Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik olarak terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de arasında bulunduğu 73 kişi hakkında Ankara'da açılan davaya devam edildi. Duruşmalarda Hüseyin Gülerce ile Latif Erdoğan'ın da aralarında yer aldığı bazı tanıklar dinlendi.
18.02.2017 12:15 Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik olarak terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de arasında bulunduğu 73 kişi hakkında Ankara'da açılan davaya devam edildi.
13.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın 11'inci duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy, İlhan İşbilen ve Kazim Avcı ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı. Sanık Dilaver Azim ile tutuklu bulunduğu cezaevinden telekonferans sistemiyle bağlantı kurulan duruşmada, sanıklardan Karaca savunmasına başladı.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) çatı davasında savunma yapan Hidayet Karaca, olmayan bir suçun ısrarla oluşturulmaya çalışıldığını öne sürdü. Karaca, iddianamenin gizli tanık üzerine kurulu yalan ve iftiralarla dolu olduğunu savunarak, "Bu iddianame tıpkı Yassıada'daki gibi hukuk ve adalet arayışında değil" dedi.
Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 73 kişi hakkında açılan dava 22 Kasım 2016 tarihinde başlamıştı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davada tüm tutuklu sanıkların savunmaları alınırken, eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, sağlık sorunları ve avukatının hazır bulunmaması gibi gerekçelerle savunma yapmaktan kaçınmıştı. Silivri Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Karaca, savunmasını mahkeme heyetinin huzurunda yapmayı talep etmesi üzerine Ankara'ya getirildi. Adil yargılamanın tecelli etmesini umut ettiğini dile getirerek sözlerine başlayan Karaca, şuan davanın 3. duruşmasının gerçekleştirildiğini belirterek, "Geçen celse hastaydım ve katılamadım. Buraya tarihe not düşmek için geldim" dedi.
Çok zor şartlarda savunma yaptığını savunan Karaca, avukatlarının birer birer davayı bıraktığını anlattı. Uzun süredir hapis yattığını anlatan Karaca, hakkında çok sayıda davanın açıldığını ve vaktinin çoğunun adliyede geçtiğini dile getirerek, "Gündüzleri işe gider gibi adliye koridorlarına gidip, savunma yapmak için mahkemelerde olacağa benziyorum" diye konuştu.
Karaca, "Savunma yapacak ortada ne bir iddia var, ne de suç. Zoraki suçlamalarla 28 aydır yargılamalarla özgürlüğüm elimden alınmış, Silivri hücrelerinde tutuluyorum. Mevcut delil durumunun içinde gazete yazıları ve TV yayınları var. Bunlar bile iddianamenin boş olduğunu gösterir" değerlendirmesinde bulundu.
Karaca'dan hakkında açılan davaların birleştirilmesi talebi
Terör örgütü suçlamasıyla hakkında açılan davaların birleştirilerek karar verilmesi talebinin olduğunu kaydeden Karaca, "Hakkımda 3 tane dava açıldı. Davaların birbiriyle bağlantılı olduğu görülüyor. Hem tahşiye davası, hem şike davası, hem de bu davada örgüt yöneticisi olarak görülüyorum. Tek suçtan dolayı ayrı ayrı mahkemelerde davalar açıldı. Savcının yapmadığı şeyi mahkeme heyeti şimdi yapabilir. Davaların birleştirilmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.
Karaca, insanlık ve demokrasi tarihi boyunca yaşanan belki de en ilginç, anlaşılmaz bir davanın sanığı olarak bulunduğunu anlatarak, "Bir TV yöneticisi, gazeteci olarak yapılan yayın sonrası 'anayasal düzeni tehdit etmek', 'darbe yapmak' gibi şeylerle yargılanıyorum. Hukuk böyle bir şeyi izah edemez. Akıl, mantık da izah edemez. Ancak kin ve intikam beslenerek yapılabilir" dedi.
Adaletin omurgası olması gerektiğini düşündüğü bu iddianamenin her satırında adaletsizliğin çığlıklarının duyulduğunu belirten Karaca, olmayan bir suçun ısrarla oluşturulmaya çalışıldığını öne sürdü. Karaca, iddianamenin gizli tanık üzerine kurulu yalan ve iftiralarla dolu olduğunu savunarak, "Bu iddianame tıpkı Yassıada'daki gibi hukuk ve adalet arayışında değil" ifadesini kullandı.
"Asıl kumpas bana kurulmuş"
Karaca, savcının kendi hakkındaki 'toplum üzerinde algı oluşturmaya çalışmak' iddiasına ilişkin, "Sözde örgütsel talimatlar yayınlar üzerinden veriliyormuş, halk yönlendirilmeye çalışılıyormuş. Tüm toplum aynı kanalı izlemez, izlese dahi aynı anlamı çıkarmaz. Yayıncılıktan veya bir dizi senaryosundan algı üretilip örgütsel suç işlendiğinin iddiası mümkün değildir. Algı suç mu? Hangi kanunda yazıyor. Asıl kumpas bana kurulmuş. Bugüne kadar medyadan film, dizi izleyerek siz hiç mesaj aldınız mı? Sayın heyete soruyorum. Siz hiç izlediğiniz filmden, diziden mesaj aldınız mı? Gazetelerin, televizyonların yaptığı haberlerden terör davası açılabilir mi? Savcı gerçek ile hayali karıştırdığı için bugün karşınızdayım. İddianamede bir tane hukuki delil yoktur. Cadı avı yürütülüyor" diye konuştu.
"Samanyolu'nun bütün yayınları hukuka uygundur"
Samanyolu Yayın Grubunda çalıştığını anlatan Karaca, "Oradaki bütün yayınların hukuka uygun olduğundan yana bir tereddüdüm yok. Hakkımdaki tutuklama kararı ve suçlamalar tamamen Samanyolu grubunun yayınlarından, iftiralardan kaynaklanmaktadır. Samanyolu televizyonunun programlarındaki diyaloglar algı operasyonu olarak nitelendirilerek suçlama konusu haline getirilmiş. Oysa bilgilendirmek, kamuoyu oluşturmak, toplumu yönlendirmek medya kuruluşlarının görevleri arasındadır" değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'dan gece çok geç saatte yola çıktıklarını, zor şartlarda savunma yaptığını ifade eden Hidayet Karaca, "Kadere inanan bir yapım var. Yaşananların, Rabb'imin hikmeti olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.
"Ortada savunma yapacak ne iddia, ne suç olduğunu" öne süren Karaca, "yorumlara dayalı, zoraki suçlamalarla 27-28 aydır özgürlüğünün elinden alındığını" söyledi.
İstanbul'da devam eden "Futbolda şikede kumpas" davası ile "Tahşiyecilere kumpas" davalarında da "terör örgütü yöneticiliği" suçundan yargılandığını anlatan Hidayet Karaca, bu davaların birleştirilmesini talep etti.
"İnsanlık tarihi boyunca belki de en anlaşılmaz davanın sanığı olduğunu" söyleyen Karaca, "iddianamenin her satırında hukuka aykırılıklar bulunduğunu, olmayan suçun ısrarla yüklenmek istendiğini, gerçek deliller bulunamayınca iftiralara, niyet okumalara, açık kaynak bilgilerine ve gizli tanık beyanlarına başvurulduğunu" iddia etti.
"İnce Memed'in yaptıklarından..."
Bir televizyon yöneticisi ve gazeteci olarak yöneticisi olduğu kanalın yayınları dolayısıyla en ağır suçlarla itham edildiğini kaydeden Hidayet Karaca, şöyle devam etti:
"İnce Memed'in yaptıklarından dolayı Yaşar Kemal'i tutuklamak ne kadar mantıklıysa, benim özgürlüğümden mahkum edilmem de o kadar mantıklıdır. Haberde, programda, dizilerde geçen kelimelerin devlet görevlileriyle, hakimle, savcıyla ne ilgisi var? Televizyonda tek gelir reklamdır. O da izlenme oranlarına göre dağılır. Yüzlerce kişinin çalışıp, sanat eseri üretip, televizyonda yayınladığı programda mesaj vermek mantıklı mı? ' Türkiye'de olup bitenlerin servis edilmesi' diye bir suç olabilir mi? Bu yayınlar milyonlarca insana açık.
Anadolu Ajansı kurmuşsunuz, olanları görüntülü ve yazılı olarak servis etsin diye. DHA var, diğer haber ajansları var, yurt dışı ajansları var. Bu aleni yayınlar hem yurt içinde, hem yurt dışında seyredilmiştir. Tüm toplum aynı kanalı seyretmez, seyrettiğinden de aynı sonucu çıkarmaz. Savcı Bey 'algı oluşturmak' diyerek zihinleri bulandırıyor. Bunlar suç kabul edilirse, bir filmdeki cinayet sahnesinin senarist, yapımcı, oyuncularının tutuklanması gerekir. Eğer bir gün ' Arka Sokaklar' ekibi tutuklanırsa, şaşırmayalım. Televizyon yayıncılığının, film senaryosunun suça sebep olduğunu savunmak, akılla izah edilemez. Yayıncılıktan algı üretilip, örgütlü suç işlendiği iddiası mümkün değil. Algının suç olduğu hangi kanunda yazılıyor?"
"Savcının bu tabirini kabul etmiyorum"
Karaca, 25 yıl gazetecilik yaptığını, daha önce sürekli basın kartı sahibi olduğunu belirterek, "İmamlık, müezzinlik gibi eğitim isteyen işlerde tahsil yapmadım. Savcının bu tabirini kabul etmiyorum. Samanyolu Yayın Grubu'nda koordinasyon görevi yapıyordum. Oradaki bütün yayınların hukuka ve demokrasiye uygun olduğundan tereddüdüm yok. Hakkımdaki tutuklama kararı ve isnat edilen suçlamalar, tamamen Samanyolu Grubu'nun yayınlarından, iftiralardan ve yanlış anlamalardan kaynaklanmaktadır. Samanyolu televizyonunun programlarındaki diyaloglar, algı operasyonu nitelenerek, suçlama konusu yapılmış. Oysa kamuoyu oluşturmak, toplumu yönlendirmek medya organlarının görevleri arasındadır." şeklinde konuştu.
Anayasanın düşünce ve kanaat hürriyetine ilişkin hükümlerinden, Anayasa Mahkemesi ve AİHM'nin bu yöndeki kararlarından bahseden Hidayet Karaca, "Anayasa Mahkemesi, hakkındaki haberler üzerine, Bedrettin Dalan'ın şeref ve itibarının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruyu kabul etmedi. Can Dündar'ı da tahliye etti, çok iyi yaptı ama Hidayet Karaca'ya gelince daha kararını vermedi." değerlendirmesinde bulundu.
Karaca, hakkındaki soruşturmaların, "gizlilik kararı" olmamasına rağmen tutuklanmasından önce kendinden gizlendiğini, tutuklanana kadar kendisinden kimsenin şikayetçi olmadığını, müşteki ifadelerinin ve bazı delillerin tutuklandıktan sonra temin edildiğini savundu.
"İnsanların kanına girdiniz"
Hidayet Karaca, Samanyolu Yayın Grubu Başkanlığı görevini yürüttüğünü, yayın içeriğinden sorumlu müdürler bulunduğunu, kendisinin hukuksal açıdan içerikten sorumlu tutulamayacağını öne sürdü.
Yayın grubunun hem mahkemeler hem de RTÜK tarafından denetlendiğini ifade eden Karaca, görev yaptığı süre boyunca hiçbir zaman yayınlar nedeniyle mahkeme tarafından çağrılmadığını belirtti.
Muğlak ifadelerle suçlandığını iddia eden Hidayet Karaca, şunları söyledi:
"Hukuk devletinde yaşıyoruz. Hükümet programlarını bugün eleştiren sayısız insan var. Bunlar düşüncelerini ifade ettiklerinden dolayı suçlu mu oluyorlar? Bana savcı diyor ki 'Devletin Suriye politikasını neden televizyonunuz eleştiriyor?' Suç mu bu? Herkes aynı şekilde yayın yapmak zorunda mı? Biz her görüşten kişilere programımıza çıkmalarına dair davetler gönderdik. 14 yıl bizim kanalımızda düşüncelerini anlattılar. Casusluk mu yaptık? Neyi ifşa ettik? Herkes aynı şekilde düşünmek zorunda mı? Hidayet Karaca'ya gelince suç, başkasına gelince gazetecilik faaliyeti. Vicdanım müsterih, çünkü ne bir suç işledim ne de bir suça ön ayak oldum. Ben masumum."
Karaca'nın ifadesi sırasında salonda izleyici kısmında bulunan bir kişi, "Bu şekilde konuşarak sorumluluğunuzdan kaçamazsınız, bu ifadeler yalan. İnsanların kanına girdiniz." diye bağırdı.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Selfet Giray, izleyiciye, "Oradan müdahale etme hakkınız yok. Mahkemede söz almadan kimse konuşmaz. Böyle olursa gereğini yapacağız. Herkes savunmasını yapacak." uyarısında bulundu.
ALİ TATAR'IN KARDEŞİNDEN MÜDAHALE
Somut olarak tanımlanamayan eylemlerin suç olarak kabul edilemeyeceğini öne süren Karaca, "algı oluşturmak" ile suçlandığını, iddianamenin de "çalakalem hazırlandığını" savundu.
Karaca, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) "algı oluşturmak" adı altında tanımlanan bir suçun olup olmadığını sorması üzerine, "Amirallere suikast" soruşturması kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılması üzerine intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, müşteki sıralarından, "Sonunda insan öldüren algı..." karşılığını verdi.
Bunun üzerine Karaca, "Kimseyi öldürmedik, kimse de ölmedi. Ben savunmamı anlatıyorum. Ama burada hikayeden yargılanıyorum. Bir suç varsa faili yargılansın, maddi gerçek ortaya çıksın." diye konuşu.
Tatar da "Sayın hakimim, duruşmanın akışını bozmak istemiyorum ama söylediğine bakar mısınız? Savunma hakkını kötüye kullanıyor, hikaye anlatıyor. Anlatması gerekenler sadece bunlar değil." ifadelerini kullandı.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın duruşmanın düzeninin bozulmaması konusunda uyarıda bulunmasının ardından Karaca, savunmasına devam etti.
İddianamede, Samanyolu kanalının program içeriklerinin Fetullah Gülen tarafından belirlendiğinin yer aldığını aktaran Karaca, "Günde 24 saat yayın yapan bir kanalın politikalarını, Amerika'da yaşayan bir kişinin belirlemesi olağan hayatın akışına aykırıdır. Binlerce saat programı bir insanın yapması mümkün değildir. Kimseden talimat almadım, yönetim kurulunda alınan kararların uygulanmasından sorumluydum. İşimi profesyonel bir şekilde yerine getirdim." savunmasını yaptı.
FETÖ mensupları ile HTS kayıtlarının örtüştüğü nedeniyle suçlandığını ileri süren Karaca, şunları kaydetti:
"Bu nedenle yaklaşık 27 aydan beri Silivri Cezaevi'nde tutuluyorum. Bu insanlarla görüştüğümde, bu insanlar hakkında açılmış bir dava var mı? Başbakanla belediye başkanlarıyla gazetecilerle de bu numaradan görüştüm. Niye onlar yok iddianamede? Konuştuğum iddia edilen tarihlerde, karşı muhataplarım şüpheli değil, haklarında dava açılmamış. Bu tarih itibarıyla haklarında alınmış bir mahkeme kararı da olmadığından bu konuda suçlanmam yasalara aykırıdır."
Karaca hakkında hazırlanan MASAK raporunda da suç unsuru herhangi bir şey olmadığını öne sürerek, hesaplarındaki hareketliliklerin maaş ödemesi, 2 taşınmazın alım satımı ve kredi kartıyla yaptığı alışverişler olduğunu iddia etti.
Bank Asya'da hesabı olduğu gerekçesiyle suçlandığını da kaydeden Karaca, "Benim çalıştığım kurum bu banka üzerinden maaş ödemesi yapmıştır. Suç teşkil eden bir durum varsa bankanın ortakları var. Onlardan hesap sorulsun. Orada hesabım olmasından ve kredi kartı harcamalarımdan dolayı suçlanmam doğru değil" diye konuştu.
Karaca, geçmiş yıllarda hakkında "iletişim denetlemesi" yapılıp yapılmadığının araştırılmasını da mahkemeden talep etti.
Hakkındaki iddiaları "iftira" olarak niteleyen Hidayet Karaca, terör örgütü üyesi olmadığını, örgüt propagandası yapmadıklarını öne sürdü.
Karaca, "Hangi gerekçeyle ben örgüt kurup yönetmişim. Ben kardeşliğin altyapısını oluşturacak bir grupta yöneticilik yaptım. Şu anda konjonktürel devam eden bir yargılama yapılıyor. Mezhepsel, ırk ya da dine dayanan, terörün her türlüsünü lanetliyorum." dedi.
Hidayet Karaca, bazı yayın kuruluşları gayrimüslim ayrım yaparken kendi grubunun bunu yapmadığını, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" ilkesini düstur edindiklerini ve kimseyi ötekileştirmediklerini kaydetti.
Karaca, savunmasına yarın devam edecek.
15.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın 12'nci duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada, Mahmut Karımış ve Ümit Akdemir'in tanık olarak beyanları alındı.
Tanık Mahmut Karımış, daha önce usulsüz dinlemelere ilişkin 2014'te şikayette bulunduğunu ve 2016'da ifade verdiğini hatırlattı. FETÖ ile ilk olarak Bursa'da, ardından da üniversite eğitimi sırasında Ankara'da tanıştığını aktaran Karımış, bir müddet örgüte bağlı evlerde kaldığını belirtti.
Bir süre sonra FETÖ'den ayrılmak istediğini belirten Karımış, ayrılmaması konusunda kendisine baskı ve şantaj yapıldığını söyledi. Karımış, örgüt mensuplarının kendisine "Bu yapıdan ayrılırsan cennete bile gidemezsin." dediğini aktardı.
FETÖ'nün askeriye yapılanmasıyla ilgili de konuşan Karımış, şunları kaydetti:
"Ben askerliğimi kısa dönem olarak Mamak'ta yaptım. Okuldan tanıdığım cemaatten arkadaşların çoğunun burada olduğunu gördüm. Bir kısmının hala cemaatte olduğunu düşündüm. 'Hepiniz nasıl buraya geldiniz' dedim. Bana 'sen nasıl geldiysen biz de öyle geldik' dediler. Benim halen cemaatte olduğumu sanıyorlardı. Usta birliğine o dönem kura ile gidiliyordu. Herkes farklı yerlere dağılırken, cemaatten tanıdığım arkadaşların hepsi Mamak'ta kaldı. 'Nasıl oldu?' diye sorduğumda bana, 'bir şekilde kura çekimine müdahale edildi' dediler."
Askerlikten sonra memleketi Bursa'da bir bankada çalışmaya başladığını ve Bursa'daki cemaat üyelerinin kendisiyle temasa geçerek tekrar yapıya dahil etmek istediklerini aktaran Karımış, Uludağ'da katıldığı bir toplantıda FETÖ'nün gerçek yüzünü gördüğünü belirtti.
Karımış, toplantıya katılan Zaman gazetesinde yazılar yazdığını söylediği İsmail isimli kişinin toplantıdaki herkese, "Bundan sonra her biriniz, gittiğiniz her yerde, bulunduğunuz her yerde önemli olayların dosyalarını hazırlayacaksınız. İlerde bize faydası olabilecek şeyler olabilir dosyada, bunları sorgulamayacaksınız." talimatını verdiğini söyledi.
Teknolojinin ilerlemesiyle bu dosya hazırlama ve raporlamanın şekil değiştirmiş olabileceğini aktaran Karımış, "Bu dosyaları nasıl koruyacaksınız, diye sordum, bana 'sen bu işe karışma, burada konuştuklarımız burada kalır. Başka yerde konuşmamalısın, aleyhine olur' dediler. Hepimizle ilgili dosyalar tutuldu, onlar bir yerde tutuluyordur. İmha etmemişlerdir muhtemelen." ifadelerini kullandı.
Bankacı olduğunu söyleyen Karımış, askerliği bitirdikten sonra Bursa'ya tayin olduğunu anlattı. Karımış, Bursa'ya gitmesinin ardından cemaatten bazı kişilerin kendisinin yanına geldiğini ve tekrardan cemaate dahil olmasını istediklerini belirterek şunları kaydetti:
"Beni neden istediklerini sordum onlara ve bana cemaati tanıdığımı, faydamın dokunabileceğini söylediler. 1995'in Ağustos ayında beni toplantıya çağırdılar. Uludağ'da yaz kampı vardı oraya gittik. Bir nevi eğitim sürecinden geçiyordu insanlar. Gördüm ki bütün oteller cemaat tarafından kiralanmış. Bütün otellerde cemaatten insanların kaldığını, orada eğitim gördüklerini fark ettim. Burasının jandarmanın görev yeri olduğunu, bu yapılanın normal işler olmadığını ve böyle bir şeye nasıl izin verdiklerini sorduğumda bunun halledildiğini, karışmamam gerektiğini söylediler. İsmail isimli biri orada bize talimat verdi. 'Bundan sonra her biriniz gittiğiniz yerde, bulunduğunuz her yerde önemli olayların dosyasını çıkaracaksınız. İleride bize lazım olacak, ileride bizim kullanabileceğimiz şeyler olabilir o dosyada. Siz sorgulamadan o dosyaları bize yollayacaksınız' dedi. Bu yapı nasıl bir yapı olmuş diye sordum oradaki arkadaşlara. Daha önce bunları devlet kontrol ediyor sandım ama bunu görünce başkalarının kullandığını düşündüm daha sonra. Ben Bursa'ya indiğimizde dehşete düştüm. Hepimizle ilgili muhtemelen dosyalar tutuldu ve bir yerlerde duruyordur. Muhtemelen imha etmemişlerdir."
"Bizimle kalsaydın daha iyi yerde olurdun"
FETÖ'den ayrıldıktan bir süre sonra okuldan arkadaşlarıyla buluştuğunu aktaran Karımış, buluşmada geçen bir konuşmayı şu sözlerle aktardı:
"2007'de Ankara'ya geldim ve üniversiteden arkadaşlarla yemeğe çıktık. Onlara 'ben ODTÜ mezunu olmama rağmen şube müdürüyüm, sizler nasıl yükseldiniz' diye sordum. Onlar da 'sen de bizimle kalsaydın (cemaatte) daha iyi yerde olurdun dediler. Belki şimdi bir kamu bankasının genel müdürü olabileceğimi söylediler. O konuşmadaki arkadaşların biri de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu eski başkanlarından Tevfik Bilgin'dir."
"100 kurbandan 10'u kesiliyordu"
Tanıklardan Ümit Akdemir de geçmişte cemaat yapılanması içerisinde bulunduğunu fakat yapılan gayrimeşru işlerden ötürü ayrıldığını aktardı.
Nahçıvan'a yurt müdürü olarak gönderildiğini belirten Akdemir, "Bunların örgüt sistemi dahilinde tayin üzerine oraya gittim. FETÖ'nün derin bir yapı olduğunu anladım. Bunların gayrimeşru hareket ettiklerini gördüm. Gülen'in emirlerinin bazılarının dine ters olduğunu fark ettim. Bu konularda diğerleriyle tartışmalara başladık. Toplanan zekatların zekat olarak kullanılmadığını, dinin beş temel ilkesinin değiştirildiğini, yazılı olmasa da imanın şatlarının yedincisi olarak Gülen'e iman şeklinde resmen eklendiğini, onu da bu tartışmalarımız arasına kattık. Gayrimeşru işlere bir örnek verecek olursak, bağış olarak 100 kurban gönderiliyorsa, 10 kurban kesiliyor, değişik açılardan fotoğrafı çekilerek yüze tamamlanıyor. Paranın gerisi de cebe atılıyordu." ifadelerini kullandı.
Akdemir, örgütün Nahçivan'da açtığı bir dershanede ayda 3-4 kez zorunlu deneme sınavı yaptırdığını ve bu yolla 150 bin TL para toplandığını dile getirerek, dershane müdürünün oradan bir bakan ile anlaştığını öne sürdü. Türkiye'ye geri döndüğünde örgütün Doğu Anadolu sorumlusuna izlenimlerini anlattığını kaydeden Akdemir, örgütün bu kirli yüzünü görmesinin ardından örgütten ayrılmak istediğini beyan ettiğini söyledi.
Türkiye'ye döndükten sonra kendisine yeni görev verildiğini aktaran Akdemir, Gülen adına kurulacak bir vakıfta yer almak ve onun hayatını anlatan bir kitap hazırlamak için görevlendirildiğini belirtti. Bunun üzerine Gülen'in hayatını yeniden araştırmaya başladığını belirten Akdemir, araştırmaları sonucu Gülen'in asıl amacının halife olmak ve kendisini mehdi ilan etmek olduğunu anladığını ifade etti. Akdemir, cemaate ilişkin gördüklerini sunumlarla genişçe anlattığını, bunu FETÖ mensubu polislerin gizlice kaydederek, Gülen'e bunları aktardıklarını, Gülen'in yeğeni Numan Yiğit ile Mustafa Özcan'ın bunun üzerine kendisini tehdit ettiğini kaydetti.
Erzurum'da Zaman gazetesi için çalıştığı sırada "MİT elemanısın" denilerek açığa alındığını ancak maaşını almayı sürdürdüğünü ifade eden Akdemir, sonrasındaki süreçte AK Parti teşkilatlarıyla irtibata geçmeye başladığını şu şekilde aktardı:
"7 Şubat MİT olayının ardından MİT ajanı olduğum söyleyerek beni açığa aldılar ve Konya'ya görevlendirdiler. 17-25 Aralık yaklaştığı için ben bu görevi kabul etmedim. Bu işin ciddiyetini anladım."
Akdemir, "Onlara 'Diğer tarafı ikna edemedim, sizin haberiniz olsun, 17-25 diye bir dalga geliyor' dedim. İçerik olarak dönemin AK Parti il başkanına, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın çocuklarına, bazı bakanlara iftira atılacağını, iftiraların değişik özelliklerini tek tek anlattım. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a il başkanları toplantısında iletmesini istedim. Ancak şu anda o il başkanı FETÖ'den tutuklu. Yani bu, Sayın Cumhurbaşkanı'mıza iletilmemiş." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın "Sen bunu nereden haber aldın?" sorusu üzerine Akdemir, Gülen'in televizyon ve radyolarını takip ettiğini, sohbetlerindeki şifreleri çözdüğünü ve cemaatin tabandaki önemli isimleriyle irtibat kurarak öğrendiğini kaydetti.
Akdemir, Doğu Anadolu Bölgesi abisinin yardımcısı olduğunu söylediği Ali Osman Beyli isimli bir kişinin bunu anlattığını da kaydetti.
"Sizi herkes alçak biri olarak biliyor"
Beyanlarını tamamlayan tanık Akdemir'e sanıklar sorularını yöneltti.
Sanıklardan İlhan İşbilen'in "Beni tanıdığınızı söylüyorsunuz. Beni nasıl biliyorsunuz" sorması üzerine Akdemir, "Ben sizi şahsen tanımam ama dışarıda insanlar sizi alçak biri olarak biliyor" yanıtını verdi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, mahkemede hakaretin yapılamayacağını vurgulayarak bir daha tekrarlanmamasını istedi. Akdemir, özür dileyerek, "Ben hakarette bulunmuyorum. Dışarıda insanlar öyle söylüyor" dedi. Sanık avukatları söz alarak, Akdemir'in hakarette bulunduğunu ve bundan dolayı işlem yapılmasını istedi.
KARACA'NIN SAVUNMAMSI
Tanık ifadelerinden sonra Hidayet Karaca savunmasına devam etti. Hakkında hazırlanan iddianamede, illegal dinlemelere yer verildiğini savunan Karaca, internetten paylaşılan ve kendisine ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı nedeniyle suçlandığını söyledi.
Soruşturma aşamasında kendisini sorgulayan savcının söz konusu ses kaydını dinlemediğini, elinde bulunan konuşma dökümünden hareketle kendisini suçladığını öne süren Karaca, "Savcı bey dinlemediği, kendisini de ulaşmadığı bir ses kaydı dökümünün yer aldığı 'kağıt parçası' ile beni suçladı. Bu ses kaydının dökümü aynı zamanda tutuklanma gerekçemin arasına girdi. Oraya girdikten sonra da bir türlü çıkmadı." ifadelerini kullandı.
Ceza yargılaması yasalarına göre isnat edilen suçun uygun delillerle desteklenmesi gerektiğini söyleyen Karaca, soruşturma aşaması boyunca bu ilkenin dikkate alınmadığını öne sürdü.
Evrensel hukuk kurullarına göre aksi ispat edilmediği sürece herkesin masum olduğunu hatırlatan Karaca, bu kuralın da ihlal edildiğini savundu.
Karaca'nın beyanlarının ardından Mahkeme Başkanı Giray, duruşmayı yarına erteledi.
16.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen FETÖ/PDY çatı davasının 14'üncü duruşmasına tutuklu sanıklar Hidayet Karaca, Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
HÜSEYİN GÜLERCE TANIKLIK YAPTI
Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülerce, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girdiğini, yatılı olarak Çapa'ya devam ettiklerini, o dönemde, Mücadele Birliği adı verilen hareketin haftalık yayın organının yazar kadrosunda bulunduğunu aktardı.
Askerden döndükten sonra Mücadele Birliğinin günlük yayın organı Bayrak Gazetesi'nin başyazarı olduğunu belirten Gülerce, Yalova Lisesine fizik öğretmeni olarak atandıktan sonra Yalova'ya geldiğini söyledi.
Gülerce, FETÖ terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile ilk karşılaşmasına ilişkin, "1980'de Yalova'da Hayriye Hanım Camisi'nin altında yer var. İzmir'deki Akyaka Vakfının şubesiymiş. Bana haber verdiler, gittik. Birisi geldi, 3-4 kişiyle beraber. İlk dikkatimi çeken şey, etrafında pervane gibi dolanıyorlar, disiplin var. Hiç konuşmadı. Çıktı. Çıktıktan sonra dediler ki 'Bu hocaefendi.' Meğer arandığından dolayı kendini belli etmemiş, tanıyan tanıyormuş. İlk görüşmem böyle oldu." dedi.
"Gülen İle Tanışmamız 1989 Da Oldu"
Gülen ile daha sonda 1989 yılında karşılaştığını belirten Gülerce, şöyle devam etti:
"Gülen'le tanışmamız 1989'da oldu. Cemaate ait bir kolej açacaklardı Yalova'da. Yalova'dan geçerken inşaata uğradı. Benim de orada olduğumu söylediler. Ben, 'Yeniden Milli Mücadele Dergisi yazarlarındanım.' dedim. O da 'Ben de o dergiyi okuyordum.' dedi. Bana 'Zaman'da yazar mısın?' dedi. Ben de 'Yazarım.' karşılığını verdim. Ahmet Taşgetiren için de rica etti. Ona da söyledim, kabul etti. İkimiz Zaman'da yazmaya başladık. Perşembe günleri yazı gönderiyorduk. Üçüncü yazıdan sonra Abdullah Aymaz telefon açtı, 'Biz size köşe ayırmak istiyoruz.' dedi.
O arada ben gazetede yazılar yazıp da hoşlarına gidince 92 ya da 93 yılında Fethullah Gülen çağırdı, 'Zaman gazetesi adına konferanslar verir misiniz?' dedi? Anadolu'da konferanslar vermeye başladım. Böylece görünen yüz olmaya başladım. 93'te Samanyolu TV kurulunca Altunizade'ye çağrıldım.
'Televizyonda ana haber bültenden sonra günün yorumunu yapar mısınız?' dediler. Yaparım dedim. Haftada 5 gün, günün yorumunu yaptım."
"İşte Aranılan Yüz"
Gülerce, daha sonra Zaman Gazetesi Genel Müdürü olduğunu belirterek, "Bana dediler ki Hocaefendi günün yorumunu merakla talep etti ve dedi ki 'İşte aradığımız yüz'. Benim olayım böyle başladı. İşte aranılan yüz... Zaman Gazetesi Genel Müdürü oldum. Yenibosna'da. 95 ocağından itibaren. 5 yıl boyunca kendimizi Zaman Gazetesi Genel Müdürü olarak bulduk." dedi.
Zaman baskıya girmeden önce gazete sayfalarının FETÖ elebaşı Gülen'e fakslandığını ifade eden Gülerce, bu sayfaların daha sonra Pensilvanya'ya da gönderildiğini Gülen'in bunları tek tek kontrol ettiğini söyledi.
Gülerce, 1997-1998 yıllarında kendisi ve Fehmi Koru ile Alaaddin Kaya'nın da olduğu 5 kişinin her hafta Altunuzade'de FEM'in 5. katında Fethullah Gülen ile bir araya geldiklerini de anlattı.
"Başka Televizyona Gitsen Seni Kapıdan İçeri Alırlar Mı?"
Gülerce, şöyle devam etti:
"Yalnız Fetullah Gülen'in bana ve Alaaddin Kaya'ya davranışı, Abdullah Aymaz ve İsmail Büyükçelebi'ye davranışı gibi değildi. Hukuk farklı. Bir gün Altunizade'de oturuyoruz. Ben varım, Büyükçelebi ve Aymaz, bir de Samanyolu TV Genel Müdürü Naci Tosun var. Fetullah Gülen bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı, Tosun'a döndü, 'Bir ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka televizyona gitsen seni kapıdan içeri alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'Sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan?' dedi. Sonra Aymaz'a döndü 'Sen de ilahiyatçısın, gazeteciliğin 'g'sinden haberin oldu mu? Genel yayın yönetmenisin'. dedi. Onlar lise talebeliğinden beri Gülen'in yanında olmuşlar. Ben ise 45 yaşından sonra görüşmeye başlamışım.
"Gülen'in Hipnotize Ettiği Altın Nesil Yetiştirildi"
İş dershanelerin açılmasından sonra başka safhaya geçti. 'Altın Nesil' diye tamamen Fetullah Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetiştirilmeye başlandı.
Cemaatin dershanelerinde öğrencilerin seçeceği üniversiteye abiler, ablalar karar veriyor. Hep öğretmenlik seçtiriyorlar diye biliyorduk. Meğerse hep hukuk yazılmış. Seçimlerde bunlara 5 bin oy çıktı. Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği Beyaz TV'de öğrendim. Emniyet istihbaratta çalışmış biri, 'Zekeriya Öz ile Hocaefendi hukuk fakültesi öğrenciliğinden tanışıyor'. dedi. Adil Öksüz'ün görüntüsü var Pensilvanya'da. Kozmik adamlarıyla hep birebir ilgilenmiş. Tanıyanlar bilir, Fethullah Gülen ile ailesiyle beraber görüşmek VİP demektir. En tepedeki adamlar ailesiyle görüşürler. Mustafa Özcan'dan sonra gelen kuşak 5 yıl boyunca molla tabir edilen kendisinin yetiştirdiği adamlardır. En tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıktı. Askeriye, yargı, emniyet, bu hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu mollaların içinden çıkar. Mustafa Özcan'ı iyi tanırım. Cemaatin kara kutusudur. Paradır. Tüm Türkiye'de cemaatin parasını Fetullah Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Özcan'a toslayan, tabanda ondan daha çok sevilen insanlar hep gitmiştir. Çünkü sır onda, para onda. Kozmik işler onda."
"O Güne Kadar Fotoğrafı Bile Yok"
Gülerce, FETÖ'de öne çıkmasına ilişkinse, "94 yılı cemaat için çok önemli. Bu yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruldu. Çünkü gizli gizli, kulaktan kulağa konuşulan Gülen... Bir nesil yetiştirildi, zemin hazırlandı, şimdi sahneye çıkma zamanı geldi. O güne kadar Gülen'in medyada fotoğrafı bile yok. 94'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfıyla Gülen'in ortaya çıkması amaçlanmış. İlk defa resmiyete giriyor. Onun için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok önemliydi" dedi.
Bu vakfın kurucuları arasında Gülen'in de bulunduğunu aktaran Gülerce, FETÖ elebaşının kendisini bu vakfın mütevelli heyeti vekili seçtiğini, Gülen'in olduğu yerde kendisinin mütevelli heyeti vekili yapılmasına şaşırdığını söyledi.
Daha sonra, Abant Platformu'nun kurulduğunu anlatan Gülerce, "Orada da varım. Televizyonda varım, gazetede varım. Enteresandır kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi. Bir şey oluyor, Hüseyin Bey gitsin. Ben illegal yapının legal görünümlü aktörü oldum ama bu rolü aldığımı hiç düşünmedim." diye konuştu.
"Kendisini Mehdi Zannediyor"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın örgütün yapısını sorması üzerine Gülerce, şunları söyledi:
"Teşkilatın yapısı Fetullah Gülen'den ibarettir. O vardır, kendisini mehdi zannediyor. Aymaz'ın ifadesiyle 'Beklenen salih zat'. Mehdiliği inkar ediyor, ama beklenen salih zat olduğu konusunda itirazı yok. Kendisi de cemaattekiler de buna inanmış.
15 Temmuz darbesi bile bu insanları çözmez. Çünkü bir kişi var, Fetullah Gülen. Kendisinin seçilmiş kurtarıcı olduğuna inanan… Pensilvanya'da yemek yerken bir arkadaş yeni açılan okullardan bahsetti. Ben de gayet ihtiyari şekilde 'Hocam iyi ki gelmişsiniz Amerika'ya'. Biz de seviniyoruz hizmet büyüyor Amerika'da diye. Meğer CIA yolları açmış. 'İnşallah' dedim. Bana, 'Hüseyin Bey, ben çocukluğumdan beri istihdam ediliyorum'. dedi. Çocuk sorumlu değildir, çocukluğundan beri hazırlananlar peygamberlerdir. Perşembe akşamı tövbe Peygamberimizle görüşüyor, istişare ediyor. Kendi başına karar almıyor. Neden bombalıyor pilotlar? Sırf Fetullah Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandıkları için."
"En Büyük İhtirasları Gülen'in Gözüne Girmek
Legal sahada görünüp illegal çalışanların var olduğunu anlatan Gülerce, İllegal vazifeleri var. Doğrudan Fetullah Gülen'den talimat alıp iş yapan kişiler. İstişare heyeti var. Harun Tokak katılıyor, Ali Bayram katılıyor, Şerif Ali Tekalan katılıyor. Atama heyeti gibi. İlçe imamı il imamının, il imamı bölge imamının, o istişare heyetinin gözüne girmek zorunda. Hepsi normal yurdumuzun insanı, hepsinin ihtirasları var. En büyük ihtirasları da Gülen'in gözüne girmek. Herkes beni gör, beni gör, beni konuş diye bakıyor. Hani Allah'ın rızası vardı bu işte?" dedi.
İstişare heyetinin rutin işleri yaptığını dile getiren Gülerce, "Tayinler, yurt dışına gidecek olanlar falan. 7 bölgenin imamı var, bunlar Pensilvanya'ya gidiyor. 3 ya da 4 ayda bir yapılıyor. Kimler katılıyor buraya? Lütfen THY'den bu yıllara ait yolcu kayıtlarını alın. Oradaki liste belli. Ayın belli günleri 1 hafta ya da on günlüğüne ABD'ye giden insanların 3 senelik listesi çıkarsa hep aynı isimler. İşte gerçek kadro bu insanlardan oluşur." şeklinde konuştu.
"Bylock Programıyla Neden Herkesi Kayıt Altına Aldırmış?"
Hüseyin Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şeyin tedbirini alan bir kişi bu kayıtların ve ByLock programının tedbirini nasıl almaz. ByLock programıyla neden herkesi kayıt altına aldırmış? Ben onu Gülen'in acımasızlığına veriyorum. Ben yanarsam herkes yansın, ben bitersem herkes bitsin. Gülen'i anlamak, bir şemaya oturtmak ancak onu konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. İtirafçıyım deseler bile ben itiraf edeceklerine inanmıyorum."
"Hitler İle Benzer Çok Yanı Var. Bir Bedende İki Kişi"
Gülerce, "Gülen, sıradan biri olarak görülmesin. Deha raddesinde bir insan demek istemiyorum. Hitler ile çok benzer yanı var. Bir bedende iki kişi. Bu insan istihbarat hastası, bu insan dinleme hastası, 2013'e kadar beni dinletmiş. Utanır insan, ayıp denen bir şey var. Herkesi dinletiyor, kayıt ve şantaj yaptırıyor." ifadesini de kullandı
"Molla Ekibinden Kimse Yakalanmadı"
Hüseyin Gülerce, FETÖ içinde molla ekibinin çok önemli olduğunu, Gülen'in rahleyi tedrisatından geçmiş 5 yıllık dönemlerde 3-4 kuşak bulunduğunu söyledi.
Gülerce, "Mesela Adil Öksüz. Birinci molla ekibinden Ahmet Kurucan var. Maalesef onlardan tek kişi yakalanmadı. En esaslı bilgileri verecek dokümanları verecek kişiler yakalanmadı." dedi.
"Belli İsimler Var, Gülen Gibi Ağlayıp Sızlayan"
Mahkeme başkanının sorusu üzerine Gülerce, Gülen'i nurcu olarak tanımlamanın doğru olmayacağını, bir sohbetinde Gülen'in bunu kendisine ifade ettiğini söyledi.
FETÖ'nün himmet toplantıları hakkında da konuşan Gülerce, şöyle devam etti:
"Belli isimler var, Fetullah Gülen gibi ağlayıp sızlayan ama hepsi artistlik. Hollywood'un karakter artistleri bile Gülen kadar rol yapamaz. Görüyoruz vaazlarda ağlıyor, sızlıyor. Ben burada CIA'den psikolojik destek aldığını düşünüyorum. Bunlar daha önce esnafı tanıdıkları için herkesin ne vereceğini bilir. 'Bul karoyu al parayı' gibi. Biri ben de alırım diye oyuna girer ve ütülür. Aynı numara himmet toplantılarında da var. 4-5 kişi himmet toplantısından önce ayarlanır. Bunlar birkaç milyonla açarlar, diğerleri ne oluyor der. Orada öyle bir hava estirilir ki sizin küçük bir rakam söylemeniz hakaret anlamına gelmeye başlar. Çek senet alıyorlar. Çok insanlık dışı bir şey. O insanlar işleri kötüye gitmiş, bir sonraki sene himmet verememiş. Onunla ilişkiyi hemen kesiyorlar."
FETÖ'nün sınav sorularını çaldığını 17-25 Aralık sürecinden sonra öğrendiğini belirten Gülerce, bunun "O makamlara biz gelmeyelim de düşmanlarımız mı gelsin?" diye savunulduğunu, burada bile Gülen'in ikiyüzlülüğünün görüldüğünü vurguladı.
"Bu Yazıyla Erdoğan'a Savaş Açtığını Anladım"
Gülerce, 17-25 Aralık sürecinde Zaman gazetesinde "Savcılar bugüne kadar hiç yanlış yapmadı" başlıklı haber üzerine FETÖ'nün gerçek yüzünü görmeye başladığını, bu yazıyla Fetullah Gülen'in Recep Tayyip Erdoğan'a savaş açtığını, kendisinin de gardını almaya başladığını söyledi.
Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gülen'in anlaması için Mehtap TV'de '13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu' dedim. Öğleden sonra bir tweet attım. Bu ülkenin başbakanını yabancılar götüremez. Başbakan ya sandıkta seçmen iradesiyle ya AK Parti kongresinde delege iradesiyle gider. Ertesi gün 28 Aralık. Başbakanla görüşme talebimi Erdoğan'a iletecek şahısla 2 saat oturduk. Diyor ki bu saatten sonra böyle bir teklif kabul edilecek bir şey değil ama kabul ederse senin Gülen'e ültimatom gibi bir şey vermen lazım. 2 saat sonra o mekanın bahçesine çıktık. 5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı, dinlemenin alasına bakın. 'Abi Ankara'da olduğunuzu biliyoruz. Lütfen sen bu işlerin içine girme. Biz uğraşıyoruz zaten'. Uğraştınız da ne oldu dedim. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan, Pensilvanya'dan aranıyor. 'Hüseyinciğim bir tweet atmışsın. Lütfen siler misin?' Silmedim kapattım. 5 dakika sonra Alaaddin Bey aradı, dedi ki 'Şu anda ne yapıyorsan orada kal, bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum'. Kendisinin yanından ifadesinin ne anlama geldiğini bilenler bilir.
"Başbakan Yerel Seçimleri Göremeyecek"
17-25 Aralık'tan sonra. Mustafa Yeşil bana dedi ki 'Bak Ahmet Taşgetiren Bugün'den ayrıldı. Star'a geçti. Batan gemiye atladı'. O batan gemiye atladı sen öyle bir şey yapma. Devamında da 'Abi zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek'. dedi. Beni ikna etmeye gelmiş. Başbakanın son kozlarını oynadığını söyledi. 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek.' dedi."
Gülerce, medya yapılanmasının sorulması üzerine, "Gülen medyasının patron da yayın yönetmeni de her şeyi Fetullah Gülen'dir. Sızıntı dergisi var, çok önemli. Türkiye'de bir derginin tirajı 750 bin olur mu? Üniversite talebelerini öyle bir havaya sokuyorlar ki 50 tane yaparsan Hocaefendi size alnınızdan öpecek. Aksiyon dergisi var. Bazı kozmik adamlar Aksiyon dergisinden yetiştirildi." bilgisini paylaştı.
Yalova'da yaşadığını ve eğitimci olduğunu anlatan Gülerce, bir dönem Zaman Gazetesi Genel Müdürlüğü yaptığını kaydetti. Gülerce, Gülen'e mali işlerle ilgilenmeme ve sorumluluk almama şartını iletmesi ve Gülen'in bunu kabul etmesi üzerine genel müdürlük görevine başladığını kaydetti. Zaman Gazetesi'nin gerçek genel yayın yönetmeni ve patronunun Gülen olduğunu vurgulayan Gülerce, Adem isimli birinin gazete baskıya gitmeden önce Gülen'e sayfaları faksladığını ve bunun Gülen'in emri olduğunu öğrendiğini söyledi. Gülerce, "Sayfalar Fetullah Gülen'in kontrolünden geçiyor ve istediği yazıları çıkarıyor. Benim de 5-6 yazım sansüre uğradı. 1997-1998 gibi Fehmi Koru ve Alaattin Bey her hafta Ankara'dan Altunizade'ye geliyordu. 5 kişi olarak Altunizade'de Gülen'le bir araya geliyorduk. Gülen'in bana Alaattin Kaya ve Fehmi Koru'ya davranışı, Abdullah Aymaz veya İsmail Büyükçelebiye davranışı gibi değil. Hukuk farklı. Her hafta bu şekilde toplantı yapıyorduk. Yine Altunizade'de oturuyoruz Gülen, ben, İsmail Büyükçelebi, Naci Tosun ve Abdullah Aymaz var. Bizimle konuşurken birden bir şeye kızdı ve Naci Tosun'a döndü 'sen ulusal kanalın genel müdürüsün. Başka bir TV kanalına gitsen seni kapıdan alırlar mı?' dedi. Ben şaşırdım. İsmail Büyükçelebi'ye döndü 'sen ilahiyat mezunusun ne anlarsın iktisattan' dedi. Herkes başını öne eğdi. Abdulah Aymaz'a 'sende ilahiyatçısın. Sen hiç gazeteciliğin 'g'sinden anlıyor musun? Gazetenin genel yayın yönetmenisin' dedi. Bana dönünce 'Hüseyin Bey'e bir şey diyemem' dedi. Onlar çocukluğundan beri Gülen ile görüştü, ben 45 yaşımdan sonra görüşmeye başladım. Bana daha farklı davranıyordu" ifadelerini kullandı.
"Gülen'in temeli dershanelerde atıldı"
Gülerce, cemaatin safhalarının olduğunu söyleyerek, safhalardan ilkinin dershanenin temeli atılacağını zaman önemli kişilerin açılışta yer aldığını ve bu şekilde oranın önemli bir yer olduğunun kabul ettirilmesi olduğunu belirtti. Dershanenin açılmasıyla başka bir safhaya geçildiğini vurgulayan Gülerce, "Altın nesil denen, tamamen Gülen'in hipnotize ettiği bir nesil yetişmeye başladı. Bu Gülen'in temeli dershanelerde atıldı. Dershaneye gelenlere hep Gülen anlatılırdı. Ben dershanecilik yaptım. Bütün öğrencilere üniversite tercihi yapılacağı zaman onları önce rahat bırakırdık ne istediğini belirlesin diye. Ondan sonra puanına göre tercihleri yapardık ve birinci tercihine en sevdiği mesleği eklerdik. Cemaatin dershanelerinde ise abiler, ablalar karar veriyor. Sonradan öğrendik ki hep hukuk yazmışlar. Zekeriya Öz ile ilgili gerçeği bir televizyon kanalında konuşunca öğrendim. Emniyet mensuplarında uzun yıllar çalışan bir polis, Fetullah Gülen'in Zekeriya Öz ile hukuk fakültesi döneminde tanıştığını söyledi. Gülen, kozmik oda elemanlarıyla özel ilgilenmiş. Mustafa Özcan'dan gelen kuşak 5 yıl boyunca 'molla' diye tabir edilen kişiler tarafından özel bir şekilde ilgilenildi. Asker, yargı, emniyet gibi hassas kurumlardaki en tepedeki kozmik adamlar bu gruptan çıktı. Mustafa Özcan hareketin kara kutusudur. Cemaatin parasını Gülen adına o kullanır. Gülen'in örtülü ödeneğini o kullanır. Mustafa Özcan'a toslayan hep gitmiştir" diye konuştu.
Gazeteci ve Yazarlar Vakfının kurulmasıyla hareketin ikinci safhasının başladığını vurgulayan Gülerce şunları kaydetti:
"Bir nesli yetişti. TSK'ya, emniyete, yargıya adam sokuldu, şimdi sahneye çıkma zamanıydı. O döneme kadar Gülen pek tanınmazdı. Gazetede bir fotoğrafı bile yoktu. TBMM, FETÖ konusunda askeriyeye öğrenci yetiştiren bir doktoru dinledi. Orada komisyondakiler beni soruyor, 'Gülerce neydi?' diye. Arkadaş açık yüreklilikle 'Biz Gülerce'ye dış kapının eşiği derdik. Hiçbir toplantıya alınmayan, aylık toplantılara hiç çağrılmayan birisiydi. Gülen'in artık kamuoyuna çıkartılması kararlaştırılmış. İşin içinde CHP eski sekreterlerinden Kasım Gülek'te var. İstanbul'da Gazeteci ve Yazarlar Vakfının tanıtım günü var ve Fetullah Gülen'in de oraya gelmesini istiyorlar ama Gülen gelmiyor. Devreye Kasım Gülek'i soktular. O yaşta gitti ricacı oldu öyle geldi. Bana da 'Abi sizde vakfın kurucuları arasındasınız, Altunizade'ye çağrıldınız' dediler. Kurucular arasında Gülen de ilk defa var. Resmi olarak ilk defa bir yerde ismi geçiyordu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bu yüzden çok önemliydi. Gülen'e 'Bugün vakıf senedini notere vereceğiz mütevelli heyet başkanının ismini istiyorlar' dedik. 15 dakika baktı düşündü 'Mütevelli heyeti başkanı Hüseyin Bey olsun' dedi. Kendisinin olduğu bir yerde beni mütevelli heyeti başkanı yapıyor. Meğerse bu görüntü içinmiş. Vakfa bir müdür tayin edildi, işleri o yürüttü. Kendisinin yetiştirdiği hiç kimseyi diğer kanallara göndermedi, hep beni gönderdi. Televizyonda varım, Zaman Gazetesi'nde genel müdür oldum. Bana aradığımız yüzsün dediler. Ben illegal yapının legal görünümlü yüzü oldum."
"Gülen, insanlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor"
Gülerce, Gülen'in talimatı ile kendisinden televizyonlarda bir konu hakkında konuşmasının istenildiğini, daha sonra da Gülen'in avukatının ' Hüseyin Gülerce'nin Gülen ile bir bağı yoktur' açıklamasını yaptığını söyleyerek, "Pensilvanya'ya gidip Gülen ile görüştüğümde bana 'Avukat benden habersiz bir şey yaptı, hakkını helal et' dedi. Gülen'in en büyük numaralarından biri bu. En büyük numarası tavşan kaç tazıyı tut. Gülen, insanlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Beni Pensilvanya'ya çağırdılar. 5 gün boyunca odaya hapsettiler. Canım sıkılıp dışarı çıktığım zaman koridorda Gülen ile denk geldim. Bana 'Burada ne arıyorsun' diye sordu. Beni Gülen'den başka oraya kim çağırabilir? Benim orada olduğumu bilmiyor gibi davrandı. Böyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor" şeklinde konuştu.
Örgütün yapısının Gülen'den ibaret olduğunu vurgulayan Gülerce, Gülen'in kendisini mehdi zannettiğini, örgüt üyelerinin de buna inandığını ifade etti. 15 Temmuz'da vatandaşların üzerine bombalar atan darbeci askerlerin Gülen'in kurtarıcı olduğuna inandığı için bunu sorgusuz sualsiz yaptığını belirten Gülerce, "Onlar, kendilerine komutan talimat veriyor buna bakmıyor. Onlar için bunlar sıradan insanlar. Bugün varlar yarın yoklar. Ama onlar Gülen'e Peygamberimizle istişare eden seçilmiş bir insan diyorlar. 15 Temmuz'a rağmen bu beyinleri tamamen Gülen'e çiple bağlı olan insanlar çözülmeyecek. 25 Aralık'tan sonra bu hareketin içinde olan ilk 10 kişiden birisiyle görüştüm. Ona 'Ya Gülen seçilmiş insan değilse' dedim. O da 'Benim bütün ömrüm o zaman boşa gitmiştir' dedi. Bir müminin hayatı bir insana bağlanmaz" dedi.
"Gülen'i anlamak, böyle bir şemaya oturtmak Gülen'i konuşturmakla mümkün"
"Legal sahada çalışıp illegal iş yapanlar var. Gazetecilik yapıyor ama Gülen talimat veriyor. Onun talimatı doğrultusunda gazetecilik mesleği dışında işler de yapıyor" diyen Gülerce şöyle devam etti:
"Başyüceleri ben sonradan duydum. Altunizade'de bunun esprisi oldu. Oradan biri 'Burada yer boşalmadı, birisi ölürse ilk sırada sen varsın' diye espri yapılmıştı bana. Gülen'in CIA ile bağlantısını kuvvetlendirdiğim bir durum var. 7 bölgenin sorumlusu Türkiye'den Pensilvanya'ya gidiyordu. THY'den belirli yıllara ait yolcu kayıtlarını alın itirafçıya gerek kalmaz. Belli dönemlerde, belli günlerde ABD'ye gidenlerin listesini çıkarsınlar. Türkiye'yi yöneten asıl kadro onlardır. Bunlar aynı anda, aynı ayda hep oraya gidiyorlar. CIA'nın bunu fark etmemesi mümkün değil. Neden bunu araştırmadılar. Çünkü Türkiye'de bir hazırlık yapılmasını istiyorlar. Gülen'i anlamak, böyle bir şemaya oturtmak Gülen'i konuşturmakla mümkün. Çünkü bu insanlar konuşmazlar. Tutuklu olan sanıklar da her şeyi söylemezler. İtirafçıların anlattıkları ile bu yapıyı şemaya oturtabilirsiniz. Ancak bu puzzlenin en hayati parçaları Fetullah Gülen'dir. Bütün sırlar Gülen'den sonra Mustafa Özcan'da. İstişare heyetindekilerinin yapamayacağını yapan taşeron isimler var. Gülen'in doğrudan doğruya talimatını alıp işleri yapanlar var. Bana göre bunlardan biri Alaattin Kaya'dır. Alaattin bey Papa ziyaretinde yanında, 28 Şubat sürecinde Çevik Bir'e gidilecek, ona da Alaattin Bey gidiyor. Çevik Bir'e Alaattin Bey'den başkası gidemez. Alaattin Bey de tek başına gitmedi. Bir eski bayan bakanımızla birlikte gitti. Gülen'in Hitler ile çok benzer yanı var. Fetullah Gülen bir bedende iki kişi."
"O ayılmalar bayılmalar Hollywood oyuncuları gibi"
Gülerce, Gülen'in vaazlarında sık sık ağlamasını değerlendirerek, Gülen'in bu konuda CIA'dan psikolojik destek aldığı ihtimalinin olduğunu vurguladı. Gülen'in ayılma bayılmalarının Hollywood oyuncuları gibi olduğunu ifade eden Gülerce, Gülen'in bu şekilde insanlar üzerinde etki yaratmayı amaçladığını kaydetti. Gülerce, 2009'dan 2013'e kadar 'organize suç örgütü üyesi' olmak suçlamasıyla kendisinin dinlenildiğini ifade ederek, örgütün herkesi dinlediğini, dinlemeleri kaydettiğini ve şantaj yaptığını söyledi. Şantajın kimler eliyle yapıldığının bilinmediğini anlatan Gülerce, " Nuh Mete Yüksel'in kayıt işinde 20 polis yer almış. Ama bu emri Gülen'den kim getirdi belli değil" dedi.
Molla ekibinin çok önemli olduğunu vurgulayan Gülerce, 5 yıllık dönemlerle 3-4 kuşağın olduğunu söyledi. Adil Öksüz'ün ikinci ya da üçüncü molla ekibinden olduğunu ifade eden Gülerce, Ahmet Durucan isimli şahsın birinci ekipten olduğunu ve onlardan tek bir kişinin yakalanamadığını anlattı. Gülerce, bu yapıyı çözmede en esaslı bilgileri verecek kişilerin kaçtığını kaydetti.
"Gülen bana 'ben Nurcu değilim' dedi"
Fetullah Gülen'e 'Nurcu' demenin doğru olmadığını ifade eden Gülerce, "Gülen, Nurculuğun bir kolu değil. Başbaşa görüştüğümüzde bana çok enteresan bir şey söyledi. 'Hüseyin Bey ben Nurcu değilim ancak benim arkadaşlarım içerisinde Nurcu olanlar var' dedi. Bana göre Abdullah Aymaz'ı tarif etti Nurcu olarak. İkiyüzlülüğü burada da var. Sırası geliyor Bediüzzaman'dan bahsedip kendisinin bir Risale-i Nur terbiyesi aldığını söylüyor. Gülen'e tepki geldiği zaman 'Biz kendiliğimizden bir şey yapmıyoruz. Bir duvar örülmüş, biz de örülmüş duvarın üstüne taş üstüne taş koyuyoruz. Biz onlardan sonra geldik' diyorlar gevşetmek için. Kendisi diğer cemaatlere karşı çok katıdır. Cemaat içinde de buna tepki gelmeye başlamıştı. 'Papa ile görüşüyorsun, Haham ile görüşüyorsun da neden Türkiye'deki cemaatlerle görüşmüyorsun' diye" ifadelerini kullandı.
Gülerce, cemaatin himmet işlerini 'al karayı bul parayı' oyununa benzetti. Himmet toplantılarında bazı kişilerin fiyatı arttırmak için yüksek miktarlar verdiğini söyleyen Gülerce, örgütün bu şekilde kişileri gaza getirmeye çalıştığını belirtti. Gülerce, "27 Aralık'ta bir HSYK üyesiyle iki saate yakın görüştük. Bana HSYK'nın içerisindeki 13 kişinin doğrudan cemaatin elemanı olduğunu söyledi. Siz bunu başkalarına da anlatacak mısınız diye sorduğumda 'evet' dedi. Birinci randevusunun yargının en tepesindeki kişi ile olduğunu, ikinci randevusunun ise Cumhurbaşkanıyla olduğunu öğrendiğim. Bunları anlatacak diye rahatladım. Bunu takip eden Çarşamba günü Mehtap TV'de Gülen'e mesaj vermek için HSYK'nın 13 kişiyle ele geçirilmesi bağımsız yargıya giriyor mu dedim. Kendi kanallarında söyledim bunu. Bu bana çok dokunmuştu. Sonra öğleden sonra tweet attım 'bu ülkenin Başbakanını yabancılar götüremez. 17-25 Aralık yabancıların operasyonu' diye yazdım. Ertesi gün 28 Aralık'ta Başbakan ile görüşmek için Ankara'ya geldim. Görüşmemize aracı olabilecek biriyle görüştüm. O bana 'Hüseyin Bey 17-25 Aralık olmuş. Bu saatten sonra böyle bir teklifi kabul etmez. Ama kabul ederse senin Pensilvanya'ya gidip Gülen'e Başbakanın ultimatomu gibi bir şey vermen lazım' dedi. Görüşme sırasında kardeşim de yanımdaydı. İki saatlik görüşmenin sonunda mekanın bahçesine çıktığımızda 5 dakika sonra Ekrem Dumanlı aradı. Dinlemenin alasına bakınız. 'Abi Ankara'da olduğunu biliyorum. Lütfen sen bu işlerin içerisine girme, biz uğraşıyoruz zaten' dedi. Uğraştınız da ne oldu? Olan ortada. Nasıl uğraşmak bu. Onu reddettim kapattım. 5 dakika sonra Şerif Ali Tekalan Pensilvanya'dan arıyor. 'Hüseyincim bir tweet atmışsın onu siler misin?' dedi. Demek ki Gülen'e çok dokunmuş. 5 dakika sonra Alaattin Bey aradı. Dedi ki 'Şuanda ne yapıyorsan orada kal. Bir adım daha atma. Kendisinin yanından arıyorum.' Kendisi kim, Fetullah Gülen. Bu işin çok büyüdüğünü anladık. 15 dakikada 3 telefon geldi biri Gülen'in yanından. Daha sonra kardeşimle konuştum ve Başbakanla görüşmekten vazgeçtim. Aracı olacak kişiyi aradım ve görüşme talebimi iptal etmek istediğimi söyledim" dedi.
"Mustafa Yeşil, 'bak Ahmet Taşgetiren Bugün gazetesinden ayrıldı, Star'a geçti. Batan gemiye atladı' dedi. Devamında da 'Zaten Başbakan yerel seçimleri göremeyecek' dedi" ifadelerini kullanan Gülerce şunları söyledi:
"Mustafa Yeşil'i dinlerken Gülen'i dinlediğimi biliyorum. O ne dediyse onları aktarıyor. Bana son kez 'Başbakan ya intihar edecek ya da akıl hastanesine gidecek' dedi. Mustafa Yeşil'e neden intihar etsin ki diye sorduğumda 'evinin bodrumunda dolarları yüklerken çekilmiş kaseti var. Bizim arkadaşlar çekti' dedi. Açıkça her şeyi söylüyorlar. Mustafa bey bizim arkadaşlar nasıl çekiyor dedim. Ben safa çekiyorum. Mustafa Yeşil, Başbakanın 40 korumasından 25'inin kendilerinden olduğunu söyledi. 6 Cumhurbaşkanı yaverinden 5'i FETÖ'cü çıktı. Fuat Avni'ye bilgiler verende bunlar çıktı. Sonrasında daha açık konuşmaya başladı. Hoca efendi diyor ki 'asıl önemli olan koldur. Bu kol emniyet, yargı ve TSK'dır' dedi. Dershaneler, vakıflar, yurtlar ve üniversitelerin hepsi bu kolu korumak içindi."
Cemaatin görünmeyen önemli kişilerinin olduğunu söyleyen Gülerce, "Adil Öksüz'ü darbeden önce bana sorsaydınız ilahiyatçı, sadece örgütün bir üyesi derdim. Ama şimdi görüyoruz ki darbenin bir numaralı ismi. Bunu onunla aynı okulda olan öğretmenler de bilmez. Sorsalar onlara sünepe, boynu aşağıda, vur ensesine al ekmeğini gibi bir tip derler. Ama görüyoruz ki generallere emir veriyor bu kişi. Gülen'in bu şekilde çok adamı var" diye konuştu.
LATİF ERDOĞAN TANIKLIK YAPTI
Tanık olarak dinlenen Akit gazetesi köşe yazarı Latif Erdoğan, Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorularını yanıtladı.
FETÖ elebaşı Gülen'i 1968'de tanıdığını, her türlü faaliyetlerde birlikte çalıştıklarını anlatan Erdoğan, dini tedrisat ve risaleleri okumak üzere düzenlenen kamplara katıldığını, Gülen ile hoca-talebe ilişkilerinin devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, güven yapısının zedelenmesi üzerine 2001'de "cemaatten" isteğiyle ayrıldığını, buna rağmen Gülen ile kurumsal ilişkisinin devam ettiğini, 2011'de terör örgütü elebaşı Gülen'den gelen tebliğ üzerine ihraç edildiğini ve örgütle ilişiğinin kesildiğini aktardı.
Örgütteki özel şemaların yalnızca Gülen tarafından bilineceğini, "imamların" Gülen ile aylık istişare toplantıları yaptıklarını belirten Erdoğan, burada alınan kararların yürürlüğe girdiğini, Gülen neredeyse toplantıların da orada yapıldığını anlattı.
Erdoğan, Gülen'in ABD'ye gittikten sonra da heyetler halinde "ülke imamları"nın yanına giderek toplantı yaptıklarını bildiğini aktararak, "Askeri, emniyet ve yargı alanlarındaki hizmetlere 'mahrem hizmetler' adı verilirdi. Onlar doğrudan Gülen ile çalışırdı." dedi.
Örgütte kaldığı dönemde meseleye kadrolaşma olarak bakmadığını, cemaat faaliyetlerini, "emniyette, askeriyede, yargıda bizim gibi insanlar yetişsin" şeklinde algıladıklarını savunan Erdoğan, bu fikrinin, 17-25 Aralık sürecinden sonra değiştiğini aktardı.
Latif Erdoğan, FETÖ elebaşı Gülen'in, süreci sahiplenmesinin ardından örgütün devleti ele geçirmeyi amaçladığını anladığını dile getirerek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen'i, "Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya teşebbüs eden bir insan" olarak gördüğünü söyledi.
Sorular üzerine Erdoğan, örgüt içinde kaldığı dönemde Fetullah Gülen'den doğrudan "devleti ele geçirelim" diye bir beyan duymadığını belirterek, "Sadece, devlet erkleri bizim imanlı, ahlaklı insanlarla yer değiştirmeli şeklinde bir argümanı vardı. Türkiye'nin askeri ve yargı hegemonyasından kurtarılması gerektiği yönündeki argümanları çok kullanırdı." diye konuştu.
"(Kainat imamı) denildiğini hiç duymadım"
"Gülen, cemaatte 'kainat imamı', 'mehdi', 'mesih' diye anılır mıydı?" sorusuna Erdoğan, "(Kainat imamı) denildiğini hiç duymadım. 2001'den sonraki süreçte hiyerarşik yapıda yeni giren argümanları bilmiyorum. Cemaatin içindeki düşünce genellikle Gülen'in mesih olduğu şeklindedir. Bununla ilgili bir kabullenme vardı." yanıtını verdi.
Bir başka soru üzerine Erdoğan, cemaate ait medya organları yöneticilerinin zaman zaman değiştiğini, Samanyolu'ndaki her türlü programın Gülen'e danışıldığını belirtti.
Erdoğan, "Samanyolu televizyonunda ondan habersiz program yapılamıyordu. Zaman gazetesinin manşetlerini kendisi atıyordu. Gülen'e sorulmadan hiçbir manşet atılmazdı." şeklinde konuştu.
Kamuflaj ve tedbir olarak benimsenen uygulamaların zamanla "takiyeye" dönüştüğünü söyleyen Erdoğan, bunun cemaatin geneli içinde değil, yargı, askeriye, üniversiteler, emniyet gibi ünitelerdeki insanlar arasında uygulandığını anlattı.
Latif Erdoğan, "Gülen'in siyasetle ilişkisi nasıldı?" sorusu üzerine de "Gülen, bütün siyasilerle irtibatlı oldu. Necmettin Erbakan ile irtibatı yoktu. Onu açık açık bana anlattı. Onun dışında siyasette kim varsa, Demirel başta olmak üzere hepsiyle irtibatlıydı." dedi.
"Milliyetçiliği de sahte çıktı"
Erdoğan, Gülen'in örgütü oluşturma aşamasında başkalarından emir aldığını, "kendi aklı" ile bu düzeyde bir yapı oluşturamayacağını, dini hassasiyetlerin yanı sıra milliyetçilik üzerinden insanları kandırdığını söyledi.
Kendisinin de bir dönem Gülen'in yanında yer almasında milliyetçilik fikrinin etkili olduğunu ifade eden Erdoğan, "En büyük bağlılık sebebim de milliyetçilikti ama Gülen'in milliyetçiliği de sahte çıktı." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Giray'ın, tutuklu ve firari sanıkların isimlerini okuması üzerine Erdoğan, söz konusu şahısların Gülen'i yakından tanıdığını ifade ederek, "Buradakilerin Gülen'i tanımıyorum demeleri abestir. Bu isimler Gülen'i yakından tanıyor. Buradaki arkadaşlar 'Cemaat üyesi değiliz.' diyorsa o zaman Gülen de bu cemaatin bir üyesi değildir, bu kadar net. Kendi kendimizi kandırmanın gereği yok." ifadelerini kullandı.
Gülen'in örgüt yapılanmasının ilk yıllarında devletten destek aldığını, bu şekilde cemaatini büyüttüğünü iddia eden Erdoğan, "Gülen'in sürekli önünün açılması yönünde bir destek vardı. O günkü devlet, hangi şartlarda bunu yaptı bilemiyorum ama bir destek olmuştu. Gülen tek adam haline getirilene kadar uğraşıldı. Gülen de kendisine alternatif birini barındırmadı. Hemen diskalifiye etti." sözlerini kullandı.
Erdoğan, FETÖ elebaşı Gülen'in kendi oluşumu dışındaki İslami cemaatlere düşmanca yaklaştığına işaret ederek, "Her ortamda onların aleyhinde konuşuyordu. Her şeyi tekeline almasının hırsı ne?" dedi.
Gülen'in, Humeyni'nin İran'daki devrimi örnek göstererek, kendisine "Bir gün biz de kendi ölçülerimizde yapacağız. Ankara'ya geldiğimizde biz de bir milyon insan toplayacağız." dediğini aktardı.
Erdoğan, mahkeme heyetinden sonra sanık, müşteki ve avukatların sorularına cevap verirken de 15 Temmuz darbe girişimine rağmen Gülen ile irtibatını devam ettirenleri "vatan haini" olarak gördüğünü sözlerine ekledi.
Davanın yarınki duruşmasına, bazı tanıklar ile sanık Hidayet Karaca'nın savunması ile devam edilecek.
18.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanıklar Hidayet Karaca ile Dilaver Azim, Kazım Avcı, Alaeddin Kaya, Ali Çelik, Abdülkadir Aksoy ve İlhan İşbilen ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Karaca, 13 Şubat Pazartesi günü başladığı ve bazı tanıkların dinlenmesi dolayısıyla zaman zaman ara verdiği savunmasını tamamladı.
Yasalara uygun şekilde kurulan ve denetlenen bir televizyon kanalında yöneticilik yaptığını anlatan Hidayet Karaca, görev yaptığı şirketlerde suç işlendiğine, örgütsel faaliyet sürdürüldüğüne tanıklık etmediğini ifade etti.
İddianamede "silahlı terör örgütü yöneticiliği" ile suçlandığını hatırlatan Karaca, tutuklanmasının üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen suçlamaya ilişkin somut delillerin ortaya konulamadığını iddia etti.
Hidayet Karaca, "Benim şiddet içeren eylemim nedir? Buna nasıl iştirak etmişim? Türk Ceza Kanunu'nun 309'uncu maddesine göre devletin düzenini yıkacak vahim derece eylemin yapılması gerekiyor. Konumum itibarıyla bunu yapmam mümkün değil, ben gazeteciyim." diye konuştu.
"FETÖ hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı yok"
FETÖ/PDY adında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını öne süren Karaca, tutuklandıktan bir yıl sonra Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararları ile "Gülen hareketinin" "Fetullahçı Terör Örgütü" olarak ilan edildiğini kaydetti.
Eğitim faaliyetleri dolayısıyla geçmişte "Gülen hareketini" takdir ettiğini belirten Hidayet Karaca, dünkü duruşmada Hüseyin Gülerce ve Latif Erdoğan'ın dinlendiğini anımsatarak, "Tanıklardan bazıları askeriye için personel yetiştirdiğini, bir diğeri ise Türkiye genelinde konferanslar verdiğini söyledi. 10 yaşından beri (cemaatin) içinde olduğunu söylüyor. En sonunda da 'Böyle oldu' deyip, uzak kalıyor. ya o süreçte suç işlenmişse ne olacak?" sorusunu yöneltti.
Bank Asya'daki hesabına ilişkin, "Her Türk vatandaşı mevduatını yasalar çerçevesinde kurulmuş, istediği kurumda tutabilir." diyen Karaca, bu bankadan gazeteci Nagehan Alçı ve bazı bakanların da kredi aldığını iddia etti.
Hidayet Karaca, "Onlar hakkında dava yok ama Hidayet Karaca'nın maaşını oradan alması MASAK konusu oluyor." dedi ve şunları kaydetti:
"Hiçbir terör örgütüne katılmadım, tasvip etmedim. Demokrasi ve hukukun yanında oldum. Hayatım herkesin önünde geçti. Gizli kapaklı işim olmadı. Verilemeyecek hesabım yok. Ben ne yapmışım? Gerçek hayatta beni silahla ilişkilendirmeyen savcılar, filmler, diziler, senaryolar üzerinden beni silahla ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Kim ne yaptıysa cezasını çeksin. 17 Aralık'ı yapan, 25 Aralık'ı yapan, 15 Temmuz'u gerçekleştiren, kara para aklayan, zimmetine para geçiren kim varsa mahkemede hesabını versin. Benim bu olayları savunmam, bu olayların arkasında olmam mümkün değil."
Karaca, savunmasını tamamlamasının ardından Silivri Cezaevine gönderilmek üzere mahkeme salonundan çıkarıldı.
Bazı avukatların, çapraz sorgusu yapılmadan Hidayet Karaca'nın götürülmesine karşı çıkması üzerine Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Karaca'nın gelecek duruşmada da mahkemede hazır edilmesi için müzekkere yazacaklarını söyledi.
Karaca ise tarafların sorularını sesli ve görüntülü sistem üzerinden yanıtlayabileceğini ifade etti.
Duruşmada daha sonra beyanları alınan tutuklu sanıklar ve avukatları tahliye talebinde bulundu, araştırılmasını istedikleri konuları dile getirdi.
Görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı İsmail Şafak, tutuklu sanıkların üzerine atılı "suçun niteliği", "kuvvetli suç şüphesi", "delillerin toplanmamış olması", "bu aşamada adli kontrolün yeterli olmayacağı", "sanıkların delilleri karatma" ve "kaçma şüpheleri" nedeniyle tutukluluk hallerinin devamını talep etti.
Savcı Şafak, Gülseven Yaşa, Ergün Poyraz, Zübeyr Kındıra ve Hüseyin Buzoğlu'nun da davaya katılma talebinin kabul edilmesi yönünde mütalaada bulundu.
Heyetçe yaptıkları müzakerenin ardından Başkan Giray, ara kararları açıkladı.
Buna göre, sanıklar Hidayet Karaca, İlhan İşbilen, Dilaver Azim, Ali Çelik, Alaeddin Kaya, Abdülkadir Aksoy ve Kazım Avcı'nın tutukluluk hallerinin devamına karar verildi.
Bununla birlikte "KPSS davası", "MİT tırlarının durdurulması davası" ve "17/25 Aralık kumpas davalarının" dosyalarının istenmesine, yazar Fehmi Koru ile eski Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok'un tanık olarak dinlenmesine ve davaya katılmak isteyen müştekilerin taleplerinin kabul edilmesine karar verildi.
Hazırda bulunmayan sanıklar hakkındaki yokluğunda tutuklama ve yakalama kararlarının devamını kararlaştıran mahkeme, duruşmayı 27, 28, 29, 30 ve 31 Mart tarihlerine erteledi.
İddianame
İddianamede, aralarında terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in de bulunduğu sanıkların, "Anayasayı ihlale teşebbüs etmek" ve "hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek" suçlarından 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yanı sıra "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek", "siyasi ve askeri casusluk", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri ele geçirmek", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek", "nitelikli dolandırıcılık", "zimmet", "terör örgütü faaliyeti çerçevesinde resmi belgede sahtecilik" ve "suç gelirlerini aklamak" suçlarından 132 yıl 1'er aya kadar hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
FETÖ çatı iddianamesinde, FETÖ/PDY'nin, devlet kurumlarını ele geçirmek, anayasal düzeni yıkarak yerine otoriter, totaliter bir "cemaat oligarşisi/zümre hakimiyetine dayanan devlet düzeni" kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmek suçlarına ulaşmak için kurulduğu ifade ediliyor.
Paralel yapı-11 Aralık (2015) 'Ankara/FETÖ'nün (Çatı) Lider Kadrosu 73 sanık' soruşturması/Davası
(18 Şubat 2017, 12:15)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: