Paralel polislere yönelik olarak gündeme gelen ve 'bazı polislere, hak etmedikleri halde usulsüz taltif verildiği' iddiasıyla 17 kişi hakkında açılan dava ile 'usulsüz dinleme' iddialarıyla 18 kişi hakkında açılan diğer bir davanın görülmesine Ankara'da başlandı.
21.03.2015 17:31 "Bazı polislere usulsüz taltif verildiği" iddiasıyla 17 kişinin yargılanacağı dava ile "usulsüz dinleme" iddialarıyla 18 kişi hakkında açılan diğer bir davanın görülmesine Ankara'da başlandı.
"Bazı polislere, hak etmedikleri halde usulsüz taltif verildiği" iddiasıyla 17 kişinin yargılanacağı davanın Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmasına, bazı tutuksuz sanıklar ile avukatları ve yakınları katıldı.
Duruşmada, savunmasını yapan dönemin Taltif Şube Müdür Yardımcısı Cemil Çelik, yılda 3-4 taltif dönemi olduğunu, hazırlanan listelerde yaklaşık 25 bin kişi bulunduğunu, bunlardan yaklaşık 20 kişiye taltif verildiğini söyledi.
İzinli olan kişilerin taltif listesine eklenmesinde bir sakınca bulunmadığını savunan Çelik, şunları kaydetti:
"Bizler, teklifimizi yaparız, son kararı verecek Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Komisyonu'dur. Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Komisyonu, yine taltifin genele yayılması ve bütün personelin yararlanmasını talep etmiştir. Bununla ilgili yazılı bir emir yoktur. Geçmiş yıllarda Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Komisyonu tarafından yanlışlıkla ödeme yapılanların parası geri alınmıştır ve haklarında adli ya da idari işlem başlatılmamıştır. Bizim için de kamu zararından söz etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü verilen taltif paraları personelden geri alınmıştır. Taltif verilen para personelin kendi hesabına yatmaktadır. Buradan maddi yarar sağlama imkanı yoktur."
Taltifin, rütbe esasına göre verildiğini belirten Çelik, hak eden polis memurlarına, gerekli ödemenin yapıldığını ifade etti.
Sanıklardan Gökmen Tekin de şimdi Öğretmen Emniyet Müdürü olduğunu, "Tunceli'de terör örgütü operasyonu kapsamında bazı polis memurlarına taltif verildiği" için yargılandığını belirtti.
TİKKO'ya yaptıkları operasyondan sonra, emeği geçen herkese taltif yazdıklarını kaydeden Tekin, "Tunceli'den tayini çıkan arkadaşlara da olay sonrası ve öncesine katkı sağladığı için taltif yazdık. Bu davadan utanç duyuyorum. Ben, makam aracımın kar lastiğini dahi kendim aldım, devletin parasını almayı bırakın. Böyle bir şeyi kabul etmiyorum, beraatimi talep ediyorum" dedi.
Sanıklardan Muhammed Hamarat da polis memuru olarak görev yaptığını, Taltif Modül Sistemi şifresine sahip olduğunu, sisteminin sadece uygun görüldüğünde açıldığını söyledi.
Taltif dosyasının hazırlık aşamasında Taltif Modül Sistemi'ne girildiğini ve sunumun bununla yapıldığını anlatan Hamarat, sisteme, çalışma sürelerinin değil, olay tarihlerinin girildiğini kaydetti.
"Polislere haram yememelerini anlatırım"
Siirt Polis Meslek Yüksek Okulunda öğretmen olduğunu belirten sanık Halil Dumanlı da Taltif Ön Komisyonunda bir çok imzasının bulunduğunu, ortada sahte bir evrakın olmadığını savundu.
Taltif Ön Komisyonunun bağlayıcılığı olmadığını, sadece yol gösterdiğini belirten Dumanlı, "Takdir yetkisi Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Komisyonuna aittir. Bağlayıcı olmayan, sadece teklif niteliğinde olan bir suçtan buradayız. Ortada bir suç varsa esas Taltif Komisyonunun burada yargılanması gerekir. Ortada yanlış, mevzuata aykırı bir durum yok. Sıralı amirlerimizin imzasıyla biz aklandık aslında" diye konuştu.
Kamuoyundaki haberlerden dolayı yargılandıklarını öne süren Dumanlı, "Üzerimdekilerin tek tek hesabını veririm. 12 bin liraya tenezzül etmem. Ben, derslerde de polislere güncel olaylarla ilgili, haram yememelerini, yanlış yapmamalarını anlatırım. Böyle bir şey olsa eşimin, çocuklarımın karşısına çıkamam. Takdir böyleymiş, bir şey diyemiyorum" ifadesini kullandı.
Taltif konusundaki hatalı ödemelerin, yargı kararına gerek kalmadan geri alınabildiğini kaydeden Dumanlı, bu davadan dolayı sicil notunun düştüğünü söyledi.
"Taltif teamüllere göre verilir"
Sanık Veli Yılmaz da uzun süredir taltif komisyonunda görev aldığını belirterek, kimin ne kadar taltif alacağının, çalıştığı bölge de dikkate alınarak teamüllere göre belirlendiğini söyledi.
Taltifte hiç kimseye ayrıcalık gösterilmediğini savunan Yılmaz, suçlamaları kabul etmeyerek, beraatını istedi.
Batman Emniyet Müdürlüğü'nde görev yaptığını belirten Hakkı Okumuş da 2014'te de bir soruşturma geçirdiklerini, ancak cezai bir durumun bulunamadığını ifade etti.
Taltif iddialarıyla ilgili 5 dosyanın incelenmesinde imzasının olduğunu belirten Okumuş, şunları kaydetti:
"Bu dosyalar hazırlanırken belli bir sistematiği var. Komisyon olarak hangi dosyanın ödüllendirileceğine ait kriterler var. Eğer ödüllendirilmesi düşünülüyorsa, dosya Taltif Komisyonuna sunulur. Taltif Talep Modülü belirli dönemde açılır. Buradaki verileri kontrol etmek gibi bir yetkimiz yok. 100 kişinin olduğu dosyada kimin izinli, kimin çalışıp çalışmadığını bilmeyiz. Hukuken de yetkimiz yok. Son karar verme yetkisi Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Komisyonunda. Esas denetleme görevi de orasıdır. Uygun olmayan biri teklif edilmişse onun ayıklama yetkisi de burasıdır."
Duruşmaya bir süre ara veren mahkeme, sanıkların, savunmalarını dinlemeye devam edecek.
İddianamede, sanıkların ayrı ayrı "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçlarından 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
YASADIŞI DİNLEME DAVASI DA BAŞLADI
"Usulsüz dinleme" iddialarıyla 17'si polis 18 kişi hakkında açılan davanın Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmasına ise eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak'ın da arasında bulunduğu 14 sanık ile bazı müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Hazır bulunan müştekiler arasında, suçlama konusu dönemde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanlığını yapan, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile Hanefi Avcı'nın avukatı Refik Ali Uçarcı da yer alıyor.
Sanıklardan Ali Arslantaş'ın Siirt Ağır Ceza Mahkemesinden görüntülü olarak bağlandığı duruşmada, Altıparmak'ın da arasında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları hazır bulunmadığı için savunmalarını sonraki celselerde yapacaklarını bildirdiler.
Sanıklardan Hüseyin Özbilgin, savunmasında, dönemin İçişleri Bakanı'nın isteğiyle Şubat 2012'de MİT Müsteşarlığında göreve başladığını anlattı.
Buraya atanmadan önce 4 ay süreyle kendisinin ve ailesinin araştırıldığını ancak olumsuzluk bulunmadığını kaydeden Özbilgin, "Her insanın haysiyeti, şerefi, onuru namusu vardır. Bir gün önce baştacıyken, bir gün sonra casus olunmaz. Terörle mücadelede defalarca ölümle burun buruna gelmiş bir insanın hiçbir somut belge olmadan, mahkeme kararları dikkate alınmadan müfettiş raporuyla suçlanması haksızlıktır. Ben casusluk suçu işlemektense ölmeyi tercih ederim" diye konuştu.
Masumluğuna ilişkin "en küçük tereddüt olmadığını" söyleyen Özbilgin, şöyle devam etti:
"Musa Anter öldürüldüğünde, o bölgede terörden sorumlu ekip amiriydim. Olay yerine ilk gittiğimde, karanlık içinde bir şahsın yattığını, yakında genç birinin can çekiştiğini gördüm. Ambulans çağırdık. Daha sonra ölenin Musa Anter, yaralının Orhan Miroğlu olduğunu öğrendik. Bunu şunun için arz ediyorum: Orhan Miroğlu geçen yıl yazdığı kitapta bunu anlatıyor, 'Ben hayatımı bir polis memurunun gayretlerine borçluyum' diyor. Daha sonra köşesinde yazdı, televizyonda da ağlayarak anlattı. Ben bu gayret içindeyken bazı arkadaşlarımız maalesef, 'Bırak, ölürse ölsün, en iyi Kürt ölü Kürt'tür' demişlerdi. Üzüldüğüm şudur, bu sözü kullananların bir kısmı bugün çok etkili yerlerde, biz ise sizin karşınızdayız.
Kanunları yerine getirmek suçsa herkes suç işliyor. Meslek hayatım boyunca, hukuka aykırı hiçbir eylemde olmadım. Hakkımda iddia edilenleri işlemiş olsaydım, MİT'in bunu tespit etmesi gerekirdi. MİT'teki görevime, suç işlediğim iddia edilen tarihten sonra başladım. Yapılan tüm işlemler hakim kararıyla ilgili mevzuat ve kanun çerçevesinde yerine getirilmiştir."
Mahkeme Başkanı Hüseyin Karamanoğlu'nun, "İstihbari dinleme taleplerini imzalarken, personelinize gerekçesini sormaz mısınız" demesi üzerine Özbilgin, "Orada yazıyordur, (gerekçeyi) ayrıca anlatmazlar. İstihbari bir konudur. Ayrıca o tarih itibarıyla da vekaleten bakıyordum" dedi.
Müştekilerden Ali Kılıç'ın avukatı Ergün Özer'in, "Amir olarak telefon dinlenmesi konusundaki talebin içeriği konusunda delil olup olmadığını araştırmaz mısınız? Sadece havale memuru gibi imza mı atarsınız" sorusunu Özbilgin, "İki tür dinleme var. Adli dinlemelerde, suç oluştuktan sonra dinlemeye başlanır. İstihbari dinlemede herhangi bir suç isnadı yoktur. Sadece olayın doğruluğu veya yanlışlığı vardır. Zaten istihbari dinlemenin özü gizli olmasıdır. Herhangi bir suçlama yoktur. Eğer iddia edilen konu doğruysa adli birimlere havale edilir. Delil olup olmadığını soran sıralı amirler vardır. Ben, teknik şubeden sorumlu olduğum için sormam. Sıralı amirlerden gelen bilgiler doğru kabul edilir" sözleriyle yanıtladı.
"Çalışmalarımız yasaya uygun"
Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı E Şube Müdürü Lokman Kırcılı ise "suçlamaların delilsiz olduğunu" ileri sürdü. Kırcılı, şunları kaydetti:
"Sadece müfettiş raporlarının delil olarak sunulması, garip oldu. Basın önünde, kamuoyu önünde, emir ve talimatla hazırlanan müfettiş raporları hukuksuzdur. Bunların dosyadan çıkarılmasını istiyorum. Bütün çalışmalarımız yasaya uygundur. Bu soruşturma tamamen Anayasa'ya aykırıdır. İdarenin, mahkeme kararının hukukiliğini denetleme yetkisi yoktur. Davanın Anayasa'ya aykırılığının zamanla anlaşılacağına inanıyorum. Hiçbir delil olmadan bu kadar ağır ithamlar üzücüdür. Suçlanmanın bu kadar kolay olabileceğini bilmiyordum. Neticede dinlediğimiz kişilerin hiçbirini tanımıyoruz, hiçbiriyle husumetimiz yok. Yasa içinde yaptığımız kayıtlar, yasal süresinde imha edilmiş. Bilgi alma amaçlı istihbari dinleme yapıyorsunuz, suç varsa adli birimlere intikal ettiriyorsunuz. Bu tamamen gizli bir faaliyet olduğu halde, dinlenen şahısların listeleri çarşaf çarşaf yayınladı. Esas mağduriyeti, o zaman yaşadılar."
Kırcılı, Başkan Karamanoğlu'nun "Müştekilerden Yonca Verdioğlu Şık hakkında ne bilgi buldunuz da 21 ay boyunca dinleme talep ettiniz" sorusu üzerine, "İstihbarat uzun ve zor süreç. Neticede dinlenenler her şeyi açık açık telefonda paylaşmıyor. Geçmişte hiçbir ses alamadığım bir telefondan 2 yıl sonra ses aldığım olmuştur. Dinlemenin uzun ya da kısa olması kriter değil. Bazen bu süreç uzun olabilir. Sürenin uzunluğunun bir anlamı yok aslında. Bazen bir, bazen üç ayda çözersiniz, bazen bir-iki yıl sürer" ifadelerini kullandı.
"İstihbarat konusunda Türkiye'nin en iyi uzmanlarından olduğunu" savunan Kırcılı, "bir kişinin örgütsel faaliyetinin ilk anda görülemeyebileceğini" söyledi.
"Maltepe Belediye Başkanı Kılıç ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun danışmanı Recep Cengiz'in terör örgütleriyle ne gibi bağlantıları olabileceğini düşündünüz? Kim olduklarını dinleme öncesi bilmiyor muydunuz" sorusu üzerine Kırcılı, "Bilmiyoruz. Bugün kırsalda dinlediğiniz PKK'lı adam da 'Ben HDP'liyim' der. 'Şunu niye dinlediniz' diye bir şey yok" dedi.
Bu kişilerin dinlenmelerine ilişkin bilgilerin arşive girilmemesinin "şahısların haklarının çiğnenmemesine yönelik olduğunu" savunan Kırcılı, "Arşive, ancak somutlaştırdığımız, delillendirdiğimiz çalışmaların sonucunu giriyoruz. Her şeyi arşive girersek, bir sürü masum insanın suçlanması sonucu çıkacaktır" diye konuştu.
Kırcılı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde çalışma ofisinde dinleme cihazı bulunmasının ardından MİT yetkilileriyle toplantı yaptıklarını, bunun ardından Başbakanlıkta görev yapan polisi de istihbarat amaçlı dinlediklerini aktardı.
"Niye 'Böcek soruşturması' kapsamında dinlendiğini belirtmediniz de suç örgütü kapsamında dinlendiğini yazdınız" sorusu üzerine Kırcılı, "Şu anda hatırlamıyorum. Bunların bazıları, Böcek Soruşturması'nda gözaltına alınanlar da olabilir. Bazılarını böcek için dinledik, bazılarının da suç örgütleriyle bağlantı şüphesinden dinledik" yanıtını verdi.
Kırcılı, CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın oğlu Erkan Bülent Haberal'ın "Türk İntikam Birliği Tugayı" ile ilgili neden dinlendiğini anlatırken, "Bize detaylı ihbar gelmişti. Analiz çalışmasında belli bir inandırıcılığını gördük" dedi.
"Boşu boşuna dinleme yapmadıklarını" söyleyen Kırcılı, yaptıkları dinlemelerle birçok eylemi aydınlattıklarını kaydetti.
Müştekilerden Ali Kılıç'ın avukatı Özer'in, "Sanıkları dinleyince dehşete kapıldım. Hukuk devletinde yaşadığımızı sanıyordum. Bir ihbar yazısıyla önüne gelen herkes, hiçbir çalışma yapılmadan dinlenir mi" sorusunun ardından Kırcılı, "Bu kadar kolay dinlenmiyorlar. Bir istihbari bilgi aldığınız zaman, analiz çalışması yapıyor, verileri karşılaştırıyorsanız. Verilen inandırıcı geliyorsa istihbari dinlemeye karar veriliyor. Sonra hakime kadar uzanan bir süreç var. Bunun her aşamasında talep geri dönebilir" diye konuştu.
Duruşmada, Siirt'te olan sanık Ali Arslantaş'ın savunması görüntülü sistemle alındı.
Arslantaş, bahse konu tarihte Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında R Şube Müdür Yardımcısı olduğunu, istihbari dinlemelere ilişkin hazırlanan talepleri imzalayarak, sıralı amirlerin onayına ve mahkemeye sunduklarını anlattı ve "Tüm işlemlerimiz hukuka uygundur" dedi.
"Savunma sanayisine ilişkin kimi ihalelere fesat karıştırıldığı" iddiasıyla dinlenen kimi kişilerin, ihale komisyonlarında bulunmadığının hatırlatılması üzerine Arslantaş, "Bir şahsın ihale komisyonunda yer alıp almaması, ihale sürecinde olmadığı anlamına gelmemektedir" ifadesini kullandı.
Müştekilerden Avukat Refik Ali Uçarcı'nın, "Benim bu dinlenmeme esas şeyler, iki müvekkilim ve bir çalışanımla ilgili. Benim ihaleye fesat karıştırmak üzere birlikte hareket ettiğim kişilerin kimlikleri ve benle ilişkileri konusunda objektif değerlendirme yapılmış mı" sorusu üzerine Arslantaş, "Tespitler talep formuna yazılmıştır. Aradaki ilişkiyi teknik takip olmadan anlamamız mümkün değildir. Analiz çalışmalarında böyle bir ilişki görülmüştür" diye konuştu.
Arslantaş'ın avukatı Hüseyin Mehan, müvekkilinin hukuka aykırı işleminin olmadığını savundu ve polislere yönelik soruşturmaların "kadroların değiştirilmesi için açıldığını" iddia etti.
"Hanefi Avcı'nın avukatı olduğunu bilmiyorum"
Kendisine TÜBİTAK ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı personelini askeri casusluk amacıyla dinlenmesi suçlaması da yöneltilen eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı R Şube Müdürlüğü görevlisi Emre Baykal, 2010 sonlarında bir kişinin MASAK ve Emniyet'e şikayette bulunduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Şikayette, savunma sanayi alanındaki bazı firmaların, TÜBİTAK personeliyle irtibatlı olabileceği bilgileri vardı. Bunun, radar alım ihalesiyle ilgili olabileceğini, bunun da İLTAREN'in sorumluluğunda olduğunu öğrendik. İLTAREN'de bazı personelin firmalarla bağlantılı olabileceği konusunda ham bilgiler elde ettik. Bunu talep formuna işledik, ham bilgilerin teyidi amacıyla önleyici dinleme talebinde bulunduk. Fakat TÜBİTAK personeli mesaiye başlarken telefonlarını bırakmakta, akşam almaktaydılar. Bunun üzerine çalışmayı sona erdirdik. Bütün kayıtlar da imha olmuştur. Bunu sistem otomatikman yapar."
Baykal, dinlenenlerden Refik Ali Uçarcı'nın, Hanefi Avcı'nın avukatı olduğunu bilmediğini söyledi.
"Hakimin muhatap olacağı sorulara..."
Sanıklardan Uğur Eski ise hazırladığı slayt sinevizyona yansıtılırken istihbari ve adli dinlemelere ilişkin bilgiler verdi ve 2012'de İstihbarat Dairesi Başkanlığının çalışmalarıyla 138 bombacının yakalandığını kaydetti.
Ulaşan ham bilgileri analiz ettiklerini, dinleme kararlarını da hakimlerin verdiğini anlatan Eski, "Takdir hakimde. Reddedebiliyor, kabul edebiliyor. Reddedilen talepler var. Hakimin muhatap olacağı sorulara biz muhatap oluyoruz" diye konuştu.
Eski, müştekilerden, polis memuru Mustafa Boztepe'nin dinlenmesine ilişkin, "Sayın Başbakanımızın dinlenmeye çalışılması gibi vahim bir olay var. Biz, oraya girebilecek şahısların isimlerini temin ettik, analiz çalışmaları yaptık. 50-100 numara bulundu. Sonra bir kez daha analiz yaptık, tam hatırlamıyorum ama 15-20 hatta kadar bunu düşürdük. Bunlar arasında Başbakanlığın elektronik işlemlerini yapan bazı şirketlerin görevlileri de vardı. Mustafa Boztepe'yi de dinlemeye aldık. Bunu varsayıma dayalı olarak yaptık. Ama kanun bize bunu emrediyor. Mustafa Boztepe'nin de organize suç örgütleriyle ilişkili olduğu dikkati çekmiş. Hakime bilgi sunulmuş. Bizim çalışmaların doğasında varsayıma dayalı, subjektif, yoruma dayalı olması var. Yoksa İstihbarat Daire Başkanlığına 'İş yapmayın' demek gerekir."
Gazeteci Ahmet Şık'ın eşinin dinlenmesi
Eski, "Yonca Verdioğlu Şık hakkında ne oldu da 21 ay dinlediniz" sorusunu ise "Şunu söyleyeyim. Bunun son kısmına Gezi olayları oldu. Ülke yanıyordu. Bize söylenen, bunların yurtdışı bağlantılarının olup olmadığını araştırmamızdı. Şahıs Alman vakıflarında çalışıyor. Alman vakıflarıyla ilgili yıllardır çok ciddi iddialar var. Biz bunu kayda değer bulmuşuz. Görev gereği yaptığımız bir işti" diye yanıtladı.
Mustafa Boztepe'nin neden "Böcek Soruşturması" ile ilgili değil de "suç örgütüyle" ilgili dinlendiğinin yazıda yer aldığının sorulması üzerine Eski, "Başbakanlıkta çalıştığını yazmışım" dedi.
Mahkeme Başkanı Hüseyin Karamanoğlu, bu durumda, dinleme talebini değerlendiren hakimin yanlış yönlendirilmiş olacağını ifade etti.
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç'ın da terör örgütü DHKP/C ile irtibatlı olabileceği gerekçesiyle dinlendiğini aktaran Eski, "Kimsenin DHKP/C'li olduğunu iddia etmiyoruz. Varsayım üzerine yapıyoruz. Zaten kayda değer bilgiye ulaşılamamış" dedi.
Eski, MHP yöneticilerinin neden dinlendiğinin sorulması üzerine, "O dönemde vahim iddialar vardı. Hatay Dörtyol'da, Muğla'da, Bursa İnegöl'de olaylar olmuştu. Hatay Dörtyol'da BDP binasını yaktılar. Bunların ülkücü, milliyetçi olduğuna dair haberler var. Kürt-Türk çatışmasıyla ilgili iddia gelince çalışma yapmışız, bir şeye ulaşamamışız" diye konuştu.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, sanıklar savunmalarını yapmaya devam etti.
Sanık Engin Eraslan, savunmasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, başbakanlığı döneminde "Alman vakıflarının, Türkiye'deki terör örgütlerine destek verdiğini" söylemesi üzerine, çalışma başlattıklarını, hakim kararıyla yaklaşık 10 kişiyi teknik takibe aldıklarını anlattı.
Takibe alınanlar arasında Gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca Verdioğlu Şık'ın da olduğunu belirten Eraslan, "Yonca Hanımın, Ahmet Şık'ın eşi olduğunu bilmiyordum, sonradan fark ettim. Yonca Hanımın, Ahmet Şık'ın karısı olduğu için dinlendiği iddiası boş. Biz, terör örgütünün yurt dışı bağlantılarını ve para kaynaklarını araştırıyorduk" dedi.
Tahliye olan Ahmet Şık'ı dinlemediklerini ifade eden Eraslan, özel hayatın gizliliğini ihlal etmediğini savundu.
Mahkeme Başkanının, "Yonca Verdioğlu Şık'ı niye bu kadar uzun süre dinlediniz?" sorusuna, Eraslan, "Biz, terör örgütünün yurt dışı bağlantılarını araştırıyoruz. Bu, bu günden yarına elde edilebilecek bir şey değil, belki seneler alır" cevabını verdi.
Kanunda, dinlemeyle ilgili bir sınırlamanın olmadığını ifade eden Eraslan, "Bizim dinleme faaliyetimiz, istihbari dinleme. Biz bilgileri yukarıya aktardık, müsteşara, genel müdüre bildirdik, hatta başbakana kadar gittiğini duydum. Bu istihbari dinlemenin kapsamında olan bir şey" dedi.
"Neden dinlendiğimi bilmiyorum"
Sanık Serahsi Şen de dinlemeleri görev icabı yaptıklarını, hiyerarşi dışına çıkmadıklarını savunarak, Başbakanlıkta görevli polis memuru Mustafa Boztepe'yi, Başbakanlık'ın talimatı doğrultusunda dinlediklerini iddia etti.
Sanık Seyit Gölcük ve Muhammet Yılmaz ile mahkemeye sesli ve görüntülü sistemle bağlanan Erol Demirhan'da suçlamaları kabul etmeyerek, beraatlerini istedi.
Sanık savunmalarının tamamlanmasının ardından, mağdurlar söz aldı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Elektronik Harp Şube Müdürü mağdur Ömer Gümüş, telefonunun 3 ay süreyle dinlendiğini savcılıkta öğrendiğini belirterek, sanıklardan şikayetçi olmadığını söyledi.
Mağdur Cemil Berin Erol da dinlendiği dönemde TÜBİTAK'ta araştırmacı olarak çalıştığını ifade ederek, "Benim ismime kayıtlı, eşimin ve çocuğumun kullandığı üç telefon var ama benim kullandığım telefonu dinlemişler. Niye dinlendiğimi bilmiyorum bu yüzden şikayetçiyim" dedi.
Mağdur Dursun İlhan Tüfekçi de TÜBİTAK'ta araştırmacı olarak çalıştığını ve şikayetçi olduğunu kaydetti.
Duruşma yarına ertelendi
Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gökay Aktaş, mağdurların müdahillik talebinin kabulüne, sanıklar hakkındaki adli kontrolün kaldırılması isteminin reddine karar verilmesini istedi.
Dursun İlhan Tüfekçi ve Cemil Berin Erol'un duruşmalara katılan olarak kabulüne karar veren mahkeme, diğer sanıkların ifadelerinin yarın alınmasına karar vererek, duruşmayı yarın saat 09.15'e erteledi.
DAVALARIN GEÇMİŞİ
"Usulsüz dinleme" iddialarıyla ilgili 17'si polis 18 kişinin yargılandığı dava Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.
Cumhuriyet Savcısı Tekin Küçük'ün hazırladığı iddianamede, sanıklara, "askeri ve siyasi casusluk", "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve üyesi olmak", "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği", "özel hayatın gizliliğini ihlal" ve "kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek" suçlamaları yöneltiliyor.
Sanıkların, CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın oğlu Erkan Bülent Haberal, eski MHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Taytak ve gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca Verdioğlu Şık'ın da arasında bulunduğu bazı kişileri usulsüz dinlediği ileri sürülüyor.
Dinlenen kişiler arasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile TÜBİTAK İLTAREN'in, güdümlü mermilere karşı savunma projesinde yer alan bazı kişiler bulunduğu bildirildi ve "ülke güvenliği itibarıyla gizli kalması gereken savunma projelerine ait bilgilerin askeri casusluk maksadıyla temin edildiğinin belirlendiği" kaydediliyor.
Müştekiler arasında emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın avukatı Refik Ali Uçarcı da bulunan iddianamede, Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu", Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" kitaplarının "paralel devlet yapılanmasının emniyet teşkilatındaki faaliyetleriyle ilgili" olduğuna yer veriliyor.
"Usulsüz taltif" davası
Bu arada "bazı polislere, hak etmedikleri halde usulsüz taltif verildiği" iddiasıyla 17 kişinin yargılanması da Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılıyor.
Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen'in hazırladığı iddianamede, sanıklar Halil Dumanlı, Hüseyin Şimşek, Gökhan Kabukcu, Bekir Akarsu, Gökmen Tekin, Muhammed Hamarat, Faik Ozan Karadağ, Hakkı Okumuş, Veli Yılmaz, İsmail Çiçekçi, Haydar Akyürek, Zeki Akyol, Cemil Çevik, Servet Deniz Kalem, Eray Kılıçarslan, Saruhan Kızılay ve Davut Gürbüz olarak yer alıyor.
İddianamede, sanıkların Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanlığında çalıştıkları ve 2011-2013 yılları arasında ülke genelinde meydana gelen olaylarla ilgili 27 personel için hazırlanan taltif teklif dosyalarında, senelik izinli, mazeret izinli, geçici görevli, doktor raporlu ve henüz birime ataması yapılmamış, olay tarihinden sonra atanarak birimde göreve başlayan personelin göreve başlamasından önceki olayda görevliymiş gibi gösterilerek, taltif listesine dahil edildiği belirtiliyor.
Bazı polis memurlarına hak etmedikleri halde taltif verildiği ileri sürülen iddianamede, sanıkların ayrı ayrı "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçlarından 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
(21 Mart 2015, 17:20)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: