1990 yılında bir cinayete kurban giden Muammer Aksoy´un oğlu Numan Aksoy, cinayetin çelişkilerle dolu olduğunu, cinayet mahallindeki kovanların değiştirildiğini iddia etti. 1990 yılında Aksoy´la başlayan 4, 1993´te de Uğur Mumcu olmak üzere 5 laiklik suikasti işlenmişti.
31.01.2013 12:13 1990´lı yıllarda bir cinayete kurban giden Muammer Aksoy´un ölümüyle ilgili oğlu Numan Arın Aksoy önemli bir açıklama yaptı. Hatırlanacağı gibi yıllarca aydınlatılamayan bu kopya cinayetler, 2000 yılında başlayan Umut Operasyonu adı verilen bir dosya ile aynı torbaya doldurulup kapatılmıştı. Bugün gazetesine açıklamalar yapan Numan Arın Aksoy şüphelerini dile getirdi. Soruşturmada delillerin birbirini tutmadığını belirten Aksoy, olay yerinde bulunan boş kovanların ´Geco´ markasıyla kayda geçirildiğini ancak 1996´da savcılık emanetine HP marka olarak aktarıldığını söyledi. 10 sene sonra balistik inceleme yapılmasının da yanlışlığına dikkat çeken Aksoy, cinayetin arkasında daha büyük bir resim olduğunu ileri sürdü ve şöyle konuştu: Bir sürü cinayet bu kişilerin üzerine bina edilerek paket olarak bu iş kapatılıyor. Bu olayın başından beri 5 örgüt ismi verildi. Sonra bu isimler yok oldu. Bunun ardında planlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Devlet bu cinayetleri çözemedi ve kendini akladı.
Cinayetin ardından CHP´nin eski milletvekilleri olan Muammer Aksoy´a sahip çıkmadığını da söyleyen Numan Arın Aksoy, ?CHP bugüne kadar Aksoy cinayetiyle ilgili mecliste bir grup kurup, üzerine eğilmedi diye konuştu.
LAİKLİK SUİKASTLERİ NEDİR?
1990 yılının başında Muammer Aksoy´la başlayıp birkaç aylık aralarla ardı ardına gelen 4 suikast ile 2 yıl sonra 1993 başında Uğur Mumcu´nun oluşturduğu 5 suikasti laiklik suikastleri olarak adlandırabiliriz. Bu isimlendirmenin bir nedeni var. Bu kişiler, atatürkçü laik kişilikleri ile ön plana çıkan gazeteci, aydın ve yazarlar olarak bilinir.
MUAMMER AKSOY (Hukukçu, Prof.Dr.): 31 Ocak 1990 tarihinde Ankara Bahçelievler´deki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. Profesyonelce işlenen cinayette katiller bulunamadı. Hukukçu ve siyaset adamıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Başkanıdır. 1961 Anayasasını hazırlayan komisyonun sözcülüğünü yapmıştır. CHP parti meclisi üyeliği görevlerini yürütmüştür. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra tutuklandı, fakat yargılama sonucunda aklandı. 1977´de CHP İstanbul milletvekili olarak meclise girdi. Avrupa Konseyi Türkiye temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürüttü. 12 Eylül 1980´den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçildi. 1989´da Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi aydınlarla birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği´ni kurdu. Laik ve atatürkçü kişiliği ile ön plana çıkmaktadır.
ÇETİN EMEÇ (Gazeteci): 7 Mart 1990 tarihinde İstanbul Suadiye´de evinin önünde şoförü Sinan Ercan´la birlikte kurşunlanarak öldürüldü. Son derece profesyonelce işlenen cinayette katiller bulunamadı. Gazetecidir. Öldüğünde Hürriyet gazetesinde yönetim kurulu üyesi ve yazarıydı. Laik ve atatürkçü kişiliğini yazılarına yansıtmış olan bir gazeteciydi.
TURAN DURSUN (Gazeteci): 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul´da evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. Yazar, düşünür, eski imam ve müftüdür. 1987 yılında Doğu Perinçek´le tanışmış ve onun yardımıyla 2000´e Doğru adlı dergide Din Bilgisi adında bir sayfada yazmaya başlamıştır. Başka dergilerde de yazılar yazan Dursun´un bir çok eseri de yayınlanmıştır. Yazı ve eserlerinde İslamı açıkça eleştirdiğinden köktendinci kesim tarafından tehditler almıştır. Dört yıl sonra, ´İslami Hareket Örgütü´ isimli daha önce adı duyulmamış bir örgütün ortaya çıkarıldığı ve cinayetin çözüldüğü açıklandı. Ancak bu cinayet her nekadar islami kesime mal edilse ve katilleri yakalanmış gibi görünse de, cinayetin laiklik suikastleri serisi arasında gelmesi ve Dursun´un, atatürkçü ve laik kişiliği yönünden öldürülen diğer kişilerle aynı benzerlikleri taşıması nedeniyle suikast toplumda aynı zincirin bir halkası olarak görülmüş ve o cinayetlerle birlikte anılmıştır. Cinayeti işlediği iddia edilen örgüt ve delillerle ilgili kamuoyunda yoğun tartışmalar yaşanmış, şüpheler oluşmuştur.
BAHRİYE ÜÇOK (İlahiyatçı, Prof.Dr.): 4 Ekim 1990 tarihinde Ankara´da evine, gönderici kısmında ´İlmî Araştırmalar Vakfı´ isimli dini bir ismin yer aldığı bombalı bir paketin patlamasıyla ağır yaralanmış ve bir kaç saat sonra da hayatını kaybetmiştir. Türk tarihçi ve siyasetbilimcidir. Aynı zamanda da laik ve atatürkçü kişiliğiyle kamuoyunca yakından tanınan bayan bir ilahiyatçıdır. Katıldığı toplantılarda sık sık laiklik, kadın hakları ve irtica tehlikesi üzerinde durmuş, laikliğin savunucusu ilahiyatçı olarak tanınmıştır.
UĞUR MUMCU (Gazeteci): 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara´da evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Cumhuriyet gazetesi yazarı olup tam bir araştırmacı-gazeteci olarak bilinir. Sol görüşlü laik bir şahsiyet olarak tanınmıştır. Ölümü İran ya da Türkiye´deki islami kesime mal edilmiş olup cenazesinde bu kesimler aleyhinde sloganlar atılmıştır.
Çok sayıda kitabı yayınlanmıştır. Yolsuzluk ve terör konularındaki araştırmaları ile ön plana çıkmıştır. Ölümünden hemen önce üzerinde çalıştığı konu ise Kürtler, PKK ve MİT´le bağlantısı idi.
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde Mossad ve Barzani isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi: Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD´ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu´nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan´ın bir müddet MİT için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.
24 Ocak 1993´te Ankara´da Karlı Sokak´taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu son derece profesyonelce bir suikaste kurban giderek yaşamını yitirdi. Suikastçilere dair iz bulunamadığı söylenir. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmektedir. Suikasti; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah, PKK gibi örgütler üstlendi. Suikastin arkasında Mossad´ın ve kontrgerilla´nın olduğu da iddia edildi. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu´nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani´ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Suikastın failleri yakalanamadı.
GLADIO SKANDALI İŞ ÜZERİNDEKİ SUİKASTÇİLERE PATLADI
İşte yukarıda sıraladığımız bu beş suikast laiklik suikastleri olarak bilinir. Bu suikastler ile kamuoyunda laik-antilaik kutuplaşması oluşturulmaya çalışıldı. Bu şüpheyi doğrulayan en somut gelişme 4. suikastten 1 ay sonra İtalya´da patlayan Gladio skandalı oldu. Sadece Türkiye´yi değil Avrupa ülkelerini de sarsan Gladio skandalı, tüm Nato ülkelerinde siyasi cinayetler işleyen ve bunları solcular ve islamcıların üzerine atarak kaos çıkartan, halkı darbe ister hale getirerek hedef siyasi akımları askeri darbe ile boğmayı amaçlayan ´kontrgerilla´ adı verilen terör organizasyonlarının varlığını gösterdi. Bu skandalın patlaması ve Türkiye´ye yansıyan tartışmalar sonrası, peşpeşe gelmekte olan laiklik suikastleri uzun süre kesildi. Çok anlamlı bulunan bu durum laik kesim de dahil olmak üzere kamuoyunda cinayetlerin Kontrgerilla´nın işi olduğuna dair görüşe neden oldu. Suikastçiler iş üzerinde yakalanmıştı. 4. suikastte bomba Bahriye Üçok´a patlarken 1 ay sonra gelen skandal ise suikastçilere patlamış oldu.
Cinayetlerin ardında Kontrgerilla´nın olduğuna dair görüşü kuvvetlendiren diğer ayrıntı, cinayetlerin son derece profesyonelce işlenmiş olmasıdır. Geride ya iz bırakılmamış ya da o izler örtülmüştür.
Bir diğer dikkat çekici ayrıntı, bu cinayetlerle suçlanan İran´ın ya da Türkiye´deki müslüman kesimlerin bu cinayetleri işlemesi için mantıklı bir nedeninin olmamasıdır. İran´ın başka ülkelerde, o ülkelerin vatandaşlarına karşı bu tür suikastlerde bulunduğu görülmemiştir. İran´ın dünyada daha da yalnızlaşması sonucunu getirecek bu cinayetleri işlemesi hiçbir kimseye mantıklı gelmemiştir. Aksine İran´ın bu suikastlerle suçlanması için çok geçerli nedenler vardır ve bunlar o günlerde basında da dile getirilmiştir. Bu görüş sol kesimlerce dahi paylaşılmıştır. Buna göre İran´a bir saldırı hazırlığında olan ABD, yanına Türk devleti ile kamuoyunu da almak istemektedir. Bu cinayetlerle ulaşılan ikinci bir hedef de, Türkiye´de laik-antilaik çatışmasının körüklenmiş olmasıdır. Gladio skandalı ile de ortaya çıktığı gibi ABD öncülüğünde tüm Nato ülkelerinde oluşturulan profesyonel kontrgerilla örgütleri bu tür terör olaylarını tertiplemekte ve hedefindeki kesimleri suçlu göstermektedir.
BİLGE EMEÇ: DİNCİLERİ SUÇLAMAK İŞİMİZE GELDİ
Benzer şüpheyi Muammer Aksoy´un yakınlarının da taşıdığını bu haberin başında aktarmıştık. Bir diğer örnek olarak laiklik suikastlerinden birine kurban giden Hürriyet Gazetesi Yazarı Çetin Emeç´in eşi verilebilir. Bilge Emeç, 20 yıl sonra cinayetle ilgili tarihi açıklamalarda bulundu. Bunca zamandır gerçeklerle yüzleşmekten kaçtığını anlatan Emeç, Şimdiye kadar devleti suçlamadım. İran dedik, dinciler dedik. Kaç kere kayboldu ifadeler, kaç kere! Tetikçiyi yakaladılar güya. Zaten onun gerçek katil olduğuna da inanmıyorum. dedi.
MUMCU´DA ÇARPICI AYRINTILAR
Benzer şüpheyi Uğur Mumcu´nun eşi, abisi ve çocukları da taşımaktadır. Mumcu suikastinde bombayı getiren kişi olarak bir devlet görevlisinin (MİT elemanı) çıktığı dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin tarafından basına açıklanmıştır. Bu şok gelişmenin üstüne gidilmemiştir. Soruşturmayı yürüten Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun´un Mumcu´nun eşine ´Üstüme gelmeyin devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer´ dediği eşi Güldal Mumcu tarafından açıklanmıştır. Mumcu´nun ölümünden hemen önce PKK-MİT ilişkisini kanıtlayacak bir belgeye ulaşmak üzere olduğu kızı tarafından açıklanmıştır.
ÜÇOK´DA ÇARPICI AYRINTILAR
Bahriye Üçok cinayetinde bombalı paketi Üçok´a götüren kargocu eleman Gülay Calap´a (yada Çalap) söz konusu paketi MİT İstanbul Bölge Başkanı Teoman Koman´ın şoförü Kemal Tunçsel´in verdiği iddia edildi. Bu iddia bir telefon görüşmesine dayanıyor. O görüşmenin dökümü Ergenekon kapsamındaki odatv davasının delil klasörlerinde yer alıyor. Uğur Mumcu´nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu, yapılan telefon görüşmesini doğruladı. Bu iddia da karanlıkta kaldı. Bu iddiayla ilgili bir başka çarpıcı ayrıntı daha ortaya çıktı. Bombalı paketi Üçok´a teslim eden kargo görevlisi Gülay Calap PKK´nın paravan örgütlerinden Devrimci Halk Partisi (DHP) üyesi çıktı. DHP´nin kurucu lideri ise oldukça ilginç bir isimdi: Meral Kıdır. Eskişehirli bir subayın kızı olan Kıdır PKK´nın ilk kadrolarından. 1990´da Suriye´den Türkiye´ye gelerek Devrimci Halk Partisi´ni kuran Kıdır, Ergenekon dava dosyasında yer alan belgelere göre emekli Tuğgeneral Veli Küçük´le sık sık görüşüyordu.
1993 SUİKASTLERİNDE ORTAK NOKTA
Uğur Mumcu´nun katledildiği 1993 yılı içerisinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis ve diğer bazı sivil ve askeri yetkililer şüpheli şekilde peşpeşe hayatlarını kaybetti. Bingöl´de 33 er katliamı ile Sivas Madımak ve Erzincan Başbağlar katliamları meydana geldi. 1993 yılındaki tüm bu şüpheli ölüm ve katliamlar sonucu Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın PKK terörünü bitirme projesi rafa kaldırıldı. Ardından değişen yeni devlet yönetimi, şiddete ve hukuk dışılığa dayanan yeni bir terör politikası uygulamaya başladı. MGK´da alınan kararlarla ´kontrgerilla´ yöntemleri olarak bilinen faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, adam kaçırma ve yargısız infazlar ile terör daha da arttı.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(31 Ocak 2013, 12:13)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Laiklik cinayetleriyle ilgili sayfamız
Suikasti işkenceyle üstlendirdiler
Bahriye Üçok bombası MİT´ten
Emeç: Dincileri suçlamak işimize geldi
Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili manşetlerimiz
PKK-Ergenekon ilişkisine şok delil
Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap