Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı açıktan ve daha önce hiç olmadığı kadar eleştirdi. Arınç'ın tavrının aslında ilk olmadığı dile getiriliyor. AK Parti içindeki derin bir yapılanmanın devreye girdiği ve Erdoğan'ı Başkan seçtirmemeyi hedefledikleri dile getirilen iddialar arasında..
28.03.2015 19:41 Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açıktan ve daha önce hiç olmadığı kadar eleştirdi. AK Parti'li kesimlerde şok etkisi yapan çıkış sonrası Arınç'a kamuoyundan büyük tepki geldi. Çeşitli şekillerde açıklamalarını sürdüren Arınç'ın Erdoğan'ı sırtından hançerlemeye çalışması olarak nitelendirilen tavrının aslında ilk olmadığı dile getiriliyor. 3 dönem kuralına takılarak Haziran ayında milletvekilliğinden ayrılmak zorunda kalacak olan Arınç'ın giderayak yaptığı hamlelerle intikam almaya çalıştığı ve Erdoğan'ı Başkan seçtirmeme çabalarına destek verdiği değerlendiriliyor. Arınç'a sert tepki Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'ten geldi. Karşılık sert atışmalar sonrası devreye giren Başbakan Davutoğlu iki isme de susmalarını aksi halde disiplin işlemi uygulanacağını bildirdi. Gökçek bu uyarıya uyup suskunluğu seçerken Arınç, hem Erdoğan'a hem de Gökçek'e yönelik eleştirilerini basına yönelik bir toplantıda dile getirdi. İki ileri bir geri diye nitelendirilen açıklamalarında Arınç'ın Erdoğan'a yönelik eleştirileri dikkat çekti.
Gelişmelerle ilgili olarak; AK Parti içindeki derin bir yapılanmanın devreye girdiği ve Erdoğan'ı Başkan seçtirmemeyi hedefledikleri dile getirilen iddialar arasında. Erdoğan cumhurbaşkanlığına seçilirken 20 Ağustos 2014 tarihinde kaleme alınan "Ak Parti'yi bekleyen gelecek" başlıklı yazıda belirtilmiş olan parti içindeki derin bir yapılanmanın Arınç üzerinden devreye girdiği, Erdoğan ile arası çok iyi olan Davutoğlu'nu bypass ederek faaliyet gösterdiği iddiası dile getirilen bu iddia kapsamında yer alıyor.
İşte Arınç'ın açıklamalarına karşı dile getirilen tepki ve değerlendirmelerden bazıları:
------------------------------------------------------------------------------
Salih Tuna (Yenişafak): Paralelcilerin yeni hedefi Erdoğan'sız Ak Parti mi?
Gel diyor Cemal Hasan, gel “eyy yandaş medya” gel, fitneye gel; Bülent Arınç “one minute” çekti Erdoğan’a, ne duruyorsunuz, ne diye duymamış gibi yapıyorsunuz… Bu nasıl heves, bu nasıl helecan, hatta bu nasıl bünye?
Evet, bünye; zira yetmiş yaşında yedi yaşındaki çocuk coşkusu barındırmak her şeyden evvel bünye meselesidir. “Yandaş medya” tesmiye ettiği vesayet karşıtı medya için diyor ki, “Sanki her şey güllük gülistanlık… Partizanlık işte böyle bir şeydir…”
Burdan da anlaşılacağı üzre Cemal Hasan tipi “muhaliflik”, fitne çıkmasına katkı sunmamızı, fitne ateşi varsa daha da harlı yanması, hiç sönmemesi için üfleyip durmamızı, “eyvah büyü bozuldu, eyvah birliğimiz gitti gitti gitti gittiiiii…” diye ağlaşmamızı istiyor. Sayın Gül’ün ifadesiyle, “İnsan gerçekten hayret ediyor.”
Sayın Bülent Arınç’ın “özgül ağırlığından” medet umar oldular. Mezkur “özgür ağırlığı” oluşturan “manadan” haberdar olsalardı beyhude hayallere kapılmazlardı. Birkaç ayda özgür ağırlıkları yerle yeksan olan paralelci esnafı bile o manayı bilemedi, Cemal Hasangiller nerden bilsin?
Sayın Gül’ün henüz cumhurbaşkanı seçilmediği dönemde, Org. Büyükanıt “sözde değil özde laik” derken, Sayın Arınç da “Biz de istiyoruz ki cumhurbaşkanımız dindar olsun, Cuma namazı kılsın” demişti. Kıyametler kopmuştu.
Mesela, E. Özkök kafayı fena takmış, demediğini bırakmamıştı. (Gerçi sonraki dönemlerde Arınç “iyi” demiş, sonra da tekrar “kötü” demişti. Okumadığım için şimdi ne diyor bilmiyorum, merak da etmiyorum.)
Sayın Arınç geçen yaz, “Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak” dediği için de Sayın Erdoğan’ın yeminli düşmanları dört bir koldan harekete geçmişlerdi.
Sayın Arınç’ın üzerinden Sayın Cumhurbaşkanımıza ve inşa ettiği “Yeni Türkiye”ye saldırıyorlardı. Mesela, Murat Belge’nin içine Ruhat Mengi kaçmış gibiydi: “Bülent Arınç’ın sözleri en önemli siyasî beyanat. ‘Bizim partimizi sürekli iktidarda tutun, bu toplumun uğradığı büyük tahribatın verdiği hasarı gidermeye çalışalım. Okullarımızı buna göre yeniden yapılandıralım, gerekli ve faydalı başka kurum, ne gerekiyorsa onları da kuralım. Böylece, edepli, iffetli bir toplum meydana getirmeye çalışalım. Siz bizi seçmeye devam edin, biz evelallah bu işleri yaparız. Orada burada kah kah gülen, serbest serbest hareket eden kadınları zapturapt altına alırız. İçkiyi yasaklarız. Hep beraber iftar ederiz... vb..” (02 Ağustos 2014, Taraf)
Cemal Hasan gel “eyy yandaş medya” gel, fitneye gel diyor ya, bu tip “muhalif” aydınların dört gözle bekledikleri fitne ateşi şayet Sayın Erdoğan’a değmeyecek, hatta Erdoğan’ın daha da güçlenmesine neden olacaksa, inanın bizzat kendileri bu ateşi söndürmek için yırtınırlar.
Bu uğurda istismar etmeyecekleri hiçbir şey yoktur. Sayın Erdoğan’a zevali dokunacağını bilseler, hepsi birden gider Ak Parti’ye üye yazılırlar. Zaten “Erdoğan'sız AK Parti” başarabilseler başta paralelciler olmak üzere bu “muhaliflerin” alayı Ak Partililiği kimseye bırakmaz.
Çünkü hedefleri, gayeleri, dertleri tek: Erdoğan karşıtlığı… Bunda da hiç yalnız değiller. Irksı Siyonist networkle (Likudçular, Neoconlar, Sisiciler, mezhep savaşçıları) el ele kol kola Erdoğan karşıtlığı cephesindeler. Şuncağızı kafalarına sokamadılar ya ben de ona yanıyorum: Siz müstekbirlerin, tuğyancıların, Likudçuların ne kadar duygularına tercüman oluyorsanız, biz de mustazafların umut ve dualarının o kadar tercümanıyız.
Yani… Siz Erdoğan’a ne kadar karşıysanız biz de Erdoğan’ın o kadar yanındayız.
------------------------------------------------------------------------------
Halime Kökçe (Star): Bir başkanlık propagandası: Seni başkan yaptırmayacağız
Hem Çözüm Süreci hem Başkanlık Sistemi hem de partilerin alacakları pozisyon itibariyle oldukça bol mesajlı bir hafta geçirdik. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Artık Kürt sorunu yoktur” sözü ile başlayan taze gündem Dolmabahçe’de verilen görüntüyü yanlış bulduğunu ifade etmesiyle birlikte bir “Hükümet-Cumhurbaşkanı çatışması” olarak yorumlandı. Konu pek tabi dallanıp budaklanmadan suhulete irca etti ancak tabii ki kamuoyuna yansıyan bu manzara çok kişiye “Başkanlık Sistemi olsa böyle mi olurdu” dedirtti. Nitekim Cumhurbaşkanı da aslında sözünün bir yerinde buna değinmişti. Belli ki siyasi kariyerini riske ederek başlattığı bu süreçte daha aktif olmak istiyor; yoksa birilerinin yorumladığı gibi çözüm sürecini sabote etmek değil derdi.
Cumhurbaşkanı çok belli ki 7 Haziran seçimlerinin Anayasayı değiştirecek ve Başkanlık Sistemini getirecek bir meclis çoğunluğuyla neticelenmesini istiyor. Önünden akan coşkun ırmağı görmekten aciz zevat ise “ama bu tarafsızlık ilkesine mani, anayasanın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkileri aşıyor” vs. gibi 2007’deki referandumdan ve 10 Ağustos’taki seçimlerden bihaber konuşup duruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise haklı olarak “ben bunu vaat ederek 10 Ağustos’ta oy istedim ve halk beni yüzde 52 ile birinci turda cumhurbaşkanı seçti, siz neyden bahsediyorsunuz” diyor.
Bunun Türkçesi; 7 Haziran seçimlerine AK Parti Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi vaadiyle girecek. Muhalefete ise her zamanki gibi statükoyu muhafaza etme vaadi düşecek.
Bu AK Parti için 13 yıllık dönüştürücü iktidarının en kritik virajı demek. Çünkü bu son değişim ile Türkiye yeniden o eski karanlık günlerine dönme ihtimalini tamamen bertaraf etmiş olacak.
AK Parti’nin dönüştürücü misyonunun üç temel dinamiği vardı; birincisi AK Parti kadrolarının içinden geldiği sosyolojinin dönüştürücü gücü; ikincisi, diğer siyasi aktörlerin ise statükoyu temsil ediyor olmaları; üçüncüsü ise bizatihi Recep Tayyip Erdoğan figürü oldu.
Son beş yıldır Türkiye siyasetinin ana eksenini Erdoğan karşıtlığı belirliyor. Bu hem içeride hem dışarıda böyle. Bu yüzden de Erdoğan’ın siyasi liderliği sadece Türkiye için değil giderek bütün İslam dünyası için ilham kaynağı oldu. Bugün bile, yani Erdoğan düşmanlığının uluslararası bir mahiyet kazandığı bugün bile durum böyle.
Hal böyle iken Çözüm Sürecinin sadece Türkiye için değil bölgemiz için de bir barış projesi olduğu muhakkak. Böyle bir vasatta, HDP’nin Selahattin Demirtaş’ın şahsında mütemadiyen kaybeden CHP-MHP muhalefetinin dilini tedarik etmesi, deneme yanılma yöntemiyle bile öğrenemediğini gösteriyor.
Erdoğan karşıtlığı büyüten değil kurutan bir muhalefet biçimi. CHP’de bu kronikleşti. Öyle ki CHP artık bu cendereden çıkamıyor ve pro-aktif olamıyor. Şimdi aynı söylemi Selahattin Demirtaş benimsiyor ve Abdullah Öcalan’ın “başkanlık sistemini destekleyebiliriz sözünün hilafına “Seni asla başkan yaptırmayacağız” diye bayrak açmış CHP’nin de önünde koşuyor.
Belli ki Gezi’de iyice gün yüzüne çıkan “Erdoğan nefretinin” ekmeğini yiyerek barajı aşmayı umuyor. Ancak CHP ile aynı söylemi benimseyen bir HDP’nin muhafazakar Kürtlerden oy alması pek mümkün gözükmüyor. Gezi’nin lokomotifi olan sol-Alevi kesim ile muhafazakar Kürtleri aynı anda kendine ram edecek bir siyasi deha ile karşı karşıya olduğumuzu düşünen burjuva solcularımızın ipiyle kuyuya inmek ise Demirtaş’ın yaptığı en büyük hata.
Diyarbakır’da tabanına hitap etmeyip İstanbul’daki Nevruz’da sahne alan Demirtaş an itibariyle Başkanlık Sistemi propagandası yapıyor. Seçimin startını herkesten önce Demirtaş vermiş oldu. Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek Erdoğan’ı birinci turda Cumhurbaşkanlığına taşıyan ruhu diriltecek nefesi vermiş oldu. Bundan sonrası Ak Parti’nin hünerine kalmış...
------------------------------------------------------------------------------
Fadime Özkan (Star): Cumhurbaşkanı neden böyle yapıyor?
Siyaset takip edenlerin merakla, AK Parti’yi sevip destekleyenlerin endişe, AK Parti’den günahı kadar hazzetmeyenlerinse büyük bir sevinçle karşıladığı gelişmeler peş peşe yaşandı.
Sondan başlarsak... Saray-Köşk gerginliğine oynayanların coşkusuna coşku katan olay elbette ki Arınç-Gökçek kavgasıydı. Aynı partiden iki güçlü ismin kamuoyu önünde böylesi bir kavgaya tutuşması görülmüş şey değildi. Ve haliyle unutulmaz bir seyirlik oldu!
Davutoğlu’nun yaptığı açıklama tatminkâr ancak, iddiaların kahvede söylenmiş muamelesi görmemesi ve savcıların harekete geçmesi gerektiği de aşikâr.
Üç dönem kuralının, vadesi dolan bazı siyasetçilerin kimyasını bozduğu ortada.
Türkiye’yi olumlu yönde değiştiren kıymetli insanların giderayak kendi üstün hizmetlerini, güzel hatıralarını ve saygınlıklarını heba etmemesi ve siyaset sahnesinden asaletle ayrılabilmesi beklenir.
“Cumhurbaşkanı ne yapıyor” mevzuuna gelirsek.
Ana hatlarıyla başlıklarımız: Merkez Bankası politikasına itirazı, Hakan Fidan’ın adaylığını, önce izleme heyetini sonra Dolmabahçe buluşmasını uygun bulmadığını açıklaması...
Cumhurbaşkanı icranın alanına mı müdahale ediyor? Kurucusu, genel başkanı, başbakanı olduğu partiyle siyasi rekabete mi giriyor? Türkiye’ye zarar vermiyor mu, bunu neden yapıyor?
En çok sorulan sorular bunlar.
Benim cevaplarım şöyle:
-Cumhurbaşkanı, devletin başı ve halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olarak daha önce başladığı makro siyasetlere aynen devam ediyor.
-Kriz gibi görünenler, yeni bir siyasi idari hukuki forma geçmeden önce “de facto” oluşmuş yarı başkanlık sisteminin yarattığı doğal kırılmalar.
-Türkiye önemli bir virajı alıyor ama yeni hukuk oluşmadığı için sistem esnemiyor. Yer yer kırılmalar çatırdamalar oluyor, araçtan sesler çıkıyor, bazıları su kaynatıyor ama evet, araba Yeni Türkiye’ye doğru yol alıyor.
-Cumhurbaşkanı ekonomik ve siyasi istikrarın Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmak için ne kadar elzem olduğunu ayn-el yakin biliyor. Üstelik bunu, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için gayret sarf eden “başkaları”nın da bildiğini biliyor ve olası saldırıları ve zafiyetleri savuşturmak için Türkiye’nin sahip olduğu dayanıklılığı test edilmiş en çetin kalkanıyla, kendisiyle mukabele ediyor.
-Paralel yapının omurgası kırılsa da ihanet oyunlarının bitmediğini; Gladyo-C’nin kuvveden fiile geçtiğini, paralelden boşalan alanları doldurmak için küçük iktidar hesaplarına girenlerin aymazlığını görüyor ve varlığını güçlü şekilde hissettiriyor.
-Merkez Bankası polemiği de ilk değil. Başbakanlığı döneminden kalma. Hedefindekiler ne Erdem Basçı, ne Ali Babacan. Bu isimler tartışmanın ortasında kalmış olsa da Erdoğan aslında, onlar üzerinden başka bir hedefe, merkez bankaları eliyle ülkeler üzerinde vesayet kuran küresel sermayeye nokta atış yapmakta.
-İzleme heyeti ve Dolmabahçe fotoğrafı hakkında yaptığı uygun bulmadım açıklamasını dün bu köşede yazmıştım. Bunu çözüm sürecinde masa ile saha arasında giderek artan açıklığı kapatmak için yapılmış bir balans ayarı olarak yorumluyor ve yerinde buluyorum.
-Çözüm sürecinin Habur gibi akamete uğramaması için balans ayarı şarttı. PKK-HDP hattının silah bırakmak için hem adım atmadığı, hem sürece, Türkiye’ye ve Kürtlere ihanete yeltendiği yerde barış hatırına da olsa baldıran zehri içilmez. Sürecin sıhhati için önce gerçekçi olmak lazım.
-Hakan Fidan’ın siyaset yerine MİT’teki vazifesine geri çekilmesini de çözüm sürecindeki değişkenlerin değişmesine yoruyorum ben. Umulan olsaydı kuşkusuz masada değil sahada olması iyi olurdu.
-Cumhurbaşkanı’nın yaşanan her “kriz”de kendini geri çekmediği olay yerinde fotoğraflandığı doğru. Sorunlu alanlara girmeyip “sistem harika” yanılsaması yaratmaktansa sıkıntıyı daha da görünür kıldığı da doğru. Sistem değişikliğinin zaruretini ve önceliğini hatırlatmak istiyor, sanırım. Bir tür “kontrollü gerginlik”.
------------------------------------------------------------------------------
Hadi Özışık (İnternethaber): Derin AK Parti'den Erdoğan operasyonu!
İnternethaber Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Özışık, AK Parti içerisindeki derin yapının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yanlızlaştırmak için operasyona kalkıştığını iddia etti. Bülent Arınç'ın bu kadroda olmadığını; ancak açıklamalarının bu çevrelerin işine geldiğini söyleyen Özışık, HDP'nin oy oranının ise yüzde 12'nin üstünde olduğunu söyledi.
CNN Türk ekranlarında Şirin Payzın'ın modere ettiği Ne Oluyor'da konuşan İnternethaber Yönetim Kurulu Başkanı gazeteci Hadi Özışık, AK Parti'de yaşanan Erdoğan-Arınç gerilimini değerlendirdi.
AK Parti içinde "derin bir yapının" var olduğunu söyleyen Özışık, bu yapının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yalnızlaştırmak amacıyla bir operasyona kalkıştığını iddia etti. Bülent Arınç'ın bu yapıya mensup olmadığını vurgulayan Özışık ancak yine de bu derin yapının Arınç'ın çıkışını kendi amaçları için kullandığını kaydetti.
İşte Özışık'ın açıklamalarından satır başları:
DERİN AK PARTİ'DEN ERDOĞAN'A OPERASYON!
Erdoğan başkanlık sistemini isteyerek Köşk'e çıktı. Bunu AK Parti içinde yoğun şekilde paylaştı tartıştı Cumhurbaşkanı olmadan önce. Ama yine de AK Parti'nin içinde derin bir yapının başkanlık sistemini istemediği ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı'nı yalnızlaştırma operasyonu yapılıyor şu anda parti içinde. Bunu isimlendirmek doğru değil ama Ankara siyasetini çok iyi bilen insanlar orada bir şeylerin yaşandığı biliyor. Bülent Arınç ise bu kategoride bir isim değil. Erdoğan'ın kameralar önünde yaptığı açıklamadaki gibi Bülent Bey de aynı hatayı yaptı kameralar önünde konuştu. Bunlar kendi aralarında konuşulabilecek konulardı. Bu Cumhurbaşkanı'nı yalnızlaştırmak için fırsat kollayan çevrelerin işine yaradı.
------------------------------------------------------------------------------
Mehmet Metiner (AK Parti milletvekili ve Star gazetesi yazarı): Erdoğan yalnız değildir
HDP’nin haddini bilmez Eşbaşkanı davamızın lideri Cumhurbaşkanımız Erdoğan için “yalnızsın ve yalnız kalmaya devam edeceksin!” biçiminde çirkin sözler sarf etmiş. Bu sözlerin bu günlerde zikredilmesinin ne kadar manidar olduğunu söylememe gerek yok.
Görünen o ki malum Eşbaşkan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın kendi partisi ve hükümeti tarafından yalnız bırakılacağı üzerinden yanlış hesaplar yapıyor. O Eşbaşkan fırsatı ganimet bilmesin. Küçük aklıyla siyasi atraksiyonlar içine de girmesin. AK Parti’nin Erdoğan’a sırt çevireceği zehabına kapılıyorsa pek yakında o akıl sahipleriyle beraber nasıl yanıldıklarını görürler. O patolojik düzeyde Erdoğan düşmanı olan Eşbaşkan bilmiyorsa öğrensin: Erdoğan asla yalnız değildir. Hepimiz Erdoğan’ın arkasında dimdik duruyoruz. AK Parti’ye oy verenlerin Erdoğan’a bağlılıklarını hiç kimse sınamaya kalkışmasın. Dahası, Erdoğan bağlılarının sabrıyla oynamasın.
Erdoğan sadece cumhurbaşkanı değildir
Erdoğan sadece kendisine oy veren yüzde 52’nin değil, yeryüzündeki tüm mazlum halkların lideridir. Erdoğan cumhurun seçilmiş reisidir, yeni Türkiye’nin başkanıdır. Sadece Cumhurbaşkanı değil, her şeyden önce AK Parti davasının lideridir. AK Partili olan herkes Erdoğan’ı hem Cumhurbaşkanı, hem de davasının lideri olarak bilir. AK Parti demek Erdoğan demektir. Bunun “kişi kültü”yle hiçbir alakası yok.
Birilerinin “Tayyipçilik-Erdoğanizm” gibi seviyesiz laflar üzerinden liderimizi bizden koparmasına veya bizi liderimizle karşı karşıya getirmesine izin vermeyecek kadar çok şükür basiret sahibiyiz. Erdoğan’ı tasfiye edip AK Parti’yi ele geçirmek isteyenler boşuna heveslenmesinler. Hiç kimsenin Erdoğan’ı tasfiye etmeye gücü yetmeyecektir. Gezi sürecinden itibaren hangi iç ve dış güçlerin Erdoğan’ı doğrudan tasfiye etmeye yöneldiklerini biliyoruz. Bu operasyon kılık değiştirerek devam ediyor.
Onu şer odaklarına karşı cumhurbaşkanı olarak seçen aziz milletimiz herkese şu mesajı verdi “Ey Erdoğan sen bizim sağlam irademizin teminatı ve temsilcisisin. Sen millet davasının liderisin. Seni başımızda başkan olarak görmek istiyoruz. Yürütmenin başında da bir tek seni istiyoruz.”
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı farklı
Erdoğan’ı hiç kimse parlamentonun seçtiği Cumhurbaşkanlarıyla mukayese etmesin. Ve cumhurun reisi olan Erdoğan’a ayar çekmeye çalışmasın. Ona adeta had bildirir tarzda konuşmasın. Ne aziz milletimiz, ne de AK Partililer bu tür üslup sahiplerine asla iyi gözle bakmaz. Erdoğan asla kendi elleriyle kurup büyüttüğü ve her seçimde başarıyla iktidara taşıdığı partisinin en ufak bir biçimde zarar görmesini istemez. Kendi kurduğu partinin hükümetine zinhar zarar verecek söz ve davranışlar içinde olmaz. Böyle bir şeyin iması bile Erdoğan’a yapılabilecek büyük bir haksızlıktır. Bu haksızlığa asla izin verilemez.
“Cumhurbaşkanı ayrı-Hükümet ayrı!” söylemi, o eski Türkiye’yi savunan muhalefet partilerinin söylemidir. Statükocu muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanımıza bu söylem üzerinden çizmek istediği çerçeve hiçbir AK Partilinin savunabileceği bir çerçeve olamaz. Bu parti ve hükümet, davamızın liderine karşı korunacak bir başkasına ait mülk değildir.
Erdoğan üzerinden siyaset yapanlar
HDP Eşbaşkanı utanmadan yalan söylüyor, tezviratta bulunuyor. Güya Erdoğan çözüm sürecinden rahatsızlık duyuyormuş! Hadi ordan derler... Silahların bırakılmasını amaçlayan çözüm sürecinden asıl senin ve senin gibi Kürt Baasçılarının nasıl rahatsızlık duyduğunu bilmeyen mi var?
Ne kadar çözüm karşıtı kişi ve grup varsa hepsi senin etrafında. Erdoğan çözüm sürecinin asıl mimarıdır. Hiç kimsenin cesaret etmediği/edemediği dönemde bu süreci başlatmıştır ve bugün de bu sürecin arkasında dimdik durmaktadır. Ama bu süreci başlattığı için Erdoğan’a düşman olan herkes bugün senin arkanda duruyor ve senin sırtını sıvazlıyor. Seni Erdoğan’a karşı kullanmak istedikleri için... Kimin kullanılmaya müsait Kürdüne dönüştürüldüğünü gör de öyle konuş...
Çözüm süreci HDP’yi güçlendirme süreci midir?
Çözüm süreci HDP’nin/Kandil’in taleplerinin karşılandığı bir süreç değildir. HDP’yi AK Parti hükümeti eliyle güçlendirecek bir süreç de değildir. Hem HDP’yi güçlendirip hem de HDP’yi siyaseten yenme yarışına girmenin ne kadar çelişkili bir durum olduğuna dikkat çekmeye gerek var mı?
Cumhurbaşkanımızın süreçle ilgili uyarıları, doğru politikaların belirlenmesi açısından hayatî bir öneme sahiptir.
Sürecin AK Parti’nin elini zayıflatmayacak bir doğru zemine oturtulması bakımından bu uyarıların yerinde olduğuna inanıyorum.
Kandil’in silahları üzerinden haram oylar devşiren HDP, seçime sürecinde AK Parti hükümeti üzerinden kendi siyasal reklamını yaptırma yoluna gidiyorsa oturup düşünmek lazım elbette.
PKK silah bırakmaya yönelik somut adım atmadıkça, silah marifetiyle kazanım elde edildiği algısını oluşturacak adımların atılması bölgede ve metropollerde HDP’nin siyaseten elini güçlendirmeye yarar, İç Anadolu gibi yerlerde de MHP’nin elini...
Çözüm sürecinin siyaseti doğru belirlenmezse kaybettirir.
Erdoğan’ı yedirmeyiz
Erdoğan asla yalnız değildir. Erdoğan nerede ise hepimiz oradayız. Varsın o birileri “Tayyipçi-Erdoğancı” demeye devam etsinler. Vız gelir tırıs gider. Erdoğan’a had bildirmek kimsenin haddi değildir.
Erdoğan-Davutoğlu liderliğinin bir bütün olduğunu hiç kimse unutmasın ve parti içine fitne salacak söz ve davranışlardan da herkes kaçınsın.
------------------------------------------------------------------------------
Melih Altınok (Sabah): Evet, bir büyü var ama
Cumhurbaşkanının ve hükümetin farklı görüşler belirtmesi ve kimi Ak Partililerin polemiğe girmesi üzerine yapılan "büyü bozuldu" tasviri çok tuttu. Buluş muhafazakâr bir gazeteciye ait ama ışık hızıyla anonimleşti. Tekerlemeyi tutturan muhalif gündüz düşlerine dalıyor.
12 yıldır iktidarda olan bir parti hakkında üretilebilmiş en ciddi "çözülme senaryosunun" bu terminolojiyle ifade edilmesi acıklı değil mi? Durumunuz bu kadar mı vahim? Tüm ilkelerinizi, hukuku, ahlakı bir kenara koyarak ancak "hissediyorum" seviyesinde bir muhalefet mi örgütleyebildiniz?
Halkın teveccühünün nasıl kazanılacağına dair aklınıza gelen olasılıkların en dâhiyanesi, gerçekten büyü yoluyla iktidarın 12 yıl elde tutulabileceği mi? Kurucusu siyasi yasaklıyken örgütlenen, muhtıraları, hukuk darbelerini ve sokak kabadayılıklarını atlatıp ve 9 seçimde oyunu artırarak ilerleyen bir partiden bahsediyorsunuz. Ortadaki başarının nesnel koşullarla hiçbir alakası yok da hikmeti sanrılarda mı arıyorsunuz?
Ülkede çoğunluğu oluşturan dezavantajlı kesimlere yönelik sosyal ve ekonomik politikalar... Orta sınıfın yüzde 20'den yüzde 40'a çıkması...
Dev altyapı projeleri... Kişi başı gelirin 3000 dolardan 11 bin dolara yükselmesi... Öngörülebilir piyasa koşulları... Askeri vesayetin tasfiyesi... 2 yıldır devam eden çözüm süreciyle 50 bin kişinin canına mal olan 40 yıllık savaşın bitirilmesi...
Büyü mü bunlar? Büyüyün artık!
Kartal'daki evinden İkitelli'deki işine daha önce 4 saatte giderken, artık 3 saati yatağında geçiren bir emekçinin, iki Ak Partili atışıyor diye seçmen reflekslerini değiştireceğine inanıyor olamazsınız! Ya da dağdaki, askerdeki evlatlarının eve sağ salim döneceğinden düne göre daha emin olan ebeveynin, Hakan Fidan MİT'e geri döndü diye gayri oyunu savaşçı cepheye atacağını mı sanıyorsunuz? Kaldı ki şahit olduklarımız her siyasi parti için doğal olduğu gibi, AK Parti'de de ilk kez yaşanmıyor. Bakın Halk TV'ye, partisiyle yollarını ayırıp muhalefete eklemlenen Abdüllatif Şenerlerin bini bi para.
Ha siyaset biliminden, ekonomiden, seçmen sosyolojisinden çakmıyorsanız ve illa gizemli sulardan tespit "yazıktırmak" istiyorsanız, okey. Aradığınız vudu büyüsünü, kılını kıpırdatmasa bile muhalefet pozisyonundan ötürü oy alması gerekirken kaybeden partilerde ısrarcı seçmende bulabilirsiniz. Laf aramızda aslında hiçbir şey yapmasanız daha iyi ya. Zira Ak Parti'ye 12 yılda "belki" etkiyen iktidar yorgunluğunun muhalefeti bile sizden daha hızlı ve yapısal.
------------------------------------------------------------------------------
Yalçın Akdoğan (Başbakan Yardımcısı): Erdoğan'ı çözüm süreciyle ilgili açıklamaları talimattır
HDP'nin yaptığı son açıklamalarla çözüm sürecini zehirlediğini savunan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Cumhurbaşkanımız bu sürecin mimarıdır ve ona savaş açan bir yaklaşım kabul edilemez. Cumhurbaşkanının süreçle ilgili açıklamaları talimattır" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İzleme Heyeti'ne karşı olduğunu açıklamış ve "Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır" demişti.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Sayın Demirtaş'ın ve Kandil'in geçen hafta yapmış olduğu açıklamalar sürecin ruhuna uymuyor. Gelinen aşamanın hassasiyetlerine uygun düşmemiştir, adeta süreci zehirlemiştir, iklimi bozmuştur. Cumhurbaşkanımız bu sürecin mimarıdır ve ona savaş açan bir yaklaşım kabul edilemez. Bu sürece de bir fayda sağlamaz, öncelikle bunun bilinmesi gerekir. Sayın Erdoğan'ı kimse Çözüm Süreci'ne karşı gibi bir konuma da indirgeyemez" dedi.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Süreçte bir bilgilendirme eksikliği varsa bu bize aittir ve bunu telafi ederiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda sözleri bizim için talimattır. Sayın Erdoğan herhangi biri değildir. Sayın Cumhurbaşkanımız hem Ak Parti'nin Kurucu Genel Başkanıdır hem de bu siyasi hareketin lideridir. Onun pozisyonu, süreç açısından hayati önemdedir" diye konuştu.
Akdoğan şöyle devam etti: "Ben daha önce yaptığım açıklamalarda halkın cumhurbaşkanını seçmesiyle birlikte yeni bir parametrenin sisteme girdiğini, zaten sürdürülemez hale gelen sistemin, bu yeni parametreyle daha da süreci zorlaştıracağını vurgulamıştım. Bu yüzden bu, kişilerden bağımsız bir sistem sorunudur. Sayın Başbakanımız da defaatle bunu vurgulamıştır, yeni anayasa bağlamında başkanlık sistemine vurgu yapmıştır. Seçim beyannamesi çalışmalarında da bu değerlendirilen önemli bir konudur." (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Ak Parti'yi bekleyen gelecek
(28 Mart 2015, 19:41)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: