24 Ocak 1993 tarihinde faili meçhul cinayete kurban giden ve dosyası bugün bir daha açılmamak üzere zaman aşımından kapanacak olan Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili cevaplanması gereken çok fazla soru var. Buna rağmen cinayet dosyası göz göre göre kapanıyor. 20 yıl önce patlayan bomba Mumcu´yu öldürmüştü. Dosyanın katiller bulunmadan kapanması, bombanın 2. kez patlaması ve Mumcu´nun bir kez daha ölmesi anlamına geliyor. Hüseyin Yayman, yazısında karanlıkta kalan sorulara yer veriyor. Diğer taraftan rahmetli Mumcu´nun, bu sitenin sahibi Abdullah Harun üzerindeki etkisi de büyüktür.
24.01.2013 11:01 Hüseyin Yayman (Hürriyet): Uğur Mumcu´yu kim, neden öldürdü.. Yirmi yıl önce bugün Uğur Mumcu, faili meçhul bir suikasta kurban gitti... Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin katillerin bulunacağına dair sözler vermelerine rağmen olayda arpa boyu yol alınamadı. Gelinen noktada bırakın katillerin bulunmasını dava zaman aşımına uğramak üzere...
Cinayet dosyası, Güldal Mumcu´nun ´İçimden Geçen Zaman´ kitabıyla yeniden açıldı. Suikasta dair şüpheleri ve soru işaretlerini alt alta dizen kitap, derin karanlığa ışık tutuyor. Güldal Mumcu, katilin ismini söylemiyor ancak somut bir tarif ve net bir eşkal veriyor. Zaman içinde bu cinayet kontrgerilla ve ´rutin dışına´ çıkmanın simgesi haline geldi.
Hayatını derin yapılarının ortaya çıkarılmasına adamış bir aydının bu yapılar tarafından katledilmesi büyük bir trajedi... Olayla ilgili çok söz söylenmiş gibi gösterilse de Güldal Mumcu´nun kitabında anlatıldığı üzere sorulması gereken sorular sorulmamış. Türkiye bugün, Uğur Mumcu´nun arabasının uzaktan kumandayla mı, yoksa kontak ateşleme sistemiyle mi öldüğünü dahi net olarak bilmiyor?
DERİN DEVLETİN TUĞLASINI KİM ÇEKECEK?
Nasıl ki, Abdi İpekçi, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Gün Sazak cinayetleri 12 Eylül darbesiyle sonlandıysa, Uğur Mumcu suikastında de aynı film sahneye konuldu. Uğur Mumcu cinayeti Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç suikastları, büyük stratejinin, taktik hamlesi olarak gerçekleştirildi.
Cinayetler, seçilen isimler, yöntem, kullanılan semboller ne kadar benziyor değil mi? Mumcu suikastı, ülkeyi 28 Şubat´a götürecek toplum mühendisliğinin parçasıydı... Kanlı senaryo işlemedi ve silah geri tepti...
Bir diğer hedef ise soğuk savaşın bitmesiyle tasfiye sürecine giren gladyo örgütlenmesini yeniden yapılandırmaktı... Gladyo varlığını devam ettirmek için Fırat´ın doğusunda kendisine yeni sorun alanı yaratırken bir anlamda tasfiyeden de kurtuldu.
Devleti, milletin ve tarihin önünde ayıplı hale getiren bu yapıların artık çözülmesi gerekiyor. Buradaki en büyük sorumluluk ise cesur savcılara ve hükümete düşüyor.
UĞUR MUMCU CİNAYETİNDE CEVAPSIZ SORULAR...
1. Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun´un ifade ettiği belirtilen ´üstüme gelmeyin devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer´ cümlesinin üzerine neden gidilmedi?
2. Ülkü Coşkun, daha sonra bu ifadeyi neden inkar etti? Ona susmasını kim tembihledi?
3. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ´olayı aydınlatmak namus borcumuzdur´ sözünün arkasında neden durmadı? Demirel´e kimler engel oldu?
4. Önce Hiram Abas daha sonra İsrail Büyükelçisi tarafından sorulan ´öldürülmekten korkmuyor musunuz?´ sorusu cinayetin önceden tasarlandığını mı ortaya koyuyor?
5. Hüsamettin Cindoruk, hangi duyum ve istihbarata dayanarak ´zaten bekliyorduk´ dedi?
6. Uğur Mumcu´nun nikah şahidi olan ve ilk defa kontrgerillayı telaffuz eden Bülent Ecevit olayın üzerine neden gitmedi?
7. Güldal Mumcu´nun kitabında anlattıklarıyla olay yeri tutanağı arasındaki fark neden kaynaklanıyor.
8. Cinayetten hemen sonra süpürgelerle sokağı temizleyenlerin ifadelerine şimdiye kadar neden başvurulmadı?
9. Uğur Mumcu´ya bazı devlet kurumlar bir güvence mi vermişlerdi, ölüm tehditlerine rağmen Mumcu, neden koruma almadı?
10. Devlet, öldürüleceğine dair istihbarata rağmen Mumcu´ya neden koruma vermedi?
11. Uğur Mumcu´nun öldürülmesinden sonra herkes olay yerine gelirken beyaz renkli kartal arabayla uzaklaşan kişiyle ilgili neden bir soruşturma açılmadı?
12. Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral neden konuşmuyor, gizli bir tehdit mi alıyor?
13. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleriyle Uğur Mumcu olayı arasında bir bağ var mı? Diğer cinayetler neden aydınlatılamadı?
14. Mehmet Ağar´ın ifade ettiği ´tuğlanın birini çekersen duvar göçer´ sözü ne anlama geliyor? Mehmet Ağar bu konuda neden susuyor?
15. Doğan Güreş, Teoman Koman, Sönmez Köksal, Mehmet Eymür, Hanefi Avcı ve dönemin güvenlik bürokrasisi neden konuşmuyor? Olayın ucu kime ve nereye varıyor?
16. Yeşil Kod, Mahmut Yıldırım´ın Uğur Mumcu cinayetiyle ilgisi nereden kaynaklanıyor? Mahmut Yıldırım´ın emniyette alınan ifadesinin tam metni nerede?
17. 90´ların karanlık olaylarının bilgisine sahip Mahmut Yıldırım şimdi neden susuyor?
18. Olaydan hemen sonra dile getirilen İslami Hareket Örgütü isimli yapılanma asıl faillerin üzerini örtme operasyonu muydu? Bu iddiayı ilk kim ve hangi kurum ortaya attı?
19. Suikastta kullanılan C4´ün adresi bilinmesine rağmen olayın üzerine neden gidilmedi?
20. Suikast dosyasında neden bu kadar çok savcı değiştirildi? Savcı Kemal Ayhan´ın ani ölümüyle ilgili herhangi bir soruşturma açıldı mı? Kemal Ayhan´a otopsi neden yapılmadı? (Hüseyin Yayman / Hürriyet)
TAM BİR ARAŞTIRMACI GAZETECİYDİ
24 Ocak 1993 sabahı Ankara büyük bir patlamayla sarsıldı. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, Karlı Sokak´taki evinin önünde park halinde bulunan otomobiline yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu hayatını kaybetti. Cinayetin ardından tüm Türkiye´de protesto yürüyüşleri düzenlendi, faillerin bulunacağı yönünde sözler verildi. Ancak hain cinayetin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen failler hala bulunamadı.
22 Ağustos 1942´de Kırşehir´de doğan Uğur Mumcu´nun hayatı araştırarak ve üreterek geçti.
1957-61 yılları arasında Ankara Cumhuriyet Ortaokulu´nu ve Ankara Deneme Lisesi´ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi´ne giren Mumcu, yazmaya öğrencilik yıllarında başladı.
1962´de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Türk Sosyalizmi başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü aldı. Hukuk Fakültesi´ni bitirdikten sonra bir müddet avukatlık yapan Mumcu, 18 Haziran 1965´te Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz? başlıklı makalesiyle Yön dergisinde yazmaya başladı. 27 Mayıs Devrimi´nin özgürlükçü ortamında İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludurlar diyerek Doğan Avcıoğlu´nun yönetimindeki Yön Dergisinde yazdığı makalelerle Mustafa Kemal Atatürk´ün ilke ve devrimlerini, tam bağımsız bir Türkiye´yi savundu.
30 Haziran 1967´de Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır başlıklı ilk yazısıyla Kim dergisinde yazmaya başladı. 18 Ağustos´ta Anayasaya Saygı başlıklı yazısıyla Akşam gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.
1968´de dil öğrenmek için İngiltere´ye giden usta gazeteci, yazılarına oradan devam etti. 25 Şubat´ta Akşam gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı. 1 Mart´ta Kim dergisindeki son yazısı, Londra´dan yolladığı Yeter Artık Beyler oldu. 25 Mart´tan itibaren aralıklarla Türk Solu dergisinde yazmaya başladı.
1969´da, incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi´nde asistan olduktan sonra, Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı. 1969-71 arasında, Fakülte´nin dergisinde yazıları yayımlandı. 1970´de Ant Dergisi ile Cumhuriyet gazetesinde de makale ve incelemeleri yer buluyordu. 24 Mart´tan itibaren Devrim dergisinde yazmaya başladı.
12 Mart 1971´de gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs´ta gözaltına alındı. Bir ay sonra serbest bırakıldı.
12 Temmuz´da Ortam´da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım´da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim´de Devrim Dergisine son kez yazdı. Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevi´nde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada yedi yıl hapse mahkûm edildi ancak, kararın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından serbest bırakıldı. Bunun ardından hemen askere alındı.
1973 yılında, Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak´a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından kötü hal ve düşünce sahibi diye suçlanarak er çıkarıldı ve Patnos´a yollandı.
31 Ocak 1974´te askerliğini sakıncalı piyade eri olarak, Ağrı´nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem! diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat´ta Yeni Ortam gazetesinde başladı. Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz diyen Demirel´e Bir Hikâyemiz Var başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tüm antilaik, antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi.
1975´te Denklem yazısıyla Cumhuriyet gazetesindeki ´Gözlem´ başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansı´nda çalışmaktaydı.
Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı. Ekim ayında, Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen´le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel´in yeğeni Yahya Demirel´in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitap yayımlandı. Böylece hayali ihracat kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.
1976´nın Mayıs ayında Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz´da evlendiler.
1977´de Anka Ajansı´ndan ayrılarak Cumhuriyet Gazetesinin kadrolu yazarı oldu. Bu gazetede, terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim´deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Aynı yıl Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi. Ayrıca, Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı
12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Kendisi de yazı ve konuşmalarında gülmece öğelerini sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte, tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade, 1978´de tiyatro ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu´nca sahneye kondu ve 700 kez sahnelendi. Aynı yıl Aralık ayında, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
Terörün yeniden tırmandığı, gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz 1979´da yayımlandı.
1980´de 12 Eylül darbesi oldu. 12 Eylül´ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştiren yazılar yazdı.
Kendi deyişiyle, ...terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör adlı inceleme kitabı, Mart 1981´de yayımlandı.
Haziran 1981´de kızı Özge doğdu. Aynı yıl, Söz Meclis´ten İçerinin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.
1982´de Ağca Dosyası kitabının ardından Kasım´da Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı.
1983 yılında, Mehmet Ali Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC´de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet´ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.
Mart 1984´te, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan ancak, Kenan Evren´in imzalayanları vatan hainliği ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar dilekçesinin hazırlanmasına katıldı.
Aynı sene, Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın ve döneklerin sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, İstanbul ve Ankara´da sahnelendi.
Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı ise Haziran ayında yayımlandı.
1985´te Liberal Çiftlik ve Devrimci Demokrat adlı kitapları yayımlandı.
Roma´ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.
1988 yılında, eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran´la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş yayımlandı. Yine aynı yıl, Tarikat-Siyaset-Ticaret adlı kitabı yayımlandı.
Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor diye düşündüğü 40´lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını 1990´da 40´ların Cadı Kazanı adlı kitabında topladı. Ağustos´ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor yayımlandı.
Temmuz 1991´de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
6 Kasım´da onaylamadığı gelişmeler üzerine, 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet gazetesinden ayrıldı.
1992´de kısa bir süre Milliyet Gazetesi´nde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurtdışındaki PKK yayınlarını yakından izledi.
Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa´ya Suikast adlı kitabı basıldı.
7 Mayıs´ta Cumhuriyet Gazetesi´nde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden gazetesine döndü. Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı.
13 Ocak 1993´te İstanbul´da Harp Akademileri´nde gazetecilik üzerine bir konferans verdi.
Öldürülmeden önce, PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı. 24 Ocak 1993 Pazar günü arabasına yerleştirilen bomba ile öldürüldü.
ABDULLAH HARUN´UN ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Rahmetli Mumcu´nun, bu sitenin sahibi Abdullah Harun üzerindeki etkisi büyüktür. 1990 yılı sonunda Gladio skandalının patlaması üzerine Abdullah Harun, Kontrgerilla ve Özel Harp Dairesi konusunu sürekli araştırma kararı aldı. 3 yıl sonra Uğur Mumcu katledildi. Harun, Mumcu´nun son yıllarında bir bilgisayar edindiğini ve araştırmalarını bu bilgisayara yüklediğini öğrendi. Mumcu, bu şekilde belge ve bilgilerde geçen isimler ve olaylar arasındaki bağlantıları çok daha kolay şekilde yakalamaya başlamış. Araştırmaları ivme kazanmış. Örneğin son araştırma konusu olan PKK-MİT bağlantısı konusunda önemli bir bağlantıya da bu şekilde ulaştığı söylenir.
Klasik usulde, kağıttan oluşan gazete ve kitap sayfaları arasında gezinmek ve bilgiler arsasındaki bağlantıları yakalamak çok zahmetlidir ve verimsizdir. Bir çok bilgi gözden kaçabilmektedir. Oysa bilgisayarda arama kolaylığı vardır. Bir tuşa basarak binlerce sayfa arasında gezinebilmek, bağlantıları yakalamak çok daha kolaydır. Bilgilerin gözden kaçması da imkansızdır.
İşte Mumcu´nun araştırmalarında bilgisayarı bu şekilde kullandığını öğrenmesi üzerine Abdullah Harun da topladığı bilgilerini o günden beri bilgisayara yüklemekte, 2001´den beri de bu bilgileri internetteki ´kontrgerilla.com´ sitesine taşımaktadır. Binlerce sayfadan oluşan ve giderek büyümekte olan bir arşiv haline gelen bilgi, belge ve iddianame sayfaları arasında arama özelliğini kullanarak ´kontrgerilla.com´ sitesinde araştırma yapabilirsiniz. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(24 Ocak 2013, 11:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili manşetlerimiz
Uğur Mumcu ile ilgili tüm manşetlerimiz
Zaman aşımı fırtınası yaşanacak mı?
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap