Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un paralel yapıyı deşifre eden kitabında ilginç bilgiler yer alıyor. Buna göre; Ankara'daki çilingir Hasan Usta ve kalfası paralel yapının yasadışı gizli dinleme operasyonlarda sürekli rol almış. Bütün dinlemelerde evlere, işyerlerine, yani Baykal'ın ve MHP'lilerin izlenmesinden, 'AK Parti'yi ve Gülen Cemaati'ni Bitirme Planı'na hatta Askeri Casusluk davasına kadar onlarca operasyonda Hasan Usta ve kalfası paralel yapı polisleri tarafından kullanılmış. Sabah yazarı Mahmut Övür yazısında Sabri Uzun'un kitabındaki bu ve diğer bilgileri ele alıyor.
16.01.2015 22:19 Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un paralel yapıyı deşifre eden kitabında ilginç bilgiler yer alıyor. Buna göre; Ankara'daki çilingir Hasan Usta ve kalfası paralel yapının yasadışı gizli dinleme operasyonlarda sürekli rol almış. Bütün dinlemelerde evlere, işyerlerine, yani Baykal'ın ve MHP'lilerin izlenmesinden, 'AK Parti'yi ve Gülen Cemaati'ni Bitirme Planı'na hatta Askeri Casusluk davasına kadar onlarca operasyonda Hasan Usta ve kalfası paralel yapı polisleri tarafındna kullanılmış. Sabah yazarı Mahmut Övür yazısında Sabri Uzun'un kitabındaki bu ve diğer bilgileri ele alıyor. Övür'ün yazısı şu şekilde:
Paralel'in çilingiri Hasan Usta ve kalfası
"Gülen Cemaati'nin devlet içinde nasıl bir paralel yapı kurduğunu öğrendikçe daha çok şaşıracağız. Sadece emniyet ve yargıda değil devletin her biriminde nasıl etkili bir konuma geldiklerini her geçen gün daha net öğreniyoruz.
Bu başarıdaki ustalığı da şu ana kadar çıkan bilgilere göre "dinleme"ye borçlular. Devlet olmanın yolu nasıl güçlü bir istihbarat örgütüne sahip olmaktan geçiyorsa cemaat de aynı yolu izlemiş. Daha ortaya çıktığı zamanlarda bile sadece rakiplerini değil, kendi içindekileri de dinleyerek korkulan yapı olduğunu herkese hissettirmiş. Halen de sosyal medya üzerinden yaydığı bilgilerle bu özelliğini koruyor.
Cemaatin bu özelliğine ilk dikkat çeken devlet görevlisi, Türkiye'de dinleme meselesini en iyi bilen eski emniyet müdürlerinden Hanefi Avcı'ydı. Avcı, yazdığı kitapla bu gerçeği dile getirdi ama ne yazık ki 12 Eylül 2010 referandumuna giden süreçte söylediği için de etkili olamadı.
Şimdi benzer iddiaları bir başka istihbaratçı, Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun dile getiriyor. Uzun, hem yaşadığı hem tanık olduğu hem de duyduğu çok sayıda olayı yeni piyasaya çıkan İN kitabında anlatıyor. Daha çok da önemli dava ve dinleme skandalları üzerinden "paralel yapı"nın devleti, nasıl bir ahtapot gibi kuşatmasına yer veriyor. Zaman zaman da gerilere gidiyor.
Yani "Paralel Yapı", sadece son on yılın hikayesi değil. Bir bakıyorsunuz 90'lardaki Türkbank skandalında, bir bakıyorsunuz 2002 yılında öldürülen yazar Necip Hablemitoğlu cinayetinde karşımıza çıkıyor. Bunlar öyle sıradan iddialar da değil. Tabii bunları söyleyen de sıradan biri değil,
Bu yüzden kitapta yer alan çok sayıda iddia ciddi tartışma yaratacak ve ister istemez yargının konusu olacak. Çünkü sadece Başbakana suikasttan, TSK'ya ve siyasilere kurulan tuzaktan söz edilmiyor bazı cinayet iddialarına da yer veriliyor. Kitabı okurken, insan ürperiyor.
Bunların birçoğu medyada yer aldı. Ben kitapta sık sık adı geçen iki isme dikkat çekmek istiyorum.
İlki 2001 yılında ilk kez Ergenekon terör örgütü şemasını Sabri Uzun'a getiren polis şefi. Uzun, o ismi R.G. rumuzuyla veriyor.
Bir süre önce bu köşede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'den söz ettim. Polis teşkilatını bilen veya cemaate yakın kiminle konuşsanız bu ismin önemini biliyor. Hatta kamuoyunda son dönemde adı geçen "imam"lardan bile "daha önemli" olduğundan söz ediliyor. Merak ediyorum hakkında bu kadar iddia olan biriyle ilgili bir işlem yapıldı mı? Ya da en azından Diyarbakır'da neler yaptığı araştırılmadı mı?
İkinci önemli isim Ankara'daki çilingir Hasan Usta ve kalfası... Uzun'a göre bütün dinlemelerde evlere, işyerlerine, yani Baykal'ın ve MHP'lilerin izlenmesinden, "AK Parti'yi ve Gülen Cemaati'ni Bitirme Planı"na hatta Askeri Casusluk davasına kadar onlarca operasyonda Hasan Usta ve kalfasının kullanıldığını iddia ediyor. .
Kitapta çilingirle açılan bir ev sahne var ki, Hollywood filmlerini aratmıyor. İşadamı Süleyman B'nin evine dinleme cihazı yerleştirmek için görev alan 20-25 polis, ev sahibinin eve erken dönmesiyle işi yarım bırakmak zorunda kalıyorlar ama yüz yüze gelmekten de kurtulamıyorlar. Hatta bir polis yakalanıp karakola teslim ediliyor ama üstü örtülüyor.
Bu da ne kadar pervasız bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. İN'de yargının ve medyanın araştırması gereken çok bilgi var."
Paralel Yapı, Dink ve Hablemitoğlu cinayetleri
"İsimsiz bir ihbar mektubu veya ne idüğü belirsiz bir gizli tanık değil, adı sanı belli bir emniyet müdürü konuşuyor. Hem de istihbarat kökenli bir emniyet müdürü. Yaşadığı ve tanık olduğu olayları biraz da kendi yorumunu katarak anlatıyor olabilir ama yazdığı İN kitabı, "Paralel Yapı" dediğimiz örgütün ne hedeflediğini gösterdiği gibi ne yapılması gerektiğine de ışık tutuyor.
Neler olacağını göreceğiz. Çünkü söyledikleri sıradan şeyler değil. Bugüne kadar bu yapıyla ilgili çok şey yazılıp söylendi ama ilk kez eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, ürkütücü bir iddiada bulunuyor ve "paralel yapı"yla faili meçhul cinayetlerin ilişkisini kuruyor. İki önemli örnek veriyor.
Uzun'un bu konudaki ilk iddiası yazar Necip Hablemitoğlu'yla ilgili. Uzun, Nazlı Ilıcak'ın cemaati, ABD'nin kuruluşunda rol oynayan püriten Protestan hareketine benzeten yaklaşımını ele alıp şöyle diyor: "Nazlı Ilıcak'ın 'Hizmet, hoşgörü, diyalog, üstün ahlak' gibi insani ve İslami değerleri Fethullah Gülen Cemaati'yle ilişkilendirip, özdeşleştirmesini 2005 öncesine kadar 'kabul edilebilir' görebiliriz. Çünkü o tarihe kadar Cemaat'in kirli çamaşırları henüz ortaya çıkmamıştı."
Peki, Uzun bu tespitiyle ne demek istiyor?
Üstü kapalı da olsa şöyle diyor:
"Protestanların ABD'yi, piyasaya kaset servis ederek, kamu görevlilerine kadın temin ederek, haklarında kitap yazan gazetecileri öldürerek kurduğunu düşünmüyorum."
Uzun'un ne düşündüğünü ve bu düşüncesini neye dayandırdığını sanıyorum Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasını geçen yıl yeniden başlatan Savcı Hakan Yüksel de soracak.
Gelelim ikinci önemli iddiaya... Bu iddia Türkiye'yi sarsan Hrant Dink suikastıyla ilgili.
Bu konuda çok sayıda soru işareti olduğu, paralel yapı polislerinin ve müfettişlerinin bu cinayetin açığa çıkmasını engellemek için ellerinden geleni yaptığı az çok biliniyor. Uzun, bu süreci belge göstererek bilgi vererek anlatıyor. Şu bilgi bile başlı başına çok şey anlatıyor: "Dink cinayetiyle ilgili komployu ortaya koyan ikinci ifadem kayıptı."
Peki, kayıp ifadeler, silinen bilgisayar hafızaları, yönlendirilen müfettişlerle ne hedeflenmişti?
Uzun, lafı dolandırmadan söylüyor: "Kanımca, Dink cinayeti çok önceden planlandı ve bu cinayet sırasında A. İlhan Güler'in İstanbul İstihbarat Şubesi'nin başında bulunması istenmiyordu. Yapılacak 'Büyük Operasyon'un A.İlhan Güler'den gizlenmesi gerekiyordu."
Öyle de oldu. Güler, İstanbul'dan gitti, Ergenekon Operasyonu başlatıldı ve emniyetteki kadrolaşma istenen noktaya getirildi. Bu sürece ilişkin onlarca soru hâlâ cevapsız. Uzun'un ilk sorusu bile işin daha başından planlandığını gösteriyor: "17 Şubat 2006 tarihli 'Dink öldürülecek' yazan haber raporu İstihbarat Daire Başkanı olan benden ve yardımcılarım Necmettin Emre ile Vedat Yavuz'dan neden gizlendi?"
Aslında sadece Dink cinayeti değil, 2007'den sonra yürütülen bütün soruşturmalar rotasından bilinçli biçimde çıkartıldı. Ne kaos ortamı yaratanlar gerçek anlamda yargılandı ne de darbeciler. Paralel yapı bu yöntemle, rakiplerini elimine ederken, onları hükümete düşman ediyor, hükümeti de onlarla korkutuyordu. Bu iki kesim üzerinde de müthiş bir "güç" demekti. Böyle olduğu için 17-25 Aralık darbesiyle hükümeti devirmeye kalktılar." (Mahmut Övür / Sabah)
DEVLETİN HAFIZASINI YOK ETTİLER
Sabri Uzun, "İn" isimli kitabına koymadığı bazı bilgileri SABAH'a anlattı. Uzun, Paralel çetenin polis imamı Kozanlı Ömer'in ABD'ye girişinde el konulan laptopundaki bilgilerin bir CD'ye yüklenerek FBI aracılığıyla Türkiye'ye gönderildiği ancak kaybolduğunu söyledi. İşte Uzun'un çarpıcı açıklamaları:
ARŞİVLERİ ÇOK SAĞLAM: Örgütün arşivi çok sağlam. Bunu Yaşar Büyükanıt olayında gördüm. 1985'te Kuleli Askeri lisesinde 80 cemaatçiyi kovduğu için tam 26 yıl sonra intikam aldılar.
HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ: TİB'de sadece ses kayıtları yok. Fatura kayıtları ve HTS trafiği dediğimiz haberleşme trafiğini gösteren kayıtlar da var. Kendi örgütlerinin de çözülmesini sağlayacak HTS kayıtlarını kaybettiler. Yine kayıp olan baz istasyonu yani yer bilgileri var. Hablemitoğlu cinayetinin baz istasyonu kayıtları kayıp. Oysa bu olayın çözülmesi için bu kayıtların kullanılabilmesi lazım. Kurtuluş otoparkındaki bomba yüklü aracı oraya götüren kişinin cep telefonu kayıtları da kayıp. HTS kayıtları devletin hafızası. Arşivdeki evraktan daha kıymetli. Bunlar devletin hafızanı kaybettiler. MİT'teki hafıza bunun yüzde 10'u kadar.
BAYKAL'IN KASEDİ: Deniz Baykal bu olayın mağduru. Böyle bir örgüt karşısında bütün siyasi partiler bir araya gelip mücadele kurumu oluşturmalı.
YILDIZ'IN KIZINI DİNLEDİLER: HDP'li Bengi Yıldız'ın 14 yaşındaki kızını dinlemişler. Özel hayatına ait bilgileri temin edip bunu yayınlamak suretiyle BDP'ye vurmak istediler.
BENİ DE KANDIRDILAR: İstihbarat dairesi başkanıyken Polis Akademisi'nde ilk 20'ye giren öğrencileri alıyordum. Akademideki cemaatin ağabeyleri ilk 20'ye girmiş öğrencilerin "Ayakkabını boyamadın, yatağını düzelmedin" diyerek puanlarını kırıp ilk 20'nin dışına itmişler. Ben kimi aldıysam cemaatçi almış oldum. Bunu yıllar sonra anladım. (Sabah)
'OdaTV davasında tutuklanmayacağımı üç ay önce öğrendim'
Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun yeni kitabı 'İn'de 'cemaat'i yazdı. Radikal'e konuşan Uzun, "OdaTV davasında tutuklanmayacağımı davadan üç ay önce bana söylediler" dedi.
Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’dan sonra eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun da ‘cemaat’i yazdı. Uzun, ‘ Kırmızı Kedi’ yayınlarından çıkacak ‘İn’ adlı kitabında, OdaTV davasında tutuklanmak üzereyken son anda bundan vazgeçildiğini ve bu bilginin kendisine dava açılmadan üç ay önce bir emniyet görevlisi tarafından bildirildiğini dile getiriyor. Radikal'e konuşan Sabri Uzun kendi telefonunun, intihar ettiği iddia edilen eski Emniyet Özel Harekat Dairesi Başkanı Behçet Oktay’la aynı gün dinlemeye alındığını belirterek, “ O beni başka bir yere götürüyor” dedi.
'SON ANDA VAZGEÇTİLER'
Memuriyet hayatı boyunca yaşadıklarının tümünü not aldığını ve notları ve elindeki dokümanları da kitaplaştırmaya karar verdiğini söyleyen eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, “2007’den sonra bu cemaat entrikasını ve düzenbazlığını, benim yaşadım olaylarla ters düşen boyutlarını da not alıyordum. Bir kültür ve hafıza bilgi oluşsun istedim. Bu tür entrikalar bir daha yaşanmasın diye düşüncelerimi yazdım” diye konuştu. OdaTV soruşturması kapsamında tutuklanacakken son anda bundan vazgeçildiğini ileri süren Uzun, bu bilginin de dava açılmadan üç ay önce bir emniyet görevlisi tarafından kendisine ulaştırıldığını ifade ederek, şunları anlattı: “Kitabın içerisinde, beni neden tutuklanmadığım da var. Savcı iddianameyi açıklamadan üç ay önce o iddianamede adımın geçmeyeceğini öğrenmiştim. ‘Sanık, tanık veya müşteki her ad olursa olsun, senin adın geçmeyecek’ diye bana haber gönderdiler. Emniyet içerisinden geldi bu bilgi. Ben ‘cemaat’ demiyorum. Bana ‘cemaat’ adına değil, şahıs olarak haber gönderdi. Kitabımda, haber gönderenin ön ismini yazdım. Ben o dosyaya girseydim çok memnun olurdum. Beni beş defa Ergenekon, Balyoz ve OdaTV davalarında tanık gösterdiler. Beşinden de çağırmadılar. Beş ayrı mahkemenin de üzerinde ‘Bu adamı çağırmayın’ diyen bir otorite olması lazım. (Cezaevine girmek için) Benim 2011’den beri valizim hazır, hala daha duruyor.” (Radikal)
(16 Ocak 2015, 22:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: