Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) elebaşı Fetullah Gülen'in doğum yeri olan Erzurum'da, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturmalar kapsamında ilk dava açıldı. FETÖ'nün sözde 'Erzurum Sıkıyönetim Komutanı' Murat Koçak ile sıkıyönetim komutanları atama listesinde ismi yer alan Murat Yılmaz olmak üzere 2 sanık hakkında açılan davanın iddianamesinde, sanıkların 'Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme', 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme', 2Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme', 2TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme' suçlarından ayrı ayrı 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapsi talep edildi. Savcılıkça hazırlanan 32 sayfalık ilk iddianame Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
28.10.2016 20:43 Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) elebaşı Fetullah Gülen'in doğum yeri olan Erzurum'da, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturmalar kapsamında ilk dava açıldı.
28 Ekim'deki gelişmeye göre, FETÖ'nün sözde "Erzurum Sıkıyönetim Komutanı" Murat Koçak ile sıkıyönetim komutanları atama listesinde ismi yer alan Murat Yılmaz hakkında açılan davanın iddianamesinde, sanıkların "Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme", "Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından ayrı ayrı 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapsi talep edildi.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye yönelik başlatılan soruşturmalardan ilki tamamlandı. Savcılıkça hazırlanan 32 sayfalık ilk iddianame Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
İddianamede, örgütün sözde "Erzurum Sıkıyönetim Komutanı" olan ve olay tarihinde Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Kurmay Albay Murat Koçak ile sıkıyönetim komutanları atama listesinde ismi yer alan ve dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığında görevli Harekat ve Asayiş Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Murat Yılmaz, "sanık" sıfatıyla yer aldı.
FETÖ'nün örgütlenme ile mali yapısı hakkında değerlendirmeler yapılan iddianamede, FETÖ/PDY isimli yapılanmanın anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla kurulmuş terör örgütü niteliğinde olduğu kaydedildi.
Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinin nasıl olacağına ilişkin bilgiler aktarılan iddianamede, örgütün "Yurtta Sulh Konseyi Başkanı" imzalı "Sıkıyönetim Direktifi" konulu metinlerindeki açıklamaların incelenmesi sonucu, "kaleme alan" bölümde Kurmay Albay Cengiz Turhan, "müsaade eden" bölümde Tuğgeneral Mehmet Partigöç ve "imza" kısmında ise "başkan" ibarelerinin dikkati çektiği anlatıldı.
İddianamede, anayasal organlarca sıkıyönetim ilan edilebileceği belirtilmesine rağmen "Yurtta Sulh Konseyi" olarak kendilerini isimlendiren grup tarafından hazırlanan metinde sıkıyönetim ilan edildiği ve yönetime Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) el koyduğunun yazıldığı, aynı belgenin konu kısmında "Sıkıyönetim Direktifi" yazmasına rağmen açıklamalar göz önüne alındığında bunun anayasal düzene müdahale yani darbe mahiyetinde bir emir olduğunun görüldüğü aktarıldı.
-Örgütün eylemleri-
Söz konusu emri uygulamak maksadıyla harekete geçen FETÖ/PDY mensuplarınca İstanbul'daki Boğaz Köprüsü'nün tanklarla ulaşıma kapatıldığı, cumhurbaşkanının bulunduğu otelin basıldığı, Milli İstihbarat Teşkilatı(MİT) kampüsüne ateş edildiği, Özel Harekat Daire Başkanlığına ateş edilmesi sonucu çok sayıda polis memurunun şehit olduğu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesine cebren girilmeye teşebbüs edildiği, TBMM'ye ateş edilmesi sonucu bazı polis memurları ile Meclis görevlilerinin yaralandığı, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi kamu binalarının ele geçirilmeye çalışıldığı anlatılan iddianamede, örgüt mensuplarının haberleşmenin kesilmesi maksadıyla Telekom Genel Müdürlüğüne ait bazı hizmet binalarını işgal ettikleri, eylemler neticesinde birçok vatandaşın hayatını kaybettiği ve yaraladığı bildirildi.
İddianamede, tüm bu eylemlerin değerlendirilmesi sonucu söz konusu teşebbüsün terör eylemi mahiyetinde olduğu vurgulanarak, Koçak ile Yılmaz'ın da Erzurum'da örgütün emri doğrultusunda hareket ettiğine işaret edildi.
-Koçak ve Yılmaz'a, Korgeneral Öngay'ın ihbarıyla soruşturma açıldı-
Dönemin Erzurum Garnizon Komutanı olan 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Şeref Öngay'ın, Koçak'ı telefonla arayarak söz konusu emrin meşru bir emir olmadığı, emir ve komutanın halen kendisinde olduğu ihtarına rağmen Koçak'ın garnizon komutanının emrine uymayacağını bildirdiği anlatılan iddianamede, Öngay'ın askeri savcılığına ihbarıyla "emre itaatsizlikte ısrar" suçundan Koçak, Yılmaz ve diğer şüpheliler hakkında soruşturmanın başlatıldığı belirtildi.
İddianamede, 15 Temmuz gecesinde Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığı haber merkezine 22.13'ten itibaren Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS) üzerinden önce 4 adet mesaj geldiği, devamında sıkıyönetim direktifi konulu evrak ve eklerinin geldiği, haber merkezi personelinin gelen tüm belgeleri teslim ettiği nöbetçi amir Yılmaz'ın sıkıyönetim direktifi konulu emri aldıktan sonra Koçak'ı aradığı, Koçak'ın Yılmaz'a araç göndererek kendisini evinden aldırması ve kışlada bulunmayan personeller dahil tüm personelin toplanması konusunda emir verdiği ve kışlaya çağrıldıkları anlatılarak, Koçak'ın kışlaya gelerek Yılmaz'la odasına çıktıkları, bir süre sonra harekat merkezine giden Yılmaz'ın personele kışla dışında bulunan personeli mesaiye çağırması ve Dumlu Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanlığının aranarak oradaki görevlilerin de mesaiye çağrılması yönünde emir verdiği ifade edildi.
-Komutanlar darbeye önlemeye çalıştı-
Korgeneral Öngay'ın sıkıyönetim direktifi konulu emirden haberdar olması üzerine bağlı birlik komutanlarını arayarak emre uyulmaması, emir ve komutanın halen kendisinde olduğu ve herhangi bir yasa dışı harekete kalkışılmaması gerektiği yönünde emir vermesine rağmen Koçak'ın emre uymayı reddettiği vurgulanan iddianamede, Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığında görevli Tümgeneral Ali Lapanta'nın söz konusu sıkıyönetimi direktifi konulu emirden haberdar olması üzerine Koçak'ı arayarak durumu sorduğunda, Genelkurmay Başkanlığından darbe emri geldiğini, tüm personeli kışlaya çağırdıklarını, silah ve teçhizat dağıttıklarını, emri uygulamak için hazırlık yaptıklarını belirttiği anlatıldı.
İddianamede, Lapanta'nın Koçak'a emrin normal komuta zinciri içerisinde bir faaliyet olmadığını ihtar etmesi üzerine şüphelinin "Komutanım, ben askerim, gelen emri uygulamak zorundayım" şeklinde yanıt verdiği, bunun üzerine Lapanta'nın şüpheliye yanlış yaptığını, yapılanların normal komuta zinciri içerisinde bir faaliyet olmadığını tekrar ihtar etmesi üzerine "Siz, Jandarma Genel Komutanlığı emrine atandınız" diyerek Lapanta'nın pasif göreve çekildiğini, bu nedenle kendisine emir veremeyeceğini ima ettiğine yer verildi.
Koçak'ın emirleri üzerine kışlaya gelen personelin silah ve teçhizatlarını aldıkları bildirilen iddianamede, Koçak'ın, Jandarma Bölge Komutanlığındaki odasına gelen tanık İl Jandarma Komutanı Albay Mustafa Çelik'in valinin yapacağı toplantıya katılıp katılmayacağını sorması üzerine "Neden gideyim, valiyi görevden aldık" diye yanıt verdiği, Çelik'in 'Valiyi kim görevden almış, bizim neden haberimiz yok' demesi üzerine de "Emri okumadınız mı, biz görevden aldık" dediği ardından Çelik'in bahçedeki personele söz konusu mesaj emrinin FETÖ mensuplarınca gönderildiği, emre uyulup suça bulaşılmaması konusunda uyarıda bulunduğu aktarıldı.
-"Polisevinde toplantı var, birazdan oradakileri almaya gideceğim"-
İddianamede, diğer sanık Yılmaz'ın durumu bildirmesiyle bahçeye çıkan Koçak'ın personellere hitaben "Emri isteyen uygular, istemeyen uygulamaz, uygulamayan sonucuna katlanır, askeri bir emirdir ona göre davranır" şeklinde konuştuğu ifade edilerek, Koçak'ın kendisini darbeye kalkışmaması konusunda ikna etmeye çalışan tanık Albay Cüneyt Gül'e de "Komutanım, polisevinde toplantı var, oradakileri almaya gideceğim birazdan, netice ortada, emir var" dediği dile getirildi.
Sanık Yılmaz'ın kışla nöbetçi amiri olarak 22 Temmuz'da nöbet tutacağına dair önceden hazırlanmış bir nöbet çizelgesi olmasına rağmen 15 Temmuz'da nöbet değişikliği yaptığı aktarılan iddianamede, örgütün amaçları doğrultusunda hareket eden bu sanığın, örgütün mesajlaşma sistemi "ByLock" kullanıcısı olduğuna işaret edildi.
-Gülen FETÖ/PDY mensuplarınca "Kainat İmamı" ve "Mehdi" olarak kabul ediliyor-
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY), 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Erzurum'da açılan ilk davanın iddianamesinde, örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in FETÖ/PDY mensuplarınca "Kainat İmamı" ve "Mehdi" olarak kabul edildiği bildirildi.
FETÖ/PDY'ye ilişkin Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen davanın 32 sayfalık iddianamede, örgütün kuruluşu, amacı, stratejisi ve hiyerarşik yapısı anlatıldı.
Örgütün kuruluşundan bahsedilen iddianamenin giriş bölümünde, 1970'li yıllara kadar Yeni Asya Grubu'nda yer alan Fetullah Gülen'in bu tarihten sonra İzmir Kestanepazarı Kur'an Kursu'nda görev yaptığı dönemde, arkadaşlarıyla dini motifleri istismar edip örgütünün çekirdek kadrosunu oluşturarak müstakil hareket etmeye başladığı belirtildi.
Gülen'in söz konusu dönemde faaliyetlerini genellikle 13-18 yaş grubundaki öğrenci ve gençler üzerinde yoğunlaştırdığı anlatılan iddianamede, "Gülen, teyp/video kasetlerine çekilen vaaz ve konuşmaları, sohbet toplantıları ve özellikle yaz kamplarında görüşlerini ulaştırdığı sempatizan grubuyla kendi adıyla anılan örgütünü kurmuştur. Özellikle 1990'lı yılların başından itibaren yurt dışına da açılmaya başlayan yapı, zamanla hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale gelmiştir." ifadeleri yer aldı.
-Örgütün amacı-
İddianamede, örgütün amaçlarının ele alındığı bölümde, FETÖ'nün toplumun dini duygularını suistimal ederek "himmet" adı altında finans kaynağı oluşturduğu vurgulandı.
Gülen'in toplanan "himmet"lerle yurt içi ve yurt dışında faaliyete geçirdiği eğitim müesseseleri üzerinden amaç ve ilkeleri doğrultusunda yetiştirdiği öğrencilerini, elde ettiği finans ve siyasi gücünü, örgütsel menfaat ve ideolojisi çevresinde kullandığı kaydedilerek, "FETÖ'nün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yasama, yürütme, yargı gibi tüm anayasal erklerini ele geçirmek, aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek istediği geçmişte örgütte faaliyet göstermiş kişilerin beyanlarından anlaşılmaktadır." denildi.
-Örgütün stratejisi-
Örgütün stratejisine değinilen iddianamede, FETÖ'nün öğrenci seçme ekipleri ile köy ve semtlerden topladığı gençleri, bünyesindeki vakıf, ışık evleri, okul ve dershaneler aracılığıyla kendi ideolojisi doğrultusunda yetiştirdiği kaydedildi.
İddianamede, örgütün devlet modeline uygun bir paralel örgütlenme ile gizlice başta siyaset, mülkiye, adliye, maliye, askeriye ve emniyet olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına sızmak gibi bir stratejilerinin olduğunun altı çizilerek, şu bilgiler aktarıldı:
"Örgütün yurt, okul, dershane ve ışık evlerinde, beyin yıkama metotları ile sorgulamayan, düşünmeyen, mutlak itaati esas alan yapıya bağlı insan tipi yetiştirme, dinler arası diyalog çerçevesinde semavi dinlerin temsilcileri ile görüşerek kendisini İslam adına muhatap göstermeye çalışma, devlet dışında kendisine bağlı bir ekonomik sistem kurma, şirket birlikleri ve konfederasyonlar kurarak zenginler kulübü oluşturma, böylelikle ulusal ve uluslararası ticarette söz sahibi olmak istediği anlaşılmaktadır. Örgütün, ÖSYS gibi sınavlardaki soruları hukuka aykırı yollarla ele geçirip, kendi mensuplarının sınavlarda başarılı olarak kamu kurumlarına ve etkin okullara girmesini sağlamanın yanında, ürettiği sahte belge ve delillerle, örgüt mensubu olmayan kişiler hakkında adli ve idari soruşturmaların açılmasını sağlayarak devlet kadrolarından tasfiye etme ve bu kadrolara kendi örgüt elemanlarını yetiştirme yöntemlerini amacına ulaşmak için kullandığı anlaşılmaktadır."
-Örgüt dini değerleri ideallerine göre yorumlayıp devleti "hasım" gördü-
İddianamede, "örgütün dini değerleri zamana ve şartlara göre kendi idealleri doğrultusunda yorumladığı, ülkesi ve devleti ile barışık olmak yerine devleti kendisine hasım olarak gördüğü" bildirildi.
FETÖ'nün açık ve şeffaf olmak yerine bir istihbarat örgütü gibi "kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar" kullandığı belirtilen iddianamede, "Yönetim kadrosunun faaliyetleri yurt dışında idare etmesi ve hasımlarını saf dışı etmek için her türlü baskı, şantaj ve yasa dışı yöntemi kullanması, çeşitli yabancı misyon temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen görüşmelerde bulunması, söz konusu yapının casusluk faaliyetlerini de kapsayan organize olmuş bir örgüt olduğunu ortaya koyan unsurlardır." ifadesi yer aldı.
-Örgütün hiyerarşik yapısı-
Örgütün hiyerarşik yapısına da yer verilen iddianamede, FETÖ'nün hiyerarşik yapısında ilk sırada "İstişare Grubu"nun yer aldığı görülüyor.
Örgütte hiyerarşik olarak ikinci sırada "dünya imamı"nın yer aldığı iddianamede, diğer yapılar ise sırasıyla "Coğrafi bölge, ülke, bölge, il, ilçe, semt, mahalle, ev (Işık evleri) imamı, ser rehberler, belletmenler, öğrenciler ve örgüt mensupları (şakirt ve şakirdeler)" olarak sıralandı.
İddianamede, Fetullah Gülen'in ise örgüt mensuplarınca "Mehdi" olarak kabul edildiği belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:
"FETÖ/PDY mensuplarınca 'Kainat İmamı' ve 'Mehdi' olarak kabul edilen Fetullah Gülen'in liderliğini yaptığı örgüt, danışman kadrosunu, kıta imamları, ülke imamları, bölge imamları, il imamları, ilçe imamları, esnaf imamları, semt imamları, ev imamları üzerinden örgütlenmiş ve tabana yayılmıştır. Kıta, ülke, bölge, şehir, ilçe, semt ve ışık evi sorumlularının yanı sıra kamuda bakanlıklar ve taşra teşkilatları, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri ile özel sektörde hukuk büroları, bilişim şirketleri, muhasebe firmaları gibi faaliyet gösteren kurumların her birinin başına, örgütçe "imam" olarak adlandırılan ilgili kurumların hiyerarşik yapıları dışında sorumlular atanmaktadır. Kurumsal imamların genelde kurumun dışından olması söz konusu olmakla birlikte her kurumun ayrıca kendi içerisinden sorumlu imamları da olabilmektedir. Bunlar kurum imamına karşı sorumludurlar."
İddianamede, örgütün mülkiye, emniyet, TSK, MİT ve yargıda faaliyet gösteren imamlarının ise ayrı bir yapılanma içerisinde yer aldığı anlatılarak, bu yapılanmada yer alanların devletin hassas kuramlarında görev yapmaları nedeniyle takip edilmemek için diğer örgüt mensuplarına nazaran daha fazla önlemler aldığı ve teknolojinin iletişim imkanlardan kontrollü seviyede istifade ettiğine işaret edildi.
-Örgütün mali yapısı-
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından Erzurum'da açılan ilk davanın iddianamesinde, örgütün mali yapısının, zamanla FETÖ'nün örgütlenmesine paralel, Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gelir ve gider kalemleri olan son derece geniş bir ağ haline geldiği belirtilerek, örgütün mali açıdan da ülke içerisinde "devlete paralel" şekilde ortaya çıkan organize yapı olduğu bildirildi.
FETÖ/PDY'ye ilişkin Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanarak Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 32 sayfalık iddianamede, 1970'li yıllarda devlet içinde örgütlenen FETÖ'nün mali yapısı ve genel durumu hakkında bilgi verildi.
İddianamede, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in, küçük bir cami cemaatine hitap eden din adamı profilini taşırken, zamanla sayıları milyonlarla ifade edilen kitleye hitap eder hale geldiği vurgulandı.
Gülen'in, ilk yola çıkarken "altın nesil" oluşturma söylemleriyle ihtiyaç sahibi öğrencilere eğitim ve burs imkanları sağlamayı amaçladığını iddia ettiği ve mali yapısını da buna göre oluşturduğu aktarılan iddianamede, bu nedenle pek çok kişi ve kesim tarafından desteklenip takdir gördüğü bildirildi.
Örgütte "ihtiyaç sahibi öğrenciler için yardım" adı altında gelenekçi tarzla fitre, zekat, bağış, hibe, himmet gibi doğrudan para temini ya da kurban derisi, gıda gibi yardımlar toplandığına işaret edilen iddianamede, "Örgütün mali yapısı, zaman içerisinde örgütlenmesine paralel, Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gelir ve gider kalemleri olan son derece geniş bir ağ haline gelmiştir. Bu kapsamda yapılanma zaman içinde profesyonelleşmiş, bünyesinde bankası, holdingleri, basın ve yayın kuruluşları, eğitim kurumları, ticari işletmeleri, hastaneleri, STK'ları gibi çok sayıda kurum ve kuruluşu olan, milyar dolarla ifade edilen gelir-gider rakamlarına ulaşan dev bir organizasyon haline gelmiştir." ifadelerine yer verildi.
İddianamede, örgüt denetimdeki eğitim kurumları ile diğer kurum ve kuruluşları aracılığıyla toplanan yardımlar veya ticaret yoluyla elde edilen kazancın miktarını belirlemenin mümkün görünmediği belirtildi.
FETÖ'nün, sistemini kurumsal yapıya oturtmaya çalışmasının yanı sıra gelenekçi gelir toplama yöntemlerini hala devam ettirdiği ve bu yöntemin örgütün gelir kalemleri içinde önemli yer tuttuğu aktarılan iddianamede, örgütün "himmet" yoluyla sağladığı gelirleri genel olarak mütevelli heyetleri vasıtasıyla topladığı tespitine yer verildi.
-Dünyanın her yerinde salı günü mali toplantı yapılıyor-
Örgütün, mütevelli heyeti üyelerini, sorgulamadan yapıya itaat edenlerden seçtiği vurgulanan iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Örgütün sohbet gruplarında yer alan kişilerden sohbet toplantılarına düzenli olarak katılıp verilen görevleri yerine getiren, örgütün verdiği talimatları sorgulamaksızın itaat eden ve maddi gücü yerinde olan kimseler seçilerek mütevelli üyesi yapılmaktadır. Sohbet gruplarında 'zekat, burs, kurban ve himmet' adı altında paralar toplanırken mütevelli heyeti üyesi kişiler ayrıca bir 'ışık evinin' maddi ihtiyaçlarından sorumlu tutulmaktadır. Mütevelliler topladıkları parayı sohbet hocasının yanında getirdiği muhasebecilere vermektedir. Örgütün mali kayıtlarını bu muhasebeciler tutmaktadır. İl imamının da bir muhasebecisi bulunmakta ve il genelinde mali kayıt tutmaktadır. Mütevellide yer alanlar arasından her üç mütevelli heyetinden bir mali heyet teşekkül edecek şekilde isimler seçilmektedir. Mali heyetler yurt dışındaki örgüte ait yurt ve okulların yapımı için ihtiyaç duyulan paranın, hangi mütevelli heyetinden ne kadar toplanacağına karar vermektedir.
Mali heyet, toplantıları dünyanın her yerinde salı günleri sabah namazından sonra gerçekleştirilmekte ve bu toplantılara mütevelli heyet sohbet hocaları da katılmaktadır."
İddianamede, ilçe mütevelli heyetinin üstünde il mütevelli heyetlerinin olduğu ve ne kadar para toplanacağına ise ilin bağlı bulunduğu bölge toplantısında karar verildiği kaydedilerek, alınan kararların "mütevelli heyet toplantısı" adı altında yılda bir kez düzenlenen gizli toplantıda örgüt mensuplarına aktarıldığı bildirildi.
-Çek ve senetle himmet parası topladılar-
Himmet paralarının çek ve senetle de tahsil edilebildiği aktarılan iddianamede, şu bilgilere yer verildi:
"Kişilerden alınan himmet vaadi, nakit, çek, senet karşılığı olarak tahsil edilmekte, çek ve senetlerin ödenmemesi halinde icra yoluna başvurulmaktadır. İl imamının koordinesinde yılda en az bir kez mütevelli heyeti üyelerinin katılımı ile kamp düzenlenmektedir. Kamplar esnasında dini duygular istismar edilerek 'himmet, zekat, kurban ve öğrenci bursu' adı altında toplanan paraların artırılması sağlanmakta, toplanan paraların karşılığının cennet ile mükafatlandırılmak olacağı vurgulanmaktadır.
Mütevelli heyeti mensupları, iş adamlarının kurduğu sivil toplum kuruluşlarına üye yapılmakta, kimin hangi STK'ya üye olacağı sohbet abisi tarafından belirlenmektedir. Örgüt, bu kuruluşların başkan ve üye seçimlerinde söz sahibi olmayı, böylelikle de hükumete baskı yapabilmeyi hedeflemektedir."
-FETÖ, mali açıdan da devlete "paralel" olmuş-
İddianamede, örgütün diğer gelir kaynaklarının ise borsa spekülasyonları, devlet ihaleleri, teşvik ve hibe gibi kamu kaynakları olduğu belirtildi.
Bunların yanı sıra örgütün şantaj ve tehditle iş adamlarından gelir sağladığı vurgulanan iddianamede, "Örgütün diğer gelirleri, himmet ve kurban gibi gönüllülük esaslı sağlanan gelirler, örgüte ait şirket, holding, banka, vakıf ve dernek faaliyetlerinden elde edilen gelirler, eğitim faaliyetleri gelirleri (dershaneler, özel okullar, öğrenci yurtları, yardımcı sınav kitapları), örgüte ait basın ve yayın organlarına verilen reklam ve aboneliklerden elde edilen gelirler ile STK'lardan sağlanan gelirlerdir." denildi.
İddianamede, ayrıca örgütün mali yapıya sızma amacının ihracatta kolaylık ve öncelik sağlama, kamu destek teşviklerini grup şirketlerine yönlendirme, mali denetim faaliyetlerinden haberdar olma ve denetimleri yönlendirme, kamu ihalelerini örgütle bağlantılı şirketlere verme, bilişim altyapısı ve kurum arşivini örgütle bağlantılı şirketlerin menfaatine kullanmak olduğu kaydedilerek, örgütün mali açıdan da ülke içerisinde "devlete paralel" şekilde ortaya çıkan organize yapı olduğuna işaret edildi.
-Fetö medyasının eylemleri-
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından Erzurum'da açılan ilk davanın iddianamesinde, FETÖ mensuplarınca, sosyal paylaşım sitelerinde "Haramzadeler, Başçalan, Fuatavni, Yıldızkulis" adıyla başlayan benzer sahte hesaplarla ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak amacıyla paylaşımlar yapıldığı, ülke güvenliği ve dış politikalara yönelik devlet sırrı niteliğindeki toplantılar ve görüşmelerin illegal dinlenerek servis edildiğinin belirlendiği belirtilerek, özellikle "Fuatavni" isimli sosyal medya hesabından yapılan paylaşımların örgüte yakın basın yayın kuruluşları ve internet sitelerince haberleştirilerek geniş kitlelere ulaştırıldığının anlaşıldığı bildirildi.
FETÖ/PDY'ye ilişkin Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanarak Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen davanın 32 sayfalık iddianamesinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğünün arşiv kayıtlarına intikal eden her türlü bilgi, belge ve dokümanın bütün olarak değerlendirildiği kaydedildi.
Değerlendirmeler sonucu, FETÖ/PDY'nin cebir, şiddet ve diğer yasal olmayan yöntemleri kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemek, baskı altına almak, zaafa uğratmak, yönlendirmek, alternatif otorite olarak ortaya çıkmak ve devlet otoritesini ele geçirmek amacında olduğu aktarılan iddianamede, örgüt yapılanmasının, bu amacın gerçekleştirilebilmesi için beraber hareket etmeleri mümkün olmayan, kanunlara göre silahlı, zor kullanma ve yaptırım uygulama yetkisine sahip ve mesleki hiyerarşi içinde görev yapan kamu çalışanları ve devlet memurları, diğer üst düzey çalışan veya emekli kamu görevlileri, bürokrat, gazeteci, yazar ve akademisyenler ile sivil toplum kuruluşu mensuplarının aynı amaç etrafında faaliyet gösterecek şekilde tasarlandığı vurgulandı.
İddianamede, örgütün süreklilik arz eden gizli ve hiyerarşik yapılanma olduğu, birbirinden bağımsız şekilde hücresel yapılandığı, örgüt içinde faaliyet alanları, iş bölümü ve sorumlulukların tespit edilerek şahıslara örgütsel sorumluluk dağılımı yapıldığı ve örgütsel faaliyetlerin devamlılığının ve lidere bağlılığın sağlanması adına düzenli olarak önceden belirlenen evlerde gizli örgütsel toplantılar gerçekleştirildiği ifade edildi.
Örgüt mensuplarının, faaliyetlerine ilişkin örgüt sorumlularına rapor verdikleri, benzer şekilde örgütsel faaliyet alanları hakkında analiz içeren dokümanlar ve raporlar düzenlendiği anlatılan iddianamede, örgütsel faaliyetlerde gizliliğin ön planda tutulduğu, haberleşme, buluşma, rapor verme, doküman hazırlama, saklama ve arşivlemede özel şifreleme usullerinin kullanıldığı, örgütün 1980'li yıllardan beri dershane veya okullarında yetiştirdiği kalifiye insan kaynağı ve izlemiş oldukları tedbir ve takiyye politikaları sayesinde devletin stratejik kurumlarında kadrolaşma imkanına kavuştuğu ve gün geçtikçe görev yaptıkları kurumların karar ve uygulama mekanizmalarını ele geçirdikleri veya ele geçirmeye çalıştıkları ifade edildi.
İddianamede, örgütte faaliyet gösteren kamu görevlilerinin de makamlarını, çalıştıkları kurumların yetki, araç, gereç ve personelini örgütün amaçları doğrultusunda kullandıkları, örgütte faaliyet gösteren bazı kişilerin yazdıkları kitaplar, görsel ve yazılı sosyal paylaşım siteleri, dizi ve filmlerin yanı sıra internet medyası aracılığıyla ürettikleri köşe yazıları, makaleler, fikir beyanları, yorumlarla kamuoyunu siyasi, hukuki, ekonomik ve güncel konularda örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirerek algı oluşturdukları bildirildi.
-Dizilerde, gerçek hayattaki kişi ve olayları çağrıştıran isimler kullanıldı-
Örgütün çeşitli yöntemlerle geniş kitlelere ulaşarak sempatizanlarını diri tutmak ve örgüt elemanlarına mesaj vermek amacıyla dizi ve film gibi sosyal medya araçlarını sık kullandığına işaret edildiği belirtilen iddianamede, "Örgüt tarafından yönetilip yönlendirilen televizyon kanallarında yayınlanan dizelerde tabana mesajlar gönderildi, örgüt bu dizilerde operasyonel bilgileri aktarırken önlem olarak da gerçek hayattaki kişi ve olayların isimlerini çağrıştıran CCK-KCK, Erken Kondu-Ergenekon, Gezinti Olay-Gezi Olayları ile bazı yazar karakterlerine yer verdi." denildi.
İddianamede, örgütün toplumda ayrışmayı ve kamu düzeninin bozularak devlet otoritesinin zaafa uğratılmasını amaçladığı ifade edilerek, bu sayede ülke genelinde oluşacak kaos ortamında devlet otoritesi ve siyasi yollarla seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine yönelik örgüt mensuplarınca gerçekleştirilecek her türlü hukuk dışı müdahaleye kamuoyu desteği sağlanmasının hedeflendiği kaydedildi.
Bilerek yanlış yönlendirilen kamuoyunda oluşan baskı neticesinde adli makamların da etki altına alınmasının hedeflendiği öne sürülen iddianamede, örgüt mensuplarının devlet ve hükümet politikalarını icra eden kamu görevlilerinin isimlerini ifşa ettiği, internet aracılığıyla yasal haklarını kullanarak verdikleri dilekçelerle baskı ve tehdit yöntemlerini kullandıkları, böylece görev yapan personeli korkutmak ve sindirmek suretiyle görevlerini yapmalarına engel olmaya çalıştıkları belirtildi.
Örgütün yayın organları ile sosyal medya üzerinden ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarını bozmaya ve teröre destek veren ülke imajı yaratılarak uluslararası arenada itibarı zedelemeye yönelik yayınlar yaptığı aktarılan iddianamede, örgütün kurumlar arasında gönderilen gizli mahiyetteki belge ve dokümanları internet ve basın kuruluşları aracılığıyla yayınlayarak devlet faaliyetlerinin gizliliğini ihlal ettiği ve yapılacak çalışmalara engel olunmaya çalıştığı anlatıldı.
-Ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak amacıyla sahte paylaşımlar yapıldı-
İddianamede, "FETÖ mensuplarınca, sosyal paylaşım sitelerinde 'Haramzadeler, Başçalan, Fuatavni, Yıldızkulis' adıyla başlayan benzer sahte hesaplarla ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak amacıyla paylaşımlar yapıldığı, ülke güvenliği ve dış politikalara yönelik devlet sırrı niteliğindeki toplantılar ve görüşmelerin illegal dinlenerek servis edildiği, özellikle 'Fuatavni' isimli sosyal medya hesabından yapılan paylaşımların, örgüte yakın basın yayın kuruluşları ve internet sitelerince haberleştirilerek geniş kitlelere ulaştırıldığı anlaşıldı." ifadelerine yer verildi.
FETÖ'nün, örgüte eleman temin etmek için düzenli ve sistemli çalıştığı, örgüte kazandırılması amaçlanan kişilere "ikram-izzet-ziyafet" yöntemlerinin uygulandığı, özellikle küçük yaştaki başarılı öğrencilerin sahilde deniz evinde ya da kırsal alanlardaki yayla evlerinde yaz kampına çağrılarak eğitildiği bildirilen iddianamede, bu kamplara gelenlerin temaslarının denetlenip test edildiği, ayrıca bu kampların "düğüne çağırmak", kamp yapılacak evlerin ise "köşk" şeklinde örgüt tarafından kodlandığı vurgulandı.
İddianamede, "FETÖ'nün, örgüt mensuplarına yönelik yapılan veya yapılacak olan operasyonları önceden öğrenebilmek ve tedbir almak amacıyla devletin tüm resmi kurum ve kuruluşlarının bilgi işlem alt yapıları olan UYAP, POLNET, TÜBİTAK ve TİB'e, alınan adli ve idari tüm tedbirlere rağmen sızdığı belirlendi." denildi.
Bulundukları makam, yetkileri ve görevleri itibarıyla yönlendirilmeleri durumunda örgütün amacına ulaşmasında fayda edileceği düşünülen başta yargı mensupları, akademisyenler, TSK ve emniyet personeli, üst düzey kamu görevlileri, bürokratlar, gazeteciler gibi kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, iletişim bilgilerine, sağlık durumlarına ilişkin özel ve hassas bilgi ve verilerin, görüntü, ses kayıtlarının, gizli ve bazı teknik donanım uzmanlık gerektiren yöntemlerle usulsüz şekilde kişisel veri olarak kaydedilip arşivlendiği belirtilen iddianamede, söz konusu kişisel verilerin örgütün amaçları doğrultusunda şantaj amaçlı veya gerçekleştirilmesi planlanan eylemlerde kullanılmasının hedeflendiği aktarıldı.
-Fetö, Zeki ve Başarılı Öğrencileri Hedef Alarak, IQ Testleri Yaptırmış-
İddianamede, özellikle 1990'lı yılların başından itibaren yurt dışına da açılmaya başlayan yapının, zaman içerisinde hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale geldiğine dikkat çekildi.
Örgütün kuruluş amacının, toplumun dini duygularını suistimal ederek "Himmet" adı altında topladığı finans ile yurtiçi/yurt dışında faaliyete geçirdiği eğitim müesseseleri üzerinden amaç ve ilkeleri doğrultusunda yetiştirdiği öğrencilerini, elde ettiği finans ve siyasi gücünü, örgütsel menfaat ve ideolojisi çevresinde kullanması olduğu belirtilen iddianamede, " Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm anayasal kurumları (yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmek, aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek geçmişte örgüt içinde faaliyet göstermiş kişilerin beyanlarından anlaşılmaktadır. Örgüt 1970'li yıllardan günümüze kadar uygulamış olduğu "örgütlenme yöntemleri", "taktik" ve "stratejikler" çerçevesinde bütüncül bir bakış açısıyla incelendiğinde; uygulanan yöntemler değişse de amacının değişmediği, temel hedefinin Türkiye'de devletin bütün Anayasal kurumlarını ele geçirmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin; Tabanında bulunan insanları istismar ederek kaynak ve meşruiyet devşirme, öğrenci seçme ekipleri ile köy ve semtlerden topladığı gençleri, bünyesindeki vakıf, ışık evleri, okul ve dershaneleri marifetiyle ideolojisi doğrultusunda yetiştirerek insan gücü elde etme, devlet modeline uygun bir paralel örgütlenme ile gizlice başta siyaset, mülkiye, adliye, maliye, askeriye ve emniyet olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına sızma, yurt, okul, dershane ve ışık evlerinde, beyin yıkama metotları ile sorgulamayan, düşünmeyen, mutlak itaati esas alan yapıya bağlı insan tipi yetiştirme, dinler arası diyalog çerçevesinde, semavi dinlerin temsilcileri ile görüşerek, kendisini İslam adına muhatap göstermeye çalışma, Devlet dışında kendisine bağlı bir ekonomik sistem kurma, şirket birlikleri ve konfederasyonlar kurarak zenginler kulübü oluşturma böylelikle ulusal ve uluslararası ticarette söz sahibi olma, Konu, ÖSYS vb. sınavlarda soruları hukuka aykırı yollarla ele geçirip, kendi mensuplarının sınavlarda başarılı olarak kamu kurumlarına ve etkin okullara girmesini sağlamanın yanında, ürettiği sahte belge ve delillerle, örgüt mensubu olmayan kişiler hakkında adli ve idari soruşturmaların açılmasını sağlayarak devlet kadrolarında tasfiye etme ve bu kadrolara kendi örgüt elemanlarını yetiştirme yöntemlerini amacına ulaşmak için kullandığı anlaşılmaktadır" denildi.
-"Türkiye'deki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım, erken sayılır"-
İddianamede, şu ifadelere yer verildi: "Adliye, mülkiye veya başka hayati hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır."
"Arkadaşlarımız o sahada kabiliyetlerini geliştirmeli, müktesebatlarını geliştirmeli esas ve zannediyorum iki yanlı olmaları itibariyle de sergileyecekleri performansta da daima takdir toplayacaklardır. Yani bu bizim cepheyi öğrenmeleri lazım arkadaşların. Yani bizim hukuk sistemimizi didik didik etmelidirler, biz bir taraftan çalışıp onların istifade edecekleri şekle getirmeliyiz, onu öyle formüle etmeliyiz".
"Allah'ın Resulü kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmasının hezimet ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdi ve bu sebeple de stratejisini hep temkin ve tedbirle örgütledi. Denge gözetilmediğinde hezimet ve mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi ihanettir."
"Yani siz hakim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım… yani her şey bir oyundur. Kungfu gibi oyun, tekvando gibi bir oyun, judo gibi bir oyun her zaman insan hasmını yenmesi öyle yumruk vurup yere sermesi gibi bir şey değildir, Bazen hasımdan kaçmak, bile çok önemli bir manevra (kesinti var) çok iyi bilecek, çok iyi planlayacak ona göre yürüyeceksiniz. Kuvvet dengesi, olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız, teknik, taktik, yerine sizin kalbiniz önemlidir".
Örgütün 'lider merkezli' bir yapıya sahip olduğu belirtilen iddianamede, "FETÖ/PDY örgütlenmesi; gizlilik, hiyerarşik yapılanması, pelür kağıtları ile haberleşme, özgeçmiş raporu verme (CV) ve kod adı kullanma gibi özellikleri ile yasadışı terörist örgütlenmelerin taktiklerini kullanmaktadır. FETÖ/PDY' de Fetullah Gülen'in verdiği kararı sorgulama anlamına gelecek her düşünce, eylem veya tavır kuvvetli ezilmekte, liderin ve ona bağlı diğer yöneticilerin tüm talimatları, aklın da ötesinde bir kutsiyet kazandırılarak uygulanmaktadır. Fetullah Gülen başta olmak üzere örgüt yöneticileri, halka hitap ederken büyük bir tevazu sergilerken, örgüt içerisinde mutlak bir otorite ile hareket etmekte olup, örgüt içerisinde ödül ve ceza sistemi uygulanmaktadır. Örgüt mensuplarının evlilikleri dahi bağlı bulundukları imamların izin talimatları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Evlilik kararı veren örgüt mensubu bu durumu kendisinden sorumlu imama iletmekte, müstakbel eşini yine örgüte bağlı olan bayanların resimlerinin bulunduğu bir katalogdan seçmektedir. Örgüt mensuplarının iş ve özel hayatlarındaki bütün kararlarını örgütün tasarrufuna bırakmış olmalarının altında yatan sebeplerden en önemlisi, bağlı oldukları imamların ve Fetullah Gülen'in hata yapmayacağına inanmış olmalarıdır. Ayrıca örgüt mensuplarının tamamına belli görev ve sorumluluklar verilerek bağlılıkları perçinlenmektedir. Dini unsurları temel alarak hareket ettiğini iddia eden FETÖ/PDY'nin, dini değerleri zamana ve şartlara göre kendi idealleri doğrultusunda yorumlaması, ülkesi ve devleti ile barışık olmak yerine devleti kendisine hasım olarak görmesi, açık ve şeffaf olmak yerine bir istihbarat örgütü gibi "kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar" kullanması, yönetim kadrosunun faaliyetleri yurt dışında idare etmesi ve hasımların saf dışı etmek için her türlü baskı, şantaj ve yasadışı yöntemi kullanması, çeşitli yabancı misyon temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen görüşmelerde bulunması, söz konusu yapının casusluk faaliyetlerini de kapsayan organize olmuş bir örgüt olduğunu ortaya koyan unsurlardır" denildi.
"Örgütün hiyerarşik yapısı"
İddianamede, örgütün yapısı şöyle belirtildi:
"1. İstişare Grubu
2. Dünya imamı
3. Coğrafi bölge imamı
4. Ülke imamı
5. Bölge imamı
6. İl imamı
7. İlçe imamı
8. Semt imamı
9. Mahalle imamı
10. Ev imamı (Işık evleri)
11. Ser rehberler
12. Belletmenler
13. Öğrenciler ve örgüt mensupları (şakirt ve şakirdeler)"
İddianamede, örgüt mensuplarının uyması gereken prensipler de şöyle sıralandı:
"1. Finansman kaynaklarının tekele verilmesi, şahsi tasarruflar yapılmaması,
2. Finansman kaynaklarının derneğe verilmesi
3. Lüksten kaçınmak, israf yapmamak
4. Dershanelere nezaret eden arkadaşlar, evde kalanlara her türlü adap ve edep kaidelerini öğretecek
5. Şahsi işlerimizi dahi görüşüp kararın varıldığı istikamette işleri yapmak
6. Dahilde ve hariçte kim vazifelendirilirse 'o vazifeye, o gidecek', 'başkası o işe karışmayacak'
7. Herkesin nereye, ne zaman gideceği bir sisteme bağlı olarak yürütülecek (dışarıya gitmeler, içteki ziyaretler)
8. Kusurlarını birbirine hatırlatmak için kardeş edinme
9. Bu kadroyu etrafa empoze etme, kuvvet kazandırma, çok kuvvetli gösterme (içte ve dışta olacak)
10. Arkadaşların birbirlerini kabul ettirmesi ve ittifak ettikleri o mevzuda aynı şeyleri söylemesi
11. On beş günde bir, bir araya gelip arıza ve pürüzlere bakılması (Pazar günü ikindi-akşam arası)
12. Bilumum dışarıya giden arkadaşların tenkidinin '15 günlük' toplantıda görüşülmesi
13. Acil durumlarda o mevzu ile alakalı olan arkadaş, toplantı gününü beklemeksizin Hocaefendi'ye duyurabilir
14. 'Şeriat' fikrinin müdafii olma, ' Risale-i Nur' ve Üstadı Şeriat'a muvafık şekliyle arz etme, Tespihat ve Evrad-ı Eskar'a ehemmiyet verme, bunların büyüklüğünü anlatma
15. Karara bağlanan birşeyin hiçbir zaman aleyhinde bulunmama (ima ihsas' yoluyla dahi olsa); aksine fikir olursa 'hakkı-ı hayat tanımama'
16. Her arkadaşın resmi, gayri resmi bir işinin olmasına ihtimam
17. İstişareden sonra fikir beyan etmeme, alınan kararları infaz etme ve istişareyi kimlerle yapacağını bilme (Ashab-ı Rey)
18. Kendi kardeşlerimize hakta öncelik tanıma, bir kardeşin aleyhinde söylenecek söz vs.de onu müdafaa ve söyleyeni de 'toplu olarak istinkaka tutma', şiddetle bu iftirayı reddetme".
İddianamede, örgüt eğitim kadrosunun nitelik ve nicelik açısından yeterli düzeye ulaşmasının ardından kendisine bağlı öğrencileri çağın gereksinimleri doğrultusunda yönlendirmiş ve geleceğin elitlerini yetiştirmeye başladığına dikkat çekilerek, "Eğitim gönüllü diğer kuruluşların ve dini referanslı yapıların aksine FETÖ/PDY, ihtiyaç sahibi olan öğrencileri değil, zeki ve başarılı öğrencileri hedef almış, hatta bu öğrencilere IQ testleri yaptırmıştır. Böylelikle örgütün devleti ele geçirme amacına ulaşmasına katkı sağlayacak kadrolaşma faaliyetlerini önü açılmıştır. Sonuç olarak; Fetullah Gülen'in 1970'lerin sonunda başlattığı uzun vadeli projenin ilk halkasını eğitim oluştururken, tedrisattan geçenler başta Emniyet, Yargı, TSK ve Mülkiye olmak üzere, devletin önemli kademelerine yerleştirilmiş, bir kısmı ise 'işadamı' olmaya aday gösterilmiştir. Örgüt bir yandan eğitimle kadro yetiştirip, bir yandan da diğer alanlarda etkinliğini artırmıştır. Örgütün özellikle, TSK, Emniyet, Yargı, MİT, Mülkiye ve bürokrasideki örgütlenmesi ile yasadışı faaliyetleri, muhtelif tarihlerde resmi kurumlar ve istihbarat birimlerince hazırlanan çeşitli raporlarla devlet arşivlerine girmiştir. Fetullah Gülen ilk etapta devlete karşı savaş vererek hedeflere ulaşmanın yıpratıcı olacağını teşhis etmiş; bu nedenle, mevcut sistemi yıkmak yerine, devletin tüm kurumlarını ele geçirmeyi hedeflemiştir. FETÖ/PDY, yurt içinde ve yurt dışında çok miktarda vakıf, dernek, özel okul, şirket, dershane, öğrenci yurdu, yayın organı, gazete, TV istasyonu, faizsiz finans kurumu, sigorta şirketi ve radyo istasyonunu denetim altında bulundurarak; amacına uygun planlı, programlı ve gizli olarak faaliyetlerini yürütmüştür.
FETÖ/PDY'nin, diğer devlet kurumları gibi polis teşkilatı içinde de örgütlendiği, öteden beri kamuoyu tarafından bilinmektedir. Örgütün ulaşmak istediği nihai hedefler göz önünde bulundurulduğunda, bu son derece anlaşılabilir bir durumdur. Zira Emniyet Genel Müdürlüğü; adli, idari ve istihbari kolluk görevi ifa eden ve aynı zamanda güç kullanma yetkisine sahip olan bir devlet kurumudur" denildi.
"Örgütün haberleşmede kullandığı yöntemler"
İddianamede, faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemlerine de dikkat çekildi. İddianamede, "En önemli haberleşme aracı GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan hatlardır. Yaklaşık 3 ayda bir yeni bir GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi, legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir. Anlık mesajlaşma uygulamalarından olan Skype, Whatsapp, Tango, Line, Gmail, ByLock (Turqoise), TelegramX ve Eagle İM gibi uygulamaların FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca faaliyetlerinin deşifresinin önlenmesi amacıyla bu uygulamalara ait ikon resimlerinin kullanılarak içlerine kurulan başka mesajlaşma uygulamaları vasıtasıyla mesajlaştıkları, uygulamalar kullanılmak istendiğinde bir şifre ara yüzü ile karşılaşıldığı, bu uygulamalar içerisindeki yazışmalara şifre girilmek suretiyle ulaşıldığı tespit edilmiştir. FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının daha önce ByLock (Turqoise) uygulaması üzerinden şifreli olarak mesajlaştıkları, bunun deşifre olmasından sonra uygulamayı terk ederek farklı uygulamalar üzerinden iletişim kurdukları görülmüştür. Eagle İM isimli program ise halen Google Play Store'da yer aldığı ve programın İOS Sürümü (İphone, İpad vs.) bulunmadığı 50.000 - 100.000 arası indirme sayısının olduğu anlaşılmış, detaylı olarak incelendiğinde programın gizlenme amaçlı simge ve adının değiştirilebildiği, Gmail, Tango, Asphalt 8 gibi popüler uygulamalar ve oyunlar şeklide cihazda gözükebildiği, programın üç gün sonunda barındırdığı verileri sildiği, ByLock (Turqoise) ve Eagle İM isimli her iki programında sohbet amaçlı yaygın olarak kullanılan programlardan olmadığı, ByLock ve Eagle İM gibi programların, kullanıcı tarafından programa şifreyle giriş yapıldığında kullanıcıya ait hiçbir bilgiyi kullanmaksızın kodlar atayarak iletişim sağlama, verileri üç katmanlı şifreleme ve veriyi sadece üç gün süreyle cihazda tutma gibi sunduğu güvenlik niteliklerinden dolayı tercih edildiği tespit edilmiştir. Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinin sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir. Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışında ki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir. Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. Fetullah Gülen'in, "çok önemli hususların yüz yüze görüşülmesi" yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina etmekte, "abi" ya da "hocam" şeklinde genel ifadeler kullanılmaya özen gösterilmekte, il ve ilçe imamları ise genel olarak "Kod" isim kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, Fetullah Gülen, cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kağıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu dahilinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır. Eğitim Alanı: Dershaneler, PDY Evleri (Işık Evleri) ve Öğrenci Yurtları Örgütün önemli bir ayağını 'öğrenciler' oluşturmaktadır. Bu öğrenciler, toplumun çeşitli kesimlerinden özellikle de kırsal bölgelerden şehirlere gelen fakir aile çocuklarından oluşmaktadır. Örgütün, okul ve dershanelere yönelmesinin temel amacı PDY'ye öncülük edebilecek ve zamanla kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmektir. Örgüt evleri, yurtları ya da dershanelerinden yetişerek kendilerine değişik görev, sorumluluk ve misyon yüklenmiş kişilerin kamuoyuna yansımış açıklamalarından sistemin işleyişine ilişkin aşağıdaki bazı tespitleri yapmak mümkündür:
(1) Örgütle ilk karşılaşmalar genellikle dershanelerde ya da benzeri eğitim kurumlarında olmaktadır.
(2) Temas sağlanan öğrenciler, abilerin sorumlu oldukları evlere dağıtılmaktadır.
(3) Öğrenciler belirli bir okula yerleştirilmek isteniyorsa, sınavlara birkaç ay kala gruplar
halinde farklı yurtlara çıkarılmaktadır. Bu gruplar, daha sonra daha küçük gruplara ayrılmaktadır.
(4) Her öğrenciye "kod" adı verilmektedir. "Paralel Devlet" dediğimiz yapılanma içerisinde,
aslında bölgesinden birimlerine kadar herkes "kod isim" kullanmıştır.
(5) Mülki idare, Emniyet, TSK ve Yargı gibi stratejik kurumlar için hazırlanacak öğrenciler. Daha özel şartlarda seçilip, özel şartlarda hazırlanmaktadır. Bunlar özellikle "dörder kişilik gruplar" halinde hazırlanmakta ve bunların mümkün olduğunca diğerleriyle teması sınırlanmaktadır. Bunlara "hücre tipi" yapılanma modeli uygulanmakta; Askeri okullara, Polis Akademisi ve Polis Koleji'ne sokulacak öğrenciler, kesinlikle kendi dershanelerine gerçek isimleri ile kayıt edilmemektedir. Bu öğrencilere sınav soruları sınavlardan önce verilir. Buna örgüt jargonunda "Fetih okutmak" denir. "Fetih okutmak", "sınavda çıkacak soruların öğrencilere okutulup ezberletilmesi" demektir.
(6) Özellikle Hukuk Fakültelerinde okuyan öğrencilere top sakal bıraktırılıp, küpe taktırarak, girecekleri ortamda kimliklerini gizlemeleri için "stil çalışması" yaptırdıkları bilinmektedir.
(7) Dershaneler, örgütün adeta vesayet araçlarıdır. Çocukların ve ailelerin bilgilerinin depolandığı bir veri tabanıdır. Bu yapının, her ilde en az bir okulu olmakla birlikte, aileler çocuklarının etkilenmesini istemediği için pek fazla göndermemektedirler. Fakat dershaneler için bu ihtimal daha az olduğundan, dershanelerine daha fazla öğrenci gitmekte ve aileleri de bu yapının içine çekebilmektedir. Dolayısıyla konunun sadece eğitim olmadığı, PDY'nin; dershanelerden üzerinden çocuklara, ailelere, l ve ilçelere, köylere ulaştığı ve kontrol ettiği anlaşılmaktadır. Bu bağı kopartacak şekilde, dershanelere gerek kalmayan bir sistem getirildiğinde PDY'ye ya da benzeri bir yapıya ihtiyaç kalmayacaktır.
(8) PDY "abilik" ve "ablalık" müessesesiyle çocukları adeta ailelerinden daha iyi tanır hale gelmekte, gelişimini takip etmekte ve bu çocuklar bahanesiyle ailelerin evlerine gelip bilgi toplayıp, not etmektedir. Ailenin dini, siyasi, ekonomik, demografik, eğitim, kültürel, etnik vb. durumu o defterlerde kayıtlı olup, adeta aileler fişlenmektedir. Bu şekilde Fetullah Gülen örgütünün elinde, "geniş bir demografik arşivin olduğu" bilinmektedir. Sonuçta "eğitim alanı", örgüt için adeta bir "ara yüz" konumundadır. Zira "eğitim alanı", örgüt açısından üç temel fonksiyon görmektedir. Her şeyden önce; insan kaynağı sağlamakta, ikinci olarak ekonomik kaynak temin etmekte ve üçüncü olarak ise, belki her şeyin ötesinde, hareketin meşru gibi görünmesini sağlamaktadır. Üçüncü fonksiyon diğer ikisinden daha önemlidir çünkü eğitim faaliyetleri, diğer gayri meşru faaliyetleri kamufle etmektedir" denildi.
-Sonuç ve ceza istemleri-
İddianamenin "sonuç ve değerlendirme" bölümünde ise sanıklardan Murat Koçak'ın "Sıkıyönetim Direktifi" konulu emrin ekindeki listede örgütün "Erzurum Sıkıyönetim Komutanı" olarak kendisinin ismine yer vermesinin sebebini bilmediğini beyan ettiği ancak "bu emri hazırlayan ile planlayanların kendi talimatları doğrultusunda hareket etmeyeceğini değerlendirdikleri bir kişiyi sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirmelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu" vurgulanarak, Murat Yılmaz da söz konusu darbe emri geldiğinde Koçak'ı aradığı, ayrıca "önceden tanzim edilen nöbet listesinde planlanmış nöbetini değiştirerek olay günü nöbeti devralma isteğinin de söz konusu kalkışma planını öğrendiğini ve elektronik haberleşme sistemi üzerinden gelecek emirlerin gereğini koordine etmek amacıyla nöbeti devraldığını ortaya koyduğu" belirtildi.
Dava konusu eylemlerin FETÖ/PDY mensuplarınca gerçekleştirildiği, Koçak ve Yılmaz'ın örgütün emirleri doğrultusunda astlarına emir verdiği, Erzurum'un Doğu Anadolu Bölgesinin merkezi konumunda bir büyükşehir olduğu, kentte önemli kamu kurumlarının yer aldığı anlatılan iddianamede, özellikle FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in Erzurum nüfusuna kayıtlı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde sanıkların örgütün sıradan birer üyesi değil "yöneticisi" oldukları kaydedildi.
İddianamede, Koçak ile Yılmaz'ın, "Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme", "Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından ayrı ayrı 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapsi talep edildi.
Sanıkların yargılanmasına önümüzdeki günlerde Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanacak.
(28 Ekim 2016, 20:43)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: