İhsan Dağı: Son günlerde izlediğimiz manzara ne öğrenci olayları ne de gençlik eylemleridir; reklam için şiddet kullanan marjinal bir grup var karşımızda. Bunlar üniversiteleri de gençliği de temsil etmiyorlar. Sayıları birkaç yüzü geçmez. Konferans basarlar, katılımcıları ve konuşmacıları taciz ederler. Türkiye´nin en eski siyaset bilimi okulunda siyasilerin görüşlerini açıklamalarına birileri zor kullanarak engel oluyor. Bu, açıkça zorbalıktır. ´Burası üniversite, olur böyle şeyler´ demek en hafifinden üniversitenin ne olduğunu bilmemektir. Üç-beş marjinalin şiddet kullanımından ve bunun medyatik reklamından 27 Mayıs benzeri bir ´ordu-gençlik el ele´ durumu yaratmak da bugün için mümkün değil; meraklısına duyurulur. Olup bitenler yaklaşan seçimlerle alakalı. Birileri, bazı marjinal öğrencileri kışkırtarak veya reklamını yaparak hükümeti sert tedbirler almaya zorluyor. Başbakan dahil AK Partililer tansiyonu düşürüp kendi gündemlerine bakmalı ve de polisin göstericilere karşı şiddet kullanmasına kesinlikle izin verilmemeli. ´Av Mevsimi´ gösterimde, AK Parti´ye karşı sürek avı da devam ediyor. Bakalım AK Parti´yi bu mevsim avlayabilecekler mi?
Seçim öncesi av mevsimi başladı: AK Parti´yi avlayabilecekler mi?
İhsan Dağı: Son günlerde izlediğimiz manzara ne öğrenci olayları ne de gençlik eylemleridir; reklam için şiddet kullanan marjinal bir grup var karşımızda. Bunlar üniversiteleri de gençliği de temsil etmiyorlar. Sayıları birkaç yüzü geçmez. Konferans basarlar, katılımcıları ve konuşmacıları taciz ederler. Türkiye´nin en eski siyaset bilimi okulunda siyasilerin görüşlerini açıklamalarına birileri zor kullanarak engel oluyor. Bu, açıkça zorbalıktır. ´Burası üniversite, olur böyle şeyler´ demek en hafifinden üniversitenin ne olduğunu bilmemektir. Üç-beş marjinalin şiddet kullanımından ve bunun medyatik reklamından 27 Mayıs benzeri bir ´ordu-gençlik el ele´ durumu yaratmak da bugün için mümkün değil; meraklısına duyurulur. Olup bitenler yaklaşan seçimlerle alakalı. Birileri, bazı marjinal öğrencileri kışkırtarak veya reklamını yaparak hükümeti sert tedbirler almaya zorluyor. Başbakan dahil AK Partililer tansiyonu düşürüp kendi gündemlerine bakmalı ve de polisin göstericilere karşı şiddet kullanmasına kesinlikle izin verilmemeli. ´Av Mevsimi´ gösterimde, AK Parti´ye karşı sürek avı da devam ediyor. Bakalım AK Parti´yi bu mevsim avlayabilecekler mi?
AK Parti´ye karşı ´Av Mevsimi´ başladı. Medeni toplumlar şiddete teslim olmaz, şiddeti hoşgörmez. Çünkü şiddet, farklılıklarla bir arada yaşamayı mümkün kılan bütün değerleri ve kurumları imha eder. Geriye ilkel bir zorbalık kalır. Son günlerde izlediğimiz manzara ne öğrenci olayları ne de gençlik eylemleridir; reklam için şiddet kullanan marjinal bir grup var karşımızda. Bunlar üniversiteleri de gençliği de temsil etmiyorlar. Sayıları birkaç yüzü geçmez. Konferans basarlar, katılımcıları ve konuşmacıları taciz ederler. Ancak bu marjinallerin sayıları ne kadar olursa olsun, varlıkları normaldir ve meşrudur. Ama varlıklarını başkalarının düşüncelerini susturmak biçiminde gösterdiklerinde de ´hoşgörü´ alanının dışına çıkarlar. Kendilerini ifade etmenin yolu olarak başkalarını susturanlar kendi meşruiyetlerini de sorgulanır hale getirirler. Konuşturmadıkları siyasilerden birini ´cesaretinden dolayı tebrik etmek´ ise SBF´deki olayın bir şiddet gösterisi olduğunun itirafıdır.
Türkiye´nin en eski siyaset bilimi okulunda siyasilerin görüşlerini açıklamalarına birileri zor kullanarak engel oluyor, ´anayasa´ konulu bir panelde iki anayasa profesörü siyaset adamı konuşturulmuyorsa bu, açıkça zorbalıktır. ´Burası üniversite, olur böyle şeyler´ demek en hafifinden üniversitenin ne olduğunu bilmemektir. Üniversiteler zorbalık yapılan, zorbalığın da meşru görüldüğü kurumlar değildir. Hür düşüncenin kaleleri olan üniversiteler, devletin veya üç-beş zorbanın baskı ve terörün girişimlerine tabii ki teslim olmayacaktır. Kampüse şiddet girdiğinde üniversite, her türden düşünce ve inancın serbestçe ifade edildiği ve bir arada yaşadığı ´evrensel şehir´ olma özelliğini kaybeder. Daha genelde ise şiddet kullanımı ve şiddetin teşviki demokratik siyasetin bittiği yerdir. Demokrasilerde şiddete müsamaha gösterilmez, sempati beslenmez.
Olaya ´gençlik eylemleri´ olarak bakıp nostalji yapmanın da alemi yok. Üç-beş marjinalin şiddet kullanımından ve bunun medyatik reklamından 27 Mayıs benzeri bir ´ordu-gençlik el ele´ durumu yaratmak da bugün için mümkün değil; meraklısına duyurulur. Milyonlarca öğrencinin eğitim aldığı, milyonlarca ailenin çocuklarını göndermek için büyük fedakarlıklar yaptığı üniversitelerin huzurunu bozanlar hem toplumda hem de siyasette destek bulamazlar.
Bu tür şiddet içeren eylemler konusunda iktidar kadar CHP ve medyanın tutumu da önemli. Kılıçdaroğlu´nun ´şık olmadı´ sözü hiç yeterli değil. Şiddetle arasına kalın bir çizgi çekmeyen CHP bu tutumundan siyaseten zarar görür. Sokakta veya üniversitelerde şiddeti hoşgören veya teşvik eder görülen bir siyasal partinin bu ülkede geleceği olamaz. Hükümeti zorda bırakma hesabı da tam tersine döner; şiddetin babasını görmüş, bir nesli kaybetmiş ve ardından 12 Eylül balyozu yemiş bir toplum şiddete karşı dik durmayan siyasal hareketlere prim vermez. Sadece CHP değil, medyanın da şiddeti bir reklam aracı olarak kullanan gruplar karşısında dikkatli olması beklenir. Sansasyonel haber şehvetiyle memleketi bir şiddet sarmalına çekmek çılgınlık olur. Hükümete çakmak dürtüsüyle marjinal bir gruptan bir üniversite ve hatta gençlik hareketi çıkarmaya kalkışmak hem yanlıştır hem de hedeflenen sonuca ulaştırmayacaktır bunları.
Olup bitenler yaklaşan seçimlerle alakalı. Birileri, bazı marjinal öğrencileri kışkırtarak veya reklamını yaparak hükümeti sert tedbirler almaya zorluyor. İstanbul´da polisin asla onaylanmayacak davranışının başka yerlerde ve olaylarda da tekrarlanmasını istiyorlar. Polisin kaba kuvvet kullandığı fotoğrafların hafızalara yerleşmesinin ardından ´sivil dikta´, ´AK Parti´nin otoriterleşmesi´, ´Putinleşme´ tezleri yeniden gündeme gelerek tablo tamamlanacak.
Peki hükümet kışkırtmalar karşısında tuzağa mı düşecek? Başbakan dahil AK Partililer tansiyonu düşürüp kendi gündemlerine bakmalı ve de polisin göstericilere karşı şiddet kullanmasına kesinlikle izin verilmemeli. ´Av Mevsimi´ gösterimde, AK Parti´ye karşı sürek avı da devam ediyor. Bakalım AK Parti´yi bu mevsim avlayabilecekler mi? ( İhsan Dağı / Zaman)
Erdoğan: Gözü dönmüşler seçime kadar 7 ay boyunca bize karşı her yolu deneyecek
11 Aralık 2010: Başbakan Erdoğan, öğrenci eylemlerini değerlendirirken haziran ayında yapılacak seçimlere işaret etti. Hırs nedeniyle gözü dönmüş olanlar, 7 ay boyunca her yola başvuracaktır. dedi. Muhalefetin öğrenci olaylarını kışkırttığını savunan Erdoğan, CHP´nin eylemci öğrencileri Meclis´te ağırlamasını eleştirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerdeki olaylarla ilgili önemli açıklamalar yaptı. AK Parti Genel Merkezi´nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Erdoğan, partililere seslenirken, 7 ay boyunca hazırlıklı olmamız gerek. Hırçınlık ve hırs nedeniyle gözü dönmüş olanlar her yola başvurmaktan çekinmeyecek, seçim gününe kadar her yolu mubah olarak göreceklerdir. uyarısında bulundu. Öğrenci olaylarını da bu çerçevede ele aldı. Muhalefeti, öğrenci olaylarını kışkırtmakla suçlayarak, İftiraların ötesinde, muhalefetin sokak olaylarını, öğrenci olaylarını kışkırttığını, desteklediğini, teşvik ettiğini ibretle izliyoruz. Şiddet içeren sokak eylemlerini medya çarşaf çarşaf sayfalarına, ekranlarına taşırken, CHP de bu eylemcileri Meclis koridorlarına, grup toplantılarına kadar taşımaktan çekinmiyor. eleştirilerini yöneltti. Erdoğan Dolmabahçe´de polisin aşırı güç kullandığı eleştirileri konusunda da şunları söyledi: Bayrağın sopasıyla emniyet müdürüne vuruyorsun. Siyasi partilerin bazıları da orantısız güç kullanıldı diyor. Ne olacaktı? Dolmabahçe ofisine gelsinler, bassınlar, orada tam arzu ettiğiniz tablo mu ortaya çıksın? Her yerde bu tür toplantılar, belli mesafeye kadar müsaade edilir.
AK Parti´ye karşı ´organize işler!´
Ali Bulaç (Zaman): Önce Dolmabahçe, sonra Ankara´da bir grup öğrencinin AK Partili siyasetçi ve bakanlara karşı gösterdiği tepkilerin organize işler olduğu anlaşılıyor. Polisin sert tutumu tabii ki eleştirilmeli, ama işin siyasi boyutuna baktığımızda, AK Parti´ye karşı birtakım odakların siyaset zemini dışında 12 Haziran seçimlerine doğru siyasetle karışık toplumsal bir kargaşa yapma peşinde oldukları görülüyor. Olaylar, öğrencilerin hakları olan demokratik tepkilerden ibaret değil. Öğrenciler, sendikalar, sivil örgütler, siyasi partiler elbette muhalefet edecekler, ama son günlerde öğrenciler üzerinden başka şeyler planlanıyor. Bir grup öğrenci belli bir plan dahilinde işi fiili saldırılara doğru götürüyor. Arkası gelebilir. Görünen şu ki, şu anda seçime gidecek olsak, AK Parti, yüzde 45-50 arası oy alır. Bunun bir iki puan inmesi veya artması mümkün. CHP ve MHP´nin oy toplamı yüzde 40´ı bulmayacak olursa, AK Parti, sandalye sayısı itibarıyla 3 Kasım 2002 seçimlerinde elde ettiği sandalye sayısı kadar, hatta biraz da üstünde sandalye elde edebilir. Başka bir deyişle, AK Parti referanduma ihtiyaç hissetmeden de anayasa değişikliği yapabilecek güce ulaşabilir.
AK Parti´nin şu veya bu şekilde etkisizleştirilmesini isteyen iç (başta Ergenekon, ulusalcı cephe, eski derin güçler) ve dış (Amerika´daki neo-conlar, Yahudi lobisi ve şimdiki İsrail yönetimi) çevreler, siyasetin dışında birtakım etkili enstrümanlara başvurmak suretiyle AK Parti´nin üçüncü iktidarını engellemeye çalışıyorlar. Eğer CHP, MHP ve BDP güçlü muhalefet gösterebilseydi, belki bunlara lüzum kalmazdı, ama her üç parti de, kendilerinden beklenen yüksek performansı hala gösterebilmiş değiller. Umutların ağırlıklı bölümünün kendisine bağlandığı CHP için hala yüzde 30 psikolojik eşiktir. CHP bir türlü bu eşiği aşamıyor, yaklaşıyor, ama lastik top gibi yüzde 30 duvarına çarpıp geri dönüyor. Önümüzdeki kurultay bu açıdan önemli, ama yukarıda saydığım iç ve dış çevreler işlerini CHP ve diğer kanuni partilerin performansına bırakmak istemiyorlar.
Önümüzdeki kısa vadede söz konusu çevrelerin şu beş konuda yoğunlaşıp AK Parti karşıtlığını, toplumsal kargaşaya çevirmek isteyeceklerini düşünebiliriz:
1) Kürt sorunu: AK Parti, bir dizi yanlışlığa rağmen Temmuz 2009´da ´demokratik açılım´ adı altında Kürt sorununu çıplak tanımıyla gündeme taşıdı. Somut çözümler çıkmadı, ama sorun ve Kürt kimliği legalite kazandı; resmi, yarı-resmi ve sivil siyasetin literatürüne girdi. Aslında 12 Eylül´de oylanan biraz da hükümetin Kürt sorununa ilişkin çözüm teklifiydi. Hem Kürt aydınları ve siyasetçileri hem genel Türkiye kamuoyunda barışçı çözüm yönünde kuvvetli bir irade ve talep belirdi. Bu süreci durdurup mümkünse tersine çevirmenin yolu, a) Çatışma ortamının canlı tutulup sürdürülmesinden, b) Türk-Kürt ayrışmasının derinleştirilmesinden, c) Sahil şeridinde provokasyonların düzenlenmesinden geçer.
2) Çok daha güçlü bir dil ve yüksek perdeden laik/modern yaşama tarzının tehdit altında tutulduğu konusunun gündemde tutulması, mümkün oranda medyada çokça konuşulması.
3) Birtakım gazeteci, akademisyen ve siyasetçi üzerinden R. Tayyip Erdoğan yönetiminin sivil vesayete, hatta sivil faşizme doğru evrilmekte olduğunun işlenmesi.
4) ABD´nin ve dış güçlerin güdümünde ulusal ve bölgesel çıkarlara aykırı politikaların yürütülmekte olduğunun iddia edilmesi. Gerçi Wikileaks belgelerinin sızmasından sonra bu argüman bir miktar kullanışlı olmaktan çıktı, ama ben argümanı kuvvetlendirici aksi yöndeki belgelerin piyasa sürülebileceğini düşünüyorum.
5) Bütün askeri müdahalelerden -muhtıra veya darbe teşebbüslerinden- önce öğrencilerin provoke edilmesi.
Bu süreçte AK Parti´nin teenniyle hareket etmesi kadar, CHP ve MHP´nin de teenniyle hareket etmesi önemlidir. Eğer çiçeği burnundaki CHP´li Süheyl Batum gibi, muhalefet, Yumurta atmak ifade özgürlüğünün kullanımıdır denirse, yumurtanın arkasından kesici ve öldürücü başka ifade biçimleri de gelir. ( Ali Bulaç / Zaman)
(10 Aralık 2010), son güncel.: (11 Aralık 2010)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Gençler üzerinden darbe kışkırtanlar.. O devirler geçti artık
Av mevsimi açıldı: Hedef AKP