Paralel yapının finans kurumu Bank Asya'ya geçtiğimiz günlerde el konulmasının ardından beklenmedik tuhaf bir gelişme yaşandı. Bank Asya'nın Genel Müdürlük binası önünde toplanan cemaat mensupları, dua kitabı cevşeni okuyarak bankaya destek verdi. Bazı cemaat mensuplarının da hatim indirmeye ve ilahi yardım için dua etmeye başladığı bildiriliyor. Bank Asya'nın faize dayalı bir banka olduğu açık iken, faizin de dinen çok sakıncalı olduğu bilinirken bankaya el konulmasına hatim ve dualarla engel olmaya çalışılması, hatta bunun için Allah'tan yardım istenmesi izah edilmesi mümkün olmayan davranış ve bir dini sapkınlık olarak değerlendiriliyor. Cemaat mensupları geçtiğimiz haftalarda yaşanan Peygamber Efendimiz'e karikatür yoluyla hakaret edilmesi olayında bu şekilde tepki göstermemiş, sessiz kalmıştı. Hatta cemaat medyası, karikatürlerin fikir özgürlüğüne girdiğini ve tahammüllü olunması gerektiğini ileri sürmüştü.
07.02.2015 21:36 Paralel yapının finans kurumu Bank Asya'ya geçtiğimiz günlerde el konulmasının ardından beklenmedik tuhaf bir gelişme yaşandı. Bank Asya'nın Ümraniye'deki Genel Müdürlük binası önüne gelen ve cemaat mensubu olduğu ileri sürülen kadınlar, ellerinde bulunan ve Gülen cemaatinin sık sık okuduğu dua kitabı cevşeni okuyarak bankaya destek verdi.
Yine bankaya el konulması sonrası bazı cemaat mensuplarının da hatim indirmeye ve ilahi yardım için dua etmeye başladığı bildiriliyor.
Bank Asya'nın faize dayalı bir banka olduğu, faizin de dinen çok sakıncalı olduğu bilindiğinde böyle bir kuruma el konulmasına hatim ve dualarla engel olmaya çalışılması izah edilmesi mümkün olmayan tuhaf bir durum olarak değerlendiriliyor.
Cemaat mensupları geçtiğimiz haftalarda yaşanan Peygamber Efendimiz'e karikatür yoluyla hakaret edilmesi olayında tepki göstermemişti. Hatta cemaat medyasından bir çok isim karikatürlerin fikir özgürlüğüne girdiğini ve tahammüllü olunması gerektiğini ileri sürmüştü.
Paralel medyanın merkez yayın organı Zaman gazetesi ise bir açıklama yaparak; karikatürleri yayınlayan Cumhuriyet gazetesine polis baskını yapılmasına tepki göstermişti. Zaman, açıklamanın sonunda ise, "Tereddütsüz bir şekilde ifade özgürlüğünün yanındayız" demişti.
İşte bu şekilde iğrenç karikatürlere "fikir özgürlüğü" diye müsamaha gösteren ve sessiz kalan, o karikatürleri yayınlayan Cumhuriyet gazetesine yönelik polis baskınına ise "yargı kararı olmadığı" gerekçesiyle karşı çıkan bir cemaatin, bir faiz kurumuna ise sahip çıkması izah edilemez bulunuyor. Hatta daha da ötesi, bunun için sokaklara dökülüp Kuran ve cevşen duası gibi dini referanslar eşliğinde desteğini göstermesi, cemaatin dini açıdan bir sapkınlık yaşadığı şüphesini güçlendiriyor. Son dönemde peşpeşe yaşanan örnekler bu şüphenin dile getirilmesine neden olmuştu. (1)
İsrail'le fazla yakınlaşan cemaatin, onlardan etkilendiği, tıpkı o ülkenin musevi halkının tarihte yaşadığı gibi yozlaşmaya ve islami açıdan asla kabul edilemeyecek sapkın davranışlar içine girmeye başladığı da yapılan değerlendirmeler arasında yer alıyor.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
BİR GÜLEN ÖRGÜTÜ ABSÜRDLÜĞÜ; BANKADA CEVŞEN OKUNUR MU?
Paralel Yapı’nın dini duyguları çıkarlarına alet etmesine bir tepki de Yenişafak yazarı Özlem Albayrak'tan geldi. Albayrak’ın “Cevşenle direnmek!” isimli yazısı şu şekilde:
"Bugüne dek pek çok yazar, kanaat önderi, paralel yapı ile ve o yapının alt katmanlarındaki kitleyi hep birbirinden ayrı tutmaya çalıştı. Bu doğru bir yaklaşımdı, zira, suç işlemekle, o suçlularla aynı dini gruba mensup olmak ya da onları desteklemek hukuk nazarında aynı olamazdı. Hala öyle…
Ancak, cemaatin kalabalıkları; Ali Bulaç’ın deyimiyle sosyolojisi, her sokağa indiğinde, hem gerekçeleri, hem de ortak davranış biçimleriyle izleyenleri meraka ve şaşkınlığa sevkediyor. Hükümeti düşürmeye kalkıştıkları, yasadışı dinlemeler ve şantaj-montaj işleriyle uğraştıkları suçlamasıyla içeri atılan polis şeflerine gösterdikleri derin rikkatleriyle, Tahşiyecilere kumpas kurma iddiasıyla gözaltına alınanlara destek atışlarıyla ve son olarak TMSF’nin Bank Asya’ya el koymasının ardından ellerindeki Kur’an ve cevşenle bankalarının önüne dökülmeleriyle… Aynı grubun Halkbank’a düzenlenen ve sadece milli serveti değil, Türkiye’nin uluslararası itibarını da hedef alan polis operasyonunda ellerine geçirdikleri cevşenlerle sokaklara fırladığını görmemiştik oysa…
Bu manzaraya o klasik açıklama getirilebilir; dini ya da seküler cemaatlerin; çağımızın güvenlik ihtiyacındaki yalnız bireyinin sığındığı birer mutluluk barınakları olduğundan, bir grup terapisi işlevi gördüklerinden sözedilebilir. Post-modern dönemdeki yeni tür kabilecilikten de bahsedilebilir elbette. Bu tezler durumu kısmen açıklar.
Ama yine de hiçbir açıklama, ahiret-dünya dengesini kurma amacındaki inanmış bir Müslüman için irabda mahalli olmaması gereken bir konuda, bir banka önünde cevşen okumak şeklinde tezahür eden grotesk manzarayı rasyonelleştiremiyor.
BİR BANKADAN BİR DAVA ÇIKARSA
Fethullah Gülen’in bağlıları, artık geleneksel cemaatçiler değiller, “ne olursa olsun ortaya çıkmamak” olarak bildiğimiz geleneklerini korumuyorlar; çünkü davalarını -bir bankadan bir dava çıkarılabilirse elbette- meşrulaştırma ihtiyacı duyuyorlar. Bu meşrulaştırımı da ellerinde cevşenle kendilerini ve eylemlerini dini çerçeve içine alarak yapıyorlar. Erdoğan’ın, kaynağını rasyonel temellere dayalı halkoyundan alan meşruiyetine karşı, dini gösterenlerden meşruiyet devşirmeye çalışıyorlar. Çünkü, bu ülkede seçimin meşruiyetiyle yarışabilecek tek kaynağın dini temelli meşruiyet olduğuna eminler. Modern kıstaslara göre irrasyonel sayılandan medet umuyorlar, çünkü rasyonel ve nesnel meşruiyet kaynağının Erdoğan ve hükümette olduğunu biliyorlar. Bunu söylerken yeryüzünün büyüklü küçüklü rasyonaliteler toplamından ibaret bir yer olduğunu söylemek istemiyorum, sözgelimi ahirete iman etmek, pozitivist ilkelerle kanıtlanabilir, nesnelleştirilebilir bir inanç sayılmaz.
Kastettiğim; dini jargon ya da görüntünün, hükümet düşürmek gibi, espiyonaj faaliyetlerine girişmek gibi, memleketin yönetici elitine demokrasi akılları vermek gibi son derece dünyevi dertleri olanların pozisyonlarını meşrulaştırmaya muktedir olamayacağı gerçeği. Böyle yapıldığında ortaya gülünsün mü ağlansın mı bilinemeyecek derecede traji-komik ve grotesk manzaralar çıkar. Banka önünde Kur’an okumak gibi. Kaldı ki, meşru olan, meşrulaştırılmaya ihtiyaç duymaz.
İkinci olarak; cemaatler ister seküler ister dini olsun; normal şartlarda kendilerinden olmayanların, onlar hakkında ne düşündüğüyle ilgili değildir. Hatta onu bırakın; sözkonusu kardeşlik, kendi seçimlerinin mutlak doğru olduğuna ötekilerin ise ya nasipsiz ya da düpedüz aptal olduğuna inanmakla mümkün olur. Dolayısıyla güçlüyken, o gruba dahil olmayanların sorduğu “siz Müslümanları katleden İsrail’le bir araya nasıl gelebilirsiniz?” şeklindeki soruları umursamazlar; soranı küçümserler, onların davası kutludur; hatta açıklama yüce gönüllülüğü bile esirgenir.
“BAKIN BİZ DE DİNDARIZ”
Oysa güçten düştüğünde, ortak eylemleri kriminalin alanına girdiğinde, toplumun geri kalanı tarafından dışlanmaya başladığında; elinde sadece bir zamanlar ötekilere anlatmaya bile ihtiyaç duymadıkları dinini ve dindarlığını göstermek seçeneği kalır. “Bakın biz de dindarız” gösterileri alır sırayı, seküler direnme yöntemleriyle birlikte elbette.
Ali Bulaç’ın “sosyolojiyi yenemezsiniz” diye yorumladığı, banka önündeki cevşen görüntülerinin açıklaması biraz da budur. Ve kendini meşrulaştırma ihtiyacı da, ancak yenilenlerde görülür." (Özlem Albayrak / Yenişafak)
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=6578, "Cemaat kıblesini şaşırdı!"
(07 Şubat 2015, 21:36)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: