Ergenekon davasının temyiz duruşmaları Yargıtay'da başladı. Sanıklar davanın Gülen cemaatinin bir kumpası olduğunu, kendilerinin masum olduğunu iddia ettiler. Ancak Ergenekon davası sürecinde bazı hukuk hataları hatta kumpas yapılmış olsa dahi davanın esasen doğru bir dava olduğunu iddia edenler de söz konusu. Yenişafak yazarlarından Ali Bayramoğlu bu isimlerden biri. Yazısında 'Ergenekon davası kimi delilleri, kimi sanıkların kuyruğu yakalanmış bir Gladyo'ydu. Aynı ilk dava Sarıkız, Ayışığı, Eldiven gibi darbelere de suç üstü yapıyordu. Dosyalar bunu ortaya koyuyor' diyen Bayramoğlu, ancak cemaatin kumpas kurarak sağlam delillere dahi leke düşürdüğünü savunuyor. Paralel medyadan Nazlı Ilıcak da iki yazısında darbecilere tepki gösteriyor.
10.10.2015 19:15 Ergenekon davasının temyiz duruşmaları Yargıtay'da başladı. Sanıklar davanın Gülen cemaatinin bir kumpası olduğunu, kendilerinin masum olduğunu iddia ettiler. Ancak Ergenekon davası sürecinde bazı hukuk hataları hatta kumpas yapılmış olsa dahi davanın easen doğru bir dava olduğunu iddia edenler de söz konusu. Yenişafak yazarlarından Ali Bayramoğlu bu isimlerden biri. "Ucuz kahramanlık..." başlıklı, 9 Ekim tarihli yazısında Bayramoğlu şunları aktardı:
"Şu sözler, bir gazeteden alıntı ve İlker Başbuğ'a ait: “2001'de ABD'de George W. Bush Başkan oldu. Onun dönemi, ılımlı İslam projesine inanan Yeni Muhafazakârların (Neo-Con) dönemi olarak ortaya çıkacaktı. Ayrıca Irak'a askeri müdahale planları üzerinde çalışmalara başlanmıştı. 15 Kasım 2002'de Ankara'daki ABD Büyükelçisi, Washington'a şöyle bir telgraf göndermişti: 'Türkiye'de ordu, bürokrasi ve yargıdan bir derin devlet vardır. Derin devletin merkezinde de ordu bulunmaktadır. Derin devlet, ABD'nin de desteklediği reformların önündeki en büyük engeldir.' Bush yönetimi; Türk ordusunu, derin devlet olarak görmekteydi. Bu derin devlet; Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesine, ılımlı İslam konseptinin uygulanmasına, Türkiye'deki terör sorununun 'siyasi çözüm' ile çözülmesine engeldi. 1 Mart 2003'te tezkerenin geçmemesinin sorumluluğu da TSK'ya yıkılınca, bu yönetimin TSK'ya karşı yapılanlara sıcak baktığı, devlete ait bazı kurumların ve kurumlardaki bazı kişilerin bu oyunda rol aldıkları veya destek verdikleri ifade edilebilir…”
Başbuğ, Ergenekon ve Balyoz davalarının orduyu tasfiye girişimi olduğunu, bunu ABD'nin bir kanadının yönettiğini, operatörlüğünü cemaatin yaptığını, siyasi iktidarın ise olup bitene göz yumduğunu söylüyor. Bu, sadece Başbuğ'un görüşü değil, askerler genel olarak böyle düşünüyor. Karşı karşıya kaldıkları komplonun cemaatin sınırlarını ve gücünü aştığı kanaatini taşıyorlar. Bu istikamette pek çok asker tarafından yazılmış anı, verilmiş röportaj, yapılmış açıklama var.
AK Parti'nin lider kadrosundaki görüş de küçük bir farkla benzer. Onlar da cemaatin taşeron olduğunu söylüyorlar. Kullananlar arasına adını tam telaffuz etmeden İsrail'i ekliyorlar.
Cemaatin Ergenekon, Balyoz gibi davaları kirlettiği, kullandığı, özellikle ikincisini tasfiye amacı kullandığına dair korelasyon, emare, karine, delil sayılmayacak kadar çok...
Ancak iki soru ortada...
1. Cemaatin taşeron bir yapı olduğu neye dayandırılıyor? Gülen'in yıllardır ABD'de yaşamasına mı? Mavi Marmara gibi benzer olaylarda aldığı tavra mı? Fidan olayının ve kimi tasfiye hamlelerinin İsrail'le ilişkiler açısından zamanlamasına mı?
Yoksa asker bakışıyla, “dev gibi bir ordu”yu “bir grup İslamcı masonik alt edemez” böbürlenmesine mi? Veya siyasi iktidarın “dindar bunu yapmaz yapıyorsa, casusluk ve dış el vardır” açıklamalı zihniyet prospektüsüne mi?
Yanıtı bilmiyoruz...
Ama şu açık: Cemaat bu işleri kendi hesabına, kendisi için yapmış olabilecek imkanlara, güce ve akla sahipti. Bu varsayımla ilgili de pek çok korelasyon kurulabilir.
Bu birinci sorunun ve verilen muhtemel yanıtların beli bir önemi var.
Özellikle son ihtimal veri alınırsa, Türkiye'nin bu açıdan sorunu bir döneme ait bir dış operasyon, bir casusluk hamlesinden çok daha fazla süreklilik içeren ve her an tekrar baş gösterebilecek bir hukuk, hukuk devleti sorunu demektir. Ortada bir güvenlik açığı değil, bir sistem açığı bulunuyor demektir.
2. Ergenekon ve Balyoz tümüyle kurgu muydu, temel niyet baştan sona tasfiye yapmak ve iktidarı ele geçirmek miydi? Başbuğ böyle söylüyor. Ulusalcılar da bu fikirde. AK Parti karşıtları bu bakıştan hiç bir zaman sapmadılar.
Benim yanıtım bunun tersidir.
Kimilerinin ileri sürdüğü gibi asker-iktidar el ele verdi, darbeciler dışarı çıktı, yolsuzlukları ortaya çıkaran cemaat suçlu ilan edildi zırvalarını bir kenara atın...
İlk Ergenekon davası kimi delilleri, kimi sanıkların kuyruğu yakalanmış bir Gladyo'ydu. Aynı ilk dava Sarıkız, Ayışığı, Eldiven gibi darbelere de suç üstü yapıyordu. Dosyalar bunu ortaya koyuyor.
Bu dava etrafında yaşanan sanık hakkı ihlalleri, kimi hoyrat tutuklamalar, bir süre sonra yaşanan dava birleştirmeleri, ODA TV davası kimi cemaatin intikam dosyalarının işe karışması, Ergenekon'u kirletti ve içinden çıkılmaz hale getirdi.
Bu dosya suçsuzları da içeriyor, suçluları da...
Keza Balyoz... Seminer planı ve kimi konuşmalar kendi başına suç... Suçlular belli. Geri kalanı tasfiye niyetli ekleme ve kirletme...
Kimse, başkasının arkasına saklanmasın ve ucuz kahramanlığa soyunmasın...
Çetin Doğan ve Veli Küçük mü kahraman ve mağdur?" (Ali Bayramoğlu / Yenişafak)
-Ergenekon, darbeciler ve yolsuzlar-
Ergenekoncuların masum ilan edilmesine bir tepki de paralel medyada yazan Nazlı Ilıcak'tan geldi. "Ergenekon, darbeciler ve yolsuzlar" başlıklı 9 Ekim tarihli yazısında şunları söylüyor:
"İlker Başbuğ, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde savunma yaptı. Önce bir yanlışı düzelteyim… Bazı gazeteler haberi duyururken, daha önce savunma hakkı Başbuğ’un elinden alınmış gibi olayı takdim ettiler. Bu iddia doğru değil. 27 Mart 2012’de Başbuğ, hâkime savunma yapmayacağını kendisi belirtmişti. Fakat aynı gün öğleden sonra, bir ses kaydının mahkemede dinletilmesi sırasında, söz aldı ve 10 dakika süreyle konuştu. Savcının esas hakkındaki mütalaasını takiben de yeniden imkân verildi. Bunun üzerine Başbuğ, 45 dakika savunma yaptı; o savunmasında İnternet Andıcı ile ilgili iddiaları bir bir cevaplandırdı. Başbuğ, İnternet Andıcı belgesini paylaşan “vatansever subayı” da suçladı. Herhalde Genelkurmay’da kapalı kapılar ardında yürütülen psikolojik harekât faaliyetlerini meydana çıkaran subay, ona göre vatansever değil vatan hainiydi.
Tabii herkese göre vatanseverliğin de vatana ihanetin de tarifi başka. Bence seçilmiş bir hükümete karşı darbe hazırlamak ya da darbe zemini oluşturmak üzere psikolojik harekât siteleri kurmak vatana ihanettir.
Balık hafızalı olanlar için olayları hatırlatayım:
2009 yılının Kasım ayında, “vatansever” bir subaydan ihbar mektubu geldi. Bu ihbar mektubuna göre, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde, Bilgi Destek Planı hazırlanmıştı. Bu planın lahikası, yani uygulamasını gösteren belge, zaten daha önce (20 Haziran 2008’de) Taraf’ta yayınlanmıştı. lahikada, irticai gelişmelerin sorumluluğunun nasıl AK Parti’ye yükleneceği anlatılıyordu. Mesela “İrticai faaliyetlere zemin hazırlayan birçok gelişmenin bizzat iktidar tarafından organize edildiği, bu kapsamda yasal ve idari altyapının hazırlandığı, irticai faaliyetlerin hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler tarafından yürütüldüğü anlatılacaktır” deniliyordu.
Vatansever subay, Bilgi Destek Planı’nın yanı sıra İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı da göndermişti. Bilgi Destek Planı, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ergin Saygun’un talimatı gereği, İrtica ile Mücadele Eylem Planı ise, Saygun’un yerine gelen Hasan Iğsız’ın talimatıyla hazırlanmıştı. İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın altında, Dursun Çiçek’in ıslak imzası da mevcuttu. Bu imzanın Dursun Çiçek’in elinden çıktığı, Jandarma Kriminal, Adli Tıp ve Emniyet Kriminal raporlarıyla da daha sonra belgelendi. İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlandığında İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı’ydı. Muhtemelen bu yüzden, o planı bir “kâğıt parçası” olarak takdim etmeye çalıştı. İrtica ile Mücadele Eylem Planı, AK Parti ve Gülen Cemaati’ni karalama yöntemlerini belirliyordu. Fazla teferruata burada girmeyeceğim. Sadece bir maddesini hatırlatayım: “Okullarda, öğrencilere ait ibadet görüntülerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak, Milli Eğitim Bakanı (Hüseyin Çelik) kamuoyu nezdinde yıpratılacak.”
Vatansever subay ayrıca ihbar mektubunun ilişiğinde, Nisan 2009 tarihini taşıyan bir de İnternet Andıcı göndermişti. Buna göre, Türkçe yayın yapan 292, yabancı dilde yayın yapan 138 internet sitesi, yanlarına, "bölücü", "irticacı", "aşırı sol", "milliyetçi", "tarafsız", "AB yanlısı" gibi notlar düşülerek fişlenmişti. Bunlarla mücadele için, psikolojik harekât amaçlı, 4 adet yeni site kurulmuştu. Bu siteler, Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda (eski Psikolojik Harekât Başkanlığı’nda) görevli şube müdürlerinin üzerine, onların kredi kartları kullanılarak açılmıştı. Söz konusu siteler, komuta katının onay ve görüşü alınarak oluşturulmuştu. İlgili komutanların imzaları, İnternet Andıcı’nda yer alıyordu.
İlker Başbuğ, astlarının imzasını taşıyan bu siteler dolayısıyla yargılandı. Zira, komuta heyetindeki subaylar, mahkemede, sitelerin “Başbuğ’un bilgisi dahilinde kurulduğunu” söylemişlerdi.
Psikolojik harekât sitelerinin bir evveliyatı var. Başbuğ döneminde kurulan 4 site henüz faaliyete geçmemişti. Ama öncekilerin yayınları, hükümete karşı karalayıcı propagandayı açıkça gözler önüne seriyordu. O sitelerde, AK Parti hükümetinin bir irtica odağı olduğuna dair haberler yayınlanıyordu. Tabii psikolojik harekât hükümetle sınırlı değildi. Azınlıkları, Kürtler’i, Yunanistan ve Ermeniler’i de hedef alıyordu. Bu sitelere dair bir haber, Şubat 2009’da (yani kendisine vatansever subay diyen kişinin ihbar mektubu henüz kamuoyuna yansımadan) Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştı. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı, söz konusu sitelerin yayınını durdurmuş ve yukarıda sözünü ettiğim 4 yeni sitenin kurulması kararını almıştı. Taraf, 12 Haziran 2009’da da Dursun Çiçek imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı yayınladı. Bunun üzerine, yayını durdurulan sitelerin arşivleri Genelkurmay’ın bilgisayarlarından özel programlarla geriye döndürülemeyecek biçimde defalarca silindi. Vatansever subay, bilgisayarların numaralarını ve silme işleminin kimler tarafından gerçekleştirildiğini de isimleri vererek sıralıyordu. (Silme işlemi Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ döneminde yapıldı.)
İlker Başbuğ tarafından kurulan 4 yeni site henüz faaliyete geçmemişti ama Taraf’ta haberler çıkınca alelacele arşivin silinmesi ve hükümet aleyhtarı yayın yapan eski sitelerin üzerine gidilmesi yerine, 4 yeni sitenin kurulması tabii ki kabul edilebilir bir eylem değildi. Üstelik Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan arama sırasında, İstihbarata Karşı Koyma Birimi’nin parkesinin altından, “Proje” isimli bir belge ele geçirilmişti. Proje, “kağıt parçası” denilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın taslak metnini oluşturuyordu ve içinde de kara propaganda sitelerinin yenilerinin nasıl kurulacağı anlatılıyordu: “Gri ve kara propaganda yöntemleri kullanabilecek nitelikte sanal ağ siteleri kurulacak. İnternet siteleri, güvenilir kişiler üzerinden uygun personel tarafından oluşturulacak ve kurum riske atılmayacak.”
4 yeni site, Proje’de öngörüldüğü gibi, 4 personel üzerine kuruldu.
Ortada bir pazarlık dönüyor. “Sen benim yolsuzluğumu görme, ben de senin darbeciliğini…” Ama bu pazarlığa dahil olmayan bizler, gerçekleri söylemeye devam edeceğiz." (Nazlı Ilıcak / Bugün)
-Poyrazköy davasında kimi alkışlamalıyız?-
Nazlı Ilıcak'In bir başka yazısı Poyrazköy davasıyla ilgili. Geçtiğimiz haftalarda beraatle sonuçlanan Poyrazköy davasına değinen Ilıcak, "Poyrazköy davasında kimi alkışlamalıyız?" başlıklı, 6 Ekim tarihli yazısında şunları söylüyor:
"Poyrazköy davasından beraat eden sanıklar, kararı alkışlarla karşıladı. En büyük alkışı Tayyip Erdoğan hak ediyor. Önce askeri vesayeti sona erdirmek üzere sorumluların mahkemede hesap vermesini sağladı. Önemli bir siyasi irade gerekiyordu. Bunu başardı… Ama yolsuzluklar ortaya çıkınca, 180 derecelik U dönüşüyle, “Paralel örgüt askere kumpas kurdu” iddiasına destek verdi. Böylece, somut delillere dayanan yolsuzluk iddialarını da aynı örgütün bir kumpası gibi takdim etmek mümkün oldu.
Oysa, Poyrazköy davasında, AK Parti iktidarına yönelik bir girişimin ciddi emareleri mevcuttu. Bu soruşturmanın “Poyrazköy” adını almasının sebebi de bölgede gömülü olarak bulunan mühimmattı. Bunlar, İlker Başbuğ’un iddia ettiği gibi “boru” değildi. El bombalarının yanı sıra 15’i dolu 21 LAW silahı, 450 gram C3 patlayıcı madde, 5 bubi tuzağı, 30 metre uzunluğunda infilak fitili söz konusuydu. Aynı soruşturmanın içine dahil edilen Kafes Eylem Planı ise önemli iddialar ihtiva ediyordu. Bu plan, Levent Bektaş’ta DVD ve CD’ler içinde yer alıyordu. Daha sonra, Ali Fuat Yılmazer’den duyduğuma göre, Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu Emniyet’e gelip, söz konusu belgelerin dava konusu yapılmamasını rica etmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarının sarsılabileceğini söylemişti. Bu ricası kabul görmedi. Belgeler savcılığa intikal ettirildi.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki bu gizli örgüt tarafından hazırlandığı ileri sürülen “Durum, Vazife, İcra, İdari, Lojistik ve Komuta Muhabere Notu”nda, gayrimüslimlere karşı tertipler sıralanıyordu, daha önceki cinayetlerden de bahsediliyordu. Şöyle deniliyordu: “Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink OPERASYONLARI sonrasında, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğuna dair bir kamuoyu oluşmuş, ancak, AKP tarafından, karşıt medyanın da desteğiyle, olayların Ergenekon tarafından düzenlendiği propagandası yapılmıştır. AKP ve yandaşlarının karşı psikolojik harp faaliyetini etkisiz kılmak, gündemi değiştirip hedef saptırmak, teşkilâtın moralini yükseltmek, kamuoyu desteğini kazanmak için, gayrimüslimler üzerinde korkutucu propaganda icra edilecek ve kara propaganda ile bu faaliyetlerin AKP ve ona destek veren şer odaklarınca icra edilmiş gibi gösterilmesi sağlanacaktır. Duvarlara ‘Bu Adalar kimin’, ‘Ya öl ya terk et’ gibi sloganlar yazılacak; Agos Gazetesi abonelerine tehdit telefonları edilip, tehdit mesajları gönderilecek; Agos Gazetesi civarında ses bombaları patlatılacak; Adalar’a giden vapur seferlerinin bulunduğu iskelelerde, gayrimüslim mezarlıklarında ya da ibadethanelerinde bombalı eylemler düzenlenecek. Gayrimüslim işadamı ve sanatçılar kaçırılarak ya da onlara ait işyerleri kundaklanarak, olayların, irticacı örgütler tarafından üstlenilmesi temin edilecek. www.tehditaltindayiz.com ve www.agosasahipcikalim.com sitelerinden, AKP, ağır bir biçimde eleştirilecek, AKP’ye aitmiş gibi gösterilen sitelerden de azınlıklara ait medya siteleri hedef alınacak.
Silah, malzeme ve teçhizatın bir bölümü Emniyet’in eline geçmekle birlikte, müteakip operasyonlar için elimizde yeterli malzeme mevcuttur.”
Gayrimüslim vatandaşlarımıza sorduğumuzda, bu gözdağı verme eylemlerine kısmen başlandığı, Agos abonelerinin isimlerinin bir bir tespit edildiği cevabını veriyorlar.
Poyrazköy dosyasında, Koç Müzesi’ndeki denizaltında ele geçen bombalar meselesi de yer alıyordu. Tıpkı Kafes Eylem Planı gibi, bu belgelerin de Levent Bektaş’a ait bir DVD’nin içine gizlendiği ileri sürülmüştü. 3 nolu DVD’de "aa/Cihan'dan/Notlar.txt" isimli belgede aynen şunlar yazıyordu: "C.G. ile görüşme notları. Koç Müzesi'yle ilgili malzemeler yerine konulmak üzere operatöre ulaştırıldı. Müzenin ziyaretçilerini artıralım, okullarda tanıtım, reklam ve organizasyon faaliyetleri yapılarak ziyaretçi yoğunluğunun en fazla olduğu zamanın belirlenmesi. Cihan Bey söyleyecek, öğrenciler projenin en önemli parçası. Operasyon tarihini teyit edelim... Koç Müzesi'nde ziyaretçi patlaması olmalı :) sıkıntı çıkmasın Bşk takip ediyor..."
Bu notu teyit eden bir gelişme yaşanmış, Koç Müzesi’ndeki denizaltıda patlayıcılar bulunmuş, Müze Müdürü, bu hususu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’na bildirmişti. Polise hiç haber verilmemişti. Kuzey Deniz Saha Komutanı Ahmet Feyyaz Öğütçü, Kafes Eylem Planı çerçevesinde oluşturulan 3 kişilik Danışma Kurulu’nda yer alıyordu. 3 nolu DVD’deki notları, denizaltında bulunan ve tesadüfen ele geçirilen patlayıcılar teyit ediyordu. Ama Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bunun sıradan bir hadise olduğunu söyledi: “Denizaltılarda patlayıcı bulunur; gözden kaçan bir mühimmat söz konusu.” Zaten LAW silahına “Boru”, doğruluğu çeşitli uzman kuruluşlarca belgelenen ıslak imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı’na “Kâğıt parçası” diyen de Başbuğ idi.
Bir zamanlar Tayyip Erdoğan, “Bu millet kendisini kafese hapsetmek isteyenlere cevabını verir” diye konuşuyordu. (Kızılcahamam AK Parti toplantısı/23 Kasım 2009) 17-25 Aralık’ta yolsuzluklar deşifre oldu, mertlik bozuldu. Mahkemenin beraat kararına bakılırsa, her şey bir kumpastan ibaretmiş… LAW silahları boru, Koç Müzesi’ndeki denizaltında ele geçirilen 2 adet 100 gr TNT fişeği, patlayıcı kalıbı ve fünye de gözden kaçan mühimmattan ibaretmiş…
Zaten, kamuoyuna “casusluk ve fuhuş çetesi” olarak yansıyan davanın sanıkları da serbest. Buna dair rapor da, Levent Bektaş’tan çıkan CD’ler arasındaydı. Görüntüleri, İstanbul Emniyeti’nde, başta Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve Vali Muammer Güler olmak üzere, birçok kişi hayret içinde, utanarak seyretmişti. Hatta “Casusluk ve fuhuş çetesi” dosyasının üzerinin örtülmesi çabaları karşısında Ali Fuat Yılmazer, Twitter hesabından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a bir soru yöneltmişti:
“Sık sık casusluk soruşturmasının kumpas olduğunu iddia ediyorlar ya… Kamuoyuna ‘casusluk ve fuhuş operasyonu’ olarak yansıyan süreçte yapılan çok önemli tespitler vardı. Deniz Kuvvetleri personelinden tutuklanmanın çok olması bundandır. Hiçbir şekilde inkârı mümkün olmayan belge ve görüntüler ele geçirildi. Bu belge ve görüntüler kamuoyuna hiç yansımadı. İlker Başbuğ’un ricası olarak, Başbakan tarafından bizzat şahsıma iletildi. İlker Başbuğ, ‘Bu tespitlerin gereğini biz yapacağız, siz merak etmeyin; sakın kamuoyuna yansımasın’ şeklinde taahhütte bulunmuştu. İki ülke adına casusluk faaliyeti içerisinde olduklarına dair kesin delilleri Genelkurmay’a teslim edilen görevliler hakkında ne yapıldı? Hiçbir şey. Ordumuzun en gizli bilgilerini yabancı 2 ülkeye sızdıranlar, bizzat İlker Başbuğ tarafından korunup kollandı.”" (Nazlı Ilıcak / Bugün)
KUMPAS ŞÜPHESİYLE İLGİLİ HABERLER
Mahkeme Ergenekon davasını başarıyla gördü
Balyoz örtbasında skandal detaylar
Skandal: Yeniden görülen Balyoz davası örtbasla bitti
Kumpas'la doğan kahramanlar
Kumpasa bak cambazlığı zirvede
Yargıtay'dan Balyoz gibi gerekçe
Balyoz planı ve davasıyla ilgili manşetlerimiz
Ergenekon ve benzer davaları engelleme girişimleri
Balyoz ve diğer davalardaki delil tartışmaları
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı iddianamelerde arama yap
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar manşetlerimiz
Paralel yapı-Ergenekon manşetlerimiz
Paralel yapı ile ilgili tüm haberlerimiz
(10 Ekim 2015, 19:15)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: