Kayseri'de Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında aralarında Boydak Holding sahip ve eski yöneticilerinin de bulunduğu 67 sanık, ikinci kez hakim karşısına çıktı. 9-12 Ocak arasında 4 gün peşpeşe görülen duruşma sonunda 28 tutuklu sanıktan 6'sı tahliye edildi.
15.01.2017 08:44 Kayseri'de Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında aralarında Boydak Holding sahip ve eski yöneticilerinin de bulunduğu 67 sanık, ikinci kez hakim karşısına çıktı. Polis davanın görüldüğü adliye çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı.
09.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
FETÖ/PYD soruşturması kapsamında aralarında Boydak kardeşlerin de olduğu 28'i tutuklu, 30'u tutuksuz, 9'u firari toplam 67 sanık, 70 gün aranın ardından ikinci kez hakim karşısına çıktı. Cezaevi ring aracı ile Kayseri Adliyesine geniş güvenlik önlemleri altında getirilen tutuklular, davanın görüleceği konferans salonuna alındı. Toplam 771 sayfalık iddianamesi bulunan davanın bugün yapılan ikinci duruşmasında tutuklu sanıklardan Boydak Holding eski Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak, Boydak Holding eski CEO'su Memduh Boydak, Boydak Holding eski Yönetim Kurulu üyeleri Şükrü Boydak, GESİAD eski Başkanı Hamdi Kınaş, işadamları Necmi Somtaş, Nurullah Sarıöz, Halit Gazezoğlu, Arap Ali Aksoy ve Haşim Emirdağ, Ankara Sincan ve Keskin Kapalı Cezaevinden; Boydak Holding eski Yönetim Kurulu üyesi Murat Bozdağ, Kayseri Ticaret Odası eski Meclis Başkanı Mehmet Filiz, muhasebeci Mehmet Fındık, Kayseri Mobilyacılar Derneği (KAYMOS) eski başkanı Mahmut Alak, işadamları İsmail Tuna, Mustafa Ahi, Kimse Yok mu Derneği eski başkanı Hacı Osman Büyükata ile Adem Çelik, Mehmet Albayrak, Nurullah İlgün, Abdullah Haskahraman ise Nevşehir Kapalı Cezaevinden getirilerek mahkemede hazır bulundu.
Davanın 1 Kasım 2016'da yapılan ilk duruşmasında, tutuklulardan Boydak Holding Yönetim Kurulu üyesi Bekir Boydak, holdingin Yönetim Kurulu eski Başkanı Hacı Boydak'ın oğlu İlyas Boydak ve işadamı Mehmet Karakaya adli kontrol şartıyla tahliye edilmişti. Bekir ve İlyas Boydak ile Mehmet Karakaya davanın ikinci duruşmasına tutuksuz olarak katıldı.
Ses, Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden ise duruşmaya tutuklu sanıklardan Yahya Karadeniz (Eskişehir), Salih Akay (Çorum), Metin Çiftçi (Malatya), Metin Gök (Kocaeli), Engin Yanık, Ömer Pekşen ve Ömer Yazıcı (Trabzon) katıldı.
Sanıkların kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, bazı sanıklar hakkında talimatla alınan tanıkların ifadeleri okundu.
Başka bir davadan tutuklu Yahya Karadeniz savunmasında, hayatı boyunca yasa dışı hiçbir örgütle ilgisinin olmadığını öne sürdü.
Hakkında iki gizli tanığın iki satır soyut iddiası bulunduğunu savunan Karadeniz, FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimi öncesi hakkında gazetelerde yapılan asılsız haberler dolayısıyla bazı illerde soruşturmalar açıldığını anlattı.
Karadeniz, darbe girişimi sırasında da Çanakkale'de cezaevinde tutuklu bulunduğuna dikkati çekerek, "Zemheri kod adlı gizli tanık, benim il imamı Sıtkı Baş'ın yardımcısı olduğumu söylemiş. Seyit isimli gizli tanık, Afrika sorumlusu olduğumu beyan etmiş. Somut delil olmadan verilen bu ifadeler iftira niteliğindedir." dedi.
Hakkında Antalya, Çanakkale ve Kayseri'de FETÖ soruşturması kapsamında 3 ayrı dava açıldığını anımsatan Karadeniz, bu davaların birleştirilmesini talep etti.
Karadeniz, mahkeme başkanının sorusu üzerine de himmet toplantılarına katılmadığını ileri sürdü.
-Zaman gazetesinden aranarak eyleme davet edilmiş-
Tutuklu sanıklardan Abdurrahman Haskaraman ise kandırıldığını düşündüğünü, terör örgütünü ve terörist başını lanetlediğini ifade etti.
Eğitim ve yardım faaliyetlerini hizmet bilerek yaptığını dile getiren Haskaraman, KHK ile kapatılan Kimse Yok mu Derneği'nin eski Kayseri şube başkanlarından olduğunu ve dernek faaliyetleri için yardım toplamasının doğal olduğunu söyledi.
Haskaraman, şube başkanı olarak yurt dışına para gönderme yetkilerinin olmadığını vurgulayarak, "Derneğin yurt dışındaki faaliyetlerini görmek için gittim. Ancak yurt dışına kimseye para göndermedim. Hiçbir Gülenist kuruluşa para aktarmadım. Baş imamlık gibi bir iddia da doğru olamaz. Hasib Danış isimli tanığın ifadeleri asılsız ve düzmecedir. Bank Asya'da hesabım vardı ama mevduat artışı yapmadığım gibi yüzde 50 oranında da azalttım." diye konuştu.
Adliye önünde Zaman gazetesine yönelik operasyonu protesto etmek için yapılan eyleme katıldığı iddiasının sorulması üzerine de Haskaraman, "Zaman gazetesinden sekreteryam aranarak 'Başkanımızı adliye önünde görmek istiyoruz' demişler. Ben de haberlerimizi yapıyorlar, faaliyetlerimizi duyuruyorlar, belki derneğe de yardımları olur diye düşünerek kısa süre adliye önünde bulundum." ifadelerini kullandı.
Haskaraman, Kimse Yok mu Derneği şube başkanlığını, genel merkez tarafından atanan müdürün bazı yetkilerini kendisine devretmesini istediği için kendi rızasıyla bıraktığını belirterek, sağlık sorunları dolayısıyla tahliyesini talep etti.
Tutuksuz sanıklardan Haşim Emirdağ da Milli Eğitim Bakanlığında 23 yıl öğretmenlik yaptığını, örgüte bağlı yurt içi ve yurt dışındaki hiçbir kurumda çalışmadığını savundu.
Örgütün "il imamı" Sıtkı Baş'ı da tanımadığını öne süren Emirdağ, "Askeri lise sınavları dolayısıyla ÖSYM Kanununa muhalefet ettiğim söyleniyor. Bu olayla ilgili gözaltı listesinde 12 kişi vardı, hiçbiriyle ilgim yoktur. Gizli tanık çocuğunu 'Selim isimli kişiye yönlendirdiğimi' söylemiş. Bu yalandır. Bank Asya'ya para yatırmadım. Aramalarda hiçbir delil bulunamamış. Bu isnatlara maruz kalma nedenimi bilmiyorum." dedi.
Tutuksuz sanıklardan Halit Bayhan ise Milli Görüş mensubu olduğunu, hain FETÖ yapılanmasını hiçbir zaman benimsemediğini anlattı.
KHK ile kapatılan Boydak Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi olduğu için suçlandığını belirten Bayhan, şöyle devam etti:
"Boydak Holding'te insan kaynakları koordinatörüydüm. Vakıftaki görevim de işimin gereği yapılan bir görevlendirmedir. Her zaman bu yapılanmaya karşı devletimin ve milletimin yanında yer aldım. Bu yapılanmaya zaten fikir olarak karşıyım. Hiçbir irtibatım yoktu. Öğrenci evlerine gitmedim, oturmalarına katılmadım, yardımda bulunmadım. Aksine bugüne kadar İHH'ya yardımda bulundum. Bunların makbuzu mahkemenize sunulmuştur. İsnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum."
Bayhan, tutuksuz yargılanması dolayısıyla her hafta polis merkezine imza atmaya gittiğini, yargılandığı için iş bulamadığını, bankadaki birikimine tedbir konulduğunu anlatarak, beraatını, bu olmazsa hakkındaki adli kontrol şartının ve mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılmasını istedi.
Tutuksuz sanık Bünyamin Aksoy, iddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini belirterek, iddianamenin somut deliller yerine soyut ifadelere dayandırıldığını öne sürdü.
FETÖ tarafından düzenlenen hiçbir toplantıya gitmediğini anlatan Aksoy, iddianamede bulunan gizli tanık ifadelerinin çelişkili olduğunu öne sürdü.
Birçok şehre iş için gittiğini belirten Aksoy, gizli tanığın ifade ettiği şekilde Mardin'e gidip orada Kimse Yok mu Derneği adına kurban dağıtmadığını savundu.
Tutuklu sanık Metin Gök ise iddianamede bahsedildiği gibi örgüte üye olmadığını ve kimse adına kimseden para toplamadığını söyledi.
İş yerindeki amirleri ve müdürleri dışında kimseden emir almadığını vurgulayan Gök, "Söz konusu örgütün hiçbir toplantısına katılmadım. Hakkımda sadece gizli tanık ifadesi var. Kanunlara göre sadece gizli tanık ifadeleri ile hüküm vermek mümkün değildir. Yurt dışına kaçma gibi bir durumum yok. Bu yüzden tutuksuz yargılanmak istiyorum." diye konuştu.
Bir diğer tutuksuz sanık Mustafa Özdemir de suçlamaları kabul etmediğini belirterek, "Kimsenin adamı olmadım. Yaklaşık 20 yıldır kamu kurumunda çalışıyorum. Sağcı amir de geldi solcu amir de. Ama kimseyle iyi geçinemedim. Çünkü kimseye boğun eğmedim. O yüzden beni çok sevmezler." dedi.
Hain darbe girişiminin ardından açığa alındığı ve geçirdiği soruşturmanın ardından yeniden göreve iade edildiğini vurgulayan Özdemir, şöyle konuştu:
"Yeniden göreve iade edilmem suçsuz olduğumun en büyük kanıtıdır. Her ne kadar aklanıp görevime geri dönsem de bazı yerel gazetelerde örgütün üst düzey yöneticisi olduğum yönünde fotoğrafımla birlikte haberler yapıldı. Bu durumu kimseye anlatamadım ve daha fazla dayanamayıp emekliye ayrıldım. Söz konusu örgütün bankasında param yok, çocuklarımın hepsi devlet okulunda okudu, gazete abonesi değilim, örgüt üyelerinin kullandığı mesajlaşma programını da kullanmadım. Bunlar benim bu örgüte üye olmadığımı ve onların adına faaliyet göstermediğimi ortaya koyuyor."
Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yapılan hiçbir hareketin yanında olmadığını iddia eden Özdemir, "İdamın gelmesini ben de istiyorum. Çünkü, suçsuz yere 'vatan haini' olarak anılmaktansa ölmeye tercih ederim" diye konuştu.
Tutuksuz sanık Mahmut Göncü de gizli tanığın kendisine iftira attığını iddia ederek, 17-25 Aralık'tan sonra Memurlar Vakfı'na hiç gitmediğini, Aktif Sen'den 2015 yılında istifa ettiğini kaydetti.
Bir diğer tutuksuz sanık Hamza Çim, suçlamaları kabul etmediğini ve FETÖ ile alakasının olmadığını belirterek, "Dini duygularla Mustafa Özdemir'in daveti ile sohbetlere katıldım. Gizli tanığı tanımıyorum. Komşum Ş.K'yı sohbetlere davet ettim ama sonra aramız bozuldu. Gizli tanığın da bu şahıs olduğunu düşünüyorum. 2012 yılından sonra da söz konusu toplantılara katılmadım." ifadelerini kullandı.
Yıllardır kamu kurumunda memur olarak çalıştığını belirten Çim, "FETÖ ile alakam olsaydı, her yere birilerini müdür yapan bu örgüt beni de bir yere müdür yapardı" şeklinde kendini savundu.
Ara verilen duruşmaya yarın devam edilecek.
10.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın ikinci celsesine, aralarında Boydak Holding eski yöneticileri Hacı, Memduh ve Şükrü Boydak'ın da yer aldığı 22'si tutuklu 50 sanık ile avukatları ve müştekiler katıldı. Duruşmada tutuksuz yargılanan sanıklar savunma yaptı.
Şadi Günek savunmasında, somut delile dayanmayan suçlamaları kabul etmediğini, davanın diğer sanıklarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin ticari olduğu öne sürdü.
Ömer Geneci ise 19 yıllık öğretmen olduğunu, Aktif-Sen'e üyeliği nedeniyle meslekten ihraç edildiğini anlattı.
Davanın diğer sanıklarından Mustafa Özdemir'in bir öğrencisinin velisi olduğunu ifade eden Geneci, şöyle konuştu:
"Mustafa Özdemir aynı zamanda devlet hastanesinde MR teknisyeniydi. 8 yıl kanser tedavisi gördüm. Mustafa Özdemir de MR randevularında yardımcı oluyordu. Kendisini arayıp randevu alıyordum. Bu nedenle sanırım 10-15 kez aramışımdır. Bir gün bağ evine iftara davet etti. 5-6 kişi namaz kıldık. Burada imam oldum. Dini bilgim de olduğu için sordukları sorulara cevap verdim ama sohbet imamı değilim. Ne para aldım, ne para verdim. Makbuzsuz, faturasız zaten kimseye ne para veririm ne de alırım. Ne olduğu bilinmeyen bu kurumlara da iyi ki para vermemişim."
Hüseyin Aydın da savunmasında kayyum atanan Nezahat Temizlik adlı şirkette pazarlama ve personel müdürü olduğunu, bin 700 lira maaş aldığını söyledi.
Şirkete kırtasiye malzemesi bile almak için genel müdür Ahmet Doğan'ın iznini aldığını savunan Aydın, "Alarm cihazları da satıyorduk. Arama kayıtlarım çıkan kişileri de bunun için aramış olabilirim. Çalıştığım şirketin FETÖ'ye ait olduğunu bilmiyordum. İşten ayrılmak istiyordum. Bunu da çevremdeki herkes biliyor. 1999'da imam-hatip lisesinden mezun oldum. 28 Şubat mağduruyum. Üniversite eğitimimi tamamlayıp imam olmak istiyordum. 15 Temmuz'dan sonra tek ders sınavım vardı ama sınava giremedim." ifadelerini kullandı.
Şaban Çınar da devlet erkanının 17-25 Aralık süreci öncesinin dava konusu edilmeyeceğini söylemelerine rağmen kendilerinin bu süreçten önceki olaylar dolayısıyla suçlandıklarını savunarak, bu nedenle davayı "Down sendromlu" tanımladığını kaydetti.
Hain darbe girişimini lanetlediğini belirten Çınar, şunları anlattı:
"Evimde 2 liste bulundu. Savcı bu listeleri himmet listeleri olarak değerlendirmiş. Ancak birinci liste, ev aldığımda iş yerindeki arkadaşlarım aralarında hediye olarak para toplamışlar ve kim kaç lira verdiyse yazmışlar. İkinci liste de çocuğum doğduğunda verilen hediye paranın listesidir. Gerçek isimler yazılıdır. Bu kişiler Kayseri Kamu Hastaneleri Birliği satın alma biriminde çalışmaktadır. Listeyi de kimin hazırladığı bellidir. Gizli tanık örgütün Belsin sorumlusu olduğumu söylemiş. Belsin'de telefonum kaç kere sinyal vermiş, araştırılsın."
"Müştekilerden sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı tanırım"
Nevşehir'in Kozaklı ilçesindeki bir kaplıca otelde himmet toplantısı düzenlendiği iddiasına ilişkin de Çınar, şunları anlattı:
"Memurlar Vakfı'nın 4 yıl muhasipliğini yaptım. Vakıf olarak Kozaklı'ya gezi düzenlemiştik. Gittiğimiz otel, grup indiriminden yararlanabilmemiz için sayımızın yeterli olmadığını, gelecek başka bir grupla eşleştirirlerse daha çok indirim yapabileceklerini söylediler. GESİAD Niğde Şubesi'nin grubuyla eşleştirildiğimizi burada öğrendim. Kayıtlarda GESİAD üyeleri ile birlikte kalmış gibi görünüyoruz ama bu otelin yarattığı karışıklıktan kaynaklanıyor. Bu geziye katılan herkes de otel parasını kendisi ödedi."
Çınar, mahkeme başkanının "FETÖ ile bağlantılı olduğu tespit edilen iki kurumun orada buluşması tesadüf mü?" diye sorması üzerine, "Biz kim olduklarını bilmiyorduk. Orada toplantı da yapmadık. GESİAD yaptıysa bilmiyorum." dedi.
Tamer Oğuz da sanıklardan Mustafa Özdemir'in bağ evinde katıldığı iftarda Şükrü K'nin de bulunduğunu, daha sonra bu kişinin de evine misafir olduğunu söyledi.
Şükrü K'nin 2013'te evindeki bir toplantıda siyasi içerikli konuşma yaptığı için bir daha oraya gitmediğini ileri süren Oğuz, "Bir süre sonra beni arayıp neden gelmediğimi sordu. Ben de siyasi içerikli konuştuğu için gelmediğimi söyledim. Bir daha olmayacağını söyleyerek beni tekrar evine davet etti. Yeniden bu kişinin evindeki dini içerikli toplantılara katılmaya başladım ama bir süre sonra kendisinin beton ustası değil müteahhit olduğunu söyleyerek 'Sen ihale yapıyormuşsun, bana da iş versen' dedi. Kendisine ağır bir karşılık verdim. Bunun üzerine beni 'sen görürsün' diyerek tehdit etti."
Oğuz, hakkında asılsız iddialarda bulunan gizli tanığın da Şükrü K. olduğunu ileri sürdü.
Sanık Köksal Erdoğmuş ise davanın müştekilerinden sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıdığını ifade ederek, sanıklarla ilgisinin bulunmadığını öne sürdü.
Terör örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmediğini belirten Erdoğmuş, "Bu yapının okul ve dershanelerine gitmedim, çocuklarımı göndermedim. Evlerinde imam olduğum iddiası doğru değildir. Bank Asya'ya destek için para yatırmadım. Gazete, dergi, sendika üyeliğim yoktur. Kurban ve bağış toplamadım. Terfi etmedim, özel görevlere getirilmedim. Telefonum ByLock programını desteklemiyor. Bu programı da basında gündeme gelince öğrendim. Memur-Sen'e bağlık Sağlık-Sen üyesiyim. Aralık ayında açığa alındığım görevime, hakkımdaki soruşturma tamamlanınca yeniden döndüm. Beraatimi talep ediyorum." dedi.
Savunmasını yazılı olarak veren tutuksuz sanık Hüseyin Alpay, mahkeme heyetinin 'Neden kendi üzerine olan hattı başkasına verdin?' sorusuna ise "Önümüze geçip namaz kıldıran biriydi hakim bey. Ben bunların böyle çıkacağını nereden bileyim? Bu adam 'bölge abisi' olarak tabir edilen kişi." diye konuştu.
Tutuksuz sanık İbrahim Ülger ise memuriyet hayatı boyunca amirlerinin dışında kimseden emir almadığını iddia ederek, "Hiçbir illegal yapının içerisinde bulunmadım. Talas bölge imamı olduğum asılsızdır. Devlete hiçbir zaman tavır almadım. Kimseden hiçbir zaman, hiç bir ad altında para almadım. Memurlar Derneğine üyeydim. Buraya da sadece aidat ödemesi yaptım." şeklinde kendini savundu.
Tutuklu sanıklardan iş adamı Hamdi Kınaş'ın ortağı olduğu şirkette satın alma müdürü olarak çalışan tutuksuz sanık Erkan Yıldız ise Kınaş'ın isteği üzerine 3 kişiden burs istediğini ancak bursları kendisinin tahsil etmediğini, patronlarının dediklerini yaptığı için yargılandığını öne sürdü.
Şikayetçi olan Cemil Görücü'den 3 bin 750 lira istediğini, Görücü'nün ifadesinde çalıştığı şirketten alacağından 23 bin lira kesildiğini söylediğini anlatan Yıldız, söz konusu kesintinin iddia edildiği gibi burs kesintisi olmadığını, yaptığı işi yetiştirememesinden dolayı yapıldığını belirtti.
Tutuksuz sanık Muzaffer G. de 2010 yılında İstanbul merkezli Tahşiyeciler operasyonu kapsamında İstanbul'dan gelen komiser yardımcısı ile burada operasyona katıldığını söyledi.
Operasyon kapsamında evinde ve iş yerinde arama yapılan Hasip Danış'ın kendisine iftira attığını ileri süren Muzaffer G, Danış ile rutinin dışında diyaloğunun olmadığını, "Evinin aranması Danış'ın namaz kılmasına izin vermediği" iddiasının ise asılsız olduğunu, ayrıca emniyetteki atamalara müdahil olduğu yönündeki suçlamaları ise reddettiğini belirtti.
Bir diğer tutuksuz sanık Eşref C. de kendisi hakkında iddianamede bulunan suçlamalarının hiçbirinin somut delillere dayandırılmadığını iddia etti.
Duruşmaya SEGBİS ile Sivas'tan katılan tutuksuz sanık Cengizhan B. ise kendisini şöyle savundu:
"Dersaneye gitmeden üniversiteyi kazandım. 4 yıl boyunca devlet yurdunda kaldım. Daha sonra memur oldum. Amirlerimin dışında kimseden emir almadım. İnanıyorum ki bana yöneltilen suçlamaların asılsız olduğu yargılama sonunda anlaşılacaktır."
Trabzon'dan SEGBİS ile katılan bir diğer tutuksuz sanık eski ÖSYM Başkan Yardımcısı Ömer Pekşen de suçlamaları kabul etmedi.
Dava konusu olan sınav kitapçıklarının imha edilmesi yönünde karar alınan yönetim kurulu toplantısına katılmadığını anlatan Pekşen, "Ben başka bir ilde görev yaparken Ali Demir benim Ankara'da çalışmamı istedi. Öyle ki 'Burada bir yangın var, söndürmek ister misin?' şeklinde beni Ankara'ya davet etti. Ben de Ankara'ya gitmeye karar verdim. Çalıştığım süre boyunca soru havuzu oluşturduk. Her adaya ayrı soru kitapçığı uygulamasına geçtik." dedi.
Devlete karşı hiçbir zaman tavır almadığını vurgulayan Pekşen, şöyle devam etti:
"Ben son 20 yıldır, etrafımdakilere, bu grubun (FETÖ) İslamın dışında bir din oluşturmaya çalıştıklarını anlatmaya çalıştım. Bu düşüncem 2010 yılında KPSS sorularının çalınmasının ardından iyice pekişti. Ben böyle bir düşüncedeyken bu hain örgütü üye olmaktan yargılanmak beni oldukça üzüyor."
Ara verilen duruşmaya yarın devam edilecek.
11.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki ikinci duruşmanın üçüncü celsesine, aralarında Boydak Holding eski yöneticileri Hacı, Memduh ve Şükrü Boydak'ın da yer aldığı 21'i tutuklu 36 sanık ile avukatları ve müştekiler katıldı. Tutuksuz sanık Engin Yanık ise duruşmaya Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile dahil oldu.
Yanık, savunmasında, örgütün öğrenci evinde 7 ay kaldığını, bu dönem de hem çalışıp hem de üniversitede eğitim gördüğünü söyledi.
Bu dönem çalıştığı iş yerinin de örgütle ilgisinin bulunmadığını öne süren Yanık, şunları anlattı:
"Maddi durumumuz iyi değildi. Bu nedenle evlerinde kaldım ama her ay belirli bir miktar da buraya para ödüyorduk. 'Sipahi' kod adlı gizli tanığın ifadesinde üzerime attığı suçları kabul etmiyorum. Evde birlikte kaldığım kişilerle de samimiyetim yoktu. Eve geçen çocuklara test ya da sınav sorusu vermedim. Eve giriş çıkış saatlerim de atılı suçları yapmaya müsait değildi. Giyim ve yaşam tarzım da zaten bunlara uymuyordu. Kötü alışkanlıklarım da vardı. Liseyi meslek lisesinde okudum. Bu kişilerle üniversite hayatımda kısa süre kaldım. Üniversitede de iki yıllık meslek yüksek okulunda okudum. Ben başka bir öğrenciye ders çalıştıracak yetenekte de değilim. 2013'te Ankara'ya döndükten sonra da bağlantım olmamıştır."
Mahkeme başkanının, davanın diğer sanıkları ile evde birlikte kaldığı ve aleyhinde ifade veren bazı öğrencilerin isimlerini sorması üzerine Yanık, "Bu kişileri tanımıyorum. Yaka kartım vardı. Eve bununla girip çıkıyordum." dedi.
Ali Yanık, Ankara 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi SEGBİS ile katıldı. Yanık'ın suçun işlendiği iddia edilen tarihte FETÖ'nün cemaat evlerinde öğrenci olarak kaldığını belirten Ali Yanık savunmada, "Daha önce yaptığım savunmaları kabul ediyorum. Ben bu örgütün herhangi bir yapısında bulunmadım. Sadece öğrencilik dönemimde maddi sıkıntı çektiğim için evlerinde kaldım. Çalıştığım işyerine internet üzerinden başvuru yaparak başladım. Benim üzerime suçları atan kişiyi tanımıyorum. Cemaat evinde kaldığım sürece hiç bir kod adım olmadı. Ev ağabeyliği yapmadım. Kimseye sınav sorusu çalıştırıp dağıtmadım" dedi.
Cemaat evinde kaldığı dönemde sigara gibi kötü alışkanlıklarının mevcut olduğunu belirten Yanık, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Erciyes Üniversitesi'ne yatay geçiş yaparak 2 yıllık üniversite okudum. Başka bir öğrenciye ders çalıştıracak yeterliliğe sahip değilim. Bu örgüte ait banka hesabım yoktur. ByLock kullanmadım. Benim bu örgütle evlerinde kısa bir dönem kalmam dışında herhangi bir bağlantım olmadı. Bu yönden beraatımı istiyorum."
Tutuksuz sanık Ali Yanık, Mahkeme Başkanının "Evin ağabeyi kimdi?" sorusu üzerine, "Evin ağabeyinin kim olduğunu bilmiyorum. Evdeki kimseyi tanımıyorum. Eve yaka kartım vardı, onunla girip çıkıyordum" yanıtını verdi.
Tutuklu sanıklardan Metin Çiftçi ise polis memuru olduğunu ve 2012'den 2016'nın ağustos ayına kadar Malatya'da görev yaptığını belirtti.
Bu nedenle isnat edilen suçları Kayseri'de işlemiş olmasının imkan dahilinde olmadığını savunan Çiftçi, 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi sırasında da Malatya'da cansiperane mücadele ettiğini, buna ilişkin telsiz konuşma kayıtlarının da İl Emniyet Müdürlüğünden istenebileceğini kaydetti.
Mahkeme başkanının örgütün kriptolu mesajlaşma programın "Bylock" kullandığının tespit edildiğini söylemesi üzerine de Çiftçi, "Bylock hiçbir zaman kullanmadım. Kullandığım iddia ediliyorsa bu programı ne zaman indirdiğim, ne kadar kullandığım, yazışmalarım nasıl tespit edilmiştir. Bunlar istihbari bilgiye dayalı olamaz." dedi.
Tutuklu sanık 24 yıllık polis memuru Metin Çiftçi ise duruşmaya tutuklu bulunduğu Malatya'dan getirildiğini söyledi. Çiftçi, "Ben 2012 Eylül ayından 2016 Ağustos ayı arasında Malatya'da görev yapmaktaydım. Hakkımdaki iddiaları Kayseri'de işlemem mümkün değil. Benimle ilgili delilsiz, asılsız iddialara yer verilmiştir. Bunlar masa başında yazılmış asılsız iddialardır. Hayatımda hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı tavır almadım. Ben demokrasiye sonuna kadar inanan biriyim" diye konuştu.
Çiftçi, Bylock programı kullandığı ve Bank Asya'da hesabının olduğu iddialarıyla ilgili de şunları söyledi:
"Bank Asya hesabımı 2004 yılında kredi kartı kullanma düşüncesiyle açtım. Bu kredi kartını 2014 yılına kadar kullandım ve kapattım. Hesabımın halen nasıl kapanmadığını anlamış değilim. Herhangi bir örgütten teslimat alarak bu açtığım hesaba para yatırmış değilim. ByLock programını kullanmadım. Kullandığım söyleniyorsa kimlerle yazışma yaptığımın tespitinin yapılmasını istiyorum. Asılsız ve delilsiz olarak suçlanmamam anayasaya aykırıdır. Meslek hayatım boyunca hukuksuz bir iş yapmadım. 4.5 aydır hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunmaktayım. Meslekten ihraç edildim. Eşim çocuklarım mağdur oldu. Yüce mahkemenizden beraatımı istiyorum."
Müşteki İsmail Arıcı da "İstikbal Osman Şaş" markasıyla sucuk üretimine başladıklarını ancak Boydak ailesinin "İstikbal" adını kullanamayacakları iddiasıyla kendilerine dava açtığını anlattı.
Kendilerine fason üretim yapan kişi ile bankalara da baskı yapıldığını ve zarara uğratıldıklarını savunan Arıcı, bunun da FETÖ'nün gücüyle yapıldığını ileri sürdü.
Boydak ailesinin avukatı Bülent Hayri Acar ise müştekinin Twitter adresinden bazı kişilerin ad ve soyadlarının baş harflerini vererek dava kapsamında bu kişilerin tutuklanacağı yönünde paylaşımda bulunduğunu söyledi.
Acar'ın bu paylaşımları okuyarak bunların kendisine ait olup olmadığını sorduğu Arıcı, önce kendisine ait olduğunu kabul ettiği paylaşımları, yazıcı çıktısına baktıktan sonra ise reddetti.
Arıcı'nın çelişkili beyanları üzerine mahkeme başkanı paylaşımı yapan kullanıcı adını okuyarak, bunun kendisinin olup olmadığını sordu. Yazıcı çıktısı kendisine tekrar gösterilen Arıcı, "Kullanıcı adı benim ama Twitter hesabıma bakıp araştırmam gerekiyor. Ben birçok tweet atıyorum. Yazılı beyanda bulunacağım." dedi.
Acar ile Arıcı'nın avukatı arasında da bu sırada gerginlik yaşandı.
Arıcı, "Biz, İstikbal Osman Şaş adıyla sucuk üretimine başladık. Boydaklar markamızda İstikbal ismi olduğu için bu markanın kapanması için dava açtı. Türk Patent Enstitüsü belgemizi verdi. Bize yapılan baskılar sonucu işimizi yapamaz olduk. Et aldığımız yerden artık alamaz olduk. Peşin para ile çalıştırdığımız yerler artık bizimle çalışmadı. 5 milyona yakın malvarlığım yok oldu. Bu davada ben şikayetçiyim. Kimseden korkumuz yok. Vatana canımız feda olsun" dedi.
Duruşmada söz alan Boydak Holding eski CEO'su Memduh Boydak şikayetçi Arıcı'ya, "İstikbal'den başka marka yok muydu? Neden İstikbal ismini koymak istemiş? Bizden daha ünlü markalar da vardı onların adını neden koymamış?" diye sordu. Boydak'ın sorusunu cevaplayan Arıcı, "Ben sucuğa Boydak ismi koymadım, İstikbal koydum. Bunda bir şey yok" dedi.
Öte yandan, duruşma öncesi burnu kanayan tutuklu sanıklardan Arap Ali Aksoy'a salona gelen 112 Acil Servis ekibi tarafından müdahale edildi.
Müşteki Osman Şaş, Türk Patent Enstitüsü'ne 2011 yılında "İstikbal Osman Şaş Sucukları" markasıyla başvuruda bulunduğunu ve kabul edildiğini söyledi.
Üretime başladıklarını ve sonrasında Boydak Grubu tarafından baskı gördüklerini iddia eden Şaş, "Üretim ortağımız firmaya ve mal aldığımız firmalara bizimle çalışmaları yönünde baskı yaptılar. Biz emniyete şikayette bulunduk. Gasp büroda ifade verdik. Gasp büro müdürü 'Boydakları buraya getirmek zannettiğiniz kadar kolay değil.' dedi. Nereye başvurduysak bir sonuç alamadık. Avukatımıza bile baskı yaptılar." dedi.
Tutuklu sanık Memduh Boydak ise Şaş'ın suçlamaları karşısında "Bunlara baskı yapanın Allah belasını versin. 'Boydaklar bize baskı yaptı.' diyorlar. Kim yapmış, isim verebiliyorlar mı?" diye konuştu.
Müşteki sanık Yılmaz Akansu da fakir çocukları okutabilmek için Kılıçarslan Eğitim Vakfını kurduklarını ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığını dile getirdi.
Kendi döneminde vakfın taşınmazlarının para karşılığında kiraya verilmediğini iddia eden Akansu, "Ben yaşımdan dolayı vakfa çok sık gidemiyordum. Alınan kararlar hakkında bilgi istedim, vermediler. Kararlara imzamı atmışlar. İmzamı atanlar hakkında davacıyım. Vakfın verdiği burslardan benim haberim yok." ifadelerini kullandı.
Akansu, ayrıca "Ben FETÖ üyesi değilim. Allah belasını versin onun. Yüzünü bile görmedim. Biz hayırseverlik için yaptık bu işleri. Serhat Dershanesinin kullandığı binayı vakıf olarak aldık. Dershaneye kiraya verdik ama karşılığında para almadık." değerlendirmelerini paylaştı.
Müşteki İsmail Yükseker ise eşi adına üniversite öğrencilerinin kalması için bir yurt yaptırmayı düşündüğü dönemde örgütün "il imamı" olduğu iddia edilen Sıtkı Baş'ın "Madem yurt yaptıracaksın bizim de arsamız var. O zaman bu yurdu gel, bizim arsamıza yap." dediğini aktardı.
Yurdu yaptırdıktan sonra 17-25 Aralık olaylarının yaşandığını ve örgütle ilişiğini kestiğini vurgulayan Yükseker, "7 Haziran seçimleri öncesinde Kayseri'ye gelen Cumhurbaşkanımıza bir mektup ilettim. Yaptırdığım yurda devletin el koymasını istedim. 'Beni bu örgütten kurtarın' dedim. Ben 2010 yılına kadar sohbetlere katıldım." şeklinde konuştu.
Müşteki Cemil Görücü de tutuklu sanık Hamdi Kınaş'ın sahibi olduğu şirketle daire karşılığında bir iş yaptığını ancak işi bitirmesine rağmen dairesinin tapusunun kendisine verilmediği savundu.
Karşılıklı dava sürecinin başladığını kaydeden Görücü, "Şirketin satın alma müdürü tutuksuz sanık Erkan Yıldız'dan şikayetçi değilim. Yıldız sadece Kınaş'ın burs talebini bana iletti. Ben de burs talebini kabul ettim. Alacaklarımdan kesilecekti. Şikayetçi değilim." dedi.
"Dini duygularımı istismar eden herkesten şikayetçiyim." diyen müşteki Mehmet Salih Keskin de Kılıçarslan Eğitim Vakfına burs başvurusu yaptığını, talebinin kabul edildiğini ancak kaldığı evdeki 'ev abisinin' bursun yattığı hesap kartını kendisinden aldığını söyledi.
Burs çıktıktan bir yıl sonra kaldığı evden ayrıldığına dikkati çeken Keskin, "Burs yatmaz diye evden çıkarken kartımı istemedim. Burada yargılanan kimseyi tanımıyorum. O yüzden buradakilerden davacı değilim. Sadece 'Hilmi' kod adlı ev abisinden şikayetçiyim." şeklindeki görüşlerini dile getirdi.
"Kendini ayetler okuyarak haklı çıkarmaya çalıştı"
Müşteki Ömer Koçak ise 2012-2013 eğitim yılında FETÖ evlerinde kaldığını bildirdi. "Türkçe Olimpiyatlarıyla Türkçeyi dünyaya yaydıklarını düşündüğüm için ben de o evlerde kaldım. Evlerde kalıp dine hizmet etmek istedim." şeklinde konuştu.
Evde kalmaya başladıktan sonra kendisine 3 ortaokul öğrencisi verildiğini vurgulayan Koçak, şöyle devam etti:
"Biz ilk önce öğrencilere normal dersler çalıştırdık. Daha sonra bu çocukların askeri lise sınavına gireceklerini söylediler. Ben de askeriyede de dini bütün insanlar olmasını istediğim için karşı çıkmadım. Kayseri'de 21 evde askeri liselere hazırlanan çocuklar vardı. Haftada bir bu çocukların abileriyle toplantı yapıyorduk. Sınava 3 gün kala çocukları bizden alıp başka abilere verdiler. Son 3 gün biz ders çalıştırmadık. Ben bu olaydan sonra şüphelenmeye başladım. Bir gün çocukların kaldığı eve gittim. Bir odada teker teker abiyle görüşüyorlardı. Çıkınca ne görüştüklerini sordum. 'Abi, Kur'an'a el bastık. Söyleyemem' dediler."
Daha sonra Selim kod adlı abiye "Sınav sorularını vermeyi düşünmüyorsunuz değil mi?" dediğini anlatan Koçak, "Selim abi Kur'an'a el basarak "Öyle bir şey yok." ifadesini kullandı. Sınavdan sonra her şeyden haberim varmış gibi çocuklardan birini aradım. O da bana 'Abi, Allah razı olsun. Verdiğiniz 80 sorunun hepsi çıktı.' dedi. Bunun üzerine Selim abinin yanına tekrar gittim. Tartışmaya başladım. Kendini ayetler okuyarak haklı çıkarmaya çalıştı. 'Düşmanımızın silahıyla silahlanmamız gerekiyor.' dedi."
İlk aşamada üstü kapatılır diye savcılığa başvurmayı düşünmediğini iddia eden Koçak, "ÖSYM Kayseri Koordinatörüne olayı anlatım. O da dönemin ÖSYM Başkanı Ali Demir'i aradı. Demir beni Ankara'ya çağırdı. Ankara'ya gittim ama ÖSYM Başkan Yardımcısı ile görüşebildim. Oradan da sonuç alamayınca olayı basına anlattım." dedi.
Ara verilen duruşmaya yarın devam edilecek.
12.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Davanın ikinci duruşmasının dördüncü gününün öğleden önceki oturumuna 250 kişilik Kayseri Adalet Sarayı Konferans Salonu'nda görülmeye devam edildi.
Tanık olarak dinlenen OSB Camisi imamı Ali Akduman, geçen yıl Melikgazi Müftülüğünden gelen vaiz İbrahim Erdoğan'ın camilerinde vaaz verdiğini söyledi.
Erdoğan'ın vaazında savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesinden bahsettiğini dile getiren Akduman, şunları anlattı:
"Vaazda 'Hiçbirinizin evladı bu alçakların yaptığını yapmaz. Bu görüntüleri çekip medyada yayınlayanları Allah'a havale ediyorum. Hiç düşünmediniz mi onun da annesi, babası, eşi, çocukları olduğunu, yıllar sonra bu görüntülerle karşılaşıp üzüleceklerini. Ben bunların gazetesini almıyorum, televizyonlarını seyretmiyorum. Bunların gazetesini gördüğüm iş yerinden alışveriş yapmıyorum, siz de yapmayın' dedi. Namazdan sonra cemaatten birkaç kişi gelerek 'Sen ne diyorsun hoca? Zaman gazetesini mi almayacaklar, Samanyolu televizyonunu mu izlemeyecekler? dedi. Sonra diğerleri de devreye girdi. 'Artık seni Diyanet İşleri Başkanı yaparlar, milletvekili adayı mı olacaksın' diye hakaretler etmeye başladılar. Ben devreye girerek hocamızı oradan uzaklaştırdım. Sanıklardan İsmail Tuna ile ailece görüşürüz. Sadece o kalabalığı uzaklaştırmak için geldi."
Mahkeme başkanının tutuklu sanıklardan Mehmet Filiz'i tanıyıp tanımadığını sorması üzerine Akduman, simaen bildiğini söylediği ve salonda kendisine gösterilen Filiz'i teşhis ederek, vaize tepki gösterenler arasında bu kişinin de olduğunu öne sürdü.
Tanık Mustafa Tarık Aydemir de emekli polis olduğunu ve müşteki sanık Yılmaz Akansu'nun şirketinde personel ve idare müdürü olduğunu belirtti.
Yılmaz Akansu yaşlı olduğu için başkanı olduğu KHK ile kapatılan Kılıçaslan Eğitim Vakfı'na ait bazı kararların iş yerine getirildiğini dile getiren Aydemir, şöyle devam etti:
"Karar defterini getirmezlerdi. Vakıf müdürü Arap Ali Aksoy A4 ebadında karar kağıdı getirirdi. Bir keresinde vakıf mallarının satışıyla ilgili bir karar getirdiler. Yılmaz beyi uyardım. 17-25 Aralık sürecinden sonra vakıf mallarını satmaya çalıştılar. Bunlarla ilgili bir kararı iptal ettim. O maddenin üzerine iptal diye yazdım. 'Karar defterini getirin' dedim. Terörle Mücadelede Şube Müdürlüğünde çalıştığım için bunları tanıyorum. Her zaman devletimin yanındayım. FETÖ'ye devleti bırakmayız. Bu satıştan elde edecekleri paranın gideceği yer konusunda şüphelerim vardı. Bu nedenle o kararın iptal edilmesini sağladım."
Hazır bulunan tanıkların dinlenmesinin ardından Cumhuriyet Savcısı, mevcut delil durumunu göz önünde bulundurarak, tutuklu sanıklar, TMSF'ye devredilen Boydak Holding yöneticilerinden Murat Bozdağ ve Kılıçaslan Eğitim Vakfı yöneticileri Arap Ali Aksoy ile Nurullah Sarıöz'ün tutuksuz yargılanmak üzere tahliyelerini, diğer sanıkların ise tutukluluk hallerinin devamını talep etti.
Duruşmada, daha sonra sanıkların taleplerinin dinlenmesine geçildi. Boydak ailesinin avukatı Bülent Hayri Acar, Adli Tıp Kurumunun tutuklu sanıklardan Hacı Boydak'ın tedavisinin cezaevi koşullarından devam edebileceğine yönelik rapor verdiğini belirterek, "Radyolojik görüntüleme yapılmamış. Müvekkilimin tam teşekküllü onkoloji hastanesine sevk edilmesini ve yeniden inceleme yapılmasını talep ediyoruz." dedi.
Hacı Boydak: "Hayırlısı olsun"
Tutuklu sanık Hacı Boydak, tanık beyanlarına ve tutukluluk halinin devamına ilişkin olarak, "Herhangi bir talebim yok. Hayırlısı olsun" dedi. Tutuklu sanık Memduh Boydak ise adalete saygılarının olduğunu belirterek, "Tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalmak istiyorum. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum" derken, Şükrü Boydak da tahliyesini istedi.
Savcı tarafından tahliyesi talep edilen tutuklu sanık Murat Bozdağ, "Teşekkür ederim, tahliyemi istiyorum" dedi. Tutuksuz sanık Mustafa Boydak, Erol Boydak ve İlyas Boydak da yüce mahkemeye güvendiklerini söyleyerek, diyecek bir şeyleri olmadığını ifade ettiler.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Filiz, basında yer alan Ticaret Odası Meclis Başkanlığına cemaat tarafından getirildiği ifadelerinin doğru olmadığına dikkat çekerek şunları söyledi:
"Benim Ticaret Odası Meclis Başkanı olmam kesinlik cemaatin desteği ile değildir. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, meclis başkanlığımla ilgili benimle konuşmuştur. Ak Parti, MÜSİAD, TÜMSİAD benimle görüşmüş, meclis başkanı olmamı istemiştir" dedi.
ARA KARARLAR
4 gündür devam eden FETÖ davasının ikinci duruşması ara kararların açıklanmasıyla tamamlandı. 44 ara kararın çıktığı ikinci duruşmada, tutuklu sanıklar Murat Bozdağ, İsmail Tuna, Mahmut Alak, Nurullah Sarıöz, Adem Çelik ve Arap Ali Aksoy yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tahliye edildi.
Firari sanıklardan Yunus Serin ve Sinan Ekin hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına, aralarında örgütün "il imamı" Sıtkı Baş'ın da yer aldığı bazı firari sanıkların vatandaşlıktan çıkarılması için İçişleri Bakanlığına talepte bulunulmasına karar verildi.
Mahkeme heyeti, firari sanıklardan Tayland'da yakalanan Osman Hilmi Özdil'in iadesi için girişimde bulunulmasına, tutuklu sanıklardan hasta olan Hacı Boydak'ın en yakın onkoloji hastanesine sevkine, gizliliği kalkan "Hacılar" kod adlı tanığın mahkemeye zorla getirilmesine, diğer gizli tanıkların, tarafların katılmadığı oturumda dinlenmesine, firari sanıkların yurt dışına çıkıp çıkmadıklarının tespit edilmesine, ifade vermeye gelmeyen müştekilerin bir sonraki duruşmaya zorla getirilmesine hükmetti.
Mahkeme heyeti, haklarında yakalama kararı bulunan sanıkların gelmemeleri durumlarında İçişleri Bakanlığı'na yazı yazılarak vatandaşlıktan çıkarılmasına karar verdi.
Duruşma, eksiklerin tamamlanması ve müzekkerelerin sonuçlarının beklenmesi için 3 Nisan'a ertelendi.
SUÇLAMALAR
Davada sanıklar, 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve başkaca suç işleme', "Cumhurbaşkanına hakaret', 'Devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmak', 'Devlet büyüklerine hakaret', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini düşürmeye teşebbüs', 'Silahlı terör örgütü yöneticisi olma', 'Resmi belgede sahtecilik', 'Hizmet sebebiyle emniyete suistimal', 'ÖSYM Kanununa muhalefet', 'Terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet' suçlarından yargılanıyor.
Paralel yapı-04 Mart (2016) 'Kayseri Boydak Holding Yapılanması/örgüte finansal destek 67 sanık' soruşturması/davası
(15 Ocak 2017, 08:44)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: