Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın kaçırılmasına ilişkin 27 asker hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
21.01.2017 14:19 Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın kaçırılmasına ilişkin 27 asker hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
19 Ocak'taki gelişmeye göre, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianame üzerindeki incelemesine başladı.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın "müşteki" sıfatıyla yer aldığı iddianamedeki 27 şüphelinin isimleri şöyle:
"Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı eski Komutanı Kurmay Albay Muhsin Kutsi Barış, 28. Mekanize Tugay Komutanlığı eski Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Kalyoncu, Mutlu Serkan Vurdem, Ertuğrul Yavuz, Yusuf Yiğit, Erkan Erol, Mahmut Gündoğdu, Haydar Aktaş, Burhan Özdil, Ali Hızlı, Süleyman Selek, Fevzi Şimşek, Adem Parlak, Burak Ercan, Mustafa Deyan, Servet Taşcı, Mennan Yeşilbaş, Selçuk Uçar, Yüksel Karatay, Osman Ertuğal, Yunus Emre Ceviz, Güven Kiper, Ömer Erarslan, Sebhetullah Demir, Murat Sarı, Mehmet Akif Özyılmaz ve Aykut Şahin."
İddianamede, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı eski Komutanı Kurmay Albay Barış ve 28. Mekanize Tugay Komutanlığı eski Tugay Komutanı Tuğgeneral Kalyoncu haricindeki 25 şüpheli hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından ise 13 yıl 6'şar aydan 36 yıl 6'şar aya kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı eski Komutanı Kurmay Albay Barış ile 28. Mekanize Tugay Komutanlığına eski Tugay Komutanı Tuğgeneral Kalyoncu'nun, anayasayı ihlal, yasama organına ve yürütme organına karşı suçları oluşturan söz konusu diğer eylemlerine ilişkin soruşturmanın devam ettiği kaydedildi.
Barış ve Kalyoncu'nun, FETÖ faaliyetleri kapsamında "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçundan 4,5 yıldan 12 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
İddianamede, 26 şüphelinin tutuklu, bir şüphelinin ise firari olduğu belirtildi.
"Resmi konutunun Alayın sorumluluk bölgesinde olması kolaylaştırdı"
İddianamede, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın derdest edilmesinin, diğer girişimlerin aksine başarılı olmasında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanının faaliyetlerinin en önemli etmen olduğu bildirildi.
Kasırga'nın resmi konutunun, Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayının sorumluluk bölgesinde olmasının kaçırılmasını kolaylaştırdığı ifade edilen iddianamede, eşinin konuttan çıkışına izin verilmeyerek, Kasırga'nın konutuna gelmesi ihtimali üzerine planlama yapıldığı kaydedildi.
Barış'ın, Kasırga'nın kaçırılması planının uygulamaya konması ve başarılı olması için tüm yetkilerini sonuna kadar kötüye kullandığına yer verilen iddianamede, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı personelinin büyük çoğunluğunun darbe teşebbüsüne katıldığı ve alayda görevli askerlerin darbe teşebbüsü faaliyetlerini, Alay Komutanı Albay Barış'ın emir ve talimatlarıyla bizzat yönlendirdiği belirtildi.
İddianamede, 15 Temmuz günü saat 21.00'de Tabur Komutanı Binbaşı Fedakar Akça ile Komutan Konutları Bölgesi Muhafız Komando Bölük Komutanı Yüzbaşı Burak Ercan'ın oluşturulan Whatsapp gruplarına daha önceden alarm kodu olarak belirlenen "Pars" mesajını yazdıklarının belirlendiği kaydedildi.
Önceden kararlaştırıldığı şekilde, gruplarda yer alan ve mesajı okuyan personelin seri şekilde alaya gelmek üzere hareket ettikleri, aynı bölgede oturan personelin birbirlerini araçlarıyla almaları için aralarında eşleştirme yapıldığı da anlatılan iddianamede, "bu şekilde kışlaya çağrılan personelin silah, teçhizat ve mühimmat alarak saat 22.30 sularında darbe teşebbüsü için hazır oldukları" tespitleri yer aldı.
Muhafız Alayından görevlendirilen askerler
İddianamede, Alay Komutanı Kurmay Albay Barış'ın emriyle 15 Temmuz günü Piyade Yarbay Ekrem Işık Komutasında Muhafız Komanda Taburundan 4 subay, 3 astsubay, 52 uzman erbaş, 62 erbaş ve erden oluşan toplam 121 askerin TRT'ye gönderildiği aktarıldı. Bu taburla TRT'ye giden, Kosova'daki NATO birliğinde görevli eski Muhafız Alayı Komutanı Kurmay Albay Muhammet Tanju Poshor ve Kurmay Yarbay Ümit Gençer'in, yanlarına koruma olarak verilen uzman çavuşlarla fiilen TRT binasındaki stüdyolara girerek, zorla darbe bildirisinin okunmasını sağladıkları hatırlatıldı.
İddianamede, Piyade Binbaşı Osman Koltarla komutasında Köşk Muhafız Komando Birliğinden 5 subay, 12 astsubay, 83 uzman erbaş ve 3 erbaş ve erden oluşan toplam 103 askerin, TRT baskınına giden askerlere takviye gönderildiği ve Milli Savunma Bakanlığı Lojmanlarında hazır kuvvet olarak bekletildiği belirtildi.
Muhafız Komando Taburundan ayrıca, Piyade Binbaşı Fedakar Akça komutasındaki 4 subay, 3 astsubay, 23 uzman erbaş, 78 erbaş ve erden oluşan toplam 108 askerin de Genelkurmay Başkanlığı Karargahına gönderildiği bildirildi.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın eşinin konuttan çıkışına izin verilmediği ifade edilen iddianamede, Kasırga'nın, 25 Nolu nizamiyeye geldiğinde Alay Komutanının emri ile Binbaşı Haydar Aktaş ile Üsteğmen Mennan Yeşilbaş ve diğer Alay personelinin yardımıyla çoğunluğu Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığında görevli rütbeli askerlerden oluşturulan ekip tarafından zorla derdest edilerek, bir askeri ambulansla Akıncılar Üssüne götürülerek alıkonulduğu kaydedildi.
Aynı şekilde EDOK Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu'nun Alay sorumluluk bölgesinde bulunan resmi konutundan derdest edilerek askeri ambulansla Akıncılar Üssüne götürüldüğü ve alıkonulduğu aktarılan iddianamede, şöyle denildi:
"Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Muhsin Kutsi Barış, 14 Temmuz 2016'da, Alayın mühimmat mal sorumlusu Astsubay Kıdemli Başçavuş Levent Karakılıç ve Üsteğmen Arif Aydınoğlu'nu yanına çağırarak, 8 bin G3 piyade tüfeği mermisi çıkarmalarını, Aydınoğlu'na bu mühimmatı kendi şoförü olan Uzman Çavuş Yusuf Yaylacı ile teslim alarak makam odasının yanındaki dinlenme odasına koymalarını emretmiştir. Bu emir gereğince şüphelinin dinlenme odasına getirilen mermiler, 15 Temmuz 2016'da Jandarma Binbaşı Tarık Görener'e Alay Komutanının emri ile teslim edilmiştir. Görener, teslim aldığı mermileri Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığına götürüp, darbe teşebbüsünde kullanılması amacıyla darbeci askerlere dağıtılmasını sağlamıştır."
İddianamede, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayındaki darbe girişimine ilişkin diğer eylemlerle ilgili soruşturmanın da devam ettiği belirtildi.
İddianamede "müşteki" olarak alınan ifadesi nakledilen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın, "Türk Silahlı Kuvvetlerinin adı kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum." beyanında bulunduğu bildirildi.
Darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak görevinin başında olduğunu bildiren Kasırga, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Ali Alper Saylan'a 23 Temmuz 2016'da verdiği ifadede, "Ben maddi ve manevi olarak bana yapılanlardan, verilen zarardan dolayı bu alçakların tamamından şikayetçiyim. Onun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum." ifadelerini kullandı.
Çankaya Köşkündeki Genel Sekreterlik Resmi Konutunda ikamet ettiğini, 15 Temmuz 2016'da il dışından gelen misafirleriyle yemekteyken saat 22.00 sıralarında Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç'in kendisini arayarak girişimle ilgili bilgi verdiğini, kendisinin de neler olduğunu anlamak için önce Ankara Valisini aradığını bildiren Kasırga'nın ifadesinde şu bilgilere yer verildi:
"Hemen Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında bulunan Koruma Müdürü Muhsin Köse'yi aradım. Kendisine teyakkuz halinde olmalarını, bulundukları yerdeki mahalli birimlerden destek almalarını, Cumhurbaşkanımızın etrafındaki güvenlik önlemini üç çember haline getirmelerini söyleyerek gerekli talimatları verdim. Ardından Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Ramazan Bal ile telefon görüşmesi yaptım.
Aynı şeyleri onunla da paylaştım, kendisi Külliye'de görevinin başındaydı. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Albay Kutsi Barış'ı iki ya da üç kez kendi cep telefonumdan aradım, ulaşamadım. Cep telefonu çalıyordu ancak cevap vermiyordu, dolayısıyla ulaşamadım. Sonra bu toparladığım bilgileri telefonla arayarak Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettim.
Durumun vehametini anlatmaya çalıştım. Sayın Cumhurbaşkanımıza, yemek için bir araya geldiğimiz ofiste yanımda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'in bulunduğunu, burayı karargah gibi kullanarak Ankara Valisi, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Emniyet Genel Müdürü ve gerektiğinde diğer ilgili arkadaşları çağırıp burada çalışmayı düşündüğümüzü bildirdim. Kendileri bana doğru düşündüğümü ancak belirttiğim kişilerle birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gelerek faaliyetleri oradan yürütmem şeklinde talimat verdi."
-"Kim bu emri verdi, bu nasıl şerefsizliktir"-
Alçak uçuş yapan savaş uçaklarının seslerinin her taraftan duyulduğunu belirten Kasırga, şunları kaydetti:
"Eşim beni cep telefonumdan aradı. Konutta olduğunu, uçak sesleri geldiğini, yoğun bir hareketlilik olduğunu ve korktuklarını söyledi. Ben de ona bir araç gönderip kendisini Külliye'ye aldıracağımı bildirdim. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında olduğu düşüncesiyle yaveri Albay Ali Yazıcı'yı cep telefonundan aradım. Bana telefonda Antalya'ya doğru gittiğini söyledi. Ben ona telefon açtığımda 'Albayım neler oluyor, Cumhurbaşkanımızın yanında mısın?' diye sormuştum. O da bana birlikte olmadıklarını, Antalya'ya doğru gittiğini, olanlardan bilgisinin olmadığını, bilgi sahibi olduğunda beni arayacağını söyleyip telefonu kapattı.
Ben eşimle görüştükten sonra konuta bir araç gönderip eşimi almaları için talimat vermiştim. Bu arada tabii zaman geçiyordu, bu geçen zaman içerisinde sürekli resmi ya da özel telefon görüşmeleri yapıyordum. Herkes birbirine ulaşıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu."
Adalet Bakanlığı Müsteşarı İpek ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giderken eşinin kendisini tekrar aradığını aktaran Kasırga, "Telefonda ağlamaklı sesle 'Gönderdiğin aracı nizamiyeden içeri almamışlar, nizamiyedeki üsteğmeni aradım, bana Köşk'e giriş çıkışlar yasaklandı, ben burada yalnızım korkuyorum' dedi. Araçta Kenan Bey, ben, şoför ve koruma vardı. Arkamızda da bir başka koruma aracı bizi takip ediyordu. Kenan Bey'e 'Zaten yolumuzun üzeri konuta uğrayalım, eşimi alalım, hep beraber Külliye'ye geçelim' dedim." ifadelerini kullandı.
Çankaya Köşkü'ndeki lojmanlara giriş nizamiyesine geldiklerinde kapıda, 4 silahlı askerin olduğunu bildiren Kasırga, ifadesine şöyle devam etti:
"Kapılar kapalıydı, normal şartlarda ben aracımla bahsettiğim nizamiyeye geldiğimde kapı açık olur, hiç duraksamadan doğrudan geçeriz. Sonra biz geçince o kapı kapanır. Bu defa belirttiğim nizamiyeye geldiğimizde kapılar kapalı ve önünde silahlı askerler vardı. Bu durumu görünce ister istemez hiddetlendim, araçtan aşağıya indim. Askerlere kızarak 'Derhal kapıyı açın, kendi evime mi beni koymuyorsunuz' diye bağırdım.
Orada bulunan üsteğmen 'Efendim emir var, giriş çıkışlar yasak' dedi. Ben bu cevap karşısında 'Başlarım sizin emrinize, beni evime mi bırakmayacaksınız, kim verdi bu emri' diye yine bağırdım. Bunun üzerine yaya geçiş kapısını açtılar. Benim bu sert çıkışımın fayda verdiğini anlayınca oradaki askerlere 'Derhal araç kapısını da açın' dedim. O kapıyı da açtılar. O sırada üsteğmen cep telefonuyla muhtemelen bağlı bulunduğu üst rütbeliyle konuşuyordu. Telefondaki kişiye, komutanım diye hitap ediyordu, ona 'Genel Sekreterimiz geldi içeri girmek istiyor' diye soruyordu.
Bunu duyup görünce ona 'Ver bakayım şu telefonu kimmiş komutanın' dedim, telefonu elinden aldım. Telefondaki kişiye kendisini tanıtmaya fırsatı vermeden 'Kim bu emri verdi, bu nasıl şerefsizliktir, böyle bir emri kim verebilir, neler yapıyorsunuz, çıldırdınız mı' gibi şu an aklıma gelmeyen birçok söz söyledim. Telefondaki şahıs gayet kibardı ancak konuşma tarzından ben onun numara yaptığını anlıyordum. Bana telefonda gayet kibar bir şekilde 'Efendim size yönelik herhangi bir şey yok, tam tersine sizin güvenliğiniz için böyle hareket ediyoruz, hemen gelip size bilgi arz edeceğim, lütfen ayrılmayın.' dedi."
-"Vurun o zaman beni"-
Çankaya Köşkü'ndeki rütbeli askerlerin kaldığı lojmanlardan gelen bir minibüsün, İpek ile birlikte gittikleri aracın çıkışını kesecek şekilde park ettiğini belirten Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga, şunları kaydetti:
"İçinden 10-12 civarında silahlı teçhizatlı asker aşağıya indi. Ellerindeki silahlarla lojmana dönerek dizildiler, yolu kapattılar. İçlerinden ismini sonradan öğrendiğim Haydar adlı binbaşı sol elinde telsiz ya da cep telefonu olduğu halde yanında tam teçhizatlı ağır silahlar taşıyan iki iri yarı, muhtemel rütbeli şahısla birlikte, biri sağında birisi solunda bize doğru yaklaştı.
Bunu gören korumalardan birisi 'Siz ne yapıyorsunuz, genel sekreterimi tanımadınız mı' gibi bir şeyler söyleyerek hamle yapmaya çalıştı. Şahıs bunu görünce bağırarak, kendi göğsüne yumruğuyla vurarak, 'Ben tek başıma buraya gelmişim, anlamıyor musun, görmüyor musun' gibi laflar söyledi. Haydar isimli şahıs, koruma polisini iterek bize döndü, bağırarak 'Yat yat yere yat' dedi.
Bu manzara karşısında ben çok sinirlenmiştim. Onlara hitaben 'Ulan sen kimi yere yatırıyorsun, sen kimsin, ben Genel Sekreterim, senin amirinim, bu şekilde davranamazsın' gibi sözlerle karşılık verdim. Bunun üzerine Haydar isimli Binbaşı 'Biz ihtilal yaptık, artık bundan sonra bizim emirlerimiz geçerli, yeter sizin yaptıklarınız' dedi. Ben de 'Vurun o zaman beni' dedim. Hemen ardından herkesin kısa bir an sessizliğinden sonra Haydar Binbaşı'nın yanındaki iri yarı iki asker bana doğru yaklaşıp kollarımdan tuttular ve minibüse doğru beni zorla götürdüler. O sırada yanıma gelmiş olan eşimi de zorla benden ayırdılar."
Askerlerin koluna girmesinden sonra aralarında bir bağrışma şeklinde "Ambulans gelsin" şeklinde konuşma geçtiğini belirten Kasırga, "O sırada nereden geldi bilmiyorum bir ambulans gelip minibüsün yanında durdu, beni askerler zorla ambulansın arkasına bindirdiler. Ambulansın şoförü ile görmediğim bir kişi ön tarafa oturmuştu. Arkada benimle birlikte silahlı teçhizatlı üç asker vardı, beni sırt üstü ambulanstaki sedyeye yatırmaya çalışıyorlardı, ben direniyordum. Kararlı davransalardı beni sedyeye zorla yatırırlardı." dedi.
-"Kenan Bey'i de benim bir arkadaşım zannettikleri için bırakmışlar"-
Direndiği için sedyede oturma pozisyonunda kaldığını ifade eden Kasırga, "Aracın nereye doğru gittiğini görmek için kafamı diğer taraflara çevirirken beni 'Kafanı çevirme' diye uyarıyorlardı. Ayrıca o arada flaster bant benzeri bir malzemeyle ağzımı bantlayıp kapatmaya çalışıyorlardı. Ancak ben yine direnerek ağzımı kapatmalarına izin vermedim, yapıştırmaya çalıştıkları bantı da her defasında söküp çıkardım." ifadelerini kullandı.
Ambulansta bulunduğumuz süre içerisinde elleri ve ayaklarının herhangi bir şekilde bağlanmadığını ifade eden Kasırga, "Bana yönelik hakaret, tehdit içeren söz söylemediler. Herhangi bir şekilde darp, cebir uygulamadılar. Beni bu şekilde zorla ambulansa bindirip götürdükten sonra yanımdaki herkes orada kalmıştı. Olaylardan sonra öğrendiğim kadarıyla muhtemelen oraya gittiğimiz Kenan Bey'e ait makam aracını, benim makam aracım, Kenan Bey'i de benim bir arkadaşım zannettikleri için bırakmışlar. Kenan Bey aracıyla oradan ayrılmış, eşim de gönderilen araçla oradan ayrılmış yani ben ayrıldıktan 15 dakika sonra orada kimse kalmamış." açıklamasında bulundu.
Ambulansa ters oturtulduğu için yolda bayağı sıkıntı çektiğini belirten Kasırga, "Adeta benim için gittiğimiz yol bitmedi. Sonra geldiğimiz yere vardığımızda giriş kapısında kontrol yapılmadan sanki bekleniyormuş gibi ambulansla içeriye girdik, küçük bir binanın önünde durduk, beni aşağıya indirdiler. Girişte ilk odada birkaç tane subay vardı. Birisi uzun boylu bir paşaydı. Beni görünce muhtemelen onu tanımayayım diye arkasını döndü. O arada yüzünü teşhis edecek şekilde göremedim. Beni hemen aynı kattaki ya da bir sonraki odaya koydular, odada iki tane yatak vardı." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Beni ambulanstan indiren askerler odaya getirdikten sonra hemen onlarla birlikte üç tane rütbeli subay odaya geldi. Beni gayet kibar bir şekilde yataklardan birisine oturttular. Subaylardan birisi yine gayet kibar bu şekilde bana ismimle hitap ederek 'Fahri Bey sizinle ilgili herhangi bir şey yok, güvenliğiniz için buradasınız, endişe etmeyin, size burada herhangi bir zarar verilmez' dedi. Ben otururken elime küçük bir pet şişe su tutuşturdular. Sonra ben neler oluyor demeye kalmadan hepsi odadan ayrıldılar. Hemen akabinde yanılmıyorsam üç uzman çavuş odaya girdiler, öncekilerin aksine gayet kaba ve hoyratça davranıyorlardı. Önce ellerimi önden plastik kelepçeyle acemice bağladılar, ardından gözlerimi bordo bir bez parçasıyla bağlamaya çalıştılar. Acemice dedim, çünkü önce gözlerimi bağlamaya çalıştıkları bez kısa geldi, sonra bir başka bezle bağladılar."
-"Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşananları dinledi"-
Odaya gelen askerlere, neler olduğunu sorduğunda cevap alamadığını bildiren Kasırga, şunları kaydetti:
"Onlar çıktıktan sonra ellerim önden bağlı olduğu için gözüme bağladıkları bezi ellerimle yukarı doğru sıyırdım. Tahminen gece saat 01.30 sıralarıydı. Bu arada Köşk nizamiyesindeki olay sırasında unuttuğum bir kısım var onu belirtmek istiyorum. Nizamiyedeyken ayrıntısını anlattığım ilk tartışmalardan sonra minibüsle askerler geldiğinde ben cep telefonumdan durumu izah etmek için Sayın Cumhurbaşkanı'nı aradım. Ona bir taraftan telefonda 'Daha önce verdiğim bilgiler doğru, durum çok vahim' dedim. Telefon elimde ve açıkken askerler bana doğru hamle yaptılar. Ben kimle konuştuğumu anlamasınlar diye telefonu aşağıya doğru indirdim, saklayıp hemen aşağıda bakmadan parmağımla kapatmaya çalıştım.
Fakat kapatamamışım ki olaylar bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmemizde açık kalan telefondan olanları kısmen dinlediğini, askerlerin beni yere yatırmak için söyledikleri sözleri duyduğunu, hatta konuşmaların bir kısmını da Bakan Berat Bey'in telefonu alarak dinlediğini, onun da duyduğunu da söylemişti. O anda telefonu elimden askerler aldılar. Sayın Cumhurbaşkanı ile telefon görüşmesinde oluşturulacak karargahın Külliye'de kurulması talimatını aldıktan sonra Özel Kalem Müdürümü arayıp, Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanını çağırmasını söylemiştim. Tabii biz oradaki olayları yaşarken belirtilen görevliler Külliye'ye gelip beni beklemeye başlamışlar. Ben gelemeyince yardımcımla birlikte gerekli toplantıları yapmışlar.
Beni götürdükleri yere dönersek, zamanın ilerlediğini görünce yatsı namazını kılmak için abdest almak üzere odadaki suyu kontrol ettim, musluklardan su akmıyordu. Bunun üzerine kapıya vurarak birilerini çağırdım. Gelen kişiye abdest alacağım 'Bana seccade ve su verin, elimi açın' dedim. Kabul etmediler. Aradan bir 15-20 dakika geçtikten sonra tekrar kapıya vurarak çağırdım. Yine aynı şeyleri istedim, bana gelen kişilerden biri 'Teyemmüm et' dedi ve çıktı."
Ardından yarım saat sonra tekrar kapıya vurarak çağırdığını, bu defa gelen kişilere "Elimi açın, tuvalete gideceğim" dediğini aktaran Kasırga, "Gelen şahıs 'Bu şekilde git' dedi, ben de 'Nasıl taharetlenirim' dedim. O da bunun üzerine elimdeki plastik kelepçeyi kesti, gözlerimi de açtı. O arada suyu kontrol ettiğimde suların aktığını fark ettim, abdestimi aldım, gelen kişilere kıblenin yönünü sormuştum, doğru mu söyledi bilmiyorum ama söylediği yöne yönelerek seccade olmadığı için yatağın üzerinde oturmak suretiyle namazımı kıldım, artık ellerim açılmıştı, gözlerim de bağlı değildi." dedi.
-"Ayaklarıma da plastik kelepçe taktılar.."-
Bulunduğun yerde sürekli jetlerin havalanıp iniş yaptığını, aralarda 1-2 dakika sessizlik olduğunu ve bunun haricinde aşırı şekilde jet iniş kalkış sesleri geldiğini anlatan Kasırga, "Bu ortamda uyumak mümkün değildi. Yatakta uzanırken bir ara kapı açıldı, üç tane silahlı asker bir hışımla içeri girdiler, birisinin elinde büyükçe bir tabanca vardı. Diğerlerinin elinde uzun namlulu silahlar bulunuyordu. Seri bir şekilde ellerimi, gözlerimi bağladılar, bu defa ayaklarıma da plastik kelepçe taktılar. Bunu yaparken de bir taraftan 'Bir daha ellerini, gözlerini açarsan ters kelepçe takarız' dediler. Ben de 'Kendim açmadım, buradan birisi açtı' dedim. Odadan ayrıldılar." ifadelerini kullandı.
Kasırga savcılık ifadesinde, 16 Temmuz saat 16.30'a kadar götürüldüğü yerde kaldığını, ayrılırken götürüldüğü yerin Akıncı Hava Üssü olduğunu öğrendiğini ve jet seslerinden bir havaalanı, üs benzeri yer olduğunu tahmin ettiğini kaydetti.
-"Daha tehlikeli, daha ahlaksız, daha seviyesiz..."-
Akıncı Hava Üssü'nde bulunduğu süre zarfında kendisine, kaba davranış ve belirttiği talepleri yerine getirmemeleri haricinde herhangi bir olumsuz tavırları olmadığını belirten Kasırga, herhangi bir şekilde hakaret, tehdide ve işkenceye maruz kalmadığını, ailesiyle görüşme taleplerini birkaç kez iletmesine rağmen kabul etmediklerini, sabah olmasına rağmen kahvaltı ya da yemek benzeri herhangi bir şey vermediklerini bildirdi.
Kasırga, ifadesinde şunları kaydetti:
"Öğleye doğru saat 13.30 sıralarında yemek vermelerini istedim, olumsuz cevap alınca 'Kendi paramızla alalım' dedim. Orada öyle bir imkan da bulunmadığını bana bildirdiler. Hemen sonra ellerim bağlı vaziyette bir gazoz ve yavan vaziyette bir çeyrek ekmek getirdiler. Bu muamele karşısında o gün 'Düşman askerinin elinde esir kalsam acaba bana böyle davranırlar mıydı?' diye düşündüm. Bir kez daha bu örgüt mensuplarının en kadim düşmanlarımızdan daha tehlikeli, daha ahlaksız, daha seviyesiz, ilkesiz ve acımasız olduklarını anladım.
Saat 16.00 gibi seslerden bulunduğumuz yerdeki pistin bombalandığını anladım, çünkü bulunduğum yerde yataklar dahi sallanıyordu. Aradan yarım saat geçtikten sonra dışarıdan 'Burada, bu odada kim var' gibi sesler geliyordu. Tam teçhizatlı, silahlı, muhtemelen biri albay, diğeri yarbay iki rütbeli subay içeriye girdi, 'Fahri Bey siz misiniz' diye sordu, ben 'Evet' deyince, ellerim ve ayaklarımdaki plastik kelepçeleri kesip çıkardılar, gözlerimi de açtılar. 'Artık bitti, gidiyoruz' gibi şeyler söylediler. Sonradan öğrendiğim kadarıyla gelen kişiler, Özel Kuvvetlere bağlı kurtarma operasyonunu yapan birlik mensuplarıymış."
Birlikte bir araca bindiklerini, kışlanın nizamiyesine geldiklerini, orada çocuklarının, bir kısım yakınlarının ve koruma ekibiyle polislerden oluşan bir grubun olduğunu anlatan Kasırga, ifadesine şöyle devam etti:
"Beni onlara teslim ettiler. Oradan o şekilde ayrıldım. Benim Jandarma Genel Komutanlığının hemen yanında kendime ait özel konutum bulunmaktadır. Kasıtlı olarak mı bombalandı bilmiyorum ama o bölgeye atılan bombalar ve sıkılan mermilerle evime de zarar verilmiştir. Söylediklerine göre evime roket isabet etmiş. Ben maddi ve manevi olarak bana yapılanlardan, verilen zarardan dolayı bu alçakların tamamından şikayetçiyim.
Onun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum. Bunlar insanlıktan uzak, İslamiyetle alakası olmayan ve hiçbir değer yargısı taşımayan, kişiliklerini, benliklerini örgütün belirlediği kendi üstündeki kişilere ve en nihayetinde yurt dışında bulunan örgüt liderlerine teslim etmiş şahıslardır. Bunlara asker sıfatıyla hitap etmek mümkün değildir. Dışarıdan yönetilen terör örgütünün birer mensubu olarak hareket eden bu kişiler, asker değil teröristtir."
İddianameye göre, darbe tarihine kadar Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında Kurmay Albay rütbesiyle Muhafız Alay Komutanı olan şüpheli Muhsin Kutsi Barış, darbe girişiminden 5 gün sonra savcılığa verdiği ifadede, 12 Temmuz'da Genelkurmay Başkanı'nın başdanışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan'ın "Koruma tatbikatı yapılacak. Planını hafta sonuna doğru yaparsın." dediğini bildirdi.
Kendisinin de alarm tatbikatı ile koruma tatbikatını birleştirdiğini belirten Barış, darbe girişimi günü öğleden sonra Yıkılkan'ın yanına giderek tatbikatı ne zaman yapacağını sorduğunu, "Bu gece saat 24.00 gibi tatbikatı yapacağız, birliklerini hazırlarsın" yanıtı aldığını anlattı.
Genelkurmaydan dönünce normal mesaisine devam ettiğini, birlik komutanlarına gece 24.00, 00.30 ve 01.00'de birliklerini toplama konusunda talimat verdiğini ifade eden Barış, ancak saat 21.00 sıralarında kendisini arayan Yıkılkan'ın, "Tatbikatı erkene aldık. Saat 21.00'de yapacağız. Tatbikata hemen başlıyoruz." dediğini anlattı.
Barış, 100'er kişiden oluşan 3 birliğini topladığını, bu sırada sistem üzerinden 3 ayrı mesajın geldiğini, mesajın ilkinde Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğu ve sıkıyönetim ilan edildiğinin yazdığını, ikinci mesajda sıkıyönetimde görevlendirilen bazı generaller ve karargah sorumlularının olduğunu, üçüncü mesajda ise atama listeleri ve sıkıyönetim emrinin yazdığını, bu gelen mesajların altında Genelkurmay Başkanlığında görevli Albay Cemil Turhan ile Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün imzalarının olduğunu kaydetti.
Bunları görünce dahili hattan Genelkurmay Başkanlığı özel kalem müdürlüğünü aradığını, telefonu açan Yıkılkan'ın mesaj içeriklerini doğruladığını ve "Tatbikat durumu fiili duruma geçti, gereğini yapın." dediğini anlatan Barış, Yıkılkan'ın, bu görüşmede kendisinden TRT'ye ekip göndermesini istediğini aktardı.
Kara Harp Okulu Tabur Komutanı Yarbay Ümit Gencer'e, isteği üzerine saat 22.00 sıralarında 10 kişilik ekip verdiğini ve Gencer'in 10 uzman çavuş ile TRT nizamiyesini ele geçirmek için gittiğini bildiren Barış, Piyade Yarbay Ekrem Işık komutasında 100 kişilik grubu TRT'ye gönderdiğini belirtti.
Piyade Binbaşı Anıl Aktaş'ın da Ekrem Işık'ın yanında TRT'ye gittiğini, TRT'ye giden ekibin takviye birlik isteyince alayındaki komutanlardan Piyade Binbaşı Osman Koltarla ile ikinci 100 kişilik ekibi TRT'ye gönderdiğini ifade eden Barış, saat 23.00 sıralarında da Yıkılkan'ın isteği üzerine Piyade Binbaşı Fedakar Akça komutasında 100 kişilik grubu Genelkurmaya gönderdiğini kaydetti.
Tankçı Binbaşı Hüseyin Turan'ın da Fedakar Akça'nın yanında Genelkurmaya gittiğini, giden ekiplerin vatandaşa zarar vermemesi konusunda uyarıda bulunduğunu, polise silah çekilmemesini söylediğini savunan Barış, yardımcılarından birinin TRT'ye giden Ekrem Işık, diğerinin ise Yarbay Ahmet Hatip olduğunu ancak onu tatbikata çağırmadığını aktardı.
Barış, ilerleyen saatlerde olay ciddiye binince, diğer yardımcısı Hatip ile konuşmaya başladığını, saat 04.30 sıralarında Hatip'e, 'Ben bir muhakeme hatası yaptım, Hasan Doğan ile görüşmek istiyorum.' dediğini, Hatip'in kendisine 'Siz bir yere ayrılmayın, biz Hasan Doğan'a ulaşalım.' dediğini, birlikler alaya çekildikten sonra yaklaşık saat 06.30 sıralarında polislere teslim olduğunu ifade etti.
TRT'de bildiriyi yarbay Ümit Gencer'in okuyacağını sonradan öğrendiğini iddia eden Barış, 15 Temmuz 2016'da, izinde olan Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Albay Ali Yazıcı'nın kendisinin yanına geldiğini belirtti.
Barış, şunları söyledi:
"Bahçede onunla kahvaltı yaptık. Öğleden sonra da Genelkurmay Karargahı'na gittim. Albay Orhan Yıkılkan ile görüştüm. Bana tatbikatın 24.00 sıralarında yapılacağını söyledi. Cuma günü mesaim 18.00 sıralarında bitti. Kahvaltı sırasında Cumhurbaşkanı Başyaveri Yazıcı'ya Cumhurbaşkanı'nın programının nerede olduğunu sordum. Bana, Cumhurbaşkanı'nın güneye gideceğini söyledi. Ben de kendisine nereye gideceğini sormadım. O da bana söylemedi."
Albay Ali Yazıcı'nın kendisi aleyhine beyanlarını kabul etmeyen Barış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yerini öğrenmediğini, bulunduğu konumu da kimseye söylemediğini savundu.
FETÖ üyeliği suçlamasını reddeden Barış, FETÖ evlerinde kalmadığını, himmet vermediğini, Fetullah Gülen'in hiçbir kitabını okumadığını, namaz kılmadığını, cumaya da gitmediğini, arada bir oruç tuttuğunu kaydetti.
Barış, şu beyanı verdi:
"Ben kandırıldım. Bir muhakeme hatası yaptım. Sütten çıkmış ak kaşık değilim. Emir komuta zinciri içerisinde hareket ettiğimi düşündüm. Bunun bedelini ödemeye hazırım. Ayrıca TRT'ye ve Genelkurmaya görevli olarak tatbikat kapsamında gönderdiğim er, erbaş ve uzman çavuşların sorumluluğunu almaya hazırım. Onların kabahati yoktur. Kabahat bende, birlik komutanlarında ve onların yardımcılarındadır."
-"Saat 16.30-17.00 sıralarında 2. Başkan'ın masasına pusula bıraktılar"-
Suç tarihine kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığında Plan Şube Müdürü olarak görev yapan şüpheli Mutlu Serkan Vurdem ise 25 Temmuz 2016'daki ifadesinde, 15 Temmuz saat 14.00'te Genelkurmay Başkanlığında üst düzey bir toplantı olduğunu, toplantıya Genelkurmay 2. Başkanı, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı, orgeneral ve korgenerallerin de arasında bulunduğu 20'ye yakın generalin katıldığını, kendisinin de toplantıda bulunduğunu ifade etti.
Toplantıda sunumlar yapıldığını bildiren Vurdem, şunları söyledi:
"Saat 16.30-17.00 sıralarında Genelkurmay 2. Başkanı'nın masasına bir pusula bıraktılar. Genelkurmay 2. Başkanı pusulaya baktı. Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı'na emir komutayı devretti ve 'Siz devam edin' diyerek çıktı. Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı biraz daha devam ettikten sonra ara verdi. Ara verildiği zaman ufak bir kargaşa oldu. Saat 17.00 civarındayken bir darbe söylentisi oldu. Ondan sonra toplantıya devam edilmedi ve herkes yerine geçti."
Vurdem, pusula gelinceye kadar darbeyle alakalı hiçbir şey konuşulmadığını, pusula gelip Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in toplantıdan hemen çıkması ve emir komutayı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar'a devretmesiyle toplantıya ara verildiğini, ara verildiği zaman orada masaya pusulayı koyanlar veya pusulayı gören birilerince "Pusulada darbe yazıyordu" gibi söylentilerde bulunulduğunu kaydetti.
Kara Kuvvetleri Komutanlığına geldiğinde Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ün kendisini "Ne oldu" diye hemen çağırdığını, konuyu arz ettiğini, 2. Başkan'ın önüne pusula konulduğunu ve toplantının yarıda kesildiğini söylediğini ifade eden Vurdem, Gençtürk'ün de "Demek ki haberi almışlar onlar da." dediğini, yani Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Gençtürk'ün de o esnada haberi olduğunu anlattı.
Darbe söylentilerinin saat 20.00-20.30'a kadar karargahta konuşulduğunu, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu saat 21.30 civarında öğrendiğini aktaran Vurdem, 15 Aralık 2016'da alınan ifadesinde ise Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın zorla ikametinden Akıncı Üssü'ne götürülüp alıkonulması olayıyla ilgili en ufak bilgisinin olmadığını kaydetti.
-"Bu yıldırım harekat emridir"-
Şüphelilerden Ertuğrul Yavuz ise 15 Temmuz saat 16.00 sıralarında Vurdem'in kendisine akşam saat 21.30 sıralarında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında koruma tatbikatı icra edileceğini söylediğini ve "Bu tatbikat gizli. Göreve giderken kendi şahsi araçlarınız ile kamuflajlı olarak gideceksiniz." dediğini anlattı ve kendisi ile birlikte o gün Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gelen diğer şüphelilerin isimlerini verdi.
Evinde bulunurken akşam saat 21.00 sıralarında şüphelilerden binbaşı Burhan Özdil'in kendisini aradığını ve evinden kendisini şahsi aracıyla aldığını kaydeden Yavuz, araçta şüphelilerden Ali Hızlı ve Fevzi Şimşek'in de bulunduğunu bildirdi. Bindiği araç dışında iki sivil aracın daha bulunduğunu aktaran Yavuz, üç aracın Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittiklerini, kapı giriş nizamiyesinden içeriye girerken orada bulunan görevlilere koruma tatbikatına geldiklerini söylediklerini ve hemen kendilerini diğer araçlar ile birlikte içeriye aldıklarını anlattı.
Gittikleri yere şüphelilerden Muhsin Kutsi Barış ile binbaşı Haydar Aktaş'ın geldiğini söyleyen Yavuz, Aktaş'ın saat 22.00'de "Haydi gidiyoruz" demesi üzerine bir ambulans ve otomobille Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın ikametinin önüne gittiklerini, burada elleri kelepçeli sivil bir şahsın alay personeli kontrolünde olduğunu gördüğünü, elleri kelepçeli şahsın Kasırga olduğunu öğrendiğini kaydetti.
Aktaş'ın, Fahri Kasırga'ya hitaben, "Bu yıldırım harekat emridir. Sıkıyönetim ilan edildi. Sizi güvenli bir yere götüreceğiz" türünden sözler söylediğini, askerlere "Ambulansa bindirin ve Akıncı Üssü'ne götürün" talimatı verdiğini ve Kasırga'nın ambulansa bindirildiğini aktaran Yavuz, bu ambulansa 4 kişinin bindiğini, binenler arasında şüphelilerden Burhan Özdil ve binbaşı Ali Hızlı'yı hatırladığını bildirdi.
Yavuz, "darbe girişimini gerçekleştirenlerden şikayetçi olduğunu, kullanıldığını ve bir tuzağın içerisine itildiğini düşündüğünü" öne sürdü.
Gülen'in girişimde etkili olduğunu düşünmediğini söyledi
Şüphelilerden Mahmut Gündoğdu ise 27 Temmuz 2016'da alınan ifadesinde darbe girişimine katılmadığını ifade ederken, basından duyduğu kadarıyla "Fetullah Gülen'in bir hoca olduğunu ancak bir örgüt lideri olduğunu tahmin etmediğini" söyledi. Darbe girişiminin askeriye içerisinde Fetullah Gülen tarafından yaptırılıp yaptırılmadığını bilmediğini ancak girişimin Silahlı Kuvvetleri çok zor durumda bıraktığını kaydeden Gündoğdu, şu anda gidişattan dolayı Fetullah Gülen'in terör örgütü lideri olduğunu tahmin ettiğini, Fetullah Gülen'in bu darbe girişiminde etkili olduğunu düşünmediğini, asker içerisindeki küçük bir grubun hükümeti devirmek için yaptığı bir girişim olduğunu düşündüğünü beyan etti.
Şüpheli Burak Ercan ise 23 Temmuz 2016'daki ifadesinde, "tatbikat" konusunun 11 Temmuz'da ilk defa gündeme geldiğini, yaklaşık 3 aydır Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayının 18 Temmuz'daki kuruluş yıl dönümü töreni için çalışmalarda bulunduklarını ve 11-15 Temmuz arasında tatbikatla ilgili teçhizat durumlarının sürekli değiştiğini anlattı.
"Tatbikat" alarmının 15 Temmuz'da gece yarısından sonra verileceğini beklemekteyken, akşam 20.58'de tabur komutanı binbaşı Fedakar Akça tarafından "Pars Tatbikatı"nın başladığına dair kendisine mesaj geldiğini söyleyen Ercan, mesajı bölük personeliyle paylaştığını, eşofmanlı olarak bölük bölgesine saat 21.20 civarında çıktığını, tatbikatta görevli personelin silah ve teçhizatlarını almasının yaklaşık saat 23.00'a kadar sürdüğünü kaydetti.
Ercan, içtima alanında toplandığı gruba doğru gittiğinde şüphelilerden Barış'ın, "Genelkurmay Karargahı'na IŞİD saldırısı oldu, bu maksatla takviye olarak gidiyorsunuz." dediğini öğrendiğini belirtti ve askeriyede FETÖ'yle ilgili bilgisi olmadığını kaydetti.
İddianameye göre şüpheliler Osman Ertuğal ve Yüksel Karatay, soruşturma sırasındaki ifadelerinde, şüpheli yüzbaşı Mustafa Deyan'ın, kendilerine, "Akşam koruma tatbikatı var, kamuflajlı ve silahlı şekilde hazırlanın." dediklerini söyledi.
Şüpheliler Güven Kiper, Ömer Erarslan ve Murat Sarı ise şüphelilerden piyade yüzbaşı Burak Ercan'ın, 13 Temmuz'da kendilerine, "Birkaç gün içinde tatbikat yapılacağını" söylediğini, alarm kodunu "Pars" olarak bildirdiğini kaydetti.
Şüphelilerden sağlık işlem astsubayı olarak görev yapan Yunus Emre Ceviz ise 15 Temmuz 2016'da saat 15.00 civarında binbaşı Burhan Özdil'in kendisini çağırdığını belirterek, "Şube müdürün sana bir şey söyledi mi? Akşam bir tatbikat var." dediğini, buna karşılık bilgisi olmadığını söylediğini anlattı.
Odasına indikten hemen sonra şube müdürü Topçu Albay Erkan Erol'un kendisini aradığını ve yanına çağırdığını kaydeden Ceviz, odada şüphelilerden Ertuğrul Yavuz'un bulunduğunu, Erol'un, "Akşam bir sağlıkçıya ihtiyacımız olacak. Binbaşı Burhan'ın yanına çık, o sana ne söylüyorsa onu yap." dediğini, tekrar Burhan Özdil'in yanına çıktığında, "Akşam tatbikat icra edilecek. Akşam sivil gel ama yanına kamuflaj ve silahını da al." dediğini bildirdi.
İddianamede, firari olması nedeniyle şüpheli Ali Kalyoncu'nun ifadesinin alınamadığı belirtildi.
İddianamede tanık beyanlarına da yer verildi.
Tanık olarak dinlenen Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutan Yardımcısı Yarbay Ahmet Hatip, ifadesinde, 11 Temmuz 2016 Pazartesi günü mesaiye geldiğinde İstihbarat Kısım Amiri Binbaşı Murat Kızılkaya'nın kendisine Alay Komutanı Albay Kutsi Barış'ın çevre krokisini istediğini ve hazırlamaya çalıştığını söylediğini bildirdi.
Kızılkaya'ya, komutanın krokiyi neden istediğini sorduğunu aktaran Yarbay Hatip, Albay Barış'ın, Binbaşı Kızılkaya'ya "Komutanlar sık sık şurada ne var diye soruyorlar, sorduklarında cevap veremiyorum. Bu gibi sorulara hazırlıklı olmalıyım." cevabını verdiğini belirtti.
Aynı gün ya da ertesi gün Alay Komutan Yardımcısı Piyade Yarbay Ekrem Işık'ın önümüzdeki dönemde yapılacak bir tatbikat olduğunu, Albay Kutsi Barış'tan bu yönde bir emir aldığını, tatbikata kısıtlı bir grubun katılacağını ancak detayları bilmediğini söylediğini aktaran Yarbay Ahmet Hatip, şunları kaydetti:
"15 Temmuz 2016 Cuma günü düzenli olarak gerçekleştirilen haftalık eğitim toplantısını müteakip Albay Barış, tüm birlik komutanlarını makamında toplantı yapmak üzere çağırdı. Toplantıda Albay Barış'ın dışında, Alay Komutan Yardımcısı Piyade Yarbay Ekrem Işık, Muhafız Komando Tabur Komutanlığından Piyade Binbaşı Fedakar Akça, Köşk Muhafız Komando Birliği Komutanlığından Piyade Binbaşı Osman Koltarla, Tören Tabur Komutanlığından Piyade Yarbay İlker Yazır, Lojistik Destek Komutanlığından Piyade Binbaşı Ecir Dede, Albay Okan Çifteler, Personel Yarbay Recai Öztürk, Üsteğmen Arif Aydınoğlu hazır bulundu.
Toplantıda yaklaşık yarım saat süreyle 18 Temmuz'da icra edilecek tören konuşuldu. Daha sonra Albay Barış, 'Arkadaşlar bu gece bir tatbikat icra edilecek. Bu geniş bir tatbikat olacak. Ağustos ayı ikinci yarısında yeni personelin de katılımıyla daha geniş bir tatbikat daha yapacağız. Bu tatbikata katılacakları Ekrem Yarbay biliyor, kendilerine de zaten tebliğ etmiştir. Tatbikat görevi olmayan personel gece gelmesin' dedi. Sonra bana dönerek, 'Ahmet, sen bu işle hiç ilgilenme, tamamen törene odaklan' dedi. Ardından Yarbay Ekrem Işık, Binbaşı Fedakar Akça, Binbaşı Osman Koltarla, Binbaşı Ecir Dede ve Üsteğmen Arif Aydınoğlu'nun odada kalmalarını, diğerlerinin odadan çıkmalarını emretti. Alay Komutanı Muhsin Kutsi Barış, yaklaşık yarım saat kadar daha bu personelle toplantı yaptı."
"TSK yönetime el koydu"
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz 2016'da köprünün kapatıldığını ve Ankara semalarında askeri uçakların uçtuğunu öğrendiğinde Batıkent'te misafirlikte olduğunu, ters bir şeyler olduğunu görünce saat 22.45 sularında birliğine katılmak üzere yola çıktığını anlatan Yarbay Ahmet Hatip, yolda Yarbay İlker Yazır'ın kendisini aradığını ve Alay Nöbetçi Amiri Binbaşı Haydar Aktaş'ın telefonla arayıp, Albay Barış'ın tüm birlik komutanlarını mesaiye çağırdığını söylediğini bildirdi.
Binbaşı Haydar Aktaş'ı arayarak durum hakkında bilgi almak istediğini belirten Yarbay Ahmet Hatip, saat 23.45 sularında 1 numaralı nizamiyeden aracıyla alaya girdiğini, alay içindeki evine gidip kıyafetini değiştirdiğini ve gece yarısı alay karargahına gittiğini bildirdi.
Karargah girişinde Piyade Yüzbaşı İlker Yazır ile karşılaştığını, birlikte Albay Barış'ın makamına gittiklerini, makamın önünde Albay Barış, Albay Özcan Özhun, Cumhurbaşkanlığı Başyaverliğinde görevli Astsubay Başçavuş Selami Darcan ve Astsubay Atahan Tatar ile ismini hatırlayamadığı birkaç kişinin bulunduğunu ifade eden Yarbay Hatip, Albay Barış'ın kendilerini görünce "Siz de mi geldiniz?" diye sorduğunu, daha sonra elindeki kağıtları kendilerine doğru uzatıp, "TSK yönetime el koydu" dediğini, "Gizli" ibareli kağıtlarda "TSK'nın yönetime el koyduğu ve karargah görevlendirmelerinin" bulunduğunu ifade etti.
Yarbay Ahmet Hatip, TSK'nın yönetime el koyduğunu belirten evraka baktığında Tuğgeneral Mehmet Partigöç tarafından imzalandığını ve Genelkurmay Karargah sorumlusu olarak da kendi adını gördüğünü, bunun üzerine Albay Barış'a "Buradan anlayacağımız Tuğgeneral Mehmet Partigöç kendisini Genelkurmay Başkanı yapmış, doğru mu anlıyorum komutanım?" diye sorduğunu, alay komutanının ise herhangi bir şey demeden odasına girdiğini, evrakları incelerken alay komutanın kendilerini içeri çağırdığını, odasında adının sonradan Ertuğrul Yavuz olduğunu öğrendiği bir albayın oturduğunu, bu albayın son olarak saat 02.00 sularında revir bölgesinde görüldüğünü, TRT'den yayımlanan bildiriyi birlikte dinlediklerini anlattı.
Yarbay Hatip, şöyle devam etti:
"Saat 01.00 sularında Binbaşı Osman Koltarla beni aradı ve TRT'de bulunan birliği takviye etmek üzere hareket ettiğini söyledi, çevreden silah sesleri geliyordu. Derhal nöbetçi heyetinde bulunan Üsteğmen Çağrı Baca'ya kışladaki unsurlara halihazırda kimin komuta ettiğini sordum. Baca, bana telefonla bazı isimler verdi. Bir inceleme yaparak ilgili birlik komutanlarını aradım ve tel örgü boyunca emniyet sistemini artıracak birtakım tedbirler uygulamalarını emrettim. Saat 00.40 sularında taarruz helikopteri tarafından TRT binası ana nizamiyesine atış yapıldığını, bu esnada Yarbay Ekrem Işık ve Binbaşı Anıl Aktaş da dahil 6 personelin yaralandığını öğrendim. Albay Barış'ın yanına giderek durumu bildirdiğinde alay komutanının umursamaz bir tavır sergilediğini gördüm.
Saat 01.00 sularında TRT'yi takviye etmekle görevli Binbaşı Osman Koltarla Oran lojmanları bölgesine girdiğini ve beklediğini bana söyledi. Gözetleme ve keşif yapmasının uygun olacağını binbaşıya ilettim. Odamda bulunan televizyonu açarak izlemeye başladım ve bir değerlendirme yapmaya çalıştım. Arada sırada yanıma gelen personel bana neler olup bittiğini sordu, kimse bir şey bilmiyordu, kimsenin bir diğerine güveni yoktu. TRT bölgesindeki birliklerle irtibata geçerek onları yönlendirmenin uygun olacağını düşündüm. Saat 01.20 sularında TRT'ye ilk gönderilen birlikte bulunan Yüzbaşı Recep Karabayır beni aradığını ve emir komutayı kendisinin devraldığını söyledi. Kendi emniyetini almasını, takviyeye gelen Binbaşı Osman Koltarla irtibata geçmesini, yanlış davranışlarda bulunmamasını söyledim."
"Karşılıklı teminat verdik"
Yarbay Hatip, saat 01.30 sularında Beştepe Külliyesi Nöbetçi Subayı İstihbarat Yüzbaşı Emre Bilyaz'ı arayarak durumunu öğrendiğini, ona halkla ve emniyet teşkilatı personeli ile karşı karşıya gelmemesi konusunda emir verdiğini belirterek, "Saat 01.35 sularında Yüzbaşı Recep Karabayır'ı arayarak personelini derhal bir araya getirmesini, kesinlikle halka ateş açmamasını söyledim. Saat 01.40 sularında TRT'yi takviye etmekle görevli Binbaşı Osman Koltarla, beni aradı, Albay Barış'ın sürekli kendisini aradığını, artık onun telefonlarını cevaplamayacağını telefonda kendisine ilettiğini, TRT'deki birlikle birleşmeye müteakip geri çekilmenin uygun olacağını teklif etti. Bunun üzerine her iki birliğe kendilerini emniyete almaları, toparlanmaları ve birleşerek kışlaya geri dönmeleri emrini verdim." ifadelerini kullandı.
Saat 04.10 sularında önce Beştepe Külliyesi Nöbetçi Subayı Emre Bilyaz'ı aradığını ve herhangi bir problem olmadığını öğrendiğini, sonra Cumhurbaşkanlığı Koruma Başkanı Ramazan Bal'ı aradığını anlatan Yarbay Hatip, Külliye bölgesinde askeri unsurlar ile polis arasında bir sorun olmayacağı konusunda karşılıklı teminat verdiklerini bildirdi.
Hatip, "Saat 04.25 sularında Binbaşı Osman Koltarla'yı arayarak diğer birlikle birleşip birleşmediklerini sordum. Birleştiklerini ve hareket etmek üzere olduklarının öğrendim. Saat 04.30 sularında Genelkurmay Karargahında bulunan Binbaşı Fedakar Akça ile görüşerek herhangi bir eyleme karışıp karışmadığı, halk ve polisle çatışıp çatışmadığını sordum. 'Kendinizi emniyete alın, polis ve halkla çatışmayın, karargah içinde yönetimi ele geçirmeye çalışanlara karşı unsurumuza ihtiyaç olabilir' şeklinde emir verdim. Saat 04.40 sularında TRT bölgesine giden birliklerin kışlaya döndükleri bilgisi geldi." açıklamalarında bulundu.
"Binbaşı Aktaş'ı zorla alıkoyma emrini verdim"
Saat 04.50 sularında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın alıkonulmasıyla ilgisi olduğu öğrenilen Binbaşı Haydar Aktaş ile irtibata geçtiklerini belirten Yarbay Ahmet Hatip, komutana Fahri Kasırga'nın nerede olduğunu sorduklarını, Binbaşı Aktaş'ın söyleyemeyeceğini beyan etmesi üzerine, Binbaşı Osman Koltarla'ya, dört uzman erbaş göndererek Binbaşı Aktaş'ı zorla alıkoyması emrini verdiğini aktardı.
Yarbay Hatip, saat 04.55 sularında Üsteğmen Arif Aydınoğlu'nun Komutan makamı önünde Albay Kutsi Barış'ın, Binbaşı Aktaş'ı alıkoymaya çalışan uzman erbaşlara bağırdığını belirttiğini, toplantı yaptığı personelle derhal bölgeye intikal ettiklerinde Albay Barış'ın uzmanları karşısına alarak alçak ses tonuyla azarladığını tespit ettiklerini, bunun üzerine Albay Barış'a bu saatten sonra birliği emir komuta edemeyeceğini söylediğini bildirdi.
Alay Komutanının, İstanbul'dan Ankara'ya gelen Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ile irtibatının olduğunu, kendisini havaalanında karşılayarak her şeyi anlatacağını söylediğini, sözlerine itibar edilmeyerek kendisi ve Binbaşı Haydar Aktaş'ın saat 05.00 itibarıyla gözaltına alındığını anlatan Yarbay Hatip, saat 05.15 sularında Ankara'daki komuta kademesinden kimseye ulaşılamadığı için konu hakkında cep telefonundan Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Metin Özbek'e bilgi verdiğini, Albay Barış'ı karargah dışında bulunan kamelya bölgesinde, Binbaşı Haydar Aktaş'ı ise bir odada tuttuklarını kaydetti.
Yarbay Hatip, Albay Barış'a niçin bu olaya karıştığını sorduğunda "muhakeme hatası yaptım" cevabı aldığını, saat 06.20 sularında Terörle Mücadele Şubesinden gelen ekibe Albay Barış ve Binbaşı Haydar Aktaş'ı teslim ettiklerini belirtti. Saat 05.40 sularında helikopter pisti bölgesinde askeri araçlarla birlikte 30-35 kişilik yabancı bir grubun bulunduğunun bildirilmesi üzerine bölgeye intikal ettiklerini aktaran Yarbay Hatip, ifadesine şöyle devam etti:
"Grubun Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli olduğunu tespit ettik. Özel Kuvvetlerden oluşan grupla mülakat için gittik. Kendilerine durum izah edilmesine, silahlarını bırakmaları konusunda ikaz edilmelerine ve hukuksuz bir iş içerisinde bulundukları belirtilmesine rağmen iş birliğinde bulunmaktan imtina ettiler. Bunun üzerine Yarbay İlker Yazır, Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı ile irtibata geçti. Ancak tim, onunla da görüşmek istemedi. Bunun üzerine kendilerine yaklaşık 100 metre mesafeye silahlı ve mühimmatlı 30 kadar komando uzman erbaş mevzilendirildi. Saat 05.45 sularında, o zamana kadar gelişen tüm durumdan haberdar etmek maksadıyla Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan'ı telefon ile aradım, ancak kendisine ulaşamadım. Saat 05.50 sularında Genelkurmay Başkanlığı Destek Kıtası Grup Komutanı Albay Cengiz Aydın ile telefon irtibatı kurdum. Kendisine alaydaki durumu izah ettim ve Genelkurmay Karargahındaki durumu sordum. Kendisine bu hususun 'yönetimi ele geçirme' maksatlı olarak yapıldığını hatırlattım."
Albay Aydın'a komuta kademesinde kimin olduğunu sorduğunu, karargaha bizzat girerek kimin hangi tarafta olduğunu tespit etmesi ve mümkünse Genelkurmay 2. Başkanına ulaşması tavsiyelerinde bulunduğunu ifade eden Yarbay Hatip, "Müteakiben o anda Genelkurmay Karargahında bulunan birlikleri sorduğunda, orada da Özel Kuvvetler Timinin bulunduğunu öğrendim ve kesinlikle dost unsur olmadıklarını Albay Cengiz Aydın'a söyledim." dedi.
"Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştıklarını tespit ettik"
Hatip, saat 06.40 sularında iki helikopterin piste indiğini, Özel Kuvvetler personelinin muharebe durumunda helikoptere binerek bölgeyi terk ettiğini belirterek, şunları aktardı:
"Daha sonra yapılan arazi aramasında, helikoptere binmeyerek gruptan ayrıldığı tespit edilen iki Özel Kuvvetler personelini tutuklayarak Terörle Mücadele ekibine teslim ettik. Saat 10.00 sularında Emekli Orgeneral Necdet Özel, beni telefonla arayarak bilgi aldı. Saat 14.00 sularında Özel, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın konutunu ziyarete geldi. Çıkışta kendisiyle görüştüm. Saat 05.00-15.30 arasında Genelkurmay Karargahında kalan Birlik Komutanı Binbaşı Fedakar Akça ile birçok telefon görüşmesi yaptım. Birliğin, emniyetli bir şekilde kışlaya dönebilmesi hususunda fikir alışverişinde bulunduk. Ancak polis tarafından ateş altına alınma ve halk ile karşı karşıya gelme riski ile karargah içinde ihtiyaç olması durumlarını göz önünde bulundurarak bu hususu gerçekleştiremedik. Aynı saatlerde bahse konu birlikle ilgili olarak Korgeneral Yıldırım Güvenç, Korgeneral Metin İyidil, Tümgeneral Hamza Koçyiğit, Tümgeneral Sinan Yayla, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Nadir Alpaslan, Cumhurbaşkanlığı Koruma Başkanı Ramazan Bal ve emniyet istihbarat başkanlığıyla görüşmeler yaptım. Birlik saat 16.00'da kışlaya dönmek üzere hareket etti ve saat 16.30'da kışlaya girdi."
Helikopter pisti bölgesinde bulunan Özel Kuvvetler grubunun önceki gece saat 20.00 sularında kışlaya sivil araçla girdiklerini, araçlarını Botanik bölgesine bırakarak burada üstlerini değiştirdiklerini anlatan Hatip, müteakiben bir grubun Albay Kutsi Barış tarafından kendilerine temin edilen araçlarla helikopter pistine geldiklerini, bir grubun ise revir bölgesine giderek Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştıklarını tespit ettiklerini bildirdi.
Yarbay Hatip, Binbaşı Adem Parlak'ın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştığını, olay günü havanın kararmasını müteakip Albay Barış tarafından revir bölgesine getirilen bir grup yabancı personelle irtibatı olduğunu, Revir bölgesinden ambulansın arkasına yabancı personelden 7-8 kişinin bindiğini, kendisinin 002392 plakalı ambulansın önünde olmak üzere revirden Kasırga'nın konutuna ambulansı ve arkadaki personeli götürdüğünü, Kasırga'nın ambulansa bindirilmesi esnasında ambulansın önünde bulunduğunu, olaya bizzat şahit olmasına rağmen müdahale etmediğini belirlediklerini ifade etti.
Üsteğmen Mennan Yeşilbaş'ın da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştığını, olay günü nöbetçi olmamasına rağmen Albay Barış'ın ısrarıyla bir önceki gün nöbet değişikliği yapılarak bu bölgede nöbetçi olarak görevlendirildiğini belirten Hatip, Genel Sekreterin konutundan çıkmaya çalışması esnasında yanında bulunan 4 uzman erbaşı koymak suretiyle engellediği, olayın kamera görüntüleriyle tespit edildiğini kaydetti.
Yüzbaşı Burak Ercan'ın da Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştığını aktaran Hatip, olay günü bölgede Bölük Komutanı olması münasebetiyle bulunduğu, Üsteğmen Mennan Yeşilbaş tarafından Genel Sekreterin konutundan çıkmaya çalışması esnasında yanında bulunan 4 uzman erbaşı koymak suretiyle engellediğini gördüğünü ancak müdahale etmediğini, olayın kamera görüntüleriyle belirlediklerini anlattı.
Uzman çavuşlar Güven Kiper, Murat Sarı, Sebhetullah Demir ve Ömer Eraslan'ın da Kasırga'nın kaçırılması olayına karıştığını, olay günü Genel Sekreterin konutundan çıkmaya çalışmasının engellenmesi için Üsteğmen Mennan Yeşilbaş tarafından görevlendirildiklerini, olaya müdahale etmediklerini tespit ettiklerini aktaran Hatip, şöyle devam etti:
"Üsteğmen Abdullah Yılmaz'ın EDOK Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu'nun kaçırılması olayına karıştığını, önce Kamil Başoğlu'nun konutunun yakınındaki İnönü kışlasında bulunduğunu, sonra konutlar bölgesine intikal ettiğini, olay yerine ambulansla gittiğini, EDOK Komutanının ambulansa bindirilmesine bizzat şahit olduğunu, ancak engel olmadığını, komutanın ambulansa bindirilmesine müteakip kendisinin de ambulansın arkasına bindiği, komutanla ambulansın içerisinde Akıncı'ya gittiğini, komutanın Akıncı'da indirilmesine müteakip tekrar ambulansın arkasında döndüğünü, ambulansın önünde bulunan iki yabancı şahsın Kara Kuvvetleri Komutanlığı önünde inmesine müteakip ambulansı alarak alaya geri getirdiğini belirledik."
Yarbay Hatip, Üsteğmen Eyyüp Baloğlu, Uzman Çavuş Tuna Han Ata ve Başçavuş Selami Darcan'ın EDOK komutanı Kamil Başoğlu'nun kaçırılması olayına karıştıklarını, Çavuş Atahan Tatar'ın da olaya karışmış olabileceğini tespit ettiklerini bildirdi.
"Evime gireceğim"
Tanık olarak ifade veren Koruma Polisi Orhan Özkul da 15 Temmuz günü saat 23.00 sıralarında ekip şefi polis memuru İlyas Kaymaz kendisini telefonla arayarak, "Orhan, çabuk konuta gidiyorsun. Hanımefendiyi alıp Külliye'ye getiriyorsun" dediğini belirterek, "Saat 23.10 sıralarında Genel Sekreterin konutunun önüne geldim. Askerin önlem aldığını gördüm. Oradaki üsteğmen bana 'Kimsin?' diye sordu. Hanımefendinin koruması olduğumu söyledim. Üsteğmen, 'Alay Komutanının talimatı var, kesinlikle giriş çıkış yok' dedi. 'Gerekçe ne?" sorusuna üsteğmen 'Bilmiyorum' karşılığını verdi." dedi.
Fahri Bey'in, üsteğmene 'Aç kapıyı evime gireceğim' dediğini, bunun üzerine üsteğmenin "Alay komutanının talimatı var, sizi alamam" karşılığını verdiğini, Fahri Bey'in de "Ara komutanını görüşeceğim. Evime gireceğim, eşimi alacağım" dediğini aktaran Özkul, "Üsteğmen, telefonla birisiyle görüştü. Görüşmeden sonra kapı açıldı. Fahri Bey, bana 'Oğlum git yengeni al' dedi." ifadesini kullandı.
Özkul, "Hanımefendiyi araca alarak nizamiyeye kadar getirdik. Fahri Bey'i arka sağ koltuğa bindirdik. Fahri Bey'in geldiği sivil araç, çıkış istikametinde durdu. Korumalardan Serkan, askerlere hitaben 'Önümüzden çekilin çıkış yapacağız' dedi. Bu esnada askerler silahlarını doldurdu ve namlularını bize doğrulttular. Üsteğmen 'Bizi çiğnemeden buradan çıkamazsınız, Alay Komutanının kesin talimatı var' dedi. Biz de silahlarımızı çektik. Fahri Bey, araçtan inerek 'Ne oluyor?' diye sordu. 'Çıkışımıza izin vermiyorlar' dedik. Fahri Bey, 'Ben buradan yaya olarak çıkıyorum, bu emri sana kim verdiyse vurun beni' dedi. O esnada Fahri Bey'in telefonu kulağına götürdüğünü, konuta yürüdüğünü, Serkan isimli korumanın da Fahri Bey'in arkasından yürüdüğünü gördük." açıklamalarında bulundu.
"Fahri Bey'i zorla ambulansa bindirdiklerini gördüm"
Bunlar olurken beyaz renkte Ford marka bir aracın çıkış yolunu kapattığını, akabinde siyah renkte bir otomobil ile peşi sıra bir ambulansın geldiğini belirten Özkul, şunları kaydetti:
"Otomobilden inen binbaşı, Fahri Bey'e doğru yürüdü. Serkan'ın, binbaşıya 'Buraya giremezsiniz' dediğini duyduk. Askerlerin de konuta doğru hareket etmesi üzerine Bayram isimli koruma, 'Burası özel mülkiyet, giremezsiniz' dedi. Bu esnada Fahri Bey'e doğru yürüyen binbaşı, 'Ne özel mülkü kardeşim. Darbe oldu, biz yönetime el koyduk' dedi. Askerlere hitaben 'Gereğini yapın' emri verdi. Bu esnada önümüzü kesen uzmanlardan biri silahımı aldı. Nizamiyenin girişinde nöbet kulübesi önünde sırtıma silah dayadılar. Sonra Fahri Bey'in konuttan alınıp, ambulansa götürüldüğü gördüm. Hanımefendinin 'Beni de götürün' dediğini duydum. Fahri Bey'i zorla ambulansa bindirdiklerini, ambulans oradan ayrıldığını gördüm."
Sırtına silah dayayan şahsın "Bunları ne yapalım" diye birine sorduğunu, sorulan kişinin "Silahları verin, Hanımefendiyi alıp gitsinler" dediğini aktaran Özkul, "Hanımefendiyi almak için geldiği otomobille olay yerinden ayrıldık." dedi.
"Bir haftalık süreçte şahsi ve makam cep telefonunu kullanmamaya çalıştı"
Koruma Polisi Serkan Özcan da 15 Temmuz saat 23.00 sıralarında köprünün kapatıldığı yönünde haberleri gördüğünü, ekip arkadaşlarını ve Polis Memuru İlyas Kaymaz'ı aradığını, telefonda kendisinin ikamete doğru hareket ettiğini, gelmesi gerektiğinin söylenmesi üzerine şahsi aracıyla Fahri Kasırga'nın ikametine doğru yola çıktığını belirtti.
Özcan, şunları söyledi:
"Konutun nizamiyesinin önünde askerler bekliyordu. 'Efendim, ben geldim' diyerek Beyefendiye yaklaştım. Fahri Bey, 'Hadi gidelim' dedi. Araca binerlerken askerlere, 'Zorluk çıkarmayın. Kapıyı açın. Çıkış yapacağız' dedim. İsminin Mennan olduğunu sonradan öğrendiği üsteğmen 'Kesinlikle çıkış olmayacak' dedi ve silahını doğrultup, dolduruş yaptı. Bu esnada oradaki diğer askerler de silahlarını bize doğrulttular ve dolduruş yaptılar. Ben de silahımı askerlere doğrultup, dolduruş yaptım. Fahri Bey, bu esnada araçtan inerek, 'Ne oluyor' dedi. 'Çıkışımıza izin vermiyorlar, silahlarını doğrulttular' dedim.
Fahri Bey, askerlerin yanına geldi, 'Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Ben sizin amirinizim' dedi. Bu esnada üsteğmen 'Emir var. Çıkış olmayacak' diye karşılık verdi. Fahri Bey, 'Size bu emri kim verdi? Ara dedim, kim verdi sana bu emri? Ben şimdi yürüyerek çıkıyorum, vurun beni' dedi. Bu esnada Bayram isimli koruma arkadaş da geldi. Üsteğmenin Fahri Beye 'Emir gereği sizi dışarı kesinlikle çıkarmayacağım' dedi. Fahri Bey, konuta doğru yürüyüp telefonla görüşmeye başladı. Fahri Bey'i takip gittim. Arkamı döndüğümde ismini ve rütbesini sonradan öğrendiğim Haydar isimli askerin nizamiyeden içeri girdiğini gördüm. Karşısına geçip 'Buraya giremezseniz' dedim. Bu asker elini kaldırarak 'alın bunları' dedi. Binbaşıya hitabına 'Dikkat et. Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri ile konuşuyorsun' dedim. Binbaşı, emrindeki askerlere hitaben 'İçeri girin, alın bunları. Darbe oldu. Biz yönetime el koyduk' diye bağırdı."
Binbaşının, Genel Sekreter Kasırga'ya "yat yere" diye bağırdığını, Kasırga'nın bu sırada "Ben sizin amirinizim. Siz kimsiniz beni yere yatırıyorsunuz? Yatmıyorum, vurun beni" dediğini Özcan, "Fahri Bey, zorla ambulansa bindirildi. Haydar isimli Binbaşı 'Ne olacağını sanıyordunuz? Yıllardır insanları birbirine kırdırdınız. Darbe oldu, devlete el koyduk.' dedi. Binbaşıya 'Beyefendiyi nereye götürdünüz?' diye sordum. 'Bilmiyorum' karşılığını verdi. Binbaşıya, 'Bırakın hanımefendiyi götürelim' dedik. Binbaşı önce 'Çıkamazsınız' dedi. Daha sonra ısrar edince askerlere hitaben 'Tamam verin silahlarını, istiyorlarsa gitsinler' diye konuştu. Hanımefendiyi araca bindirdik ve olay yerinden ayrıldık." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Habercisi Er Kemal Paşalı da 11-15 Temmuz 2016 tarihleri arasında rutinin dışında Alay Komutanı Albay Muhsin Kutsi Barış'a çok sayıda misafirin gelip gitmeye başladığına dikkati çekerek, şu ifadelerde bulundu:
"Bu kişilerden hatırladıklarının Albay Orhan Yıkılkan, Başyaver Ali Yazıcı, Albay Fırat Alakuş, Albay Ertuğrul Yavuz, Albay Uğur Karaca, Albay Ertuğrul Bozçal, Albay Osman Kılıç, Yarbay Ümit Gencer, Albay Tanju Poshor'dur. Yarbay Ümit Gencer 13-14 Temmuz tarihlerinde, Tanju Poshor 15 Temmuz sabahı, Ertuğrul Yavuz 15 Temmuz akşamı, Başyaver Ali Yazıcı ile Orhan Yıkılgan ise her gün geldi. Alay komutanı 1 haftalık süreçte şahsi ve makam cep telefonunu kullanmamaya çalıştı, sürekli dahili hattan görüşme yaptı, kendisini arayan olursa dahiliden görüştürmesini habercilerine emretti. 12 Temmuz'da akşam üzeri kendisinin araç şoförü uzman çavuş Yusuf Yaylacı'yı makama çağırdı. Telsizlerin alay dışında çekip çekmediğini kontrol etmesini emretti. Yusuf Uzman bana 'yanına bir telsiz al çıkacağız' dedi. Turan Güneş Bulvarı üzerinden ilerledik. Oran'daki TRT binasının yakınından dönüş yaptık. TRT logosunu görünce 'Komutanım burası TRT mi?' diye sordum. Yol boyunca telsizlerle sürekli olarak alayla irtibat kurulup kurulmadığını kontrol ettik."
15 Temmuz 2016 günü sabah eski Alay Komutanı Tanju Poshor'un geldiğini, Kutsi Albayın "Komutanınıza kıyafet ayarlayın benim rütbelerden takın" diye emir verdiğini, Uzman Çavuş Fatih Gazel'in, Tanju Poshor'un alay içindeki deposundan kamuflaj getirdiğini anlatan Paşalı, şöyle devam etti:
"Alay Komutanı, uzman çavuşlara 'Evlerinize gidin. Tatbikat başlayınca gelirsiniz' diye talimat verdi. Yarbay Ümit Gencer, Albay Tanju Poshor, Albay Ertuğrul Yavuz geldi. Albay Ertuğrul Bozçal'ı da komutanın talimatı ile 1 No'lu Nizamiye bölgesinde karşıladı.
TRT bildirisi okunmadan önce komutan tüm Birlik Komutanlarını makamın ön tarafına topladı. Gelenler arasında Piyade Yarbay Ahmet Hatip, Piyade Yarbay İlker Yazır, Üsteğmen Eyüp Baloğlu, Başyaverlikte görevli Astsubay Atahan ile Başçavuş Selami Darcan ile isimlerini hatırlamadığı diğer komutanlar vardı. Kutsi Albay'ın 'Bizim tatbikat gerçeğe dönüştü. Şimdi ne yapacağımızı konuşalım' dedi. Televizyonda bildiri okunurken 'Gelin içeriye bildiri okunuyor' dedi. Komutanların içeride bildiriyi dinlediler, sonra ayrılıp gittiler. Bir ara Kutsi Albayın telefonda konuşurken 'Osman, hadi koçum oradakiler zor durumda sıkışmışlar çıkamıyorlar, onlara yardıma git, onları oradan çıkarmamız lazım' gibi şeyler söylediğini duydum.
Bildiri okunduktan sonra Cumhurbaşkanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı gibi yerlerden gelen telefonları 'Alay Komutanı yok deyin, telefonları açmayın' diye talimat verdi."
Haydar Binbaşının komutanın makamına girdiğini, bir süre sonra makamdan çıktığı anda bağırış seslerini duyduklarını belirten Paşalı, şunları kaydetti:
"Baktığında iki uzman çavuş, bir astsubay ile Binbaşı Murat Şahin'in Haydar Binbaşının üzerine çullandıklarını gördük. Haydar Binbaşının 'Yanlış yapıyorsunuz' diye bağırdığını, bağırışları duyan Kutsi Albayın makamdan çıktığını, 'Durun ulan ne yapıyorsunuz' diye bağırıp, 'Hepimiz askeriz, verilen emri uygularız' dediğini gördük.
Bu sırada Yarbay Ahmet Hatip, Yarbay İlker Yazır, Yarbay Recai Öztürk, Binbaşı Osman Koltarla, Üsteğmen Arif Aydınoğlu geldi ve Kutsi Albayla tartışmaya başladılar. Alay Komutanı makamdan çıkarıldı. Kutsi Albay bize hitaben 'Hadi çocuklar, hakkınızı helal edin' dedi. Daha sonra Kutsi Albay polise teslim edildi."
İddianamede, Kasırga'nın zorla derdest edilmesi ve alıkonulması planının, çoğunu Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığında görevli darbeci askerlerce uygulandığına dikkat çekilerek, "Oluşturulan ekibin Personel Başkanlığında görevli askerlerden seçilmesi tesadüf değildir. Nitekim halihazırda devam eden diğer FETÖ soruşturmaları ve daha önceden yapılan soruşturmalardan elde edilen bilgilere göre, FETÖ bilhassa kamu kurumlarında personel, atama, plan, yönetim birimlerine daha çok sızmıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianamenin "kabul ve oluş" başlığı altında, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Nizamiyesinden zorla derdest edilerek, askeri bir ambulansla Akıncı Üssüne götürülmesi ve orada alıkonulması olayının planlamasının, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün öncesinde 11-15 Temmuz 2016 arasında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Albay Muhsin Kutsi Barış'ın alay içerisinde çok sayıda rütbeli asker misafirleriyle rutinin dışında yaptığı görüşmelere dayandığı kaydedildi.
Bu görüşmelere gelenlerden birisinin de şüpheli Albay Ertuğrul Yavuz olduğuna işaret edilen iddianamede, Yavuz'un, darbe girişiminden iki gün önce, Muhafız Alayına sivil araç ve kıyafetlerle gelerek alay komutanıyla görüştüğünün, iki şüphelinin alaya ait ambulansla olayın provasını ve olay yeri keşfini yaptıkları ifade edildi.
Bu sırada revirde görevli Tabip Binbaşı Adem Parlak'ın ambulansı temin ettiği ve yanlarında bulunduğu, Ulaştırma Er Aykut Şahin'in ise ambulansı kullandığı bildirilen iddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Normal şartlarda darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetin 15 Temmuz'u bir sonraki güne bağlayan gece yarısı saat 03.00'de başlaması halinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin alay içerisindeki resmi konutunda alınarak derdest edilmesi planlanmış olmasına rağmen, darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetin başlangıç saatinin öne çekilmesi karşısında söz konusu planlama Genel Sekreterin konutunda bulunması halinde oradan alınmasına, konutunda bulunmaması halinde ise eşinin konuttan çıkışına izin verilmeyerek onun konuta gelmesi ihtimali üzerine yapılmıştır. Nitekim eylem için oluşturulan ekip ambulansla revirdeki buluşma noktasından ilk çıkışında Genel Sekreterin alay içerisindeki konutuna gitmiş, ancak orada olmadığını anlayınca geri dönmüştür. Daha sonra Genel Sekreterin eşinin konutundan ve nizamiyeden çıkışı engellenerek Genel Sekreterin eşini alması için gelmesini beklemişlerdir.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Kurmay Albay Barış, zorla derdest etme ve alıkoyma planını yapan, emrini veren ve organizasyonun başında olan kişilerden birisidir. Söz konusu plan, çoğunluğu Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığında görevli darbeci askerler tarafından uygulamaya konulmuştur. Oluşturulan ekibin Personel Başkanlığında görevli askerlerden seçilmesi tesadüf değildir. Nitekim halihazırda devam eden diğer FETÖ soruşturmaları ve daha önceden yapılan soruşturmalardan elde edilen bilgilere göre, FETÖ bilhassa kamu kurumlarında personel, atama, plan, yönetim birimlerine daha çok sızmıştır. Bu bakımdan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığı bünyesinde görev yapan FETÖ üyesi askerlerden oluşturulacak ekibe adam seçmek ve planın uygulanmasına onları ikna etmek zor olmamıştır."
Toplanma yeri Çiğiltepe Askeri Lojmanları
Suç tarihinde tuğgeneral rütbesinde bulunan ve darbe teşebbüsünün ardından ihraç edilen firari şüpheli Ali Kalyoncu'nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel İşlem Daire Başkanı olarak görev yaptığı anımsatılan iddianamede, Kalyoncu'nun, eylemin gerçekleştirilmesi için ekip oluşturması konusunda Personel Plan Şube Müdürü Albay Mutlu Serkan Vurdem'i görevlendirdiği, Vurdem'in ise aynı konuda ve ayrıca oluşturulacak ekibin komutasını bizzat üstlenmesi için Tayin Daire Başkanlığı Sicil Kıdem Şube Müdürü Albay Ertuğrul Yavuz'u görevlendirdiği, şüpheli Binbaşı Burhan Özdil'i yanına çağırarak, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gidecek kendisiyle beraber 10 kişilik ekibi belirlemesi ve bu konuda talimatları almak üzere Albay Ertuğrul Yavuz'a uğraması yönünde emir verdiği anlatıldı.
Albay Ertuğrul Yavuz'un eylemi gerçekleştirecek ekibi Özdil'le birlikte belirleyerek, ekibin emir komutasını üstlendiği, derdest etme ve alıkoyma eylemine olay yerinde bizzat katıldığı ifade edilen iddianamede, diğer şüphelilerle birlikte oluşturulan ekibin toplanma yerinin Çiğiltepe Askeri Lojmanları olarak kararlaştırıldığı, 15 Temmuz saat 21.30'da lojmanlara sivil araçlarla gelerek buluştukları belirtildi.
Şüphelilerin, bu araçlara diğer şüphelileri de aldıkları, şüphelilerin bir kısmının kamuflajlarını giydikleri, bu şekilde buluşma noktasından üç araç birlikte yola çıkarak Ertuğrul Yavuz'un Dikmen'deki evine gittikleri, bazı şüphelilerin de kendi araçlarıyla aynı noktaya geldikleri, şüphelilerin yine üç araçlık konvoy halinde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittikleri anlatılan iddianamede, nizamiyeden girerken öndeki araçta bulunan Albay Ertuğrul Yavuz'un "koruma tatbikatı" demesi üzerine alay komutanının emri uyarınca kimlik kontrolü, kayıt ve arama yapılmadan kolay şekilde içeri girdikleri ve doğrudan alay revirine gittikleri ifade edildi.
İddianamede, şüphelilerin, kısa bir süre sonra yanlarına gelen Alay Komutanı Barış ve Alay Nöbetçi Amiri Binbaşı Haydar Aktaş ile yanlarında bulunan Ertuğrul Yavuz'un yönlendirmesiyle hazır edilen askeri ambulansa bindikleri, ambulansı şüpheli Er Aykut Şahin'in kullandığı, ayrıca daha önceden planlandığı üzere ambulansın ön tarafına revirde görevli Tabip Binbaşı Adem Parlak'ın bindiği, şüpheliler Yavuz ve Aktaş'ın ise alay komutanının makam aracına bindikleri anlatıldı.
Kasırga'nın eşinin ayrılmasına da izin verilmedi
Şüphelilerin, bu şekilde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga'nın alay içerisindeki resmi konutuna gittikleri, ancak Kasırga'nın evde olmadığını anlayınca revire döndükleri bildirilen iddianamede, şüphelilerin kısa süre bekledikten sonra aynı şekilde ambulans ve makam aracıyla nizamiyeye geldikleri aktarılan iddianamede, Kasırga'nın da konuttaki eşini almak üzere araç gönderdiği, ancak nizamiyede görevli şüpheli Mennan Yeşilbaş'ın giriş ve çıkışların yasak olduğunu belirterek, aracın girişine ve Kasırga'nın eşinin ayrılmasına izin vermediği anlatıldı.
Bunu öğrenen Kasırga'nın, kısa süre sonra koruma polisleri ve makam aracıyla birlikte nizamiyeye geldiği, şüpheli Yeşilbaş'ın aynı şekilde Genel Sekretere de alay komutanının emrinden dolayı girişe izin veremeyeceğini, hatta kendisinin de güvenlik nedeniyle çıkışına izin veremeyeceğini söylediği ifade edilen iddianamede, bu şekilde tartışma ortamının oluştuğu, Kasırga'nın talebi üzerine Yeşilbaş'ın cep telefonundan alay komutanını aradığı ancak ulaşamadığı, bunun üzerine Alay Nöbetçi Amiri Binbaşı Aktaş'ı aradığı, konuştuktan sonra Genel Sekreterin de Aktaş ile telefonda konuştuğu, ancak giriş ve çıkış konusunda sonucun değişmediği kaydedildi.
Kasırga'nın korumalarının ısrarı üzerine şüpheli Yeşilbaş'ın civardaki nöbet noktalarında görevli Uzman Çavuşlar Güven Kiper, Ömer Erarslan, Sebhetullah Demir ve Murat Sarı'yı nizamiyeye çağırdığı, onları Genel Sekreterin aracının önüne dizerek silahlarını doğrultmalarını, gerekirse kullanmalarını söylediği, kendisi de tabancasını çıkartarak atış pozisyonu aldığı, bunlar gerçekleşirken Yüzbaşı Burak Ercan'ın olay yerinde olduğu, ancak Yeşilbaş'ı engelleyecek bir müdahalede bulunmadığı belirtilen iddianamede, olay devam ederken oluşturulan ekibin, ambulans ve alay komutanının aracıyla nizamiyeye geldiği aktarıldı.
Bu sırada Yeşilbaş'ın emriyle şüpheli Ulaştırma Er Mehmet Akif Özyılmaz'ın kendisine zimmetli aracı Kasırga'nın aracının önüne çekerek yolunu kapattığına yer verilen iddianamede, sonrasında ambulansta bulunan şüphelilerden bir kısmının çevre güvenliğini aldığı, bir kısmının da Albay Ertuğrul Yavuz ve Binbaşı Haydar Aktaş'la birlikte hareket ederek ellerindeki silahlarını da doğrultmak suretiyle koruma polislerini etkisiz hale getirdikleri, silahlarını ve cep telefonlarını aldıkları kaydedildi.
Şüpheli Aktaş'ın Kasırga ile tartıştığı, darbe yaptıklarını, yönetime el koyduklarını söylediği ve yere yatması için bağırdığı bildirilen iddianamede, ardından Binbaşı Ali Hızlı ve Binbaşı Süleyman Selek'in, Kasırga'nın kollarına girerek zorla ambulansa bindirdikleri ifade edildi.
Kasırga'nın, şüphelilerden bazılarının da olduğu ambulansla Akıncı Üssüne götürüldüğü kaydedilen iddianamede, ambulansın üs nizamiyesinde bir yarbay tarafından karşılandığı, yarbayın kimi getirdiklerini sorduğu, sonra bekletmeden ambulansı içeri aldığı anlatıldı. Oradan bir yüzbaşının refakatiyle misafirhane tarzında bir binaya gidildiği, burada Kasırga'yı bir odada askerlere teslim ettikten sonra oradan ayrıldıkları belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Normalde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına geri dönmeleri gerekirken, yolların kapalı olması nedeniyle Albay Ertuğrul Yavuz'un bilgisi dahilinde Kara Kuvvetleri Komutanlığına gittikleri, belirtildiği şekilde ambulansta bulunanların haricindeki şüpheliler Ertuğrul Yavuz, Fevzi Şimşek, Mustafa Deyan, Servet Taşçı, Selçuk Uçar ve Yunus Emre Ceviz'in Muhafız Alayında kaldığı, onların da gece saat 03.00'te geldikleri araçlarla nizamiyeden çıkarak evlerine gittikleri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin 16 Temmuz 2016, saat 16.00 sıralarında Akıncı Üssünde kontrolü sağlayan Özel Kuvvetler görevlileri tarafından serbest bırakıldığı, ambulansta iken ve Akıncı Üssündeki odadayken zaman zaman ellerinin ve ayaklarının plastik kelepçeyle bağlandığı, ağzının bantlandığı anlaşılmıştır."
(21 Ocak 2017, 14:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: