Hoca uçmasa mürit uçurur!

Zaman yazarı Ali Ünal'ın 'Hocaefendi' dediği Fethullah Gülen'in peygamberler gibi hatasız olduğunu ima eden, Gülen hareketinin de hatalarının sorgulanmaması gerektiğini söyleyen yazısına tepkiler giderek artıyor. Paralel yapıya yönelik giderek genişleyen operasyonları eleştireyim derken Ünal'ın sarfettiği ifadeler islami kesimde Gülen cemaatine yönelik tepki ve kuşkuları daha da arttıracak gibi görünüyor. Hz. Peygamber Efendimiz'i STV dizisinde kamyonete bindirmek, hükümetle mücadele için twit atılmasını tavsiye ettiğini iddia etmek, 'Cebrail bile parti kursa oy vermem' demek gibi daha önce gerçekleşmiş dini sapkınlık örneklerinin sonuncusunu, Gülen'in hiç hata yapmayacağını iddia etmek oluşturdu. Oysa bu, islamiyette sadece peygamberlere mahsus bir özellik ve de sadece dini konularla sınırlı. Şöyle ki, Peygamber Efendimiz Allah'ın emriyle hareket ettiğini, buna inanmanın müslümanlığın kesin şartlarından olduğunu belirtirken, Allah'ın bildirmediği konularda ise diğer insanlar gibi yanılabileceğini dile getirmiştir. Bu konu ve bazı örnekler müslümanlar arasında çok bilinen bir detay iken, Ünal'ın sarfettiği sapkın görüşler, onun hızını alamadığı, öfkesinin aklının önüne geçtiği şeklinde yorumlanıyor. Ünal'ın tavrı, akıllara halk arasında bir deyim haline gelmiş olan 'şeyh uçmazsa mürit uçurur' deyimini de getirdi.

07.01.2015 23:18 Zaman yazarı Ali Ünal’ın Fetullah Gülen’i peygamberler gibi hatasız olduğunu ima eden, Gülen hareketinin de hatalarının sorgulanmaması gerektiğini söyleyen yazısına tepkiler giderek artıyor. Gülen cemaatinin eski üst düzey yöneticilerinden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Latif Erdoğan “artık kendilerini bile aldatabilecek psikolojik bir zaaf girdabına düştüler. cemaat kibri kendilerini mahvetti” dedi.

İŞTE ALİ ÜNAL'IN O YAZISI

Cemaatin ileri gelenlerinden yazar Ali Ünal'ın Zaman gazetesinde 5 Ocak 2015 tarihinde "Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?" başlığıyla yayınlanan yazısında açıkça söylenmeyen ancak çok sayıda ima ile "Gülen'in ve cemaatin hatasızlığı" kastediliyor. Bir taraftan "Elbette herkes kendini muhasebeye çekmeli" deniliyor ama diğer taraftan bu muhasebe yapılmıyor. Gülen'e ve cemaate ait tek bir hatadan dahi bahsedilmiyor. Peygamberlerin dahi "zelle" diye nitelendirilen yani günah olmayan ufak takdir "hataları"ndan bahsediliyor ama Gülen'in bu tür hataları olabileceğinden dahi bahsedilmiyor. Oysa çok mu zor "Gülen Hocaefendi de hata yapmış ya da yapıyor olabilir" demek?.. Ama "kibir"den olsa gerek, o noktaya dokunulmuyor bile. Temelinde "cehaletin" olduğu bu çarpık bakış açısı İslamiyetten ne kadar uzaklaşılmış olunduğunu da gösteriyor. Devlet Başkanı Hz. Ömer'in cuma hutbesinde "Hata yaparsam ne yaparsınız" sorusuna camideki cemaatin "Gerekirse kılıçlarımızla seni o makamdan indiririz" denildiği biliniyor. "Acaba aynı soru Fetullah Gülen tarafından cemaatine sorulmuş olsa ne cevap alırdı?" sorusu konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Latif Erdoğan ve Nurettin Veren gibi bir zamanlar Gülen'in en yakınında olan isimlerin onu eleştirmeye kalkınca nasıl "aforoz" edildikleri bilinen bir husustur. Bütün bulgular, cemaatinin Gülen'e karşı mutlak bir teslimiyet içerisinde olduğunu, hatta onu dinen asla kabul edilemeyecek olan "günahsız" bir kişi olarak görmekte olabileceğini gösteriyor.



İşte Ünal'ın bu düşünceleri uyandıran o yazısı aynen şu şekilde:
(Zaman.com.tr/yazarlar/ali-unal/cemaat-hata-yapmaz-mi-yapmadi-mi_2268682.html)

"Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı? Bu soru, sorana göre anlam ifade eder hale geldi. Elbette yalnız Cemaat(ler) değil, her mü’min fert, her söz, fiil, düşünce ve niyetinde kendisini muhasebeye çekmeli, Cemaat mensupları ise, kendilerini ayrıca Hizmet düsturlarına göre sürekli sorgulamalıdırlar. Ama münafık ve zayıf kalblilerin böyle bir soruya hakları yoktur; samimî olanlar da, iki sebeple bu soruyu sormakta haksızdırlar. (1) Ortada fiilî bir durum, açık zulüm ve Cemaat adına mazlumiyet varken bu soruyu sormak, zalime malzeme taşımak ve mazlumu zayıflatmak olur. (2) Böyle bir soru, Cemaat’e 40 yılı aşkın süredir ilmî–manevî rehberlik yapmış zâta gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti ve hakaret manâsı taşır.

Cenab-ı Allah (c.c.), Fatiha Sûresi’nde –Hanefîler olarak– günde 40 defa biz Müslümanlara “Bizi Sırat-ı Müstakîm’e hidayet eyle!” duası yaptırıyor ve ardından Sırat-ı Müstakîm’i tarif etmeyip, önümüze o yolun rehberlerini koyuyor: “Kendisine (Sırat-ı Müstakîm’e hidayet ve onda rehberlik) nimeti bahşettiğin zatların yoluna!” Bu zatları ise Nisâ Sûresi 69. âyette “peygamberler, sıddîklar, şehîd–şahidler ve salihler” olarak tarif buyuruyor.

Din’de mutlak rehberlik, ya masumiyet, ya masuniyet gerektirir. Masumiyet, peygamberlerde hususî bir ilim ve haldir –ki, Kur’ân’da peygamberlere bahşedildiği buyrulan ilim ve hüküm, bir manâda buna bakar. Masuniyet ise, hususî korunma manâsı taşır. Her günah kalbde bir leke olduğu ve her günahta küfre giden bir yol bulunduğu için, günahlar peygamberler için vahye, diğer rehberler içinse ilhama mânidir. Ayrıca, Din’e gerçekte hizmet eden bir Cemaat’in şahs-ı manevîsi velâyet-i kübra sahibidir ki, bu da, peygamberlere veraset demektir. Dolayısıyla, peygamberler, masumiyetle Din’in emir ve yasaklarına muhalefet manâsında günah işlemezler; Sırat-ı Müstakîm’in peygamberler dışındaki rehberleri ise, masuniyetle en azından büyük günahlara karşı korunurlar. Öte yandan, Cenab-ı Allah’ın Din veya Şeriat-ı Garrâ’sının yanı sıra, bir de Şeriat-ı Tekvîniyye’si vardır. Bazı peygamberler dâhil herkes, bu ikinci tür Şeriat’ın kanunlarına uymada şu veya bu seviyede hata yapabilir. Hz. Âdem’in (a.s.) yasaklanan ağaca yaklaşması bu türden bir zelle idi.

Bir boyutuyla Şeriat-ı Tekvîniyye’ye dâhil olan Sırat-ı Müstakîm’de rehberliğe gelince: Bunda rehberlikten kaynaklanan temel bir hata, Sırat-ı Müstakîm adına yanlışa yönlendirme olur. O bakımdan, Sırat-ı Müstakîm’de rehberlikteki hatalar: (1) Temele taallûk etmez ve kalıcı olmaz. (2) Nasıl ibadetlerin onları ifa manâsında müsbet ve musibetlere sabır olarak, müsbetlerdeki eksikleri tamamlayıcı menfî boyutu varsa, Sırat-ı Müstakîm’deki rehberlik veya hizmetin de yapılması gerekenleri yapma manâsında müsbet ve müsbetlerdeki eksikleri tamamlayıcı, musibetlere sabır olarak menfî iki boyutu söz konusudur. Hizmetteki hatalara ve maruz kalınan musibetlere bu açıdan da bakmak gerekir. (3) Rehberlikteki kısmî‒içtihadî hatalar, genellikle hayırla neticelenir. Kur’ân’dan bir örnek:

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), mazeret uydurarak Tebuk Seferi’ne katılmama izni isteyen münafıklara istedikleri izni vermişti. Bunun üzerine Cenab-ı Allah (c.c.), “Hay Allah seni affedesice Nebî! Sefere çıkmamak için senden izin isteyen o münafıklara, sence doğru söyleyenler iyice belli olmadan ve kimlerin yalancı olduğunu henüz bilmeden neden izin verirsin ki!?” (9: 43) buyurdu. Söz konusu izni verme, zahiren bir hata idi; fakat 4 âyet sonra, bu hatanın nasıl bir hayra vesile olduğu şöyle ifade edilir: “Eğer onlar içinizde sefere çıkmış olsalardı, problem artırmaktan başka işe yaramazlar ve hiç şüpheniz olmasın ki, sizi fitneye ve tefrikaya düşürmek maksadıyla aranızda koşuşturup dururlardı...”

Bu hamur, biraz daha su istiyor. Ali Ünal, Zaman, 5 Ocak 2015"

ZERRE KADAR KUR'AN'DAN NASİBİNİ ALSAYDI BU ATIFTA BULUNMAZDI

Ali Ünal'ın bu yazısı kamuoyunda büyük tepki çekti. Gülen cemaatinin eski üst düzey yöneticilerinden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Latif Erdoğan “artık kendilerini bile aldatabilecek psikolojik bir zaaf girdabına düştüler. cemaat kibri kendilerini mahvetti” dedi. Erdoğan'ın sözleri şu şekilde:

"Bir topluluğa hatasızlık atfeden kişi, eğer zerre kadar Kur'an ilminden nasibi olsaydı böylesi saçma bir atıfta bulunamazdı. Kur'an yüzlerce ayette, kendisine yazık eden topluluklardan ve onların kötü akıbetlerinden bahseder. Geçmişte topluca cezalandırıldığı bildirilen kavimler, hak ve hakikate karşı direnişlerinin; ve bu direnişlerini haklı zemine oturtarak idealleştirmek isteyişlerinin cezasını görmüşler ve elan da görmektedirler.

Belli bir topluluğa velayet izafesi ise, şeytanın sağdan gelerek yaptığı aldatmaların en sinsisi ve netice itibariyle en korkuncudur. Çünkü böyle bir topluluk, kendini bile aldatabilecek bir psikolojik zaaf girdabına düşmüştür. Yahudilerin, bize cehennem azabı ancak sayılı günlerde dokunur, düşünceleri işte böylesi bir zaafa düşüş göstergesidir. Çünkü onlar, kendilerini haşa Allah'ın çocukları ve sevgilileri olarak görmekteydiler. Araf Suresi 96-100 ayetlerini okuyanlar, kendilerini emniyette gören toplulukların kazanma kuşağında nasıl kaybettiklerinin resmini çok net görürler.

Peygamber Efendimiz: Aldatan bizden değildir, buyurur. Sırf kısır beklentileri uğruna bir cemaati ham tesellilerle aldatanlar, boş kuruntulara salanlar, Ümmet-i Muhammed halesinden çıkarak nerelere savrulduklarını iyi düşünsünler. Zaten kendilerini cemaat kibri mahvetti; hiç olmazsa tarihe daha büyük enkazlar miras bırakmasınlar.. Bu kişi bir de meal yazmış (gerçi o meali de nasıl yazdığını biliyorum); keşke meal yazacağına Kuran'ı biraz doğru okusaymış...

Cemaatin liderine masumluk ya da masunluk izafe gayretkeşliği ise, onda eski bir Şii olarak, nasıl bu kültürünün iliklerine kadar işlediğinin göstergesidir. Ne kadar Sünni görünmeye çalışsa da bir türlü beceremiyor.. Yazısının bütününe hakim bu zihni yaklaşımın Sünni prensiplerle uzaktan- yakından hiçbir alakası yoktur. Ayrıca söz konusu yazının suflörünün de, masumlaştırılmaya çalışılan Kainat İmamından başkası olmadığını da daha önceki müşahedelerimin delaletiyle gayet rahat söyleyebilirim.

Dostlarımın ısrarı üzerine bu yazısını maalesef okudum. Bundan sonra ne yazarsa yazsın okumayacağımı da bu vesile ile duyururum. Sizlere de vaktinizi israf etmemenizi hatırlatırım.." (Latif Erdoğan / Sabah)

ALİ ÜNAL’A GÖRE GÜLEN HATA YAPMAZMIŞ; ÇÜNKÜ

Ünal'ın skandal sözlerine bir tepki de Haber7 yazarı Hasan Öztürk’ten geldi. Gülen’i hatasız ve masum bir lider gibi göstermeye çalışan, verdiği kararları tartışılmaz ilan eden Ali Ünal’a çarpıcı sorular yönelten Haber7.com yazarı Hasan Öztürk “bu yapı giderek masum Müslümanlara zarar veriyor” dedi. Öztürk'ün yazısı şu şekilde:

"Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?" sorusu üzerinden Kur'an'ı Kerim'i ve büsbütün Ehli Sünnet akaidi'ni kendince yorumlayan bir Ali Ünal gerçekliğiyle karşılaştık. Ali Ünal'ın paralel yapının meşru iktidara karşı başlattığı o ahlaksız savaş boyunca yazdığı nice yazısı var ki eleştirilmeyi hak etse de bu son yazı kadar değildi..!

Bakın o yukarıdaki soruyu sorduktan sonra ne diyor Ali Ünal?

"Bu soru, sorana göre anlam ifade eder hale geldi.. Ama münafık ve zayıf kalblilerin böyle bir soruya hakları yoktur. (Münafıktan kastının kim ya da kimler olduğunu söylememe gerek var mı? HÖ) samimî olanlar da, iki sebeple bu soruyu sormakta haksızdırlar. (1) Ortada fiilî bir durum, açık zulüm (İnsanların özel hayatlarının ortalık malı haline getirilmesi ve iftiraları nereye koyacağız? HÖ) ve Cemaat adına mazlumiyet (Alev Alatlı'nın İşkenceci kitabını okumamış olsaydım kandırılabilirdim diye düşündüm bu cümleyi okuduğumda. HÖ) varken bu soruyu sormak, zalime malzeme taşımak ve mazlumu zayıflatmak olur.

(Demek ki neymiş, zalim(!)e malzeme taşımamak için Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?" diye soramazmış cemaat mensupları; hayret! HÖ) (2) Böyle bir soru, Cemaat'e 40 yılı aşkın süredir ilmî–manevî rehberlik yapmış zâta gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti ve hakaret manâsı taşır. (Bu cümle vehametin tam da üzerine bastığımız halidir. Diyor ki Ali Ünal, Cemaatin lideri Fethullah Gülen'in gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti altında bırakırsınız ve hafazanallah ona hakaret etmiş olursunuz. Oysa Hz.Ömer'e seni kılıcım ile düzeltirim ya Ömer diyen sahabenin duruşunu bilenlerdeniz, HÖ)

ŞİA'NIN İMAMİYET VE REHBERLİK DÜŞÜNCESİNİN AYNISI

Din'de mutlak rehberlik, ya masumiyet, ya masuniyet gerektirir. Masumiyet, peygamberlerde hususî bir ilim ve haldir… Masuniyet ise, hususî korunma manâsı taşır… (Bu yapının can düşmanı olarak gördüğü Şia'nın Ehli Sünnet'e en yakın mezhebi 12 İmam Şiası'ndaki "İmam'ın masumiyeti meselesi" ile aynı noktada buluşması ne garip! İmamiyet ya da rehberlik meselesini biz Şia'da var bilirdik öyle değil mi? Eleştirdikleri hatta Müslüman dahi kabul etmedikleri bir mezhebin akaidiyle benzeşmiş olmaları kaderin bir cilvesi mi yoksa başka bir şey mi sizlerin takdirine bırakıyorum. HÖ)

Ayrıca, Din'e gerçekte hizmet eden bir Cemaat'in şahs-ı manevîsi velâyet-i kübra sahibidir ki (Vay be bu da oldu! Alttan alta dillendirilirdi ama bu kadar açıktan ifade edilmezdi. Biz bu cümleden anlıyoruz ki Cemat'ın şahs-ı manevisi yani ki Fethullah Gülen velayet makamındadır. Bu velayet meselesini gerçekten Şia'nın velayet meselesinden nerede ayrıldığını bilen varsa bize de izah edebilir mi? HÖ), bu da, peygamberlere veraset demektir. (Peygamberlerin mirasına vasi olmak, onların masumiyetine de sahip olmayı gerektirir mi? HÖ) (Hasan Öztürk / Haber7)

DÜNYA HİZMET'İN ETRAFINDA DÖNÜYOR

Ünal'ın sapkın görüşlerine bir başka tepki de Yenişafak yazarı Hilal Kaplan'dan geldi. Yazısında Fethullah Gülen'i peygamberler gibi masum gösteren Zaman Yazarı Ali Ünal'ı eleştiren Kaplan, Gülen hareketinin çarpık din anlayışını yazdı.

"Huzur-u Risâletpenâhîdeydim. Ümmet-i Muhammedin ve hususiyle Türk insanının derdiyle iki büklümdüm. Bir inledim, bir de sonra murakabe yaptım. Sonra "Ya Resûlallâh", dedim, "halimiz ne olacak bizim?» Birden bire Resûlü Ekrem temessül buyurdu –rûya değil– Buyurdular ki: "Türkiye'nin mes'elesini falanlara bıraktık biz". (Cemaatte ağlaşmalar...) Bakış bu! Şimdi hakkınızda Nebi'nin hüsn-ü zannı bu! Hâşâ, O doğru söyler, doğru görür. Siz bilmem bu hüsn-ü zannı nereye koymayı düşünürsünüz?"

SAHABEYİ ÇAĞRIŞTIRAN KAVRAMLAR KULLANIYORLAR

Gülen'in 1990'larda yaptığı bir sohbetinden alıntı bu sözler, Türkiye'nin istikbalinin Gülen'e ve takipçilerine havale edildiği iddiasını Gülen'in kendi ağzından bildiriyordu. Gülencilerin, kendilerini neden 'altın nesil, adanmış ruhlar' gibi sahabe-i kiramı çağrıştıran kavramlarla yücelttiklerini ve bu bağlamda Gülen'i nasıl konumlandırdıklarını da açıklıyor aslında...

HZ PEYGAMBERİ KULLANMAKTAN ÇEKİNMİYORLAR

Takipçilerini artırmak ve onları birarada tutmak için Hz. Peygamber'in mübarek ismini kullanmak, onun üzerinden tivitleri ikiye katlatmak ya da çektikleri TV dizisinde –haşa- konuk oyuncu gibi kullanmak, Türkçe olimpiyatlarına getirtmek... Bu fırsatçılık ve benmerkezcilik karşısında, yazarken bile ruhum daralıyor ama biraz daha sabır...

YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN HADİSELER GÜLENCİLER İÇİN GERÇEKLEŞİYORMUŞ!

Zaman'daki Ali Ünal'ın köşesinde yayınlanan son üç yazı bu mütekebbir anlayışın izlerini sürmek ve kendilerine nasıl çarpık bir üstünlük atfettiklerini anlamak için kâfi. Ünal, "Teşekkürler Erdoğan! Teşekkürler AKP!" başlıklı yazısında, Allah'ın yeryüzündeki bütün hadiseleri temelde Gülenciler için gerçekleştirdiğini iddia ediyor:

"İslâm'ı temsil ve İslâm'a hizmet, günümüz şartları gereği küreselleşmiş durumdadır; dolayısıyla Cenab-ı Allah, yeryüzündeki bütün hadiseleri, zahirî sebep ve mahiyetleri ne olursa olsun, temelde Hizmet etrafında örgüler."

ALLAH TÜRKİYE'Yİ GÜLENCİLERE EMANET ETMİŞ!

Evet, doğru okudunuz. Sadece Hz. Peygamber (s.a.v.) Türkiye'yi Gülencilere emanet etmemiş, aynı zamanda Allah (c.c.) de yeryüzündeki tüm hadiseleri Gülenciler için, onların doğrultusunda yönlendiriyormuş!

Ünal, "'Bu, Allah ve Rasûlü'nün va'd ettiğidir'" başlıklı yazısında ise Gülencilerin başına geleceklerin Kur'an'da yazdığını söylüyor: "Sürecin böyle gitmesi, sürekli ifade etmeye çalıştığım gibi, Hizmet hareketinin hakkaniyetine, istikametine en açık delillerdir. Çünkü yol, budur; böyle olduğu ve bu tür hadiselerin yaşanacağı Kur'ân'da apaçıktır. Dolayısıyla, bütün olup bitenler karşısında, Hendek Savaşı'ndaki Sahabe gibi, "Bu, Allah ve Rasûlü'nün va'd ettiğidir; Allah ve Rasûlü, doğru söylemiştir." diyoruz. Bu süreçte gözaltına alınan ve/veya tutuklanan mazlumlar, "Önden giden atlılar"dır."

GÜLEN'İN TANIMADIĞI POLİSLER "ÖNDE GİDEN ATLILAR"MIŞ!

Gülen'in binde birini tanımadığını söylediği polisler-savcılar da meğer Hizmet'in 'önden giden atlıları' imiş...

Ünal'ın bu hafta yayınlanan yazısının başlığını görünce ("Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?") biraz umutlanmıştım açıkçası. Herhalde her şeyi kendi kutsiyetlerine bağlamaktan vazgeçip, dünya üzerindeki her fani gibi hata yaptıklarını kabul edeceklerini sanmıştım. Fena yanılmışım zira yazıya göre 'cemaat hata yaptı mı?' diye sormaya zayıf kalplilerin ve kötü niyetlilerin hakkı yoktu; samimi olanların da hakkı yoktu ve hatta bu sorunun kendisinin dahi Gülen'e hakaret kabul edilmesi gerekirdi. Hatta Ünal'ın sözleriyle "Din'e gerçekte hizmet eden bir Cemaat'in şahs-ı manevîsi velâyet-i kübra sahibidir ki, bu da, peygamberlere veraset demek"ti.

SORU SORANLARA HAD BİLDİRİLİYOR

Anlaşılan Gülenciler içerisinde hata yapıldığı kanaati oldukça yaygınlaşmış ve çatlaklar meydana gelmiş durumda ve Gülen'e yakınlığı ile bilinen Ünal'ın, muhtemelen onun onayıyla kâleme aldığı bu satırlar da soru sormaya cesaret edenlere 'had bildirme' amacı taşıyor. Bunu yaparken yıllardır aşağıladıkları Şia inancındaki 'İmam'ın masumiyeti' nosyonu ile Gülen'e yaklaştıkları da açık... Gülen'in büyük bir itikadi sorun teşkil eden "Cebrail parti kursa, ona oy vermem" ifadesinin tevil edilmesi örneğinde olduğu gibi, her sözünün kayıtsız şartsız kabul edilmesine alışkın Gülen için zor günler... (Hilal Kaplan / Yenişafak)

HOCA UÇMASA DA MÜRİT UÇURUR

Görüldüğü gibi sadece üç tanesini aktardığımız tepkilerin önümüzdeki süreçte daha da artması bekleniyor.

Zaman gazetesi yazarı Ünal'ın tepki çeken yazısı akıllara Hz. Peygamber'e hakaret eden bir başka Zaman yazarını getirdi. Yakın zamanda yaşanan olayda Zaman yazarı İbrahim Öztürk kamuoyunda büyük tepkiye yol açan sapkın bir ifade kullanmıştı. Dersane tartışmalarının yaşandığı günlerde 19 Kasım 2013'te Zaman Gazetesi yazarı İbrahim Öztürk sosyal medya üzerinden Hz. Muhammed Efendimize hakaret etmişti. Öztürk'ün hesabından yazdığı şok twit şöyle idi: "Peygamberin bile kıblesi şaştı oğlum!!! Kudüs'tü Kabe oldu. Bu alemde değişmeyen tek şey yalakalık, güce tapmak."



-Yalana sarıldı, ortaya çıktı-

Geniş çaplı tepkiler üzerine "twitter hesabım korsanlarca ele geçirildi, o mesajı onlar atmış, ben masumum" diyen Öztürk'ün yalan söylediği ise Zaman gazetesinin ilerleyen günlerde yaptığı "onu işten çıkardık" açıklaması ile ortaya konuldu.

Görüldüğü gibi Hz Peygamber konusunda şaşılacak kadar seviyesizleşebilen cemaat yazarları "hocaefendi" dedikleri Gülen için hata ihtimalinin dile getirilmesine bile tepki gösteriyor. Cemaat tabanlı paralel yapıya yönelik giderek genişleyen operasyonları eleştireyim derken Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal'ın sarfettiği ifadeler islami kesimde Gülen cemaatine yönelik tepki ve kuşkuları daha da arttıracak gibi görünüyor.

"Hz. Peygamber Efendimiz'i STV dizisinde kamyonete bindirmek", "Peygamberimizin hükümetle mücadele etmeleri için Gülen cemaati mensuplarına twit atmalarını tavsiye ettiğini iddia etmek", "Gülen'in 'Cebrail bile parti kursa oy vermem' demesi" gibi daha önce ortaya çıkan dini sapkınlık örneklerinin sonuncusunu, Gülen'in hiç hata yapmayacağını iddia etmek oluşturdu.

NE İÇİYOR BUNLAR BÖYLE?

Ortaya çıkan açık delillere karşın hala ısrarla cemaat yöneticilerinin hatasız olduğunu savunmaları nedeniyle aslında açıktan söylenmese de cemaatin bu bakış açısında olduğu, son dönemde sık sık dile getiriliyordu. Ünal'ın itiraf yazısı bu şüpheyi kesinleştirmiş oldu. Hatta sırf bu nedenle paralel yapılanma için "haşhaşiler" nitelemesi kullanılmaya başlanmıştı. Yani haşhaş adı verilen uyuşturucuyu kullanarak iradeleri yokedilen, bu şekilde yöneticilerinin emir kulu haline getirilen ve tarihte haşhaşiler olarak bilinen gizli suikast örgütüne benzemeleri yönüyle bu niteleme dile getirilmişti.

İSLAMİYETE KESİN OLARAK AYKIRI

Hatasızlık, İslamiyette sadece peygamberlere mahsus bir özellik ve hatta onlar için bile sınırlı. Şöyle ki, Peygamber Efendimiz; "Allah'ın emriyle hareket ettiğini, buna inanmanın müslümanlığın kesin şartlarından biri olduğunu" belirtirken, Allah'ın kendisine bildirmediği konularda ise diğer insanlar gibi yanılabileceğini dile getirmiştir. Bu konu ve bazı örnekler müslümanlar arasında çok bilinen bir detay iken, Zaman gazetesi yazarı Ünal'ın sarfettiği 'Gülen'in hata yapmayacağına' dair sapkın görüşler, onun hızını alamadığı ve öfkesinin aklının önüne geçtiği şeklinde yorumlanıyor. Ünal'ın tavrı, akıllara halk arasında yerleşmiş olan "şeyh uçmazsa mürit uçurur" deyimini de getiriyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

(07 Ocak 2015, 23:18)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: Göster/Gizle

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=6533