Ankara'daki FETÖ/PDY çatı davasında savunma yapan tutuklu sanık Hidayet Karaca, 'Hizmet hareketini örgüt olarak kabul etmiyorum. Hizmet hareketinin kanaat önderliğini Fetullah Gülen'in yaptığını, dünyaya hoşgörü ve barış mesajları veren bir yapılanma olduğunu biliyorum' dedi.
29.03.2017 15:04 Ankara'daki Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu örgütün lider kadrosundan 73 kişi hakkında açılan FETÖ/PDY çatı davasının görülmesine devam edildi.
27.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görülen davaya tutuklu sanıklar Abdülkadir Aksoy, Ali Çelik, Hidayet Karaca ile taraf avukatları ve müştekiler katıldı. Sanıklardan Dilaver Azim, tutuklu bulunduğu cezaevinden SEGBİS ile duruşmaya katılırken, sanıklardan Alaeddin Kaya ve Kazım Avcı'yı cezaevinden getiren aracın arızalanması nedeniyle duruşmaya gecikmeli katıldılar.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, mahkemeye gelen evrakları okudu. Giray, bazı sanıkların avukatlarının daha önce çekildiklerini, Ankara Barosu'na yazılan müzekkere sonucu, Baro tarafından aralarında sanık Fetullah Gülen'in de bulunduğu bazı sanıklara yeni müdafi avukatı atandığını söyledi. Giray, sanıklardan Hidayet Karaca'nın bir önceki celsede savunmasının tamamlandığını, ancak İstanbul'daki duruşması nedeniyle çapraz sorgusunun yapılamadığını hatırlatarak, bir önce alınan ara karar gereği Karaca'nın savunmasına devam edileceğini belirtti.
Mahkeme Başkanı Giray, Karaca'ya savcılık ifadesinde verdiği "hizmet hareketi diye bir şey duymadım, böyle yapı olduğunu burada duyuyorum" sözlerini hatırlatarak, Samanyolu televizyonundaki beyanları ve kitaplarındaki yazılarındaki çelişkileri sordu. Karaca, bunu bir çelişki olarak görmediğini belirterek, "Savcı, 'örgüt' olarak bir hizmet hareketini sorgulamaya başladı. Ben hizmetin, Fetullah Gülen'in avukatı değilim. Ben Samanyolu'nun yöneticisiyim. Beni ilgilendiren kısım budur. Gazeteci olarak fikrimi söyleyebilirim, bu bir haktır. Hizmet hareketini örgüt olarak nitelendiriyorsa, ben onu örgüt olarak görmediğimi söyledim. Ben hizmet hareketinin eğitim faaliyetlerini, yapmış oldukları diyalogları taktir ettiğimi, Gülen'in kitaplarını da okuduğumu söyledim. Ben ilk defa duymadığımı söylüyorum. Ben hizmet hareketinin çok konuşulduğunu, bildiğimi de orada söylemişimdir. Savcı, hizmet hareketini bir örgüt olarak ortaya koyduğu için, ben örgüt olarak görmediğimi söyledim. Bunu bir çelişki olarak görmüyorum. Hizmet hareketine ilişkin sorular soracaklarsa bunun muhatabı ben değilim. Ben gazete, televizyon ile ilgileniyorum. Ben televizyon idarecisiyim, bana televizyonu sorsunlar. Ben yaptığım yayınlardan sorumluyum" diye konuştu.
Karaca, kendisinin gazeteci olduğunu, herhangi bir örgüt veya hizmet hareketine mensup olmadığını savunarak, "Hizmet hareketini örgüt olarak kabul etmiyorum. Hizmet hareketinin kanaat önderliğini Fetullah Gülen'in yaptığını, dünyaya hoşgörü ve barış mesajları veren bir yapılanma olduğunu biliyorum" dedi.
Karaca, örgütün basın yayın organlarından olan Samanyolu TV'ye "yaptığı tarafsız haber anlayışı" nedeniyle gönül bağı olduğunu, yapılan yayınları taktir ettiğini kaydetti.
Mahkeme Başkanı'nın cemaat ile ilişkisini ısrarla sorması üzerine Karaca, "Hizmet hareketini örgüt olarak kabul etmiyorum. Yayın kurumlarının hizmet hareketinin bir şirketi olduğunu kabul etmiyorum. Hizmet hareketini, kanaat önderliğini Fetullah Gülen'in yaptığı, dünyada hoş görü ve barış mesajları veren bir yapılanma olarak biliyorum. Ben gazeteciyim, eğer kim suçluysa bunun karşılığını görsün ama hiç bir suçu olmayan sadece 'sevdim' diyen 'taktir ettim' diyen insanlar içeri alınıyorsa bunu doğru bulmadığımı her yerde söylerim. Burada da söylerim, Ahirette de söylerim" dedi.
Mahkeme Başkanı, Hidayet Karaca'nın ifadesinde maaşını 6 bin 250 lira olarak beyan ettiğini belirterek, "Yaptığınız işe göre az maaş alıyorsunuz. Bu gönül bağından mı kaynaklanıyor? Diğer kanallardaki meslektaşlarınıza göre daha az bir ücret. Gönül bağınız ya da ideolojik bir benimseme mi yoksa daha iyi bir alternatif bulamadığınız için mi bu maaşla çalıştınız?" diye sordu. Karaca bu soruya, "Düşük ücret aldığımı söylemeniz bu çok güzel. Savcı çok maaş aldığımı söyledi" yanıtını verirken, başkana "Kaç para almalıyım normalde?" diye sordu. Hidayet Karaca, ayrıca "Ben Samanyolu'nun yaptığı tarafsız haber anlayışına gönül bağım var. Gayet profesyonel ilişki içerisinde çalıştım. Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonunu kalpten, gönülden takdir ediyorum. Tarafsız habercilik yaptığı için. Kimseyle bağlantısı yok, gayet tarafsız yayın yapan bir televizyon idi. Ben profesyonel olarak çalıştım, benden öncekileri bilemem. İkbal Gürpınar da 'Samanyolu'nda aldığım maaşın 10 katını verdi Kanal D' demişti. Gelir ve gidere göre maaş alınır. Bu yayın organları Gülen'i sevebilir, takdir edebilir ama birisine bağlı olarak hareket etmesini kabul etmiyorum, ben etik ilkelere göre hareket ettim. Gelirim ne kadarsa o kadar maaş aldım." dedi.
"Burada kimlerle bağlantınız oldu?" sorusuna ise Karaca, şöyle yanıt verdi: "Kiminle bağlantım olacak ki? Patron baskısı beni ilgilendirmez. Bu yayın organları Fetullah Gülen'i sevebilir, açıklamalarını verebilir. Ama birisine bağlı olarak hareket ettiğini düşünmüyorum. Kendi bağımsız yayın anlaşışına göre hareket etmiştir".
"İzmir'de bölge imamlığı yaptığı"na ilişkin tanık ifadeleri de okunan Karaca, kendisi aleyhindeki ifadeleri kabul etmedi.
Bölge sorumluluğu yapmadığını ileri süren Karaca, "Molla falan bilmiyorum, bölge sorumluluğu yapmadım. Yönetim kurulunda alınan kararlar gereği yayıncılık yaptık. Bunun dışında bir bilgim yok." dedi.
Karaca, Samanyolu televizyonunu, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş bir televizyon olarak gördüğünü, buna göre çalıştığını iddia ederek, Televizyon Yayıncıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığının yanı sıra TV İzleme Kurulu üyeliği ile Salih Memecan'ın başkanlığını yaptığı Medya Derneği'nin başkan yardımcılığı görevlerinde bulunduğunu belirtti. Karaca, sarı basın kartı bulunan 25 yıllık gazeteci olduğunu da kaydetti.
Giray'ın, "25 yıllık gazetecisiniz, herkes Gülen cemaatinin medya organlarını biliyor. Sizin bunları bilmemeniz mümkün değil. Sıradan bir görev alsanız sormayız ama yönetici kapsamındaki bir kişinin Gülen'in izni olmadan görev alması mümkün değildir, diyorlar. Ben de onu soruyorum." sözlerine karşılık Karaca, şahsı açısından böyle bir durumun söz konusu olmadığını, yönetim kuruluna bağlı çalıştığını, mesleğini profesyonel olarak yaptığını ileri sürdü.
"Medya niye böyle yaptı, neye göre haber yaptı' sorusu sorulamaz"
17-25 Aralık sürecinde usulsüz elde edilen ses kayıtlarının Samanyolu televizyonunda neden yayınlandığının sorulması üzerine de Karaca, "Her televizyonun yayın yönetmeni, yayın müdürü, haber müdürü vardır. Böyle bir karar vermişler, böyle bir yayıncılık yapmışlardır. Suç unsuru varsa, bunun da yolları vardır. Ama 'niye böyle yaptınız?' diye bu sorgulanamaz. Evrensel basın ilkeleri, Anayasa ve yasalar var." şeklinde konuştu.
Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in Samanyolu televizyonunda 2009'da 105, 2010'da 143, 2011'de 131 yayınının yapıldığının belirtilmesi üzerine de Karaca, "Başbakandan Bekir Bozdağ'a kadar herkes 'muhterem hocaefendi' demediler mi? Televizyonda tarikat şeyhlerinden, ilahiyatçılara herkes çıkmıştır. Burada sorgulanmaması gereken kısım medyadır. Tartışma programlarına başta Reşat Petek olmak üzere birçok insan çıkmıştır. 'Medya niye böyle yaptı, neye göre haber yaptı' sorusu sorulamaz." ifadesinde bulundu.
Başkan Giray'ın, "Sistematik bir şekilde belli bir dönem yayın yapmışsınız" demesi üzerine Karaca, "17-25 Aralık ile ilgili verdiği cezalar vardı. Televizyon bu olayları bir yolsuzluk olarak değerlendirmiş ve yayınını yapmıştır. RTÜK bunlara ceza vermiştir. Doğru mu yanlış mı bunu tarih gösterecek." dedi.
Duruşmanın öğleden sonraki kısmında, sanıklardan eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın çapraz sorgusuna devam edildi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, sanık Karaca'ya Fetullah Gülen ile nasıl tanıştığı yönünde soru yöneltti. Karaca, 1995'te Zaman gazetesinin İzmir temsilcisi olduğunu belirterek, "O zamanlarda Gazi olayları başlamıştı. Merkezden bu konu hakkında Fetullah Gülen ile röportaj yapılacak yönünde talimat geldi. İlk kez o zaman gördüm" yanıtını verdi.
Karaca'ya Ergenekon ve Balyoz davaları soruldu
Müşteki avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, Ergenekon ve Balyoz davalarında sanıklar hakkında tutuklama kararı çıkmadan Samanyolu televizyonundan "tutuklama kararı çıktı" yönünde alt yazılar geçildiğini hatırlatması üzerine Karaca, "Bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu ifade ettim. Bu yanlış algılama meselesidir. Eğer hanımefendi iddia ediyorsa alt yazının fotoğrafını çekip getirsin" diye konuştu.
"Alt yazılarla hakim ve savcılara talimat verdiniz"
Erol, Karaca'ya bu yayınla hakim ve savcılara talimat verilip verilmediğini sordu. Bu soruya sinirlenen Karaca, "Benim böyle bir görevim yok. Bundan sonra avukatın sorularına cevap vermeyeceğim" dedi. Karaca'nın sözleri üzerine Erol, "Siz oradaki hakim ve savcılara talimat verdiniz. Arkasından da tutuklamalar çıktı. Bu örgütsel faaliyet çerçevesinin içinde olabilir. Bu tür mesajlaşmalarla hareket ediyorlar. 3 saat sonra olacak hadiseyi tahmin etmeleri nasıl açıklanabilir? Duruşmalar devam ederken, daha ara karar açıklanmadan tekrardan tutuklandılar diye geçti Samanyolunda. Bunların hangi biri yanlış anlaşılma" ifadelerini kullandı.
Ali Tatar'ın Sorusu Tansiyonu Yükseltti
Çapraz sorgusu sırasında medya grup başkanı olduğu Samanyolu televizyonun bağımsız ve tarafsız haber yaptığının belirten Hidayet Karaca'ya, kumpas davalarında yargılanırken intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar soru yöneltti.
Ahmet Tatar, sanık Karaca'ya, "Balyoz ve Ergenekon davalarında mahkeme kararını vermeden önce Samanyolu televizyonu nasıl kararlara ilişkin haber yapıyordu" sorusunu yöneltti. Tatar, Balyoz ve Ergenekon davalarında tutuklama kararı çıkmadan önce "tutuklandılar" yönünde haber verilmesinin gazetecilik hızı mı yoksa hakim ve savcılarla olan ilişkinin sonucu mu olduğunu sordu.
Karaca, soruya, "Bu ifadeleri kabul etmiyorum. Mesaj verilecekse herkesin izlediği bir televizyondan altyazı ile mi verilir? Bu durum hayatın olağan akışına uygun mudur? Bir mesaj vereceksen not yazar masasına bırakırsın. Olayla ilgili benim bilgim yok." şeklinde cevap verince Tatar, "Senin görevin neydi, orada ne iş yapıyordun" diye çıkıştı. Karaca da Tatar'a yönelik, "Seni ilgilendirmez" diye cevap verdi.
Tatar, Zir Vadisi'nde yapılan aramalarda ele geçirilen mühimmat listesinin tutanak tutulmadan 1,5 saat önce Samanyolu televizyonunda yayınlandığını, Karaca'nın bu olay hakkında bilgisi olup olmadığını sordu. Karaca, "Benim bu olayla ilgili bir bilgim yok. Savcı mıyım, hakim miyim? Kazıyı ben mi yaptım? Kim yaptıysa ona sorun. Böyle bir ahlaksızlık yapılır mı?" ifadelerini kullandı.
Karaca ile Tatar arasında kısa süreli tartışma
Tatar'ın, "Orada senin görevin neydi" sorusuna Karaca'nın "Sana ne, seni ilgilendirmez" yanıtını vermesi üzerine ikili arasında kısa süreli tartışma yaşandı. Mahkeme Başkanı Giray, araya girerek tartışma yaşanmaması yönünde uyarılarda bulundu.
Tatar, "Beni nasıl ilgilendirmez? Sen benim canımı yaktın, tabi beni ilgilendirir. Sen orada yayın yönetmenisin. Uçan kuştan haberin var. Bizzat rapor veriyorsun yukarıya, Fetullah'a. Burada yargılanan insanın mertçe durması lazım. Mert değil çünkü" diye bağırdı.
Bu sözlere karşılık Karaca, "Sorularının hiç birine cevap vermek istemiyorum" dedi. Tatar da "İster ver ister verme bunlar kayda giriyor" diye konuştu. Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın müdahalesiyle tartışma sonlandırılarak Karaca'nın sorgusuna devam edildi.
BİRLEŞTİRİLEN DAVA NEDENİYLE KAYA İKİNCİ KEZ İFADE VERDİ
Dava sürerken, hakkında yürütülen bir başka soruşturmada 'Anayasayı İhlale Teşebbüs' suçlamasıyla iddianame düzenlenen, Ankara 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilerek, birleştirilme kararı verilen dosya nedeniyle Zaman Gazetesi'nin kurucusu tutuklu sanık Alaeddin Kaya ikinci kez savunma yaptı. Kaya'ya, gizli tanık ifadesinde, sahibi olduğu Belde ve Yedigün adlı gazeteleri FETÖ adına yönettiği, çalışanlardan himmet toplandığı ve zorla Zaman Gazetesi'ne abone yaptırdığı iddiaları soruldu. Kaya iddiaları kabul etmedi.
Alaeddin Kaya, hakkında düzenlenen iddianameyi anlatırken, "Böyle saçma sapan şeyler" ifadesini kullandı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Selfet Giray, "Siz mahkemeyle böyle bir diyaloga giremezsiniz. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama iddianameye saçma sapan diyemezsiniz" diye uyardı. Özür dileyen Kaya, "Çok güzel iddianame ama benimle ilgili iddialar havada kalıyor" diye karşılık verdi.
Alaeddin Kaya, hakkında açılan ikinci dava ile ilgili "Çok garip şeyler oldu" diyerek şu açıklamayı yaptı:
"Yakalandığımda hakkımda Ankara 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin yakalama kararı vardı. Yani Çatı Davası'nın sanığıydım. Buraya geldiğimde polisler beni nereye götüreceklerini bilemediler. Ankara 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne gelmem gerekirken savcıya götürdüler" dedi. Kaya, savcıya götürüldüğünde kendisini gizli tanık yapacaklarını söylediklerini de iddia ederek, "Sonra savcı 'hem sanık hem tanık' olmaz demiş. Ben de 'peki dedim' " diye konuştu.
Bugün sonlandırılan duruşma, yarın Alaeddin Kaya'nın sorgusuyla devam edecek.
28.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Alaeddin Kaya, Ali Çelik ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Sanıklar Dilaver Azim ve Kazım Avcı'nın tutuklu bulundukları cezaevinden telekonferans sistemiyle bağlantı kurduğu duruşmada, davanın tutuklu sanıklarından eski Zaman gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya'nın geçen duruşmada başlanan savunmasına devam edildi.
Kaya, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in bir röportajında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından meydanlara inenleri "ahmaklıkla" itham etmesini eleştirdiğini ve vatandaşların o andaki hislerini ahmaklık olarak görmediğini belirterek, o coşkuya kendisinin de katıldığını söyledi.
Telefon kullanmadığı için ByLock kullanıcısı da olmadığını savunan Kaya, "Zübeyir Kaya'nın isteğiyle bu programı bir süre kullandım. Geçmişte kullandığım telefona yüklemek istediler, sanırım yüklendi de ama iddianame evrakında 4 defa görüşme yaptığım belirtiliyor, fakat karşılarında görüşme süresi sıfır. 2'sinde görüşme yapamadım, 2 arama da reddedildi. Bylock, kullanamadım, kullanmadım. 17-25 Aralık'tan sonra da 'benim bu adamlarla işim olmaz' diyerek sildim." dedi.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Kaya'nın emniyetteki ifadesinde örgütün stratejisi için ağır ifadeler kullandığını anımsatması üzerine de sanık Kaya, "17-25 Aralık olayı içimde rahatsızlık veren olaylardan birisidir. Bir sürü polis, hakim şu anda hesap veriyorlar, bu hesap veren insanlar aynı zamanda bağımsız aday da oldu. Gülen bunlarla ilişkisi olmadığını ifade etti, arkasından bunların bağımsız aday olmalarını onaylarmış gibi davrandı. Burada cemaat denen unsurun farklı bir boyutunu gördüm, bundan dolayı cemaati reddediyorum, onun için pis bir laf kullandım." dedi.
İddianamede bazı şirketler üzerinden para transferinden sorumlu tutulduğunu hatırlatan Kaya, kurduğu şirketleri yakınlarına devrettiğini ve devir işlemlerini yaptığı şirketlerin faaliyetlerinden sorumlu tutulamayacağını savundu.
Mal varlığını kaçırmak gibi bir niyeti olmadığını, 32 milyon liralık şirketlerden bir kuruş dahi mal çıkışı yaşanmadığını belirten Kaya, "Bahsi geçen şirketlerin tümü bana ait olsa bile bunlar vergilerini ödediği sürece sorun yok. Gülen ile herkesin arasının iyi olduğu bir dönemde ben 'Gülen ile ilgim yok' diyorum ama hesabını bana soruyorsunuz." diye konuştu.
Sanık Kaya, iddianamedeki kendisiyle ilgili örgütün basından sorumlu imamı olduğu ve Basın İlan Kurumundan menfaat temin ettiği iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, hiçbir iddianın hesabını veremeyecek durumda olmadığını, bazı hastalıkları bulunduğunu ama buna rağmen devlete, millete hesap vermekten geri durmayacağını kaydetti.
-"Etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyorum"
Bir gazetede "FETÖ'den istifa ettim" şeklindeki sözlerinin manşet yapıldığını, bu konuda savcılığa dilekçe verdiğini ancak ne emniyet ne de savcılıktaki işlemleri sırasında kendisine etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyip istemediğinin sorulmadığını savunan sanık Kaya, "Bugüne kadar da bilmiyordum. Bugün etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyorum. Bugüne kadar gelen tanıkların hepsine bedel laflar etmişimdir." dedi.
Cemaatin okullar ve yurtlar dışında bankacılık gibi farklı sektörlerde iş yapmasına karşı olduğunu, bunu her zaman dile getirdiğini ifade eden Kaya, yayıncılık ve Zaman gazetesinin yayın hayatına başlama süreçlerini anlattı ve bu süreçlerin cemaatin dışında kendi ticari faaliyetleri olduğunu öne sürdü.
ABD'de yaşayan gazeteci Hakan Yavuz'un bir köşe yazısında yer verdiğini söylediği "Hedef kendi hayatımız, devlet ve devleti yönetmek değil" ifadesini okuyan sanık Kaya, "Cemaatler asli görevleriyle sınırlı faaliyet yürütmeli o da birilerine yardımcı olmak olmamı. Ben tarafgir olmayı sevmedim. Sağ - sol ayırmaksızın insanlara naif güzel bir bakışım var. Adı ne olursa olsun değil terör örgütü kurmak, sempati duymak, katılmak sadece lanetlemişimdir. Bilmeden verdiğim selamı geri almışımdır. Bana cemaat mi, devlet mi derseniz, devlet derim. Cemaatin yönettiği bir ülkede yaşamak istemem. Hangi cemaat olursa olsun." değerlendirmesinde bulundu.
Sanık Kaya, asker olarak eski generaller Çevik Bir, Hurşit Tolon, İlhan Kılıç ve ismini hatırlamadığı bir generalle Zaman gazetesinin Yunanistan haberleriyle ilgili görüştüğünü belirterek, onun dışında hiçbir askerle görüşmesinin olmadığını kaydetti.
Mahkeme Başkanı Giray, telekonferansla bağlantı kurulan sanık Kazim Avcı'ya, adresinde ele geçen bazı yazıları hatırlatarak, "Gülen ile ilgili yazıları bayağı takip etmişsiniz" dedi.
Gülen ile dayı-hala oğlu olan Avcı, "Yakınım. Ayrıca o gün herkes tarafından ilgi ve alakayla takip ediliyordu. En çok konuşulan insanlardan biri Fetullah Gülen'di" ifadesini kullandı.
Başkan Giray, sanıklar hakkında FETÖ/PDY yönünden devam eden soruşturma ve davaların tespiti için mahkemece yazılan yazıya Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından cevap gelmediğini, sanıklardan Cemal Uşşak hakkındaki yakalama kararının, ölümü nedeniyle kaldırıldığını tutanağa geçirdi.
Duruşmada, Giray, hakkında yakalama kararı verilen 36 sanığın "kırmızı bülten" ile aranmaları hususunda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne yazılan müzekkerelere cevap verilmediğini de belirtti.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
29.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdulkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmaya tanıkların dinlenmesiyle devam edildi. Tanık olarak dinlenen, kumpas davalarında 4 yıl 9 ay hapis yapan eski Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok, TSK'daki FETÖ yapılanmasından komuta kademesini sorumlu tuttu.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 73 sanığın yargılandığı davanın bugünkü duruşmasına tutuklu sanıklardan Dilaver Azim ve Kazım Avcı, bulundukları cezaevinden SEGBİS aracılığıyla katılırken, diğer 5 sanık hazır edildi.
ZEKİ ÜÇOK'UN TANIK İFADESİNE DEVAM EDİLDİ
Tanık Üçok, sanıklardan şikayetçi olduğunu belirterek, davaya müşteki olarak katılma talebinde bulundu.
Üçok, 2005 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığına başsavcı olarak atandığını belirterek, Kayseri'de "ışık evleri" soruşturmasında FETÖ ile karşılaştığını, örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki faaliyetlerinin, 1986 yılında askeri lise sınavlarında 500 öğrencinin tam puan almasıyla dikkat çektiğini, bu öğrencilerden en fazla 60'ının TSK ile ilişiğinin kesildiğini, 1994 yılında mezun olanların ise 15 Temmuz FETÖ'nün darbe girişiminde yer aldıklarını anlattı.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in "altın nesil" diye tabir ettiği neslin TSK'da 1994 yılı mezunu teğmenler olduğunu ifade eden Üçok, bu kişilerin TSK'da önemli yerlere geldiğini, Jandarma Genel Komutanlığındaki 19 kurmay albayın 17'sinin darbe teşebbüsünde yer aldığını kaydetti.
TSK içinde 1987 yılında da Ramazan Bulut isimli havacı bir astsubayın "Hava Kuvvetleri imamı" olduğunu söyleyerek istihbarat başkanlığına ifade verdiğini, bin 300 civarında subay ve astsubayın FETÖ ile bağlantısı olduğunu söylediğini hatırlatan Üçok, o dönem idari soruşturmanın adli soruşturmaya çevrilmediğini, dönemin Zaman gazetesinin de "dindarlar TSK'dan atılıyor" manşeti atarak kamuoyu baskısı oluşturduğunu söyledi.
"TSK'da mükemmele yakın bir organizasyonla yapılanma içerisine girmişler"
FETÖ'nün kendilerinden olmayanları üçlü kararnamelerle ihraç ettiğini, TSK'daki personel ve istihbarat başkanlıkları ile adli müşavirliklere kendi elamanlarını yerleştirdiklerini, bu yolla 8 bin subay ve astsubayın ilişiğinin kesildiğini anlatan Üçok, "Fetullahçılar TSK'da bence mükemmele yakın bir organizasyonla yapılanma içerisine girmişler. Balyoz, Ergenekon gibi davalarla üst kademedeki generaller, kurmay albaylar yerlerinden edilmiş, bugün darbede yer alan 172 tuğ ve tümgeneralin tamamı da o arkadaşların yerine terfi ettirilmiştir." dedi.
TSK içerisindeki tuğ ve tümgenerallerin yüzde 72'sinin FETÖ üyesi olmaktan tutuklandığını, şayet 15 Temmuz darbe teşebbüsü olmasaydı 6 yıl sonra FETÖ mensubu olmayan hiçbir general, amiral kalmayacağını ifade eden Üçok, şöyle konuştu:
"TSK içindeki yapılanmalarını sadece bu örgütün mükemmel çalışmasıyla açıklamak mümkün değil. Komuta kademesinin, böylesine kanlı kalkışmaya kalkacak asker yapısını düşünememiş olmasından kaynaklı öngörüsüzlük de var. Darbe teşebbüsünde yer alan 172 general ve amiralin terfi etmesinde hali hazırda görev yapan komuta kademesinin suçları olduğu gibi, geçmiş yıllarda görev yapan genelkurmay başkanı ve ondan önceki genelkurmay başkanının bana göre hataları vardır. 15 Temmuz'da şunu gördük ki TSK'nın yarısından fazlasının bu örgütün mensupları tarafından ele geçirildiğini düşünüyorum."
"Askeri yargı kapatılıyor, iyi ki de kapatılıyor"
Tanık Üçok, Kayseri'deki "ışık evleri" soruşturmasından sonra, FETÖ'nün yayın kuruluşları tarafından, hakkında çok sayıda haber yapıldığını, ailesi ve kendisi hakkında akla hayale gelmeyecek ithamlarda bulunulduğunu savunarak, "Şimdi bazı sanıklar masumiyet karinesinden söz ediyor. Bizimle ilgili haberler yapılırken masumiyet karinesi yok muydu? Bu gazetelerin, gazetecilikle ilgisi yok. Bunlar tamamıyla örgütün suçlama aracı, adeta bir tabanca gibi kullanılmışlardır. Hakkımda soruşturma açıldıktan 8 ay 22 gün sonra tutuklandım. Bu süreçte hakkımda 1 milyon 272 bin haber çıkıyor, bunun yüzde 99'u bunların basın-yayın kuruluşlarında çıkan haberlerdir. Maalesef Hidayet Bey de bunların başındaydı. Böylesine şantaj, tehdit içerikli haberler yapan kişilerin 'özgür basın' diye söylemlerde bulunması manidar, dikkatimi çekti." diye konuştu.
Askeri yargının FETÖ'nün en yoğun yapılandığı yerlerden biri olduğunu vurgulayan eski Hakim Albay Üçok, yaklaşık 400 askeri yargı mensubu bulunduğunu, son 2 yılda alınanların yüzde 65'inin, son 9 yılda alınanların da yüzde 86'sının Fetullahçı olduğu iddiasıyla TSK'dan ihraç edildiğini söyledi.
Üçok, "Askeri yargının yüzde 74'ü Fetullahçı yapının eline geçmiş. Bizim askeri yargımızın hali budur. Şimdi askeri yargı kapatılıyor, iyi ki de kapatılıyor." ifadesini kullandı.
İfadesinde TSK'daki FETÖ yapılanmasını anlatan Ahmet Zeki Üçok, TSK'dan 8 bin personelin örgüt tarafından çeşitli yöntemlerde uzaklaştırıldığını söyledi. Üçok, 15 Temmuz'a kadar olup bitenden, Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk gibi davalardan yapılan uyarıları dikkate almayan komuta kademesinin de sorumluluğu olduğunu belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti belki de İstiklal Savaşı'nda, Çanakkale Savaşı'nda vermediği kadar general, amiral, subay katliamına maruz bırakılmıştır. Balyoz ile en üst rütbedeki askerler TSK'dan tasfiye edilmiş. Bu darbe girişiminde faaliyet gösteren üst rütbelilerden çoğu bu kumpaslar nedeniyle o noktalara gelmiştir. Üst rütbelerde bulunan 172 kişi FETÖ mensubu olarak tutuklanmıştır. 15 Temmuz yaşanmasaydı bunlar 3 yıl sonra daha üst rütbelere geçecekti" dedi.
Üçok, Kayseri Işıkevleri soruşturması nedeniyle hakkında yapılan soruşturmaları ve yayınları anlatarak, "Sayın Hidayet Karaca gözaltına alındığında 'özgür basın baskı altında' dedi. Bizler yargılanırken bu Samanyolu TV, Zaman Gazetesi hukuktan habersizlerdi. Bütün dünyaya karşı bizim 'ne kadar aşağılık olduğumuzu' söylediler. Bunların basınla, yayınla, gazetecilikle ilgisi yok. Bunlar örgütün suçlama aracı. Bu suç örgütünün tetikçiliğini yapan kişilerin 'özgür basın tutuklandı' söylemlerinde bulunması ilginç" dedi.
İfadesinin ardından soruları yanıtlayan Üçok, Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın TSK'daki yapılanma ile ilgili sorusu üzerine, bunun sorumlusunun komuta kademesi olduğunu söyleyerek, "Sayın Hulusi Akar darbenin iki önemli ismi Partigöç ve Dişli için, 'bunlar sadece benim elim kolum değil, kalbim ve beynim' diyordu. Altındakilerden bu kadar habersiz demeye dilim varmıyor, ama bunu söylüyorsa hakikaten haberi yok. Tehlikeli görmedikleri için, önlem almadılar. Tabii bu mazeret değil" diye konuştu.
KARACA TETİKÇİYDİ, BU İŞİN YÖNETİCİ KONUMUNDAYDI
Üçok'un ifadesinde adı geçen sanık Hidayet Karaca söz alarak, Zir Vadisinde yapılan aramalarda ele geçirilen mühimmatların listesinin kazıdan 1.5 saat önce Samanyolu kanalında yayınlanıp yayınlanmadığının net olmadığını, bunun açıklığa kavuşturulmasını istedi. Bunun üzerine müşteki avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol söz alarak, Karaca'ya tepki gösterdi. Samanyolu kanalının canlı yayın yaptığını vurgulayan Erol, Hidayet Karaca'nın kendini aklamak için sorular sorduğunu, ancak Karaca'nın tetikçi ve bu işin yöneticisi olduğunu söyleyerek, "Mahkemelere talimat verildi. Dava devam ederken, ara karar verilmeden 'tutuklandılar' diye alt yazı geçti Samanyolu'ndan. Orası bir engizisyon tarzında mahkemeydi. O mahkemelerde benim adalet duygum zedelendi. Hakime ve savcıya karşı müthiş saygım vardı. Bunlar, bu saygıyı yok ettiler" dedi.
SANIK KAZIM AVCI'NIN SÖZLERİNE AHMET TATAR'DAN TEPKİ
Sanıklardan Kazım Avcı, söz isteyerek, Türkiye'nin üzerinde oynana büyük oyunun halen görülemediğini, sadece Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda yaşanan kayıpların konuşulduğunu ancak 15 Temmuz'dan sonra da gözaltına alınan çok sayı da insanın mağdur edildiğini, bunlar arasında cezaevinde intihar edenlerin olduğunu söyledi. Avcı'nın, "Bunlar da bu ülkenin insanıdır" sözleri üzerine, kumpas davaları sırasında intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, söz istemeden ayağa kalkarak, "15 Temmuz'u yapanlar bu ülkenin insanları değil. 15 Temmuz'u yapanlar birer maşaydı, ABD'nin maşasıydı" diye bağırdı.
FEHMİ KORU TANIK İFADESİ VERDİ
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde gazeteci ve yazar Fehmi Koru'nun tanık olarak ifadesi alındı. Koru, İzmirli olduğunu, Fetullah Gülen'i de ilk olarak Gülen'in İzmir'de vaazlık yaptığı zamanlarda gördüğünü söyledi. İzmir'den ayrıldıktan sonra uzun yıllar Gülen'i görmediğini, Zaman gazetesinde çalışmaya başladığında Gülen'i görmeye başladığını kaydetti. Zaman gazetesinin ilk başta 3 ortak ile kurulduğunu belirten Koru, "Alaeddin Kaya'yı uzun yıllardır tanırım. Gazete çıkarma hevesi olduğunu da her zaman biliyordum. Ben daha önce gazetecilik yapmıştım daha sonra bırakmıştım. Bana böyle bir proje getirdiler. Ben anca daha büyük bir gazete olursa gelebileceğimi söyledim. Zaman gazetesi 3 ortaklı olarak kuruldu, ortaklar ayrılınca Alaeddin Kaya tek başına imtiyaz sahibi olarak kaldı" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Zaman gazetesinde atılacak olan manşetlerin Gülen tarafından seçilip seçilmediğini sordu. Koru, "Benim bulunduğum dönem içerisinde öyle bir şey olmadı. Ama bunun olabildiği noktasında bir takım bilgiler geliyordu. Zaman gazetesi İstanbul'a taşınmıştı, ben Ankara temsilcisiydim. Ankara'da bir şey göndermek diye bir zorunluluk söz konusu değildi. Kulağıma böyle şeyler geliyordu ama ben şahit olmadım" şeklinde konuştu.
Koru, 2012 tarihinde Gülen ile görüşmesinin sorulması üzerine, "O dönemde gazetelere de yansıyan bir takım homurtular, huzursuzluklar başlamıştı. Benim gidişim 7 Şubat 2012 hadisesi olmadan önceydi. Ne olduğunu öğrenmek amacıyla Gülen'in yanına gittiğimde çok kısa görüşme imkanım oldu. O sırada hiçbir sıkıntı yaşanmadığını, siyasi iktidardan mutlu, emin olduğunu söyledi. Satır aralarını okumaya çalıştığımda pek de öyle olmadığı kanaatinde oldum" ifadelerini kullandı.
1995'DE GÜLEN'DEN GAZETECİLERE TSK TUTUKLANMALARI HAKKINDA BİLGİ
Mahkeme Başkanı Giray, Gülen'in darbe olacağı yönünde önceden bilgiler verdiği yönünde iddiaların olduğunu sorması üzerine Koru, bu konu hakkında bilgisinin olmadığını belirterek, "Ama ben 1995 yılında Zaman gazetesinin Ankara temsilcisiyken, Fetullah Gülen Zaman bürosuna geldi. Benimde bulunduğum o ortamda Gülen ilk defa gazetecilerle yakınlaşma amaçlı çıkışlar yapmaya başlamıştı. Durduk yere TSK'nın içinde tutuklanmalar olduğu, bazı haberlerin geldiği tarzında açıklamalar yaptı. O dönemin komutanlarından birinin bu işin başını çektiği imasında bulundu. Biz şaşırdık ve sonra çıktık biz. 1995 yılının şartlarını düşünün, din adamından gelen açıklama bu ve biz şaşırdık. Sonra herkes yazmaya karar verdi. O günün gazetelerinde bu haber olarak çıktı. O haberleri nasıl alıyor ben bilmiyorum" dedi.
17 Aralık operasyonunun ardından dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Ankara'ya çağrıldığını anlatan Koru şunları kaydetti:
"18 Aralık akşamı görüştük. 17 Aralık sürecine çok şaşırmıştı. Bana 'bunların bir parmağı var mı?' konusunda sorular sordu. Ben de bilemediğimi söyledim. 'Bunlar ne yapıyor, nereye gitmeye çalışıyorlar? Devletin memuru olanlar farklı çalışmaya başladılar' dedi. Ben, Gülen ile görüşme işine soyununca Sayın Cumhurbaşkanına 'Alaeddin Kaya ile gitmek istiyorum' dedim. Ertesi gün dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kısıklı'daki evinde görüştüm. Ona da durumu arz ettim. Böylece ikimiz beraber yola çıktık ve Gülen ile görüştük. Gülen, polisler, savcılar ve diğerlerinin hiçbir şekilde onlarla alakası olmadığını söyledi. Hatta daha da ileri gitti 'böyle bir şey varsa, amirlerini dinlemiyorlar, başkalarını dinliyorlarsa kulaklarından tutup atsınlar' dedi. Ben onu din adamı olarak görüyordum. Din adamı konuşuyordu, bir takım şeyler söylüyordu ve ben onu doğru olarak algılıyordum. Sonradan doğru olmadığı ortaya çıktı. Biz uçaktayken beddua olayları olmuş. Benim haberim yoktu. Haberim olsaydı ona da yüzüne karşı sorardım. Gülen, bazı konulardaki rahatsızlıklarını anlattı. Dershaneler konusundan rahatsız olduklarını, kendileri için hayati önem taşıdığını söyledi. Bunlardan vazgeçilirse sorunların çözülebileceğini söyledi. Bunun üzerine dedi ki 'eğer bunları bizden birileri yapıyorsa tutup kulaklarından atsınlar. Bu insanlar bizden değildir. Biz böyle şeyler yapmayız' dedi. Ben de 'bu dediklerinizi not alayım, gerekli yerlere ileteyim' dedim. O da 'gerek yok, ben bunu mektup haline sokayım, siz mektubu götürün' dedi ve öyle oldu. 24 Aralık'ta Ankara'ya ayak bastım. Hemen Çankaya Köşküne çıktım ve mektubu Cumhurbaşkanımıza arz ettim. O mektubu okudu, ben de ilk defa orada okudum. Sevindi. Ertesi gün içinde Başbakan ile mektubum vardı. O gün öğle saatlerinde Başbakanlık resmi konutunda bir araya geldiğimizde 25 Aralık olayı olmuştu. İzlenimlerimi anlattığımda Başbakanımız 'sen bunları söylüyorsun, bugün bunlar oldu' dedi. Ben de 'acaba bu işin içinde başka kişiler mi var?' diye kuşku duydum. Aynı kuşkuyu Başbakan taşımıyordu. O artık bu kadar umutlu değildi."
"ALAEDDİN KAYA İŞ BİTİRİCİYDİ"
Koru, sanıklardan olan Alaeddin Kaya'nın cemaatte etkin rolünün olduğunu, cemaatin birçok sorununu çözdüğünü belirterek, Kaya'nın tam bir "iş bitirici" olduğunu söyledi. Koru, 28 Şubat döneminde yurt içi ve yurt dışındaki cemaat okullarının Kaya'nın girişimleri ile kapatılmaktan kurtarıldığını kaydetti. Mahkeme Başkanı Giray, Kaya'nın cemaatin içinden olup olmadığını sorması üzerine Koru, "Hangi dönemden bahsediyorsunuz? Herkesin cemaatle iyi olduğu dönemden bahsediyorsanız, evet. Alaeddin Kaya'nın cemaate kalbi bağlılığı olduğunu biliyorum. Onun ötesinde kafasının ermediği bir durum talep edilirse buna evet diyecek bir karakterde değildir" ifadelerini kullandı.
ZAMAN GAZETESİ'NİN MANŞETLERİNİ GÜLEN Mİ BELİRLERDİ?
Ahmet Zeki Üçok'un ardından tanık kürsüsüne çıkan Gazeteci Fehmi Koru, Fetullah Gülen'i uzun yıllar önce İzmir'den tanıdığını ve Zaman Gazetesi'nde çalışırken görüştüğünü söyledi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın, "Zaman Gazetesi'nde atılacak olan manşetleri Gülen mi belirlerdi" şeklindeki soruyu, "Benim bulunduğum dönem içerisinde öyle bir şey olmadı. Ama bunun olabildiği noktasında bir takım bilgiler geliyordu. Zaman Gazetesi İstanbul'a taşınmıştı, ben Ankara temsilcisiydim. Ankara'da bir şey göndermek diye bir zorunluluk söz konusu değildi. Kulağıma böyle şeyler geliyordu ama ben şahit olmadım" diye cevap verdi.
İfadesinde, 17 Aralık operasyonunun ardından dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Ankara'ya çağrıldığını söyleyen Koru, şunları söyledi: "18 Aralık akşamı görüştük. 17 Aralık sürecine çok şaşırmıştı. Bana 'bunların bir parmağı var mı?' şeklinde sorular sordu. Ben de bilemediğimi söyledim. 'Bunlar ne yapıyor, nereye gitmeye çalışıyorlar? Devletin memuru olanlar farklı çalışmaya başladılar' dedi. Ben, Gülen ile görüşme işine soyununca Sayın Cumhurbaşkanına 'Alaeddin Kaya ile gitmek istiyorum' dedim. Ertesi gün dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kısıklı'daki evinde görüştüm. Ona da durumu arz ettim. Böylece ikimiz beraber yola çıktık ve Gülen ile görüştük. Gülen, polisler, savcılar ve diğerlerinin hiçbir şekilde onlarla alakası olmadığını söyledi. Hatta daha da ileri gitti 'böyle bir şey varsa, amirlerini dinlemiyorlar, başkalarını dinliyorlarsa kulaklarından tutup atsınlar' dedi. Ben onu din adamı olarak görüyordum. Din adamı konuşuyordu, bir takım şeyler söylüyordu ve ben onu doğru olarak algılıyordum. Sonradan doğru olmadığı ortaya çıktı. Biz uçaktayken beddua olayları olmuş. Benim haberim yoktu. Haberim olsaydı ona da yüzüne karşı sorardım. Gülen, bazı konulardaki rahatsızlıklarını anlattı. Dershaneler konusundan rahatsız olduklarını, kendileri için hayati önem taşıdığını söyledi. Bunlardan vazgeçilirse sorunların çözülebileceğini söyledi. Bunun üzerine dedi ki 'eğer bunları bizden birileri yapıyorsa tutup kulaklarından atsınlar. Bu insanlar bizden değildir. Biz böyle şeyler yapmayız' dedi. Ben de 'bu dediklerinizi not alayım, gerekli yerlere ileteyim' dedim. O da 'gerek yok, ben bunu mektup haline sokayım, siz mektubu götürün' dedi ve öyle oldu" 24 Aralık'ta Ankara'ya ayak bastım. Hemen Çankaya Köşküne çıktım ve mektubu Cumhurbaşkanımıza arz ettim. O mektubu okudu, ben de ilk defa orada okudum. Sevindi. Ertesi gün içinde Başbakan ile görüşmem vardı. O gün öğle saatlerinde Başbakanlık resmi konutunda bir araya gediğimizde 25 Aralık olayı olmuştu. İzlenimlerimi anlattığımda Başbakanımız 'sen bunları söylüyorsun, bugün bunlar oldu' dedi. Ben de 'acaba bu işin içinde başka kişiler mi var?' diye kuşku duydum. Aynı kuşkuyu Başbakan taşımıyordu."
Müşteki avukatlarından, Hüseyin Buzoğlu'nun bir sorusu üzerine Koru, "MİT Müsteşarının da Pensilvanya'ya iki kez gittiğini biliyorum. Yanında dosya götürüp götürmediğini bilmiyorum. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, bir çok siyasetçinin de oraya gittiğini biliyorum. Gidenler sadece duasını almak için oraya gitmiyordu diye düşünüyorum. Gülen'in bir güç olduğu kabul edildiği için oraya gidiliyordu" diye konuştu.
Sanıklar Kazım Avcı ve Dilaver Azim'in tutuklu bulundukları cezaevinden telekonferans sistemiyle bağlantı kurduğu duruşmada, gazeteci-yazar Fehmi Koru'nun tanık olarak ifadesine başvuruldu.
Koru'nun ifadesinin alınmasının ardından söz alan Başbakanlık avukatı Samir Altunkaynak'ın "Sizce FETÖ terör örgütü müdür? sorusu üzerine Koru, "Darbe girişimi öncesinde bu soruyu sormuş olsaydınız 'bu cemaatin silahla işi olmaz' derdim. 15 Temmuz gecesi bile bunun olamayacağını düşündüm. Ama geldiğimiz nokta gösteriyor ki açık bir takım emareler bulunuyor" yanıtını verdi.
Müşteki avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, "Gülen'in 'kılcal damarlarına kadar girin, iki ileri gidiyorsanız üç geri gelin, kurumlara girin' tarzı ifadeleri ses kaydı olarak yayınlandı. Böyle bir açıklamadan sonra ne düşündünüz? Bir adam neden 'kılcal damarlara sızın, emniyete sızın, askeriyeye sızın' talimatı verir?" ifadelerini kullandı. Koru, "28 Şubat sürecinden sonra bütün o saydığı kurumlardan rahatsızlık duyan bir kitleye hitap ediyor. O kelimeleri 'bu kurumlar içerisinde sizler de olmalısınız' tavsiyesi olarak algılanıyordu. Ben bundan rahatsızlık duymuştum. Ama insanlar öyle anladı. Oradakiler, 'sızın oraya bu tür olaylar bir daha olmasın' tarzı mesajlar olduğunu düşündü. Tam tersi 'içlerine sızın, aynısını siz yapın' dediğini düşünmediler" diye konuştu
Müşteki avukatlarından Hüseyin Buzoğlu'nun sorularını da yanıtlayan Fehmi Koru, örgüte ilişkin yazdığı kitapla ilgili sorular üzerine, "Bu yapı içerisinde yer alanların bir bölümü, suç olan bu eylemlerden habersiz. Her insan bunlara katkıda bulunmuş olabilir. Toplumun önemli bir bölümü katkıda bulunmuş olabilir. Oğlunu, kızını bunların okuluna, dershanesine göndermeyen, Türkçe olimpiyatlarında alkışlamayan kimse var mı demeye çalıştım kitabımda." şeklinde konuştu.
Buzoğlu'nun, "Ben yokum bunlar arasında" demesi üzerine, Koru, "Siz yoksanız bile ortağınız olabilir." dedi. Hüseyin Buzoğlu ise "Asla olamaz" yanıtını verdi.
FETÖ ile siyaset ilişkilerine ilişkin bir soruya Fehmi Koru, "Turgut Özal ile yakınlaşmaları, Ecevit ile yakınlık kurmaları, ardından Tansu Çiller ile yakınlaşmaları olmuştu. Mesut Yılmaz gazeteye bile gelmişti mesela, beni hiç sevmemesine rağmen. Yakınlığı her zaman kurmaya gayret eden bir siyaset ve onlarla ilişki kurmaya çalışan bir yapı vardı. 28 Şubat'ın etkileri zayıflamaya başladığından itibaren Ecevit'ten gördükleri himaye sonrasında biraz daha rahat hareket etmeye başladılar. Ama esas rahatlık 2002. Yani AK Parti geldi, daha rahat hareket etme fırsatı buldular." yanıtını verdi.
Terör örgütü elebaşı Gülen ile Pensilvanya'da kimlerin görüştüğü sorusu üzerine Fehmi Koru, "MİT müsteşarı iki defa gitti, dönemin dışişleri bakanı, sonra başbakan, eşini de yanına alarak gitti, pek çok siyasinin gittiğini biliyorum." dedi.
Avukat Buzoğlu'nun, "Bir MİT müsteşarı Gülen'e niye dosya götürür?" sorusuna Koru, "Dosya götürüp görmediğini bilmiyorum. Herkesin gittiği bir yerdi. Güç o kadar fazlalaşmıştı ki gücü kabul etme anlamına da geliyordu." karşılığını verdi. Fehmi Koru, "cemaatle" ilgili kanaatinin, 15 Temmuz'un ardından değiştiğini söyledi.
Koru, bir başka soru üzerine de "Adil Öksüz'ün ismini 15 Temmuz sonrasında ilk defa duydum." dedi.
Davaya müşteki olarak katılan, "Amirallere Suikast" soruşturması sırasında ikinci kez tutuklama kararı çıkarılmasının ardından intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar da "İşler yolunda giderken herkes Fetullahçı idi. Ben de buna şahit oldum. Size de Fetullahçı derler miydi?" diye sordu. Koru, kendisine "Fetullahçı" diyeni duymadığını belirterek, "Ama Zaman gazetesinde bir dönem çalıştığım için diyenler de olabilir." dedi.
SANIK KAZIM AVCI'NIN SÖZLERİNE AHMET TATAR'DAN TEPKİ
Sanıklardan Kazım Avcı, söz isteyerek, Türkiye'nin üzerinde oynana büyük oyunun halen görülemediğini, sadece Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda yaşanan kayıpların konuşulduğunu ancak 15 Temmuz'dan sonra da gözaltına alınan çok sayı da insanın mağdur edildiğini, bunlar arasında cezaevinde intihar edenlerin olduğunu söyledi. Avcı'nın, "Bunlar da bu ülkenin insanıdır" sözleri üzerine, kumpas davaları sırasında intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, söz istemeden ayağa kalkarak, "15 Temmuz'u yapanlar bu ülkenin insanları değil. 15 Temmuz'u yapanlar birer maşaydı, ABD'nin maşasıydı" diye bağırdı.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
30.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdulkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Sanıklar Dilaver Azim ve Kazım Avcı'nın tutuklu bulundukları cezaevinden telekonferans sistemiyle bağlantı kurduğu duruşmada, tutuklu sanık Azim'in dinlenmesini talep ettiği kişiler, tanık olarak dinlendi.
Tanık olarak dinlenen Recep Şimşek, Süleyman Efendi cemaatine ait yurtlarda çalıştığını belirterek, Dilaver Azim'i Süleyman Efendi cemaatine olan yardım ve desteklerinden dolayı tanıdığını, Azim'i ülkücü olarak bildiğini söyledi.
Sanık Azim'in arkadaş ortamlarında Fetullah Gülen'in aleyhinde konuştuğunu belirten Şimşek, Azim'in Türkiye'ye geldiği 90'lı yıllarda Süleyman Efendi cemaatine ait yurtlarda kaldığını, 7-8 yıl önce de İstanbul'da bir yurt yaptırarak Süleyman Efendi cemaatine verdiğini kaydetti.
Tanık emekli Albay Erdem Çoban da Dilaver Azim'i 15 yıldır tanıdığını, ailece görüştüklerini ve FETÖ ile bağlantısına şahit olmadığını, sohbetlerinde Gülen ve cemaatinin aleyhine konuştuğunu belirtti. Çoban, Afgan asıllı Azim ile tutuklanmadan bir ay önce Afganistan'a gittiklerini hatırlatarak, Afganistan Başbakanı'nın Azim ile akrabalık ilişkisi olduğunu, bu ülkede üst düzey bürokratlarla bir araya geldiklerini ve Azim'in bu görüşmelerde Fetullah Gülen'in Afganistan'daki faaliyetlerinin yasaklanması gerektiğini ve onları "vatan haini" olarak gördüğünü söylediğini aktardı.
Çoban, "Dilaver Azim'i ülkücü olarak tanırım. Afganistan'dan geldikten sonra Süleyman Efendi cemaatinin yurtlarında kaldı ve onlara sempati duyduğunu, yardımda bulunduğunu biliyorum." dedi.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Bekir Etyemez, Seyfettin Karaman ve Mehmet Said Özkan da Azim'i ülkücü olarak tanıdıklarını, Süleyman Efendi cemaatine yardımda bulunduğunu ve İstanbul'da 200 kişilik öğrenci yurdu yaparak bu cemaate verdiğini anlattılar.
Sanık Azim'in işlettiği sauna
Geçmişte Ülkü Ocaklarının İstanbul'daki bazı ilçe teşkilatlarında yöneticilik yaptığını belirten Mehmet Ali Şimşek de Dilaver Azim ile ortak reklam şirketleri bulunduğunu, Azim'in başka kişilerle de çeşitli ortaklıkları olduğunu söyledi. Azim'i ülkücü olarak tanıdığını ve Süleyman Efendi cemaatine yakınlık duyduğunu bildiğini ifade eden Şimşek, Azim'in ortağı olduğu saunaya her kesimden insanın geldiğini, bir seferinde saunada Cübbeli Ahmet Hoca ile de karşılaştığını belirtti.
Şimşek, sanık Azim'in, İstanbul'da hakkında birçok suçtan soruşturma bulunan ve tefeci olarak bilinen Orhan Eraslan ile husumeti bulunduğunu, Eraslan ve adamlarının "Dilaver Azim FETÖ'cüdür." ifadeleri nedeniyle tutuklandığını savundu.
Tanık ifadelerinin ardından söz alan sanık Dilaver Azim de "Tanıkların söyledikleri doğru, FETÖ'ye, Fetullah Gülen'e küfretmiş bir adam bu yapıya mensubiyetten yargılanıyorsa ben adalet istiyorum. İçim yanıyor Sayın Başkanım, FETÖ'cüler dışarıda, FETÖ'ye küfreden insan tutuklu yargılanıyor." diye konuştu.
Sanıkların savunması
Tutuklu sanık avukat Ali Çelik, savunmasında, aleyhindeki tanık ifadelerine cevap verdi. Çelik, "Emniyet imamı yardımcısı, Alevi imamı yardımcısı, akademi abisi olduğum iddia ediliyor. Yok böyle bir şey. 96'da akademi abisi olduğum söyleniyor. İstanbul'daydım. Adliye imamı ile hakim ve savcılar arasında irtibatı sağladığım iddiası da yalan." ifadelerini kullandı.
ByLock kullanmadığını savunan Çelik, bu hususta MİT kaynaklı olduğunu değerlendirdiği raporun adli delil sayılamayacağını öne sürdü. Çelik, şöyle devam etti:
"Bu konuda mahkemeden talep ettiğimiz raporlar geldiğinde kullanmadığım anlaşılacaktır. Bundan adım gibi eminim. İmzasız bir çıktı. Rapor geldiğinde bu belge hiç olacak. Bu delile dayanarak insan nasıl tutuklanır? Böyle delil olmaz. Hukuki bir delil değil. Maddi bir delil olmalı. Tahliye talebinde bulundum. Ben burada birilerinin hedefi oldum. Dosyaya katılmam istendi, katıldım. Hasımlarım hala benimle uğraşıyorlar. İnsanlar kişisel hesaplarını emniyet, adliye, savcılık, yargı üzerinden görmeye çalışıyorlar. Asıl zararı bu ülkeye oluyor."
Ali Çelik, tutukluluğunun cezaya düştüğünü belirterek, tahliye talebinde bulundu.
Sanıklardan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca da gazeteci olduğunu, başka bir faaliyette bulunmadığını, gazetecilikle ilgili meslek kuruluşlarına üye olduğunu, hiçbir kod adı ya da mahlas kullanmadığını söyledi.
Sorumlu olduğu dönemde yayınların devletin resmi kurumlarınca denetlendiğini ifade eden Karaca, "Yayınlarımız hatalı olabilir ama hakkımızda açılan dava anayasayı ihlal davası olamaz." dedi.
Basın hürriyetinin anayasal güvence altında olduğunu belirten Karaca, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarına göre basının kamuoyu oluşturup, yönlendirebileceğini, bunların basına hak olarak verildiğini, eleştirinin suç sayılamayacağını ve yayın politikasının bağımsız olduğunu ifade etti.
Karaca, "Ergenekon davalarının savcıları olanlar, kanal kanal gezenler, o gün demeçler verenlerin haberlerini sadece Samanyolu mu yaptı? Bu dava objektif kriterlere göre yürümüyor. Adalet yarına kalır ama yanına kalmaz. Şahsıma bir suçlama yöneltilmesi için somut delillerin varlığı gerekir. Unutulmamalıdır ki herkes bu büyük sobada yakıt olarak birgün yakılabilir. Bazı tanıklar geliyor, konuşamıyorlar. Çünkü hakikati söylerlerse tanıklıktan sanıklığa geçecekler. Maalesef öyle. Kendilerini kurtarmak için bir takım isimleri ortaya atıyorlar." diye konuştu.
Sanık Karaca, Aralık 2014 yılında cezaevine girdiğini ve o dönem hakkında hazırlanan iddianamede, "Bu aşamaya kadar aktif cebir, şiddet içeren eylem ve işlemleri, bombalama, öldürme, yağmalama, kurşunlama eylemleri tespit edilmemiş." ifadesinin yer aldığını anımsatarak, "Gazeteci olarak şahsi fikirlerimi açıklarım, buna da 'fikir özgürlüğü' deniyor. Ben anayasa teminatı altında medya görevimi yaptım, yayınlarım RTÜK tarafından denetlenmiştir. Gazete haberleriyle açılan soruşturmalar, gizli tanıklarla devam eden yargılamalar hukuki midir? Belki şu andaki yargılama ilerde suç sayılacak, bunun teminatı var mı elinizde? Bazı müştekilerin baskılarıyla yargılanıyorum." ifadelerini kullandı.
Karaca, savunmasını "Hak yücedir, ona üstün gelinmez." hadisi şerifiyle bitirdi.
Sanık eski avukat Abdulkadir Aksoy da hakkında "yargı imam yardımcısı ve Fetullah Gülen'in sekreteryası" olduğunun iddia edildiğini hatırlatarak, yargılama esnasında dinlenen tanıklar ile gizli tanıkların kendisi hakkında böyle bir ifade de bulunmadıklarını söyledi.
Dava dosyasına intikal eden itirafçı ifadelerinde kendisini tanıyan bir kişi dahi çıkmadığını, HSYK üyelerinin bile kendisini tanımadığını vurgulayan Aksoy, "Benim yargı imam yardımcısı olmadığım ayan beyan ortada. Fetullah Gülen'in özel kalem sekreteryası olduğum iddiası da dayanağı olmayan bir iddiadır. Bu iddiayı dile getiren Çetin Acar da 'Ben öyle söylemedim, kendisinin ilgisi yoktur. Bu görev başkasına geçmiştir, sayın savcı da bunu iddianamesine yanlış aksetmiştir.' dedi. Buna rağmen tutuklu bulunmamı anlamıyorum." sözlerini sarf etti.
Aksoy, Fetullah Gülen'in avukatlığını yaptığını dile getirerek, "Sansasyonel bir davaydı ve o zaman için güzel şeyler yaptıklarına inanıyordum bununla birlikte davayı aldım. Ben avukatım, profesyonelim. Müvekkilin suçlarından dolayı ben suçlanamam, ben mesleki faaliyet gördüm. Ben mesleki faaliyetim sebebiyle örgüt yöneticisiymişim gibi yargılanıyorum. Ben örgüt yöneticisi de üyesi de değilim." dedi.
Hakkında, FETÖ yapılanmasında yer aldığına dair şemayı hazırlayan Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele daire başkanının FETÖ iltisakı nedeniyle görevden alındığını belirten Aksoy, "Bu dosyayla gerçekten ilgisi olmayan kişiler dosyaya katılarak gerçek suçluların gizlenmesi amacı güdülmüştür. Bunda da başarılı olunmuştur. Ben mesleğimi yaptım, hiçbir suç işlemedim, bunun için de kaçmadım, kaçmayacağım. Hakkımdaki yakalama kararını UYAP'tan görür görmez, tebligat yapılmadan teslim oldum." diye konuştu.
Sanık Aksoy, hakkındaki delillerin tümünün toplandığını, sağlık problemleri yaşadığını belirterek, tahliyesini talep etti.
Sanık Aksoy avukatı ve oğlu Mehmet Fuat Aksoy da iddianamede yer alan ve müvekkilinin adının geçtiği örgüt şemasının aile soyağacı olduğunu belirterek, "Aile soyağacı şema olarak deliller arasına örgüt şeması olarak yer aldı. O şemada vatanı uğruna şehit olan 3 dedemin de ismi vardır. Ne acı o şemayla vatana şehit olan dedelerim terörist damgası yemiştir." ifadesini kullandı.
Avukat Aksoy, müvekkilinin tutukluluk süresinin tedbirden çıkarak, cezaya dönüştüğünü savunarak, tahliye talebinde bulundu.
DANIŞTAY SANIĞI MÜDAHİL OLMAK İÇİN BAŞVURDU
Danıştay saldırısının kilit ismi Ayhan Parlak, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen FETÖ çatı davasına müdahillik talebinde bulundu.
Parlak, tutuklu bulunduğu cezaevinden, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe göndererek, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de yer aldığı 73 sanığın 132 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı FETÖ çatı davasına katılmak istediğini bildirdi.
Mahkeme heyetinin, dilekçeyi değerlendirerek, gelecek celsede Parlak'ın bu talebine cevap vermesi bekleniyor.
Danıştay 2. Dairesine 17 Mayıs 2006'da gerçekleştirilen silahlı saldırıda, üye Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetmiş, aralarında Daire Başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı 4 kişi yaralanmıştı.
Parlak'ın adı, saldırının faili Alparslan Arslan ile yaptığı çok sayıdaki telefon görüşmesiyle gündeme gelmişti. Ayhan Parlak'ın, Arslan'ın bağlantılarını sağladığı öne sürülmüştü.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, duruşmayı yarına erteledi.
31.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy, İlhan İşbilen, bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Sanıklar ile avukatlarının taleplerini ve tahliyeye yönelik beyanlarını alan mahkeme heyeti, müzakerenin ardından ara kararları açıkladı.
Heyet, sanıkların tutukluluklarının devamını kararlaştırdı.
Sanıklardan İlhan İşbilen'in Bank Asyada kurucu, ortak ya da murakıp olarak görev yapıp yapmadığının belirlenmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile bankaya müzekkere yazılmasına karar veren heyet, eski bakanlar Ertuğrul Günay ve Sema Ramazanoğlu'nun tanık olarak dinlenmesi taleplerini reddetti.
Bazı gizli tanıkların dinlenmesi konusunda Tanık Koruma Şube Müdürlüğüne talimat yazılmasına karar veren heyet, davayı 22-26 Mayıs'ta beş gün üst üste görülmek üzere erteledi.
İDDİANAME
İddianamede, aralarında terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de bulunduğu sanıkların, "anayasayı ihlale teşebbüs etmek" ve "hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek" suçlarından 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yanı sıra "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek", "siyasi ve askeri casusluk", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri ele geçirmek", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek", "nitelikli dolandırıcılık", "zimmet", "terör örgütü faaliyeti çerçevesinde resmi belgede sahtecilik" ve "suç gelirlerini aklamak" suçlarından 132 yıl 1'er aya kadar hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
FETÖ çatı iddianamesinde, FETÖ/PDY'nin, devlet kurumlarını ele geçirmek, anayasal düzeni yıkarak yerine otoriter, totaliter bir "cemaat oligarşisi/zümre hakimiyetine dayanan devlet düzeni" kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmek suçlarına ulaşmak için kurulduğu ifade ediliyor.
Paralel yapı-11 Aralık (2015) 'Ankara/FETÖ'nün (Çatı) Lider Kadrosu 73 sanık' soruşturması/Davası
(29 Mart 2017, 15:04), son güncel.: (01 Nisan 2017, 12:44)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: