Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz akşamı gerçekleştirmeye kalktığı askeri darbe girişimi kapsamında Ankara'daki Özel Kuvvetler Komutanlığı'na Astsubay Ömer Halisdemir'i de şehit ederek el koyma ve darbeye destek verme eylemlerini konu alan 18 sanıklı davaya devam edildi. Davanın celse arasında Özel kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'nın ifade verdiği ortaya çıktı. Duruşma başkanı, tanıklardan Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'nın, duruşma günü Suriye'deki görevi nedeniyle il dışında olacağını bildirdiğini ve bu nedenle ifadesini celse arasında aldıklarını belirtti. Aksakallı'nın ifadesi arasında dikkat çeken başlıklar şöyle: Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan darbe girişimine katılanların oranı yüzde 5,4'tür. Sabah komutanlığa gittiğimde şehit Ömer Halisdemir yerde yatıyordu üzerinde bir örtü vardı. Örtüyü kaldırıp alnından öptüm. TSK'da kriz ve olağanüstü durumlarda personel kışlayı terk etmesin emri verilir. Bu emir 15 Temmuz'da verilseydi darbe girişimi ortaya çıkardı.
25.03.2017 13:03 Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmek isteyen cuntacı general Terzi'yi vurarak FETÖ'nün darbe girişiminin seyrini değiştiren Astsubay Halisdemir'i şehit eden darbecilerin yargılandığı davaya devam edildi.
20.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya; sanıklar, müştekiler ve taraf avukatları katıldı. Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, 3 gün sürecek duruşmalarda tanıkların dinleneceğini belirterek, 11 tanıktan Zekai Aksakallı’nın görevi nedeniyle mazeret bildirdiğini ve ifadesini celse arasında aldıklarını söyledi.
İŞTE AKSAKALLI'NIN İFADESİ
İfade tutanağına göre Aksakallı, tanık olarak verdiği ifadesinde 15 Temmuz günü Genelkurmay 2. Başkanlığında yapılacak "Terörle Mücadele" toplantısına katılmak için birlikten çıkarak, Genelkurmay Karargahına geldiğini söyledi.
Toplantıya gelmeden önce darbeci general Semih Terzi'nin, babasının rahatsızlandığını söyleyerek kendisinden izin istediğini belirten Aksakallı, kendisinin de Özel Kuvvetler kurye uçağından yararlanarak Ankara'ya babasını ziyarete gelmesine izin verdiğini anlattı.
Genelkurmay Karargahında, saat 14.00'te başlayan toplantıda, tahmini saat 16.00 gibi Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in önüne bir not bırakılması üzerine, Güler'in toplantıdan ayrıldığını söyleyen Aksakallı, ardından da toplantıya başkanlık eden Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı'nın önüne bir not konulduğunu aktardı.
Aksakallı, "Notu okuyan Kurmay Başkanı da salondan ayrılınca ters giden bir şeyler olduğunu hissettim. Her ikisinin de toplantı salonundan ayrılmasından sonra Genelkurmay MEBS Başkanı Uğur Tarçın toplantıya başkanlık ediyordu. Onun izniyle toplantıdan ayrıldım. Komuta katına çıktım. Koridordaki bir görevliye Genelkurmay İkinci Başkanımızın nerede olduğunu sordum. O da bana Genelkurmay Başkanı'nın yanında olduğunu, aynı zamanda yanlarında MİT Müsteşarı'nın ya da yardımcısının olduğunu söyledi. Birtakım şeyler ters gidiyordu ancak ne olduğunu anlayamamıştım." ifadelerini kullandı.
Bu sırada, sonradan darbeci olduğu anlaşılan Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile koridorda karşılaştığını, Partigöç'ün çok telaşlı olduğunu söyleyen Aksakallı, "Yüzü de adeta kızamık şekeri gibi kıpkırmızı idi. Bu durumu görünce hasta olup olmadığını sordum. O da 'Yok komutanım, iyiyim, bir şey yok.' dedi. Tekrar toplantıya girdim." diye konuştu.
Aksakallı, toplantının saat 19.00 gibi sona erdiğini, yeniden Genelkurmay İkinci Başkanı ile görüşmek için komuta katına çıktığını, İkinci Başkan'ın, Genelkurmay Başkanı'nın yanında olduğunu söylediklerini aktaran Aksakallı, şöyle devam etti:
"Biraz koridorda oyalandım. Daha sonra o gün kızı evlenecek olan ve hastalığı nedeniyle tedavi gören Tümgeneral Burhanettin Aktı'nın düğününe davetli olduğumuzu hatırladım. Bana düğün için hediyeyi takdim görevi de verilmişti. Daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı'nın, düğüne katılacağı ve hediyeyi takdim edeceği tarafıma iletildi. Toplantı sonrasında yeniden Kuvvet Komutanı'nın düğüne katılamayacağı ve hediyeyi takdim edeceğim söylendi. Saat 20.00 gibi icra edilecek düğüne katılmak amacıyla Beştepe'de bulunan Gazi Orduevi'ndeki düğüne gitmek üzere eşim ve araç şoförüm Aykut Yurtseven ile sivil aracımla evimden çıktım. Salona girmek üzereyken düğün sahibine takdim edilecek hediye çeki tarafıma verildi. Oturacağım masa gösterildiğinde askeri protokol ve teamüllere uymayacak şekilde salonun en arkasındaki masaya oturma planına yerleştirildiğimizi hatta sırtımızın sahneye dönük olduğunu tespit ettim ve biraz da bunun doğru olmadığını düşündüm. Aynı masada dört aile daha vardı. Bu ailelerden ikisini tanımıyordum. Karşımda oturan kişinin MİT Sinyal İstihbarat Daire Başkanlığında çalışan emir astsubayını gördüm ancak bu kişi beni çok iyi tanımasına rağmen beni tanımazdan geldi. Kendisine, 'Sizi bir yerden hatırlıyorum.' gibi sözlerle hitap edince heyecanlandı ve kendini tanıttı. Aslında bu kişi emir astsubayı olması, işimizin mahiyeti nedeniyle bizimle temasta olan kişiydi ve beni tanımaması mümkün değildi."
Aksakallı, oturtuldukları masanın konumu ve bu kişinin tavrı nedeniyle canlarının sıkıldığını, eşiyle konuşup hediyeyi takdim ederek saat 21.30 sıralarında salondan ayrıldıklarını anlattı.
Salondan çıkarken Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi ile karşılaştıklarını, "Seni uzun zamandır takım elbiseli görmemiştim." diyerek kendisine espri yaptığını anlatan Aksakallı, Mendi'nin bir taraftan da elindeki telefonla bir yerleri aramaya çalıştığını ancak ulaşamadığını, "Genelkurmay'a ulaşamıyorum, siber saldırı mı vardır, nedir?" dediğini aktardı.
Bir süre telefonuyla meşguliyetinin bitirmesini beklediğini, sonra da izin isteyerek eşiyle Mendi'nin yanından ayrıldığını belirten Aksakallı, sivil makam aracıyla orduevinden ayrıldığını söyledi.
"Komutanım, bizimle geleceksiniz, sizi götüreceğiz"
Orduevi'nden ana yola çıkışa yaklaşık 30-40 metre kala siyah renkli minibüsün yanlarından hızla geçerek ani frenle önlerinde durduğunu belirten Aksakallı, bundan sonra yaşananlarla ilgili şunları kaydetti:
"Biz de fren yapmak zorunda kaldık. Hemen ardından sol tarafımıza da gri renkli binek bir araç yaklaştı. Araçlardan inen iki kişi benim oturduğum sağ arka kapıya doğru yöneldi. Şoförüm araçtan inmek istediğinde 'Araçtan inme, kapıları kilitle.' talimatı verdim. Sağ arka camı açtım. Gelen kişiler bana hitaben, 'Komutanım, bizimle geleceksiniz, sizi götüreceğiz.' dedi. Arkadaki şahsın elinde bir de silah vardı ama silah bana doğrultulmamıştı. Ben onlarla konuşmak isterken kolumdan çekiştirmek istediler. Bu durumu gören eşim hamle edince bu sefer eşimin kolundan çekiştirdiler. Eşimin sol kolu yaralandı. Bunun üzerine, 'Şerefsizler, durun, iniyorum, geliyorum.' dedim. Bunun üzerine bu şahıslar araçtan biraz açıldılar. Sağ arka kapıyı açtım. İnecekmiş gibi yaparak önde duran şahsa tekme ile vurdum. Bunun üzerine her iki şahıs sendeledi. Şoförüm ani bir refleksle geri vitesle hareket etti, bu şahıslardan kurtulduk. Araçlardan sıyrılarak Çukurambar istikametine gittik.
Kırmızı ışığı görünce yan yola atladık ve ardından tekrar Çukurambar-Bahçeli kavşağını geçerek Kirazlıdere girişindeki polis noktasına ulaştık. Kendimi tanıttım. Olayı anlattım. Polisler bize yardımcı oldu."
Kendisini almaya gelen kişilerin kim olduğunu düşünmeye başladığını, hava karanlık olduğu için yüzlerini tam göremediğini dile getiren Aksakallı ancak aralarında bir kişiyi, daha sonra Akıncı Üssü'nde yakalanan ve tutuklanan Fatih Yarımbaş'a benzettiğini, eşinin de bu kişiyi tanıdığını ifade etti.
Polis noktasında, düğünde bulunan Jandarma Genel Komutanı'nı, başına aynı şeylerin geleceği endişesiyle aradığını ancak ulaşamadığını bildiren Aksakallı, ardından Genelkurmay İkinci Başkanı'nı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve hatta Genelkurmay Başkanı'nı aradığını ancak ulaşamadığını söyledi.
Aksakallı, daha sonra Özel Kuvvetler Nöbetçi Amiri Yarbay Ümit Koçak'ı arayarak kışlaya gelmek için zırhlı araç ve koruma timi istediğini, ayrıca kışla nizamiyesinin her türlü giriş ve çıkışa kapatılması, emri dışında hiç kimsenin içeri alınmaması talimatını verdiğini bildirdi.
"Ümit Bak tavrını değiştirmedi"
Ardından harekat merkezi vardiya amirliğini aradığını, önce telefona bir yüzbaşının çıktığını, vardiya amirini telefona isteyince telefona Mehmet Ali Çelik'in geldiğini anlatan Zekai Aksakallı, şunları söyledi:
"Kendisi bana sıkıyönetim mesajından bahsetti ve Albay Ümit Bak'ın yeni kurmay başkanı olduğunu belirtti. Bunun üzerine 'Albay Ümit Bak'ı telefona ver.' dedim. O da Albay Ümit Bak'ın harekat merkezinde olmadığını söyledi. Ardından beni koruma astsubayı Makbul Uluğ aradı. Durumumdan endişeli olduğunu söyledi ve yanıma gelmek üzere hareket etti. Daha sonra Kurmay Başkanı Erdinç Kocayanık'ı ve ardından da Okul Komutanı Faruk Bozdemir'i telefonla arayıp durumu anlattım. Güvendikleri kişilerle birliğe giderek emir ve komutayı devralmalarını istedim. Ardından evime geldim. Bu sırada koruma astsubayı Makbul Uluğ geldi. Ona olayları anlattım. Tekrardan Özel Kuvvetler Harekat Merkezini aradım. Darbeci Yarbay Mehmet Ali Çelik ile yeniden görüştüm. O bana Genelkurmay'dan mesaj geldiğini, Özel Kuvvetler Komutanı görevimden alındığımı, yerime Semih Terzi'nin atandığını anlattı.
Ben de mesajı detayları ile okumasını istedim. Mesajı okuduktan sonra mesajın gerçek olmadığını, mesaja itibar etmemeleri gerektiğini ve benim halen görevde olduğumu ilettim. Bu esnada Harekat Merkezine gelen Albay Ümit Bak ile konuştum. Kendisi darbe mesaj emrini kastederek bu emirlere uyacağını, benden emir almayacağını ve yeni atandığı iddia edilen Semih Terzi'nin emirlerine uyacağını söyledi. Bana karşı çok katı bir tutumu vardı. Ben de kendisine emirlere uymamasının çok ağır sonuçlar doğuracağını söyledim. Uyardım, buna rağmen yine Albay Ümit Bak tavrını değiştirmedi.
Daha önceki ifadelerimde aynı apartmanda ikamet ettiğimizi zannettiğim, daha sonra aynı apartmanda oturmadığımızı öğrendiğim Tümgeneral Halit Günbatar ve eşi evime gelip kapımı çaldı, kapıyı koruma astsubayım hafifçe araladı. Koruma astsubayım ile konuşmalarını duyuyordum. Koruma astsubayına 'Herhangi bir ihtiyacınız var mı?' diye sordu. Koruma astsubayı, müsait olmadığımızı söyledi. Ben de kapıdaki kişinin kim olduğunu anlamadan o anki sinirle 'Defolun gidin, ne işiniz var burada?' dedim. Daha sonra bu kişinin de darbeci olduğu iddiasıyla tutuklandığını öğrendim."
"Birçok generalle irtibat kurarak durumu özetledim"
Bu arada, birçok generalle irtibat kurarak durumu özetlediğini, darbeye karşı neler yapılabileceğini anlattığını, gerektiği takdirde emir ve talimat verdiğini belirten Aksakallı, saat 23.15 sıralarında Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı'na ulaşamaması nedeniyle koruma astsubayı aracılığıyla, Kara Kuvvetleri Komutanı Koruma Astsubayı Teoman Yıldırır ile irtibat kurduğunu kaydetti.
Yıldırır'ın, Kara Kuvvetleri Komutanı'nın Genelkurmay girişinde derdest edildiğini, koruma astsubayı Bülent Aydın'ın şehit olduğunu, koruma müdürü Yüzbaşı Burak'ın da her iki bacağından yaralandığını söylediğini ifade eden Aksakallı, bunun üzerine Burak Aydın'la telefonda konuştuğunu ve durum hakkında bilgi aldığını bildirdi.
Aksakallı, ardından Selahattin/Irak bölgesinden sorumlu Tuğgeneral Halil Soysal'ı arayarak Semih Terzi'nin sorumluluğunda olan karargah ve birliklerin emir komutasını alma talimatı ve darbeye karışanların tutuklanması emri verdiğini belirterek, şunları anlattı:
"Daha önce birliğimden istediğim zırhlı araç beni almaya Spor Okulu Nizamiye bölgesine doğru geldi. Araca nizamiye bölgesinde helikopterden ateş edildi. Koruma timinde bulunan Üsteğmen Mustafa Koyuncu yaralandı. Uzman Çavuş Osman Gül'ün bacağı kasık bölgesinden koptu. Daha sonra olayı araştırdığımda Üsteğmen Mustafa Koyuncu'nun darbeci olduğunu, beni korumak amacıyla gelen zırhlı araca Albay Ümit Bak tarafından görevlendirildiğini ve hatta beni korumak amacıyla gelen zırhlı aracın daha önce bizi derdest etmek için Orduevi çıkışında önümüze çıkan araçta bulunan kişilere zırhlı araca ilişkin bilgi verildiğini, bu aracın da zırhlı aracın peşine Gölbaşı'ndan itibaren düştüğünü ve bana doğru geldiğini tespit ettim. Zırhlı aracın zarar görmesi ve kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle biz zırhlı araca binmedik, geri döndük. Bu arada yerimi tespit etmek için aradıklarını değerlendirdiğim telefonların gelmesi üzerine evde kalmanın tehlikeli olabileceğini düşünerek aynı sitede bulunan başka bir arkadaşın evine geçtim ve orayı karargah olarak kullanmaya başladık."
Bir süre sonra Diyarbakır'da kalan 12. Tabur'un Karargah Subayı Yüzbaşı Fatih İpek'in Albay Fırat Çelik'i arayarak, Semih Terzi'nin darbeci Fatih Şahin ve emrindeki iki tim ile Diyarbakır'dan Ankara'ya hareket ettiğini öğrendiğini belirten Aksakallı, "Ardından Semih Terzi'nin benim görevlendirdiğim Ömer Faruk Bozdemir'i arayarak emir komutanın kendisinde olduğunu, kışlaya gitmemesi yönünde emir verdiğini bana Ömer Faruk Bozdemir söyledi. Ben de Semih Terzi'nin beyanını dikkate almamasını, emir komutanın bende olduğunu ve Terzi'nin bir darbeci olduğunu kendisine söyledim." dedi.
"MİT yetkilisi aracılığıyla televizyonlara bağlandım"
Daha sonra MİT Müsteşarlığından bir yetkiliyle görüştüğünü ve bu kişi aracılığıyla saat 01.11'de TGRT ve 01.47'de NTV televizyonlarına canlı yayın bağlantısı yaptığını belirten Aksakallı, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Eşkıya ve ihanet şebekeleri darbe girişiminde bulunmaya çalışıyorlar fakat başarılı olamadılar, olamayacaklar. Biz görevimizin başındayız. Yüce milletimiz bizim arkamızda. Bunun üstesinden geleceğiz. Bu, içerideki paralel ihanet şebekeleri, bunlar korkak, yüreksiz, Silahlı Kuvvetler komuta kademesi bunların hiçbirini tasvip etmez. Kısa sürede duruma el koyacağız. Milletimiz merak etmesin.' şeklinde ifadelerim oldu. Hatta bu konuşmalardan sonra gece saat 02.00 gibi MİT Müsteşarı da beni aradı. Beni arayıp durum hakkında bilgi almak isteyen üst rütbeli generallere de televizyonlara bağlanmaları için yardımcı oldum. Televizyonda konuşmalarını tavsiye ettim.
Semih Terzi'yi koruma astsubayım aracılığıyla aradım. Koruma astsubayım ile dalga geçer gibi cevaplar verdiğini ve hatta, 'Ben seni anlamıyorum ama sen konuşmaya devam et. Anlat, anlat...' şeklinde konuştuğunu öğrendim. Tekrar kendisini arattım. Ben görüşmek istedim. Semih Terzi, bu kez de bana 'Sesiniz duyulmuyor, anlaşılmıyor.' şeklinde beyanlarda bulunarak telefonu kapattı. Oysa ben onu net bir şekilde duyuyordum. Bu konuşmalar sırasında Terzi'nin Etimesgut'ta bulunan Özel Hava Alayı'nda olduğunu değerlendirdim.
Semih Terzi'nin Ankara'ya geldiğini öğrenince Özel Kuvvetler Komutanı makamında koruma nöbetçiliği görevini yapan Ömer Halisdemir'i koruma astsubayım Makbul Uluğ vasıtasıyla aradım. Darbeci Albay Ümit Bak ve Mehmet Ali Çelik'in takip edilmesi ve fırsat bulunursa etkisiz hale getirilmesi talimatını verdim. Ardından şehit Ömer Halisdemir, Ümit Bak'ın odasında korumalı vaziyette olduğunu bize söyledi. Bu şekilde Ömer Halisdemir ile sekiz kez telefonla görüştüm. Son görüşmemizde kendisi güvendiğim bir asker olduğu için ve Semih Terzi'nin de karargah binasına geleceğini öğrendiğimiz için Terzi'nin hain olduğunu, darbeci olduğunu söyleyerek onu öldürmesi emrini verdim. Hatta bu konuşmamızda bu olayın sonunda şehadet olduğunu da belirttim ve hakkını helal etmesini istedim. O da 'Helal olsun komutanım.' dedi, helalleştik. Kendisi uzman çavuş olarak benim yanımda mesleğe başlamıştı. Birçok operasyona birlikte katıldık. Silahlı Kuvvetlere faydalı olduğunu değerlendirdiğim ve bildiğim için astsubay olmasını ben tavsiye etmiştim. Hatta astsubaylık sınavlarına bizzat ben götürdüm."
Nöbetçi subay olarak görev yapan Yüzbaşı Volkan Vural Bal'ın koruma astsubayını arayarak Semih Terzi'nin Ömer Halisdemir tarafından vurulduğunu ve helikopter ile GATA'ya götürüldüğünü ilettiğini belirten Aksakallı, bunun üzerine GATA Kurmay Başkanı Albay Muammer Alper'i arayarak Terzi ile GATA'ya gelen kişilerin darbeci olduğunu ve tutuklamaları emrini verdiğini kaydetti.
Aksakallı, Terzi ile GATA'ya giden Binbaşı Fatih Şahin'in silahlarını teslim etmemek için direndiğini, zorluk çıkardığını hatta yanında bulunanlara da bu konuda tesir etmeye çalıştığını öğrendiğini bildirdi.
Kurmay Başkanı aracılığıyla Fatih Şahin ile görüşmek istediğini ancak Şahin'in telefona gelmediğini anlatan Aksakallı, " Fatih Şahin, benim talimatlarımı da dinlemedi. Olayın başından itibaren verilen talimatlardan en fazla kuşkulanması ve olayı tahkik etmesi gereken kişi oydu ve benimle mutlaka bir bağlantı kurmalıydı. Kaldı ki Binbaşı Fatih Şahin GATA'da iken Erhan Tokgöz de GATA'da idi. Ben Erhan Tokgöz'e de Fatih Şahin'i ve diğerlerini gözaltına alma emri verdim." diye konuştu.
İfade tutanağına göre Aksakallı, darbe girişimi gecesi, daha önce de birlik içerisinde görev yapan ve darbeci olmadığını düşündüğü Volkan Vural yüzbaşı ile koruma astsubayı aracılığıyla telefonla birkaç kez görüştüğünü belirterek, Vural'ın, kendisine birlik içerisinden bazı bilgiler aktardığını ifade etti.
Gerek Volkan Vural'ın gerekse Yarbay Ümit Koçak'ın darbecilerle hareket etmediğini değerlendirdiklerini bildiren Aksakallı, "Bu arada MİT Müsteşarı Hakan Fidan beni aradı. Durum hakkında bildiklerimi aktardım. Kolordu komutanlarını arayıp, darbeyi önlemek amacıyla alınabilecek tedbirleri kendilerine aktardım." dedi.
Aksakallı, saat 01.26 sıralarında Diyarbakır'dan Albay Altan Bora'nın kendisini arayarak, Semih Terzi'nin uçakla Ankara'ya hareket ettiğini ancak şüpheli hareketleri olduğunu söylediğini bildirerek şu beyanı verdi:
"Ben de Semih Terzi'nin hain olduğunu söyledim. Hatta Diyarbakır'da uçakların bulunduğu üssün hassas olduğunu, oralarda tedbir alınması gerektiğini ilettim. Daha sonra Albay Altan Bora'nın Semih Terzi ile uçakla Ankara'ya giden Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz'ı arayarak, Semih Terzi'nin hain olduğunu ilettiğini öğrendim.
Saat 02.30 sıralarında Fırat Çelik beni aradı ve Diyarbakır'dan Semih Terzi ile birlikte gelen tim komutanı Ahmet Kemal Yılmaz yüzbaşı ile onun emrindeki bir grup astsubayın Etimesgut'ta Özel Hava Alayında kaldığını, Ahmet Kemal Yılmaz'ın bizden emir beklediğini söyledi. Hatırladığım kadarıyla saat 02.54 gibi bu kez Ahmet Kemal yüzbaşı bizi doğrudan aradı. Olayı anlattı. Ben de kendisine Semih Terzi'nin, Ümit Bak'ın, Mehmet Ali Çelik'in darbeci olduğunu söyledim. Bunun üzerine Semih Terzi ile birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığına helikopterle giden tim içerisinde çok güvendiği personellerin olduğundan bahsetti. Ben de biraz önce ismini zikrettiğim kişilerin etkisiz hale getirilmesi emrini verdim. Hatırladığım kadarıyla 02.54'teki konuşmamızdan sonra Ahmet Kemal yüzbaşı ile beş kez daha telefonla konuştum. Ahmet Kemal yüzbaşının da bu konuşmamızdan sonra o an için ÖKK'ya gitmiş olan güvendiği personelle telefon irtibatı kurduğunu öğrendim."
Aksakallı, olayın sonrasında Diyarbakır'dan 12. Özel Kuvvet Taburunun Ankara'ya getirildiğini öğrendiğini, bunlar gelirken seçilen 1 ve 3 nolu timlerin, teknik imkanları ve kabiliyetlerine göre seçildiğini anladığını dile getirerek, "Zira 1. tim keskin nişancı ağırlıklı, 3. tim teknik imkanlar yönünden güçlüydü. 1. ve 3. timlerin seçilmesi nedeniyle bu tim personelinin seçilmesi emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiştir." dedi.
"Yönelttiğimiz emirleri yerine getirdiler..."
ÖKK'da kalkışmaya fiilen iştirak edenlerin Özel Kuvvetlerin mevcuduna oranının yüzde 5,4 olduğuna işaret eden Aksakallı, "ÖKK'ya Semih Terzi ile birlikte gelen ve o an için Mihrali üsteğmenin komutasında bulunan tim personeli, bizim Ahmet Kemal yüzbaşı vasıtasıyla kendisine yönelttiğimiz emirleri yerine getirdiler. Bu kapsamda Albay Ümit Bak, Yarbay Mehmet Ali Çelik gözaltına alınıp, etkisiz hale getirildi. Hatta Ümit Bak'ın gözaltına alınması sırasında darbeci olduğundan tereddüt etmediğimiz Nedim Şahin bu tim tarafından, gözaltına alınma işlemine karşı geldiği için öldürüldü." beyanında bulundu.
Aksakallı, "talimatıyla birliğe sızan albaylar Ömer Faruk Bozdemir, Fırat Çelik, Yılmaz Sayar ve Oğuz Tozak'ın sabaha doğru nizamiyedeki darbeci güçlerin gözaltına alınma hadiselerini bizzat yaşadıklarını" ifade ederek, bu kişilerin tanık olarak dinlenmelerinin, olayın aydınlığa kavuşmasına katkı sağlayacağını kaydetti.
"Halisdemir cansız yatıyordu, üzerinde bir örtü vardı"
Aksakallı, gece boyunca farklı askeri birimlerle irtibatı olduğunu, Genelkurmay Karargahındaki darbeci olmayan subaylara darbeci olanları silahlarından arındırıp, gözaltına almaları talimatı verdiğini anlattı. Birçok birimle bu şekilde konuştuğunu belirten Aksakallı, sabah saat 10.00'a doğru ÖKK'ya gittiğini, burada nizamiyede gözaltına alınan darbecileri gördüğünü belirterek, şöyle devam etti:
"Gittiğimizde, nizamiyede gözaltına alınmış darbeci askerleri gördüm. Gözaltına alan askerlere teşekkür ettim. Karargaha gittim. Karargahın girişindeki beton zemin üzerinde şehidimiz Ömer Halisdemir cansız yatıyordu. Üzerinde bir örtü vardı. Örtüyü kaldırdım ve alnından öptüm. Karargahın önünde darbeye karşı gelen rütbeli arkadaşlarım toplu olarak bulunuyordu. Onlara bir teşekkür konuşması yaptım. Bireysel olarak orada bulunan hiç kimseye teşekkür etmedim. Topluca bir teşekkür konuşması yaptım. Daha sonra karargahın içine girdim. Gözaltına alınan darbeci olduğu düşünülen askeri personeli gördüm. Olay hakkında gördüğüm ve bildiklerim bundan ibarettir. Daha önce savcılık aşamasında detaylı ifade vermiştim. Oradaki ifadelerimi de tekrar ediyorum."
Aksakallı, "15 Temmuz 2016'dan sonra 10-15 gün kadar birlikte tam teçhizatlı olarak görev yapıp yapmadıkları, bu görevlendirmenin neye göre yapıldığı" yönündeki soru üzerine, olayın hemen sonrasında kurulması talimatını verdiği idari tahkikat heyetlerinin göreve başladığını, kamera kayıtlarının incelendiğini, bunun ciddi zaman aldığını anlattı. Bu süreçte suça karıştığı düşünülen birçok personelin ya da durumu şüpheli olanların adli makamlara teslim edildiğini anlatan Aksakallı, sanıkların darbe teşebbüsü sonrasında nerede, nasıl görev yaptığını bilemediğini bildirdi.
"Kimseye bireysel olarak teşekkür etmedim"
Zekai Aksakallı, "16 Temmuz 2016 sabahında, ÖKK'ya geldiğinde bireysel olarak orada bulunan sanıklara ya da sanıklardan birine teşekkür edip etmediği"ne yönelik soruyu yanıtlarken, "Hiç kimseye bireysel olarak teşekkür etmedim. Ancak karargahın önünde toplanan, darbeye karşı koyan personelime topluca teşekkür konuşması yaptım." dedi.
"Diyarbakır'dan Ankara'ya Semih Terzi komutasında gelen, Ankara Özel Hava Alayından helikopterle ÖKK'ya giden tim personelinin ÖKK'nın harekat ve yöntemlerine aykırı bir davranışı olduğu söylenebilir mi?" sorusu üzerine Aksakallı, şunları söyledi:
"Özel Kuvvetler Komutanı olarak benim yazılı ya da acil durumlarda bizzat şifahi emrim olmadan bir birliğin bir başka bölgeye nakli mümkün değildir. Yine benim talimatım olmadan birliğimdeki hiç kimse operasyon yapamaz. Olay tarihinde yapılacağı söylenen operasyon sıra dışı bir durumdur. Bu nedenle sorgulanması gerekir. Ancak bu sorgulamayı yapacak kişiler tim personeli değildir. Her şeyden önce tabur komutanı bu sorgulamayı yapabilecek kişidir. Ancak tim personeli yapılan faaliyeti algılayamayabilir."
Aksakallı, "15 Temmuz 2016'da bitmesi gereken ÖKK'ya ilişkin kursun bir gün önce bitirilmesinin nedeni"nin sorulması üzerine, kurs kapanışlarının genelde cuma günü olarak planlandığını, kurs bitişinin 42 haftalık kursun planlandığı tarihten itibaren belli olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Kurs kapanış törenine teşrifleri için Genelkurmay İkinci Başkanına konuyu arz ettiğimde, Genelkurmay Başkanımızı kastederek, 'Onu da davet edelim, katılabilir' dedi. Ardından Genelkurmay Başkanımızın 15 Temmuz 2016'da programının müsait olmadığını söyledi. Ben de bunun üzerine 14 Temmuz Perşembe ya da 18 Temmuz Pazartesiyi teklif ettim. Genelkurmay İkinci Başkanımız da bu durumu Genelkurmay Başkanımıza aktardı. Genelkurmay Başkanımızın emrini alarak, kurs kapanış töreninin 14 Temmuz 2016 Perşembe yapılmasına karar verildi."
Aksakallı, ÖKK'da nöbetçi personelin planlanmasına yönelik soru üzerine, nizamiyede nöbet tutan erbaşlara ilişkin standart aylık planlama yapıldığını, nöbet hizmeti verecek personelin önceden belirlendiğini ancak olağanüstü durumlarda değişiklik yapıldığını aktardı.
"Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı"
"Darbe ile ilgili olay öğrenildikten sonra ÖKK'da ne gibi tedbirler alınabileceği"ne ilişkin soru üzerine, "TSK'da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz 'personel kışlayı terk etmesin' emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016'da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı." beyanını verdi.
TANIK BİNBAŞININ İFADESİ
Duruşmada, olay tarihinde yüzbaşı rütbesiyle Karargah Nöbetçi Subayı olan ve hemen hemen bütün sanıkların ifadelerinde adı geçen Binbaşı Volkan Vural Bal da tanık sıfatıyla dinlendi.
Bal, 15 Temmuz akşamı karargah nöbetçi subayı olarak görev yaptığını söyledi. Saat 21.30'a kadar herhangi bir terslik olmadığını belirten Bal, "Sonra harekat şube müdürü olan Albay Ümit Bak aradı. Bana 'nöbetçi amir yanıma gelsin' dedi. Bunun üzerine ben de nöbetçi amir olan Yarbay Ümit Koçak'a bunu ilettim. Ümit Koçak, Albay Ümit Bak'ın yanına gitti ve geri döndüğünde oldukça heyecanlı ve telaşlıydı. Bana 'Olağanüstü bir durum oluyor, nizamiyedeki tedbirleri arttıralım' şeklinde emir verdi. Bana başka bilgi vermedi, ben de herhangi bir şey sormadım. Bu emir üzerine nizamiyeyi aradım, güvenlik tedbirlerinin arttırılmasını ve dikkatli olunmasını söyledim. Bana tehdidin niteliği hakkında herhangi bir şey söylenilmemişti, ancak ben tehdidin canlı bomba olabileceğini değerlendirerek nizamiyeye dışarıdan yaklaşacak kişilere karşı dikkatli olunması gerektiğini söyledim. Bir süre sonra Yarbay Ümit Koçak yeniden geldi, Ani Reaksiyon Timi (ART) ve Kobra aracı Zekai Aksakallı Paşa'nın spor okuluna istediğini söyledi. Bu emir üzerine bende ART'ye talimat verdim. Ayrıca ART timini taşımak üzere bir adet araç istedim. Aracın gelmesi gecikince Ümit Koçak'a 'Nizamiyeye gidip duruma refakat edeyim' dedim ve ardından da nizamiyeye gittim" diye konuştu.
Nizamiye bölgesinin dış giriş bölgesiyle karargah binasının ortasında bir orta kontrol noktasının mevcut olduğunu anlatan Bal, nizamiyeye gitmek için kendisinin de orta kontrol noktasından geçtiğini kaydederek, "Orada Kurmay Başkanı İcra Astsubayı Turgay Uslanmaz'ı gördüm. Kendisi tam teçhizatlıydı, elinde de piyade tüfeği vardı. Ben nizamiyeye doğru ilerledim. Heykeli geçtikten sonra yolun her iki tarafında bulunan kulelerde sivil kıyafetli, tam teçhizatlı olan Üsteğmen Serkan Ak'ı gördüm. Ardından ben nizamiye bölgesindeki ART timine yaklaştım. Yanlarına aldıklarını söyledikleri mühimmatın yetersiz olduğunu söyledim. Ayrıca timi taşıyacak minibüsün de gelmemesinden yararlanarak daha fazla mühimmat almaları emrini verdim. Ardından nöbetçi amirin beni aradığını söylemeleri üzerine orta kontrol noktasına girdim. Kurmay Albay İcra Astsubaylardan Fatih Uysal ve Şenol Soylu'yu gördüm. Her ikisi de tam teçhizatlıydı ve piyade tüfeği ellerindeydi. Ben telefonu aldım, Yarbay Ümit Koçak ile irtibat sağladım. Kendisi bana 'Nizamiyeden içeriye kimseyi almayacağız. Israr eden komutanlarımız olursa kibarca geri çevirin' dedi. Ayrıca Ümit Koçak, 'İkinci Kobra aracının nerede olduğunu öğren, bana bildir' emrini vererek telefonu kapattı. Ben telefonu kapatınca nizamiyedekilere nöbetçi amirin emrini ilettim. Üsteğmen Serkan Ak bana hitaben 'Harekat merkezi ile teyit ettiniz mi?' diye sordu. Ben de 'Sen kimsin, burada ne işin var' dedim. O da bana Albay Ümit Bak tarafından görevlendirildiğini söyledi ve yeniden 'Harekat merkezi ile teyit ettiniz mi?' diye soru yöneltti. Ben de sinirlendim 'Git kiminle teyit edersen et' diyerek cevap verdim. Komutanın emri üzerine ikinci Kobra aracın nerede olduğunu sordum. Orta kontrol noktasının hemen yanında olduğunu tespit ettim. Oraya doğru gittiğimde Muhafız Takım Komutanı olduğunu söyleyen Mustafa isimli üsteğmen ile karşılaştım. Bu kişinin şu an için soy ismini hatırlamıyorum, ancak Koyuncu olabilir. Mustafa Üsteğmen bana 'İkinci aracın mürettebatı yok, bu araç ile ben gideceğim' dedi. Ben de ART timinde ve kobralarda subay olmadığını görünce onun gitmesinin faydalı olacağını düşündüm. Daha sonra ART timini spor salonuna gönderdim" şeklinde konuştu.
Bal, orta kontrol noktasında 32. Tabur görevlilerine alarm emri verildiğini öğrendiğini belirterek, bu emrin kim tarafından verildiğini bilmediğini, teyit de etmediğini anlattı. Zaman zaman taburlara bu şekilde alarm verildiğini ifade eden Bal, "Bu emir üzerine ismini bilmediğim bir astsubay yanıma gelerek 32. Taburun personel astsubayı olduğunu söyledi. Personel listesinin içeride bulunduğunu, listeyi alıp 32. Tabur personelini uyarması gerektiğini söyledi ve içeriye girdi. Nizamiye bölgesine farklı zamanlarda 3 adet sivil araç geldi. Bunlardan birinde Yüzbaşı İsa Karabulut vardı, diğerinde Astsubay Mustafa Canbaz vardı. Diğerini hatırlamıyorum. Bu kişilerin 32. Tabur personeli olduğu düşüncesi ile içeriye aldım" dedi.
"ALBAY ÜMİT BAK'A 'BARİYERİ ZORLAYAN ARAÇLAR VAR, TEMASA GİRECEĞİZ' DEDİM"
Orta kontrol noktasındayken bu kez de nizamiyeye 4 araçlı bir konvoyun geldiğini anlatan Bal, nizamiye bariyerleri hemen açılmadığı için bu kişilerin bariyerleri zorladığını gördüğünü söyledi. Birlik personelinin bariyerleri zorlamasının kendisini şaşırttığını belirten Bal, "Hızlıca girmeye çalışıyorlardı. Bu sırada havada gördüğüm taarruz helikopteri de 4 aracın bulunduğu bölgeye ateş etmeye başladı. Ben atışı görür görmez nizamiye bölgesinde bulunanlara mevzi almaları emrini verdim. Ardından nöbetçi amiri haberdar etmeye çalıştım, ulaşamadım. Aradan harekat merkezini aradım onlara da ulaşamadım. Bunun üzerine orta kulede bulunan personele 'Bekleyin emir alıp geleceğim' dedim. Önce Acil Müdahale Mangası'na (AMM) gittim. Amacım oradan silah almaktı. Ama oradakiler silah kalmadığını söyledi. Çok şaşırmıştım. 'Nasıl olur kime verdiniz' diye sordum. Buna cevap vermediler. Ardından karargah binasına gittim. Nöbetçi amiri sordum, Albay Ümit Bak'ın yanında olduğunu söylediler. Hemen içeriye girdim, o sırada Ümit Koçak Yarbay, 'Zekai Paşa'nın emri var. Oğuz Tozak Albay'ı içeriye almalıyız' diyordu. Ben de sözün arasına girmiş bulundum ve Albay Ümit Bak'a 'Bariyeri zorlayan araçlar var, temasa gireceğiz' dedim. Bunun üzerine Ümit Bak 'O araçlar bizden, onlar alarm için gelmiş' dedi. 'Ama komutanım bariyeri zorluyorlar' diye cevap verince aynı şekilde bana hitap etti" ifadelerini kullandı.
Nizamiye bölgesine gitmek için hareket ederken Başçavuş Ahmet Karaaslan'a rastladığını dile getiren Bal, Karaaslan'ın üzerinde eşofman olduğunu, ancak boynunda M-16 piyade tüfeği bulunduğunu söyledi. Bal, AMM'den silah alamadığı için Ahmet Karaaslan'ın kendisine faydalı olacağını değerlendirdiğini belirterek, "Onu da yanıma alarak nizamiye bölgesine gittim. Nizamiyeye vardığımızda dışarıda bariyerleri zorlayan 4 aracın içeriye girdiklerini gördüm. Yavaşça seyir halindeydiler. Ben de kimlerin geldiğini öğrenmek için her araca eğilerek baktım. İlk araçta Serkan Coşkun ve Uğur Demirtaş'ı gördüm. İkinci araçta Sezgin Güneyli, Ahmet Müfit Küçük'ü gördüm. Üçüncü araçta ise Yakup Akkuş ve Eşref Çıtak'ı gördüm. Dördüncü araçta ise Ramazan Kılıç'ı gördüm. Bunlar araçların önünde oturuyorlardı, arkada oturanların kim olduğunu fark edemedim. Her 4 araçtaki tüm şahıslar tam teçhizatlıydılar. Üzerlerinde operasyon kıyafetleri vardı. Timlerin kullandığı silahlarla kuşanmışlardı. Hatta son araçta Ramazan Kılıç olduğunu görünce, aynı bölükte çalışmamız nedeniyle kendisine 'Senin ne işin var burada' diye sordum. Bana sadece 'komutanım' demekle yetindi, yüzüme dahi bakmadı, başka da cevap vermedi. 4 araç içindeki personel bu şekilde kışlaya girdi. Bu olamayacak bir durumdu. Operasyon kıyafetlerini dışarıdan giyip, tam teçhizatlı bir şekilde kuşanmış olarak birliğe giriş yapıldığını ilk defa gördüm. Ahmet Karaaslan ile ben çok şaşırdık. Ahmet Karaaslan 'Bunlar ne için böyle gelmişler?' diye sordu. Bu durumu ikimizde anlamlandıramadık. 'Hemen çıkalım, burada garip şeyler oluyor' dedik. Nöbetçi amire bilgi vermek için hemen oradan ayrıldık" diye konuştu.
"YARBAY MEHMET ALİ ÇELİK BANA VE ÜMİT KOÇAK'A DÖNEREK 'TARAFINIZI SEÇİN' DEDİ"
"Nizamiye bölgesinden karargaha doğru geçtim, karargah binasına girerken biraz önce nizamiyeden geçen 4 ayrı araçla gelen şahısların bir yerde toplanıp kendi aralarında bir şeyler konuştuğunu gördüm" diyen Bal şunları kaydetti:
"Onlarla temas kurmaksızın nöbetçi amirliğe girdim. Nöbetçi amir yerinde yoktu, nerede olduğunu sordum, Ümit Bak Albayın yanında olduğunu öğrendim. Oraya çıkmak için turnikeden geçerken dışarıda grup halinde konuşan kişilerin de turnikenin üzerinden atlayarak koridorda ilerlediklerini gördüm. Her şey bir garip ilerliyordu. Duruma anlam veremiyordum. Bu nedenle nöbetçi amirin yanında bulunduğu Albay Ümit Bak'ın odasına girdim. Şaşkınlığımı da belirtecek şekilde 'Komutanım adamlar dışarıdan tam teçhizatlı ve silahlı geldiler' dedim. Benim bu sözüme nöbetçi amirim Ümit Koçak şaşırdı ve 'Nasıl olur' diye sordu. Bu sırada Albay Ümit Bak çok telaşlıydı ve telefonla birileriyle irtibat kurmaya çalışıyordu. Bu sırada odada Yarbay Mehmet Ali Çelik ve ismini bilmediğim bir muhabereci albay da vardı. Bu albay birliğe yeni tayin olduğu için ismini hatırlamıyorum. Biz aynı odanın içinde bulunduğumuz sırada Özel Kuvvetler Komutanımız Zekai Aksakallı Paşa'nın Harekat Merkezinde Ümit Bak ile telefonla görüşmek için beklediği haberi geldi. Ben bunun üzerine dışarı çıktım, Harekat Merkezine gittim. Telefonla konuşmak için Ümit Bak Albay gelmedi. Hatta Agah Yüzbaşı elinde telefon ile bekliyordu. Bunun üzerine tekrar Ümit Bak'ın odasına gittim. Kendisine 'Komutanımız telefonda bekliyor görüşmeyecek misiniz?' diye sordum. Bunun üzerine orada bulunan herkes ile birlikte Harekat Merkezine geçtik. Ümit Bak yine telefonla konuşmak istemiyor gibi davranışlar sergileyince ben kendisine 'Komutanımızla telefonla görüşün, emrini alın' dedim. Bunun üzerine Ümit Bak istemeyerek de olsa telefonu eline aldı, kısık bir sesle 'Emirleri uyguluyoruz' gibi bir takım şeyler söyledi. Karşı taraftan Zekai Aksakallı Paşa küfretmiş olacak ki ona 'Küfretmeyin' diye cevap verdi ve telefonu kapattı. Ardından Ümit Bak bana ve Yarbay Ümit Koçak'a dönerek 'Gelen emirler var, bu emirlere yönelik hareket edeceğiz' dedi ve elinde bulunan iki beyaz kağıdı gösterdi. Ben de 'O emirlerin doğru olduğunu nereden bileceğiz' dedim. Bunun üzerine Yarbay Mehmet Ali Çelik 'Bu emirler Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezinden geldi. Bunları uygulayacağız' dedi. Ardından da bizim ikna olmadığımızı anlayınca telefon ile birini aradı. Karşıdaki kişinin sesini dışarıya vererek karşıdaki kişiye 'Arkadaşlar emirlere uymuyorlar, tereddüt yaşıyorlar' dedi. Karşıda kim olduğunu bilmediğimiz kişi de 'Arkadaşlar bu saatten sonra bu emirler geçerlidir. Bu emirlere göre hareket edeceksiniz' dedi ve telefonu kapattı. Bunun üzerine bende Mehmet Ali Çelik'e dönerek 'Kiminle konuştunuz, ben nereden bileyim, burada yanlış şeyler oluyor, kafamda soru işaretleri oluştu' dedim. Yine tekrardan telefon çaldı. Zekai Paşa telefondaydı. Nöbetçi amir ile görüşmek istediğini telefonu açan astsubaya iletti. Biz de telefonda yapılacak konuşmayı merak ettiğimiz için o yöne döndüğümüzde kapıda iki silahlı personel belirdi. Her ikisi de silahları atışa hazır hale getirip namluyu bana ve Ümit Koçak'a çevirdiler, hiçbir şey söylemediler. Bu sırada Ümit Koçak yüksek bir sesle hatta olduğunu bildiği Zekai Paşa'ya sesini duyurmak için 'Komutanım konuşamıyorum' diye birkaç kez seslendi. Silahlı personellerden biri telefonu alarak kırdı. Bize silah doğrultan iki personelin Nedim Şahin ve Muzaffer Han olduğunu öğrendim. Mehmet Ali Çelik bana ve Ümit Koçak'a dönerek 'Tarafınızı seçin' dedi. Ben de tarafımın TSK ve Türk Özel Kuvvetleri olduğunu söyleyerek cevap verdim."
"KİM OLDUĞUNU BİLMEDİĞİM BİR KİŞİNİN DE 'TELEFONLARA BAKMAYACAKSINIZ' DİYE BAĞIRDIĞINI DUYDUM"
Bal, bu olaylarından ardından Ümit Bak'ın "Semih Paşamız yolda, o gelsin durumu değerlendireceğiz" dediğini aktararak, "Benim yanımda tabancam vardı. Tabancamın hazır olduğunu Ümit Koçak'a ilettim, o da sakin olmamı söyledi. Ardından nöbet yerime geçmem gerektiği için oradan ayrıldım. Odadan çıkınca bize silah doğrultan Nedim Şahin de peşimden geldi. Kim olduğunu bilmediğim bir kişinin de 'Telefonlara bakmayacaksınız' diye bağırdığını duydum. Bu şekilde nöbetçi amir odasına gittim. Ardından Yarbay Ümit Koçak geldi ve bana 'Bu adamlar bizi tehdit olarak algılarlar, silahlarımızı çıkartalım aksi halde bizi yaşatmazlar, biz sabaha kadar sağ kalacağız ve gördüklerimizi, yaşadıklarımızı anlatacağız' dedi. Ben de bunun üzerine silah kılıfını çıkarttım, tabancama mermiyi sürdüm, atışa hazır hale getirip çekmeceye koydum. Bir süre sonra Zekai Paşa'nın emri ile yola çıkan ART ve zırhlı aracın spor okulunda bir taarruz helikopteri tarafından vurulduğunu, yaralıların bulunduğunu, hatta bir personelin bacağının koptuğunu öğrendik. Ardından personelimizin durumunu öğrenmek için değişik yerlerle telefonla konuştuk. Sonrasında Zekai Paşa'nın emir astsubayını aramak aklıma geldi. Kendisine durumu anlattım, başımızda silahlı bir adamın olduğunu söyledim" diye konuştu.
Bal, nöbetçi amirlik odasında neler olup bittiğini anlamak için televizyon izlediklerini kaydederek, önce Başbakan Binali Yıldırım'ın, ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarını dinlediklerini, bir darbe teşebbüsünün olduğunu o zaman anladıklarını söyledi. Bal, darbeci general Semih Terzi'nin yanında olduklarını söylemeleri nedeniyle Albay Ümit Bak, Yarbay Mehmet Ali Çelik ve kendilerine silah doğrultan kişilerin darbeci olduklarını anladıklarını belirtti.
"OKUL KOMUTANIM 'FATİH ŞAHİN'E SAKIN GÜVENME' DEDİ"
Daha sonra Görüntü İzleme Odasına gittiğini anlatan Bal şöyle devam etti:
"Oradakiler bize bir helikopterin yaklaştığını söylediler. Saat 02.15 sıralarında helikopter indi. Çok kısa süre sonra 45-50 merminin atıldığı bir çatışma yaşandı. Çatışma nedeniyle güvenli olduğunu düşündüğümüz noktalarda mevzi aldık. Çatışma durunca tekrar kalktım, Görüntü İzleme Odası'ndaki şahıslar bu sefer komutan girişinde yerde bir kişinin yattığını söylediler. Ardından bir ambulans geldi. Ben ambulanstakilere yardımcı olmak için çıkmak istediğimde karargah içesinde mevzi almış tim personelleri olduğunu gördüm. Onlara hitaben 'Nöbetçi subayım, vurmayın' diyerek ellerimi havaya kaldırıp karargahtan dışarıya çıktım. Yerde yatan bir kişi vardı. Yanına yaklaştığımda bu kişinin şehidimiz Ömer Halisdemir olduğunu gördüm. Nabzını kontrol ettiğimde sanki nabız yok gibiydi. Ancak ambulans ile gelen sağlık personeli kontrol ettiğinde hafif nabız olduğunu söyledi. Ömer Halisdemir'in bir tarafında ben, bir tarafında sağlık personeli vardı. Sağlık personeli hafif nabız var deyince ben yeniden nabız ölçmek istedim. O sırada Ömer Halisdemir'in ayak ucunda bulunan Üsteğmen Mihrali Atmaca 'Komutanım çekilin' dedi. Ben ve sağlık personeli geri çekildik. İki el Ömer Halisdemir'in vücuduna doğru ateş etti. Ömer Halisdemir'in bulunduğu yerin yakınında mevzilenmiş vaziyette olan ve sonradan isminin Hasan Aksoy olduğunu öğrendiğim tim personeli Mihrali Atmaca'ya 'Komutanım vurmasaydınız, hesap verseydi' dedi. Ben de iki kez atış yapıldıktan sonra Ömer Halisdemir'in öldüğü düşüncesiyle 'Örtü getirin' dedim. Üstünü örttürdüm. Ömer Halisdemir'in şehit edilmesi olayına tanık oldum. Ondan sonra karargaha girdim. Karargaha girerken bir grup karargahtan çıkıyordu. Başlarında Binbaşı Fatih Şahin vardı. Kendisi ile göz göze geldik, ancak aramızda konuşma olmadı. Nöbetçi amirliğe geri döndüm. O sırada Okul Komutanı Ömer Faruk Bozdemir aradı. Bende kendisine 12. Taburun birlik içinde olduğunu, başlarında Fatih Şahin olduğunu, ayrıca Ömer Halisdemir'in şehit olduğunu söyledim. O da üstüne basa basa ' Fatih Şahin'e sakın güvenme' dedi ve beni uyardı. Ardından Ümit Koçak'a Okul Komutanı Ömer Faruk Bozdemir'in söylediklerini aktardım. 'Komutanım bunlar bizi öldürecekler, karargah binasından çıkmaya hazır olun' dedim. Ümit Koçak ise sakin olup fevri hareket etmememiz gerektiğini söyledi."
Bal, bir süre sonra karargah binasından 5-6 el silah sesi duyduğunu söyledi. Albay Ümit Bak'ın Üsteğmen Mihrali Atmaca tarafından derdest edildiğini gördüğünü ifade eden Bal, bu aşamadan sonra Ümit Bak'ın derdest edilmesi sebebiyle umutlandığını vurguladı. Ümit Bak'ın darbeci olduğunu düşündüklerini kaydeden Bal, onun derdest edilmesi timin kendileri ile hareket ettiğini gösterdiğini belirtti. Mihrali Atmaca'nın kendisine seslendiğini dile getiren Bal, "Bana 'Komutanım, okul komutanı ile görüştük, sizinle aynı taraftayız, karargahın emniyetini alacağız' dedi. Ondan sonra turnike bölgesinden iki tane personel geldi. Onların desteği ile ve silahlı himayesi ile karargahta bulunan tüm personeli bulunduğumuz yere çağırdık, üzerlerini aradık. Yaklaşık 30 kişi vardı" dedi.
Bal, Mihrali Atmaca ve timi ile birlikte karargahta güvenliği sağladıklarını, derdest edilenleri bir odaya taşıdıklarını söyledi. Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, tanık Bal'a Mihrali Atmaca ve timinin karargah binasının kontrolünde etkisi olup olmadığını sordu. Bal, "Üsteğmen Mihrali Atmaca ve timi olmasaydı karargah binasının kontrolünü alamazdık" dedi.
Bal, ayrıca Zekai Aksakallı’nın, darbeci askerleri teslim aldıktan sonra Ümit Bak’ın yüzünü açtırarak, "Akşam bana söylediklerin tekrar söyle" deyip ayağıyla iteklediğini söyledi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde tanık olarak dinlenen Binbaşı Volkan Vural Bal, duruşmanın öğleden sonraki kısmında müşteki ve sanık avukatları ile sanıkların sorularını yanıtladı.
"Olaylar olurken, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'nın emir astsubayı Makbul başçavuşa niçin zamanında haber verilmedi? Birliği koruması gereken ART timi niçin çağırılmadı?" sorusu üzerine Bal, "Albay Ümit Bak'ın, birlik komutanımız Zekai Aksakallı'nın emirlerine uymadığını net bir şekilde tespit ettiğim anda nöbetçi amirliğe giderek oradan Aksakallı'nın emir astsubayını arayıp bilgilendirdim. ART timini, Zekai Aksakallı'nın emri üzerine spor okuluna göndermiştik. Orada taarruz helikopterinin saldırısına uğradığını duyduk. Gönderen kişi ben olmadığım için geri çağırmayı da düşünmedim." dedi.
"Ömer Halisdemir'in başındayken size Mihrali üsteğmen geri çekilin dedi ve sonrasında Halisdemir'e ateş etti. Ne amaçla geri çekildiniz, ne düşündünüz? Niçin direnmediniz?" sorusuna, Bal, "Mihrali üsteğmen ben yeniden nabız ölçmeye çalıştığım sırada çekilin diyerek, iki el şehide doğru ateş etti. Anlık bir olaydı. Bu nedenle benim Mihrali üsteğmene engel olmam mümkün değildi. Mihrali ateş ettikten sonra göz göze geldik, niçin ateş ettin diye yüzüne baktım. Bir cevap vermedi." yanıtını verdi.
"Ömer Halisdemir'le saat 21.30 sıralarında görüştüğünüzü söylediniz. Kendisinde herhangi bir olağanüstü durum sezdiniz mi?" sorusuna Bal, "Hayır, sezmedim." karşılığını verdi.
Bal, " Fatih Şahin'in hain olduğunu kimden öğrendiniz? Buna nasıl inandınız? Ümit Bak'ın elinde gördüğünüz sıkıyönetim emirlerine bakma gereği duymadınız mı?" sorusuna karşılık, " Fatih Şahin ile olay sırasında göz göze gelmek dışında bir temasımız olmadı. Ayrıca Fatih Şahin ile ilgili Okul Komutanı Ömer Faruk Bozdemir benimle konuştu ve 'benim Fatih Şahin'e güvenmemem gerektiğini' iki kez söyledi. Ben de buradan onun hain olabileceğini değerlendirdim. Ümit Bak'ın elindeki beyaz kağıdı gösterip 'Burada yeni emirler var' dediği kağıtlara bakma gereğini hissetmedim." ifadelerini kullandı.
-"Şahin 'ihtilal yapıldı' dedi"
Bal'ın ardından, tanık olarak Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz dinlendi.
Darbe girişiminin gerçekleştiği gün, terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonları icra etmek üzere Diyarbakır'da bulunduklarını belirten Yılmaz, saat 21.00 sıralarında Tabur Komutanı Fatih Şahin'in "Operasyona Ankara'ya gidiyoruz, hazırlık yapın." emrini verdiğini aktardı.
Emri aldıkları sırada tanklardan ve uçaklardan haberinin olmadığını ifade eden Yılmaz, "Ankara'da hazır bir tabur varken bizim Diyarbakır'dan çağrılmamız garipti. İnternetten köprülerin tutulduğu ve uçakların Ankara'da alçak uçuş yaptığı bilgisini aldık. Bir uçak kaçırıldığı söylentisi de vardı. İlk dakikalarda darbeden bahsedilmiyordu." dedi.
Tabur Komutanı Fatih Şahin'in cep telefonuna bakıp, gülümseyerek "İhtilal yapıldı" dediğini aktaran Yılmaz, ihtilallik bir ortam olmadığı için Şahin'in bu yorumunu ciddiye almadığını söyledi.
"Tabur komutanının yüz ifadesi değişti"
Tabur komutanının hiçbir operasyonda olmadığı şekilde malzeme kontrolü yaptığını anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Otobüslere bindik, Diyarbakır havalimanına doğru yola çıktık. Havalimanına giderken Başbakan'ın, 'Küçük bir grubun kalkışması olduğu' yönündeki açıklamalarını dinledik. Ben arkama dönüp Mihrali ve Fatih yüzbaşıya, 'Bu paralelcilerin darbesi' dedim. 'Sadece İstanbul ve Ankara'da var. TSK'nın bütün unsurları kullanılmamış. Bu planlı bir darbe olsa, ilk alınacaklardan birisi Başbakan'dır, bu paralelcilerin darbesi' dedim. Mihrali, 'Biz paralelcilerle çatışmaya mı gidiyoruz?' dedi. Mihrali mutlu oldu, ellerini ovuşturdu, arkasına yaslandı. Bu konuşmayı duyan tabur komutanının yüz ifadesi değişti. O sırada ben, tabur komutanından şüphelenmeye başladım. Otobüsle intikal halindeyken, Mihrali'ye 'timi meskun mahale göre teşkilatlandırmamız gerekiyor.' dedim. Bunu duyunca tabur komutanı, 'Napıyorsun, düzeni bozma.' diye tepki gösterdi."
Yılmaz, havalimanına ulaştıktan sonra Tabur Komutanı Fatih Şahin'in "Ankara'ya ilk etapta 1. ve 3. timler gidecek." emrini verdiğini söyledi.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun "Neden 1. ve 3. timleri seçti?" sorusuna Yılmaz, "Birinci tim mevcut olarak daha kalabalık, en kıdemli tim komutanı da benim. İkinci timin komutanı yeni tayin olmuş, genç bir arkadaş. Üçüncü tim ise keskin nişancılar da olan destek timi." yanıtını verdi.
Şahin'in uçaklar için yerden işaretleme yapılan bazı malzemelerin de alınmasını istediğini belirten Yılmaz, bu cihazların Ankara'da kullanılacak olmasını anlayamadığını söyledi. Yılmaz, "Bu cihazları kullanmak için Ankara'nın ele geçirilmiş olması gerekirdi." dedi.
"Terzi inmedi, bekledi"
Sonrasında uçağa geçtiklerini, Semih Terzi'nin de uçağa bindiğini ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti:
"Ben tabur komutanından şüpheleniyordum. Semih Terzi'yi görünce ben rahatladım. 15 Temmuz gecesi Terzi'nin uçağa bindiğini görünce, 'Tamam ben Fatih Şahin'den şüphelendim ama Semih Terzi'den bir şey çıkmaz.' dedim. Terzi ile birlikte görev yaptık. Arayıp da bulamayacağız bir komutan Semih Terzi, çok düzgün biridir. Yere indiğimizde çatışabileceğimiz söylendi, bende tekrar şüpheler arttı. Tabur komutanı, 'Aşağı indiğimiz zaman uçağın emniyetini alacaksın.' dedi. 'Komutanım askeri havalimanında neyin emniyetini alacağım?' dedim. 'Her şey olabilir' dedi. 'Üniforma giyenler bizim için tehdit mi?' dedim. 'Olabilir' dedi. 'Emredersiniz' dedim, yanından ayrıldım."
Uçakla indiklerinde kendilerini ÖKK'ya gitmek üzere iki helikopterin beklediğini, helikoptere binecekleri kendisinin seçtiğini anlatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gölbaşı bizim yuvamız, emniyetli yer. Verilen emirlere müdahale etmemesinden dolayı Semih Terzi'den de şüphelenmeye başladım. Öyle bir durum ki yıllarca itaat duygusuyla yetişmişsiniz ama olayları değerlendirdiğiniz zaman oturmayan bir şey var. Semih Terzi'den de şüpheleniyorum ama elimde somut kanıt yok. Bazı kişileri ismen, geriye kalanları ise ön kapıya yakın oldukları için seçtim. Uçak durduktan sonra rampa açıldı. Belirlediğim 14 kişilik ekip ön kapıdan geri kalan arka rampadan indi. Ben Semih Terzi'yi izliyorum. 7 ay beraber çalıştık, birçok intikalimiz oldu. Hızlı hareket eden birisidir, beklemez. Tuhaf bir vücut pozisyonuyla bekledi, inmedi. Ekip indikten sonra Semih Terzi indi. Ben döndüm söylenmeye başladım Fatih Şahin ve Semih Terzi'ye ancak duymadılar."
-"Aksakallı ile görüştüm"
Kendisinin "çantaları indirme" bahanesiyle, 6 personelle beraber Etimesgut Askeri Havalimanı'nda kaldığını belirten Yılmaz, bu sırada bazı telefon görüşmeleri yapıp olayı netleştirmeye çalıştığını anlattı. Yılmaz, bu sırada, "eğer şüphelerimde haklıysam ben, Semih Terzi'yi de Fatih Şahin'i de şüphelendiğim kim varsa hepsini paketleyeceğim. Eğer şüphemde haksızsam, 'Komutanım ben çantalar yüzünden geciktim' demeyi düşündüğünü" kaydetti.
Sonrasında Semih Terzi'nin vurulduğunu öğrendiğini ifade eden Yılmaz, "Mihrali'yi aradım ulaşamadım, sonrasında helikoptere binen ekibi aramaya başladım. Erhan Almaz'a ulaştım 'Mihrali'ye ver' dedim. 'Semih Terzi'nin vurulduğunu' söyledi. 'Ortalık karışık, netleştiremedim şu andan itibaren emir komuta bende' dedim." dedi.
Yılmaz, gece saatlerinde görüştüğü Albay Ömer Faruk Bozdemir'in "Semih Terzi ve Fatih Şahin'in hain olduğunu" bu konuda kendisini Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile görüştürebileceğini söylediğini aktardı.
Görüştüğü Aksakallı'nın, "Semih Terzi, Ümit Bak, Mehmet Ali Çelik, Fatih Şahin'i öldürün" emri verdiğini belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
"Pilot var, ben hemen helikoptere biniyim, gidiyim ne gerekiyorsa yapıyım dedim. 'Komutanım bir tane birliğin otobüsü var, gidiyim karargaha' dedim, 'Tamam' dedi. Sonra vazgeçti, 'Sen sakın oradan ayrılma, oranın emir komutasını al hiçbir hava taşıtı hareket etmesin' dedi. Bu sırada Albay Ahmet Balaban beni arıyordu. Aksakallı'ya, 'Buradaki albay beni takip ediyor.' dedim. Telefonu ona verdim. Aralarında kısa bir konuşma oldu. Aksakallı bana 'Albayı gözden kaçırma.' dedi. Saat 02.59'da Mihrali ile görüşerek, 'Ümit Bak, Mehmet Ali Çelik ve Fatih Şahin hain, derhal bu adamları derdest et, direnirlerse ayaklarına sık, çok zorluk çıkarırlarsa vur.' dedim. Oranın emir komutasını devraldım."
"Sana da sıkacağım"
Sonrasında olayları kontrol altına aldıklarını dile getiren Yılmaz, Terzi'yi hastaneye götüren Hasan ve Hüseyin başçavuşa, oradan ayrılmaları emrini verdiğini kaydetti.
Yılmaz, bu sırada görüştüğü Tabur Komutanı Fatih Şahin'e "Önüme gelene sıkıyorum, sen gelirsen sana da sıkacağım hain." dediğini söyledi.
Yüzbaşı Yılmaz, "Bütün emirleri benden aldılar yaptıkları her şeyin sorumlusu benim. Timin helikoptere binmesi, Semih Terzi ile birlikte hareket ettikleri yönünde bir algıya sebep olduysa, helikoptere binmek bir disiplin göstergesidir. Emre uymak suç değil, onları helikoptere bindiren benim. Sorumluluk komutana aittir." ifadelerini kullandı.
Yüzbaşı Yılmaz, sanık eski binbaşı Fatih Şahin'in Diyarbakır'dan Ankara'ya intikalleri sırasında şakayla "ihtilal oluyor" dediğini, Ankara Etimesgut'a gelip, bazı yaşananlara şahit olunca bunun şaka olmadığını anladığını ve Şahin'den şüphelendiğini söyledi.
Şüphelerini personeline söylemesi ve bunların gerçekleşmemesi halinde otorite kaybına uğrayacağını, bunun da askerlik mesleğinde kabul edilemez bir durum olduğunu anlatan Yılmaz, "Personelim ile konuşmak için şüphelerimin netleşmesini bekledim. Şüphemde haksız çıkarsam herkesin kafası karışmış olur. Semih Terzi güçlü bir aktör, herkes sever, güvenir. Şüphelerim yersiz çıkarsa durumum hoş olmazdı." dedi.
Etimesgut'tan Özel Kuvvetler Komutanlığına gidecek helikoptere adam seçerken herhangi bir kriter gözetmediğini, rastgele personel seçtiğini anlatan Yılmaz, "İkinci helikopterde yer vardı, normalde hepimizin verilen emre göre binmesi gerekiyordu. Kuşkularım, şüphelerim olduğu için gitmek istemedim, tek başıma da kalamazdım o yüzden altı personele 'Siz kalın, çantaları taşıyın' bahanesiyle kalmalarını emrettim. Biz de böyle kaldık." diye konuştu.
Sanık eski Üsteğmen Mihrali Atmaca'nın avukatı Basri Aydın'ın sorusu üzerine meskun mahallerde operasyonların nasıl yapıldığını duruşma salonunda anlatan tanık Yılmaz, "Meskun mahalde en büyük tehdit ölüdür, ölü zannettiğiniz kişidir. O yüzden ilk başta ölü araması yaparsınız. Bölge kontrol altına alınmadıysa, harekat devam edecekse oradaki adam yıkılana kadar sıkarsınız. Siz attınız hedef yıkıldı, arkadan başka birisi geldi yerdeki adama, ölüye o da atar geçer, arkadan üçüncü geldi, yerde yatana ateş eder gider, yerde yatan kişinin öldüğünden emin olmak zorundasınız. Bu talimatnamede geçer." ifadelerini kullandı.
Mihrali Atmaca'nın, şehit Ömer Halisdemir'e ateş etmesinin de meskun mahallerde operasyon eğitimini almasının gereği olduğunu belirten Yılmaz, bu eğitimleri alan her kişinin aynı refleksi vermesinin beklendiğini, eğitimi alanların da tereddütsüz bunu uyguladığını söyledi.
"Şahin'den nefret ederdim"
Sanık eski binbaşı Fatih Şahin'in avukatı Çiğdem Koç'un sorusu üzerine, Şahin'in kendisine sürekli mobbing uyguladığını, her gün azarladığını anlatan Yılmaz, "Kişisel kanaatimi sorarsanız, kendisinden nefret ederdim." dedi.
Yılmaz, "Tutuklanan arkadaşlarımın masum olduklarına inancım tamdır. Bu arkadaşların masum olmalarına rağmen sadece tutuklanmalarından dolayı birlik dışına tayin edildiklerini öğrendim. İlk tayini çıkan kişi Mihrali Atmaca'ydı, bunu öğrenince hemen tayin dilekçemi yazdım. 'Timimde bulunanlara kefilim, hataları hatamdır. Bu adamlar masumdur' dedim. Buna rağmen arkadaşlarımın birlik dışına tayin olduklarını öğrendikten sonra 'Benim de bu birlikte durmam hatadır' diyerek tayin istedim." diye konuştu.
Özel Kuvvetler Komutanlığı Meslek Gelişim Şube Müdürü Albay Ümit Koçak da 15 Temmuz'da yaşananları anlattı.
Albay Koçak, tutuklu sanık Mihrali Atmaca'nın avukatı Basri Aydın'ın sorusu üzerine, Atmaca ve beraberindeki timi olmasa Özel Kuvvetler Komutanlığının darbecilerden temizlenmesinin mümkün olmayacağını, nöbetçi askerlerde ve içerideki darbe karşıtı askerlerde yeterli silahın bulunmadığını kaydetti.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, duruşmaya yarın saat 09.30'a kadar ara verdi
DAVA VE SANIKLAR
Şehit Halisdemir'in eşi Hatice Halisdemir ile İsmail Oğuz ve Ayşe Şahin'in "müşteki" olarak yer aldığı davanın sanıkları şunlar:
"Ahmet Kara, Ahmet Muhammed Demirci, Ali Güreli, Ali Solmaz, Cemal Güleç, Cihat İbrahim Yörük, Erhan Almaz, Erkan Kütükcü, Fatih Şahin, Furkan Aslanbay, Gökay Engin, Halit Çelik, Harun Topbaş, Hasan Aksoy, Hüseyin Oğuz, İsmail Çınar, Mehmet Bilge ve Mihrali Atmaca."
18 sanıktan 17'si hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "nitelikli kasten öldürme" suçlarından dörder kez, sanık Mihrali Atmaca hakkında da 5 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
Ayrıca, bütün sanıklar hakkında "silahlı terör örgütü üyeliğinden" 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Son duruşmada alınan ara kararlar
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde 3 gün süren duruşmalarda, yargılamanın son günü savcılık mütalaasının ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, delil durumu, delillerin tam olarak toplanamamış olması ve adli kontrol şartlarının bu aşamada yetersiz kalacağını göz önüne alarak, sanıkların tahliye istemlerini reddederek tutukluluk halinin devamına karar vermişti.
Yargılama konusu olaya ilişkin kamera kayıtlarının çözümü yapılarak rapor haline getirilmesi için uzman heyet oluşturulmasına karar veren mahkeme, Özel Kuvvetler Komutanlığının suç tarihindeki emir komuta zincirini gösterir görev tablosu ile sanıkların Diyarbakır'dan Ankara'ya geldiği "Casa" tipi uçağın iç mekanını, oturma düzenini ve içerideki mesafeleri gösteren rapor istenmesine hükmetmişti.
Sanıkların kimlik bilgileri ve cep telefonlarından yararlanılarak, "ByLock" kullanıcısı olup olmadıklarının anlaşılması için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılacağını bildiren mahkeme heyeti, Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlar Daire Başkanlığına müzekkere yazılarak, el konulan dijital belgelere ilişkin inceleme sonuçlarının dosyaya kazandırılması kararı aldı.
Bir sonraki duruşmada ÖKK Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın da aralarında olduğu tanıkların dinleneceği belirtilmişti.
21.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada tanık olarak dinlenen Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli Albay Altan Bora, 15 Temmuz günü saat 10.00'da Diyarbakır'da bulunduğu sırada Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmek isteyen cuntacı general Semih Terzi'nin yeni göreve başlayan tabur komutanlarına başarılar dilemek istediğini, bu konunun kendisine garip geldiğini çünkü o zamana kadar böyle bir davranış görmediğini söyledi.
Terzi'nin askeri hattan tabur komutanlarıyla görüştüğünü, kendisinin de görüşmeyi merak ettiğini ve bir kişiye sorduğunda "Yeni göreviniz hayırlı olsun, görevlere her zaman hazırlıklı olun. Benim görevlere hazırlık konusunda üç prensibim var; çantasız, sırt çantalı, tam ağırlıklı çantalı hazırlıklı olmaktır." diye tavsiyelerde bulunduğunu öğrendiğini anlatan Bora, akşam saat 21.00'den sonra, sanık eski binbaşı Fatih Şahin'in koridorda bağırarak, Semih Terzi'nin bana ulaşamadığı için kendisini arayarak, 12 ve 16'ncı taburlara alarm verdiğini söylediğini ve hızla oradan uzaklaştığını ifade etti.
Grup lojistikçisi başçavuşun kendisini arayarak, Fatih Şahin'in bütün mühimmatı almak istediğini bildirmesi üzerine buna izin vermediğini, Semih Terzi'yi arayarak alarm verip vermediği ve mühimmat konusundaki onaylarını aldığını anlatan Albay Bora, alarm konusunu Terzi'den teyit aldığını kaydetti.
Bu sırada Ankara'da savaş uçaklarının uçtuğunu, kalkışma şeklinde haberlerin basına yansıdığını ifade eden Bora, "Özel Kuvvetler Komutanlığının kalkışmanın içerisinde bir unsurumuz olacağını aklıma getirmedim. Böyle bir şey varsa da bunu engelleyecek bir unsurduk biz. Üç sene boyunca Genelkurmay'da üst düzey komutanlarla temaslarda bulundum, onların memlekete bakışlarını, silahlı kuvvetlere bakışlarını çok iyi bilirim, böyle bir şey aklıma kesinlikle gelmedi." dedi.
Diyarbakır'dan kalkan Semih Terzi'yi taşıyan uçak havadayken Zekai Aksakallı ile görüştüğünü, Aksakallı'nın, daha önce aramadığı için kendisini azarladığını, "Semih Terzi hain, emir komuta zinciri dışında. Emir komuta bende, 7'nci Kolordu Komutanının emirlerine uyabilirsin." dediğini belirten Albay Bora, o saatten sonra her emirde Zekai Aksakallı'nın onayını aldığını, o esnada darbe teşebbüsünden haberdar olduğunu ve darbenin karşısında yer aldığını söyledi.
Aksakallı ile görüşmesinin ardından uçakta bulunan sanık binbaşı Fatih Şahin'e, Volkan Yaman'ın cep telefonundan mesajlar gönderdiklerini, "Semih Terzi'nin hain, emir komuta zinciri dışında" olduğunu bildirdiklerini anlatan Albay Bora, Semih Terzi'nin Diyarbakır'a geldiğinde ısrarla Fatih Şahin'e ulaşmak istediğini, isteseydi başka taburları da yanında götürebileceğini anlattı. Bora, uçakla giden gruptan sadece Fatih Şahin'i tanıdığı için ona ulaşmak istediğini belirtti.
Albay Bora, "Helikoptere binip giden herkes tutuklu. Binmeyenlerle Suriye'de çalıştık, kahramanlıkları yazmakla bitmez. Yanlış zamanda yanlış yerde olanları ayırmak gerekir. Biz görev için hayatımızı feda etmeye hazırız, bu karşılıklı güven ve aldığımız eğitimle alakalıdır. Sevmese bile kendisine verilen görevi yerine getirmek için ateş anında komutanın üstüne atlar bizim arkadaşlarımız. Verilen görevi sonuna kadar yapar, sorgulamaz. Uçağa binen arkadaşların vicdani sorumluğunu taşıyorum. Uçağa binen arkadaşların birçoğunun suçsuz olduğunu savunuyorum, sadece yanlış zamanda yanlış yerde olduklarını düşünüyorum." diye konuştu.
Albay Bora'nın sözleri üzerine şehit Ömer Halisdemir'in ailesinin avukatı Hüseyin Aydın, tanıkların sanıkların suçsuz olduklarına yönelik görüş belirtmesinin usule aykırı olduğunu belirterek, tanıkların sadece gördüklerini anlatması gerektiğini söyledi.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu da "15 Temmuz'da biz kendi milletinin üzerine ateş edecek, Meclisini bombalayacak kadar alçalan bir güruhu yargılıyoruz. Sizin soruşturma aşamasında üç kişiyi diğerlerinden ayıran beyanlarınız var. İfadelerinizde sadece gördüklerinizi anlatın." dedi.
Tanık Albay Bora, Diyarbakır'da Semih Terzi ve sanık binbaşı Fatih Şahin'i baş başa konuşurken gördüğünü, yanlarına gidip "Özel mi görüşüyorsunuz" diye sorması üzerine "Yok Altan Albayım, yok deyip aralarını açtılar." ifadesini kullandı.
Sanık Fatih Şahin havaalanındayken Semih Terzi'nin kendilerine özel bir şey söylemediğini, taburların mevcutlarını sorduğunu belirten Bora, "Havaalanında Gölbaşı'na gidileceğini söylemedi. Ben de emir komuta silsilesinde hareket ettim. Alarmla ilgili faaliyetleri gerçekleştirdim. Bunun sadece bana itham edilmesini kabul etmiyorum." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Ademoğlu'nun kendisine Albay Bora ya da Volkan Yaman'dan, Semih Terzi'nin hain olduğunu dair mesaj gelip gelmediğini sorduğu sanık Fatih Şahin, Volkan Yaman'ın telefonundan Semih Terzi'nin hain olduğuna dair bir mesaj almadığı yanıtını verdi.
-Tanık Albay Çelik'in ifadesi
Tanık olarak dinlenen Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli Albay Fırat Çelik de 15 Temmuz'da Genelkurmay Başkanlığında Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı ile bir toplantıya katıldığını, saat 20.20'de darbeci Albay Ümit Bak ile kışlaya geçtiğini, evine bırakma teklifinde bulunduğu Bak'ın bunu, kışlada çalışacağı için kabul etmediğini, ardından kendisinin de kışladan ayrıldığını anlattı.
Gece saatlerinde gelişmeler üzerine kışlaya hareket ettiğini, saat 23.50 sıralarında kobra helikopterlerinden kışlaya ateş açıldığını gördüğünü belirten Çelik, bunun üzerine Zekai Aksakallı'yı aradığını, nizamiye bölgesindeki darbecilerle irtibat kurmaya çalıştıklarını, saat 00.15'e kadar kışlada olduğunu bildiği Albay Ümit Bak'ı 10-15 defa aradığını, yanına gelen bazı subay ve astsubaylarla kışlaya girmek, karargahı ele geçirmek konusunda anlaştıklarını kaydetti.
ÖKK'da görevli, olay tarihinde albay rütbesinde bulunan Ömer Faruk Bozdemir'in en kıdemli personel olarak emir komutayı ele aldığını, bu sırada Kara Harp Akademisinden iki üsteğmenin yanlarına gelerek içeri gireceklerini söylediğini, içeride bulunan darbeci Üsteğmen Sezgin Güney'in bu kişilere telefonda, "Abi içeri girin, müsaade ediyoruz" dediğini duyduğunu ifade eden tanık Çelik, bunun üzerine telefonu o kişilerin elinden alarak, darbeci Güney'e "Bunları içeri alıyorsunuz da bizi niye almıyorsunuz" diyerek bağırdığını, Kara Harp Akademisinden gelen kişileri de etkisiz hale getirdiklerini söyledi.
Çelik, Diyarbakır'da bulunan Albay Altay Bora ile telefonla görüştüğünde Semih Terzi'nin hain olduğunu kendisine söylediğini belirtti. Diyarbakır'dan gelen ekipte bulunan ancak helikopterle kışlaya geçmeyen Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz ile de görüştüğünü anlatan Çelik, Yüzbaşı Yılmaz aracılığıyla sanıklardan üsteğmen Mihrali Atmaca'ya ulaştıklarını, Atmaca'ya Semih Terzi ve Ümit Bak'ın hain olduğunu söylediklerini kaydetti.
Tanık Çelik, sabah gün ağarmaya başlayınca kışlaya telleri atlayarak girdiklerini, darbecilerle çatışmaya başladıklarını, o esnada kendileriyle birlikte hareket eden Astsubay Başçavuş İsmail Oğuz'un yaralandığını ifade ederek, çatışarak karargaha girdiklerini, ilk olarak sanıklardan başçavuş İsmail Çınar ile karşılaştıklarını, onunla durum değerlendirmesi yaptıklarını, daha sonra da sanıklardan Mihrali Atmaca ile buluştuklarını söyledi.
Sanık Mihrali Atmaca'nın kendileriyle birlikte darbecilere karşı mücadele ettiğini, darbeci albay Ümit Bak ve beş darbeci askerin, Atmaca'nın timi tarafından etkisiz hale getirildiğini belirten Çelik, nizamiye bölgesini de darbecilerden kurtarmak için Atmaca'nın timinden yardım istediklerini ancak dokuz kişilik timin sayısının sadece karargahı kurtarmak için yeterli olduğunu belirtti.
Tanık Çelik, ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı'nın saat 10.40'ta kışlaya geldiğini, ilk olarak şehit Ömer Halisdemir'in naaşının yanına giderek, yüzünü açtığını ve öptüğünü, ardından bütün personele teşekkür ettiğini kaydetti.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli astsubay kıdemli başçavuş Barış Batmaz, Diyarbakır'dan uçağa binerken Ankara'daki duruma ilişkin haberleri gördüklerini ancak uçakta Semih Terzi'yi gördükten sonra akıllarındaki bazı soru işaretlerinin büyük bir kısmının gittiğini söyledi.
Ankara'ya indikten sonra bir timin helikopterle Gölbaşı'na gittiğini, kendilerinin de Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz'ın emriyle Etimesgut'ta kaldığını anlatan Batmaz, Yüzbaşı Yılmaz'ın kendilerine "Zekai Paşa ile görüştüm, Semih Terzi ve Fatih Şahin hainmiş." dediğini aktardı.
ÖKK'da tim uzman nişancısı Astsubay Üstçavuş Can Berkan da Diyarbakır'dan Ankara'ya intikalleri sırasında uçakta Fatih Şahin'in mühimmatları şarjörlere basmaları emri verdiğini, Ankara'ya indikten sonra da bir pilot grubunun darbeci general Semih Terzi'yi karşıladığını, bazı personelin helikopterle Gölbaşı'na gittiğini, 7 kişinin Etimesgut'ta kaldığını anlattı.
Yüzbaşı Yılmaz'ın kendisiyle birlikte kalan personele "Zekai Paşa ile görüştüm, Fatih Şahin ve Semih Terzi hain" bilgisini verdiğini söyleyen Berkan, Gölbaşı'na giden ekipteki Ali Güreli ve Hasan Aksoy'a telefonla ulaştıklarını, Güreli'nin telefonuna üsteğmen Mihrali Atmaca'nın çıktığını ona Şahin ve Terzi'nin hain olduğunu söylediklerini, sanık Şahin'in derdest edilmesi gerektiğini söylediğini bildirdi.
Hasan Aksoy ile görüştükten yaklaşık 20 dakika sonra Fatih Şahin'in kendisini aradığını, telefonu Yüzbaşı Yılmaz'a verdiğini aktaran Berkan, Yılmaz'ın da Fatih Şahin'e "burada olsaydın seni vuracaktım hain" dediğini belirtti.
Tanık olarak dinlenen Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli ve Diyarbakır'dan Ankara'ya gelen ekipte bulunan ancak Etimesgut'tan Gölbaşı'na intikal etmeyen tim görevlileri astsubaylar Özer Demirtaş, Yavuz Özdemir, Fatih Katrancı ve Engin Yetik de özel hava alayında yaşananlara dair benzer ifadeler verdi.
Özel Hava Alayında görevli Kıdemli Başçavuş Kemal Yılmaz da Diyarbakır'dan Ankara'ya indikten sonra uçağın boşaltılması sırasında Gölbaşı'na gitmeyen personelin kendi aralarında bir terslikten söz ettiğini, uçağın boşaltılmasının ardından bürolarına gittiklerini bu sırada Alay Komutanı Albay Ümit Tatar'ın derdest edilerek götürüldüğünü gördüklerini anlattı. Yılmaz, uçak havadayken şahsi telefonuna, tanımadığı bir numaradan "başka kimseye itibar etmeyin. Alay K'nı birliğinize getirin. Alay K. emri" şeklinde 3 mesaj geldiğini, daha sonra bu numaranın Binbaşı Türkay Bilge'ye ait olduğunu öğrendiğini söyledi.
Tanık olarak dinlenen ve ÖKK personelini Diyarbakır'dan Ankara'ya getiren uçağın pilotu Yüzbaşı Cemal Yılmaz da görev planlarının Ankara'dan Diyarbakır, Şırnak ve tekrar Ankara olduğunu, Diyarbakır'a indiklerinde darbeci general Semih Terzi'nin emriyle Şırnak ayağını iptal ettiklerini ve direk Ankara'ya dönüş yaptıklarını ifade etti. Uçakta yer alan Semih Terzi ve Fatih Şahin dışındaki personeli tanımadığını savunan Yılmaz, havadayken çağrılarına cevap vermemesi üzerine anormal bir şeyler olduğunu anladıklarını, fakat bu durumu kimseyle paylaşmadıklarını belirtti.
Olay tarihinde ÖKK'da eğitimi olarak görev yapan Kıdemli Başçavuş Ahmet Kangal da 15 Temmuz gecesi televizyondaki haberleri takip ettiğini gece 03.00'da kışla yakınlarında albaylar Ömer Faruk Bozdemir, Murat Yiğit ve bazı ÖKK personeliyle buluştuğunu, sabah saatlerinde kışlaya girmek için tellerden atlayarak, harekete geçtiklerini bu sırada Başçavuş İsmail Oğuz'un vurulduğunu anlattı.
Kangal, Albay Fırat Çelik ile karargah binasına ulaştıklarını, bu sırada sürekli telefonla irtibat halinde bulundukları Yüzbaşı Volkan Vural Bal'dan 12'nci taburdan bir timin karargahta darbecileri derdest ettiği bilgisini aldıklarını, karargah binasında da 12'nci tabura bağlı timden Başçavuş İsmail Çınar ile buluştuklarını, karargah binasına girince de bu timden Üsteğmen Mihrali Atmaca ile bir araya geldiklerini dile getirdi.
Mihrali Atmaca ve İsmail Çınar'dan darbeci albay Ümit Bak ve Mehmet Ali Çelik ile bazı kişilerin etkisiz hale getirildiğini öğrendiklerini belirten Kangal, karargahın emniyeti alındıktan sonra 12'nci tabura bağlı timin nizamiyeden gelenleri etkisiz hale getirdiğini vurguladı.
Tanık olarak dinlenen Yüzbaşı Halil Elverişli, olay tarihinde albay rütbesiyle ÖKK Okul Komutanı olan Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Ömer Faruk Bozdemir'in yakın koruması olduğunu söyledi.
Olay gecesi, Bozdemir'in emir ve komutasında ÖKK'nın kazanılmasında mücadele ettiğini belirten Elverişli, "Bu faaliyetler sırasında, ÖKK'da kalan Mihrali Atmaca ve komutasındaki 14 kişilik tim, verdiğimiz talimatlara harfiyen uydu.
22.03.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tanık beyanlarının alınması tamamlandı.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, tanık ifadelerinin tamamlanmasının ardından, ara duruşma açılarak tanık olarak ifadesi alınan ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı'nın ifadesini okudu. Duruşmada sanık avukatlarına, Aksakallı'nın ifadesine karşı beyanları soruldu.
Söz alan sanık Fatih Şahin'in avukatı Çiğdem Koç'un, "Aksakallı'nın ifadesi alınmadan önce 50 sorum vardı, şimdi 100 sorum var. Kendisi burada dinlenmeden olmaz. Burası darbe komisyonu değil, gelecek burada ifade verecek." sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Ademoğlu, "Tabii ki gerekirse tekrar çağırır ifadesini alırız, buna bir engel yok. Mazereti olduğunu söyleyince duruşma açıp ifadesini aldık." dedi.
Diğer bazı sanık avukatları da Zekai Aksakallı'nın mahkeme huzurunda tekrar dinlenmesini istedi.
"Kocası yanlış bir şey yapmışsa kader diyecek onu da bilecek"
Olay gecesi öldürülen Başçavuş Nedim Şahin'in eşi müşteki Ayşe Şahin'in avukatı İlter Aksoylu, Nedim Şahin'in ilk süreçte şehit olduğunun söylendiğini belirterek, "Hatta maaş bağlandı, iade ettik. 'Müze yapacağız' dendi elbiseleri istendi, sonra 'hain' dendi." diye konuştu.
Şahin'in, ölü muayene tutanağı ile Adli Tıp otopsi raporunda farklılıklar bulunduğunu iddia eden Aksoylu, "Ayşe Şahin eşinin ölümüyle ilgili şüpheler yaşamaktadır. Naaş karargahta bir günden fazla kalmış acaba sonradan kin güdülerek tekrar ateş mi edilmiş? Bunların ortaya çıkmasını istiyoruz. Olay gecesine ait görüntülerin verilmesini istiyoruz. Aile bunları izleyip en azından rahatlayacak, kocası yanlış bir şey yapmışsa kader diyecek, onu da bilecek." ifadesini kullandı.
Sanık Şahin, Aksakallı'nın beyanlarını kabul etmedi
Söz alan sanık Fatih Şahin, Aksakallı'nın kendisine ilişkin beyanlarını kabul etmediğini dile getirerek, "Benim tabur komutanı olarak, yaşanan terslikleri fark etmem sorumluluğumdur. Aksakallı, tersliklerin farkına varmam gerektiğini belirtmiş. Ben o gece saat 24.00'e kadar emrine görevlendirildiğimiz Albay Altan Bora ile hareket ettim. Askeri hiyerarşi belli, o da farkına varmamış bir şeyin. Ben de üzerimde bulunan komutanlarımla uzunca bir süre hareket ettim onlar da bu sorumluluğu taşıyan kişilerdir, bu hususa dikkat çekmek isterim." diye konuştu.
Sanık Mehmet Bilge, "Zekai Aksakallı, 15 Temmuz günü Genelkurmay Başkanı'nın başka bir programı olduğundan bahisle kurs bitim töreninin 14 Temmuz gününe alındığını belirtmiştir. Bu programın ne olduğunun sorulmasını istiyorum." dedi. Sanık Bilge ayrıca, Zekai Aksakallı'dan, o gece darbeci olduğunu değerlendirdiği kişilerin isimlerini neye, hangi kritere göre belirlediğinin sorulmasını istedi.
Sanık Erhan Almaz ise 8 aydır tutuklu olduğunu anımsatarak, "15 Temmuz gecesi hiç silah kullanmayan ben ve arkadaşlarımın tahliyesini talep ediyorum." dedi. Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun sorusu üzerine diğer sanıklar da bu talebe katıldıklarını söyledi.
-"Tahliye talebinde bulunmuyorum, cezaevinde oldukça rahatım"
Bu sırada söz alan sanık Mehmet Bilge'nin, "Ben tahliye talebinde bulunmuyorum, cezaevinde oldukça rahatım." şeklindeki sözleri de Başkan Ademoğlu tarafından tutanaklara geçirildi.
Sanık Bilge'nin avukatı Emir Yakın ise "Müvekkilimin psikolojisi bozuk. Bu olanlar ağırına gidiyor, ondan böyle davranıyor. Tahliyesini talep ediyoruz." diye konuştu.
Sanık Mihrali Atmaca'nın avukatı Basri Aydın, ÖKK Meskun Mahallerde Muharebe Talimnamesi'nin istenmesini talep ederek, "Şehidimiz Ömer Halisdemir'e Mihrali'nin ateş etmesinin nedeni burada görülecektir. Mihrali, meskun mahal kursu görmüştür. Buna göre, ilk müdahale yapılması gereken ölüdür, orada 'iki atış yapılır' diye açıklık var." dedi. Zekai Aksakallı'nın ifadesinde, gece saat 01.00 gibi kimin ne olduğu sonucuna varabildiğini dile getirdiğini anımsatan Aydın, Aksakallı'nın rütbesi gereği üst kademe ve hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra bu kanıya varabildiğini belirtti.
Avukat Aydın, "Hal böyleyken ÖKK'nın iki numarası Terzi'nin darbeci olduğunu bu çocukların bilmesi beklenemez. Benim müvekkilimin, o anda Terzi mi hain Halisdemir mi hain bilmesi mümkün değil. Zaten hemen arkasından Ahmet Kemal Yılmaz Yüzbaşı'nın emirlerini harfiyen yerine getirmişlerdir. Ayrıca iddianamede, bu çocukların FETÖ'cü oldukları, Terzi ölünce başarısız olacaklarından korkarak taraf değiştirdikleri iddia ediliyor. FETÖ denen alçağın sümüklü mendiline tapan sapıklar gibi bir bağlılıkları olsa 2-3 dakika içinde dönmeleri mümkün olmazdı. Darbeyi etkisiz hale getiren Atmaca komutasındaki sanıklardır. Bu nedenle tahliyelerine karar verilmelidir." şeklinde konuştu.
Bazı sanık avukatlarının, tanık beyanları doğrultusunda, müvekkillerinin darbenin başarısız olmasında önemli katkıları bulunduğu, bu nedenle sanıkların da kahraman olduklarını iddia etmeleri üzerine, şehit Halisdemir'in ailesi ile olay gecesi yaralanan Başçavuş İsmail Oğuz'un avukatı Tuğba Durmaz Eker söz aldı. Sanıkların Halisdemir'in şehit edilmesi ve İsmail Oğuz'u öldürmeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla yargılandıklarını belirten Eker, "Sanıklar, rastgele seçilerek huzura getirilen kişiler değildir. Bu kişiler olay gecesi darbeci general Semih Terzi ile Diyarbakır'dan Ankara'ya gelen kişilerdir. Biz de maddi gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz. Gerçek ortaya çıkana kadar da tüm sanıklardan şikayetçiyiz." diye konuştu.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Manga, tahliye taleplerinin reddine, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini ve sanıkların eylemlerinin daha net anlaşılabilmesi için olay mahallinde keşif icrasına karar verilmesini istedi.
Ara kararlar
Duruşmaya verilen aranın ardından Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu ara kararı açıkladı. Buna göre, tüm sanıkların tahliye taleplerinin reddine, olay mahalli ÖKK'da keşif yapılmasına karar verildi.
Ara karara göre olay yerinde, 14 Nisan'da 14.30 itibaren üç kişilik bilirkişi heyetiyle keşif yapılacak. Keşif sırasında Albay Oğuz Tozak, Albay Mustafa Yılmaz Sayar, GATA Kurmay Başkanı Albay Muammer Alper ile Astsubay Kamil Aksoy'un hazır edilmeleri için müzekkere yazılacak.
Nedim Şahin'in oğlu Enes Şahin ile Başbakanlığın davaya katılma talepleri kabul edilirken kamera kayıtlarının incelenmesi için oluşturulan ve sayısı 4'ten 7'ye çıkarılan bilirkişi heyetinin raporu ile el konulan dijital malzemelerle ilgili emniyet siber suçlar bürosunda yapılan inceleme raporu da beklenecek.
Sanık Mehmet Bilge'nin talepleri yargılamayı gereksiz uzatacağı gerekçesiyle reddedilirken ÖKK Meskun Mahallerde Muharebe Talimnamesi dosyaya getirilecek. Duruşmaya 16 Mayıs'ta devam edilecek.
Tutuklu sanıkların tahliye talepleri sırasında Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, "Tüm sanıklar tahliyelerini talep ediyor sanırım" dedi. Bu sırada sanıklardan Mehmet Bilge, "Ben tahliye talebinde bulunmuyorum ve arkadaşlarımın beyanlarına katılmıyorum. Cezaevinde iyiyim" diye karşılık verdi. Mahkeme başkanı da tutanaklara geçilmesi için Bilge'nin ifadesini "Ben tahliye talebinde bulunmuyorum. Cezaevinde gayet rahatım" diye yazdırdı. Bu diyalog salonda gülüşmelere neden oldu; ancak daha sonra söz alan Bilge'nin avukatı, "Müvekkilim burada bulunmayı kendine yediremiyor. Bu nedenle psikolojisi çok düzgün değil. Tahliyesini talep ediyoruz" dedi.
Sanık avukatları, ayrıca mahkemede okunan Zekai Aksakallı'nın ifadelerine yönelik soruları olacağını dile getirerek, mahkeme huzurunda ifade vermesini talep etti.
MAHKEME ARA KARARINI VERDİ
Savunmaların ardından duruşma savcısı, mütalaasını verdi. Duruşmaya karar için ara veren mahkeme, aranın ardından kararlarını açıkladı. Mahkeme; tutuklu sanıkların suçun vasfı ve mahiyeti, tüm delillerin toplanmamış olma durumu nedeniyle tahliye istemlerinin reddine, tutukluluk halinin devamına karar vererek, duruşmayı 16 Mayıs gününe erteledi.
Mahkeme heyeti, ayrıca yargılama konusu olayın belirlenmesi amacıyla 14 Nisan'da Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda tanıkların olay yerinde hazır edilmesiyle keşif yapılmasına, katılma isteminde bulunan Enes Şahin, Elif Serin ve Başbakanlık vekillerinin katılma talebinin kabul edilmesine hükmetti.
Özel Kuvvetler Komutanlığında 1. Özel Kuvvet Grup Komutanı olarak görev yapan tanık Çağılhan Yeğin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşturulan İdari Tahkikat Heyeti'ne başkanlık ettiğini söyledi. Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığıyla irtibatlı çalıştıklarını kaydeden Yeğin, karargahtaki güvenlik kameralarının incelenmesi ve sanık ile tanık ifadelerinin alınması neticesinde İdari Tahkikat Raporu hazırladıklarını belirterek, "Bazı tim personelinin alarm aldıklarını, Ankara'ya bir operasyon gerçekleştireceklerini, ancak konu hakkında bilgi verilmediği, Tabur Komutanı Fatih Şahin'e soru yöneltildiğinde kaçamak sorular verdiği, Ömer Halisdemir'in şehit edilmesine ilişkin başta Fatih Şahin olmak üzere 12 kez ateş açıldığını değerlendirdik. Özel Hava Alay Komutanlığında tim komutanı olarak görev yapan Ahmet Kemal Yılmaz Yüzbaşı ile Üsteğmen Mihrali Atmaca'nın 02.28 ile 02.54 saatleri arasında telefon ile görüştüğü, Ahmet Kemal Yılmaz'ın bunun bir darbe girişimi olduğunu, Semih Terzi, Ümit Bak, Mehmet Ali Çelik ve Fatih Şahin'in hain olduğunu bildirdiği, derdest edilmeleri emredildiği anlaşılmıştır. Mihrali Atmaca ve timi Ümit Bak ile Mehmet Ali Şahin'i gözaltına almıştır. Üsteğmen Mihrali Atmaca'nın nizamiye dışındaki unsurlarla sürekli irtibat halinde olup emirler yerine getirdiği görülmüştür. Tabur komutanının Diyarbakır'daki 3 taburdan sadece Fatih Şahin'i görevlendirmesi, Ankara'da Ömer Halisdemir'e ilk ateş eden kişi olması, Semih Terzi ile birlikte GATA'ya gitmesi, GATA'da saklanması ve güvenlik güçlerine geç teslim olması kuvvetli bir şüphe uyandırmıştır." ifadelerini kullandı.
TUTUKLULUKLARA DEVAM
18.04.2017 19:01 Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirmek isteyen cuntacı general Semih Terzi'yi vurarak, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) darbe girişiminin seyrini değiştiren Astsubay Ömer Halisdemir'i şehit eden darbecilerin yargılandığı davada, tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın 22 Mart'taki son duruşmasında alınan ara karar gereği, sanıkların tahliye talepleriyle ilgili inceleme bugün yapıldı.
Dava kapsamında tutuklu yargılanan 18 sanık hakkında tutukluluk incelemesini dosya üzerinden yapan Heyet, tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verdi.
15 Temmuz gecesi Terzi ile Diyarbakır'dan gelen sanıkların yargılanmasına Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde 16 Mayıs'ta devam edilecek.
Sanıklar hakkında istenen cezalar
Dava kapsamında tutuklu yargılanan 18 sanık hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", " Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "nitelikli kasten öldürme" suçlarından dörder kez, sanık Mihrali Atmaca hakkında ise 5 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Ayrıca, bütün sanıklar hakkında "silahlı terör örgütü üyeliğinden" 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Eylül (2016) 'Ankara ÖKK Darbe Yapılanması 18 sanık' davası
(25 Mart 2017, 13:03), son güncel.: (18 Nisan 2017, 19:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: