İkinci bir Hanefi Avcı vakası yaşıyoruz. Dün gerçekleşen odatv merkezli operasyonlardaki gazeteci gözaltılarına karşı bir kısım medyada inanılmaz tepki var. Diğerleri ise susmayı tercih ediyor. Gazetecilere yönelik operasyonlar Hitler faşizmine, Mac Carthy´ciliğe kadar uzatılıyor. Hatta AB ve ABD´nin de operasyonları eleştirdiği hatırlatılıyor. ABD´nin Türkiye´deki gözaltıları eleştirmesi ön plana çıkarılarak onların bile isyan ettiği söyleniyor.
04.03.2011 18:33 İkinci bir Hanefi Avcı vakası yaşıyoruz. Dün gerçekleşen odatv merkezli operasyonlardaki gazeteci gözaltılarına karşı bir kısım medyada inanılmaz tepki var. Diğerleri ise susmayı tercih ediyor. Gazetecilere yönelik operasyonlar Hitler faşizmine, Mac Carthy´ciliğe kadar uzatılıyor. Hatta AB ve ABD´nin de operasyonları eleştirdiği hatırlatılıyor. ABD´nin Türkiye´deki gözaltıları eleştirmesi ön plana çıkarılarak onların bile isyan ettiği söyleniyor.
İkinci bir Hanefi Avcı vakası yaşıyoruz. Dün gerçekleşen odatv merkezli operasyonlardaki gazeteci gözaltılarına karşı bir kısım medyada inanılmaz tepki var. Diğerleri ise susmayı tercih ediyor. Gazetecilere yönelik operasyonlar Hitler faşizmine, Mac Carthy´ciliğe kadar uzatılıyor. Hatta AB ve ABD´nin de operasyonları eleştirdiği hatırlatılıyor. ABD´nin Türkiye´deki gözaltıları eleştirmesi ön plana çıkarılarak onların bile isyan ettiği söyleniyor. ABD´nin Wikileaks´e bilgi sızdıran ere idamlık suçlamada bulunduğu dünkü haberlerde yer aldı. Yine belgeleri yayınlayan Wikileaks internet site yöneticisinin hapsedileceği ve öldürüleceği gerekçesiyle ABD´ye iade edilmekten çok korktuğu biliniyor. Ama işin bu kısmı görülmüyor.
Bir MİT´çi ile bir solcu gazeteci biraraya gelmez
Bir MİT´çi ile sol görüşlü bir gazeteci nasıl bir araya gelir diye komplo iddiasını dillendiren çevrelerin bu iddiası yeni değil Çok yakın zamanda Hanefi Avcı olayında da dile getirildi. Bu iddiayı dile getiren çevreler, Ergenekon sürecinde belgeleriyle ortaya çıkan farklı örgütler arasındaki işbirliğini, Susurluk sürecinde aynı arabada bulunan farklı kişileri ve son olarak da hayatını sol örgütlerle mücadeleye adadığı iddia edilen emniyet müdürü Hanefi Avcı´nın sol bir örgüte nasıl polis operasyonlarını ispiyonladığını görmek istemiyor.
Profesörlerin terör örgütüyle bağı olmaz
Soruşturmada Türkan Saylan´ın, Sabih Kanadoğlu´nun adı geçince de, son olarak Hanefi Avcı´ya yönelik operasyon ile Soner Yalçın´ın gözaltına alınmasında da aynı şeyler konuşuldu. Kontrgerilla ile mücadele etmiş Soner Yalçın Kontrgerilla ile nasıl bağlantılı olabilir?.. Ömrünü solcularla mücadeleye adamış bir Emniyet müdürünün Ergenekon´la ve sol terör örgütüyle nasıl bağı olabilir?.. Yaşlı ve hasta Türkan Saylan´ın örgütle nasıl bir bağlantısı olabilir?.. Mehmet Haberal gibi üniversite profesörlerinin terörle nasıl bağı olabilir?.. Bunlar hep saygın insanlar.. Niçin gözaltına alınanlar hep muhaliflerden çıkıyor?.. vs. vs. gibi gerekçeler hep ileri sürülmedi mi?
Tartışmalar gözaltılarla başlıyor, iddianameyle bitiyor
Ama sonra iddianameler ortaya çıkıp da Ergenekon bağlantılarını gösteren telefon dökümleri, belgeler, bilgisayar kayıtları vesaire ortaya çıkınca o tartışmalar kesildi. Son operasyonda da korkunç iddialar ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Deniz Baykal´a yönelik kaset komplosunun ardında bu örgütün olduğuna dair. Birkaç gün önce de CHP´li Muharrem İnce´nin Odatv´li muhabirin evine alkollü dayandığı ortaya çıkmamış mıydı?.. Bunlar görülmesin mi, ortaya çıkarılmasın mı?.. Bir taraftan Ahmet Şık Ergenekon´la mücadele etmiştir (etmediğine yönelik karşı iddialar da var), bu örgütle bağlantılı olamaz deniyor, ama Odatv´nin yapmaya çalıştığı şekilde Ergenekon davasını karalayabilmek için ´cemaat ürünü´ yaftalaması yapacağı kitabı her nedense Odatv´de çıkıyor. Sonra kalkıp da birileri dışarıdan virüs yoluyla bilgisayara yerleştirdi iddiasına inanılmasını bekliyor. Bu iddiayı dile getiren Şık´ın açıklamalarında bile tutarsızlıklar var. Bir taraftan, nasıl olur, daha basılmadan orada nasıl çıkabilir deniyor ve diğer gazeteci Nedim Şener´in de benzer durumda Odatv´yi dava ettiği ona kızgın olduğu söyleniyor, diğer taraftan Şık odatv´yi savunuyor ve o kitap oraya dışarıdan virüs yoluyla gelmiştir diyor. Nasıl geldiği süreçte ortaya çıkacak. Ancak zaten ortada olan bir gerçek var. Odatv´ye virüs yoluyla gelmiş denilen dosyalardaki ´Ergenekon davası ile hakim ve savcılarının karalanması´ talimatları, zaten yıllardır odatv´nin yapmakta olduğu şeydi. Sabah yazarı Sevilay Yükselir kendisine nasıl iğrenç iftira atıldığını uyarılara karşın bu ısrarlı yayının sürdüğünü açıklamıştı. Diğer bazı yazarlar da benzer açıklamalar yaptı.
Artık bıktırdı bu beyhude çabalar
Bu kafa karışıklığı oluşturma çabalarını Ergenekon sürecinde dönem dönem gördük. O kadar çok örneği var ki bu saptırma gayretlerinin.. Önce fotokopi denilerek inkar edilen, aslını bulun yoksa dünyayı başınıza yıkarız denen meşhur ´irtica´ belgesinin aslı ortaya çıkınca bu kez o imza başkasına ait denildi. Sivil ve askeri laboratuvarlarda doğruluğu tespit edilince imza makineyle de atılmış olabilir denildi. Ayrıca üzerine parmak izi var mı, ne malum başka belgeden taşınmadığı, mürekkep yaşına da bakılsın, o da yetmez ayrıca kağıt ve mürekkep o dönem genelkurmayda kullanılan kağıtlardan mı mürekkepten mi bakılsın, ayrıca belge yazışma kurallarına aykırı. Gerçekten biz hazırlasaydık işte şu şekilde nizami yazışma formatında hazırlardık gibi insan zekasıyla alay eden gerekçeler gösterildi. Hele neydi o Gölcük´te zemine gizlenen çuvallarca belge için getirilen yer darlığından oraya gömülmüştür açıklaması.
Rejimi korumak için Baykal´ı tasfiye
Hizbuttahrir terör örgütüyle bağlantısı gündeme gelen teğmen Çelebi´nin cep telefonundaki adres defterine poliste sehven bazı numaraların eklendiği ortaya çıktı. Buradan hareketle Ergenekon davasının çöktüğü iddia edildi. Oysa bu kadar yoğun dava ve soruşturmaların içinde olan polisin hata yapabilmesi de mümkün. Ama bu olasılığa hiç değinmediler. Ayrıca o telefon numaralarının teğmenin suçlanmasında kullanılmadığı da ortaya çıktı. Ve bir gerçek daha ortaya çıktı. Teğmen, diğer delillerle de tespit edilmiş olan Hizbuttahrir örgütüne sızdığı suçlamasını zaten kabul etmişti. Ergenekon duruşmasında bunu itiraf etti. Yalnız bunun için bir gerekçe gösterdi: Evet örgüte sızdım ama örgüt hakkında bilgi toplamak için. Konu ile ilgili komutanlarımı bilgilendirecektim. Olgunlaşmasını bekledim. Arkasında kimler vardır tespit etmek istedim. Yeni rejimin selameti için yaptığını savundu. İşte belki de olması gereken bu. Yani Ergenekoncular delillerle ortaya konulan ilişkilerini tartışmalarla saptırmak yerine dürüstçe kabul etseler ve şunları deseler daha inandırıcı olmaz mı: ´Evet biz yaptık ama niyetimiz rejimin kötü gidişini durdurmaktı, bunu görev kabul ettik ve bu işlere kalkıştık. Baykal rejimi ayakta tutmak için yeterince mücadele edemiyor hatta mücadele edenlere ayakbağı oluyordu, rejimi koruma adına onu tasfiye ettik, profesörlerin bir görevi de öncü olmaktır biz de rejimi koruma adına öncü olduk bu eylemlere destek verdik, pkk´lılar evet tehlikeli ama düşmanımın düşmanı dostumdur, rejimi koruma adına onlarla işbirliği yaptık. Kurtuluş savaşında da çetecilerle işbirliği yapılmadı mı?.. vs. vs.
´Bizden olmayan´ gazeteciler
Evet dün ve daha önce tutuklananlar arasında sürpriz isimler var ancak bu basın yayın özgürlüğünün ciddi tehdit altında olduğunun bir kanıtı mı? Tutuklamalar örgüt üyeliğine yönelik. Ergenekon iddianamelerinde örgütlenmenin basın yayın kanadından bahsediliyor. Bunların soruşturulması gerekli. Evet soruşturmalar için tutuklamalar zorunlu mu tartışılır, buna karşı çıkılabilir ancak bu tartışma sadece meslektaşlardan bir kısmıyla ilgili olmamalı. Bu ülkede 14 sene tutuklu kalan insanlar var. Sonra hangi basın yayın özgürlüğünden bahsediliyor ki? Türkiye´nin tarihi sicili binlerce gazeteci yazara, yayıncıya çektirilen acılarla yüklü. Geçmişi 301´leri unutabilir miyiz? Malesef geçmiş bizden olmayan gazetecileri, yazarları unuttuğumuzu gösteren örneklerle dolu. Eğer konuyla ilgili bir değeri savunacaksak bunun genel geçerliliği olmalı yoksa her savunma siyasal kutuplaşmanın çarkları arasında parçalanıp yok olur. Böyle diyor Radikal´de Vaassen isimli yorumcu.
Gladio davasında da aynı eleştiriler yapıldı
İtalya´da Gladio davası kaç yıl sürdü, kaç kişi ve kimler tutuklandı, ceza aldı. Orada da bizdeki tartışmaların benzeri yaşandı. Bunlar bilinen şeyler. İki gündür, dönem dönem ortaya çıkan tartışmalardan birini daha yaşıyoruz. Odatv´yi gazeteci diye savunmaya kalkanlara Sabah yazarı Sevilay Yükselir anlamlı bir tepki verdi. Kendisine nasıl iğrenç iftiralar atıldığını bunun habercilik diye yutturulduğunu açıkladı. Başka gazeteciler de benzer olayları dile getirdi. Ama işin bu tarafı birilerince görülmek istenmiyor, gözlerden kaçırılıyor. Gazeteci Metiner´e ve Orhan Miroğlu´na ölüm tehditleri yöneltilirken ses çıkarmayanlar Soner Yalçın ve diğerlerine feryat ediyor.
İnanılır gibi değil ama gerçek
İnanılır gibi değil. Ortada çok çarpıcı bir durum var. Ahmet Şık, Nedim Şener ve diğerleri Ergenekon üyesi olamaz deniyor (umarız öyledir, yanlışlık vardır ve ortaya çıkar). İddianame beklenmiyor. İnanılmaz olan da bu. Hani iddianame açıklansa da dense ki ´Hani nerede delil, bu mu onu gözaltına aldıran, tutuklatan ya da dava sanığı yapan?´, ikna edici olur. Ama öyle yapılmıyor. Hatta iddianame değil, birkaç günlük polis ve savcı sorgusu dahi beklenmiyor. Belki de serbest bırakılacaklar. Ne yani ortada ciddi deliller varsa bazıları tepki göstermesin diye gözardı mı edilsin, bu acelecilik niye?..
Halk onaylıyor mu?
Birileri halkın bunları onaylamadığını, dolayısıyla operasyonlardan vazgeçilmesini, gözaltı ve tutukluların serbest bırakılmasını istiyor, kendi görüşlerini halkın görüşü gibi göstermeye çalışıyor. Evet, halk gerçekten de herşeyin farkında, bazılarının zannettiği gibi cahil ve aptal değil. İletişim çağındayız. Daha önce hiç olmadığı kadar olayları onlar da takip ediyor. Ve 3 ay sonra da seçim var. Eğer gidişatı tehlikeli görüyorsa yapılanları onaylamıyorsa zaten seçim sandığında bunu gösterecektir. Böylece bazı çevrelerin istediği sonuç da en güzel şekliyle gerçekleşmiş olmaz mı?..
Masumun mağdur olması
Gözaltındakilerin suçsuz yere içeride yatmasını, hatta ilgisi olmadığı halde adının iddialara karışmasını bile istemek, insan olanın yapacağı birşey değil. Masum masumdur. Ama ciddi bulgulara ve belgelere dayalı bir takım kovuşturmalar yapılmaktaysa o zaman da bu kovuşturma ve yargının sonucunu beklemek gerekir. Birleri seçtiğimiz hükümetleri yasadışı yollarla devirmeye kalkıyor, bu uğurda terör örgütleriyle işbirliği yaparak masum vatan evlatlarını kurban ediyorsa bu ihanetin kovuşturulmasını beklemek de bir vatandaş olarak hakkımız. Yürekten dileğimiz, bu süreçte suçsuzların mağdur olmaması. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(04 Mart 2011, 18:33)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ergenekon davasını engelleme girişimleri
Kontrgerilla Medyası
Flaş!!! Odatv´ye 2. baskın
ODATV İLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ
Virüs adı: Oda.. Hedefi: Ergenekon´u bozmak
Ergenekon medyası ´karanlık oda´da yapılandırıldı
Sabah Akşam ´Karanlık Oda´yı aydınlattı
Flaş!!! Odatv´ye baskın