12 Haziran´da yapılacak genel seçimlere on gün kala, Batının saygın denilen ekonomi dergisi ´The Economist´in internet sitesinde ilginç bir makale yayınlandı. CHP lideri Kılıçdaroğlu´nun övüldüğü ve Türk ekonomisinin zor durumda olduğu iddia edilen imzasız makalede açıkça muhalefet için oy istendi. Bakan Bağış, konuyla ilgili olarak ´deli saçması bir haber, yurtiçinden sipariş verilmiş olabilir!´ derken The Economist´in Türkiye Temsilcisi Amberin Zaman ´Talimatla yapılmadı, Türkiye´yi yakından izliyorlar´ dedi. ABD dahil Batı ekonomileri sarsılırken Türk ekonomisinin krizleri sarsılmadan atlatmasına değinilmeyen yazının arkasında ABD ve İsrail´in olduğuna kuşku duyulmuyor.
Economist: Türkler oylarını CHP´ye versin
12 Haziran´da yapılacak genel seçimlere on gün kala, Batının saygın denilen ekonomi dergisi ´The Economist´in internet sitesinde ilginç bir makale yayınlandı. CHP lideri Kılıçdaroğlu´nun övüldüğü ve Türk ekonomisinin zor durumda olduğu iddia edilen imzasız makalede açıkça muhalefet için oy istendi. Bakan Bağış, konuyla ilgili olarak ´deli saçması bir haber, yurtiçinden sipariş verilmiş olabilir!´ derken The Economist´in Türkiye Temsilcisi Amberin Zaman ´Talimatla yapılmadı, Türkiye´yi yakından izliyorlar´ dedi. ABD dahil Batı ekonomileri sarsılırken Türk ekonomisinin krizleri sarsılmadan atlatmasına değinilmeyen yazının arkasında ABD ve İsrail´in olduğuna kuşku duyulmuyor.
12 Haziran seçimleri Kontrgerilla´nın kıyameti iddialarını doğrulayan bir gelişme daha yaşandı..Muhalefetin tek cephe oluşturarak AK Parti hükümetine karşı yürüttüğü mücadeleye Batı basını da katıldı. Batının saygın denilen ekonomi dergilerinden The Economist, AKP ve Başbakan Erdoğan´ı çok sert sözlerle eleştirerek açıkça muhalefete oy verilmesi gerektiğini yazdı. Türk ekonomisinin zor durumda olduğu iddia edilen imzasız makalede CHP´nin yeni lideri Kılıçdaroğlu övülüyor. ABD dahil Batı ekonomileri sarsılırken Türk ekonomisinin krizleri sarsılmadan atlatmasına değinilmeyen yazının arkasında ABD ve İsrail´in olduğuna kuşku duyulmuyor. 18 Nisan 2011´de Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor´s, ABD´nin ekonomik krizini tescilleyecek şekilde kredi notunu düşürmüştü.
İşte The Economist´in internet sitesinde imzasız olarak yayınlanan ve 12 Haziran seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu kanıtlayan o skandal CHP´ye oy verin çağrısının yer aldığı makale:
Türkiye´nin Seçimi.. Oylar Muhalefete.. Türkler için demokrasiyi geliştirmenin tek yolu, iktidar partisi dışındaki seçenekleri değerlendirmek gibi gözüküyor.. Pek çok Türk, anlaşılabilir sebeplerden ötürü, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´a büyük minnet duyuyor. AKP´nin tek başına iktidara geldiği Kasım 2002´den bu yana ülke ekonomisi fevkalade bir gelişim süreci içerisinde. Yine aynı dönemde, Türkiye gerekli reformların bir kısmını gerçekleştirerek Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini başlatmayı başardı. Bölgede ise daha aktif bir dış politika yürütüyor. Siyasete karışma heveslisi ordu ise kışlasına çekilmiş gözüküyor.
Bütün bu başarılar sebebiyle, Türkiye bölgede ve dünyada ekonomik ve siyasi bir güç haline geldi. Dönem dönem Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail ile ters düştüyse de, Müslüman coğrafyada demokrasinin emsali haline geldi ve Arap kalkışmasına da ilham verdi. An itibariyle içinde bulunulan bu durum, AKP´nin iktidara geldiği vakit devraldığı enkaz ile taban tabana zıt. Şu anki Türkiye, ekonomik olarak tükenmiş, bankacılık sistemi iflas etmiş, cılız koalisyon hükümetlerinin başdöndürücü bir hızda kurulup yıkıldığı, sürekli askeri darbe tehdidi altındaki 2002 Türkiye´sine hiç benzemiyor.
Bu bilgiler ışığında, Türk seçmenin 12 Haziran Genel Seçimleri´nde iktidarı tekrar Erdoğan´a emanet etmek isteyeceğini varsaymak şaşırtıcı olmayacaktır. Lakin, son gelişmeler bu yönde değil. Erdoğan seçim anketlerinde, parlamentonun üçte ikilik çoğunluğunu elde etmesine yetecek kadar önde gözüküyor ve bu ona diğer siyasi partilerin ve kuruluşların fikirlerini görmezden gelerek yeni anayasayı oluşturma fırsatı verecek. Bu durumun Türkiye için iyi olmayacağı öngörülüyor.
Bu değerlendirmenin kaynağı, gizliden gizliye teokratik bir yönetimin temellerinin atıldığı şüphesi değil. AKP´nin islami kökenleri hakkında dile getirilen endişeler, dini eğitim kurumları ve türbanın üniversitelere girişi hakkındaki tartışmalar dönem dönem sorunlara yol açtıysa da, dindar kimliğini gizlemeyen Erdoğan ve partisi meselelere pragmatik yaklaşmayı başardı. Ordu ve İsrail (kimi zaman Amerika) kaynaklı söylentilerin aksine, elimizde AKP´nin Türkiye´yi bir sonraki İran haline getirmeye çalıştığı hakkındaki deliller son derece yetersiz.
AKP´nin sınır tanımaz hükümranlığına yöneltilen eleştiriler, islami dünya görüşlerinden ziyade demokrasi konusundaki umursamazlıklarına odaklanmış halde. Erdoğan yargı ve orduyla giriştiği savaşlardan galip ayrıldıkça, tabi olduğu denetim mekanizmaları da etkisini yitirdi. Bu denetimsizlik, Erdoğan´ın hoşgörüsüzlüğünü ve despot içgüdülerini serbest bıraktı. Aynı dönemde yolsuzluklarda artış görülürken, basın özgürlüğü de saldırı altında; Türkiye´deki tutuklu basın mensubu sayısının Çin´i geride bıraktığı bildiriliyor. Aralarında eski ordu mensuplarının da bulunduğu Erdoğan´ın rakipleri ve muhalifler ise şişirilmiş komplo teorileri sebebiyle soruşturma geçirmekte ve yargılanmakta.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Erdoğan seçim kampanyası süresince her zamankinden de keskin bir biçimde milliyetçi söylemlere yönelmiş halde. Başbakan ve partisi, Türkiye´nin en kalabalık ve huzursuz azınlığını teşkil eden Kürtlerle karşılıklı diyalog peşinde koşar gibi gözükmüyor artık. Partisinin anayasaya yapmaya yetecek üçte ikilik parlamenter çoğunluğu elde etmesi halinde, ülkeyi Fransa tarzı bir başkanlık sistemine götürme niyetinin ipuçlarını veren Erdoğan, başkanlık koltuğunu ise kimseye kaptırmayacak gibi gözüküyor. Halihazırda fazlasıyla merkezileşmiş olan ülke için bu büyük bir hata olabilir.
Yeni AKP hükümetinin geniş kitleleri kapsayıcı bir tavır takınması herkes için oldukça iyi olurdu. Türkiye Anayasası´nın elden geçirilmeye ihtiyaç duyduğu son derece açık, fakat bu süreç bir AKP Projesi olmaktan çıkıp, diğer siyasi partilerin ve kuruluşların da desteğiyle yürütülmeli. Bunu sağlamanın en güvenilir yolu ise ana muhalefetteki merkez sol partisi CHP´nin genel seçimlerden güçlenerek çıkması. AKP ve CHP dışında iki küçük partinin daha TBMM´ye gireceğini varsayarsak, muhalefet partilerinin güçlenmesi AKP´nin üçte ikilik parlamenter çoğunluğa erişmesini engelleyebilir.
Görünüşe göre, CHP´nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu (Sade ve sakin halleri sebebiyle Gandhi yakıştırılması yapılıyor), yüzü eskimiş öncülü Deniz Baykal´dan sonra partisine önemli bir dinamizm getirmiş durumda. Partiyi muhafazakar kadrolardan temizleyen Kılıçdaroğlu, partiye yolsuzluklara karşı tahammülsüz bir anlayış kazandırmasının yanında, CHP´yi ordunun siyasetteki varlığına sempati duyan kimliğinden uzaklaştırmayı da başardı. Seçim yarışı süresince, Türkiye´nin her ilinin daha özerk bir yönetime sahip olacağı vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu, özellikle Türkiye´nin güneydoğusunda Erdoğan´dan daha fazla destek toplayarak dikkat çekti.
Oylar despotizme karşı
AKP´nin bir sonraki hükümeti kuracağına kesin gözüyle bakılıyor. Fakat bizim Türklere tavsiyemiz, oylarını CHP´ye vermeleri. Kılıçdaroğlu ve partisinin seçimlerden güçlenerek çıkması, hem anayasanın tek taraflı bir biçimde oluşturularak şimdikinden de kötü bir hale gelmesini önleyecek, hem de muhalefet için gelecek seçimleri kazanmak adına anlamlı bir umut verecektir. Bu tercih, Türkiye demokrasisini garanti altına almak için atılabilecek en mantıklı adımdır. ( Habertürk)
MAKALEYİ KİM YAZDI?
Makaleyi Amberin Zaman´ın yazdığı iddia ediliyor.. Habertürk Yazarı Amberin Zaman daha önce imzasız olarak Economist dergisinde sayısız kere imzasız makale yayınladı. Hepsi de böylesine kritik ve derin makalelerdi. Makaleyi de dolaşıma Amberin Zaman´ın kendisi soktu. Twitter´daki hesabından linkini paylaştı. Sonrası Doğan ve Ciner Grupları´na kaldı. “Bakın yabancılar bile artık demokrasi için tehlikeyi görüyorlar, AKP sandıktan çok yüksek oy almamalı CHP de güçlü olmalı ki demokrasi ilerlesin diye düşünüyorlar” şeklinde “Yabancılar” üzerinden Doğan ve Ciner Grubu yayına başladı. Bu ekip bir dönem Soner Çağaptay´ın analizlerini yabancı basının ortak görüşüymüş gibi sunuyordu. Bu son olayda aslında bunun başka bir örneği. Bir gazeteciden ziyade CHP´li gibi davranan Amberin Zaman, içeriden Economist´e böyle bir analiz yazıyor. Sonra da Doğan Grubu medyası -bugün olduğu gibi- “yabancılar bile artık böyle düşünüyor” propagandası yapıyor.
Bengaldeşli bir baba ve Türk bir anneden New York´da dünyaya gelen Zaman, siyaset bilimi okudu ve 1992 yılında Türkiye´ye geldi. Los Angeles Times ve The Economist´in Türkiye temsilcisi. Önemli bir süre Joseph Pennigton ile evli kaldı. Pennigton ABD´nin “Ermenistan´daki Maslahatgüzarı...” Yani diplomattı. ABD´nin Türkiye Büyükelçiliği Basın Müsteşarılığı da yaptı. Pennigton, Ermenistan´dayken Amberin Zaman, Türkiye´nin Ermenistan´a ambargoyu kaldırması için insanüstü çalışmalar yaptı yazılar yazdı. Hep kritik zamanlarda ortaya çıkıyor.Başbakan´ın konvoyuna Kastamonu´da yapılan saldırının altında İran´ın olduğunu yazdı. Geçmişte Ermenistan için yaptığının tersini Türk-İran ilişkileri için yapıyor. Babası Fransız nişanı sahibi. Eski kocasının CIA ile ilişkileri biliniyor. Kendisinin ilişkileri ise yazdıkları nedeniyle oldukça kuşkulu. ( Aktifhaber)
BAŞBAKAN´DAN TEPKİ: EY THE ECONOMIST! CHP´YE FRANSIZSIN!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, halkı CHP´ye oy vermeye çağıran The Economist dergisine çattı. Erdoğan, Ey The Economist! Sen CHP´ye çok Fransızsın dedi. Partisinin Konya mitinginde The Economist dergisinde çıkan yazıya değinen Başbakan, dergiyi, halkı açıkça CHP´ye oy vermeye çağırmakla suçladı. Söz konusu makalenin yayımlanmış olmasını densizlik olarak niteleyen Başbakan, uluslararası bir yayın organının kendileri lehine bir böyle bir yazı yazmış olması halinde bile aynı tepkiyi sergilemiş olacaklarını anlattı. “Eğer CHP´yi zerre kadar tanısalar, demokrasiyle CHP kelimelerinin yan yana gelemeyeceğini, tarih boyunca gelmediğini görürler diyen Erdoğan, dergiye Ey The Economist! Sen bu ülkeye çok Fransızsın, CHP´ye çok Fransızsın! diye seslendi. ( Cnnturk)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu´nun, sadece Türkiye´deki çetelerin değil, uluslararası çetelerin bir projesi olduğunu ileri sürdü. Erdoğan, CHP Genel Başkanı´nın arkasında kimlerin olduğunu görmek için herkese çağrıda bulundu.Hükümet meydanında, kendisini dinleyen binlerce kişiye seslenen Başbakan Erdoğan, ana muhalefet partisine yönelik eleştirilerini burada da sürdürdü. The Economist´in CHP´yi desteklemesinin arkasında başka hesapların olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu´na ´Sanal Genel Başkan´ nitelemesinde bulundu. Erdoğan, şöyle konuştu:
Ne diyor CHP´nin sanal genel başkanı?´ Biz olsaydık Mavi Marmara´nın yola çıkmasına izin vermezdik. Ne diyor CHP´nin proje genel başkanı, ´Biz olsaydık İsrail ile ilişkilerin bozulmasına izin vermezdik´. Biz sizin dönemlerinizi biliriz. Biz CHP dönemlerindeki politikayı biliriz. Biz CHP´de monşerlerin çizdiği dış politikanın ne olduğunu çok iyi biliriz. İnönü CHP´sinin İsrail´i ilk tanıyan hükümetlerden biri olduğunu çok iyi biliriz. Belli ki CHP genel başkanının İsrail´e verdiği selam karşılığını bulmuş. Uluslararası bir yayın organının bu kadar açık çağrı yapması, CHP´nin nasıl bir proje olduğunu ortaya koymuştur. Ey The Economist, bu ülkede CHP il başkanlarının valilik yaptığını. Hesap başka. Meğer CHP genel başkanı, sadece ulusalcı bir proje değil, uluslararası bir projeymiş. CHP´nin genel başkanını Türkiye´deki çetelerin projesi biliyorduk. Meğer sadece onların değil, küresel çetelerin de projesiymiş. Sadece Konya´ya değil tüm Türkiye´ye sesleniyorum. CHP´ye oy vermiş kardeşlerime sesleniyorum. CHP genel başkanı, nasıl bir proje olduğunu işte görün. CHP genel başkanının kimlerle iş tuttuğunu, arkasında kimlerin olduğunu işte görün. ( Cihan)
TÜRKİYE´YE KIZAN ECONOMIST´E KÖTÜ HABER |
Peki İngiltere ekonomisi niye kötü durumda? Kötü durumda çünkü bazı bankaların sermayesi yetersiz. Dolayısıyla şoklara karşı dayanıklı değiller. En küçük bir iç veya dış şokta batabilirler. İngiltere´de bankalar böyle peki kamu maliyesi nasıl? Kamu da sosyal güvenlik giderleri nedeniyle finansman açığı veriyor. Ayrıca artan dolaylı vergiler ve küresel mal fiyatlarındaki artışlar enflasyonu yükseltiyor. Ve İngiltere ekonomisinde yaşanan belirsizlikler büyümeyi de olumsuz etkiliyor. Yani IMF raporuna göre, İngiltere´nin durumu uluslararası izlemeye alınarak sürekli acil serviste tutulması gereken bir hastaya benziyor.
İşte bu son IMF raporu yayınlanınca, The Economist´in niye Türkiye´den rahatsız olduğu açıkça ortaya çıktı. Çünkü riskli olan İngiltere´den kaçan sermaye güvenli bir liman olan Türkiye´ye geliyor. Bunu önlemek için Türkiye hakkında güvensizlik yaratmak görevi tabii The Economist´in başyazarına düşüyor. Ve bu başyazar, Türkiye´de darbe teşebbüsünde bulunan eski askerlerin abartılı komplo teorileriyle sorgulandığını ileri sürmekten çekinmiyor. İşlenen cinayetlerin ve faili meçhullerin abartılı komplo teorisi olduğunu söyleyebilecek kadar aklını yitirebiliyor. Türkiye´yi sağlam bir maliyeye kavuşturmuş olan AK Parti´ye karşı kurdurulan milliyetçi cepheye destek veriyor.
Konu milliyetçi cepheye gelince unutmadan söyleyelim, dün Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar aradı. Aktar, Öcalan´ın ve PKK´nin serbest bırakılmasının, Ergenekon zanlılarının serbest bırakılmasıyla eşanlı gerçekleşeceği, Ergenekon´un ancak bu şartlarda, PKK´lilerin ve Öcalan´ın affına razı olacakları öngörüsünün kendi talebi olmadığını ama sürecin böyle işleyeceğini düşündüğünü söyledi. Aktar, kendisi açısından bunun sadece bir tespit olduğunu söyledi.
Bu tespiti öğrenmemiz çok iyi oldu, çünkü dolaşıma sunulan böyle bir ürkütücü projenin varlığını bilmemiz çok önemli. Milliyetçi cephenin Ergenekon´la ilgili ne korkunç planlar ve pazarlıklar peşinde olduğunu seçimden sonra daha dikkatli izleyip göreceğiz böylece. Daha önceki yazımda, Aktar´ın Neşe Düzel´le olan söyleşisinden yaptığım alıntıdan yanlış bir izlenim edinilmemesi için bu açıklamayı yapmakta fayda gördüm.
Tekrar İngiltere ekonomisine dönersek, IMF raporuna göre İngiltere´nin durumu iyi değil. Türkiye ise iyi durumda. Maliyesi sağlam. Son dokuz yılda Türkiye´de kamu borç yükü yüzde 96´dan yüzde 40´a, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 19´dan yüzde 3´ün altına geriledi. Enflasyon düştü, faizler baş aşağı gitti. Bugüne kadar stokta mal bekleterek enflasyondan kazanan ve yorulmadan yüksek faizle geçinenler de tabii zor duruma düştü. İşte Türkiye ekonomisinde oynaklık yaratarak tekrar eski günlere dönmek isteyenler bunlar. Eski günler demek kriz, yoksulluk, Ergenekon demek. Kapalı kapılar arkasında yapılan planlara karşı dikkatli olmakta fayda var. ( Süleyman Yaşar / Sabah)
(03 Haziran 2011), son güncel.: (10 Haziran 2011)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
2011 seçimleri Ergenekon referandumu
2011 SEÇİM SÜRECİNDE YAŞANAN KIŞKIRTMALAR
2011 Kontrgerilla için ´Kıyamet´ yılı
Seçim ve anayasa Kontrgerilla için ölüm kalım meselesi