İstanbul'da Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyet ve eylemlerine ilişkin aralarında 4 generalin de bulunduğu 116 şüpheli rütbeli asker hakkında iddianame hazırlandı. Darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanı Korgeneral Tahir Bekiroğlu'nun kaçırılması eylemine yer verildi. İddianamede çarpıcı bir detay yer aldı. ByLock ve diğer kriptografik haberleşme programlarını kullanan ve terör örgütüyle organik bağı bu şekilde açığa çıkan askeri personelin çoğunluğunun (üçte ikisi kadar) darbe girişimine iştirak etmedi. Bunun nedeni ise, örgütün darbe girişiminin başarısız olması halinde çoğunluk örgüt mensuplarının silahlı kuvvetler içerisinde kalmasını sağlamaktı. Terör örgütünün stratejisinin, ikinci bir darbe girişimi veya başka bir eyleminde bu askerleri kullanmak olduğu değerlendiriliyor. ByLock kullanmayan örgüt mensuplarının varlığı da nazara alındığında, ahtapot kolları gibi kurumları saran terör örgütünün, Türkiye için en büyük tehlike olduğu bildiriliyor. Yine iddianamede, örgütün 'istihbarat ağı ya da gücü'ne de dikkat çekiliyor. Gülen'in yasa dışı arşivinde, örgütün yasa dışı adli ve önleme dinlemeleri, kendine ait gelişmiş cihazlarla yaptığı teknik takip, telefon ve ortam dinleme kayıtları, kamu personeline yönelik fişlemeler ile örgütle teması olan öğrencilerin ve ailelerinin bilgileri bulunduğu belirtiliyor.
24.03.2017 18:20 İstanbul'da 15 Temmuz 2016 akşamındaki darbe girişiminin harekat karargahı olarak anılan Harp Akademileri Komutanlığı'na ilişkin yürütülen soruşturma tamamlanarak, aralarında Harp Akademileri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler'in bulunduğu 110'u tutuklu 116 rütbeli asker hakkında iddianame hazırlandı. İddianamede, şüpheliler arasında Binbaşı Zafer Özleblebici ile darbeci askerleri işgal noktalarına taşıyan pilot Kerim Kumaş da yer alıyor.
22 Mart'taki gelişmeye göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından, Harp Akademilerine ilişkin yürütülen soruşturma tamamlanarak 110'u tutuklu, 1'i yakalamalı toplamda 116 rütbeli asker hakkında 841 sayfadan oluşan iddianame hazırlandı. Harp Akademileri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler, Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Selim Mert, Hava Harp Akademisi Ölçme ve Değerlendirme Şubesi Müdürü Kurmay Albay Özcan Korhan, Kurmay Yarbay Fatih Şahin, Tümgeneral Recep Yüksel, iddianamede en dikkat çeken şüpheliler olarak görünürken, diğer şüphelilerin tuğgeneral, kurmay yarbay, kurmay albay, binbaşı, yüzbaşı ve üsteğmen rütbelerinde oldukları belirtildi.
İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye büyük Millet Meclisi ve 65'inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 'Suçtan zarar gören', 11 kişi ise müşteki olarak yer aldı. İddianamede, İstanbul'un tüm bölgelerine yapılan işgallerin planlandığı yer olarak gösterilen ve 15 Temmuz'dan sonra Milli Savunma Üniversitesi olarak yeniden yapılandırılan Harp Akademileri Komutanlığı sahasındaki olayların incelemesine detaylarıyla yer verildi.
Darbe girişiminde Harp Akademileri Komutanı Korgeneral Tahir Bekiroğlu'nun emir subayları tarafından evinden alınarak Hasdal Kışlasına hapsedilmek üzere götürüldüğü, Deniz Harp Akademisi Komutanının derdest edilmesi ve Komutanlık Güvenlik Timine karşı silah kullanmaya yönelik hareketler yapıldığının tespit edildiği belirtildi.
Harp Akademileri Kamera Kayıtlarından elde edilen görüntü tespitlerinde, Hava Harp Akademisi binası kapısının olağan karşılanmayacak bir saatte, 14 Temmuz 2016 21.04'ten 15 Temmuz 2016 00.30'a kadar kilitlenerek burada darbeye yönelik hazırlık toplantısı düzenlendiği, İçeride kimsenin olmadığı izlenimi vermek için, binaya her girenin arkadan kapıyı kilitlediği belirtildi. Bu toplantı öncesi Ölçme Değerlendirme Şube Müdürlüğündeki bir odada 'Darbeye Yönelik Bireysel Bilgilendirme Görüşmeleri' olduğu anlaşılan bir organizasyon yapıldığı, şüphelilerin bir kısmının tek tek girdikleri bu odada 15'er dakika kaldıkları belirtildi. 15 Temmuz akşamı ise 'Darbeye yönelik son koordinasyon toplantısı' olabileceği değerlendirilen bir toplantı daha yapıldığı ifade edildi.
İddianamede 15 Temmuz 2016 saat 23.23'de Ölçme ve Değerlendirme Şube Müdürlüğü'nün Albay Özcan Korhan tarafından açıldığı, bu saatten sonra kontrollü giriş bölgesi olan müdürlüğünün kapısının sürekli açık olarak kaldığının tespit edildiği iddianamede, bu müdürlük binasının adeta darbe girişimin idare edildiği bir harekat merkezi olarak kullanıldığının değerlendirildiği anlatıldı.
DARBE BAŞARISIZ OLUNCA BELGELER İMHA İÇİN GÖTÜRÜLDÜ
Görüntü kayıtlarından elde edilen bilgiler doğrultusundan 16 Temmuz 2016'da saat 03.25'te darbe girişiminin başarısız olduğunu değerlendiren Albay Özcan Korhan'ın, daha önce görevlendirme kağıtlarının dağıtıldığı odadan çöp kutusu büyüklüğünde bir kap alarak, yan odaya getirdiği, bunun belgeleri imha etmek için yapmış olabileceği belirtildi.
PİLOT KERİME KUMAŞ, DARBE YÖNETİM-KOORDİNASYON EKİBİYLE KOORDİNELİ HAREKET ETMİŞ
Darbe girişiminde, darbeci askerleri işgal edilecek önemli noktalara helikopterle taşıyan pilot üsteğmen Kerime Yıldırım'ın (Kumaş) darbe yönetim-koordinasyon ekibinden olan diğer şüphelilerle koordineli olarak hareket ettiği kaydedildi. Yıldırım'ın, darbe girişiminde kritik bir rol oynayarak karayoluyla darbe girişimine katılması mümkün olmayan darbeci kantta yer alan askeri personelin pilotluğunu yaptığı, helikopter ile işgal bölgelerine intikalini sağlayan helikopter pilotlarından olduğu ifade edildi.
Sözde atama listesinde kritik görevlendirmeler
Darbe girişiminde hazırlanan sözde atama listesinin de yer aldığı iddianamede, şüpheliler Kurmay Albay Ahmet Çil'in Deniz Hap Komutanı, Kurmay Albay Erdoğan Alp'in İstanbul Merkez Komutanı, Kıdemli Albay Cengiz Ekin'in İstanbul Boğaz Komutanı, Kurmay Albay Tamer Özarslan'ın İstanbul Radyosu Genel Müdürü olarak atanacağı ve bu şüphelilerin örgütte önemli mevkide olan kişiler olduğu vurgulandı.
Hakkında yakalama kararı bulunan ve birçok FETÖ soruşturmasında adı geçen Firari şüpheli Zafer Özleblebici'nin eşi Aliye Özleblebici'nin Ankara'daki FETÖ soruşturmasında adı geçtiğine dikkat çekilen iddianamede, "Özleblebici'nin darbe girişimi öncesi akademi binasında Yurtta Sulh Konseyi İstanbul yapılanması üyesi firari şüpheli Albay Ahmet Zeki Gerehan'a yardımcı olduğu" anlatıldı.
Hava Harp Akademisi Ölçe ve Değerlendirme Şube Müdürlüğünde 14-15-16 Temmuz 2016 tarihinde toplantılar düzenleyen öğretim üyesi ve başkanlarının Albay Özcan Korhan, Binbaşı Cenk Erdoğan, Levet Özüarap, Albay Tamer Özarslan, Albay Murat Divril, Ali Orhan Tolluoğlu, Albay Hamdi Acar, Mücahit Yakup Ayaydın, Ahmet Kaya, Şükrü Pınar, Özcan Çay, Ümit Keser, Hüsamettin Harmancı, Adem İncikli, Fatih Şayin, Mustafa Acar, Gürcan Anılırcan, Mustafa Bayram, Ali Nedim Karabulut, Veysel Yılmaz, Durdur Selim Ayçetin, Erhan Savur, Mehmet Türk, Murat Özcan, Serdar Topalca, Murat Çelik, Halil Pulat, Feyzullah Yenitepe, Hamze Mermer, Faruk Şimşek, Kemal Kapucu ve zafer Özleblebici'nin ortak suçlardan cezalandırılmaları istendi. Bu şüphelilerin, "TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 7 yıl 6'şar aydan 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edilirken ayrıca, "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle konut dokunulmazlığını ihlale azmettirme, birden fazla kişiyle birlikte konut dokunulmazlığını ihlale azmettirme" suçlarından da cezalandırılmaları istendi.
İddianamede diğer şüphelilerin ise "TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet ile 7 yıl 6'şar aydan 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyet ve eylemlerine ilişkin aralarında 4 generalin de bulunduğu 116 şüpheli rütbeli asker hakkında hazırlanan iddianamede, darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanı Korgeneral Tahir Bekiroğlu'nun kaçırılması eylemine yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan iddianamede, Korgeneral Bekiroğlu'nun darbeci askerlerce kaçırılarak derdest edilmesi ve Hadımköy'deki askeri cezaevine götürülmesi anlatıldı.
İddianamede, müşteki olarak yer alan Bekiroğlu'nun, emir subayı ile korumalarının 15 Temmuz akşamı kapısını çalarak, "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin yönetime el koyduğunu söyledikleri belirtildi.
Koruması ve emir subayının kendisini derdest etmeye çalıştıklarını aktaran Bekiroğlu'nun şu beyanlarına iddianamede yer verildi:
"Saat 21.00 sıralarında kapım çalındı. Kapıyı açtığımda karşımda emir subayım Binbaşı Fatih Irmak ve koruma astsubaylarım Eyüp Karaman ve Okan Şentürk vardı. Emir subayının kamuflajlı uzun kollu eğitim elbisesi, belinde de tabancası vardı. Koruma astsubaylarım sivil takım elbiseliydi. Emir subayıma ne olduğunu sorduğumda, kendisi bana sert bir ses tonuyla 'Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hulusi Akar'ın emriyle Yurtta Sulh Konseyi ülke yönetimine el koymuştur.' şeklinde söz söyledi. Ben de duruma ilişkin bir mesaj olup olmadığını, emri nereden aldığını sordum. Kendisi de bana Genelkurmay Harekat Merkezinden 'Uzay Albay' isimli bir şahıstan emri aldığını söyledi. Adı geçen şahsı daha sonra araştırdığımda, kendisinin 5. Zırhlı Tugay Komutan Yardımcısı olarak görev yaptığını, darbe teşebbüsü sürecinde ise İstanbul'da faaliyetleri yönlendiren şahıslardan biri olduğunu öğrendim."
"Emir subayı, emir veriyordu"
İddianamede, Bekiroğlu'nun korumaları ve emir subayının sürekli kendisiyle yüksek sesle konuştuklarını, emir subayının kendisine emirler verdiğini, ailesinin de bu duruma şahit olduğunu söylediği bilgisi verildi.
Bekiroğlu'nun "Eşimin ve kızımın da hazır bulunduğu bir ortamda, emir subayı emredici bir üslupla kıyafetlerimi giymem gerektiğini, beni Hadımköy'e götüreceklerini söyledi. Ben de bunun üzerine, Genelkurmay Başkanımızın emri olduğunu zannederek sivil kıyafetimi giyip kendisi ile beraber gitmeye karar verdim. Evde kıyafetimi giydiğim esnada emir subayı beni yakından takip etti. Akademi envanterinde bulunan sivil plakalı bir araca bindirilerek yola çıkarıldım. Bu yerden Hadımköy kışlasına intikale kadar herhangi bir kötü muamele görmedim. Her zamanki askeri disiplin ve tavır içerisindelerdi. Hadımköy Kışlası önüne vardığımızda, herhangi bir kimse tarafından durdurulmadık, kışla içinde bir süre araç seyir ettikten sonra durduk. Aşağı indiğimizde askeri cezaevi önüne geldiğimizi anladım." beyanı da iddianamede yer aldı.
Korgeneral Bekiroğlu'nun Hadımköy'deki askeri cezaevi nizamiyesinde Harp Akademilerinden bazı öğrenci subayların geldiğine dikkati çektiği vurgulanan iddianamede, Bekiroğlu'nun şunları söylediği kaydedildi:
"Bir süre sonra, Kara Harp Akademisi öğretim elemanlarından Binbaşı Erhan Savur, öğrencilerinden Yüzbaşı Kenan Keskin, Münir Sözen geldiler. Kendileri ile muhatap olmadım, çünkü tavır ve davranışları, askeri davranış ve disipline uygun değildi. Süreç devam ederken, bir ara emir subayı bana akademi kurmay başkanı olan Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler'in kendisini aradığını, benim sıkıyönetim direktifinin eki olan sözde atama emri ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine atandığımı, 1. Ordu Komutanlığı ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına ise Korgeneral Erdal Öztürk'ün atandığını söyledi."
"Rehin tutulduğu süre boyunca uyumadım"
Emir subayına eşiyle telefon görüşmesi yapmak istediğini söylediğini, akıbetini sorduğunda ise cevap alamadığını ifade ettiği bildirilen Bekiroğlu'nun şu beyanları iddianamede yer buldu:
"Emir subayının devamlı interneti takip ettiğini hatırlıyorum ancak Whatsapp programını kullanıp kullanmadığını anlayamadım. Kendisine ara sıra ne olduğunu sorduğumda, bana herhangi bir şey olmadığını, her şeyin seyrinde devam ettiğini söyledi. Rehin tutulduğum süre boyunca uyumadım. Dikkat çekici olarak saat 01.00 sıralarında dışarıdan silah sesleri duydum. Ancak silah atışlarının uyarı mı yoksa savunma amaçlı mı olup olmadığını anlayamadım. Yalnız içeride bir telaş oldu. Cezaevi dışına Ani Müdahale Mangası (AMM) geldi. Saat 07.00 sıralarında kendisini cezaevi müdürlüğünün astsubayı olarak tanıtan şahsa neler olduğunu sorduğumda, bana başarısız bir darbe girişimi olduğunu söyledi. Bunun üzerine ben de gelişmelerden cesaret alarak orada bulunup beni rehin alan tüm şahıslara 'Yürüyün! Birliğe Dönüyoruz!' dedim. Şahıslar da darbe girişiminin başarısız olduğunu anladığından tepki gösteremediler ve emrime itaat ettiler."
İddianamede, sözde sıkıyönetim sonrası kritik görevlere atanacak isimlerle askeri ilişki dışında bir irtibatının bulunmadığını anlatan Bekiroğlu'nun, "Benim rehin alınmam olayında sıkıyönetim direktifi ekinde yer alan atama listesindeki kadro hakkında olumlu veya olumsuz bir fikrim bulunmamaktadır. Çünkü elimde bunu değerlendirecek bir veri yoktur. Ancak sonradan araştırdığım kadarı ile beni rehin alan emir subayımın (Binbaşı Fatih Irmak) birliğimiz personeli Albay Ahmet Zeki Gerehan ve Binbaşı Zafer Özleblebici ile darbenin gerçekleştiği tarihte gündüz süresince yüz yüze temas kurduğunu, yine Yüzbaşı Murat Yanık ile telefon, Yüzbaşı Mustafa Kubilay ile Whatsapp üzerinden temas kurduğunu araştırmalarım sonucu öğrendim." dediği kaydedildi.
Tanık ifadeleri
Harp Akademileri ile Hadımköy'deki 6. Alay Kışlası'nda görevli personelin Tahir Bekiroğlu'nun "enterne edilmesine" şahit olması dolayısıyla verdiği tanık ifadeleri de iddianamede yer aldı.
Tanık Albay Mehmet Örken'in savcılıkça alınan ifadesine değinilen iddianamede, Örken'in darbe girişimi haberini Albay Mehmet Karagöz'ün kendisini aramasıyla öğrendiğini belirttiği bilgisi yer aldı.
Örken'in iki boğaz köprüsünün de tek yönlü olarak kapatılmasının anlamsız olduğu değerlendirmesinin bulunduğu iddianamede, tanığın "Kurmay Albay Alptekin Tartıcı, cep telefonumdan beni arayarak kışlaya gelmemi söyledi. Odasına gittim. 'Durum nedir ?' diye sordum. Masanın üzerinde bir mesaj vardı, mesajın üzerinde konu olarak 'Sıkı Yönetim Direktifi' yazıyordu. Mesajın son sayfasına baktığımda imza bloğunda Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün ismi ve mesajın sonunda 'Yurtta Sulh Konseyi' imzalı ibaresi vardı. 'Sıkı Yönetim ilanı Partigöç'e mi kalmış bu mesaj uygulanamaz' dedim. Konu ile ilgili emriniz nedir diye Kurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler'e sorduğumda 'Kışlamızın emniyetini alacağız kışlaya giriş çıkışlara müsaade etmeyeceğiz' dedi. 'Korgeneral Tahir Bekiroğlu nerede haberiniz var mı konu ile ilgili ne emir verdi?' diye sordum. Hasdal Kışlası'nda olduğunu duyduğunu, kendisine ulaşamadığını söyledi." dediği anlatıldı.
İddianamede, çok sayıda rütbeli askeri personelin tanık ve şüpheli olarak beyanlarına da yer verildi.
Şüpheli General Darbe Başarısız Olunca "Sıkıyönetim Direktifini" İptal Etti
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında dönemin Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyet ve eylemlerine ilişkin hazırlanan iddianamede, şüpheli Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler'in "sıkıyönetim direktifi" konulu mesaj emrine, "Birlikler mesaiye davet edilmiştir. Her türlü emre açığız." şeklinde cevap mesajı yazdırdığı, darbe girişiminin başarısız olacağının anlaşılması üzerine sabah saatlerinde emri iptal ettiği anlatıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan ve mahkemeye gönderilen 841 sayfalık iddianamede, şüphelilerin durumlarının bireysel değerlendirilmesi haklarında delillerle birlikte yapıldı.
İddianamede, Hava Harp Akademisi Şube Müdürü Hava Pilot Kurmay Albay Özcan Korhan'ın müdürlükte düzenlenen darbe girişimi öncesinde darbeye yönelik koordinasyon toplantılarına katıldığı, darbe girişimi esnasında 23.23'te Ölçme ve Değerlendirme Şube Müdürlüğünü açtığı, bu saatten sonra kontrollü giriş bölgesi olan müdürlüğün kapısının sürekli açık kaldığı, müdürlük binasının darbe girişiminin idare edildiği bir harekat merkezi olarak kullanıldığı değerlendirildi.
Korhan'ın darbe girişiminde aktif olarak sahada, işgal-ele geçirme için görevlendirilen üst rütbeli şüphelilerle çok sayıda görüşmesinin olduğunun tespit edildiği belirtilen iddianamede, darbe girişiminde işgal bölgelerine görevlendirilen Harp Akademileri personelinin trafikte sıkışanların, görev yerine ulaşamayanların hava yolu ile sevklerini sağladığı, darbe koordinatörleri şüpheliler ile koordinasyonu sağlayan sorumlu olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Harp Akademileri Komutanlığı Hava Harp Akademisinde görevli Kurmay Albay Divril'in, darbe girişiminde bulunan askeri kanat tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifi ekindeki sözde atama listesine mevcut görevinin devamının yanı sıra Sabiha Gökçen Havalimanı Müdürü olarak atandığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, bu nedenle bunun önemli, sorumluluk isteyen ve aktif bir görev olduğu anlaşıldığından Divril'in, FETÖ/PDY terör örgütü içerisinde önemli bir konumda faaliyet gösterdiğinden kendisi ile ilgili bu terfi görevlendirmesinin yapıldığı aktarıldı.
"Sıkıyönetim direktifi" konulu mesajı sabah iptal etti
Taşdeler'in darbe girişimi akşamı 21.50 sıralarında emir astsubayını arayarak "Hemen makama gel odayı aç." dediği, sivil kıyafetli şekilde makama giden astsubaya Tümgeneral Selim Mert'i acil makama çağırmasını emrettiği, emir astsubayı Serkan Yazıcıoğlu'nun kolluk tarafından alınan ifadesinde belirtildiği iddianamede yer aldı.
Darbe girişiminde bulunan askerler tarafından ele geçirilen Genelkurmay Karargahında hazırlanıp tüm askeri birliklere gönderilen darbenin ilan edildiğine dair "sıkıyönetim direktifi" konulu mesaj emrine, Harp Akademileri Komutanlığı Muhabere merkezinden cevap olarak "Birlikler mesaiye davet edilmiştir. Her türlü emre açığız." şeklinde cevap mesajı yazıldığı belirtilen iddianamede, "kaleme alan" kısmında Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler'in isminin yer aldığı anlatıldı.
İddianamede sabaha karşı darbe girişimin başarısız olduğunun anlaşılması üzerine "Sıkıyönetim direktifi konulu mesajı iptal ediniz." şeklinde iptal mesajın çekildiği, mesajın "kaleme alınan" bölümünde yine Taşdeler'in isminin yazdığı belirtildi.
Darbe girişimi esnasında nöbetçi astsubay olarak görev yapan tanık Barkan Kocaman'ın ifadesinde, "Muhabere merkezi karargahta komutan ve kurmay başkanının alt katında bulunmaktadır. Saat 22.25 sıralarında bu sefer sıkıyönetim direktifi mesajı ulaştı. Nöbetçi amirim Mustafa Özcan Çay'a ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım, ancak 5 dakika sonra kendisi muhabere merkezine geldi. Bana bilgisayarın başına geçerek, gelen sıkıyönetim mesajına cevaben 'Birlikler mesaiye davet edilmiştir. Her türlü emre açığız.' şeklinde cevap yazacağımızı söyledi" dediği kaydedilen iddianamede, Kocaman'ın kurmay başkanına sormadan mesajı çekmeyeceğini söylemesi üzerine Çay'ın Kocaman'ı Taşdeler'in odasına götürdüğü, odaya girmemesine rağmen Taşdeler'in de aynı emri verdiğini duyduğunu söylediği kaydedildi.
"Yoo benim hiçbir şeyden haberim yok"
İddianamede, olay tarihinde izinli olan Harp Akademileri Çok Uluslu Müşterek Harp Merkezi Komutanı tanık Tuğamiral Cihat Yaycı'nın ifadesinde, saat 21.30 ile 22.00 sıralarında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında emniyet müdürü olarak çalışan önceden tanıdığı Koray Öner'in kendisini telefonla arayarak 'Paşam darbe oluyor galiba.' dediği, kendisinin de Öner'in ona şaka yaptığını zannettiğini söyledi anlatıldı.
İddianamede, Yaycı'nın işin ciddi olduğunu anladığında telefonla Harp Akademileri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tüm General Nevzat Taşdeler'i aradığı, "Komutanım darbe olduğunu söylüyorlar, ne oluyor?" dediği, Taşdeler'in de son derece tedirgin bir sesle "Yoo benim hiçbir şeyden haberim yok." karşılığını verdiği belirtildi.
İddianamede dönemin Kara Harp Akademisi Komutanı Tümgeneral Selim Mert'in sıkıyönetim direktifi ekindeki sözde atama listesinde isminin tespit edildiği, listede tümgeneral rütbesiyle görev yaptığı mevcut görevinin devamına karar verildiği, bu şekilde mevcut görevi korunarak terör örgütü içerisinde önemli bir konumda faaliyet gösterdiğinden kendisinin ilgili bu şekilde görevlendirildiği değerlendirmesi yapıldı.
"Selim Mert'in Korgeneral Bekiroğlu'na arzı bilerek geciktirildiğini düşünüyorum"
Darbe girişiminde şüpheli Selim Mert'in komutanı olduğu Kara Harp Akademisi personel ve öğrenci subaylarının tamamına yakınının sahada aktif olarak yer aldığı, Kara Harp Akademisi öğretim üyesi Albay Ahmet Zeki Gerehan, Yarbay Murat Yanık, Binbaşı Erol Özleblebici, Binbaşı Murat Çelik, Binbaşı Mehmet Türk'ün "Yurtta Sulh Biziz" adlı WhatsApp grubundan darbe girişimini yöneten yazışmalar yaptığı aktarılan iddianamede, şüphelilerin darbe girişimi öncesi Kara Harp Akademisinde toplantılar düzenledikleri, gündüzünde öğrenci subayları ve öğretim üyelerini zırhlı birliklere görevlendirdikleri, birliklerin başına giderek darbe girişiminde yaşanan çatışmalarda talimat veren, silah kullanan askerler oldukları, bir kısmının öldüğü, bir kısmının yaralı olarak ele geçirildiği, bir kısmının ise halen firar olduğunun tespit edildiği belirtildi.
İddianamede, başka bir dosyanın şüphelisi Ramazan Özlü'nün şu ifadesine yer verildi:
"Ben Kara Harp Akademisinde sosyal faaliyetler komite başkanlığı yapmaktaydım. Mezuniyetimize çok kısa bir süre kalmasından dolayı Ramazan Bayramı'ndan sonra İstanbul'daki balo faaliyetini 23 Temmuz'a ayarlayarak davetiyelerin basımını yaptım. Telefon görüşmemi yaptım ve Boğaztepe Orduevi ile ilgili bir sıkıntının olmadığını söylediler. Komutana arza çıktım ve Selim Mert, Korgeneral Tahir Bekiroğlu ile diğer altı generalin davetiyelerinin pazartesi yani 18 Temmuz'da vermemi, diğer akademilerin bu faaliyet için özellikle Tahir Bekiroğlu'nu çağırıp çağırmadıklarını öğrenmemi istedi.16 Temmuz'da Hava Akademilerinin faaliyetine çağrılmadığını, fakat denizciler olmadığı için bana 'Deniz Kuvvetlerini takip et.' dedi. Selim Mert Paşa'nın generallere özellikle Korgeneral Tahir Bekiroğlu'na arzı bilerek geciktirildiğini düşünüyorum. Bana 'En son pazartesi yani 18 Temmuz günü yanıma yeniden gel, davetiyeleri verip vermeyeceğini sana söylerim.' dedi. 15 Temmuz günü bu yaşadıklarımı saat 18.00'de öğretim başkanı Ertan İnaltekin'e arz etmek için yanına gittim. Kendisine Selim Mert Paşa'nın bana söylediği şeyleri söyledim 'Bana tamam takip et.' dedi. Darbe ile ilgili en ufak bir şey bilsem bu faaliyetlerle uğraşmam."
Komutanlarının kaçırılmasına müdahale etmediler
Tümgeneral Selim Mert'in kendisine bağlı personelin büyük çoğunluğunun açıkça darbe girişimine iştirak etmesine, olayların yaşandığı esnada kendisiyle birlikte en yetkili konumda bulunan ve eylemleri ayrıntılı olarak anlatılan Tümgeneral Hasan Nevzat Taşdeler ile birlikte bulunmasına, komutanları müşteki Korgeneral Tahir Bekiroğlu'nun kaçırılmasına ve bu durumları bilmesine rağmen bu durumu önlemek için girişim esnasında herhangi bir etkili tedbir almadığı aktarılan iddianamede, müştekinin kaçırıldığını herhangi bir makama bildirmedikleri, kurtarmak için herhangi bir unsur göndermedikleri belirtildi.
İddianamede Mert ve Taşdeler'in darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanacağını düşünmelerinden sonra alınan karşı tedbirlerin kalkışma suçlarının unsurları itibarıyla oluşumuna etki etmeyeceği, anlatılan şekilde kalkışma suçlarını işlediğine dair kuvvetli şüphenin mevcut olduğu, terör örgütüyle herhangi bir bağının saptanamaması tespitiyle emir komuta zinciri dışında olması ve eyleminin şekli de nazara alındığında darbe girişiminin örgütün faaliyeti olduğu açık olan olayda suçları örgüt adına işlediğinin kabulü gerektiğinin anlaşıldığı vurgulandı.
DELİLLER
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyet ve eylemlerine ilişkin generallerin de aralarında bulunduğu 110'u tutuklu 1'i firari 116 şüpheli asker hakkındaki iddianamede, şüphelilerin darbe girişimi ve FETÖ bağlantısıyla ilgili delil sayılan anlatımlarına yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan 841 sayfalık iddianamede, önceki darbe girişimi iddianamelerinde olduğu gibi girişim öncesi süreç ve 15 Temmuz'da yaşananlar anlatıldı.
Terör ve terör örgütü kavramları, FETÖ/PDY terör örgütünün niteliği, darbe girişiminden önceki silahlı eylemleri, yargı ve emniyet gücünü kullanması, kurgulanan bir kısım soruşturma ve kovuşturmalar, darbe girişiminin FETÖ eylemi olduğunu gösteren deliller, bununla ilgili şüpheli, sanık ve tanık ifadelerine yer verilen iddianamede, darbe girişiminden sonra gözaltına alınan kimi şüphelilerin FETÖ ve darbe girişimi bağlantısıyla ilgili anlatımları delil olarak sunuldu.
Şüphelilerden Jandarma Albay Arif Kalkan'ın ifadesinde, "Askeri lise yıllarından itibaren FETÖ olarak tanınan örgütün içerisinde yer aldığı ve bu örgütün lideri olan Fetullah Gülen ile iki kez yüz yüze görüştüğünü" belirttiği anlatılan iddianamede, bu kişinin, "Askeri lise öğrencisiyken yaptığım bu görüşmelerden birisinde Gülen bana 'Baki' kod ismini verdi. 15 Temmuz'daki darbe öncesinde FETÖ'ye mensup askerlerle Ankara'da toplantı yaptık. Bana, Ankara Güvercinlik'de bulunan bir kısım generalleri rehin alarak darbe girişiminin merkezi olan Akıncılar hava üssüne götürme görevi verildi. Ben ve benim gibi Türk ordusunda görev yapan değişik rütbede, darbeye katılan subaylara Gülen, Türkiye'de bulunan örgüt yöneticileri aracılığıyla talimatlar verdi. Aldığımız bu talimatlar doğrultusunda hareket ederek 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunduk." şeklinde beyanda bulunduğu kaydedildi.
Darbe başarısız olunca silahları gömen SAK görevlileri
Hakkında darbe girişimi suçundan soruşturma yürütülen Su Altı ve Kurtarma Grup Komutanlığı (SAK) görevlisi Astsubay Avşar Zırh'ın da ifadesinde, "14 Temmuz'da düğün yapmak için izne ayrıldığını, aynı gün ismini 'Ulvi' olarak bildiği cemaat abisinin kendisini telefonla araması üzerine Ümraniye'deki bir eve gittiklerini ve akşam saatlerinde sahibini tanımadığı bu eve 3 astsubay ile bir albayın da geldiğini ve Astsubay Selami Gül'ün, 'yarın darbe gibi bir şey olabilir' dediğini" beyan ettiği aktarılan iddianamede, bu kişinin darbe gecesiyle ilgili şu anlatımları yer aldı:
"15 Temmuz saat 21.00 sıralarında Selami Gül ve Ulvi abi telefonla bana ulaştı. Çağırmaları üzerine Kavacık'a gittim. Kuzey Deniz Saha Komutanlığından cep telefonuma gelen mesajda, 'Tüm personel birliklerine dönüp, görevinin başına geçsin' emri vardı. Gül'ün, 'birliğine geç' demesi üzerine evimde kamuflajımı giyip birliğime gittim. Astsubay Cafer Saraç'ın evinin önünden geçerken, sokak üzerinde Saraç, Kurmay Binbaşı Hakan Egemen'i ve tanımadığım, ancak asker olan 3 kişiyi gördüm. Hakan Egemen'in, 'sen gel bizimle berabersin' demesi üzerine itiraz edemedim. Hep beraber Saraç'ın evine geçtik. Saat 23.00-24.00 civarlarında evdeyken Binbaşı Egemen sürekli birileriyle telefonda görüşüyordu. SAT'ta görevli nöbetçi subayla telefonda konuşurken, 'oraları temizle, ortada hiçbir şey kalmasın, masasın üzerindeki notları yok et, nöbetçi uzman çavuş şüphelenmişti, ne diyor?' diye konuşuyordu. Daha sonra Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık ile telefon konuşmasında, 'ne yapalım komutanım, durum nedir?' şeklinde konuşmalar yaptı. Astsubay Saraç, 'Deniz Kuvvetleri Komutanını almaya gidecektik' dedi. Ben de bu tarz konuşmalar geçince cemaatin darbe yaptığını anladım. Çok şaşırdım ve tedirgin olmaya başladım. İçinde bulunduğum durumdan bir an önce nasıl kurtulurum diye düşünmeye başladım. Gece boyunca Hakan Egemen, cep telefonundan sosyal medya üzerinden durumu takip ediyordu. Daha sonra Ömer Faruk Harmancık, Hakan Egemen'i arayarak, darbenin başarısız olduğunu söyledi. 'Ne yapmalıyız?' diyen Egemen'e Harmancık, 'yapacak bir şey kalmadı, evinizde bekleyin' dedi. Egemen de bize, 'normal hayatınıza devam edin, kimseye de bir şey söylemeyin' diye konuştu.
Hakan Egemen belirttiğim 3 şahıstan birine, 'komutanım' diye hitap ederek, 'arabada silahlar var, ne yapalım?' dedi. Silahların gömülmesine karar verdiler. Egemen, ben ve Astsubay Saraç'a, 'iki araçta silah var, silahları Saraç'ın aracına yükleyin, uygun bir yer bulup gömün' dedi. Saraç ve ben Saraç'ın arabasıyla, diğer ismini bilmediğim SAT personeli de diğer arabada, Riva'nın üst taraflarında uygun bir yer olduğunu düşündüğümüz yere geldik. Önce silahları Cafer'in aracına aktardık. Diğer SAT'çı arabası ile ayrıldı. Ben ve Cafer Saraç silahları, yol kenarına gömdük. Zaten silahlar daha sonradan bulundu. Ardından evlerimize ayrıldık.
Yaşanan olaylar, ülkemizin düştüğü durum, bu olaylardan dolayı hayatını kaybeden masum insanları düşünerek vicdanen olup biten ve bildiğim her şeyi anlatmaya karar verdim. 27 Temmuz 2016 günü kendi isteğimle birliğime gelerek olanları askeri savcılığa samimi bir şekilde anlattım."
Akıncılar üssündeki SAT astsubayına, "İnşallah hocamızın izniyle alacağız" demişler
İddianamede, "15 Temmuz'da astsubay Mustafa Özel'in söylemesi üzerine birlikte yakın muhabere teçhizatını alarak çıktıklarını, üç araçta 18 personel olarak Yeşilköy Askeri Havalimanına gittiklerini, araçtaki malzemeleri CASA tipi uçağa yükleyerek 00.00 sıralarında havalandıklarını, Akıncılar üssüne indiklerini ve yanlarına gelen bir yarbayın, 'nizamiyelerde koruma amaçlı desteğe ihtiyaçlarının olduğu, terör saldırısı beklendiğini' söylediğini" beyan ettiği aktarılan SAT astsubayı Melih Albayrak'ın şu sözlerine yer verildi:
"Saat 03.00 sıralarında yarbay rütbesinde bir şahsın yanımıza gelerek üç kişiye ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine ben, Üsteğmen Mustafa Avşar ve Astsubay Fatih Kaya, sivil araca binerek üs içerisinde bir binaya götürüldük. İçeride öncelikle üç tane tam teçhizatlı özel kuvvetler askeri personeli gördüm. Bize, içeride rehinelerin olduğunu, görev çıktığı için ayrılmak zorunda olduklarını ve rehineleri bekleme görevinin devralmamız gerektiğini söylediler. İçeride kim olduğunu sorduğumuzda ise Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Kara Kuvvetleri Personel Daire Başkanı, 2 albay ve 1 yarbayın olduğunu öğrendik. Rehinelerin bulunduğu odaya girdiğimizde el ve ayakları bağlı şekilde durduklarını gördük. Onlarla ilgilenip kelepçelerini gevşettim. Saat 05.00 sıralarında Üsteğmen Mustafa Avşar, ne olup bittiğini öğrenmek için yanımızdan ayrıldı. Ben de Astsubay Fatih Kaya'ya bina içerisinde durma talimatı verip bina dışına çıktım. Burada gördüğüm tulum kıyafetli bir personele üsse sürekli inen uçak ve helikopterleri sorduğumda, 'inşallah alacağız' dedi. Neyi alacağını sorduğumda, 'İnşallah hocamızın izniyle alacağız' dedi. Hocanın kim olduğunu sorduğumda, 'Hocaefendi' diye cevap verdi. Şahsın bunu demesi üzerine Fetullah Gülen'i kastettiğini anladım."
İddianamede, FETÖ üyesi olan astsubaylar Muhammed Aliko ve Mustafa Özyurt'un da "kendilerinden sorumlu sivil ağabey aracılığıyla 15 Temmuz gecesi Sabiha Gökçen Havalimanına daha önce hiç tanımadıkları Dursun yüzbaşının yanına gittikleri, kendilerine silah verildiği ve darbe girişimi olduğunu burada anladıkları" beyanında bulundukları belirtilerek, terör örgütünün sözde jandarma teşkilatı yapılanmasında, "ağabeylerinin" üstü konumunda "müdür yardımcısı" tabir edilen yönetici Ö'nün, "Ben FETÖ/PDY üyelerini dini işler yapan hayırsever kişiler olarak biliyordum. Ben 15 Temmuz darbe kalkışması olayına kadar bunların terör örgütü olduğunu anlayamadım. Bu tür kanlı bir eyleme girişebilecekleri aklımın ucundan bile geçmezdi." dediği kaydedildi.
Darbe toplantısı yapılan Ankara'daki evin ByLock kullanan firari sahipleri
Hakkında soruşturma yürütülen Kara Harp Akademisi öğretim üyesi şüpheli Murat Yanık'ın da ifadesinde, "10 Temmuz 2016'da Ankara'daki bir evde bu kentte görev yapan askeri personellerden Tuğgeneral Ali Kalyoncu başkanlığında darbe girişimiyle ilgili toplantı yaptıklarını ve burada kendilerine İstanbul'daki darbe faaliyetleriyle ilgili görev verildiğini" beyan ettiği belirtilen iddianamede, bunun üzerine itirafçı şüphelinin Ankara'ya götürülerek ifadesinde bahsettiği evi göstermesinin istendiği bilgisi verildi.
Şüpheli Yanık'ın Ankara'daki evi gösterdiği ve kollukça yapılan araştırmada adreste Neşet Gülener ve eşi Meral Gülener'in ikamet ettiği ancak evi terk etmiş olduklarının anlaşıldığı ifade edilen iddianamede, "Şahısların firari konumda bulunduğu, evde yapılan aramada ise dikkat çekici olarak terör örgütünün finans kuruluşu olan Bank Asya'ya ait 8 adet dekont bulunduğu, Neşet Gülener hakkında yapılan araştırma sonucunda ise Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca hazırlanan 25 Ocak 2017 tarihli yazı ekindeki rapora göre; bunun terör örgütü lideri Gülen talimatıyla gerçekleştirildiği, örgütün finans kurumu olan Bank Asya hesabında 31 Aralık 2013 tarihi itibariyle para bulunmamakta iken, 24 Aralık 2014 itibariyle 92 bin 831 lira, eşi Meral Gülener'in hesabında 31 Aralık 2013 tarihi itibariyle para bulunmamakta iken aynı tarih olan 24 Aralık 2014 itibariyle 26 bin 48 lira para yatırdığı, ayrıca Meral Gülener isimli şahsın münhasıran terör örgütü mensuplarınca kullanılan kriptografik haberleşme sistemlerinden ByLock programı kullanıcısı olduğu tespit edilmiştir." denildi.
Diğer tanık ve şüpheli ifadelerine de yer verilen iddianamede, ayrıca şu değerlendirme yapıldı:
"Tanık beyanları ve şüphelilerin itirafları incelendiğinde, darbe teşebbüsünün Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden silahlı kuvvetler içerisindeki FETÖ üyeleri tarafından gerçekleştirildiği, Türkiye'de darbe planlaması yapıldıktan sonra planlar onaylanmak üzere ABD'nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan Gülen'e götürüldüğü, kendisinin darbe planına onay verdikten sonra darbe girişiminde bulunulduğu, Gülen'in darbe teşebbüsünü gerçekleştiren ve sivil halkı katleden FETÖ lideri olarak hem darbe teşebbüsünden hem de sivillerin ölüm ve yaralamalarından birinci derecede sorumlu olduğu açıkça anlaşılmıştır."
Üst aramalarında 1 dolar çıkan sözde sıkıyönetim komutanları
İddianamede, "Darbe girişimi soruşturmalarımız kapsamında yapılan yakalama, arama ve el koyma işlemleri neticesinde darbe teşebbüsüne katıldığı için tutuklanarak cezaevine gönderilen bir kısım terör örgütüne mensup asker ve örgütün sivil kanadı olan, 'abi' tabir edilen şahıslardan, yakalandıklarında kollukça veya tutuklandıktan sonra konuldukları cezaevinde yapılan üst aramalarında, terör örgütü lideri Gülen tarafından sözde bereket getirmesi için örgüt üyesi kişilere gönderdiği ve örgütsel bağlılığı simgeleyen 1 ABD Doları banknot paraların ele geçirildiği, bu şahıslardan en dikkat çekici olanların İstanbul'da darbe girişimi planlamasında ve faaliyete geçirilmesinde önemli görevler üstlenen 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Özkan Aydoğdu, (darbeci askeri kanat tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifi ekindeki atama kararlarına göre İstanbul Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı olarak atanmıştır), 1. Ordu Harekat Başkanı Tuğgeneral Eyyüp Gürler (aynı atama kararına göre mevcut görevinin devamına karar verilmiştir) ve İstanbul İl Jandarma Komutanı Gürcan Sercan (aynı atama kararına göre İstanbul Jandarma Bölge Komutanı olarak atanmıştır) olduğu tespit edilmiştir." ifadesi kullanıldı.
DİĞER DETAYLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyetlerle ilgili generallerin de aralarında bulunduğu 110'u tutuklu, 1'i firari 116 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, örgütün "mahrem yerler yapılanması" (özel illegal yapılanma), TSK'ya yerleşme, darbe girişimine katılmayan askerlerin tespiti ve terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e ait arşiv ile ilgili çarpıcı detaylara yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan 841 sayfalık iddianamede, "İllegal özel hizmet yapılanmaları ve özel olarak TSK'daki örgütlenme" ayrı bir başlık altında anlatıldı.
Bu bölümde, "Silahlı güçlere hakim olan iktidara da hakimdir." anlayışıyla hareket eden örgütün, "özel illegal yapılanma" kurduğu, emniyet, askeri teşkilat, istihbarat ve yargı içindeki örgüt üyelerinin özel illegal yapılanma olarak örgütlendiği aktarıldı. Her iki illegal yapılanma içerisinde özellerin diğerinden farkı, "başlarındaki sorumlu kişinin doğrudan ABD'deki Fetullah Gülen ve sekretaryası Cevdet Türkyolu'na bağlı olması, gizlilik kurallarına istihbaratçı mantığıyla kesin bir şekilde uymaları" şeklinde sıralandı.
"Örgüt için en önemli birim ve varlık nedeni mahrem yerler yapılanmasıdır. Özel hizmet biriminde yer alan kişiler öğrenci bile olsalar FETÖ abilerinden burs adı altında maaş almaktadır. Subay, astsubay, askeri öğrenciler örgütten oldukça yüksek bursla da örgüte bağlanmaktadır." ifadesi kullanılan iddianamede, özellerin devletin en hassas kurumlarında görev yapmaları nedeniyle devletin ilgili kurumlarının kendilerini takip etmeleri halinde hangi imkan ve kabiliyete sahip olduklarını bilmelerine göre hareket ettikleri ve teknolojinin irtibat-muhaberede sağladığı imkanlardan maksimum seviyede istifade ettikleri anlatıldı.
"İtirafçı çözülmesinde deşifre olmama amaçlandı"
Mahrem yerler içinde Fetullah Gülen'in, hayati alan ve hayati hizmet olarak, özel yerlerdeki eğitimci kadrolarını gösterdiği ve eğitim verenlerin örgütten olmasının özellikle tercih edildiği kaydedilen iddianamede, "Özeller içerisindeki şahıslar, görev yaptıkları yerlerde kendilerini deşifre etmemek adına dünya görüşlerine tamamen zıt bir yaşam tarzı içerisine girmekte, lider Gülen'in tüm söylemlerinde İslam dinini esas aldığını belirtmesine rağmen, gerektiğinde İslam dininin haram kıldığı şeyleri yapmakta, FETÖ'nün legal kurum ve kuruluşlarıyla ya da buralarda çalışanlarla iletişime geçmekten kaçınmaktadırlar." denildi.
Özeller dışındaki illegallerin "FETÖ'nün Türkiye mütevellisi" altında çalıştığı ve görev aldıkları yerlerdeki faaliyetlerinin diğer FETÖ mensuplarınca bilindiği belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Bu kişiler, operasyonel hat olarak tabir edilen başkaları adına ya da FETÖ kontrolündeki bir kurum ve kuruluş adına kayıtlı telefonlar kullanmakta, her bir hat için ayrı cihaz temin etmekte ve bunları belirli dönemlerde değiştirmektedirler. İl ve ilçe sorumluları ise kendi adları yanında kod isim de kullanabilmektedirler. Bir yerleşim yerindeki orta düzey bir FETÖ mensubunun o il ya da ilçeden sorumlu abiyi (imamı) bilme imkanı varken, orada görev yapan FETÖ mensubu bir TSK personelini bilme imkanları yoktur. Olası bir itirafçı çözülmesinde örgüt yapılanmasının deşifre oranının en az seviyede kalmasını sağlamak için örgüt bu şekilde bir yöntem benimsemiştir." değerlendirmesi yapıldı.
"1971 yılından beri neredeyse yüzde 80"
İddianamede, soruşturmadaki arşiv kayıtlarına göre FETÖ'nün, tespit edilebildiği kadarıyla 1971'den itibaren TSK içerisinde örgütlenmeye çalıştığı, talebe imamları aracılığıyla örgüt evlerinde, okullarda, yurtlarda askeri lise ve harp okullarına öğrenci hazırlandığı vurgulanarak, "İlk zamanlarda az olan bu sayı yıllar geçtikçe artmış, 1984'ten sonra bu faaliyetler yoğunluk kazanmıştır. Söz konusu dönemlerde TSK içerisine yerleştirilen bu öğrencilerin birçoğunun şu anda albay ve üstü rütbesinde olduğu aşikardır. FETÖ için en güçlü silahlı unsur olması nedeniyle kadrolaşmada öncelikli ve en önemli yerin TSK olduğu, yıllardır süren kadrolaşmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı değerlendirilmiştir." ifadesi kullanıldı.
Genelkurmay Başkanlığınca, 1983-2014 arasında TSK ile ilişiği kesilen Gülen grubuyla bağlantılı personel sayısının analiz edildiği iddianamede, şu bilgilere yer verildi:
"1987'de 7 subay, 17 astsubay, 1988'de 7 astsubay, 1989'da 40 astsubay, 1990'da 2 subay, 43 astsubay, 1991'de 1 subay, 21 astsubay, 1992'de 2 astsubay, 1994'de 2 subay, 1995'de 2 subay, 1 astsubay, 1996'da 11 subay, 10 astsubay, 1997'de 59 subay, 73 astsubay, 1998'de 42 subay, 31 astsubay, 1999'da 7 subay, 8 astsubay, 2000'de 5 subay, 6 astsubay, 2001'de 1 subay ve 2003'de 2 astsubay olmak üzere toplam 400 TSK personelinin söz konusu yapıyla iltisaklı olmaları nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararına binaen ihraç edildiği anlaşılmıştır.
Günümüzde TSK içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Terör örgütü içerisinde bir dönem yönetici konumunda faaliyet gösteren Kemalettin Özdemir, darbe girişimi öncesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde; TSK'nın içerisinde en az yüzde 60 ile yüzde 80 FETÖ mensubu olduğunu anlatmıştır."
"Mahrem yerlerin en özeli TSK"
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma kapsamında terör örgütünün TSK içerisindeki kadrolaşması sürecinin maddesel olarak anlatıldığı bildirilen iddianamede, "Gülen ve örgütünün, kadrolaşmak için en fazla önem verdiği kurum, mahrem yerlerin birinci sırasındaki TSK'dır. Örgüt, TSK'ya üyelerini 1970'li yıllarda sokup örgütlenmiştir. TSK içinde astsubay, subay ve diğer personel olmak üzere her kademede kadrolaşmıştır." denildi.
Askeri lise ve harp okullarında, 2000 yılından itibaren başka gruptan girenlerin çeşitli nedenlerle tasfiye edilip ilerde tamamen bu yapının kontrolünde bir TSK oluşturulmaya çalışıldığı ve askeri harp okullarında üçüncü sınıftan itibaren genellikle öğrenci atılması olmadığı halde paralel yapıdan olmayanların, üçüncü, hatta dördüncü sınıfta harp okullarında tasfiyeye uğrayıp ayrımcılığa maruz kaldığı bilgisi verilen iddianamede, askeri liseler, harp okulları ve harp akademilerinde paralel olmayanların tasfiye edilmesiyle ilgili yoğun şikayetler geldiği ifade edildi.
"Faaliyetleri devlet kademelerinde pek ciddiye alınmadığından..."
Şikayetlerle ilgili Meclis Dilekçe Komisyonu'nda yapılan araştırma sonucunda rapor hazırlandığı hatırlatılan iddianamede, "Ancak paralel yapının o tarihlerdeki faaliyetleri devlet kademelerinde pek dikkate alınmadığından, ciddiye alınmayan bu şikayetler gereği gibi araştırılmamıştır. Askeri okullar ve harp okulları, paralel yapıdan olmayanların atıldığı, bu yapıya boyun eğmeyenleri küçük hareketlerinin abartılıp disiplin soruşturmaları yapıldığı ve ilişiklerinin kesildiği, paralel yapı dışında askeri okullar ve harbiyede başka görüşe mensup mümkün olduğunca kimsenin bırakılmadığı bir dönem yaşanmıştır." sözleri dikkati çekti.
Harp okulu öncesi askeri lise ve sivil okullardan gelen öğrencilerin intibak eğitiminin İzmir Urla'daki Menteş Askeri Kampı'nda yapıldığı, örgüt mensubu askeri okullardaki rütbeli personelin, "şok mangası" adıyla anılan bir grup kurduğu ve bu mangaya kendilerinden olmayan, tehdit unsuru gördükleri öğrencileri topladıkları kaydedilen iddianamede, bu kampa katılan öğrenci ve ailelerinin "şok mangası" ile ilgili ayrıntılı ifade verdikleri hatırlatıldı.
Örgütün TSK'daki "şok mangası"
Askeri liselerden kampa katılan harp okulu adaylarına sistemli bir şekilde baskı uygulandığı ve bu baskıyla okuldan ayrılmalarının amaçlandığı belirtilen iddianamede, "Harp okulundan ayrılan bu öğrencilerin yerine sistematik bir şekilde örgüte katılan öğrenciler yerleştirilmiştir. Artan baskılar öğrenciler üzerinde olumsuz bir etki yaratmış, psikolojik olarak etkilenmişlerdir. Bazı öğrenciler intihar etmiş, bir kısmı sakat kalmış, bir kısmı ise ailelerini yaşadıklarına inandıramadıklarından aileleri ile bağlarını koparmışlardır. Bu olayları örgüt, aileler ile görüşerek ve müdahale ederek kapatmaya çalışmaktadır." ifadesi yer buldu.
Harp okullarında, askeri liseden gelenlerin baskı uygulanıp atılmaya zorlandıkları, sivil liseden gelenlerin korunduğu anlatılan iddianamede, harp okullarında askeri liselerin ağırlığının bilinçli azaltıldığı ve cemaatin kadrolaşabilmesi için bu liselerden gelenlere sistematik işkence uygulandığı aktarıldı.
İddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Şok mangasına ayrılanlara işkence yapıldığı, fiziki ve psikolojik her türlü eziyete başvurulduğu anlaşılmaktadır. Azarlama, ağır eğitim yaptırma, yemek vermeme, foseptikte yatıp kalkma, uykusuz bırakma, yorma, havasız mekanda tutma, diğer öğrencilerden ayrı tutup ayrımcılık yapma, hafta sonu veya sıla iznine göndermeme, dikenler içinde yatıp süründürme, kirli su içirme, bölükteki diğer kişilerin bu mangadakilerle konuşmasını yasaklama, her türlü hareketleri hakkında bilgi toplayıp diğer öğrencilerden ispiyonlamasını isteme şeklinde gerçekleşen her biri kötü muamele, işkence sayılan uygulamalar yapılmıştır.
Bu uygulamalara dayanamayan öğrenciler harp okuluyla ilişiklerini kesmek zorunda kalmışlardır. Bazı öğrencilerse 'haksız yere haklarında disiplin işlemleri yapıldığını, puan silme ve düşük not verme ile başarısız gösterildiklerini ve Harbiye ile ilişiklerini kesmeye zorlandıklarını' anlatmışlardır. Harp okulu ile ilişiği kesilenlerden ayrıca tazminat alınmaktadır. Büyük çoğunluğu ülkenin kır ve varoş bölgelerinin zeki çocuklarından askeri liseye alınan bu öğrencilerin ailelerinin bir de tazminat ödeyecek mali güçleri yoktur. Harp okullarıyla ilişiği kesilen gençler, hem yüksek öğretim hayatları geciktirilerek hem de mağdur edilerek FETÖ'nün TSK içindeki kadrolarınca tüketilmektedir."
"Askeri liselerden gelenlerin kurmay olmalarını önlemek için"
İddianamede, harp okullarında örgütten olmayan öğrencilerin puanını silme, düşük not verme ve cemaatten olanların notlarını yüksek tutma şeklinde kadrolaşma hareketinin devam ettirildiği vurgulanarak, "Sivil liselerden gelen cemaat mensuplarına el altından sınavdan önce sorular verilirken, bu cemaate mensup kişilerin cevap kağıtlarında düzeltmeler yapılarak yüksek not almaları da sağlanmaktadır. Askeri liseden gelenlere ayrımcılık yapılıp harbiye ile ilişiklerini kesilmeye veya başarısızlığa zorlamanın sebebi ileride kurmay subay olmalarını önlemektir." ifadesine yer verildi.
Disiplin cezalarıyla kişileri yıldırma, sindirme, sicillerini bozma ve kurmaylığını engellemenin, örgütün TSK içinde olağan bir uygulaması olduğu belirtilen iddianamede, FETÖ'nün TSK içindeki mensuplarının, kampları bir şekilde bitiren, istenmeyen öğrencilerin gerçeğe aykırı raporlarla TSK ile ilişkilerini kestiği anlatıldı. İddianamede, şunlar kaydedildi:
"GATA ve askeri sağlık kurullarındaki FETÖ yapılanması birçok kişiyi, 'sağlık yönünden askerliğe veya yapılacak işe uygun değildir.' diyerek çürüğe sevk etmektedir. Halbuki askeri liseye giren bu kişiler sağlık bakımından çok sağlamdır. Çürüğe sevk edildiği halde başka yerden sağlam raporu alarak geri dönenler olmuştur. Fakat bir kısmı ise FETÖ ile mücadele edemeyeceğini görerek dönmemiştir.
Balıkesir Astsubay Meslek Yüksek Okulu muayeneleri sırasında 2013 yılı Nisan-Mayıs aylarında yaklaşık 65-70 civarında astsubay adayına, GATA'da görevli ve FETÖ üyesi olduğu iddia edilen Kardiyoloji Uzmanı Doktor Albay Murat Ünlü tarafından kalp kapakçıklarında sorun olduğu gerekçesiyle 'askerliğe elverişsizdir' raporu verilmiştir. Elenen bu adayların açtıkları dava ve itiraz sonucu, GATA Profesörler Kurulu yaptığı muayene neticesinde, yaklaşık 60 aday öğrencinin sağlam olduklarını tespit etmiş ve astsubay okullarına tekrar giriş hakkını kazanmışlardır."
Darbe girişimine iştirak etmeyen FETÖ mensupları
Silahlı kuvvetler açısından örgüte mensup bazı askerlerin darbe girişimine iştirak etmediği belirtilen iddianamede, örgütte bir dönem "ev imamlığı" yapan şüphelilerden Hasan Polat'a ifadesi sırasında, "imamlık yaptığı dönemde harp okullarına giriş yapan ve 1993-1994'te ilgili okullardan mezun olan askeri personel ile lise son, üniversiteye hazırlık dönemlerinde 'abi' olarak yakından ilgilendiği kişileri mezuniyet albümlerinden teşhis edebileceğini" beyan etmesi üzerine, Deniz, Hava ve Kara harp okullarına mezuniyet albümlerindeki fotoğraflar gösterilerek, teşhis yoluna gidildiği dile getirildi.
Çeşitli sınıflara mensup 47 askeri personeli teşhis eden Polat'ın ifadesinde, "teşhis ettiği şahısların tamamıyla öğrencilikleri döneminde sürekli görüşmelerinin olduğu, pek çok defa ışık evlerinde sohbetler yapıldığı, şahısların tamamının birbirlerini tanıdığı, mezuniyet sonrası bu şahısların tamamıyla kod ismi 'Asım' olan şahısla irtibatlarının devam ettiği" yönünde beyan ettiği anlatıldı.
"Abi'lerin ilgilendiği dönemin askeri öğrencileri şimdi kurmay albay"
Hasan Polat'ın teşhis ettiği askeri öğrencilerin tamamının bugün albay rütbesinde olduğu ve çoğunluğunun "kurmay" tabir edilen generallik rütbesine yükselebilecek konumda bulunduğuna vurgu yapılan iddianamede, "Bir kısmının terör örgütü mensuplarınca münhasıran kullanılan ByLock kriptografik haberleşme programını kullandığı, yine teşhis edilenlerden iki kişi hariç diğerlerinin (ByLock kullananlar da dahil) darbe girişimine iştirak ettiklerine dair herhangi bir tespit bulunmadığı, ayrıca kurmay albay seviyesinde olanların dahi darbeci askeri kanat tarafından hazırlanan sözde atama listesinde isimlerinin geçmediği tespit edilmiştir." ifadesine yer verildi.
Genelkurmay Başkanlığınca gönderilen ve ByLock kullandığı tespit edilen 800'e yakın askeri personelden, darbe girişimi eylemleri veya silahlı terör örgütü üyeliği suçlarından önceden adli işlem yapılmayan 500'ü aşkın askeri personel hakkında soruşturmaya girişildiği belirtilen iddianamede, 17 Aralık 2016'da yakalama talimatı verildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yanı sıra diğer yer adli birimlerce de ByLock kullanan askeri personele yönelik soruşturmalar yürütüldüğünün bilinen bir gerçek olduğu dile getirildi.
"ByLock kullanan askerlerin üçte ikisi kadarı darbe girişimine katılmadı"
İddianamede, "Darbe girişiminden sonra yapılan bu tür soruşturmalarda dikkati çeken husus, münhasıran terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı anlatılan ByLock ve diğer kriptografik haberleşme programlarını kullanan ve terör örgütüyle organik bağı bu şekilde açığa çıkan askeri personelin çoğunluğunun (somut olayda üçte ikisi kadar) darbe girişimine iştirak etmediğidir." denildi.
Terör örgütünce gerçekleştirildiği bariz olan bir darbe girişimine, bazı örgüt mensuplarının iştirak etmemesinin yıllardır TSK içerisinde yuvalanan ve sıkı tedbir kuralları nedeniyle hücre tipi yapılanmasının boyutları bilinmeyen örgütün bir yöntemi olduğuna dikkati çekilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Yıllardan beri gelen kadrolaşma süreci nazara alındığında, örgüt mensuplarının nispeten daha az bir kısmının darbe girişimine iştirak ettikleri görülmüştür. Bunun, örgütün darbe girişiminin başarısız olması halinde çoğunluk örgüt mensuplarının silahlı kuvvetler içerisinde kalmasını sağlamak için yapıldığı anlaşılmıştır. Terör örgütünün stratejisinin; ikinci bir darbe girişimi veya başka bir eyleminde bu askerleri kullanmak olduğu değerlendirilmiştir. ByLock kullanmayan örgüt mensuplarının varlığı da nazara alındığında, ahtapot kolları gibi kurumları saran terör örgütünün, devletimiz ve cumhuriyetimiz için en büyük tehlike olduğunun hiç bir dönem unutulmaması ve rehavete kapılmadan devamlı mücadele edilmesi gerektiği açıkça anlaşılmış ve değerlendirilmiştir."
İddianamede, FETÖ'nün TSK içerisinde örgütlenmesinde önemli bir dönüm noktasının da 28 Şubat süreci olduğu belirtilerek, söz konusu süreçte "irticayla mücadele" adı altında kendi inançlarına göre dininin gereklerini yerine getirmeye çalışan başta askerler olmak üzere kamu görevlilerinin hayat ve inanç tarzlarına müdahale edilerek tasfiye edildiği, bu süreçte örgütsel gizlilik kuralları gereği "tedbir" adı altında kendilerinin ve ailesinin hayat tarzını değiştiren, bir anlamda takıyye yapan örgüt mensuplarının önünün açıldığı ve yaşanan sürecin örgütün silahlı kuvvetler içerisindeki kadrolaşmasında önemli bir dönüm noktası olduğunun anlaşıldığı vurgulandı.
FETÖ'nün ilk kez deşifre edilen alt yapılanması: Sözde jandarma teşkilatı
İstanbul'da darbe girişimine iştirak eden Jandarma Komutanlığı personeli eylemlerini konu alan soruşturma evrakı kapsamında yakalanıp gözaltına alınan astsubay personellerden Mustafa Özyurt ve Muhammed Aliko'nun, "terör örgütünün sözde jandarma teşkilatı yapılanmasında örgütsel isimlendirmeyle 'öğrenci' tabir edilen şekilde, en alt seviyede faaliyet gösterdikleri" beyanında bulundukları hatırlatılan iddianamede, "öğretmen" diye tabir edilen "Asım" kod adlı Evren Pehlivan ve "Baki" kod adlı Reşat Şahin'in itiraf beyanlarından bir üstü konumundaki "müdür yardımcısı" tabir edilen Ö.B'ye ulaşıldığı ifade edildi.
Gözaltına alınan Ö.B'nin etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak örgütün bu alandaki yapılanmasını deşifre eden nitelikte açıklamalarda bulunduğu belirtilen iddianamede, aynı konumda yakalanan M.B. ile kendiliğinden emniyet birimine teslim olan H.G'nin de örgütün bu yapılanmasını deşifre eden ifadeler verdiği anlatıldı.
İddianamede, "Terör örgütünün sözde jandarma teşkilatı yapılanmasının temel olarak yapısı irdelendiğinde, en alt kademesinde 'öğrenci' tabir edilen askerlerin, bir üstünde ise hiyerarşik silsile yoluyla 'öğretmen' sivillerin yer aldığı, her öğrenciden bir öğretmenin sorumlu olduğu, öğretmenlerin bir üstünde 'müdür yardımcı'larının bulunduğu, her iki öğretmenin bir müdür yardımcısına bağlı olduğu, müdür yardımcılarının örgütün hücre tipi teşkilatlanması nedeniyle sayısının itirafçı tarafından da bilinmediği anlaşılmıştır." değerlendirmesi yapıldı.
Fetullah Gülen'in arşivi
"Terör örgütünün devlet yapılanması içerisinde en güçlü olduğu alanların başında, güçlü bir istihbarat ağına sahip olması gelmektedir. Öyle ki, kamu kurumlarında çalışan örgüt mensupları elde ettikleri bilgileri örgüte aktarmakta ve toplanan bütün bilgiler yukarıda birleştirilerek, büyük bir havuz oluşturulmaktadır." ifadesi yer bulan iddianamede, örgütün hedeflerine ulaşmak için bu havuzdaki bilgi ve belgeleri amaca uygun hale getirerek hasım cephedeki kişi ve kurumlar aleyhinde kullandığı, sürecin önce olayın kendilerine yakın medyaya sızdırılması ve kamuoyu oluşturulması ile başladığı dile getirildi.
FETÖ/PDY'nin, mülkiye, MİT, TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde örgütlenerek, "güvenlik bürokrasisi" ve "istihbarat" alanında bir ağ oluşturma yoluna gittiği, bu kurumların yanı sıra, istihbarat ağına katmaya çalıştığı kurumlardan birisinin de TÜBİTAK olduğu anlatılan iddianamede, şu tespit yapıldı:
"TÜBİTAK'ın özellikle en gizli birimlerinden olan 'Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi'ndeki (BİLGEM) kadrolar sayesinde, devletin üst düzey siyasi ve bürokratlarınca kullanılan kriptolu telefonların dinlenildiği ortaya çıkmıştır. Hizmet ve eğitim hareketi olarak görünmesine rağmen, FETÖ/PDY'nin paralel kadrolaşma hedefinin, askeri ve stratejik birimlere yöneldiği; gücün, stratejik bilginin ve paranın olduğu her yerde örgütlendiği görülmektedir. Bu hedeflerden birisinin de askeri ve stratejik projelerin, kriptolu telefonların üretildiği, bilirkişi raporlarının verildiği TÜBİTAK birimlerinin olduğu anlaşılmıştır.
Örgütün 'istihbarat ağı ya da gücü' konusunda bahsedilmesi gereken bir husus da Gülen'in sahip olduğu ileri sürülen arşivdir. Bu yasa dışı arşivde, örgütün yasa dışı adli ve önleme dinlemeleri, kendine ait gelişmiş cihazlarla yaptığı teknik takip, telefon ve ortam dinleme kayıtları, kamu personeline yönelik fişlemeler ile örgütle teması olan öğrencilerin ve ailelerinin bilgileri bulunmaktadır."
"Kendi mensuplarının bilgileri de arşivlendi"
Kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının bilgilerinin de örgüt tarafından güncel olarak arşivlendiği,
"abilik" ve "ablalık" müessesi sayesinde temas kurulan öğrencilerin aileleri hakkında da bilgi toplanarak ailelerin dini, siyasi, ekonomik, etnik köken gibi durumlarının kayıt altına alındığı kaydedilen iddianamede, "Bu kapsamda ışık evlerinden, mahalle, ilçe, il, bölge ve Türkiye geneline, yurt dışında ise yine örgütün faaliyet gösterdiği her bir yerleşim yerine ve alanına kadar, örgütün hafızası niteliğinde arşivleri ile her bir sorumlunun, sorumluluğu altındaki birime ya da alana dair tuttuğu ve bir üstüne gönderdiği kayıtları/arşivi bulunmaktadır." denildi.
Örgüt mensuplarının haberleşmede kullandığı yöntemlerin de sıralandığı iddianamede, FETÖ'ye karşı açılan eski dava ve soruşturmaların özeti, örgütün idaresi, bir arada tutulması teknikleri, mali yapısı, darbe girişimine iştirak eden medya unsurları ve eylemlerle ilgili hukuki tasniflerden de bahsedildi.
MODA BASKININDA ŞEYTANİ OYUN
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında dönemin Harp Akademileri Komutanlığındaki faaliyet ve eylemlerine ilişkin hazırlanan iddianamede, Hava Harp Akademisi Komutanı Hava Pilot Tümgeneral Recep Yüksel'in, Moda Deniz Kulübü'nde diğer komutanların elleri kelepçeli yere yatırıldığı esnada, elleri serbest bir şekilde dolaştığının tespit edildiği anlatıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından hazırlanan ve mahkemeye gönderilen 841 sayfalık iddianamede, şüphelilerin sözde atama listesiyle atandıkları görevlere ve şüpheliler hakkında delillere yer verildi.
İddianamede, darbe girişimi esnasında Hava Harp Akademisi Komutanlığında Harekat İstihbarat Ana Bilim Dalı Başkanı ve Öğretim Görevlisi olan şüpheli Pilot Kurmay Albay Ali Orhan Tolluoğlu'nun darbeci askeri kanat tarafından hazırlanan "sıkıyönetim direktifi" ekindeki sözde atama listesinde mevcut görevinin yanı sıra "Atatürk Havalimanı Müdürü" olarak görevlendirildiği, darbeci kanat tarafından üst düzey bir görev verilen ve konumu yükseltilen şüphelinin, FETÖ/PDY içerisinde önemli bir konumda faaliyet gösterdiği için bu terfinin yapıldığı anlatıldı.
Şüpheli Hava Pilot Kurmay Albay Ali Nedim Karabulut'un olay tarihinde Silahlı Kuvvetler Yüksek Sevk ve İdare Akademisinde müdavim subay olarak görev yaptığı belirtilen iddianamede, sözde atama listesine göre mevcut görevinin devamı yanı sıra "Türk Hava Yolları Genel Müdürü" olarak görevlendirildiğinin tespit edildiği, bunun da terör örgütü içinde şüphelinin önemli bir konumda olduğunun göstergesi olduğu kaydedildi.
Tümgenerallikten "orgeneral" rütbesiyle görev yapılan yere atandı
İddianamede, dönemin Hava Harp Akademisi Komutanı Hava Pilot Tümgeneral Recep Yüksel'in ise darbe girişimi esnasında kaçırılarak askeri cezaevine kapatılan Harp Akademileri Komutanı Korgeneral Tahir Bekiroğlu'nun yerine normal şartlarda "orgeneral" rütbesiyle görev yapılan Harp Akademileri Komutanlığı görevine atandığı belirtildi.
Tanık Albay Alptekin Tartıcı, bu durumla ilgili ifadesinde şunları anlattı:
"Saat 22.45 sıralarında karargaha vardım. Kurmay Başkanımız, 'Genelkurmay'dan gelen mesajı göstererek, 'Bak bu masajda anormallik var.' dedi. Mesaja baktığımda sıkıyönetim ilanına ilişkin ifadeler yer alıyordu, gelen mesaj içeriği bir hayli fazlaydı, ben daha sonra metnin imza blokuna baktığımda, imza kısmında Tuğgeneral Mehmet Partigöç'e ait bir mesajdı. Daha sonra bu rütbede bir subayın Genelkurmay Başkanı'nın imzası olmadan kendi başına böyle bir mesajı göndermesinin askeri teamüllere aykırı olduğu kanaatine vardım. Daha sonra mesajın eklerini incelemeye başladık, normalde Harp Akademilerinde yapılan görevlendirmelerde Kara Akademisi Komutanı daha kıdemli iken ve görev yeri değişmemişken Hava Akademisi Komutanı Tümgeneral Recep Yüksel'in Harp Akademi Komutanlığını görevlendirmiş olmasının askeri teamüllere aykırı olduğunu anladık."
"Rehin alındığını söyledi, kelepçesiz görüntüleri ortaya çıktı"
İddianamede, şüpheli Halil İbrahim Tokuş'un ifadesinde darbe girişimin ertesi günü saat 15.00 sıralarında Hava Harp Akademisi Komutanı Tümgeneral Recep Yüksel'in kendilerine hitaben "Dün akşam birilerinin darbe yaptığını, düğün gecesi rehin alındığını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bunu atlatacağını, gerçekler anlaşılana kadar biraz zaman geçeceğini, suçlular cezasız kalmayacak cezasını bulacaklar." dediği kaydedildi.
Yüksel'in darbe girişiminin gerçekleştiği gün Moda Deniz Kulübü'nde Eskişehir Muharip Hava Kuvveti Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in çocuğunun düğün merasimine katıldığı hatırlatılan iddianamede, düğün merasiminin kamera kayıtlarının şüpheli Recep Yüksel ile ilgili kısmı incelendiğinde, Yüksel'in olay gecesi telefon görüşmesi yaparak, düğüne katılan üst rütbeli askerlerin katıldığı toplantının yapıldığı kısma girdiğinin tespit edildiği aktarıldı.
İddianamede, kamera kayıtlarında, darbeci kanattan askeri kamuflajlı ve ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan şahısların odaya girip, burada takım elbiseli üst rütbeli komutanları arkalarından kelepçeleyerek yüzükoyun yere yatırdıkları, şüpheli Recep Yüksel'in elleri kelepçesiz ve normal bir şekilde kamuflajlı asker eşliğinde dışarı çıktığı, bu esnada diğer komutanların yerde yüzükoyun elleri arkadan kelepçeli olarak başlarında silahlı askerler bulunduğu halde tutuldukları, kısa süre sonra şüphelinin asker eşliğinde elleri arkadan kelepçeli olarak odaya sokulduğu ve yere diğer rütbeli komutanlarla aynı şekilde yüzükoyun yatırıldığı, bir süre sonra da elleri serbest bir şekilde koridorda yürüdüğü, bu sırada zaman zaman telefon görüşmesi yaptığı, daha sonra diğer üst rütbelilerle helikopter pistine yaya olarak elleri kelepçesiz götürüldüğünün görüldüğü kaydedildi.
Şüphelinin darbeci askeri kanat tarafından hazırlanan atama listesine göre, mevcut görevinden yükseltilerek normal şartlarda orgeneral rütbesiyle görev yapılan bir göreve atandığı, düğün merasimine baskın düzenleyen MAK ekibi tarafından kuvvet emrine alınan generaller gibi Akıncılar Hava Üssüne götürülmeyip, görev yerine dönmesi amacıyla olduğu açıkça anlaşılan şekilde serbest bırakıldığı belirtilen iddianamede, bu durumun darbecilerle fikir ve eylem birliği içerisinde olduğunun delili olduğunun anlaşıldığı ifade edildi.
Darbeci askerlerin bulunduğu koridorda rahat tavırlar
İddianamede darbe girişiminde Harp Akademileri Komutanlığında Silahlı Kuvvetler Yüksek Sevk ve Akademisi Komutanı olan Tuğgeneral Ali Akyürek'in darbeciler tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifi ekindeki sözde atama listesinde mevcut görevinin devamına karar verildiği belirtildi.
Moda Deniz Kulübü'ndeki düğün merasiminin kamera kayıtlarında şüpheli Ali Akyürek ile ilgili kısım incelendiğinde, şüphelinin kalkışmanın yaşandığı saatlerdeki mevcut görüntülerde elleri kelepçeli vaziyette kendisi ile birlikte dört şahsın bir odaya götürüldüğü, şahısların bu odada bir süre kaldıktan sonra elleri kelepçesiz odadan çıkarıldıkları anlatılan iddianamede, darbeci kamuflajlı askerlerin koridorda bulunduğu halde Akyürek'in Moda Deniz Kulübü içerisinde elleri kelepçesiz bulunduğu ve elleri açık bir şekilde dolaştığı, bu sırada zaman zaman telefon görüşmeleri yaptığı, daha sonra diğer şahıslarla helikopter pistine yaya olarak elleri kelepçesiz vaziyette götürüldüğünün tespit edildiği aktarıldı.
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
(24 Mart 2017, 18:20), son güncel.: (25 Mart 2017, 11:54)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: