Eşi, Uğur Mumcu suikastı iddiasıyla haksız yere 5 buçuk yıl hapis yatan Tuba Çelik, bir sabah namazı vaktinde evlerine yapılan baskınla başlayan ve sadece eşini değil kendisini, ailesini, çocuklarını ve çevresini de derinden etkileyen süreci MazlumDER´de düzenlenen basın toplantısında anlattı.
14.01.2013 17:36 Tuba Çelik: Cezaevi ziyaretlerinin birinde donma tehlikesi atlattık.. Eşi, Uğur Mumcu suikastı iddiasıyla haksız yere 5 buçuk yıl hapis yatan Tuba Çelik, bir sabah namazı vaktinde evlerine yapılan baskınla başlayan ve sadece eşini değil kendisini, ailesini, çocuklarını ve çevresini de derinden etkileyen süreci anlattı.
MAZLUMDER Cezaevleri Çalışma Grubu tarafından organize edilen Cezaevi Söyleşileri´nin 6.´sına Umut Operasyonu kapsamında tutuklanıp 5 buçuk yıl hapis yatmış olan Abdülhamit Çelik´in eşi Tuba Çelik konuk oldu. MAZLUMDER İstanbul Şube Başkan Yardımcısı ve Cezaevleri Çalışma Grubu Başkanı Av. Kaya Kartal´ın açılış konuşması ile başlayan programda Kartal, Türkiye kamuoyunun özelde ise Müslüman camianın cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluk ve adaletsizliklerden maalesef yeteri kadar haberdar olmadığından, hatta bu konuya ilgisiz kalındığından bahsetti. Amaçlarının cezaevleri hakkındaki eksik ve yanlış algılar ile bilgilerin düzeltilmesini ve bu konuda genel bir ilgi oluşturulması olduğunu belirten Kartal, ardından Türkiye´deki cezaevlerinin durumu hakkında bir takım istatistikî bilgiler verdi. Kartal sözlerinin devamında, devletin mahpuslara yaklaşımının direnç kırmak, uysallaştırmak üzerine kurulu olduğunu, cezaevlerinin özgürlüğü kısıtlayarak cezalandırmadan öte, özellikle muhalifleri bu yolla sindirmek gibi başka amaçları da bulunduğunu vurguladı.
Kaya Kartal´ın ardından sözü, eşi Uğur Mumcu suikasti üzerine, suikastten 7 yıl sonra başlatılan Umut Operasyonu kapsamında hapsedilen Tuba Çelik aldı. Tuba Çelik konuşmasında, sabah namazı vaktinde evlerine yapılan baskınla başlayan ve sadece eşini değil kendisini, ailesini, çocuklarını ve çevresini de derinden etkileyen süreci anlattı.
Tuba Çelik cezaevlerinin toplumumuz için koca bir bilinmezlik taşıdığını ve kendisinin de eşinin sürecinden sonra bu dünyayla tanıştığını belirterek başladığı konuşmasında; Türkiye´de cezaevine girmenin sıradan bir vak´a olduğunu, bu söyleşiye katılmanın bile 5 yıl sonra hapsedilmeleri için bir gerekçe olabileceğini, bu yüzden insanların bu konu hakkında bilgilendirilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
Tuba Çelik, 5 Mayıs 2000´de sabah namazına uyandıkları sırada polislerin evlerine baskın yaptıklarını söyledi. Baskın sırasında evin içinde, apartman merdivenlerinde ve sokakta onlarca polis olduğunu ve evlerinin adeta altının üstüne getirildiğini anlatan Çelik, saksıların bile dökülerek altının arandığını belirtti. Güneş doğduğunda aramanın bittiğini ve eşinin götürüldüğünü belirten Çelik, bazı sivil polislerin evlerinde kaldığını ve evde kalan bu polislerin sürekli olarak laubali söz ve hareketlerde bulunduğunu anlattı.
Tuba Çelik konuşmasında, eşinin tutuklanma sebebini gazetelerden öğrendiğini ve Uğur Mumcu meselesinden dolayı tutuklandığını öğrenince çok şaşırdığını çünkü Uğur Mumcu´nun öldürüldüğü gün düğünlerinin olduğunu belirtti. Bu durumu geçmiş olsun ziyaretine gelen Abdülhamit Çelik´in arkadaşı olan Mavi Marmara şehidi Cevdet Kılıçlar´a anlattığını belirten Çelik: Bunun üzerine Rahmetli Cevdet Bey evlilik cüzdanımızı sordu. Ben de resmi nikâhımızın 1 yıl sonra kıyıldığını söyledim. Cevdet Bey, düğün davetiyemizin olup olmadığını sordu. Düğün davetiyemiz vardı. Cevdet Bey bunu alıp hemen basına yansıtalım dedi ve böylece bu bilgi basına yansımış oldu diyerek sözlerini sürdürdü. Eşine yapılan suçlamanın ilk önce bombayı koyan kişi olduğu yönündeyken, düğün mevzusu ortaya çıkınca eşine yönelik iddianın değiştirildiğini ifade eden Çelik şunları söyledi: Düğünümüzün Uğur Mumcu´nun öldürüldüğü gün olduğu basına yansıyınca polis daha önceki suçlamasını birden değiştirerek eşimin bombayı cinayet günü değil cinayetten bir gün önce yerleştirdiğini iddia etti bu sefer. Ardından bunu da değiştirerek eşimin bombayı başkasına koydurttuğunu söylediler. Yani üç defa ifade değişmiş oldu. Bütün gerçekler ve polisin yalan iddiaları apaçık ortadayken ve eşim masum olmasına rağmen maalesef haksız yere 5 buçuk yıl hapis yattı.
Eşinin 8 gün boyunca işkence gördüğünü belirten Çelik, bu süreçte eşinden haber alamadıklarını aktardı. Polislerin kendisini de sorguladığını ve düğün hadisesini basına yansıttığı için polislerin kendisine çok kızdığını anlatan Çelik, eşinin 8 gün süren işkencenin ardından ve hem işkencelerden dolayı hem de polislerin baskısından ötürü yarı bilinçli bir halde ve 2 polisin arasında sürünür vaziyette tatbikata çıkarıldığını söyledi.
Cezaevleri ziyaretlerindeki sıkıntılardan da bahseden Tuba Çelik, eşinin Eskişehir Cezaevine gönderildiğini, cezaevinin şehre çok uzak olduğunu belirtti. Çelik bunun mahpus yakınları için ayrı bir işkenceye dönüştüğünü sözlerine ekledi. Çelik´in bu tespitine Kaya Kartal, cezaevlerinin, özellikle F tipi sürecinin ardından, şehir merkezlerinden uzak yapıldığının, bunun ise mahpusu yalnızlaştırmak amacını taşıyan bilinçli bir politikanın sonucu olduğunu ekleyerek katkıda bulundu. Çelik sözlerinin devamında özellikle kış aylarında ziyaretlerin cezaevinin şehre uzak olması nedeniyle çok zorlaştığını, cezaevi ziyaretlerinden birinde bu yüzden donma tehlikesi atlattıklarını belirtti. Ayrıca açık görüşün ise ancak 1 buçuk yıl sonra mümkün olduğunu ifade etti.
Cezaevi ziyaretleri sırasında eşi Abdülhamit Çelik´in arkadaşlarından biri olan Ercüment Öztürk Bey´in kendilerine çok yardımcı olduğunu söyleyen Çelik, .örneğin Ercüment Beyin bizi sabah alıp kahvaltıya götürmesi dünyanın en güzel şeyiydi. Çünkü o haldeyken birilerinin size yardımcı olması çok hoş bir duygu. Hakikaten mahpus yakınlarına yapılan ufak bir yardım dahi onları inanılmaz derecede mutlu ediyor. Bu yüzden bu gerçekten önemli bir şey ve biz de mahpusların geride bıraktıkları yakınlarına elimizden geldiğince yardım etmeliyiz diyerek Ercüment Bey´in ve ailesinin yardımlarının kendisinde uyandırdığı güzel duyguları paylaştı. Ancak polislerin Ercüment Bey´i sırf bu nedenden ötürü öldürmek istediğini ifade eden Çelik Ercüment Öztürk´ü bize yardımcı olduğu için öldürmek istediler. Önce birkaç kez tehdit etmişler. Sonra bir kış günü Ercüment Abiyi alıyorlar. Bu sırada tuvalete girme bahanesiyle hemen telefonla eşine ulaşıp ´polisler beni götürüyor´ der demez polisler telefonu elinden alıp Ercüment Bey´i şehrin dışında bir araziye götürüyorlar. Tehditler orda da sürüyor ve en sonunda ellerini bağlayıp zorla tarım zehri içiriyorlar. Ramazan ayı olduğundan Ercüment Bey´in midesi boşmuş ve midesi boş olduğundan Allah´tan zehri kusuyor ve ölmekten kurtuluyor. Ercüment Bey bu arada bayılıyor. Polisler öldü diye bırakıp gidiyorlar. Daha sonra kendine gelen Ercüment Bey yuvarlana yuvarlana yola çıkıyor ve yoldan geçen bir cenaze aracına binerek şehre ailesinin yanına ulaşıyor. Yani sırf bize yardım etti diye öldürülmek isteniyor. Eğer Ercüment Bey Allah´ın yardımıyla kurtulmasaydı bir faili meçhule kurban gidecekti diyerek bu ibretlik faili meçhul girişiminden de bahsetti.
Sorulan sorulara cevap verdikten sonra, yaşadıklarını hiçbir zaman unutamayacağını ifade eden Tuba Çelik, bu süreçte birçok sıkıntıya göğüs germek zorunda kaldıklarını ama duyarlı insanların kendilerine sürekli maddi ve manevi yardımda bulunduğunu, bunun sıkıntıları göğüslemesi açısından çok önemli olduğunu belirtti. Çelik sözlerinin sonunda her insanın bir şekilde, hastalıkla, sağlıkla, mülkle veya başka şeylerle sınanacağını, kendilerinin sınavının da bu şekilde olduğunu ifade etti. MAZLUMDER´in ve Cezaevleri Çalışma Grubu´nun organize ettiği bu çalışmanın, camianın cezaevleri olgusunu daha yakından tanıması ve bu konuya olan duyarlılığın artması için büyük bir fırsat olduğunu belirten Çelik, bundan dolayı MAZLUMDER camiasına teşekkür etti. (MAZLUMDER İstanbul Şubesi Basın Bürosu)
UMUT DAVASINDA KARAR ÇIKTI: TÜM SANIKLARA HAPİS CEZASI
17.01.2013 16:02 Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok´un öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu, çok sayıda olayı kapsayan ´Umut´ operasyonuna ilişkin açılan ve Yargıtay´ın bozma kararından sonra tekrar görülen davada 3 sanığı ´yasadışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu´ örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan 12 yıl 6´şar ay, 5 sanığı ise aynı örgüte üyelikten 6 yıl 3´er ay hapse mahkum etti. Sadece tutuksuz sanık Recep Aydın´ın katıldığı duruşmada, sanıklardan Mehmet Ali Tekin´in avukatının dosyaya daha önce mazeret dilekçesi verdiği belirtildi.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Özgür, belgelendirilmediği gerekçesiyle, mazeret talebinin reddini istedi. Mahkeme heyeti, Tekin´in avukatının mahkemeye verdiği mazeret dilekçesinde herhangi bir mesleki mazeret sunmadığı gibi mazeretini de belgelendirmediği, kendisine önceki celselerde müteaddit defa makul süre verildiği, mazeretin davayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçesiyle, talebini reddetti. Savcı Özgür, devam eden duruşmada, 13 Aralık 2007 ve 15 Nisan 2009´da verilen esas hakkındaki görüşünü tekrarladığını bildirdi. Sanık Aydın, esas hakkındaki savunmasında, daha önceki yargılamada beraat ettiğini anımsattı ve Yargıtay´ın bozma ilamının usul yönünden olduğunu savundu. Aydın, ´Değişen hiçbir şey yok. Yeniden, önceki karar doğrultusunda beraatıma karar verilmesini istiyorum´ dedi.
-8 sanığa da hapis cezası-
Mahkeme heyeti, birkaç saatlik aranın ardından kararı açıkladı. Buna göre, sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, ´silahlı suç örgütü kurma ve yönetme´ eylemlerinden 15´er yıl hapis cezasına mahkum etti. Sanıkların yargılama aşamasındaki iyi halleri nedeniyle takdiri indirim uygulayan mahkeme, cezalarını 12 yıl 6´şar ay olarak belirledi. Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da ´silahlı suç örgütü üyesi olmak´ suçundan 7 yıl 6´şar ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme heyeti, bu sanıkların yargılama aşamasındaki iyi hallerini dikkate alarak, cezalarını 6 yıl 3´er ay olarak belirledi. ´Anayasal düzeni yıkma ve değiştirmeye teşebbüs´ eylemi dolayısıyla hakkında dava açılan, ancak mahkemenin daha önce ´silahlı terör örgütüne üye olmak´ eyleminden cezalandırılmasına karar verdiği Muzaffer Dağdeviren 22 Eylül 2005´te öldüğü gerekçesiyle, hakkındaki kamu davası düşürüldü. Mahkeme, Uğur Mumcu´ya ait 06 YR 245 plakalı aracın enkazının da mirasçılarına iadesine karar verdi. (AA)
-Mumcu´dan 20 yıl sonra çelik yığını tepkisi-
18.01.2013 13:15 Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Uğur Mumcu´ya ait 06 YR 245 plakalı aracın enkazının da mirasçılarına iadesine de karar verdi. Karara twitter adresinden tepki gösteren Özgür Mumcu, ?Babamın arabasının enkazını bize vereceklermiş. Sağolsunlar. Arabam yoktu iyi oldu? diyerek tepki gösterdi. Özge Mumcu da twitter adresinden ?20 yıl sonra elde kalan patlamış bir çelik yığını! Teşekkürler Türkiye ...? dedi.
´Umut davası´nın başlangıcı, 17 Ocak 2000 tarihinde Beykoz´da Hizbullah´a yapılan operasyona dayanıyor. Velidedeoğlu´nun ölü olarak ele geçirildiği Beykoz´daki hücre evinde yapılan aramalarda elde edilen disketlerin çözümünde 22 faili meçhul cinayetine ilişkin delillere rastlanmıştı. Ağustos 2000´de başlayan Umut davası, 2002 Ocak ayında sona erdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı bozmuştu. (Radikal)
BİZE NE UĞUR MUMCU´DAN... BİZİM İŞİMİZ DOSYA KAPATMAK!
20.01.2013 23.08 Hasan Karakaya (Yeni Akit): ?Hadise? aynı...?Belge?ler aynı...?Düşünce?ler aynı.?Yorum?lar aynı Yani, her şey aynı...Yeni bir şey yok... Şu gök kubbenin altında söylenmedik söz, yazılmadık yazı kalmadı. Şöyle bir baktım da; ?Uğur Mumcu suikastı? ile ilgili o kadar çok yazı yazmışım ki, bir araya toplasam herhalde ?kalın bir kitap? olur!..
Meselâ; 10 Haziran 2000 yılında yazdığım yazıda demişim ki; Uğur Mumcu Operasyonu´nun gelip dayandığı nokta ?haysiyet cellatlığı?ndan başka bir şey değildir. Bay Bülent Ecevit´in; ?Benim bir şeyden haberim yok? demesi, onu ?sorumluluk?tan kurtarmaz. Bir ?Başbakan? olarak o koltuğu işgal eden Bay Ecevit, alelâde bir insan değildir. Bir ?Bostan korkuluğu? hiç değildir!.. Bu ülkenin ?Korkuluk?lara değil, ?sorumluluk?lara ihtiyacı vardır!.. Operasyonun başlamasından hemen bir gün sonra ?katil elimizde? diye demeç vereceksin, bu demeç bir gün sonraki bir gazeteye manşet olacak ve sen şimdi kalkıp, ?Son durumdan benim haberim yok? diyeceksin!.. ?Başbakan? değil misin sen? ?Hükümetin başı? değil misin?.. Henüz sorgulanmamış, hakkındaki iddialar belli olmayan ve hele henüz yargısı bile yapılmamış insanları ?katil? ilân etmeye geldiğinde her şeyi bileceksin, Ama; Bu insanların, ?Mumcu cinayeti? ile hiçbir ilgilerinin olmadığı ortaya çıkınca ?haberim yok? diyeceksin!.. Yemezler!.. Yok öyle yağma!.. Bunun adı, resmen ve alenen ?yargısız infaz?dır. ?Haysiyet cellatlığı?dır!.. Bir Başbakan eliyle işlenen ?cinayet?tir!.. Bu ?cinayet?in hesabı sorulmalıdır!.. Ya da; Oturduğu koltukta bir ?bostan korkuluğu?ndan farksız konuma düşen Bay Ecevit, bir dakika bile beklemeden terk etmelidir o koltuğu!.. İstifa etmelidir!..
BIRAKIN O KALEMLERİ
Tabiî; sadece Bay Ecevit´in istifası da yetmez. Ona ?kılavuzluk? eden ?kartel medyası? da kapatmalıdır kepenklerini!.. Şu hâle bakın; Daha ilk gün basmışlardı ?damga?yı:
?Bu sefer iş tamam.?
?Faillerin tümü tek tek belirlendi.?
?21 Şubat´ta başlayan operasyon, 6 Mayıs´ta katillerin yakalanmasıyla noktalandı.?
?İşte katiller.?
?İşte İzmit´teki ölüm kampı.?
?Bülbül gibi öttüler.?
?Her şeyi itiraf ettiler.?
Onlar, böylesine bir ?yargısız infaz?a, böylesine ?terör?e, böylesine ?haysiyet cellatlığı?na soyunurken; Akit, o günlerde ?Temcit pilâvı? demişti. Demişti; çünkü bugüne kadar, ?Uğur Mumcu´nun katili? olarak ilân edilen örgüt ve kişi sayısı ?bir düzine?yi bulmuştu.Demişti; çünkü, bu operasyonun ?büyük bir tezgâh? olduğunu, daha ilk günden fark etmişti.
Hem sonra; Eldeki ?bilgi? ve ?bulgu?lar da, yakalanan kişilerle örtüşmüyordu. Akit´in haklılığı birkaç gün sonra anlaşılmıştı. Suikastın gözcüsü veya tetikçisi ilân edilen Abdülhamit Çelik´in 24 Ocak 1993 tarihinde ?İstanbul´da düğünü? vardı. Elinde ?nikâh davetiyesi? vardı, ?düğün videoları? vardı... Yani, ?24 Ocak´ta Ankara´da olması mümkün değil?di!.. Öyle ya; bir insanın; aynı anda hem ?suikast mahalli?nde hem de ?düğün evi?nde olması mümkün müydü?.. Benzeri ?bilgi?ler ve akla takılan ?soru?lar, bu insanların, bu suikastla ilgilerinin olmadığını ortaya koyuyordu. Biz; 8 Mayıs 2000 günü atmıştık ?Temcit pilâvı? başlığını. Hem de; kartel gazeteleri, çarşaf çarşaf ?itiraf?(!)ları yayınlarken!.. Sonra?..
POLİSİ KİM YANILTTI?
Sonra, geldik bugüne... Ankara Emniyet Müdürü Kemal İskender, operasyondan tam 32 gün sonra açıklamıştı. ?Selam ve Tevhid gazetelerinde çalışanların Uğur Mumcu suikastı ile hiçbir ilgilerinin olmadığı anlaşıldı. Polisi yanıltmışlar!..? Hayır, ?polisi yanıltan? onlar değildi... Polisi yanıltan; aldığı bir-iki yalan-yanlış bilgiye on yalan ekleyip, bu insanları ?yargısız infaz?a tabi tutan ve böylece bu ükenin ?bir kısım insanı?ndan ?intikam? almaya çalışan ?medya teröristleri?nden başkası değildi... Onlar değil miydi; ?Hizbul bülbül? başlığını atanlar, onlar değil miydi ?bülbül gibi öttüler? diyenler?.. Şimdi bakıyorum da; Hepsi, ?dut yemiş bülbül?e dönmüş!..
YUSUF KARAKUŞ´UN İFADESİ!
Evet, 10 Haziran 2000´de bunları yazmışım... Aradan ?19 yıl? geçtikten sonra, yani 14 Aralık 2012´de yine ?Uğur Mumcu suikastı?nı yazmış ve demişim ki; ?Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993´te, ?arabasına konulan bomba? ile öldürüldü... Olay, yine ?İslâmî kesim?in üzerine yıkıldı...
?Suikast?tan sonra, ?operasyon? başlatıldı ve Yusuf Karakuş, Selam Gazetesi´nin sahibi Hasan Kılıç, Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Tekin, Ankara Temsilcisi Talip Özçelik, Dağıtım Müdürü Abdulhamit Çelik ve Mehmet Şahin´in bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Ne var ki; ?Gerçek?ler, üzerleri ne kadar örtülürse örtülsün, bir gün ortaya çıkıyorlar ve ?tezgâhı? deşifre ediyorlar.
Nitekim; Olayın üzerinden 19 yıl geçtikten sonra, 11 Aralık 2012 tarihli Akit´in manşetinde yayınlanan bir haber ?Umut´taki derin tezgâhı? da gözler önüne serdi. Akit muhabiri Kenan Kıran, Mumcu´nun katili diye tutuklanan Yusuf Karakuş´un, ?DGM Savcısı´na verdiği ifadeye? ulaşmış ve ?cinayetin, Müslümanların üzerine nasıl yıkıldığını? belgeleriyle ortaya koymuştu... Kenan Kıran´ın haberi özetle şöyleydi: ?Uğur Mumcu´ya suikast düzenleyenleri yakalamak üzere başlatılan soruşturmada 6 Mayıs 2000´de gözaltına alınan Yusuf Karakuş´un, Umut operasyonu başlamadan 34 gün önce yani 3 Nisan 2000´de dağa kaldırıldığı, yaklaşık bir ay gayri resmi olarak gözaltında tutulup ağır işkencelere maruz bırakıldığı ve ölümle tehdit edilerek Mumcu cinayetini üstlenmesi için hazırlanan senaryoyu kabul etmeye zorlandığı ortaya çıktı.?
Karakuş, 16 Haziran 2000´de soruşturmayı yürüten DGM Savcısı Hamza Keleş´e verdiği ifadesinde diyordu ki; ?Beni sözde cinayetten önce kaldığım bir otele üç kere götürüp ezberlettiler. Buluşma yeri olarak bir cami belirleyip yerini öğrettiler. Sonra da Mumcu´nun öldürüldüğü sokağa götürüp sokağın konumunu, bomba konulan otonun bulunduğu yerleri ve yanıltma için yapılacak işleri anlattılar.? Bu ?bilgi? ve ?belge?lere, küçük bir ilâve yapmış ve o günlerde ?Sol Güçbirliği Kurulu Genel Başkanı? olan Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu´nun Kanal 5´te sarf ettiği sözlere yer vermiştim... Prof. Dr. Hatipoğlu diyordu ki; ?Özeleştiri yapıyorum. Pişmanım. Hem kendi arkadaş grubumuzun içinde hem de medya eliyle farklı yönlendirildik... Özel Harp Dairesi tarafından planlanmış bir senaryoyu göremedik. Uğur Mumcu ve Danıştay saldırısı İslâmi çevrelere yıkılmak istendi. Mumcu´da başarılı oldular ama Danıştay saldırısı tutmadı. Bu iki olay da tamamen Özel Harp Dairesi tarafından planlanmış bir senaryoydu.?
DÜĞÜN VİDEOLARI
Yusuf Karakuş, bunları söylüyordu... Peki, olayın zanlıları arasında bulunan Abdülhamit Çelik ne diyordu? Abdulhamit Çelik, Uğur Mumcu soruşturması kapsamında gözaltına alınan 625 kişiden birçoğuna işkenceyle ?Mumcu´yu ben öldürdüm? şeklinde ifade verdirildiğini ifade ediyordu. Tanıkların ifadeleriyle polisin kendilerine Tevhid-Selam Kudüs Ordusu ismini taktığını söyleyen Çelik, sözlerine şöyle devam ediyordu: ?Tevhid bizim derginin, Selam da gazetemizin ismiydi... Kudüs ismini de kendileri eklemiş. Böylelikle nur topu gibi bir örgütümüz oldu. Biz yakalandıktan 2 ay sonra Sincan´da bir kişinin tarlasında 50 adet silah bulunmuş. Silahlarda ne parmak izimiz vardı ne de herhangi birimizin ifadesi... Bu silahlar da üzerimize monte edildi. Böylece silahlı terör örgütü ilan edildik.?
Çelik, işkence sırasında yaşananları ise şöyle anlatıyordu: ?Polisler, sorguda ?Uğur Mumcu´dan bize ne?.. Bizim için önemli olan bu dosyayı kapatmak? diyorlardı. Beni yaş beton üzerinde yürüterek gömmekle tehdit ettiler. Sorgu odasının camını açık bırakarak ´istediğimiz zaman seni atarız, sonra intihar etti deriz´ dediler. Başıma silah dayadılar. 24 saat çırılçıplak bırakılıyordum zaten. ?Eşini, çocuğunu getiririz aynısını onlara da yaparız? dediler. İşkenceye dayanamayarak; ´Mumcu´yu ben öldürdüm´ diye ifade verdim. Mahkemede ise ifademin işkenceyle alındığını anlattım. Cinayet günü düğünüm vardı. Nikâh davetiyem, düğün videolarım her şeyim var. Mahkeme bunları kabul etmedi.?
ARACIN İADESİNE!!!
1993´ten, 2013´e... Aradan geçti 20 koca yıl!.. Dün de yazdığım gibi; ?Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu?(!) adlı örgütü yönetmek ve üyesi olmak suçundan, 8 kişiye ?6 ile 12,5 yıl arasında değişen hapis cezaları? verildi... Mahkemenin en ilginç kararı ise, ?suikast sonucu parçalanan araç?la ilgili olanıydı... Mahkeme, ?Mumcu´ya ait aracın enkazı?nın ?mirasçılarına iadesi?ne karar vermişti... ?Parçalanmış aracın iadesi? ile ilgili olarak Uğur Mumcu´nun kızı Özge Mumcu, dalgasını geçip diyordu ki; ?Babamın aracının enkazını bize vereceklermiş... Sağolsunlar!.. Arabam yoktu, iyi oldu!!!? Gördüğünüz gibi; dünü ve bugünü anlattık... Peki, yarın ne olacak?.. Öyle sanıyorum ki; Bir hafta sonra ?zamanaşımı? süresi dolacak ve ?failler?in değil ?kurban?ların cezalandırıldığı bu olay ?örtbas? edilecek. Ne ilginç değil mi; ?Olayın böyle kapanacağını? yıllar önce Abdülhamit Çelik´in ifadesini alan ?polisler? söylemişti; ?Bize ne Uğur Mumcu´dan!.. Bizim işimiz dosyayı kapatmak!? Galiba öyle olacak!.. Bu dosya, böyle kapanacak!.. (Hasan Karakaya / Yeni Akit)
MUMCU´YU BEN ÖLDÜRMEDİM!
13.12.2012 16:45 Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit): Yeni Akitin manşetinden verilen haberi okudunuz: Karakuş, Umut Davası operasyonundan 34 gün önce dağa kaldırılıp, işkence ve ölüm tehditleri ile Mumcu cinayetini üstlenmeye zorlanmış. Kurgulanmış bir senaryoyu ezberletmişler ve sonuçta Yusuf Karakuş, baskılara dayanamayarak Uğur Mumcunun öldürülmesine yönelik senaryoyu kabul etmiş. Kamuoyunda Umut Davası olarak bilinen, gazeteci yazar Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoyun öldürülmesine ilişkin davanın tamamen tezgâhla açıldığına yönelik belgelere ulaşıldı. Şimdi bu davaların yeniden görülmesi bekleniyor.
Mumcunun öldürüldüğü günde. O dönem hemen İslami kesimi suçladılar.. Telefonlar geliyor, tehdidin, küfrün bini bir para.. Bir televizyondan aradılar.. Soldan bir profesörle Tvde konuyu konuşmak için çağırdılar.. Hemen kabul ettim. Programa çıktım, saldırıyı yapanların bizi birbirimize düşürmek istediklerini söyledim. O günlerde sık sık Mumcu ile bir araya geliyor, tartışmalara katılıyorduk. Bir Vakit yazarı ve bir Cumhuriyet yazarı bir arada Türkiyenin meselelerini konuşuyorduk.. Sol belediyeler de çağırıyordu. O zaman solcuların yönetimde olduğu Torbalı belediyesi adımı bir caddeye vermişti. Cadde tabelasını Ahmet İsvan çakmıştı.. Sanırım Aydın Köymenle de beraberdik. Konuşma konularımız belli. Adalet, barış, özgürlük, insan hakları, hukuk devleti.. Teröre karşı idik, Mafiaya da.. İkimiz de barışa destek veriyorduk.. Mafiaya karşı bir söylemimiz vardı. Uyuşturucu, silah ticareti ve terör, faili meçhuller üzerinde konuşuyorduk.. Saldırının ardından herkesi sükunete, hep birlikte olayın aydınlatılması için birlikte çaba göstermeye çağırdım.. Birileri bizlerin kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyordu. Birbirimize saldırırsak, Mumcunun katillerinin, gayesine hizmet etmiş olacağımızı söyledim. O katil kimse onu bulmalı idik, arkasında kim varsa onu ortaya çıkarmalı idik ve bu cinayetin niçin işlendiğini anlamalıydık..
Cinayeti tezgahlayanlar her şeyi çok iyi planlanmıştı. Halkı sokağa döktüler. Kahrolsun şeriat sloganları, Türkiye İran olmayacak pankartları.. Bunları kim tezgahladı bugün artık daha kolay görülüyor, anlaşılıyor.. O kanalda çarpıcı şeyler söylememe rağmen, malum media hemen ambargo uyguladı.. Kışkırtıcı yorumlar yapmaya başladılar. Ben de bir gün sonra Cumhuriyet gazetesine gitmeye karar verdim. Birkaç arkadaş daha birlikte gittik. O zaman İdare Müdürü Ahmet Korulsandı sanırım. O buna tanık. Randevuyu Avukat Atilla Coşkun vasıtası ile aldık. Başsağlığı için gittik.. Taziye defterine düşüncelerimizi yazdım. Yukarı çıktık.. Yazarlar ve yönetici kadro oradaydı. İlhan Selçuka, beraber çalışalım. Cinayetin arkasındaki karanlık çevreleri deşifre edene kadar ortak bir araştırma grubu oluşturalım dedim.. Selçuk sadece dinledi.. Cevap vermedi. Daha sonra odasına gittim.. En azından haftada bir, bir araya gelerek bize ulaşan bilgileri değiştirelim, birlikte değerlendirelim dedim.. Cevap vermedi..
Mumcuyu öldürenler, aslında Mumcudan sonra beni ya da Ali Bulaçı vuracaklardı. Plan öyle yapılmış, Mumcunun ardından ikimizden biri... Bizim için koruma tedbiri alındı. Cuma namazı çıkışı vurmak için plan yapmışlar. Baktık kışkırtmaların biteceği yok, yurtdışına çıktık ve bir ay da gelmedik.. Yani cinayetler devam edecekti. Mumcu ile benim, Bulaçın adı aynı proje içinde birlikte değerlendirilmiş. Balyoz davasında ikimizin adının yer alması boşuna değilmiş.. Ali Bulaçın tetikçisine bomba eğitimi verildiği iddiası da ilginç.. Komana bunların sorulması gerek. Koman bunları biliyorsa niye sustu. Bilmiyorsa, bu işler tezgahlanırken kendi ne yapıyordu ya da bunları dışarıdan örgütlüyorlar idi ise, kendisi niçin önleyici tedbirler alma gereği duymadı.. Bana kalırsa Demirel de biliyor bu işleri. Kimin eli kimin cebinde, onun bunu bilmesi gerek.
Durup dururken bu konuyu yazmıyorum. Geçen gün okuduğum bir haber beni o günlere götürdü. İşte o haber: Kanal 5e konuk olan Demokratik Üniversiteler Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, medyanın, bir dönem belli yapılanmalar tarafından kullanıldığını ifade etti. Uğur Mumcunun öldürülmesinin hemen ardından, yine medyanın devreye girdiğini anlatan Hatipoğlu, şöyle devam etti: Basın bir dezenformasyon görevi üstlendi. Olayın gerçek faillerinin görülmesi engellendi. Ben de o dönem farklı açıklamalarda bulundum. Özeleştiri yapıyorum. Pişmanım. Hem kendi arkadaş grubumuzun içinde hem de medya eliyle farklı yönlendirildik. Bu 28 Şubat döneminde çok daha etkili kullanıldı. Hatta Danıştay saldırısının ardından da kartel medya yine devreye sokularak olayları farklı mecralara çekmeye çalıştı. Uğur Mumcu ve Danıştay saldırısı İslamcılara yıkılmak istendi. Mumcuda başarılı oldular ama Danıştay saldırısı tutmadı. Bu iki olay da tamamen Özel Harp Dairesi tarafından planlanmış bir senaryoydu. Selâm ve dua ile. (Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit)
UMUT OPERASYONUNUN DİĞER BİR MAĞDURESİ DAHA YAŞADIKLARINI ANLATTI
18.02.2013 12:25 Eşi, Uğur Mumcu suikastı iddiasıyla haksız yere 5 buçuk yıl hapis yatan Kamile Şahin, bir gece evlerine yapılan baskınla başlayan ve sadece eşini değil kendisini, ailesini, çocuklarını ve çevresini de derinden etkileyen süreci anlattı.
MAZLUMDER Cezaevleri Çalışma Grubu tarafından organize edilen Cezaevi Söyleşileri´nin 7.´sine Umut Operasyonu kapsamında tutuklanıp 5 buçuk yıl hapis yatmış olan Mehmet Şahin´in eşi Kamile Şahin konuk oldu. MAZLUMDER İstanbul Şube Başkan Yardımcısı ve Cezaevleri Çalışma Grubu Başkanı Av. Kaya Kartal´ın açılış konuşması ile başlayan programda Kartal öncelikle Cezaevleri Çalışma Grubu olarak bugüne kadar yaptıkları çalışmalardan bahsetti. Türkiye´de cezaevlerindeki mahpuslara karşı duyarlı olunmadığını söyleyen Kartal, Birçok kişi cezaevindeki herkes kesin suçluymuş gibi, oralarda zulüm gören hiçbir kimse kalmamış gibi düşünüyor. dedi.
Daha sonra Kamile Şahin´in MAZLUMDER´e hem geçmişteki desteklerinden hem de bugün yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkür ederek başladığı konuşmasında, 5 Mayıs 2000 tarihinde 50 kadar silahlı, çelik yelekli polisin gece yarısından sonra evlerine geldiği günü şöyle anlattı: Kapıyı kırarcasına çalıyorlardı. Eşim açar açmaz onu yere yatırıp başına silahları dayadılar. Onu ve hatta o sıra şehir dışından evimize misafirliğe gelen tanıdığımızı da götürdüler. Bizi ise 2 gün evimizde kalarak kontrol altında tuttular. Dışarı çıkmamız, eve birisinin gelmesi, polisler olmadan diğer odalara gitmem, cama yaklaşmamız yasaktı. Çocukları en azından markete götürüp hava aldırmak istediğimde ise bir polis izin vermediği gibi oğlumun yanında ´Dua et ki oğlun küçük, yoksa onu da alırdık´ dedi. Niçin geldiklerini, eşimi neden götürdüklerini bile bilmiyorduk. 2 çocuğum da küçüktü, bu olaydan dolayı oğlumun psikolojisi bozuldu. Okulda arkadaşları senin baban katil mi? diye soruyorlardı. Oğlum uzun süre ilaç kullanmak zorunda kaldı. 2 gün sonra gittiler ama eşimden haber alamıyorduk. Televizyonu açtık belki bir haber alırız diye. ´Katiller nihayet yakalandı´ haberinde eşimi görünce ne ile suçlandığını ve Ankara´ya götürüldüğünü öğrendik. Bu haberlerden sonra basın, tutuklananların eşlerini, ailelerini de rahat bırakmıyordu. Biz de basın toplantısı yapmıştık. Ondan sonra basında benim fotoğrafımla ama bana ait olmayan ´Eşimin bu işlerle ilgisi olduğunu bilmiyordum, bilseydim onunla evlenmezdim´ gibi ifadelerle yalan haber yaptılar.
Yaşadıklarının sadece filmlerde yaşanabilecek şeyler olduğunu ifade eden Kamile Şahin, 1 gecede bütün hayatımız değişti. Eşim bir gün öncesinde sıradan bir insanken bir gün sonra mahkeme başkanının beyanıyla Türkiye´nin en önemli davasının sanığı yapıldı. dedi. Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve daha birçok faili meçhul cinayeti işleyen kişiler oldukları iddiasıyla eşiyle birlikte suçlananlardan bazılarının eşlerinin de gözaltına alındığını söyleyen Şahin, Kendilerine yapılan işkencelerin eşlerine de yapılmasından korkanlar önlerine ne gelirse imzaladılar. Bu isimler önce idama çarptırıldı, idam cezası kalkınca da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldılar dedi.
Kamile Şahin konuşmasının devamında kendilerine tüm bu yaşatılanların Müslümanları bastırmak, sindirmek için yapıldığını, ancak eşi ve diğer İslami mücadelesine devam edenlerin buna direndiklerini ve çalışmalarına devam ettiklerini, geçtiğimiz haftalarda da Umut Davası kapsamında yeniden hapis cezası aldıklarını söyledi.
Söyleşide cezaevi ziyaretleri sırasında yaşadıkları sorunlardan da bahseden Kamile Şahin, Mehmet Şahin´in ilk koyulduğu cezaevinde sadece siyasi ya da mafya örgüt liderlerinin kaldığını, çok güvenlikli bir cezaevi olduğunu, içeri girmenin ve eşiyle görüşmenin her defasında bir eziyete dönüştüğünü belirterek Çocukları da beni de soğukta dışarıda bekletiyor, sonra yine soğuk ortamlarda üstümüzdekileri çıkarttırıp arama yapıyorlardı. İçeri parmak izimizi algılayan bir alete parmak basarak girebiliyor ve çıkabiliyorduk. Bir defasında neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde çıkarken makine kızımın parmak izini tanımadı. Bizi tanımalarına rağmen saatlerce beklettiler, sonra savcı geldi ve zabıt tutup öyle bıraktılar. Bırakırken de ´Dua edin ki bu cezaevinde hiç kadın mahkum yok, yoksa hayatta çıkamazdı´ dediler dedi.
Kamile Şahin, Umut Operasyonu öncesinde zaten bir senaryonun hazırlandığını, ne yaparlarsa yapsınlar, ne delil sunarlarsa sunsunlar hiçbir şeyin değişmeyeceğini bildiklerini ifade ederek bu olayın kendilerinden götürdüğü şeyler olduğu gibi katkılarının da olduğunun altını çizdi: Allah insana bir bela verdiğinde mutlaka bunun bir sebebi vardır. Bu olay bize güçlü olmayı, bazı şeylerin üstesinden gelebileceğimizi gösterdi. Ben birçok şeyi tek başıma yapmayı öğrendim. Eşimin spor salonu vardı ve benle kızım idare etmek zorunda kaldık. Bütün müşterilerimizi kaybetmiştik. Toparlanabilmek için tek başımıza mücadele verdik. Sadece maddi değil, manevi desteğe de çok ihtiyacımız olan günlerdi ama insanlar eşimle aynı akıbete uğramaktan korktukları için bizden uzak durdular.
MAZLUMDER İstanbul Şubesi Basın Bürosu
istanbul.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/kamile-sahin-yasadiklarimizin-sadece-filmlerde-gorulebilecek-seyler-oldugunu-saniyorduk/9729
(14 Ocak 2013), son güncel.: (18 Şubat 2013)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Bu olayla ilgili MAZLUMDER 11 Ocak 2001 açıklaması
Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili manşetlerimiz
Uğur Mumcu ile ilgili tüm manşetlerimiz
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap