Davayı yürüten hakim ve savcıların akıbetinin ´Şemdinli savcısı´ gibi olması adına çabalayanlar da az değil. ´Ergenekon´u sulandırma ekibi´ şeklinde nam salan ikinci gruptakilerin sık başvurduğu taktik; davayı bir kişiyle özdeşleştirip onu çürütmek. Söz konusu kişi çürüyünce davanın çökeceği gibi bir yanılsama oluşturuluyor. Taktik, önce Tuncay Güney için devreye sokuldu. İddianamelerde yüzde 10´luk yer kaplamayan ifade ve belgeler sanki davanın tek dayanağıymış gibi sunuldu. Sonra Güney´in cinsel tercihinden kişilik bozukluklarına varıncaya kadar abartılı bilgiler kamuoyuna pompalandı. Şimdi aynı şey Danıştay Cinayeti sanıklarından Osman Yıldırım´a yapılıyor. Son günlerde tanıkların şüpheli biçimde ifadelerini çektiğine de şahit oluyoruz. Yıldırım da çekerse şahsen şaşırmam. Hem Yargıtay hem de iki yerel mahkeme davaların birleştirilmesine karar verirken sadece Yıldırım´ın ifadelerinden hareket etmedi. Elde edilen maddi deliller Yıldırım´ın itiraflarının önemini azaltıyor. İtiraflar yalnızca parçaların kolaylıkla birleşmesine yardım ediyor.
Ergenekoncuların azimle direnişine şapka çıkarılır
Davayı yürüten hakim ve savcıların akıbetinin ´Şemdinli savcısı´ gibi olması adına çabalayanlar da az değil. ´Ergenekon´u sulandırma ekibi´ şeklinde nam salan ikinci gruptakilerin sık başvurduğu taktik; davayı bir kişiyle özdeşleştirip onu çürütmek. Söz konusu kişi çürüyünce davanın çökeceği gibi bir yanılsama oluşturuluyor. Taktik, önce Tuncay Güney için devreye sokuldu. İddianamelerde yüzde 10´luk yer kaplamayan ifade ve belgeler sanki davanın tek dayanağıymış gibi sunuldu. Sonra Güney´in cinsel tercihinden kişilik bozukluklarına varıncaya kadar abartılı bilgiler kamuoyuna pompalandı. Şimdi aynı şey Danıştay Cinayeti sanıklarından Osman Yıldırım´a yapılıyor. Son günlerde tanıkların şüpheli biçimde ifadelerini çektiğine de şahit oluyoruz. Yıldırım da çekerse şahsen şaşırmam. Hem Yargıtay hem de iki yerel mahkeme davaların birleştirilmesine karar verirken sadece Yıldırım´ın ifadelerinden hareket etmedi. Elde edilen maddi deliller Yıldırım´ın itiraflarının önemini azaltıyor. İtiraflar yalnızca parçaların kolaylıkla birleşmesine yardım ediyor.
Ergenekon Terör Örgütü Davası´nın, Türkiye´nin önemli demokratikleşme adımlarından olduğuna inananlar var. Yazılarımdan anlaşılacağı üzere ben de bu kanaati paylaşıyorum. Tersine davanın bir an önce kapatılması gerektiğini düşünenler de bulunuyor. Davayı yürüten hakim ve savcıların akıbetinin ´Şemdinli savcısı´ gibi olması adına çabalayanlar da az değil. ´Ergenekon´u sulandırma ekibi´ şeklinde nam salan ikinci gruptakilerin sık başvurduğu taktik; davayı bir kişiyle özdeşleştirip onu çürütmek. Söz konusu kişi çürüyünce davanın çökeceği gibi bir yanılsama oluşturuluyor. Taktik, önce Tuncay Güney için devreye sokuldu. İddianamelerde yüzde 10´luk yer kaplamayan ifade ve belgeler sanki davanın tek dayanağıymış gibi sunuldu. Sonra Güney´in cinsel tercihinden kişilik bozukluklarına varıncaya kadar abartılı bilgiler kamuoyuna pompalandı. Şimdi aynı şey Danıştay Cinayeti sanıklarından Osman Yıldırım´a yapılıyor. Danıştay Cinayeti, Ergenekon Davası´yla birleşince haliyle panik arttı. İfadeleriyle davaların birleşmesine katkı yapan Yıldırım, iddiaların yegane mesnedi olarak takdim ediliyor. Sonra hakkında yıllar önce askerdeyken verilen ´anti-sosyal kişilik bozukluğu´ raporu yayınlanarak inandırıcılığı zayıflatılıyor. Aslında Osman Yıldırım ´gizli tanık´ statüsündeydi. Fakat deşifre edildi. Son günlerde tanıkların şüpheli biçimde ifadelerini çektiğine de şahit oluyoruz. Yıldırım da çekerse şahsen şaşırmam.
Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırganı Yıldırım´ın raporu, sadece ´kız vermeye´ engel. Hukuki olarak cezai ehliyetine ve tabii ki tanıklığına zarar vermiyor. Haberi sürmanşet yapan Hürriyet de bu bilgiye yer veriyor. O zaman haber değeri nerede? Raporun hukuken bir anlamı yoksa sadece kamuoyu oluşturmaya matuf bir hamle niteliğine bürünüyor. Yıldırım´ın ifadesi olmasa kaç yazar? diyeceğiz ama önce şu çelişkiyi netleştirmek lazım. Danıştay Davası, Ankara´da görülürken, Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım birçok sahne gösterisine imza attı. Arslan, şeriatı getireceğini söyleyip Genelkurmay Başkanı´nın engel olmamasını istediğinde veya Yıldırım Ben, bu laik cumhuriyeti yıkacağım. Şeriat devletini kuracağım. Ben, 2. Osmanlı devletini kuracağım. dediğinde kim ne yazmıştı, bakmakta fayda var. Bu komik şovları cinayetin ´dini amaçlarla´ işlendiğine delil olarak sunanlar, bugün ´gizli tanık sosyapat´ sürmanşeti atmakta mahzur görmüyor. Gizli tanık ifadesi altındaki nal gibi fotoğrafa dikkat çekmeye gerek yok.
Gelelim ´Yıldırım olmasa ne yazar´ kısmına. Hem Yargıtay hem de iki yerel mahkeme davaların birleştirilmesine karar verirken sadece Yıldırım´ın ifadelerinden hareket etmedi. Elde edilen maddi deliller Yıldırım´ın itiraflarının önemini azaltıyor. İtiraflar yalnızca parçaların kolaylıkla birleşmesine yardım ediyor. Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin arasındaki ilişki en önemli delillerden. Veli Küçük´ün Süleyman olarak tanıdığını söylediği ve aranırken yaptığı intihar girişimini ´dangul dungul´ diye nitelediği Tekin, kilit konumda. Soruşturmanın fitilini ateşleyen Ümraniye bombalarıyla, Cumhuriyet Gazetesi´ne atılan bombalar arasındaki irtibat diğer önemli bulgu. Ümraniye´de ele geçirilen ve emekli Astsubay Oktay Yıldırım´a ait olduğu iddia edilen 27 el bombasıyla Cumhuriyet Gazetesi´ne atılan bombalar ´akraba´ çıkmıştı. İki davanın sanıklarının arasındaki diğer bağlantılar da cabası.Bunca maddi delile rağmen hala umutlarını kaybetmemiş olmalarına şapka çıkarıyorum. Keşke, Ergenekon Davası´na bir fırsat olarak bakanlar da aynı mücadele azmini ve manevra kabiliyetini gösterebilselerdi.
Yıldırım´ın tanıklığına gıcık olan Ergenekoncular ve medya uzantısı
, 13 Ağustos 2009 tarili dünkü haberinde GATA´dan Yıldırım için ´İleri derecede Antisosyal Kişilik Bozukluğu´ tanısı konulan bir rapor verildiğini iddia etti ancak ne raporu yayınlayabildi ne de doğrulatacak bir kaynak gösterebildi. Haberde, tanıklığı hakkında şüphe uyandırabilmek için Osman Yıldırım hakkında en ağır ifadeler haber diye verildi, Ergenekoncu çevrelerin dillerinin altındaki bakla olan ´böyle adi ve korkunç bir varlık nasıl olur da ifadeleriyle Danıştay ve Cumhuriyet bombalamalarının Ergenekon´la birleştirilmesinde ciddiye alınır, hayret´ ifadesi dolaylı şekilde aktarıldı.
Hürriyet´in başı da ortası da sonu da hakaret
Hürriyet´in habercilikten çok hakaretçilik değeri taşıyan haberi, ´Danıştay saldırısı ve Ergenekon davalarının aynı anda ´tanık, gizli tanık ve sanığı´ olarak Türk hukuk tarihinde bir ilki gerçekleştiren abla katili Osman Yıldırım´ şeklinde başlıyor ve ´Abla katili, Komutanlarına saldıran, mizacı sıkıntılı huzursuz, anksiyöz madde kullanıyor, öldürüp başkasını suçlar, günah, ayıp, suç tanımazlar. Vicdanları yoktur. Kural tanımazlıklarını, suçlarını, kendileri ve karşılarındakilere rasyonalizm (akla uygun hale getirme) ve projeksiyon (yansıtma) şeklinde açıklarlar. Bir Anti-Sosyal Kişilik, annesini öldürür, hüngür hüngür ağlar. Sonra da annesini suçlar ve haklı gerekçeler çıkartır´ şeklinde devam ederek, ´Bu kişilerin mahkemelerde tanıklık yapmasına hazin hazin, gülerek bakarım. Bu kişiler 10 dakika içinde 10 tane yalan söylerler. Hepsinde de yemin ederler´ diyerek bitiyor.
(14 Ağustos 2009, 13:05)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Bülent Korucu, Zaman
Hürriyet gazetesi
Ergenekon ve benzer davaları tanıkların güvenilmezliğini iddia ederek veya tehditle tanıklıktan vazgeçirerek etkisiz bırakma gayretleri
Ergenekon soruşturmasını engelleme çabaları
Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi manşetlerimiz