Paralel yapı ile mücadeleyi 2014 yılında kazanarak Düzce Üniversitesi'ne dönen Prof. İsmail Özdemir, örgütün üniversitelerde nasıl yapılandığına, kendilerinden olmayan kadroları boşaltmak için neler yaptıklarına dair önemli açıklamalar yaptı: 'Aslında medyaya konuşmayı hiç düşünmüyordum. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'neden korkuyorsunuz, neden konuşmuyorsunuz' sözleri bana cesaret verdi. Kadrolaşmalarına izin vermediğimiz için zombi gibi saldırdılar, bizi canlı cenazeye döndürdüler. Bu örgüt bütün üniversitelerde ve YÖK'te çok güçlü ve şu ana kadar hiçbir adım atılmadı.'
29.11.2014 12:01 Paralel yapı ile mücadeleyi 2014 yılında kazanarak Düzce Üniversitesi'ne dönen Prof. İsmail Özdemir, örgütün üniversitelerde nasıl yapılandığına, kendilerinden olmayan kadroları boşaltmak için neler yaptıklarına dair önemli açıklamalar yaptı.
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Özdemir paralel yapının kamu kurumlarında mağdur ettiği, iftiralar attığı, imzasız mektuplarla soruşturmalar açtırdığı, mobbing uyguladığı ve mesleğinden uzaklaştırdığı binlerce insandan biri. 1999 Düzce depreminden sonra gönüllü doktor olarak şehre gelmiş ve bir daha ayrılmamış. Düzce Üniversitesi hasarlı olduğu için 7 yıl oda olarak konteynırları kullanmış. 2011 yılında Profesör olma hakkı elde ettiği sırada çok sevdiği üniversitesinden ayrılmak zorunda kalmış. Paralel yapının kendi deyimiyle "vahşice" yaptığı kadrolaşmaya itiraz ettiği için sayısız soruşturma geçirmiş. Şikayet eden, şahit olan ve inceleyen aynı yapının üyesi olduğu için 2012 yılında Üniversite ile ilişiği kesilmiş. Eylül 2014'te mahkeme kararı ile yeniden üniversitesine dönen, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Öğretim Üyesi Prof. İsmail Özdemir ile paralel yapının üniversitedeki kadrolaşmasını konuştuk.
ÜNİVERSİTELERDE KORKU İMPARATORLUĞU OLUŞTURDULAR
-Üniversitenizdeki paralel yapının varlığına nasıl şahit oldunuz?
Çok güçlü oldukları üniversitelerde yetiştirdikleri öğretim üyelerini başka üniversitelere ihraç ederek o üniversitelerde kadrolaşmayı başlatıyorlar. Dicle Üniversitesinden Düzce Üniversitesine gelen bir grubun, benim kliniğimdeki (kadın-doğum) kadrolaşmalarına 2010 yılı başlarında karşı çıktığım için hedef tahtası haline geldim. Düzce Üniversitesinde ilk saldırdıkları öğretim üyesi ve ilk kurban ben oldum. Bana yapılanlar tüm öğretim üyelerine gözdağı oldu, herkes sindirildi ve müthiş bir korku imparatorluğu yaratıldı.
-Bu süreçte neler yaşadınız?
Anlatılacak o kadar çok şey var ki. Annem yüz felci geçirdi ve hala bir gözünü tam olarak kapatamıyor, düzgün konuşamıyor. Sudan sebeplerle sayısız soruşturma geçirirdim. Düzce Üniversitesindeki paralel yapı, mevcut rektörü istifaya zorlamak ve akademisyenleri sindirmek için milletvekili, sendika ve yerel basını çok iyi kullandı.
-Kaç soruşturma geçirdiniz?
Yirmi yıllık memuriyet hayatımda hakkımda tek soruşturma ve inceleme yoktu hatta tüm sicil notlarım ya olumlu ya da 90 ve üzeri idi. Bu örgütün kadrolaşmasına direndiğim için hedefe konuldum ve hakkımda sayısız soruşturma açıldı. İftiraları tek tek çürüttüğüm 52 adet belgeyi kanıt olarak YÖK'e sundum, oysa paralel kumpasçılar aleyhimde tek bir belge dahi gösteremediler ama yine de, YÖK bana Şubat 2012 tarihinde "istifa etmiş sayılma cezası" verdi. O kadar çok yalan dolan, çelişki ve usul hatası vardı ki çığlığımı YÖK'te duyuramadım. Hiç unutmam, YÖK'e savunma yapmaya giderken beni savunacak avukatlık bürosu baskılar nedeniyle görevinden çekildiğini söyledi ve avukatsız savunma yapmak zorunda kaldım.
BENİ CANLI CENAZEYE DÖNDÜRDÜLER
-Peki şahitleri nasıl buluyorlardı?
Hayatı bana zindan ettiler, canlı cenazeye döndüm. Ölülerden bile medet umdular zira ölmüş bir hemşireyi aleyhime tanık gösterdiler. Eski asistanlarımın ismiyle gazetelerde hakkımda yalan haber yaptılar, o şahıslar gazetelere noter kanalıyla ihtarname çekerek 'bizimle hiçbir gazeteci görüşmedi, İsmail Hoca aleyhinde yazılanlar bize ait beyanlar değildir' demelerine rağmen dikkate alınmadılar. Yoğun bakımda rahmetli olmuş bir hastayı benim öldürdüğüm iftirasıyla gazetelere manşet yaptılar, merhumenin kocası noter kanalıyla ihtarname çekti, "İsmail Hocanın suçu yok" demesine rağmen itibar görmedi. Anne karnında bebeği ölen gebe kadınları bana karşı kışkırtmak amacıyla, sahte isimlerle bebeklerini benim öldürdüğüm şeklinde mektuplar gönderdiler, ilginçtir aynı hastalar getirip mektupları bana verdiler. Kısacası her ahlaksız yolu denediler. Bilgisayarıma el koymak üzere, arama bahanesiyle savcılık kanalıyla evime polis baskını dahi yaptırdılar.
HOCALAR BENİ GÖRÜNCE YOLUNU DEĞİŞTİRDİ
-Siz bu kadar saldırıya uğrarken diğer öğretim görevlilerinin tavrı ne oldu?
Filmlerdeki zombiler gibi saldırıyorlardı, hiç ama hiç durmuyorlardı, dekanlığın soruşturmalarına cevap yetiştiremiyordum; ameliyat yapamaz, öğrencilerime ders anlatamaz hale gelmiştim, dayanmak mümkün değildi. Öğretim üyeleri korkudan bana selam vermeye çekiniyorlardı, bazıları koridorda yollarını değiştiriyorlardı. İnsanlar korkmuş ve ürkmüşlerdi. Sanki bir korku filmindeydim ya da kâbus görüyordum da uyanınca bütün bunlar geçecekti!
-Kadrolaşma ile ilgili nasıl bir yöntem izliyorlar?
Devletin kılcal damarlarına kadar sızdıkları gibi üniversitelerde de her alanda kadrolaştılar. Sadece üniversite hocası düzeyinde değil ebe-hemşire, memur, asistan hatta temizlik personeline varana kadar yerleştiler; kimi personeli istihbarat amaçlı kullandılar kimini de iftira atılması sırasında kullandılar. Sayın cumhurbaşkanı tarafından atanan mevcut Düzce Üniversitesi rektörünü istifa ettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Bu amaçla kimi il düzeyindeki bazı sendika yöneticileri ve siyasiler bunların değirmenine su taşımıştır.
ASILSIZ MEKTUPLARLA SİZİ HAYATINIZDAN BEZDİRİYORLAR
-Kendilerinden olmayan kadroları boşaltmak için neler yapıyorlar?
Kendilerinden olmayan idari ve akademik yetişmiş personel üzerinde baskı uyguluyorlar, bezdiriyorlar ve onların üniversiteden gitmesini sağlıyorlar. Daha sonra boşalan kadrolara kendi adamlarını yerleştiriyorlar. Üniversitede sizin tanıdıklarınızın sayısı giderek azalırken tanımadığınız insanların sayısı giderek artıyor, sonuçta bir kaç yıl içinde yalnızlık çekmeye başlıyorsunuz. Ayrıca, kendilerinden olmayan üniversite hocaları hakkında itibarsızlaştırma kampanyaları yürütülerek üst makamların gözünde hatta kamuoyu nezdinde sizin hakkınızda olumsuz algı oluşturuyorlar.
BİR MAĞDUR KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLDÜ
-Peki gitmez de direnirseniz?
İftira, itibarsızlaştırma, idari soruşturma, isimsiz ihbar mektupları ve asılsız savcılık şikayetleri gibi entrikalarla sizi yıldırıyorlar, canınızdan bezdiriyorlar. Sonuç alamazlarsa son çare olarak basını kullanarak sizin hakkınızda istedikleri iftira dolu manşetleri çıkartıyorlar, balon haberler yaptırıyorlar. Hiç unutmam Düzce Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Talat Bahçebaşı'nın Ağustos 2013 tarihinde kalp krizi geçirerek ölümüne, bu tür manşetler sebep olmuştur. O nedenle bunların eli kanlıdır. Bir başka öğretim üyesinin üniversiteden ayrılmasına, mahkemelerde uğraşırken kalp spazmı geçirmesine ve kalbine stent takılmasına neden oldular.
BÜTÜN ÜNİVERSİTELERDE VE YÖK'TE ÇOK GÜÇLÜLER
-En çok hangi üniversitelerde güçlüler?
Güçlü olmadıkları üniversite yok. Yargıda, emniyette ve bürokraside bir temizliğe gidildi. Ama üniversitede bu örgütle ilgili tek bir temizlik yapılmadı. Her üniversitenin bir imamı var ve o imamın elinde tüm üniversitenin listesi var. İsim isim kiminle ilgilenilir, kiminle ilgilenilemez, kim bize daha yakın, kim ikna edilebilir, kim kullanılabilir diye akademisyenleri kategorize ediyorlar, fişliyorlar; yedikleri içtiklerine kadar insanlar hakkında bilgi topluyorlar. Her cemaat mensubu aynı zamanda bir fişleme ustasıdır. Bu kadar detaylı bilgiler, sanırım MİT'in dahi elinde yoktur. Sizinle ilgili her şeyi bildikleri zaman nereden saldıracaklarını iyi hesap ediyorlar ve böylece sizi sindirmeleri ya da yok etmeleri çok kolay oluyor.
-Peki aynı zamanda dindar olduğunu iddia eden bir insanlar neden acımadan insanlara iftira atıyorlar?
Bu yapının en önemli gücü organize olmaları ve açıma duygularının hiç ama hiç olmamasıdır. Zira insanlara zarar verirken bu yaptıklarını mübah sayıyorlar, görev olarak algılıyorlar. Hala bir kısım insanlar, çekirdek kadronun şerrinden korktukları için onların yanında yer almaya devam ediyorlar.
ÜNİVERSİTELERDE BU YAPI İLE MÜCADELE EDİLMEDİ
-YÖK'te bu yapının hakimiyeti var mı?
Bir zamanlar yargı ve emniyette oldukça güçlü idiler. Son zamanlarda emniyet ve yargıda eski güçlerinde değiller. Bana göre YÖK'te ve üniversitelerdeki kadrolaşma yargı ve emniyetteki kadrolaşmadan hem daha fazla hem daha kolay olmuştur. Bulundukları illerdeki yargıyı da arkalarına alarak üniversitelerde çok daha hızlı ve kolay kadrolaşmışlardır. Ayrıca yeni kurulan üniversitelerde çalışacak öğretim üyesi bulmak zor olduğu için buralara hep kendi adamlarını yerleştirmişlerdir. YÖK'te, iktidar mensubu siyasiler de dahil farklı referanslar kullanarak istedikleri kişiye disiplin cezası verdirebiliyorlar ya da istedikleri kişinin cezasını kaldırabiliyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın, yargı ve emniyetteki duyarlılığı kadar YÖK ve üniversitelere de önem vereceğini ümit ediyorum. Ne yazık ki paralelcilerle mücadelede devletin üst kademesi yalnız bırakılmıştır.
CUMHURBAŞKANI'NDAN ALDIĞIM CESARETLE KONUŞUYORUM
-YÖK bu yapı ile nasıl mücadele etmeli?
Temiz sütün kirli sütten ayrılması ne kadar zor ise paralel yapının tüm kurumlardan temizlenmesi de o kadar zordur. Gözden kaçan ve kendini saklayan çok olacaktır. Zira üniversitelerdeki paralel öğretim üyelerinin yeni taktikleri şeytanın bile aklına gelmeyecek türden, örneğin kimisi AK parti de dahil bulundukları illerdeki CHP ve MHP'ye gidip bizler sizdeniz diyerek, kimisi de güya Pensilvanya aleyhine konuşarak kendilerini kamufle etmektedirler. Sanırım şu anda bütün partiler, tarihlerinde olmadığı kadar akademisyene sahiptirler!
Bir akademisyen olarak başıma gelenlerden sonra, maalesef YÖK için fazla umut taşıyamıyorum, bu konuda size dahi anlatamayacağım bazı bilgilere sahibim. Allah Sayın Cumhurbaşkanımıza kolaylık versin. Paralel darbe girişiminde o son kale idi, düşseydi şuan farklı bir Türkiye olacaktı.
Aslında ben medyaya konuşmayı hiç düşünmüyordu. Sayın Cumhurbaşkanımızın "neden korkuyorsunuz, biraz cesaret gösterin, sizde konuşun" şeklindeki sözleri beni kendime getirdi. Bu cesaretle konuşuyorum.
MAĞDURLARDAN YOLA ÇIKARAK ÖRGÜT ÇÖKERTİLEBİLİR
-Peki üniversitelerin bu örgütten temizlenebilmesi için bir öneriniz var mı?
Özel birimler oluşturulmalı ve bu birimler tarafından üniversitelerdeki bilgi ve belgeler objektif olarak incelenmelidir. Suçlu ile suçsuz iyi ayırt edilmeli. Bu yapı ile mücadele etmenin en önemli anahtarı paralel yapıdan mağdur olan üniversite hocalarının bilgi ve ellerindeki belgeleri kanıt olarak kullanarak adli ve idari soruşturmalar başlatılmalıdır. Bu şahıslar hakkında üniversite yönetimini yıkmak, istifaya zorlamak şahıslara iftira atmak, kumpas kurmak eylemlerinden dolayı "organize suç şebekesi" kapsamında dava açılmalıdır. Bunun için korkusuz savcılara ve kararlı bir şekilde üniversitelerin arkasında duran YÖK'e ihtiyaç vardır. Paralel darbe sadece hükümete ve Sayın Cumhurbaşkanına karşı olmadı, devletin hemen her kurumda bu darbeyi yaptılar. (Aliye Çetinkaya / Sabah)
(29 Kasım 2014, 12:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: