14 Aralık soruşturmasında, aralarında Fethullah Gülen, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve eski emniyet müdürlerinin de bulunduğu 15'i tutuklu 33 sanık hakkında hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı. Gülen için, 'Silahlı terör örgütü kurmak' suçundan 22,5 yıl, 'zincirleme nitelikli resmi belgede sahtecilik' suçundan 21 yıl, 32 kez, 'nitelikli iftira' suçundan da 192 yıl olmak üzere toplam 70 yıl 10 aydan 235,5 yıla kadar değişen hapis cezası isteniyor.
27.09.2015 19:01 14 Aralık soruşturmasında, aralarında Fethullah Gülen, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve eski emniyet müdürlerinin de bulunduğu 15’i tutuklu 33 sanık hakkında hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı.
64 müştekinin bulunduğu iddianamede Fethullah Gülen "1 numaralı şüpheli" olarak yer aldı. İddianamenin giriş kısmında, "Soruşturmanın Fethullah Gülen’e bağlı olan basın ve medya kuruluşları ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün değişik birimlerinde farklı rütbelerde görev yapan polislerce 2009-2010 yılında ’tahşiye’ ismi verilen gruba mensup olduğu iddia edilen kişilere yönelik soruşturma işlemlerinde kasten delil uydurulduğu, kasten aleyhe algı oluşturulduğu, soruşturmanın altyapısının tamamen şüpheli Fethullah Gülen’in emir ve talimatları altında kasıtlı olarak oluşturulduğu" iddia edildi.
"DAVALAR BİRLEŞTİRİLDİKTEN SONRA İADESİ TALEP EDİLSİN"
Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı bulunduğu hatırlatılan iddianamede, Gülen hakkında İstanbul ve başka Cumhuriyet Başsavcılıklarınca ’terör örgütü yöneticiliği’ suçlaması ile soruşturmalar yürütüldüğü, bu davalar birleştirildikten sonraki yargılama sürecinde Gülen’in ABD’den iade talebinin uygun olacağı belirtildi.
"40 YILLIK SÜREÇTE GELİŞTİ"
Fethullah Gülen’e bağlı örgütlü bir yapının varlığından söz edilen iddianamede, örgütün 40 yıllık süreçte kurulup geliştiği ve sonunda da meşru hükümeti çalışamaz hale getirip devlet egemenliğini ele geçirmeyi amaçladığı iddia edilerek, "40 yılı aşkın süreçte amaçlarını gerçekleştirmek için geldiği aşama dikkate alındığında, tüm yönlerinin ve gerçekleştirdiği eylemlerin irdelenmesinin mümkün olmadığı" dile getirildi.
"ERGENEKON, BALYOZ VE CASUSLUK YARGILAMALARI GİBİ OLMAMASI İÇİN..."
İddianamede, örgütün tüm eylem ve işlemlerinin aynı dosya üzerinden soruşturulmasının karışıklığa yol açacağı anlatılarak, "Daha öncesindeki Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk yargılamalarında olduğu gibi karışıklığa ve belirsizliğe yol açabileceği, terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği haricindeki diğer suçların anlaşılamamasına neden olabileceği değerlendirildiğinden, örgütlü yapılanmaya ilişkin diğer soruşturmalarla birleştirilmesi düşünülmeyip, yeri geldikçe eylemlerin anlaşılabilmesi, yapılanmanın daha iyi açıklanabilmesi amacı ile yürütülen soruşturmalara atıf yapılarak açıklamalar yapılacaktır" denildi.
AYNI TAKTİK UYGULANMIŞ
Savcılık hazırladığı iddianamede Tahşiye Grubu'na yönelik kurulan kumpasta köşe taşlarından birisi olan ihbar mektubunun da Ergenekon davasındaki ihbar metinleriyle benzerlik gösterdiği değerlendirmesinde bulundu. 10 aralık 2009'da Merter Akıncılar Postanesi'nden gönderilen ihbar mektubunun kim tarafından gönderildiğine dair her hangi bir araştırma yapılmadığı belirtildi. İhbar mektubunun “sayın savcım" başlığı ile yazılıp gönderilen Ergenekon soruşturmasını başlatmaya yönelik mektuptaki yazı ile aynı yazı stilinde yazıldığı gibi yine aynı ifade ve anlatım tarzında olduğu belirledi.
DİNLEYİP MEKTUP YAZMIŞLAR
Savcılık soruşturma kapsamında dinlenen kişiler arasındaki veya tanıdıklarının bir kişinin darp edilmesi olayından bahsedilmesinin de ihbar mektubunda yer almasının, dinlemeler neticesinde ihbar mektubunda yer verildiği kanısını pekiştirdiği tespitinde bulundu. Savcılık gönderilen mektubun o döneme kadar gerek istihbarat şube müdürlüğünce gerekse terörle mücadele şube müdürlüğünce elde edilen bir kısmı çok ince detayı barındıran bilgiler içerdiği değerlendirmesinde bulundu.
O İDDİALARI MİT YALANLADI
Tahşiye soruşturması kapsamında tutuklu bulunan dönemin polis müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın başını çektiği grup, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Tahşiye grubuna yönelik yapılan operasyondan önce çalışma yaptığı iddiasında bulunmuştu. Tahşiye'de kumpas iddianamesinde operasyon öncesi olan 2008 yılında MİT tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü yahut Emniyet Genel Müdürlüğünün diğer birimlerine herhangi bir yazı yazılmadığı, Genel Kurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığınca da herhangi bir araştırma yapılmadığı ifade edildi.
'Zaman'ın adı geçmesin'
İddianamede kurulan kumpasın paralel örgüte sıçramaması için ne gibi önlemler alındığı deşifre edildi. 1993 yılından 2011 yılına kadar Zaman Gazetesi'nde çalışan A.T'nin de tahşiye soruşturması kapsamında dinlendiği tespit edildi. A.T'nin tüm dinlemelere rağmen Zaman Gazetesi'nde çalıştığı için soruşturmaya dahil edilmediği ortaya çıktı.
40 YILLIK GİZLİ ÖRGÜTLENME
İddianamede, “40 yıllık süreçte kurulup geliştirilen nihai aşamada meşru hükümeti çalışamaz hale getirip devlet egemenliğini ele geçirmeyi amaçlayan" örgütün (Paralel Devlet Yapılanması), tüm eylem ve işlemlerinin aynı dosya üzerinden yürütülmesinin, daha önceki Ergenekon yargılamalarında olduğu gibi karışıklığa ve belirsizliğe yol açabileceği belirtilerek, ''Terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği" haricindeki diğer suçlarının anlaşılamamasına neden olabileceği değerlendirildiğinden örgütlü yapılanmaya ilişkin diğer soruşturmalarla birleştirilmesi"nin düşünülmediği kaydedildi.
KARANLIK İLETİŞİM YÖNTEMİ
İddianamede, "Örgütün çeşitli algı oluşturma ve mesaj yöntemleri kullandığı, bu yöntemlerin kimi zaman açık şekilde kullanılmasına karşın özellikle Tahşiye grubuna yönelik olduğu belirtilen operasyonlarda olduğu gibi çoğu zaman 'karanlık kurul' gibi medya iletim yöntemleri ile sadece örgüt tabanının anlayabileceği şekilde bilgi ve mesaj verdiği anlaşılmıştır.'' denildi.
KUMPAS YAPIM ŞİRKETİ
Fethullah Gülen’in talimatlarının alt kadrolara iletildiği Tek Türkiye dizisi ve Karanlık Kurul sahneleriyle kurulan kumpasın detayları deşifre oldu. Propaganda içerikli sahneleri yazan yapımcı şirketle alakası olmadığını iddia eden Hidayet Karaca’nın şirketin yönetim kurulu başkan vekili olduğu tespit edildi.
Tahşiye grubuna kumpas iddialarının araştırıldığı soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz tarafından hazırlanan iddianamede devlet içindeki paralel yapılanmaya yönelik önemli tespitler yer aldı. İddianamede, örgüte yakın Samanyolu TV isimli televizyon kanalında yayınlanan Tek Türkiye isimli dizide yer alan Karanlık Kurul sahnelerinin, örgüt lideri Fethullah Gülen'in talimatlarını örgütün alt kadrolarına ulaştırma vazifesi olduğuna işaret edildi. İddianamede, Selam-Tevhid soruşturması ile Tahşiye kumpasıyla ilgili operasyon talimatının Gülen tarafından Karanlık Kurul sahnesi vasıtasıyla duyurulduğu belirtildi.
SORUŞTURMA DERİNLEŞTİ
Soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca da ifadesinde Tek Türkiye dizisi ve Karanlık Kurul sahnelerinin çekiminde etkisi olmadığını savundu. Karaca savunmasında, dizinin yapımcı şirketi Ser Film A.Ş'nin bağımsız bir tüzel kişilik olduğunu, piyasadaki diğer firmalarla olduğu gibi bu firma ile de ticari irtibatlarının bulunduğunu, bu firmaya da film yahut proje yaptırılmış olabileceğini söyledi. Soruşturmada, “Örgütün medya ayağının yönetici olmakla” suçlanan Karaca, senaryonun kim tarafında yazıldığını bilmediğini sözlerine ekledi. Şüphelilerin tümünün, söz konusu senaryoyu yazan ismi gizlemesi üzerine savcı araştırmayı derinleştirme kararı aldı.
YALANI ORTAYA ÇIKTI
Araştırma yapa savcılık, yapımcı şirketin 2006 yılında iki ortak tarafından 20 bin TL sermayeyle kurulduğunu, kuruluşundan 5 ay sonra sermaye arttırımına giderek şirketin sermayesini 1,5 milyon TL'ye çıkardığını tespit etti. Savcılık, 2007'de yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'nda alınan kararla şirket yönetiminde değişikliğe gidildiğini ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak seçildiğini de ortaya çıkardı. Şirket yönetiminde yapılan değişikliğin ardından şirket hisselerinin yüzde 51'lik kısmı Samanyolu Yayın Grubu'na geçti.
OYUN BOZULDU
İfadesinde Ser Film'le sadece ticari irtibatlarının bulunduğunu iddia ederek Samanyolu TV ile yapım şirketi arasındaki bağlantıyı gizlemeye çalışan Karaca'nın oyunu da bozulmuş oldu. Savcılık iddianamesinde, “algı yönlendirmesi yapıldığı” ifade edilen Karanlık Kurul adlı bölümlerin yapım ve yayınından birinci derecede sorumlu olduğunun tespit edildiği vurgulandı.
Hepsi aynı ifadeyi verdi
Dizinin senaryosunun kim veya kimler tarafından kaleme alındığının peşine düşen Savcı Hasan Yılmaz, günler boyunca araştırmalar yaptı ve onlarca kişinin ifadesini aldı. Dizinin senaristi Ali Samim Noyan, Tahşiye'yle ilgili operasyon talimatının verildiği bölümün senaryosunun kendisi ve yanında çalışan senaryo grubu tarafından yazılmadığını söyledi. Dizinin yönetmeni Naci Çelik Berksoy da senarist Ali Samim Noyan'ın savunmasını doğruladı. Dizinin yazım ve çekim aşamalarında çalışan yetkililerin bu sahnelerden haberi dahi yoktu. İfadesi alınan dizi yapımcısı Salih Asan da karanlık kurul adlı bölümün kendileri tarafından çekilmediğini ancak diziye eklenmiş olarak yayınlandığını beyan etti.
KARACA İÇİN İSTENEN CEZA
İddianamede, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca da tıpkı Fetullah Gülen gibi örgüt yöneticiliği ile suçlanıyor. İddianamede, Karaca’nın, ’Fethullah Gülen’in oluşturduğu silahlı terör örgütünün medya yapılanmasında yönetici’ olduğu iddiası yer aldı. Karaca hakkında da, Fethullah Gülen için istenen ’silahlı örgüt yöneticiliği’, ’nitelikli iftira’ ve "zincirleme nitelikli resmi belgede sahtecilik’ suçlarından 61 yıl 9 aydan 221 yıla kadar hapis cezası istendi.
ESKİ EMNİYET MÜDÜRLERİ İÇİN 228 YILA KADAR HAPİS CEZASI İSTENDİ
Eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Tufan Ergüder ve Mutlu Ekizoğlu’nun da aralarında bulunduğu 31 şüpheli hakkında ise "Silahlı terör örgütüne üye olmak" ve 32 kez "nitelikli iftira" suçundan 63 yıl 4 aydan 228 yıla kadar değişen hapis cezası istendi.
TAHŞİYE GRUBUNA KUMPAS İDDİASI
İddianamede şüpheliler, 2009-2010 yıllarında yürütülen Tahşiyeciler grubuna yönelik soruşturmada ‘sahte delil üretmekle’ suçlanıyor. 2009- 2010 yılında yürütülen ’Tahşiyeciler' soruşturması kapsamında grubun önde gelen ismi ''Molla Muhammet'' adıyla bilinen emekli imam Mehmet Doğan'ın da aralarında bulunduğu bazı isimlere dava açıldı. Dava halen devam ediyor. Kumpas iddialarının ortaya çıkması üzerine sanıklar, kendilerine operasyon düzenleyen polisler hakkında şikâyetçi oldu. Şikâyet üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ‘Tahşiyeciler grubuna kumpas kurulduğu’ iddialarına ilişkin soruşturma başlattı. Polisleri şikâyet eden Tahşiyeciler grubu üyeleri, ’evlerinde bulunan bombaların polisler tarafından konduğunu’ iddia ediyor.
İDDİANAME 14. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLDİ
İddianame, terör davalarına bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkemenin iddianamenin kabulü veya reddi için 15 gün süresi bulunuyor. Mahkemenin iddianameyi incelemeye aldığı belirtildi.
------------------------------------------------------------------------------
PARALEL MEDYADAN İDDİANAMEYE TEPKİ
Tahşiye kumpasına yönelik iddianamenin mahkemeye sunulması paralel yapı medyasında öfkeyle karşılandı. Bu kesimin merkez yayın organı olduğu iddia edilen Zaman gazetesinde, 23 Eylül 2015 tarihinde Göksel Genç imzasıyla ve "Kumpas iddianamesinde silah, delil yok, yalan çok; Savcı, TSK, MİT ve Emniyet raporlarını görmedi!" başlığıyla yayınlanan haberde şu satırlar yer aldı:
"Özgür medyayı susturmak amacıyla düzenlenen Tahşiye operasyonu sonrası hazırlanan iddianamenin içi boş çıktı.
Emniyet İstihbarat, Genelkurmay İstihbarat ve MİT'in Tahşiye grubuna ilişkin "terör örgütü" raporları, resmi açıklama ve resmi yazılarını görmezden gelen Savcı Hasan Yılmaz, hiçbir hukuki karşılığı olmayan, herhangi bir mahkeme kararına dayanmayan müfettiş raporuyla Hizmet hareketini terör örgütü ilan etmeye kalktığı anlaşıldı.
Evlerinde el bombası, patlayıcı, silah ve çok sayıda mermi bulunan Tahşiye grubunu masum insan olarak tanımlayan savcı Yılmaz, söz konusu yapıya ilişkin dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'in yaptığı "El Kaide bağlantılı terör örgütü" açıklamasına da değinmedi. Halen yargılaması devam eden Tahşiye sanıklarının tamamının müşteki yapılarak "Yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçunu alenen işleyen savcı Yılmaz, 332 sayfalık iddianamesinde Hizmet hareketini terör ile ilişkilendirecek tek bir somut delil sunamadı.
SİLAHI OLMAYAN, SİLAHLI ÖRGÜT İDDİASI
Özgür basını susturmak amacıyla düzenlenen Tahşiye operasyonu 14 Aralık 2014 Pazar günü savcı Hasan Yılmaz'ın talimatı ile gerçekleşti. Fetullah Gülen Hacaefendi “Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” ile ve Hidayet Karaca ise “silahlı terör örgütüne üye olmak” ile suçlanıyor. Ancak iddianamede 'silah nerede?' sorusunun cevabı yok. Eski polis müdürleri Tufan Ergüder, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Yurt Atayün, Ömer Köse gibi Emniyet müdürleri ise ‘Silahlı terör örgütüne üye olma' ‘iftira' ve ‘resmi belgede sahtecilik' ile itham ediliyor.
NUH METE YÜKSEL'DEN KOPYALANMIŞ RAPORU DELİL YAPMIŞ
Fethullah Gülen, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve 31 polisin yer aldığı dosyada savcı Hasan Yılmaz, darbe iddialarına ilişkin delil bulamayınca 28 Şubat döneminde mütedeyyin insanlara yönelik Nuh Mete Yüksel'in hazırladığı iddianamenin aynısını tekrar etmiş. Gülen'e yönelik silahlı terör örgütü kurma iftirasını belgeleyemeyen savcı, tıpkı savcı Yüksel gibi devletin tüm kurumları tarafından denetlenen kolej, dershane ve yurt gibi eğitim müesselerini terör örgütü merkezi olarak göstermesi skandal olarak yorumlandı.
Daha ilginci hiç bir mahkeme kararına dayanmayan Emniyet Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı 4 Mart 2015 tarihli Zeki Çatalkaya imzalı ve tartışmalı sözde paralel yapı raporu iddianameye delil diye girmesi. Oysa Çatalkaya'nın hazırladığı ve hiçbir mahkeme kararına dayanmayan hayali ithamlara dayalı terör suçlamasının aynısı 28 Şubat döneminde Nuh Mete Yüksel tarafından kaleme alınan asılsız iddialarının da bir kötü kopyası olarak değerlendirilmişti.
PROF. DR. ÖZGENÇ UYARMIŞTI: POLİS RAPORUYLA HİÇ BİR GRUP TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLEMEZ
Yine Türk Ceza Kanunu'nun mimarlarından Prof.Dr. İzzet Özgenç, mahkeme kararına dayanmayan hiçbir rapor ya da belge ile bir grup yada topluluğun terör örgütü ilan edilemeyeceği uyarısı yapmıştı. Geçtiğimiz aylarda tartışılan Çatalkaya raporu ve Ankara savcılığının işlemlerinin ulusal ve uluslararası hukuki temellerden yoksun bulunduğunu, bu şekilde raporlarla suçlama yöneltenlerin yargılanmaktan kurtulamayacağı uyarısı yapmıştı.
BERAAT EDİLEN İDDİALARLA AYNI DAVA AÇILAMAZ
Hizmet hareketine yönelik iftiralarını iddianamesine taşıyan savcı Yılmaz, daha önce Yargıtay Genel Kurulu tarafından oy birliği ile beraat eden “Devleti ele geçirme” iddiasını da tekrar etmiş. Türk Ceza Kanuna göre bir kimse beraat ettiği iddialardan tekrar yargılanamazken Yılmaz, Gülen hakkında bu kanunu uygulamayarak ayrı bir hukuk skandalına imza attı.
SAVCI, DELİL BULAMAYINCA, İADE TALEBİNDEN VAZGEÇMİŞ
İddianamede delil olmaması nedeniyle Gülen'in Amerika'dan iadesini istemenin mümkün olmadığını bilen savcı Yılmaz, ABD'den ret cevabı almamak ve “Gülen'i ABD iade etmiyor” şeklindeki algı operasyonlarına devam edebilmek için Hocaefendi'nin hukuken iadesini istemedi.
DEVLETİN RESMİ RAPORLARI İDDİANAMEYİ YALANLIYOR
Diğer yandan savcı Yılmaz iddianamede inanılmaz bir maddi hataya imza attı. Savcı Yılmaz, terör örgütü El Kaide bağlantılı Tahşiye grubuna yönelik operasyonunun talimatını Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 14 Eylül 2009 tarihli sohbetinde verdiğini iddia ediyor. Ancak İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün Tahşiye grubuna ilişkin 3 Aralık 2008 tarihinde birçok ilin istihbarat şubelerine tahşiye grubuna ilişkin yazısını görmezden geliyor.
SAVCI GERÇEKLERİ GİZLEMİŞ, BU ANAYASAL SUÇ
Savcının bir iddianamedeki maddi gerçeği gizlediği ve alenen suç olan bir iddiası da İstanbul İstihbaratı'nın Türkiye'deki diğer illere Tahşiye grubuna ilişkin yazı göndermeden önce bu illegal yapıya ilişkin herhangi bir çalışma olmadığı. Bu iddia da MİT'in raporu ile çürüyor. İstanbul Emniyetinin tahşiye grubuna dikkatinin çekilmesi ve uyarılmasını MİT, 14 Mart 2008 ve 16 Ekim 2008 tarihli iki raporuyla sağlanıyor. Ancak savcı tüm iddialarını çökertecek bu belgeleri iddianameye koymadığı görüldü.
El Kaide bağlantılı Tahşiye grubuna ilişkin çalışma yürüten bir diğer devlet kurumu da Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi. Tahşiyecileri yakından takip eden Genelkurmay İstihbarat'ın başında o dönem ileride Ergenekon davasında yargılanan İsmail Hakkı Pekin bulunuyor. Pekin'in 13 Martı 2009 tarihli hazırladığı 6 sayfalık raporda Taşhiye grubunun El Kaide bağlantılarına dikkat çekiliyordu."
(27 Eylül 2015, 19:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: