Özel Harp Dairesi´nin kurucularından emekli Albay İsmail Tansu´nun ´Kopuk tesbih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye´nin her yerindedirler.´ dediği ´sivil uzantılar´ kim? Hangi askeri organın uzantılarıydılar? Neden Türkiye´nin her yerindeler?
02.12.2012 12:12 Kartal Demirağ, Turgut Özal´a iki el ateş ederek suikast girişiminde bulunduğunda, 6 yıl önce okuttuğu Adıyaman´ın Toptepe köyündeki eski öğrencileri neler hissetti acaba? Daha sonra tayininin çıktığı ama hiç uğramadığı Muğla Köyceğiz´deki okulundaki öğrencileri de muhtemelen öğretmenlerinin yüzünü ilk kez orada gördüler. 18 Haziran 1988 tarihli suikast girişiminden 3 yıl önce görev yaptığı Ardahan´ın Çaylayık köyü muhtarı Hayrettin Şit de bu ´garip öğretmen´in neden ayın sadece 5 gününü köyde geçirdiğini, sonra kaybolduğunu o gün anladı. Ellerini bile sıkmayan bu öğretmenin hayatında, aslında çok daha karanlık noktalar olduğunu bilmiyordu. Özal suikastını soruşturmakla görevli DGM Savcısı Uğur Tönük, bu karanlık noktaları aydınlatmaya çok yaklaşmıştı. Ta ki Özel Harp Dairesi´nin (ÖHD) eski başkanı Sabri Yirmibeşoğlu onu sert bir şekilde tehdit edinceye kadar. Peki bir öğretmenin ÖHD başkanlığı yapmış bir emekli orgeneralle ne işi olabilirdi?
ÖHD´nin ilk kurucularından emekli Albay İsmail Tansu´nun sözleri belki bu soruya cevap olabilir. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu´nun geçtiğimiz çarşamba günü açıklanan raporuna da yansıyan bu sözler, ?Sivil uzantılar, ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilenlerdir. Görev verilemez. Kopuk tesbih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye´nin her yerindedirler. Savaşla beraber tesbihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar.? şeklindeydi.
Kim bu sivil uzantılar? Hangi askeri organın sivil uzantılarıydılar? Neden Türkiye´nin her yerindeler? Kartal Demirağ´la ilgisi ne? Bu soruların cevabı bizi, Demirağ tetiği çekinceye kadar yaklaşık 40 yıldır Batı Avrupa ve Türkiye´ye egemen olan çok daha büyük, karmaşık ve ahtapot gibi her yeri sarmış gizli bir şebekeye götürecek. 2. Dünya Savaşı bitip Soğuk Savaş´ın başlamasıyla birlikte artık dünyanın süper güçleri İngiltere ve ABD için hedef komünist bloktur. NATO bünyesinde, Türkiye de dahil üye 16 devlet ve 4 bağımsızla birlikte toplam 20 ülkede gizli ordular kurulur. ´Stay Behind (Gölgede Kal)´ anlaşmalarıyla birlikte, bu ülkelerin orduları ve gizli askerî servislerine bağlı gayrı nizamî harp birlikleri oluşturulur. Askerî ve sivil kanatlardan oluşan bu karanlık yapıların tamamı NATO´ya bağlıydı. En ünlüsü ise hiç kuşkusuz İtalya´daki Gladyo´ydu. Her ülkedeki gizli yapının ismi farklıydı. Fransa´da Rüzgâr Gülü, Danimarka´da Absalon, Norveç´te ROC, Belçika´da SDRA8, İsviçre´de P26... Türkiye´deki gizli yapının adı ise Seferberlik Tetkik Kurulu idi. 27 Eylül 1952 tarihinde kuruldu. 1965 yılında Özel Harp Dairesi, 1992´de de Özel Kuvvetler Komutanlığı adını aldı. Bu örgütü iyi tanımlayabilmek için diğer NATO ülkelerinde kurulan benzerlerini tahlil etmek şart. Çünkü CIA´in gizli tarihini yazan Amerikalı akademisyen John Prados´un da yerinde tespitiyle bütün yapılarda özdeş teknikler kullanılmıştı.
Normal zamanda işinde...
´Gölge ordu´ ya da ´gizli şebeke´ olarak adlandırılan bu yapılar, Sovyetler Birliği´nin muhtemel işgali durumunda düşman hatlarının gerisine sarkarak gayri nizami harp teknikleri ile direnişin organize edilmesini amaçlıyordu. Bunun için halkın örgütlenmesi, bombalama, sabotaj, suikast ve psikolojik savaş dâhil her türlü yöntemin kullanılması öngörülüyordu. Haliyle örgütün, normal zamanlarda ´uykuda´, işgal durumlarında ise harekete geçecek sivil unsurları bulunuyordu. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu´nun raporuna göre Türkiye´deki rakam 100 binlerle ifade ediliyor. Normal zamanlarda kendi işinde gücünde, zamanı geldiğinde uyandırılarak ´tesbih taneleri gibi ipe dizilmeyi bekleyen´ bu unsurlar, halk arasında sıradan insanlar gibi görünüyordu. Çeşitli kamplarda özel harp eğitimlerinden geçirilen bu kişiler mahallede bakkal, kasap, köyde çiftçi, dairede memur, okulda öğretmen, üniversitede öğretim üyesi, Meclis´te milletvekili, işadamı, gazeteci, hukukçu ya da üst düzey bir bakan olabilirdi.
ÖHD´nin başkanlığını yapmış isimlerden emekli Orgeneral Kemal Yamak, 1974 yılında dönemin başbakanı Ecevit´e ÖHD brifingi verirken, ?Meclis´te CHP dahil her partiden Özel Harpçi milletvekili var. Bu vekiller genç yaşta örgüte girerler.? diyerek buna işaret etmişti. Bunların çoğunun da birbirini tanımadığını özellikle ekleyerek... Çünkü, Gladyo konseptinin ´bilmen gerektiği kadarını bil´ prensibi, bütün ülkelerde uygulanıyordu. Eşinize bile söylemeniz yasaktı. İtalyan Gladyatör Ennio Colle, savcıya verdiği ifadede, eğitime götürülürken bile camları karartılmış uçaklarla getirilip götürüldüklerini anlatmıştı.
2. Dünya Savaşı sırasında Fransa´da Alman işgaline karşı halkı örgütleyen Maki örgütü NATO´ya ilham olmuş, İngiliz SAS komandolarının yöntemleri de eğitimlere esas teşkil etmişti.
Bu gayri nizami harp birliklerinin mantığını en iyi anlatanlardan biri de Kurmay Albay Asım Eren´di. Daha 1950 yılında bir kolordu karargahında verdiği konferansta, şöyle bir benzetme yapıyordu: ?Güzel bir bahçe düşününüz, çeşitli meyveler ve sebzeler yetişiyor (...) Günün birinde bu bahçeye boğalar saldırıyor. Bahçe sahipleri bir o tarafa bir bu tarafa koşarak sopalarla bunları kovalamaya çalışıyor. Başa çıkamıyorlar, boğalar bahçeyi tarumar ediyor ve çıkmıyorlar. Bu bahçeden ailenin dışında faydalanan bir grup daha var: Arılar. Bu defa boğalarla mücadeleyi bu arılar üstleniyorlar. Boğalara hiç rahat vermiyorlar. Kuyruksokumunu iğneleyen arıya, boğa bir çifte savuruyor, boş. Kulak arkasını sokan arıya bir boynuz sallıyor, yine boş. Bu mücadele her gün böyle devam ediyor. Arıları hiç bulamayan, vuramayan ve tekmeyle boynuz gücünü kullanamayan boğalar, ´Allah kahretsin, burada durulmaz´ deyip bahçeyi terk ediyorlar. İşte arkadaşlarım, bu takdimdeki güzel bahçe bizim yurdumuz, içinde oturan aile bizim halkımız, boğalar düşmanımız, en son mücadeleyi kabul eden arılar ise gerillalarımızdır.?
Tabii Eren´in bahsettiği bu ´gerillalar´, karşıtları tarafından daima ´kontrgerilla´ olarak anıldı ve Özel Harp Dairesi ile eşanlamlı kullanıldı. Bunun dışında elbette yeraltına gömülen silahlar da örgütün en önemli güçlerinden birini oluşturuyordu. Fakat hemen hiçbir ülkede bu silahlar, ´yeraltında´ durduğu gibi durmadı. Sivil unsurlar da savaş zamanlarını beklemeksizin iç siyaseti dizayn etmede kullanıldı. Yani ÖHD´nin kurucularından emekli Albay İsmail Tansu´nun kitabına isim yaptığı gibi: ´Aslında hiç kimse uyumuyordu´. Bazı ülkelerde darbelere zemin oluşturmak için kullanılırken bazılarında seçimlere etki edildi, şiddet ve teröre bulaştırıldı. Bombalar patlatıldı, katliamlar yapıldı. Bu gizli ordular bünyesinde sağ ve sol örgütler kurulup halk manipüle edildi. Gerilim stratejisi ile insanlar sürekli belli bir yöne doğru sürüklendi. Hollanda gizli ordusu I&O konusunda uzman olan Paul Koedijk, bu birimin barış zamanlarında da Hollanda vatandaşları üzerine ´bağışıklık kazandırmak´ dedikleri bir faaliyet yürüttüklerini ortaya çıkardı. Bu bağışıklık nasıl kazandırılıyordu; Türkiye´de de benzerleri uygulanan faaliyetleri hatırlamak yeterli.
´Özel Harp Dairesi´ kitabının yazarı Ecevit Kılıç, söz konusu sivil unsurlara ´beyaz kuvvetler´ denildiğini, onlarla bağlantılı subaylarla birlikte bütün bu yapıya ´Ergenekon´ adı verildiğini tespit etmişti. Yani Ergenekon, ÖHD´nin içerisinde, ayrı ama büyük ve güçlü bir teşkilatlanmanın adıydı. Beyaz kuvvetler içerisine alınan isimler, ´gönüllülük´ esasına göre seçiliyordu. Hepsi de milliyetçi duyguları ağır basan, motivasyonu yüksek ve ´kutsal devlet´ inancına sahip bireylerdi. İçlerinden özel seçilenler, başka başka işlerde kullanıldılar. ´Devlet´ zaman zaman ´rutin dışına´ çıkarken M. Ali Ağca´lar, Abdullah Çatlı´lar da hep raydan çıktı.
´NATO´nun Gizli Orduları´nın yazarı Daniele Ganser, Türkiye´deki yapının, Batı Avrupa´daki diğer bütün gölge ordulardan daha tehlikeli olduğundan söz eder. Sebep olarak, ´etnik Türk milliyetçiliğiyle´ irtibatını gösterir ve İttihat-Terakki´ye atıfla köklerinin 20. yüzyılın başlarına dayandığına dikkat çeker. Toplumun genelinde var olan genetik kodlar nedeniyle, gizli ordu ile halkın iç içe olmasına vurgu yapar. Bu nedenle de tasfiyesinin güçlüğüne işaret eder.
Kaygan yokuşa adım atınca...
İşte Sabri Yirmibeşoğlu´nun Uğur Tönük´ü neden tehdit ettiğinin, Kartal Demirağ´la İsmail Tansu´nun sözünü ettiği ´tesbih taneleri´ arasındaki bağlantının cevabı da bu noktada saklı. Demirağ, geçtiğimiz günlerde Türkiye Gazetesi´nden Melik Duvaklı´ya yaptığı açıklamada, ?Gençlik yıllarımda, Denizli Güney ilçesi Kanlı Göl civarında ilk eğitimimizi aldık. Daha sonraları bazı illerimizde komando kamplarına gönderildim. Subaylar tarafından bize komando eğitimi verildi. Bilindiği üzere o zaman komünizm tehlikesi vardı. Ülkemizi bu tehlikeden korumak için ve terörist saldırılardan korumak amacıyla genellikle emekli subaylar bizlere eğitim verdiler. Öğretmenlik yaptığım yıllarda istihbaratta görevli bazı arkadaşlarla dostluğum oldu. Yine zindanlarda yatarken bazı dostlarım vardı, devlet görevlisi.? diyecekti.
Eski İngiliz Genelkurmay Başkanı Lord Carver, hukuk dışına çıkan bu tür karanlık yapıları ´kaygan bir yola´ benzetmekte haklıydı. İtalya´da Gladyo skandalı ilk patladığında, ?O kaygan yokuşa bir kez adım attıktan sonra Özel Kuvvetler´in kuralları eline almaya başlama tehlikesi ortaya çıkar.? demişti. Nitekim öyle oldu. Birçok ülkede perde arkasında ipleri asıl elinde tutan güç hep bu örgütler oldu. Ağca´lar, Çatlı´lar, Demirağ´lar ise hep birer piyon olarak kullanıldı. İtalyan Gladyo´sunun bir alt kolu Ordine Nuovo terör örgütü üyesi Franco Freda, bir derin devlet operasyonu olan Piazza Fontana bombalamasının faili olarak hakim karşısına çıkarıldığında da aynı şeyi hissetmişti. Geçmişe dönüp baktığında, hiyerarşide örgütün tepesinde bulunan yöneticilerce kullanıldığını hissedip hissetmediği sorulduğunda şöyle cevap verecekti: ?Her bireyin yaşamı, daha fazla güce sahip olanlarca manipüle edilir. (...) Fikirlerin elindeki kukla olduğumu kabul ediyorum. (...) Ben gönüllü olarak kendi savaşımı verdim.?
Belki de bu denli karanlık operasyonlardan sonra Amerikalı yazar Abbey Edward´a kulak vermek en doğru olanı: ?İyi bir vatansever, ülkesini devletine karşı korumaya daima hazırlıklı olmalıdır.? (Ahmet Dönmez / Zaman)
(02 Aralık 2012, 12:12)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
2012 tarihli Şok Meclis Raporu: 100 bin özel harpçi var, derin devlet hala aktif
TBMM: Terör Özel Harp işi
İŞTE ÖZEL HARP DAİRESİ KONULU 2010 TBMM ARAŞTIRMA RAPORUNUN TAMAMI
Özel Harp Dairesi ile ilgili manşetlerimiz
Özel Harp Dairesi sayfamız
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap