir kısım faili meçhul olaylar oldu. Mesela Abdurrahman AKYOL
isimli kişinin öldürüldüğünde olay yerine gidip tutanak tutmuştuk. Fakat o zaman
faili bulunamadı. Bir de yine belediyede çalışan bir kişi vücudundan birden
fazla defa kaleşnikof silahla vurulmuştu. Yine bir kişide enseden iki kurşunla
vurulmuştu. Bu olayın gündüz olduğunu hatırlıyorum.
Bizim karakolumuza ait nezarathane defteri ve vukuat raporları yani terör
suçlarına ilişkin bu işlemler sorgu ekibine aitti ve fiilen onlar yürütürdü.
Sorgu ekibinde olan itirafçılardan Cizreli olan Abdulhakimi hatırlıyorum. Ama
diğerlerini tanımıyorum fakat sürekli görürdüm. Bu şahısların hiç biri karakolda
kalmıyorlardı. Tahmin ediyorum Cizre merkezinde bir yerlerde kalıyorlardı.
Sorgu ekibi şüphelileri aldığında yada bıraktığında bize hiç bir şekilde bilgi
vermiyorlardı. Bu şahıslar bize bilgi vermezlerdi. Sadece ilçe jandarma
komutanımız olan Cemal TEMİZÖZ'e bilgi verir, tüm talimatlarıda ondan alırlardı.
Bizim ile hiç bir irtibatları yoktu. Ben Cemal TEMİZÖZ ile birlikte bu
şahısların bir yere gittiğini görmedim. Yanlız operasyonlar sırasında gittiğini
biliyorum.
O yıllarda Cizre merkezinde yada civarında faili meçhul olaylara ilişkin olarak
hiç kimse ifade vermediği gibi görenlerde korkarak kaçıyorlardı, o yüzden bir
çok olayda tüm gayretimize rağmen olayları aydınlığa kavuşturamadık. Benim
söyleyebilekceklerim bunlardan ibarettir.”Dediği.
Yukarda anlatılan eylem tarihlerinde Cizre ilçesi merkez jandarma karakol
komutanı olarak görev yapan tanıkların alınan tanık beyanlarının, gizli tanıklar
TÜKENMEZ KALEM, SOKAKLAMBASI ve tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanları ile eylem
evraklarına paralellik arz ettiği.
Yukarda anlatılan eylemlerde; Maktullerin gözaltına alınmaları, alan kişilerin
aynı kişiler olması, beyaz renkli Renault marka bir araç ile alınmaları,
kaleşnikof tüfeği ya da tabanca ile öldürülmeleri, benzer yerlerde
öldürülmeleri, öldürüldükten sonra birçoğunun özensiz 8-10 cm toprak altına
üzerine taş koyulmak suretiyle gömülmeleri, üzerlerinden kimlik belgelerinin
çıkmaması gibi verilerin benzerlik arz ettikleri,
Yukarda anlatılan öldürme eylemlerinden birçoğunun adli evraklarının eylemden
kısa bir süre sonra görevsizlik kararı ile Diyarbakır DGM Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine rağmen, gizli tanık beyanları ile birebir uyumlu
olduğu. Yer, zaman, kişi, olay şekli, olayda kullanılan silah ve sonuçları
itibariyle eylem içerisinde olmayan bir kişinin bu bilgileri bilmesinin mümkün
olmadığı, bundan dolayı gizlik tanıklar SOKAK LOMBASI ve TÜKENMEZ KALEM ile
tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanlarının doğruluk arz ettiğinin
değerlendirildiği,
???ŞÜPHELİ SAVUNMALARI:….??????????????
????????????
Talimatımız üzerine, 1990-2000 yılları arasında Cizre ilçesinde meydana gelen
faili meçhul olaylara ilişkin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
düzenlettirilen tabloya göre;
1993-1994-1995 yıllarında toplam 48 adet faili meçhul adam öldürme dosyasının
varlığından bahsedilip, 1996-1997 yıllarında ise toplam faili meçhul adam
öldürme dosya sayısının 7 olduğunun dikkat çekici olduğu,
Böylece tüm değerlendirmeler ışığında şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün liderliğinde 1993
yılından itibaren Cizre ilçesinde suç işleyen bir teşekkül meydana getirdiği, bu
teşekkülün mensuplarının şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile kasten öldürmede
dahil olmak üzere bir çok suç işledikleri, bu teşekkülün amaçladıkları suçların
işlenmesi sırasında terörle mücadele edilmesi amacıyla devlet tarafından
kendilerine sağlanan her türlü imkanıda kullandıkları, mevcut delillerden
anlaşıldığı,
Şüphelilere atılı bulunan suç işlemek için teşekkül oluşturmak ve mensubu olmak
suçu ile alakalı öğretideki değerlendirmelere baktığımızda;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01/02/2000 gün ve 8/299-1 sayılı kararında 765
sayılı TCK’nun 313 maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak suçunun unsurları: “Suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçun
maddi öğesidir. Teşekkül ise iki veya daha çok kişinin birlikte cürüm işlemek
amacıyla birleşmeleridir. Maddede öngörülen suç hazırlık hareketlerinin
cezalandırıldığı, bir tehlike suçu olup, düzenlemeyle, müstakbel suçları önleme
amacı güdülmüştür. Yasanın amacı basit bir birleşme olmayıp kamu için tehlike
yaratacak birleşmeyi cezalandırmaktır, suçu basit birleşmeden ayıran devamlılık,
birden fazla suç için bir araya gelme ve sürekliliktir” şeklinde belirttiği,
5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”
suçunun düzenlendiği TCK’nun 220. maddesi ile alakalı olarak Yargıtay Ceza Genel
Kurulu verdiği 3.4.2007 gün ve 10/253-80 sayılı kararında bu suçun unsurlarını;
“suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması,
b) Üyeler arasında gevşek te olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün
varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak
gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işleme amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının
kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların
konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte zorunluluk
arzetmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde fail
örgütteki konumuna göre üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında
ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir
suçu işlemek veya bir şuç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil
ancak iştirakten sözedilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması
gerekmektedir” şeklinde gösterdiği,
Bundan başka cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçlarına bakmakla görevli
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin hem 765 sayılı TCK hem de 5237 sayılı TCK
düzenlemelerine ilişkin kararlarında da suçun unsurlarına ilişkin tespitlere yer
verildiği, bu kapsamda;
27.12.2001 gün ve 13322-17611 sayılı kararda; “dava konusu olayın kendi içindeki
sürekliliği ve sanıkların aralarındaki teşkilatlı işbirliği ve sanıklar
haklarındaki diğer davalar da dikkate alındığında TCK. nun 313. maddesinde
tanımı yapılan çete oluşturmak suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu….” ,
12.7.2001 gün ve 2198-12855 sayılı kararda; “Yaşar K. liderliğinde bir
örgütlenme disiplini ve dayanışması içinde bir araya gelip, onun emir ve
talimatıyla alacaklarını tahsil edemeyen alacaklıları bulup, onlardan
ellerindeki çek ve bonoları alıp, değişen yüzdelerle cebir, şiddet uygulayarak
tahsilat işini üstlendikleri, eylemlerini gerçekleştirmek için silahlanıp,
borçluları telefonla, bizzat ve hatta silahla tehdit ederek zor kullandıkları,
işyerini kurşunlayarak tahsilatı gerçekleştirdikleri, ödeyemeyenlerden haraç
aldıkları….olması nedeniyle eylemlerinin TCK.nun 3l3. maddesindeki suçu
oluşturduğu…” ,ve aynı mahiyette 8.11.2001 gün ve 12280-15756 sayılı şeklinde
kararların olduğu,
Yine aynı Daire 15.1.2002 gün ve 16176-125 sayılı kararında, soruşturmamıza konu
olayda olduğu gibi devlet imkanlarını oluşturdukları teşekkülde suç işlemek
amacıyla kullanan görevlilerin de yeraldığı bir teşekkülle ilgili olarak ;
“Susurluk kazasından sonra Mehmet Ö. sahte kimlikli şahsın, yurt dışında
uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan
Abdullah Ç.olduğunun anlaşılması, araçı kullananın Emniyet görevlisi, araç
sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk
değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok
yönlü araştırılmasını gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda,
ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç,
karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu
ortaya çıkardığı, haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi
görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi
devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup
haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp
bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk
içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp
amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına
kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı, ile katliam
sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket
edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK.nun
313. maddesindeki suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz” hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna
gittiklerinin görüldüğü, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur
yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk
dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki
yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti,
hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği,
nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen
olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları
yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir Anayasa ve Yasa ihlalinin
ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı ve hukuk devletinin bütünü ile
ortadan kalkması sonuçunu doğuracağı göz önüne alındığında mahkemenin sanıkların
eylemlerini TCK.nun 313. maddesine uyar niteliktedir” tespitini yaptığı,
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bu olaya ilişkin yaptığı ve yukarıda açıklanan
tespitlerin gerek yapılanma gerekse kullanılan yöntemler açısından neredeyse
tamamının olayımızda şüphelilerin oluşturduğu teşekkül açısından da büyük
benzerlikler gösterdiği,
5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra da 4.6.2007 gün ve 3981-4415 sayılı
kararda; “tam bir işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde
hareket edip amaçları doğrultusunda hareket ettikleri, örgütün yapısı, sahip
olduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli
olduğunun anlaşılması karşısında sanıklar ….hakkında 5237 sayılı TCK’nun 220/1
madde ve fıkrası uyarınca hüküm kurulmasında bir isabetsizlik yoktur” denildiği,
aynı Dairenin 19.11.2007 gün ve 8693-7884 ile 3.12.2007 gün ve 9222-8495 sayılı
kararlarda da benzer açıklamalar yapıldığı,
Yukarıda verilen yargı kararları doğrultusunda tüm deliller
değerlendirildiğinde, şüphelilerin meydana getirdikleri örgütlenmenin gerek 765
sayılı TCK.nun 313., gerekse 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde düzenlenen suç
işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçlarını oluşturduğu
sonucuna varıldığı,
Şüphelilere atılı bulunan Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Oluşturmak ve Teşekkül
Mensubu Olmak, Kasten Adam Öldürmek, Kasten Adam Öldürmeye Azmettirmek
suçlarının 765 sayılı TCK’nun 313, 450/4-5 maddelerinde düzenlenip 1 Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun atılı suçlarla alakalı
düzenleme yapan maddelerinin lehe düzenlemeler içermediği, bu nedenle şüpheliler
yönüyle 765 sayılı TCK’nun lehe olarak değerlendirildiği,
Şüphelilerin üzerlerine atılı bulunan Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Oluşturmak
veya Bu Teşekküllerin Mensubu Olmak suçunun suç tarihi itibariyle 765 sayılı
TCK’nun 313 maddesinde düzenlendiği, bu suç tipi ile alakalı soruşturma yapma
görevinin 5190 sayılı yasa gereğince o tarihlerde kurulu DGM Cumhuriyet
Başsavcılıklarına ait olduğu, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren
5237 sayılı TCK’nun Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma suçunu 220 maddesinde
düzenlediği, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 250 maddesinde bu
suç tipi ile alakalı soruşturma yapma görevinin CMK’nun 251 maddesi gereğince
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından CMK 250. Maddesindeki suçları
soruşturma görevli Cumhuriyet Başsavcılıklarının görevinde olduğu,
CMK’nun 250/3 fıkrasına göre 1. Fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve
memuriyetleri ne olursa olsun bu kanun ile görevlendirilmiş, ağır ceza
mahkemelerinde yargılanır şeklinde düzenleme içerdiğinin anlaşıldığı,
SONUÇ VE İSTEM:
Şüphelilerin üzerlerine atılı bulunan suçlardan dolayı ayrı ayrı
değerlendirilmesinde;
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ:
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek
için Teşekkül Meydana Getirmek, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül
Mensuplarını Azmettirmek suretiyle Ramazan ELÇİ, Abdullah EFELTİ, İbrahim ADAK,
Mehmet Gürri ÖZER, İbrahim DANIŞ, Yabancı uyruklu (arap) bir erkek şahıs,
Abdurrahman AFŞAR, İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR, Mustafa AYDIN, Süleyman
GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK’u öldürmek suçlarını
işlediği aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Teşekkül Meydana Getirmek suçundan dolayı
eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3-4,40 maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller Ramazan ELÇİ, Abdullah EFELTİ, İbrahim DANIŞ,
Yabancı uyruklu (arap) bir erkek şahıs, Abdurrahman AFŞAR, Mustafa AYDIN’ı
öldürtmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 64/2,
450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca maktül ve EYLEM SAYISI OLAN 6 (ALTI) DEFA,
3. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller İbrahim ADAK, Mehmet Gürri ÖZER, İzzet PADIR,
Abdulah ÖZDEMİR, Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK’u
öldürtmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 64/2,
450/4-5, 40,31, 33 maddeleri uyarınca EYLEM SAYISI OLAN 3 (ÜÇ) DEFA,
Şüpheli Kamil ATAĞ:
Şüpheli Kamil ATAĞ’ın yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek için
Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek İçin Oluşturulan
Teşekkül Mensuplarını Azmettirmek suretiyle Ramazan UYKUR, Abdurrahman AKYOL,
İhsan ARSLAN, Beşir BAYAR, Abdurrezak BİNZET, İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR’i
öldürtmek suçlarını işlediği aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller Ramazan UYKUR, Abdurrahman AKYOL, İhsan ARSLAN,
Beşir BAYAR, Abdurrezak BİNZET’ı öldürtmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe
olan 765 sayılı TCK’nun 64/2, 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca maktül ve
EYLEM SAYISI OLAN 5 (BEŞ) DEFA,
3. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller İzzet PADIR ve Abdulah ÖZDEMİR’i öldürtmek
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 64/2, 450/4-5,
40,31, 33 maddeleri uyarınca,
Şüpheli Temer ATAĞ:
Şüpheli Temer ATAĞ’ın yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek için
Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek İçin Oluşturulan
Teşekkülün Mensubu Olarak Maktüller Ramazan UYKUR ve Abdurrahman AKYOL’u Kasten
Öldürmek suçlarını işlediği aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
Ramazan UYKUR ve Abdurrahman AKYOL Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan
ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca maktül ve
EYLEM SAYISI OLAN 2 (İKİ) DEFA,
Şüpheli Adem YAKİN:
Şüpheli Adem YAKİN’in yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek için
Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek İçin Oluşturulan
Teşekkülün Mensubu Olarak Maktüller Abdulhamit DÜDÜK, İhsan ARSLAN, Mustafa
AYDIN, Yabancı uyruklu (arap) bir erkek şahıs, Süleyman GASYAK, Abdulaziz
GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK’u Kasten Öldürmek suçlarını işlediği aşağıda
dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
Abdulhamit DÜDÜK , İhsan ARSLAN, Mustafa AYDIN, Yabancı uyruklu (arap) bir erkek
şahıs, Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı
TCK’nun 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca maktül ve EYLEM SAYISI OLAN 4 (DÖRT)
DEFA,
3. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN,
Ömer CANDORUK’u öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı
TCK’nun 64/2, 450/4-5, 40,31, 33 maddeleri uyarınca
Şüpheli Hıdır ALTUĞ:
Şüpheli Hıdır ALTUĞ’un yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek için
Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek İçin Oluşturulan
Teşekkülün Mensubu Olarak Maktüller İbrahim ADAK, Mehmet Gürri ÖZER, Mustafa
AYDIN, Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK’u Kasten
Öldürmek suçlarını işlediği aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
Mustafa AYDIN Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765
sayılı TCK’nun 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca,
3. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
İbrahim ADAK, Mehmet Gürri ÖZER, Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN,
Ömer CANDORUK’u Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765
sayılı TCK’nun 450/4-5, 40,31, 33 maddeleri uyarınca EYLEM SAYISI OLAN 2 (İKİ)
DEFA,
Şüpheli Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN):
Şüpheli Fırat ALTIN’ın (Abdülhakim GÜVEN) yukarda detayları anlatıldığı şekilde
Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek
İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak Maktüller Abdulhamit DÜDÜK, Mustafa
AYDIN, Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK’u Kasten
Öldürmek suçlarını işlediği aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
Abdulhamit DÜDÜK ve Mustafa AYDIN’ı Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine
uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca EYLEM
SAYISI OLAN İKİ DEFA,
3. Şüphelinin oluşturduğu, Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkül Mensuplarını
Azmettirmek suretiyle maktüller Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN,
Ömer CANDORUK’u öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı
TCK’nun 64/2, 450/4-5, 40,31, 33 maddeleri uyarınca
Şüpheli Kukel ATAĞ:
Şüpheli Kukel ATAĞ’ın yukarda detayları anlatıldığı şekilde Cürüm İşlemek için
Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak, Suç İşlemek İçin Oluşturulan
Teşekkülün Mensubu Olarak Ramazan UYKUR’u Kasten Öldürmek suçlarını işlediği
aşağıda dökümü yapılan delillerden anlaşılmakla,
1. Şüphelinin Cürüm İşlemek için Oluşturulan Teşekküle Katılarak Mensubu Olmak,
suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nun 313/2-3,40
maddeleri uyarınca,
2. Şüphelinin Suç İşlemek İçin Oluşturulan Teşekkülün Mensubu Olarak maktüller
Ramazan UYKUR’u Kasten Öldürmek suçundan dolayı eylemine uyan ve lehe olan 765
sayılı TCK’nun 450/4, 40,31, 33 maddeleri uyarınca ,
Şüphelilerin üzerlerine atılı bulunan suçlardan dolayı CMK 250, 251 maddeleri
gereğince yetkili ve görevli olan mahkemenizce yargılanmalarının yapılarak
şüphelilerin yukarda kendi bölümlerinde belirtildiği şekilde AYRI AYRI
CEZALANDIRILMALARINA karar verilmesi,
Şüpheli Kukel ATAĞ’ın üzerine atılı suçun hukuk ve mahiyeti mevcut delil durumu
ve öngördüğü cezanın alt sınırı nazara alınarak tensip ile birlikte tutuklanması
için yakalama kararı çıkartılması,
Tutuklu şüphelilerin tutukluluk sürelerinin 15.07.2009 tarihi itibariyle
değerlendirilmesi, kamu adına TALEP ve İDDİA olunur.
Ergün TOKGÖZ
(CMK 250 Mad ile Yet)
Cumhuriyet Savcısı-38240
DELİLLER :
- Otopsi raporları
- Olay tutanakları
- Ekspertiz roporları
- Mağdur Müşteki ifadeleri
- Tanık ifadeleri
- Gizli tanık ifadeleri
- Telefon tapesi
- Adli emanette bulunan mermi kovanları çekirdekleri
- Cizre adli emanetinde bulunan maktül Ömer CANDORUK’a ait ehliyet
- ATK raporları
- Doktor raporları
- Keşif tutanakları ve bilirkişi raporları
- ….l öldürülmesi ile alakalı Cumhuriyet Başsavcılığımızın ….. numaralı dosyası
yada Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının. ….. dosyası
- Şüpheli savunmaları
- Nüfus ve sabıka kayıtları
111 Sayfalık Temizöz iddianamesi (Pdf, 697 kB) |
111 Sayfalık Temizöz iddianamesi (Word, 688 kB)
Konuyla ilgili manşet haberimiz
|