Paralel yapı mensuplarından Hakkari eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder şok açıklamalar yaptı. Selam-Tevhid örgütü iddiasıyla masum insanları dinledikleri suçlamasıyla gözaltına alınan polis arkadaşlarını savundu. 'Bugün casuslukla suçlanan o polis arkadaşlar aslında casus avcısı' diyen Ergüder, soruşturmanın İsrail istihbarat servisi Mossad ihbarıyla başlatıldığına ise hiç değinmedi. Sadece Ergüder değil, soruşturmayı başlatan paralel savcılar ile bu kesimin medyası da selam-tevhid soruşturmasının doğru olduğunu, suç konusu dinlemelerin ise suç olmadığını, polislerin tam büyük bir tehlikeyi açığa çıkarmak üzereyken gözaltına alındıklarını iddia etmeye başladı. İran'ın her yere sızdığını, MİT'i, TRT'yi ve Türkiye'nin tüm kritik noktalarını ele geçirdiğini dile getirecek kadar kendilerinden geçmiş olan bu kesimler, İsrail'in çoluk çocuk demeden soykırım yaptığı bu günlerdeki bu yaklaşımlarıyla kamuoyundan büyük tepki görüyorlar.
25.07.2014 10:31 Paralel yapı mensuplarından Hakkari eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder şok açıklamalar yaptı. Selam-Tevhid örgütü iddiasıyla masum insanları dinledikleri suçlamasıyla gözaltına alınan polis arkadaşlarını savundu. Bugün casuslukla suçlanan o polis arkadaşlar aslında casus avcısı diyen Ergüder, soruşturmanın İsrail istihbarat servisi Mossad ihbarıyla başlatıldığına ise değinmedi. Soruşturmanın İsrail'e yönelik olası bir terör saldırısı iddiasında bulunan MOSSAD'ın ihbarıyla başlatıldığı, zamanla genişletilen soruşturmanın Başbakan Erdoğan'a kadar tırmandırıldığı anlaşılmıştı. MOSSAD'ın ihbar İran Devrim Muhafızları Kudüs Güçleri'nin Türkiye'de bir eylem planı olup olmadığının bilinmediği belirtiliyor, ancak örgütün Türkiye'deki faaliyetlerinin engellenmesi için bu ihbarın yapıldığı kaydediliyordu. İşte soruşturma bu ihbar üzerine başlatılmıştı.
ERDOĞAN'I İRAN LİDERLERİYLE BİRLİKTE TERÖR ÖRGÜTÜ YÖNETİCİSİ GÖSTERDİLER
İlerleyen süreçte tamamen yasadışı, mahkemelerin yanıltılmasıyla alınan dinleme kararlarına istinaden ya da mahkeme kararı olmaksızın yapılan dinlemelerle mankenlerden sanatçılara kadar çok sayıda kişi selam-tevhid adı verilen İran yanlısı bir örgüte üye şüphesiyle 3 yıl boyunca dinlendi. Korkunç komploda Erdoğan, Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat'tan sonra 3. sırada örgüt yöneticisi olarak gösterilmeye çalışıldı.
Bugünler yapılan gözaltıların nedeni işte bu. Yani kumpas.. Başsavcılığın gözaltıların ardından yaptığı açıklamada şu satırlar yer alıyordu: "Karar gerekçesinde de belirtildiği üzere ortada terör örgütü kurulduğu yönünde delil olmadığı halde bir kurgu oluşturularak 2010 yılında soruşturmaya başlandığı, yaklaşık 3 yıl süreyle 251 hedef kişi toplamda 2280 kişinin dinlendiği, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın ve bakanlarının diğer ülke yetkilileri ile olan görüşmelerinin kaydedildiği, MİT müsteşarının kod adıyla örgüt üyesi olarak dinlenip kasdedildiği, özetle casusluk yapıldığının tespiti üzerine 21.7.2014 tarihli talimatımızla sözkonusu selam-tevhid adlı örgüt adıyla soruşturma yapan gerçekte amaçlarının casusluk olduğu belirlenen 76 emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı talimatı verilmiş olup.."
MÜDÜR ARKADAŞLARINI SAVUNDU: ONLAR CASUS AVCISI
Hal böyle iken Hakkâri eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, “Selam ve Tevhid Örgütü” soruşturması kapsamında 251 sanık hakkında savcılıkça takipsizlik kararı verilmesini eleştirerek, “TRT ve MİT’e kadar sızan bir örgüt. Ancak bu dosyanın hakim önüne gitmesi lazım. Savcı takipsizlik verdi. Hakime gitmedi. Hakim önüne gitmesi lazımdı. Şu hali ile bile hakim önüne gitse çok ciddi sonuçlar alınır. Bugün casuslukla suçlanan o polis arkadaşlar aslında casus avcısı” dedi.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 76 emniyet görevlisini savunan Tufan Ergüder, “MİT’in yapması gerekeni yaptılar. Casusları yakaladılar. MİT neden yapmadı onu araştırmak lazım. Çok zor bir iş. Takibi falan kolay değil. Ama bugün gelinen noktada suçun failleri bütün dosyadan haberdar. Dört aylık süre içinde her bir sayfası muhataplara gitti. Buna rağmen şu haliyle bu dosya hakim önüne gitse kesinlikle çok ciddi mahkumiyetler çıkar. Türkiye’nin önü açılır” diye konuştu.
------------------------------------------------------------------------------
İŞTE ERGÜDER'İN AÇIKLAMALARI
Hakkâri eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, “Selam ve Tevhid Örgütü” soruşturması kapsamında 251 sanık hakkında savcılıkça takipsizlik kararı verilmesini paralel medyanın yayın organı Bugün gazetesine değerlendirdi. Tufan Ergüder’in açıklamaları şöyle:
"Emniyet müdürlerine yönelik operasyon siyasi ihtiyaçtan kaynaklanan bir algı operasyonudur. Hiçbir hukuki gerekçesi yok. Gözaltına alınanlara bakın Anadolu insanı. İnsanlar onlarda ailelerinde kendi evladını ve ailelerini görüyor. Çoğunun şivesi bile değişmemiş. Bakanlar çocukları gibi meşhur ecnebi markaları giymiyorlar. Varlık sahibi değiller.
‘Operasyon selam tevhid sanıkların temize çıkarma girişimi’
Peki neden şimdi? 2011 den beri kendisini iktidara taşıyan kadrolara sırtını döndü başbakan. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin vakası yaşandı. İdris Naim Şahin İstihbarat Daire Başkanını almadığı için gitti. İdris Bey o dönem direndi. Ve hükümet 2011’den beri yeni ittifaklara girdi. Hükümetin için de İran devriminden besleniş bir kanat 2007-2011 yürütülen Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonların hedeflerinde olan kişi ve gruplarla duygusal ve organik bağlantıları var. Bu nedenle Ergenekon ve Balyoz davası süreçlerinin bitmesine müsaade etmediler. Ergenekon ve Balyoz operasyonları boyunca duygusal ve organik bağı olan zevat hiçbir delile inanmadı ve imzalamadı. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ergenekon raporunu imzalamakta direnç gösterdi. Bu nedenle Emniyet müdürlerine bugün yapılan operasyon hükümetin içindeki bu grubun Selam Tevhit isimli silahlı terör örgütünü önce temize çıkarma çalışmasından başka bir şey değildir. Ve Selam Tevhid soruşturmasını kapatmak isteyenler dünün ulusalcıları ile işbirliği içinde. Birlikte hareket ediyorlar. Ulusalcı bir kanal var. Bakın yayınlara polislere yönelik operasyonları nasıl destekliyor. Aynı şekilde dün Ergenekon operasyonunu destekleyen yayın organları polislere yönelik operasyonları nasıl destekliyor. Ortak hareket etmeye başladılar.
‘Amaç soruşturmayı itibarsızlaştırmak’
Selam Tevhid dosyasında devletin derinliklerine giren yabancı örgüt ajanlarından bahsediliyor. Ama bu Selam Tevhit terör örgütü soruşturmasını itibarsızlaştırmak için büyük kampanya yaptılar. Gazetelerde yedi bin beş bin kişiyi dinlediğine yönelik haberler yaptırdılar. Kısacası büyük bir örtme kampanyası düzenlediler. Delilleri örtmek istiyorlar. Başarılı olabilirler mi? Mümkün görmüyorum. 2007-2011 operasyonlarının intikamını almak isteyen iktidara eklenmiş grup kaybedilecek bir Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bu hesabın görülemeyeceğini gördü. Bunlar bir an önce hesap görmek istiyor. Diğer taraftanda polislere yönelik bu operasyon algı yönetimi açısından geç kalmış bir operasyon. Birileri kendi suçlarını kapatmak için bir acelecilikle bana göre Selam Tevhid silahlı örgütü defterini kapatmaya çalışıyor. Yanlış hesap Türk milletinden dönecektir.
‘Kelepçeleme talimatı intikam duygusu verildi’
Çok sıkıntılı suçlularda bile kelepçe takmıyoruz. Kelepçe takılma şekilleri vardır. Yurt Atayün’ün ellerini arkadan kelepçelemişler. Çok sıkıntılı ve psikolojik vakalarda arkadan kelepçe takılabilir. Yani tehlikeli suçlu olması lazım. Yurt Atayün telefon çağrısı ile gitti. Telefon çağrısı ile gelen adama kelepçe takıyorsun sen. Arkadan kelepçeleme ancak birilerinin intikam duyguları ile verdiği talimatlarla izah edilebilir. O insanlar geldikleri yerlere hakkı ile görev yaparak geldi. Yaptıkları polislik ortada. Kimsenin yapamadığı işleri kelle koltukta yaptılar. 2007 başlarında Ümraniye el bombaları nedeniyle bir astsubay gözaltına alınırken bu ülkede kıyamet kopmuştu hatırlayın. Şimdi rahat konuşuluyor ama o zaman bize gelen tehditlerin haddi hesabı yoktu. Pek çok kişi selam vermiyordu bizlere. Şimdi tutturmuşlar casusluk. Yaz tutarsa. Algı yönetme ifadeleri casusluk böcek. Hiçbirinin altı dolu değil. Bir şeyler uydurarak yakıştırarak suçlamalar yapılıyor. Ben bunların hiçbirisinin sonuç vermeyeceğini düşünüyorum.
‘Siyasi cinayetler olmuyorsa gözaltındaki o polisler sayesinde’
Bakın 2007’den beri siyasi cinayet faili meçhul yok. Hiçbir terör örgütü adım atamıyor. Neden adım atamıyor? Aslında Ergenekon soruşturması 2000 yılların başına kadar gidiyor. Ama o dönem Ergenekon’a yönelik operasyon yapılamamıştır. 2007 yılında bu işe kendini adamış polislerin gelmesini beklemiştir dosya. Bazı girişimler oldu. Fakat hiçbiri soruşturulabilir duruma getirilemedi.
‘Ergenekon zordu, KCK ise daha zor’
Ergenekon zordu. Balyoz daha zordu. KCK bu ikisinden de zor. KCK yeni bir proje idi. KCK kimin projesi olduğunu herkes biliyor. KCK’ya biz dokunduğumuz zaman zıpladılar. KCK operasyonlarında Devletin içinde ‘Biz proje yürütüyoruz’ diyenler vardı. Ciddi direnç oluştu operasyonlara. Şimdi çözüm süreci yürüyor. İnşallah sonuçlanır. Ama terör örgütü ne yaptı? Hangi sözünü tuttu. Silah bırakacaktı. Yurtdışına çıkacaktı. Bunları yerine getirdi mi? Devlet ise sürekli vermeye devam ediyor. Üç şehidimiz var bunları nasıl izah edeceğiz? Ters giden şeyler var.
‘İran kılcallarımıza kadar yerleşmiş durumda’
En zor operasyon ise Selam Tevhit silahlı terör örgütü operasyonu. İran Türkiye’nin içerisinde kılcallara kadar yerleşmiş çok tehlikeli bir örgüt. TRT içerisinde müsteşarlıklarda yer alıyorlar. Bu nedenle zor bir operasyon. İlk kez Selam Tevhit örgütü hakkında net deliller bulundu. Ama bırakmadılar. Ne dediler? 7 bin kişi dinlendi. Ciddi bir organizasyon var karatma için.
‘Polislere gözaltı selam tevhit şüphelilerine telefonla çağrı’
Polisleri evlerinde sahur vakti evinden alanlar Selam Tevhit şüphelilerini sadece telefonla çağırarak ifade aldı. Oysa o dosya hazırlanırken çok ince çalışıldı. Ama operasyondan haberdar oldu şüpheliler artık. Nasıl oldular ayrı bir konu. Aslında bu soruşturma çok zordu. Takip yapıyorsunuz, kontr-takip var. Bu Selam Tevhid örgütü üyeleri İran’da her tür bomba malzemesi yapma kurslarını görüyorlar. Belgeleri dökümanları var. Bir buluşmayı delillendirmek bazen altı ayı buluyor. Adamlar sekiz otobüs değiştirerek gidiyor buluşma yerlerine. Beykoz’da çıkan Hizbullah belgeleri ve dökümanlarından yola çıkarak ortaya çıkarıldı bu gerçeklerler. O dönemde polis bazı belgelere ulaştı. Uğur Mumcu Muammer Aksoy Bahriye Üçok gibi cinayetlere ait bilgilere polis buradan elde ettiği belgelerle ulaştı. Hem bu cinayetleri aydınlattı cezaevine koydu. Yakalananlar arasında İran’a iade edilen ajanlar var. O dönemde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı terör örgütü olduğuna dair karar verdi. Yargıtay onandı. Silahlı Terör örgütü diye onandı. Bugün tutuklanan polisler ise tekrar bu silahlı terör örgütünün nerelere kadar sızmış ise tespit etti. İşte ondan bu polisler gözaltına alınıyor ve soruşturma dosyası karartılmaya çalışılıyor.
‘Hani 7 bin kişi dinlenmişti’
Selam Tevhid dosyasında 7 bin kişi dinlendi iddiası tamamen dosyayı itibarsızlaştırma ve maskeleme girişimi. Ünlü basın mensupları sanatçılar dinlendi deniyor. Soruşturma dosyasının savcısı bas bas bağırıyor ‘Yok böyle bir şey’ diye. Ama onu dinlemiyorlar. İşte savcılık takipsizlik kararı verdi. Toplam 251 kişi sanırım. Hani 7 bin kişi idi hani 5 bin kişi idi. Hedef demek ki 251 kişi. Bakın bugün gelinen noktada Türkiye’nin önünde en büyük problem Selam Tevhid silahlı örgütüdür. Yapamadık bu operasyonu. Biz yapamadık ama birileri gelir yapar. Millet yapılmasına izin verir. Bu gözaltındaki arkadaşlar çalıştılar. En zor halkaya geldiler ama engellendiler. Ama bu yine yapılacak.
‘Ali Fuat Yılmazer Türkiye için bir şanstı’
Ali Fuat Yılmazer, bana göre Emniyet teşkilatı için büyük şanstı. Şahsına münhasır bir arkadaş. Çok cesur. Bugüne kadar içinde bulunduğu operasyonlar Türkiye’nin kaderini değiştirdi. Bugün insanlar rahat rahat konuşabiliyorsa; gerçi değişik bir döneme gidiyorlar ama Ali Fut Yılmazer’in katkısı büyük. Onun katkısı bana göre Bakanlar Kurulu’ndan fazladır. Başbakan ile birebir görüşürdü. Defalarca görüştü çalıştı. Her defasında bilgi vererek iş yaptı. Bana göre Yılmazer’in Türkiye’ye yaptığı İçişleri Bakanlarından fazladır. Dört çocuk okutuyor. Masraflarını zor karşılıyor. Tatil yaptığını bilmiyorum. Böyle bir insana villalarda yaşıyor deniyor.
‘O polisler casus değil casus avcısı’
Selam Tevhid terör örgütü Türkiye’de İran tipi bir şii devlet oluşturmayı planlıyor. Aktif bir şekilde yapmaya çalışıyorlar. Yani rejim ihracı. Hedefi bu.
TRT ve MİT’e kadar sızan bir örgüt. Ancak bu dosyanın hakim önüne gitmesi lazım. Savcı takipsizlik verdi. Hakime gitmedi. Hakim önüne gitmesi lazımdı. Şu hali ile bile hakim önüne gitse çok ciddi sonuçlar alınır. Bugün casuslukla suçlanan o polis arkadaşlar aslında casus avcısı. MİT’in yapması gerekeni yaptılar. Casusları yakaladılar. MİT neden yapmadı onu araştırmak lazım. Çok zor bir iş. Takibi falan kolay değil. Ama bugün gelinen noktada suçun failleri bütün dosyadan haberdar. Dört aylık süre içinde her bir sayfası muhataplara gitti. Buna rağmen şu haliyle bu dosya hakim önüne gitse kesinlikle çok ciddi mahkumiyetler çıkar. Türkiye’nin önü açılır."
------------------------------------------------------------------------------
HAŞHAŞ MI ALDILAR?
Ergüder'in sözleri bu şekilde.. İlginçtir, bu iddia giderek paralel medyada geniş ölçüde dile getiriliyor. Bir zamanlar hükümete çok yakın olan ancak iddialara göre milletvekilliği verilmediği için keskin bir düşman haline gelen ve paralel medyaya transfer olmuş Nazlı Ilıcak gibi her fırsatta hükümete nefretini kusmaya çalışan yazarlar ölçüsüzce bu iddiaları dile getiriliyor. Bu ölçüsüzlük ve paralel kesimin (Haşa!) Hz. Peygamber Efendimizi kamyona bindirmesi, olimpiyatlara getirmesi, hükümete tepki için twitlerin ikiye katlanmasını istediğini iddia etmesi.. İşte bunlar Türkiye'nin gerçekten de çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu, paralel yapının niçin Ergenekon'dan daha tehlikeli olduğunu gayet net gösteriyor. Her birini yakalayıp Bakırköy Amatem'de haşhaş bağımlılığından kurtarma tedavisine almak belki işe yarayabilir.
PDY = PARALEL DEVEKUŞU YAPILANMASI
22 Temmuz operasyonları paralel medya ya da cemaat medyası dediğimiz yayın organlarında yerden yere vuruldu. Zaman yazarı Ali Ünal şöyle diyor: "Yakışır, İsrail'i kuran siyonist örgütten cesaret ödül alanlara!.." Yani buna yuh mu demek lazım yoksa başka bir şey mi, karar vermek zor. O kadar absürt yani.. İsrail ile cemaat bağlantısı ve sempatisi son aylarda iyice ayyuka çıkmış iken, "Güneydeki sevimli ülke" ve "Otorite" olarak benimsendiği net şekilde cemaat medyasında dile getiriliyorken, İsrail istihbaratının ihbarıyla soruşturma başlatılıyor ve daha başka mesajlarla İsrail sempatisi beyan ediliyorken hükümeti bu noktadan lekelemeye kalkmak için herhalde akıl ve mantığın yitirilmiş olması gerek. İşte bu nedenlerle bu yapılanmaya Paralel Devekuşu Yapılanması (PDY) da deniliyor. Başlarını toprağa gömüp diğer herşeylerini açıkta bırakmış bu kesim kimsenin kendilerini görmediğini sanıyor. Giderek seviyeyi düşüren ölçüsüz ve hırçın savunmalarıyla adeta bataklıkta giderek daha derine batıyorlar. Bunun bir açıklaması "Haşhaşi" olmaları olabilir. Bu kesime yönelik bu suçlamanın daha mantıklı başka bir açıklaması olmadığı söylenebilir.
SES KAYDI: TÜRKİYE FEDA EDİLEBİLİR, ABD'NİN YANINDA YER ALALIM
Ancak var. Mantıklı bir açıklaması daha var. 15 Şubat 2014 tarihinde paralel yapının yüksek yargı üyesi hakim ve savcılara yönelik talimatlarını içeren bir ses kaydı ortaya çıkmıştı. Kayıtta konuşan kişi şunları söylüyordu:
"150 devlet içinde hizmet hareketimiz ve müesseselerimiz var. MOSSAD, CIA ve diğerleri Uzun'u götürmek istiyor. Bize de onun akılsız davranışları yüzünden '159 ülkedeki okullarınızı kapatırız ya da RTE'yi götürürsünüz' diyorlar. Hizmetimizin selameti için 1 kişi veya ülke gitse ne olur. Bu hizmetin bekaası için gerekirse Türkiye feda edilir. Türkiye'deki mücadelede ABD'nin yanında yer alırsak güçlü çıkarız. Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş 'yok olmamız' anlamına gelir. Onun için tüm imkanlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz. Seçimlerde yüzde 65 ile bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. 44 yılda ördüğümüz hırkayı 'buyrun siz giyin' diyecek değiliz. Büyük bir fayda için küçük kötülük yapılabilir."
Aslında ses kaydındaki mesaj, devekuşluğunun nedenini gayet net açıklıyor. Bu görüşü güçlendiren somut başka bulgular da var. Bunlar, ses kaydındaki tercihin yapıldığını ve cemaat yöneticilerinin Türkiye'yi değil, ses kaydında da açıkça belirtilen ülkeyi kendilerine anavatan seçtiklerini düşündürüyor.
ANAVATAN HANGİSİ?
Örgüt lideri Fetullah Gülen, 1999'da Türkiye'den tedavi olma gerekçesiyle gittiği ABD'de yaşamaya başladı. Cemaatine bağlı medyanın son aylardaki yayın politikası vatana ihanet derecesine varmaya başladı. Suriye'ye yardım götüren Türk TIR'larının durdurulmasında Türkiye'ye mi yoksa yabancı bir ülkeye mi bağlı olduğu konusunda şüphe doğuran habercilik yaklaşımı gösteren bu kesim son olarak Suriye savaş uçağının düşürülmesinde de benzer bir tavır sergiledi. Benzer tavrı Mavi Marmara, Taksim Gezi olayları, Mısır'da seçilmiş lider Mursi'ye yönelik ABD destekli askeri darbe konusunda da görmek mümkün. Cemaat televizyonunda haber bültenini sunan spikerin Filistinlileri terörist olarak duyurması geçtiğimiz aylarda yaşandı. Büyük tartışma doğurdu.
2012 başındaki MİT krizi ve öncesi sonrasıyla bağlantılı şu gelişmeler de bu bağlamda sayılabilir: Başbakan Erdoğan'ın MİT Müsteşarlığına Hakan Fidan'ı getirmesini İsrail hükümetinin şaşırtıcı şekilde açıkça eleştirmesi.. İsrail'li yazarların yazı yazdığı Odatv internet sitesi ile cemaat medyasının da Hakan Fidan'a tepki göstermesi.. Başbakan Mısır'da tüm dünyaya yönelik bir konuşma yaptığı ve İsrail'e uyarılarda bulunduğu saatlerde internet sitelerine MİT yetkilileri ile PKK'lı yöneticiler arasında İsveç'in Oslo kentinde yapılan görüşmelerin ses kaydının sızdırılması.. Ardından 7 Şubat 2012'deki MİT krizi.. O günlerde Başbakanın ofisinden gizli dinleme cihazlarının çıkması.. Başbakan'ın korumalarının peşpeşe değiştirilmesi.. Bir eski koruma ile yenilerinin arasında Başbakanlıkta silah çekilmesi olayları.. MİT krizi üzerine polis istihbaratta üst düzey peşpeşe yaşanan değişiklikler.. Başbakanın kişisel güvenliğinin sağlanmasında MİT'e ağırlık vermesi..
Bu örnekler çoğaltılabilir. Diğer taraftan Fetullah Gülen'in verdiği çeşitli mesajlarda da ABD-İsrail taraftarlığı dikkat çekiyor. 1991 Körfez savaşı sırasında, Irak füzelerinin İsrail’i vurduğu günlerde, Gülen’in İstanbul Fatih Camii’nde verdiği vaaz hafızalardan silinmedi. Yoğun bombardıman altındaki Irak için sessiz kalan (sessiz çığlık atan), ancak İsrail'e füze atınca Irak lideri Saddam'a sert tepki gösteren Gülen, İsrail'li çocukların ölümüne üzüldüğünü açıklamıştı. Bu vaazıyla unutulmazlar arasında giren Gülen'in Mavi Marmara olayında İsrail'in otorite olduğuna dair açıklaması daha da çarpıcı şekilde akıllara yerleşti. Kendi Başbakanına ve hükümetine her baskıyı, aşağılamayı ve hatta bedduayı layık gören, ancak ABD ve İsrail'e toz kondurmayan Gülen'in bu taraftarlığı, ses kaydında gerekçesi de belirtilen bir tercihin yapıldığını, Gülen'in ABD'yi anavatan olarak seçtiğini gösteriyor.
İşte son selam-tevhit kumpasını, paralel kesimin bu kumpası ve gözaltına alınan polisleri savunmasını bu açıdan değerlendirmek olayları daha anlaşılır kılabilecektir.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(25 Temmuz 2014, 10:31)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: