Her şey bir ihbarla başladı. Tarihler 12 Haziran 2007´yi gösteriyordu. İstanbul Ümraniye´deki bir gecekonduya yapılan baskında, üzeri siyah naylonla örtülmüş ahşap bir sandıkta 27 adet el bombası, TNT kalıpları ve fünyeler ele geçirildi. Ev sahibi Mehmet Demirtaş ile evde daha önce kiracı olarak oturduğu anlaşılan yeğeni Ali Yiğit şüpheli olarak yakalandı.
Bir terör örgütünün anatomisi: Yeni başlayanlar için Ergenekon
Her şey bir ihbarla başladı. Tarihler 12 Haziran 2007´yi gösteriyordu. İstanbul Ümraniye´deki bir gecekonduya yapılan baskında, üzeri siyah naylonla örtülmüş ahşap bir sandıkta 27 adet el bombası, TNT kalıpları ve fünyeler ele geçirildi. Ev sahibi Mehmet Demirtaş ile evde daha önce kiracı olarak oturduğu anlaşılan yeğeni Ali Yiğit şüpheli olarak yakalandı.
Ali Yiğit ve Mehmet Demirtaş bombaların emekli astsubay Oktay Yıldırım´a ait olduğunu söyledi. Bunun üzerine Oktay Yıldırım 13 Haziran´da gözaltına alındı. Ali Yiğit, savcılık sorgusunda, Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk arasındaki ilişkilere dikkat çekti. Soruşturmanın seyri değişiyordu. Elde edilen belgeler ve sanık ifadeleri büyük bir illegal organizasyonun ayak izlerine işaret ediyordu. Ergenekon soruşturması başlamıştı. Tarihler 16 Haziran´ı gösterdiğinde Danıştay saldırısında azmettirici olmakla suçlanan ve söz konusu cinayetten 3 gün sonra intihar girişiminde bulunan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile bir başka emekli asker Mahmut Öztürk yakalandı. Soruşturma kapsamında bugüne kadar 10 büyük gözaltı dalgası gerçekleştirildi. Emekli askerler Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Veli Küçük, Levent Ersöz, Fikri Karadağ, Arif Doğan, Hasan Atilla Uğur; gazeteciler İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Ufuk Büyükçelebi, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Doç. Dr. Emin Gürses, eski polis şefleri Adil Serdar Saçan, İbrahim Şahin, sendikacı Mustafa Özbek´in de aralarında bulunduğu çok sayıda isim gözaltına alındı, tutuklandı.
Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ilginç bilgi ve belgelere ulaştı. Ergenekon terör örgütüyle ilgili ilk belgeler, 2001 yılında dönemin İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından gazeteci Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan´da ele geçirilmişti. Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından ´dolandırıcılık ve sahtecilik´ suçlamasıyla gözaltına alınan Tuncay Güney, emniyetteki sorgusunda Ergenekon´la ilgili bilgiler vermiş, soruşturma Adil Serdar Saçan´ın başında bulunduğu Organize Şube´ye devredilmişti. Güney´in evinde yapılan aramalarda ´Ergenekon´ ve örgütün sivil kanadını oluşturan ´Lobi´ belgelerinin yanı sıra 6 çuval dolusu belge ve kasetler ele geçirildi. Ancak soruşturmanın üzeri örtüldü. İşkence sebebiyle görevden uzaklaştırılan Adil Serdar Saçan, ele geçirilen çuvallar dolusu belgeyi de beraberinde götürdü. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, yıllar sonra bu belgelerin peşine düştü. Araştırmalar sonucunda Saçan´ın çuvalları Fatih Adliyesi´nde bulundu.
Soruşturmayla birlikte ortaya çıkan yapı hayret vericiydi. Örgüt, üyeleri tarafından ´Ergenekon´ olarak adlandırılıyordu. En önemli prensibi ´gizlilik´ti. Silahlı bir örgüttü. Gizli, gömülü cephaneleri vardı. Amacına ulaşmak için gerektiğinde suikast yapmaktan çekinmiyordu. PKK, DHKP-C, Hizbullah, Dev-Yol, Dev-Sol gibi terör örgütleri, mafya ve çetelerle bağlantılıydı, bunları kontrol altında tutuyordu. Hücre tipi yapılanma nedeniyle deşifre edilmesi zordu. Deşifre olan veya örgüte ihanet eden elemanların cezası ise ölümdü. Örgütün yakın amacı, ´ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak derecede eylemler yapıp kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek´ olarak belirlenmişti. Nihai hedef ise darbe yaparak ülkede yönetimi ele geçirmekti.
Neden 2007´ye kadar deşifre edilemedi?
Sanıklarda ele geçirilen ve Ergenekon yapılanmasını anlatan 40 farklı belge, örgütün katı askeri disiplin kurallarını benimsediğini, cezalandırmada mafya ve terör örgütlerindeki yöntemleri kullandığına işaret ediyor. Ergenekon, dokümanlardaki bütün hususların gerçekleştirilmesi için ayrıntılı çalışma raporları düzenliyor. Bu raporlar örgüt tarafından kabul edildikten sonra uygulamaya konuluyor. Ergenekon, gerçekleştirdiği iddia edilen yüzlerce eyleme rağmen 2007 yılına kadar deşifre edil(e)medi. Bu kadar büyük ve ´derin´ çalışan bir örgüt nasıl oluyor da kendisini yıllarca gizleyebiliyor? Bu noktada örgütün yapılanmasına bakmak gerekiyor:
1- Terör örgütünde ´gizlilik´ en önemli esaslardan biri.
2- Hücre yapılanması sayesinde örgüt üyeleri birbirinden bağımsız çalışabiliyor. Bir yerde ortaya çıkarılan bir hücrenin mensupları diğerlerini tanımıyor. Böylelikle örgütün tamamının deşifre edilmesi mümkün olmuyor.
3- Örgüt, özellikle askeri kanadın gizli kalması için sert tedbirler alıyor. Üyelerden birinin ihaneti halinde hakkında infaz kararı çıkarıyor.
4- Eylemlerin profesyonelliği de Ergenekon´un özelliklerinden biri olarak göze çarpıyor. Siyasi cinayetler ve kaos ortamı oluşturmak için tetikçiler özel olarak seçiliyor.
5- Talimatlar ´maşalar´ aracılığıyla veriliyor. Bu noktada ´derin devlet´ kimliği devreye giriyor. Seçilen tetikçi, kendisini devletin adamı olarak görüyor. Vatan için kurşun sıktığına inanıyor.
6- Kamu kurumlarındaki yapılanma ve ilişkiler sayesinde eylemlerin Ergenekon´la bağlantısının deşifre edilmesi daima engelleniyor.
7- Ergenekon´un, kamu kurumlarında kendisi ile ilgili yapılan en küçük araştırmalardan bile haberi oluyor. Söz konusu çalışmayı yapan kişi ya da kurumların yıpratılması için bütün imkanlar seferber ediliyor. ( Zaman)
(26 Mart 2009)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: