Anayasa Mahkemesi; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Paralel Devlet Yapılanması'na yönelik sözleri ile Gülen cemaatini kastettiğini, o cemaate mensup olduğu için de Erdoğan'ın paralel yapı suçlamaları nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini öne süren bir kişinin başvurusunu kabul edilemez buldu.
18.08.2015 20:19 Anayasa Mahkemesi, Erdoğan'ın 17 Aralık operasyonunun ardından "Paralel Yapı"ya yönelik olduğu öne sürülen sözleri nedeniyle, şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini savunan Nurettin Polat'ın bireysel başvurusunu kabul edilemez buldu.
Nurettin Polat, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 17 Aralık operasyonunun ardından "Paralel Devlet Yapılanması"na yönelik yaptığı iddia edilen konuşmalar nedeniyle manevi tazminat davası açtı.
Mahkemenin davayı reddetmesi nedeniyle Polat, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Kamuoyunda "hizmet hareketi", "cemaat" ve "camia" olarak bilinen sivil toplum organizasyonu mensubu olduğunu belirten Polat, "Erdoğan'ın ise bu topluluğu küçük düşürücü beyanlarda bulunduğunu, topluluk bireylerini suçlu ilan ettiğini ve düşüncelerinden dolayı kınadığını, bu nedenlerle açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesi üzerine şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini" ileri sürdü.
Anayasa Mahkemesi, oy birliğiyle başvuruyu "kişi yönünden yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez buldu.
GEREKÇEDEN
Yüksek Mahkeme'nin Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçeli kararında, haksız eylemin kimi hedef aldığı, hedef aldığı kişiyi yeterli şekilde ortaya koyup koymadığı sorununun genellikle bir kurula, bir heyete, bir komisyona, bir topluluğa yönelik açıklamalarda gündeme geldiği belirtildi. Gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Topluluğa yönelik kişilik hakkına müdahale eden açıklamalarda, topluluğun çevresi belirgin bazı niteliklerde dar tutulur ve yakından nitelendirilirse açıklama bu topluluğun üyeleri açısından matufiyet koşulunu gerçekleştirebilir ve bu durumda bu topluluğun üyelerinin dava açma hakkına sahip olduğu kabul edilebilir.
Bir süredir pek çok siyaset çevresinin, sivil toplum örgütlerinin üyelerinin, medya mensuplarının, iş çevrelerinin, sendikalar başta olmak üzere işçi ve işveren örgütlerinin katıldığı ve büyük oranda gazeteler, basın ve yayın araçları ile sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalardan, tartışmanın tarafları veya başvurucu gibi söz konusu taraflardan birine kendisini yakın hisseden kişiler üzüntüye kapılabilir. Fakat bireylerin üzüntü duymaları, tek başına, söz konusu tartışmaların kamu yararı fonksiyonunu ortadan kaldırmaz."
Benzer başvuruların incelenmesi sırasında derece mahkemelerinin, "davalının sözlerinin başvurucuyu hedef alıp almadığı" yönündeki değerlendirmeleri göz önünde tutması, başvurucunun da "başvuruya konu sözlerin mensubu olduğu ve belirgin bazı nitelikleri olan topluluğa yöneldiğini ve kendisinin de eylemden etkilendiğini yeterince belirgin şekilde göstermesi" gerektiğine işaret edildi.
Gerekçede, somut davada, ilk derece mahkemesinin, davalının başvurucuyu hedef almadığına karar verdiği hatırlatılarak, şunlar kaydedildi:
"Ayrıca davalının açıklamalarında, başvurucunun mensubu olduğunu ileri sürdüğü topluluğu nitelendirdiği gösterilmemektedir. Mevcut davanın koşullarında, başvurucunun, davalının şikayete konu sözlerinden kişisel olarak ve doğrudan etkilendiği söylenemez. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mağdur sıfatın taşımadığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir."
(18 Ağustos 2015, 20:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: