Önceki gün görülen 272. duruşmada, sanık Mustafa Balbay´ın bir taraftan savunma süresinin kısıtlı olmasından şikayet etmesi, diğer taraftan da hakkındaki suçlamalarla ilgili tek kelime konuşmaması ve aksine mahkemeyi ve yargılamayı suçlaması, uyarılara rağmen de bunu sürdürmesi hakimleri isyan ettirdi. Aslında bu, Ergenekon sanık ve çevrelerinin uzun süredir yürüttüğü bir savunma taktiği olarak gözleniyor. ´En iyi savunma, saldırıdır´ taktiğini kullanan sanıklar mahkeme heyeti yerine kamuoyunu etkilemeye çalışıyor. Bu duruma dikkat çeken Bugün yazarı Adem Yavuz Arslan, sanık avukatları ile Ergenekon yandaşlarının ekran ekran dolaşıp davayı kamuoyunda kazanmaya çalıştığını belirtiyor. 4 yıl öncesini hatırlatan Arslan, iddianame açıklanmadan önce de harekete geçen bazı çevrelerin 22 maddelik bir eylem planı hazırlayıp müzahir oldukları yazar ve akademisyenlere yolladıklarını hatta talimatın piyasaya düştüğü gün bazı gazetelerin tam da talimatta yer alan haber ve yorumlarla çıktığını belirtiyor. Diğer taraftan yargıtay onursal eski başkanı Sami Selçuk´tan şok bir öneri geldi: Ergenekon sanıklarına af çıkarılsın! Hukukçu kimliğiyle bağdaşmayan dengesiz çıkışlarıyla bilinen Selçuk´un bu son önerisi kamuoyunu şok etti.
19.12.2012 12:55 Adem Yavuz Arslan (Bugün): İstikrar dediğin böyle bir şey olmalı! Ergenekon yargılamalarında sona yaklaşıldıkça mahkemeyi ve davayı itibarsızlaştırma kampanyası da hız kazanıyor. Mahkemeyi basıp sanıkları kurtarmak isteyen kalabalıklar şimdilerde medyayı abluka altına alma gayreti içindeler. Sanık avukatları, Ergenekon yandaşları ekran ekran dolaşıp davayı kamuoyunda kazanmaya çalışıyorlar. Haklarını teslim etmek gerekir ki ciddi mesafe de aldılar. Silahları, suikast planlarını, eylem hazırlıklarını gözden kaçırıp usul hatalarına dikkat çekmeyi başardılar. Görünen o ki mahkeme nihai kararı verinceye kadar bu kampanya artarak devam edecek. Aslında itibarsızlaştırma kampanyası bile tek başına Ergenekon zihniyetini ve işleyişini ortaya koyma açısından önemli bir ipucu. Ancak bu kampanyayı anlamak için iki kısa hatırlatma yapmakta fayda var. Malum Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür derler.
EKRANLARDA YORUM YAPACAKLARA 22 MADDELİK ´TALİMAT´!
İlki 2008 Temmuz´una ait. Üzerinden uzun zaman geçtiği için unutulmuş olabilir. 14 Temmuz Ergenekon´un ilk iddianamesinin açıklanacağı tarihti. İddianame açıklanmadan harekete geçen ´bazı çevreler´ 22 maddelik bir eylem planı hazırlayıp müzahir oldukları yazar ve akademisyenlere yolladılar. Başlık ise hayli manidardı: Acil ve senkronize reaksiyon uyarısı...
İddianame hakkında yazı yazacak, ekranlara çıkıp yorum yapacaklara gönderilen ´talimatlar´da ise davanın itibarsızlaştırılması için ´gizli tanıklara, tapelere vurgu yapılacak, yargılamanın bir rövanş olduğu, davanın bütün muhalifleri sindirmek için açıldığı ve başsavcısının Erdoğan olduğu´ işlenecekti. Ayrıca sulandırma planında davanın ana haber bültenlerinde nasıl verileceği de tarif ediliyordu. İddianamenin zayıf yönlerini öne çıkartan yayınlar yapılması talimatı verilirken davanın siyasi bir operasyon olduğunun işlenmesi isteniyordu. İşin garibi 22 maddelik talimatın piyasaya düştüğü gün bazı gazeteler tam da talimatta yer alan haber ve yorumlarla çıkmıştı. Hatta talimatta yer aldığı gibi Erdoğan´ı savcı cübbesi ile çizen karikatürler bile yayınlandı.
SAVUNDUKLARI TEZ ´PLANDAKİ TALİMATLARDAN BİRİ´ ÇIKTI
Gelelim ikinci hatırlatmaya... 12 Haziran 2009´da Taraf Gazetesi ´AKP ve Gülen´i bitirme planı´ manşeti ile çıktı. Haberde Genelkurmay bünyesinde hazırlanmış, Albay Dursun Çiçek imzalı bir andıçtan bahsediliyordu. Andıçta AKP ve Fethullah Gülen cemaatini bitirmeye yönelik planlar vardı. Eylem planının içinde ise Ergenekon davasına ve hükümete yönelik mücadelenin yol haritası da anlatılıyordu. Sanık avukatlarının ya da Ergenekon müzahiri çevrelerin sık sık dile getirdiği TSK personeli irtica ile mücadele ettiği için bu davada yargılanıyorlar tezi o eylem planında talimat olarak vardı. Eylem planında canlı yayınlara nasıl bağlanılacağından gönderilecek ihbar mektuplarına ve oluşturulacak sahte ses kayıtlarına kadar hayli detay mevcuttu. Bu eylem planı deşifre oldu ama bazı medya kurumları tam da talimatta yer aldığı şekilde yayınlarına devam etti.
ŞİMDİ İKİ BOYUTLU EYLEM PLANI DEVREDE
Bu iki hatırlatmayı yapmamın nedeni şu: Davada sona yaklaştıkça iki boyutlu bir eylem planına şahit oluyoruz. Birinci boyutu sanıkların mahkemeyle cedelleşmesi. Dikkat edilirse sanıklar ya da avukatları iddiaları cevaplamak veya delilleri çürütmek yerine direkt mahkemeyi ve tanıkları hedef alıyorlar. Mahkemeyi yetkisiz ve hukuksuz görmek gibi bir taktikleri var. Diğer boyut ise medya üzerinden götürülen kampanya. Bir kısım avukatlar ve siyasiler mahkemeyi meşru görmediklerini anlatarak davayı itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyorlar. Hatta daha da ileri girip Silivri´yi darbe mahkemesi olarak tanımlıyorlar. Darbe yargılamasının nasıl olduğunu yaşı uygun olanlar olmayanlara anlatsınlar deyip esasa dönersek... Ergenekon yargılamalarında usul hataları olabilir, yargılamada aksaklıklar olabilir. Ancak bunları tartışmak yerine darbe yargılamasına benzetmek herhalde akıl tutulmasıdır. Üstelik yukarıda alıntıladığım talimatlar ortada iken o metinlerde yazan argümanlarla kampanya yürütmek en basit tabirle milletin aklıyla alay etmek oluyor. Bari özgün bir tez bulun da sözünüzün bir anlamı olsun... (Adem Yavuz Arslan / Bugün)
İŞTE 2008´DE TEDAVÜLE SOKULAN 22 MADDELİK ERGENEKON DAVASINI SULANDIRMA PLANI
İddianamenin püskürtülmesi için işlenecek konular, konuma göre tercihlere açık olarak önerilmektedir:
1) Yüzelli gözaltı, bir ölü ve onca yaygaraya karşın, bu yapılanların nedenlerini izah edemeyen, hukuki geçerliği zayıf, ortalamanın altında, objektif olmayan bir iddianame ile karşı karşıyayız. Kısacası, dağ fare doğurmuştur.
2) Ergenekon soruşturması bir rövanştır. AKP ve yandaşları kapatma davasını çevirmek ve hıncını almak için Cumhuriyet taraftarlarına saldırmaktadırlar. İddianameden bir takım alt konular özenle seçilerek bu tez güçlendirilecektir.
3) İddianame ve soruşturma hukuki değildir; her yönüyle siyasidir.
4) İddianame ve soruşturma TSK ve Cumhuriyetin kazanımlarına karşıtlığın yeni bir versiyonudur. Daha önce Şemdinli iddianamesi ile yapılmak istenen neyse, burada varılmak istenen de odur.
5) Hükümet muhalefetsiz bir Türkiyenin peşindedir. Faşizme yakışan bir düzen AKPye Ergenekon davasıyla hediye edilmek istenmektedir. İddianamenin felsefesine göre; toplumun %53´ü örgütçüdür.
6) Savcı Zekeriya ÖZ AKPnin güdümündedir ve sonlarının aynı olması da mukadderdir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ferhat Sarıkaya olayındaki gibi tutum alması için göreve davet edilmelidir. Bu davet ve uyarılar, hukukçu akademisyenler ile emekli Yüksek Yargı mensuplarına yaptırılmalıdır.
7) Savcı iddianamesini polisiye varsayımlara, komplolara ve duyumlara dayandırmış, adeta basit bir dedektif gibi davranmıştır. Türkiyede herkes ´Devlet yıkar, Devlet kurar´. Klüpte, kafede, dost ortamında yaptığımız sohbetler, savcıya göre delil olabilir ama hukuk öyle dememektedir. Hukukçulara göre iddianame temel hukuki gereklilikleri karşılamamaktadır.
8) İddianame Cumhuriyetin ve kazanımlarının sonunu getirmek üzere düzenlenmiştir. AKPye mesafeli kurumlar ve muhalefet başta olmak üzere herkes suçludur. Buradan aralanan kapıyı geçerlerse bir sonraki hamleleri Türkiye Cumhuriyet devrimlerinden geri adım atılması ve Atatürkçülüğün de terör örgütü olarak ilan edilmesi olacaktır.
9) Savcı ve mahkemenin tarafsızlığı şüphe uyandırmaktadır; hatta şüphenin ötesinde kesinlik kazanmış gibidir. Bu sebeple, HSYK üzerine düşen görevi yapmalı, savcı ve gerektiğinde hakimlere yönelik müdahalede bulunmalıdır.
10) Savcı bu soruşturmayı yürütebilecek yaşta ve tecrübede değildir.Ümraniye savcılığından özel yetkili C.Savcılığına hangi mesleki başarısı nedeniyle atandığı belli değildir.
11) Soruşturma kapsamındaki emekli askerleri sivil savcılar soruşturamaz. Onlarla ilgili dosya derhal askeri yargıya havale edilmelidir. (Şener Eruygur ve Hurşit Tolon´un özgeçmişleri, askeri kariyerleri ve başarıları vurgulanarak verilmelidir)
12) Bu soruşturmanın İstanbul Savcılığı tarafından yürütülmesinin haklı bir tarafı yoktur. Sanıklar Türkiyenin her yanından yakalanıp neden İstanbula götürülmektedir. Özellikle de Şener Eruygur ve Hurşit Tolon´un yaşadıkları, iddia edilen eylemleri işledikleri yer Ankara olduğundan soruşturmayı Ankara Savcılığı yapmalıdır.(Eğer iddianamede Danıştay bağlantısı kuruluyorsa, Danıştay iddianamesi daha önce açıldığı için davalar Ankarada birleştirilmelidir, diye hukukçulardan görüşler alınacak.)
13) Başbakan bu soruşturmayı polis ile kendilerinin başlattığını söyleyecek kadar bu soruşturmanın içindedir. Başsavcı Aykut Cengiz Engin değil adeta Recep Tayip Erdoğan´dır. (Başbakanın Başsavcı cüppesiyle çizildiği bir karikatür etkili olacaktır.)
14) Siyasi bir dava olan Şemdinli davasında Yüksek Yargı duruma el koymuş, Şemdinli iddianamesinin hayal mahsulü olduğunu söyleyip, gereğini yaparak dosyanın askeri yargıya gönderilmesine karar vermiştir. Bu dosya Şemdinli davası ile aynı mahiyettedir ve aynı şekilde sonuçlanması yargısal kararların gereğidir.
15) İddianamedeki suçlamalar, tamamen düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındadır. AKP karşıtı tüm sivil toplum örgütleri soruşturma konusu edilerek yıldırmak istenilmektedir. Demokrasi adına iddianameyi alkışlayanlar, Türkiyede´ki düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün gerilediğini fark etmelidirler.
16) Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğü yara almıştır. Erol Mütercimler bile cep telefonu kullanmayacağını açıklamıştır.
17) Soruşturma kapsamında bazı kişiler silahlanmış olarak yakalanmışlarsa da, bu durum hepsinin silahlı olduğunu göstermez. Suç işlemiş olanlarla masum olanları karıştırmamak yargının görevidir.
18) İddianamede suç olarak sayılanlar, herkesin gözünün önünde cereyan etmiştir. Belli ki savcılık, siyasi bir hamle adına, harekete geçmek için uygun zamanlamayı beklemiştir. Kamuoyuna darbe atlatıldı denilerek isnat edilen suçlamalar, yine AKPnin iktidarda olduğu geçmiş döneme aittir ve o dönem hiçbir şey kamuoyuna ve yargıya yansımamıştır. Bu suçlamalar, kapatma davası ile sıkışan AKP tarafından sonradan uydurulmuştur.
19) Hukukçular iddianamenin Mahkeme tarafından iade edileceği görüşünde birleşiyorlar.(İddianamenin toplum üzerindeki etkisinin kırılabilmesi için bu en önemli fırsattır. Yayınlar mahkeme üzerine dönmeli ve davaya bakacak olan mahkemenin başkanı hakkında nötr haberler yapılmalı.)
20) Hem soruşturmadan, hem de iddianameden en zayıf halkalar seçilmeli ve argümanlarımız bu açılardan yansıtılmalıdır.
21) Ergenekon, tam anlamıyla bir mağduriyet soruşturması haline gelmiştir. İddianamenin de cılız kalması bu mağduriyete sebep olanların haksızlığını göstermektedir.
22) Ergenekoncu denilen sanıkların tek suçu, AKPye muhalif olmak ve Ülke sorunlarına Cumhuriyet değerleriyle çözüm aramaktır. İddianameyi hazırlayan ve hazırlattıran zihniyet, yurdumuzda Atatürkçülük çerçevesindeki tüm çözüm arayışlarının karşısındadır.
Son olarak,
İddianamenin hemen sonrasında kamuoyunda oluşan ilk tepkilerin belirleyici ve kalıcı olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
ONURSAL(!) YARGITAY ESKİ BAŞKANI ERGENEKONCULARA AF İSTEDİ
İlginç bir çıkış da eski Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk´dan geldi. Selçuk, Ergenekon davasında tek çözümün af olduğunu iddia etti. 12 Eylül darbesi davasının ihtiyar sanıkları için aynı şeyleri düşünmeyen, hatta yataklarında ifadelerinin alınmasına dahi ses çıkarmayan Selçuk´un halkın oylarıyla seçilmiş olan mevcut hükümeti devirmeye kalkan sanıklara af istemesi kamuoyunu şok etti. Onursal hukukçu sıfatı bulunan Selçuk, haftabaşında Vatan Gazetesi´ne verdiği röportajda, Ergenekon´da Aftan başkan çözüm yok diyerek Genel bir Af çıkarılması gerektiğini söyledi. Selçuk, ?Şimdiye kadar olanlar bir yana bırakılmalı. Ergenekon davasında tek çözüm af!? Neden mi? İşte cevabı; ?Zira ortada dış dünyaya yansımış herhangi bir şiddet olgusu yoksa, eylem suç olmaz! dedi. Pes dedirten bu yaklaşım, eğer hükümetin devrilmesi başarılsaydı, Selçuk darbecileri eleştirecek miydi denmesine neden oldu. Olayın çok ilginç bir yönü de Selçuk´un, Ben dosyayı görmedim, incelemedim. Kanıtları da bilmiyorum demesiydi. İşte eski Onursal Yargıtay Başkanı´nın röportajından ilgili bölümler; (Tamamı http://haber.gazetevatan.com/ergenekon-davasinda-aftan-baska-cozum-yok/499895/4/Haber)
Sizce Ergenekon davası biter mi? - Ben dosyayı görmedim, incelemedim. Kanıtları da bilmiyorum ama hem Ergenekon davasında hem de Balyoz davasında Yargıtay büyük bir sınav verecek. Çünkü dış dünyaya yansımış maddi öğenin bulunduğuna ilişkin bir haber, bugüne dek basına yansımadı. Ben duymadım, işitmedim.
Yani kanıt mı yok? - Hayır, kanıt değil. Maddi öğe. Hukuk insanların iç dünyasıyla uğraşmaz. Yasaların öngördüğü ayrıksı durumlarda uğraşır yalnızca. Yani siz beni öldürmeyi düşünebilirsiniz. Bu günahtır, bu ahlaka aykırıdır, hukuk onunla uğraşmaz. Ama eğer beni öldürmeye teşebbüs ettiyseniz, bunu en azından dış dünyaya yansıyan bir davranışla yaptıysanız, o zaman hukuk çevrime girer. Sözgelimi elinizde silah bir pusu kurduğunuz sırada yakalanırsınız. Hükümeti düşürmeye kalkışma suçu da, şiddetin dış dünyaya yansıdığı anda oluşur. TCY´nin maddesi böyle diyor: ?Şiddet kullanarak.? Bu davalarda en önemli nokta dış dünyaya yansımış bir şiddet var mı, yok mu sorunudur. Eğer yoksa o suç oluşmaz.
Bu davalarda hiç mi suç unsuru yok? - Dosyayı bilmiyorum. Ben sadece suçun temel öğesinden söz ediyorum. Bu suç oluşmazsa belki örgüt kurma suçu olabilir. Olur demiyorum. Dikkat edin, kanıtlar ve suçun öğeleri varsa olabilir diyorum. Siz dışarıya çıkarsınız, dersiniz ki ?Ben hükümeti düşüreceğim, ihtilal yapacağım.? Bu suça teşvik olur. Bunu bir örgütlenme içinde yaparsanız, bu suç işlemek için anlaşma olur, örgütlenme olur. Onların cezası da bu kadar ağır değildir. Bu kadar basit! Yargı bu bakımdan büyük bir sınav geçirecek. En çok da Yargıtay geçirecek bu sınavı. Neden derseniz bir kere bu dosyaları incelemek korkunç bir karabasan.
Ergenekon´a af mı? Nasıl? - Evet, af! Bu son dönemde Özel Yetkili Mahkemeler tarafından yargılanan davalarla ilgili olarak bir af çıkması zorunlu. Ancak bu af yasasında bir nokta da açıklığa kavuşturulmalı, 1960 yılında genel bir af çıktı, ?İsteyen sanık affı kabul etmeyebilir? dendi. Yani sanık ?Hayır, ben bu affı kabul etmiyorum. Ben suç işlemedim. Aklanmak istiyorum? diyebilmeli. (Vatan)
(19 Aralık 2012, 12:55)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ergenekon davasını engelleme girişimleri
Kontrgerilla Medyası
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap