MİT krizi üzerine hükümet süratle harekete geçti. Birkaç günlük süreç sonunda cumhurbaşkanının da jet onayıyla yasa değişikliği dün akşam uygulamaya girdi. Bu hızlı süreç, son YAŞ toplantısında topluca emeklilik restini çeken kuvvet komutanlarına karşı hükümet ve cumhurbaşkanının uyguladığı hızlı müdahaleyi hatırlattı. Kriz resmi olarak kapandı. Bazı yetkililere göre hükümete karşı sivil darbe girişimi yaşandı. Bu iddiayı güçlendiren bulgular var. Bu noktada akıllara çok önemli bir soru takılıyor: Bir darbe girişimi şüphesi varsa, bu kovuşturulacak mı?..
18.02.2012 13:21MİT krizi gündemi ilk sıradan meşgul etmeye devam ediyor. Hükümet kriz karşısında süratle harekete geçti. Birkaç günlük süreç sonunda Cumhurbaşkanının da jet onayıyla yasa değişikliği dün akşam uygulamaya girdi. Ancak tartışmalar bir süre daha süreceğe benziyor. Bir eski MİT yöneticisi, çok açık bir ifadeyle krizi tanımladı: ´Hükümete karşı sivil darbe girişimi yaşandı.´ Bu çok büyük bir iddia. Ancak olayın özünde aslında bu korkunç şüphe var. Bu iddiayı güçlendiren bulgular var. İşte belki de bu nedenle MİT krizi en önemli tartışma konusu oldu ve tartışmanın süreceği de söylenebilir. Hükümete karşı son darbe girişimi ´27 Nisan e-Muhtırası´ idi. Nasıl uzun süre konuşulduysa ve halen de konuşuluyorsa, bu sivil darbe girişimi iddiası da uzun süre konuşulacaktır. E-Muhtıra nasıl daha sonra kovuşturma konusu yapıldıysa, MİT üzerinden hükümete sivil darbe girişimi yaşandığı iddiası da muhtemelen kovuşturma konusu olacaktır.
Medyaya bakıldığında çok ilginç tavır değişiklikleri görülüyor. Cemaat işin içinde mi şüphesini doğuracak şekilde ona yakın bazı yayın organları sürekli ve tek taraflı MİT aleyhtarı yayınlar yaptılar, savcıları savundular. Bunu görebilmek de çok kolay. Kütüphanelere gitmeye de gerek yok. İnternet arşivlerinden yayınlanan haber ve yorumlara ulaşılabilir. Ancak son günlerde farklı tavırlar görülüyor. Oysa bu başında böyle olsa yani en azından bu işin arkasında bir komplo olabilir mi, savcılık yanlış yapmış olabilir mi, bazı zamanlamalar çok dikkat çekici acaba komplo olasılığı olabilir mi gibi haber ve yorumlara da yer verilse belki de bu tehlikeli ve rahatsız edici düşünce hiç ortaya çıkmayacaktı.
Şüphesiz her kurum içinde iyiler de var kötüler de. Hiç bir kurum için hatasız denilemez. Ancak MİT krizinde olduğu gibi MİT´i topyekün kötü ilan eden, polis teşkilatını ve yargıyı ise topyekün iyi ilan edenler var. Savcıların, hakimlerin ya da polislerin görevden alınmasını kötü görenler var. Bir görevden alma yaşanınca o görevden almayı eleştirenler olduğu gibi alkışlayanlar da var. Örneğin Zekeriya Öz´ün görevden alınması.. MİT olayında Savcı Sadrettin Sarıkaya´ya dosyadan el çektirilmesini eleştirenler Savcı Zekeriya Öz´ün görevden alınmasını ise alkışlamışlardı. Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasına karşı çıkanlar, o savcıların mahkeme kararlarının üstünü inanılmaz şekilde örterek mahkemenin reddettiği talepleri nasıl hukuksuzca uygulattıklarını görmek istemiyorlar. Bu çevreler ilk olarak Almanya´da başlatılan Deniz Feneri davasının Alman derin devletinin bir oyunu olduğuna dair MİT´çi Kozinoğlu´nun iddialarının üstünü de örtüyorlar, hükümet aleyhtarı diğer iddialarını ise savunuyorlar. Sincan hakimi Osman Kaçmaz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül´ü ifadeye çağırınca eleştirenler, MİT Müsteşarı üzerinden Başbakan ifadeye çağrılınca alkışlıyorlar. Sadrettin Sarıkaya´yı görevden aldıran hükümet Ferhat Sarıkaya´nın görevden alınmasına ise tepki göstermişti deniliyor. Soyadları aynı olan savcılar aynı kefeye konuluyor. Bu arada hatırlatalım ki Zekeriya Öz´ün görevden alınmasına biz tepki göstermiş ve bunda hükümetin rolü olduğuna inanmış, açık eleştiriler yöneltmiştik.
BU HÜKÜMET OLMASAYDI ERGENEKON SORUŞTURULUR MUYDU?
Ergenekon ve Balyoz sürecinde genelkurmay başkanları dahi ifade veriyorken üst düzey subaylar tutuklanırken iyi de MİT Müsteşarı Fidan ifade verirken mi kötü deniliyor. Oysa olaylar -kasti ya da değil- tamamen birbirine karıştırılıyor. Ergenekon ve Balyoz şüphelileri hükümeti devirme suçlamasıyla kovuşturuluyor. Hükümet bu yüzden doğal olarak arkasında duruyor. MİT krizinde de hedef hükümet. Bu yüzden de hükümetin tavrı yine aynı. Farklı bir şey yok aslında. Ayrıca bu hükümet olmasaydı Ergenekon soruşturmaları süreci yaşanır mıydı? Bunu da görelim. Bunu söylemeye herhalde en layık insanlardan biri bu satırların yazarıdır. Yıllardır kontrgerilla iddialarını takip ediyorum. AK Parti iktidarından önce kesinlikle umutsuzdum bu karanlık güçlerin açığa çıkarılacağından. Benim görmemi geçelim, çocuklarımızın dahi o günleri görebileceğinden umutsuzdum. Evet açıkça umutsuzdum.
Hiçkimse, ´ama değişen çağın gereği bunların soruşturulması zaten yapılacaktı´ demesin. Onlara birşeyi hatırlatmalı. İtalya´da 1990 yılı sonunda patlayan Gladio skandalı tüm Nato ülkelerini sardı ve hepsinde yetkililer bu cinayet örgütlerinin varlığını kabul ettiler, ya tasfiye ettiler ya da hukuksal sınırlara çektiler. Evet tüm üye devletler resmen kontrgerillalara karşı tavır aldılar, Türkiye hariç. O tartışmalı günlerde Genelkurmay yetkilileri başörtüsü taleplerinin devrim süreci olarak görüldüğünü, Türkiye´de de bir İslam devrimi süreci yaşandığını ima eden açıklamalar yaptılar. Türkiye´de kesinlikle kontrgerilla olmadığını iddia ettiler. Olsa bile İslami devrim sürecine karşın örgütün gerekli olduğunu demeye getirdiler. Bu kadar kararlı ve güçlü olan derin yapıların, çağın gereği diye kendilerine yönelik soruşturmaları kabul edecekleri, her türlü darbe ve benzeri karşı koymalarla direnmeyecekleri, teslim olacakları beklenebilir mi. Hükümet kararlı tavır göstermese kelle koltukta üzerlerine gitmese Ergenekon soruşturmaları süreci başlayabilir miydi. Arkasında hükümet desteği olmasa Zekeriya Öz´ün sonu da Savcı Doğan Öz gibi olmaz mıydı?
ÖZAL´IN AÇILIM PROJESİ DE SABOTE EDİLMİŞTİ
Genelkurmay´ın bu açıklaması 1990 Aralık ayında oldu. Ardından kronolojik olarak olaylara bakarsak kontrgerillanın Türkiye´de ne kadar etkin şekilde faaliyet yürüttüğünü net şekilde görebiliriz. Özellikle 1993 yılına yığılan çok sayıda olay bu faaliyetleri o kadar çarpıcı şekilde gösteriyor ki daha önce hiçbir şekilde görülmemiştir. 1993 kanlı ve kara bir yıl oldu. O yıl adeta bir suikast fırtınası yaşandı. En kanlısının Bingöl´deki 33 er katliamının olduğu çok sayıda peşpeşe gelen olaylarda kendi alanında güçlü ve simge isimler aynı yıl, art arda hayatlarını kaybetti: Gazeteci yazar Uğur Mumcu, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis, Cumhurbaşkanı Özal, Bingöl´de 33 asker, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Binbaşı Cem Ersever.. Kimi öldürüldü, kiminin ölümünün üzerindeki sis perdesi hala aralanamadı. Bu kişi ve olayların ortak özelliği ise ya PKK´yla mücadelenin doğrudan içinde yer almaları ya da sorunun çözümü için ciddi mesai harcamalarıydı. Bu suikast fırtınasından geriye PKK terörüne karşı şiddete devam politikası kaldı. Son yıllarda hükümetin gerçekleştirmeye çalıştığı ve MİT krizinde de ön plana çıkan PKK terörünü barışçı yollarla durdurma şeklindeki demokratik açılım projesini ilk olarak aslında Cumhurbaşkanı Turgut Özal uygulamaya çalışmıştı. Ama bedelini O ve onun ekibinde yer alan yukarıda adı sayılan askeri yetkiler ödedi. Ergenekon ya da kontrgerillanın, asker polis MİT ve PKK içindeki uzantıları yoluyla demokratik barış çabaları sabote edildi.
Aslında son yıllarda benzer sabote girişimlerini yaşamıyor muyuz? Referanduma doğru, seçimlere doğru terör ve her türlü kışkırtma girişimleri artmadı mı? Bursa İnegöl ile Hatay Dörtyol gibi örneklerle Kürt vatandaşlara karşı toplu linç girişimleri yaşanmadı mı? Böylece Türk-Kürt gerginliği arttırılmaya çalışılmadı mı? Öğrenciler CHP tarafından finanse edilerek hükümeti protesto gösterilerine, yumurtalı saldırılara kışkırtılmadı mı? Hopa´da Başbakanın otobüsü taşlanarak, Kastamonu´da PKK´lılarca seçim otobüslerine bombalı saldırılar düzenlenerek, yetersiz muhalefet seçim kampanyasında takviye edilmeye çalışılmadı mı? Olaylar, gören ya da görmek isteyen gözler için o kadar açık ki.. Birileri demokratik açılım gerçekleşmesin, barış olmasın, şiddet sürsün, bir ailenin bir oğlu askerde diğeri dağda birbirine kurşun çeksin istiyor. Birileri sanıyor ki sadece şiddet yoluyla bu terör biter.
Aslında Turgut Özal ve ekibine karşı girişilen sabotaj operasyonlarının benzerlerini bu hükümetin demokratik açılım sürecinde de görmek mümkün. Bugünlerde son örneğini MİT krizinin oluşturduğu bu girişimleri farketmemek mümkün mü? PKK´ya karşı askeri ve polisiye tedbirlerden vazgeçmeyen, KCK operasyonlarının arkasında duran, ancak barış girişimlerinden de vazgeçmeyen hükümeti, KCK´yı ve hatta PKK´yı kurduran, halkın polisini askerini öldüren, molotofla sivillerini yakan bir başbakanın hükümeti konumuna sokmak istiyorlar.
KRİZDE DİKKATİ ÇEKEN ÇOK SAYIDA AYRINTI
MİT krizinde şüphe çeken çok önemli başka ayrıntılar daha var. Tartışmaların odağındaki ses kaydının basına sızdırılması başlı başına dikkat çekici. Başbakan Erdoğan tam Mısır´da tüm dünyaya yönelik bir konuşma yapıyor, İsrail´e de uyarılarda bulunuyor. Aynı saatlerde bir internet sitesi hacklenerek ses kaydı veriliyor. Tabi hızla internet medyasında da yayılıyor. Bu sızdırma olayından birkaç gün önce İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman üstü örtülü de değil açıkça, ´Türkiye´nin düşmanı PKK´ya yardım edeceğiz´ diyor. O günlerde hükümetin terörle mücadelede yeni yapılanma çabaları sonuç veriyor, PKK´ya ve KCK´ya darbe üstüne darbe vuruluyor. Ardından ses kaydı geliyor, ardından MİT görevlileri ifadeye çağrılıyor ve bir nevi PKK ile KCK´yı bunlar kurdu diyerek hükümet korkunç bir zan altında bırakılıyor. Görüldüğü gibi çok büyük bir hamle yapılmış durumda.
Bu kadar büyük bir hamlenin arkasında İsrail, ABD derin devleti denilen neoconlar ve onların polis ile MİT içindeki uzantılarının bulunduğu konuşuluyor. Bunların üstüne Odatv ve diğer Ergenekon medyasının MİT Müsteşarı Fidan´ı yıpratma kampanyası, İsrail askerlerinin Mavi Marmara gemisine saldırısından birkaç saat sonra İskenderun deniz üssüne PKK saldırısı, İskenderun´a İsrail saldırılarına karşı füze sistemi kurulduğunun açığa çıkması, bu üsse yönelik saldırıya katılan elebaşının diğer teröristlerce de ifşa edilen İsrail bağlantıları, Lübnan´da İsrail adına casusluk yapan PKK´lıların yakalanması da konulursa perde gerisi giderek netleşiyor.
HALKA HESAP VEREN BAŞBAKAN AMA BİRİLERİ HARİÇTEN POLİTİKA YAPMAYA ÇALIŞIYOR
Başbakan´ın krize derhal el koyması, kendisine hamle yapıldığını farkettiğini gösteriyor. Eğer iddia edildiği gibi MİT yöneticileri KCK´lıların eylemlerine yardımcı oldularsa, yani suçlarına ortak oldularsa Başbakan onları sahiplenir mi? Geçtiğimiz günlerde Adana´da bir MİT görevlisi gözaltına alındı. Suriye direniş lideri albayı 100 bin dolara Esed´e sattığı ve idam edilmesine neden olduğu söyleniyor. Bu olayı öğrenince Hakan Fidan onu görevden almış. Böyle hainlere elbette lanet olsun. Ama çürük ve sağlam elmaları da birbirine karıştırmamalı. TSK içindeki Ergenekoncular temizleniyor. Aynı şey MİT içinde de yapılmalı. Aynı şey polis içinde de yapılmalı.
Başbakan risk aldığını açıkça halka söylemedi mi? Açılım projesine böyle başlamadı mı? Halk da ona güvendi. Seçimlerde yüzde 50 oyu böyle vermedi mi? Açık açık. Göstere göstere. Yani Başbakanın sorunu barış yoluyla çözmeye çalıştığı görüldü. Ama PKK kabul etmeyip silah bırakmayınca peşpeşe operasyonlar gelmedi mi? Kazan vadisinde, Karadeniz´de, Kuzey Irak´ta peşpeşe teröristler imha edilmedi mi? ´Düşürün şu heronları pkklılar vuruluyor´ diyenler kimlerdi? Onların üzerine gidenler kimler? Heron ihaneti gibi ihanetlerle MİT ve TSK içindeki hainlerin üzerine gidilip de Silivri´ye doldurulmuyorlar mı? O nedenle de artık başarılı operasyonlar yapılmıyor mu? MİT krizinin yaşandığı günlerde 24 terörist daha öldürülmedi mi?
Başsavcının, yardımcısının, hatta soruşturmadaki diğer savcının haberi olmadan çok büyük bir hamleyle MİT Müsteşarına uzanmakta bir art niyet aramamak mümkün mü? Bu hamlenin ne gibi sonuçlar doğuracağını, nelere yol açacağını o savcının öngörmemesi mümkün mü? 12 Eylül askeri bir darbe idi, 28 Şubat post-modern yarı askeri bir darbe oldu. 27 Nisan internet darbesi idi. MİT krizi ise 7 Şubat sivil darbe girişimi oldu. Ama sonuçta hepsi bir darbe girişimi idi. Meşru hükümeti devirme ya da politikalarını değiştirtme girişimleri idi.
SAVCILARIN HAKİMLERİN HER YAPTIĞI DOĞRU MUDUR?
Savcıların, hakimlerin her yaptığı doğru mudur? Eğer öyleyse Danıştay saldırısı niçin Ankara´daki yargılamada savcısıyla hakimiyle örtbas edildi? Cihaner´in mahkemeden kaçırılarak Yargıtay´a alınmasının anlamı nedir? Cihaner´in o dönemin HSYK´sı tarafından Erzincan´a atanmasının, cemaatler soruşturmasını Ergenekon´dan iki ay sonra başlatmasının, adalet bakanlığından iki yıl gizli yürüttüğü soruşturmayı hükümet üyelerine kadar tırmandırmasının anlamı nedir? Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal´ın başvurusu üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi´ndeki üyelerin skandal şekilde tazminata hükmetmelerinin ve bu açılan kapıdan çok sayıda Ergenekon ve Balyoz sanıklarının geçerek Ergenekon ve Balyoz davalarını çökertmeye çok yaklaşmasının anlamı nedir? Bir darbe illaki askeri kesimden gelir denilemez. Önceki HSYK ve Yargıtay´dan gelen bu tür darbe çabaları da geçtiğimiz yıl yapılan referandumda millet tarafından engellenmedi mi? Demek ki işin içinde hakim savcı falan olması o girişimleri temize çıkarmaya yetmiyor. Onlar da hata yapabilir. Onlar da suç işleyebilir. Onlar da ellerindeki imkanları istismar ederek pekala darbe girişiminde bulunabilir. Kişilerin kim olduğuna değil, ne yaptığına, ne dediğine bakmalı.
Başbakandan izin alınmadan MİT yetkililerinin soruşturulması zaten yasaya da aykırı. Ama CMK farklı diyenleri AYM eski raportörü Osman Can susturdu. O yasanın çok yanlış yorumladığını hukuki açıdan ispat etti. Savcılık soruşturmasının da hukuksuz olduğunu ilan etti. Yani zaten baştan yanlışlık vardı. MİT kanunu değişikliği, anlayış kıtlığı olanları ya da art niyetlilerin yollarını kapatmak için yapıldı. Zaten var olan yasa güçlendirildi. Tıpkı 367 krizindeki gibi hukuksal boşluk dolduruldu. Zaten Başbakandan önce de var olan yasalar hükümete gelince uygulanmasın isteyenler var. Tıpkı 367 krizinde olduğu gibi. Her zaman uygulanan yasalar nedense bu hükümete gelince hep aleyhte yorumlanıyor.
HALKA HESAP VERİYORSA TEK KİŞİLİK YASA DA ÇIKARIR
Bu ülkeyi hükümet yönetmeli. Yani tam olarak hükümet yönetmeli. Çeşitli kurumların içindeki hainler ya da onların organize şekilde meydana getirdiği gizli örgütler değil. Hükümete yönetme yetkisini halk seçimlerde veriyor. Gereğini yapmazsa hesabını yine seçimlerde sorar. Hükümet ne gerekiyorsa yapar. Gerekirse tek kişilik yasa da çıkarır. Önemli olan halka hesap vermek. Halk onaylıyorsa iş bitmiştir. Kim ne derse desin.
27 NİSAN SORUŞTURULMAYA BAŞLANDI, 7 ŞUBAT DA SORUŞTURULUR
Son MİT krizi olayında da çok korkunç bir şüphe var, bir darbe girişimi yaşandığına dair. Eski MİT yöneticisi Cevat Öneş bu durumu çok açık ifade ediyor: ´Bu olay AK Parti´ye, siyasete yapılan bir darbe girişimidir. AK Parti´nin ayakları kesilmek istenmiştir.´ Hükümete karşı son darbe girişimi ´27 Nisan e-Muhtırası´ idi. Nasıl uzun süre konuşulduysa ve halen de konuşuluyorsa, bu sivil darbe girişimi iddiası da uzun süre konuşulacaktır. Ancak e-Muhtıra nasıl daha sonra kovuşturma konusu yapıldıysa, MİT üzerinden hükümete sivil darbe girişimi yaşandığı gibi çok ciddi bir iddia da muhtemelen kovuşturma konusu olacaktır.
Abdullah Harun / kontrgerilla.com
(18 Şubat 2012, 13:21)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
MİT BAŞKAN VE GÖREVLİLERİNİN İFADEYE ÇAĞRILMASI KRİZİYLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ
Başsavcılık: İstihbaratçılar suç işledi
Cemaat-MİT çatışması mı yaşanıyor?
Hükümet sivil darbeyi engelledi
KCK savcısı görevden alındı
MİT kanunu Perşembe çıkıyor
MİT´çilere yakalama kararı
MİT müsteşarı Fidan hedefte
Odatv-Aydınlık-İsrail´in hedefi: Fidan
´Mesaja mesaj´ ses kaydı
Osman Can savcıların soruşturmasını hukuksuz ilan etti: MİT yasası görmezden gelindi
Aydınlık´tan Kozinoğlu´na ilginç sansür
Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu
Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü
PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten
ERGENEKON, BALYOZ VE DİĞER İDDİANAMELERDE ARAMA YAP
İnegöl ve Dörtyol´daki kitlesel kışkırtmalarda Kontrgerilla kuşkusu
12 Eylül 2010 Anayasa referandumu manşetlerimiz
2011 seçim sürecinde yaşanan kışkırtmalar
2011 Kontrgerilla için ´Kıyamet´ yılı
Seçim ve anayasa Kontrgerilla için ölüm kalım meselesi
Yarbay kontrgerillayı deşifre etti