Paralel yapı mensubu polislere yönelik olarak İzmir'de 32 emniyet mensubunun yargılandığı usulsüz dinleme davası başladı. Hafta boyu süren İlk duruşmalarda sanıklar savunma yaptı. Sanıklardan komiser Burak Cemal Yılmaz, günde 250 kişiyi dinlediğini itiraf etti. Hukuksuzluk için şoke eden benzetmede bulundu: Benim yaptığım dinlemeler trafik polisinin yol uygulamasından farksız. Çünkü her ikisinde de amaç suçu önlemeye yönelik. Binlerce dinleme yaptım. Bütün isimleri hatırlayamam.
07.11.2014 22:56 Paralel yapı mensubu polislere yönelik olarak İzmir’de açılan usulsüz dinleme davası 3 Kasım 2014 Pazartesi günü başladı. 32 emniyet mensubunun 10 ile 961 yıl arasında değişen hapis cezası talebiyle tutuksuz olarak yargılandığı davanın hafta boyu süren ilk duruşmalarında sanıklar savunma yaptı.
13 ilde düzenlenen eşzamanlı telekulak operasyonunda gözaltına alınan sanık Emniyetçi, günde 250 kişiyi dinlediğini itiraf etti. Hukuksuzluk için şoke eden benzetmede bulundu: Benim yaptığım dinlemeler trafik polisinin yol uygulamasından farksız. Çünkü her ikisinde de amaç suçu önlemeye yönelik.
İzmir merkezli 13 ilde 'Paralel Yapı'ya yönelik yasa dışı dinleme operasyonunda gözaltına alınan ve haklarında 961'er yıl hapis cezası istenen 32 polisin yargılanmasına devam edildi. 'Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel yaşama ilişkin verileri suç örgütünün çıkar ve amaçlarına hizmet etme odaklı olarak arşivleme' gibi suçlarla hakim karşısına çıkan zanlılar arasında bulunan komiser Burak Cemal Yılmaz, 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada skandal itiraflarda bulundu.
2010 ila 2014 yılları arasında dinlemeleri gerçekleştiren İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli olan komiser Yılmaz, suç önleme adı altında günde 250 kişiyi dinlediğini söyledi. Bu sayının ay veya yıl olarak hesaplandığında yüksek rakamlara ulaştığını anlatan Yılmaz şunları söyledi: Her birim hemen hemen aynı oranda dinleme yapar. Bu sayı ay veya yıl olarak hesaplandığında yüksek rakamları bulur. Bize şubelerden numara veya email verilir. Biz de dinlemeleri bu email veya telefon numaralarına göre yaparız. Tespitlerimizde elde edilen suç niteliğindeki teknik takip notlarını ilgili şubelere göndeririz. Benden şikayetçi olan kişilerin neden dinlendiğini hatırlamıyorum. Binlerce dinleme yaptım. Bütün isimleri hatırlayamam." Duruşmada şikayetçiler arasında bulunan ve dinlendiğini iddia eden Emniyet Müdürü Mehmet Muhittin Aydın'ın avukatı Emrullah Aksakal'ın, "Bu dinlemeleri mahkeme kararı olmadan mı yaptınız?" sorusu üzerine Yılmaz şunları söyledi: Benim yaptığım dinlemeler trafik polisinin yol uygulamalarına benzer. İkisi de suç önlemeye yönelik.
USÜLSÜZ KAYDEDİP İZİNSİZ SİLDİLER
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi'nde 2008 yılından bu yana bazı soruşturma dosyalarıyla ilgili yapılan dinleme ve ses kayıtlarının bir kısmının savcılık izni olmadan silindiğine ilişkin iddialar üzerine hazırladığı iddianame, 10. Asliye Ceza Mahkemesince kabul edildi. Bir şube müdürü, büro amiri ve iki polis hakkında "Görevi kötüye kullanma" suçundan dava açıldı. Sanıkların 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları talep edildi.
Davada iddianamenin dayandığı bazı polislerin ifadeleri de duruşmalarda gündeme geldi. Şüpheliler arasında yer alan polis memurları Erdinç Sezgin, Mevlüt Çakar ve Emrah Durdu’nun, soruşturma sürecinde alınan ifadeleri suçlamalara gerekçe gösterilmişti. Bu üç ismin, operasyondan bir gece önce emniyet müdürlüğüne çağrıldığı, “Amirleriniz hakkında aleyhte ifade verirseniz sizi koruruz.” gibi vaatlerde bulunulduğu paralel medyada iddia edilmişti. Erdinç Sezgin, istihbarat şubede amirlerinin kendisine mobbing uyguladığını iddia etti.
İstihbarat Şube’de çalışan kişilerden birçoğunun operasyondan sonra açığa alındığı, bazılarının meslekten ihraç edildiğini hatırlatan avukatlar Erdinç Sezgin’e, “Siz, Emrah Durdu ve Mevlüt Çakar hâlâ nasıl görevdesiniz? Neden siz açığa alınmadınız?” sorusunu yöneltti. Sezgin de, “Açığa alınmalar, meslekten ihraçlar 17 Aralık sürecinden sonra başlamış.” karşılığını verdi.
Davayla ilgili bilgi veren savunma avukatı Ali Aksoy, mahkemeye sunulan belgelere dikkat çekti. Islak imzalı olmayan, tamamen geçersiz evraklar üzerinden örgüt suçlaması yapıldığını vurgulayan Aksoy, İstihbarat Şube’nin elindeki 3. derecedeki fotokopiler üzerinden yargılama yapıldığına dikkat çekti.
Fotokopi evraklarla bizi yargılayamazsınız
İzmir’de tamamı tutuksuz 32 emniyet mensubunun yargılandığı davanın dünkü duruşmasında Eski Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Karakayalı savunma yaptı. Suçlandığı evraklarla ilgili olarak, “Orijinal ıslak imzalı belgeleri görmem gerek. Her türlü şubeden getirilen fotokopinin fotokopisi olan evraklardan yargılanmak istemiyoruz. Orijinal evrakları getirirseniz, çok daha sağlıklı olur. Evraklarda karartma var.” dedi.
Davanın açılmasına sebep olan gazete haberine de atıf yapan Karakayalı, dört bin kişinin isimlerinin gazete haberiyle pervasızca ortaya saçıldığını vurguladı. Savcılığın asıl bu bilgileri yayanlara dava açması gerektiğini söyledi. Karakayalı, haklarındaki suçlamalara şu sözlerle tepki gösterdi: “Dinlemeler bile delil olarak kabul edilmezken talep formlarından yargılanmamız çelişkidir. Önleme dinlemesi yapılan 35-40 bin numara tek tek incelendi, özellikle emniyet mensubu algısı oluşabilecek 30 numara belirlendi. Ağırlıklı olarak emniyet mensupları dinlendi algısı oluşturulmaya çalışıldı. Görev yaptığım beş yılda önleme dinlemesi ve istihbarat çalışmasıyla İzmir’de en az 15-20 bombacı yakaladık. Savcı mesleki hiyerarşiyi, amir memur ilişkisini suç örgütü hiyerarşisi olarak göstermiş, oysa bu devletin hiyerarşisidir, suç örgütüyle ilgili tek bir delil bile yoktur. Alınan kararlar tamamen yasaldır. Yasa dışı kanunsuz bir emir vermedim.”
Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Karakayalı, suçlandığı evraklarla ilgili olarak, "Orijinal ıslak imzalı belgeleri görmem gerek. Yoksa bu haliyle benimdir diyemiyorum. Her türlü şubeden getirilen fotokopinin fotokopisi olan evraklardan yargılanmak istemiyoruz. Orijinal evrakları getirirseniz, onlarla yargılanırsak çok daha sağlıklı olur, çünkü evraklarda karartma var. İmzalar bize ait mi değil mi anlayamıyoruz." dedi. Karakayalı, mahkemedeki savunmasında, "Sulh ceza hakimlikleri adil yargılanmaya aykırıdır. Dört bin kişinin isimleri gazete haberiyle pervasızca ortaya saçıldı. Savcılığın asıl dava açması gereken bunları ortaya saçanlardır, bu kumpası ortaya atanlar, yayanlardır. Kanun böyle diyor, biz görevimizi yapıyoruz. MİT'te de bakılsa bir tane personel bırakamazsınız, hepsini buraya getirirsiniz. Dinlemeler bile delil olarak kabul edilmezken talep formlarından yargılanmamız çelişkidir. Önleme dinlemesi yapılan 35-40 bin numara tek tek incelendi, özellikle emniyet mensubu algısı oluşabilecek 30 numara belirlendi. Ağırlıklı olarak emniyet mensupları dinlendi algısı oluşturulmaya çalışıldı. Bölücü örgütle mücadelede dinlenen şahısların yarısı ya midyeci ya da inşaat işçisi. Önleme dinlemesi kapsamında binlerce midyeci ve inşaat işçisi takip ettik. Savcı bunu dikkate almadı. Burada bir zorlama var . Bu 30 kişinin tamamı da emniyet mensubu değil. Böyle bir örgüt olabilir mi? Ama midyeciler üzerinden böyle bir çalışma yapılsaydı anlardık, adamlar bu sektörü dinlemişler derdim. 40 bin kişi arasında 30 tane çıkarılması bile emniyet personelinin görevini en iyi şekilde yaptığını gösterir." diye konuştu.
'BEŞ YILDA 15-20 BOMBACI YAKALADIK'
İzmir İstihbarat Şubesi'nde müdür olarak görev yaptığı 2008-2013 arasındaki beş yılda önleme dinlemesi ve istihbarat çalışması yaparak İzmir'de en az 15-20 bombacı yakaladıklarını ifade eden Karakayalı, "Foça'daki saldırı hariç diğerlerinin tamamını yakaladık ve bombalı saldırıları önledik. Hepsini bu arkadaşlar yakaladı. Sadece Foça hariç, onlar direkt kırsaldan geldi. Aradan geçmiş beş sene, diyorsunuz ki, 'Siz şu başçavuşu neden dinlemişsiniz?' Binlerce, on binlerce karara imza atılmış, hatırlamak mümkün değil. Bir bombacıyı yakalamak için binlerce telefon arasından örneğin 100 taneye indirilir. Bunlar için karar alınır. Bu durum onların tamamının suçlu olduğunu göstermez. Onlar arasında titizlikle çalışılır ve bombacılar yakalanır. Bu şekilde beş yılda en az 15-20 bombacı İzmir'de eylem yapamadan yakalanmıştır. Bu yapılmasaydı bu bombacılar yakalanmazdı. Üç farklı personele verin, şu numara kimin diye, üç farklı isim çıkarır size. Bu normaldir. Farklı personelin farklı sonuçlar çıkarması mümkündür ve bu son derece doğaldır. Adli dinleme ile önleme dinlemesi arasında çok fark var. 21 yıllık istihbaratçılık hayatımda 18 Mart 2014'teki gazete haberine kadar bu işlerin sızdırıldığı, istismar edildiği, art niyetli kullanıldığına şahit olmadım. Bu kumpası gösterir." dedi.
'BURADA OLMASI GEREKENLER, BİZİ BURAYA GÖNDERENLERDİR'
Mahkemedeki savunmasında kendilerine yönelik açık bir kumpas kurulduğunu, polis ve savcılığın bu kumpasa geldiğini ileri süren Karakayalı, "Burada olması gerekenler, bizi buraya gönderen insanlardır. IMEI numarasıyla telefonu kullanan emniyet personelinin usulsüz dinlendiği iddia ediliyor. Suç örgütü mensupları genelde güvenli olduğunu düşündükleri kamu personeli, öğretmen, polis ve doktor gibi hatları kullanıyor. Talep formlarında meslek bilgisi yazmak zorunluluğu yok. Kanuni olarak meslek bilgisi yanlış yazılmış diye burada olan arkadaşlarımız var. Böyle bir zorunluluk yok. Adli dinlemelerde de hedef olan birçok kişi yanlış oluyor. Şu şahıs bu numarayı kullanıyor dediğimiz 10 numaradan ikisi farklı çıkabilir. Hataların varlığı, dinlemelerin usulsüz olduğu sonucunu doğurmaz. Dinlemede bunun farklı bir kişi tarafından kullanıldığı tespit edildiği anda sıralı amirler bilgilendirilmiş, ilgili kişi de dinlemeye son vermiştir. Bunun aksini kimse iddia etmedi ve edemez de. Örgütle suçlandık. Örgüt üyesi, yönetici, lider, hepsini saydılar. Bir örgütü kurmak, yönetmek, anılan suç tipleri için temel ön koşul örgüt olmasıdır. Biz devletin örgütüyüz, emniyet teşkilatı örgütüyüz. Bu insanlar 13 küsur ilden toplandı. Bu devletin örgütü, suç örgütü değil. Örgüt yöneticisi, üyesi olarak gösterilen bizlerin suç işlemek amacıyla biraraya geldiğimiz delili yok. Kime şantaj yapmışız? Kimi tehdit etmişiz? Kimi mağdur etmişiz? Kupürle devletin en gizli, mahrem bilgileri ortaya saçıldı. 4 bin kişinin mahrem bilgileri ortaya saçıldı. Arkadaşların tamamı, kanunsuz emir almadıklarını beyan etti. 'Bana kimse kanunsuz emir vermedi, baskı yapmadı.' dediler. Meslek hayatım boyunca çalıştığım hiçbir yeri ben seçmedim. Devletim beni nerede görevlendirdiyse orada görev yaptım." dedi.
'OLMAYAN ÖRGÜTÜN KURUCUSU, ÜYESİ OLMAZ'
İddianameyi hazırlayan savcının, kendilerini örgüt kurmakla itham ettiğini hatırlatan Karakayalı, "Kamu davası açan savcı, örgüt bağlamında hiyerarşiyi yanlış değerlendirmiştir. Sanıklar arasındaki mesleki hiyerarşi, amir memur ilişkisini suç örgütü hiyerarşisi olarak göstermiş, oysa bu devletin hiyerarşisidir, suç örgütüyle ilgili tek bir delil bile yoktur. Olmayan bir örgüt için örgüt kurucu, yöneticisi, üyesi olması mümkün değildir. Örgütün bir menfaat elde etmesi lazım. Hiçbir tane kazanım var mı? Birisi tehdit edilmiş mi? Bir kişinin cebine bir kuruş girmiş mi? Hayır. Cebir, şiddet, tehdir var mı? Hayır, yok. Nasıl olur da bizi örgüt kurmakla suçlarsınız? Biz devletin memurlarıyız. Hepimiz devletin bize verdiği görevi yapmaya çalışıyoruz. Dinleme talebinde bulunan hedef kişilere herhangi bir suç isnadında bulunulmamaktadır, onlar bizim için şüpheli, suçlu veya zanlı değildir, hiçbir önleme dinleme talepnamesi suç isnadı içermez. Bizlerin tüm faaliyetleri istihbari niteliktedir. Savcılık dahi bu durumu, müştekiler hakkında adli idari işlem yapılmadığını belirtmektedir. Alınan kararlar tamamen yasal ve kanunidir. Gerçeğe aykırı olarak dinleme yapılması, kanunsuz iş yapılması kesinlikle söz konusu değildir. Benim bu yönde kesinlikle bir talimatım olmamıştır. Yasadışı kanunsuz bir emir vermedim. Zaten buradaki tüm arkadaşlarım da buna şahittir." diye konuştu.
'KADROLAŞMA İDDİALARI HAYALİ'
İstihbarat Şube'ye belli bir görüşe mensup kişilerin alındığının iddia edildiğini aktaran Karakayalı, İstihbarat şubelere alınan ve oradan uzaklaştırılan kişilerle ilgili tüm kararları Emniyet Genel Müdürlüğü'nün (EGM) verdiğini söyledi. İstihbarat biriminin son derece önemli bir birim olduğunu hatırlatan Karakayalı, "2008-2009'dan sonra İstihbarat Şube'ye alınan personelin belli bir görüşe mensup kişiler olduğu iddia edildi bazı arkadaşlarımız tarafından. İstihbarat Şube'ye alınacak personellerin taşıması gereken vasıflar belli. Her isteyen bu birimde çalışamaz, bu birimde çalışacak personel uzun süren eğitimden, kurstan, incelemeden sonra bu büroya EGM tarafından atanır. İl Emniyet müdürü bile bu büroya adam alamaz, atayamaz. Bu yetki bende de yoktur. İstihbarat personelini direkt EGM atar. İstihbarat Şube'de kimin çalışacağına ne istihbarat müdürü ne de il emniyet müdürü karar veremez. Ben kimseyi şubeye alamam, il müdürü de alamaz, direkt EGM yapar. Burada çalışan herkesin, EGM'nin onayıyla aday memur önerme hakkı vardır. 'Bu arkadaşı ben öneriyorum' diye üst yazıyla Ankara'ya göndeririz. Personellerin seçimi, tahkikatları, sınavları, kursları Ankara'da yapılır. Tüm yetki EGM'dedir. Bu durumdayken nasıl kadrolaşmadan söz edilebilir? Şubede Sünni, Alevi, Caferi, içki içen, namaz kılan herkes vardı. Hiçbir personelin, yaşam tarzı ve inancından dolayı diğerini eleştirmesine asla müsaade etmedim. Benim için özverili, fedakarane, dürüst çalışan personel en iyi personeldir." diye konuştu.
'ÜÇ KİŞİ BASKI ALTINDA İFADE VERDİ'
Ramazan Karakayalı, 32 kişi arasında bulunan ve verdikleri ifadelerle 32 kişinin örgüt suçlamasıyla karşı karşıya kalmasına sebep olan üç polisin, baskı altında ifade verdiğine inandığını söyledi. Operasyonun yapıldığı gece söz konusu bu üç kişinin İstihbarat Şube'ye çağrıldığını belirten Karakayalı, "Bu arkadaşlarımıza durum anlatılmış ve, 'Siz merak etmeyin, biz sizi kollayacağız. Avukat dahi tutmayacaksınız ama amirlerinizi suçlayacaksınız.' şeklinde baskı yapıldı. Üç arkadaşın kullandığı ifadeler, polis ve savcılıkta baskı altında söylediklerini düşünüyorum. Benim hakkımdaki ifadeleri, kendi özgür iradesiyle söylediklerine inanmıyorum. Ben sadece onlara değil, hiçbir arkadaşımıza baskı yapmadım. Eğer yaptığımı söylüyorlarsa lütfen burada sizin huzurunuzda söylesinler. Ben kimseye baskı yapmadım. Bizde gizlilik esastır. Kimse her bürodan sorumlu, bilgili olamaz. Amir de memur da herkes, sorumlu olduğu alandan sorumludur." dedi. Karakayalı, hakkındaki suçlamaları kabul etmeyerek beraatini talep etti.
PKK İSTİSMARI YAPMAKTAN ÇEKİNMEDİLER: 'ZAFİYETTEN PKK YARARLANDI'
Öte yandan sanıklar ve avukatları gibi onların görüşlerini aktaran paralel medyanın da davaya tepki göstermesi dikkatleri çekti. Bu çevrelerin PKK terörünü dahi istismar etmekten çekinmediği görüldü. Sanık avukatlarından Ali Aksoy duruşmalar sürecinde adliye önünde yaptığı bir açıklamada, emniyet mensuplarına yönelik operasyonun, ilde güvenlik zafiyeti oluşturduğunu iddia etti. İstihbarat Şube görevlilerinin operasyondan önce İzmir Valiliği’nde keşif yapan PKK’lı teröristi takip ettiğini, operasyondan sonra ise bu teröristin kaçtığını anlatan Aksoy, “İnsanlar dinlenmiştir diye yapılan algı operasyonlarıyla Emniyet İstihbarat bitirilmiştir. Aslında bitirilen, ülkemizin can güvenliğidir. Bunun ne kadar önemli olduğu zamanla anlaşılacaktır.” dedi.
(07 Kasım 2014, 22:56)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: