Taraf muhabiri Mehmet Baransu ´Mösyö Hanefi Avcı´nın Yazamadıkları´ isimli yeni kitabında, Avcı´yla ilgili çok sayıdaki iddia gibi onun Devrimci Karargah isimli sol örgütle ortaya çıkan ve tutuklanmasına da neden olan gizemli bağlantısına dair iddiaları derli toplu şekilde işliyor.
Mösyö Avcı ile Devrimci Karargah´ın gizemli ilişkisi
Taraf muhabiri Mehmet Baransu ´Mösyö Hanefi Avcı´nın Yazamadıkları´ isimli yeni kitabında, Avcı´yla ilgili çok sayıdaki iddia gibi onun Devrimci Karargah isimli sol örgütle ortaya çıkan ve tutuklanmasına da neden olan gizemli bağlantısına dair iddiaları derli toplu şekilde işliyor.
Türkiye kamuoyu Devrimci Karargah Örgütü´yle (DKÖ) ikinci kez 27 Nisan 2009 tarihinde İstanbul Bostancı´da gerçekleştirilen bir polis baskınıyla tanıştı. Baskında bir Operasyon Amiri Başkomiser Semih Balaban ile olay yerinde toplanan vatandaşlardan bir genç hayatını kaybetmişti. Devrimci Karargah Örgütü, ´naylon´ bir örgüt müydü? Ergenekon´un çaresiz kalınca devreye soktuğu bir yapılanma mıydı? Yoksa taşeronsuz kalan derin devletin yeni bir tezgahı mıydı? Örgütün ne olduğu bilinmiyor ancak kuruluş şekli ve sloganları itibarıyla belli bir sol ideolojik zemine dayandığı anlaşılıyordu. Örgütün Ergenekon´la bağlantısı sık sık gündeme geliyordu. Özellikle de ´Amirallere Suikast Planı´ kapsamında tutuklanan teğmenlerde elde edilen Devrimci Karargah örgütüyle ilgili birtakım dokümanlar bu iddiayı güçlendiriyordu. Söz konusu 4 teğmenin evinde Bostancı´daki operasyonda ölü olarak ele geçirilen ve Devrimci Karargah örgütünün lideri Orhan Yılmazkaya´nın fotoğrafı ve bazı örgüt dokümanları bulunmuştu. Ele geçen bu dokümanlar Ergenekon´un devrimci Karargah Örgütü´yle bağlantısını ortaya koyan önemli bir gelişmeydi.
Emniyet camiasına ihanet etti
Devrimci Karargah Örgütü´nün gizem perdesi Hanefi Avcı´nın tutuklanmasıyla yırtılacaktı. Avcı´nın tutuklanması cemaatle ilgili bir kitap yazdığı için değil, Devrimci Karargah örgütü soruşturması kapsamında takibe alınan Nejdet Kılıç´la olan bağlantısı nedeniyle olmuştu. Bu takip ise kitabın yayınlanmasından çok öncesine dayanmaktaydı. Orhan Yılmazkaya´nın evinde bulunan parmak izlerinden SDP´ye oradan da örgütle ilişkisi olduğu tespit edilen isim Nejdet Kılıç´a ulaşılmıştı. Devrimci Karargah soruşturması kapsamında teknik takibe alınan Nejdet Kılıç´ın telefonunun Avcı´nın sevgilisi Kezban Küçük´ün telefonuyla irtibatlı olduğu ortaya çıkmıştı. Avcı, arkadaşım dediği Nejdet Kılıç´la ilişkisi hakkında hiçbir suç delili bulunmadığını, Devrimci Karargah Operasyonu hakkında Kılıç´a bilgi sızdırmadığını, haksızlığa uğradığını iddia etse de Avcı-Kılıç görüşmelerinde suç unsuru ve suç içerikli konuşmalar telefon dinlemelerine takılmıştı. Avcı, Devrimci Karargah Soruşturması kapsamında dinlenen arkadaşına, soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek, dinlendiğini, hem de mahkeme kararı numarasını vererek telefonda söylemiş ve dikkatli olmasını tavsiye etmişti. Bu 1. Sınıf bir Emniyet Müdürü´nün yapmaması gereken bir şeydi. Avcı, devam eden gizli bir soruşturmayla ilgili ?Köstebeklik? yapmış ve şüpheli bir şahsa dinlendiğini ve takip edildiğini söylemişti. Bu ise bir suçtu.
Avcı ihanet edince operasyon başladı
Avcı, kitabında polisin gizli yürüttüğü Devrimci Karargah Operasyonu´nu deşifre etmişti. Operasyonun Avcı eliyle deşifre olmasının ardından polis hemen harekete geçerek belli adreslere eş zamanlı operasyonlar düzenlemişti Operasyonlarda tutuklananlar arasında yer alan Kılıç üzerinden de Avcı´ya ulaşılıyordu. Bir anlamda yasadışı örgüt üyesi iddiasıyla hapsedilen Kılıç direk Avcı ile bağlantılı gözüküyordu. Soruşturmalar derinleştikçe elde edilen deliller Avcı´ya ?örgüte yardım ve yataklık? suçlamasının yapılmasına sebep oluyordu. Avcı, sözde yıllarca mücadele ettiğini savunduğu terör örgütlerinden birine yardım ve yataklık ettiği için tutuklanarak Silivri Cezaevi´ne konulmuştu.
Soruşturmayı itibarsızlaştırma çabası
Avcı, yasadışı dinleme ve kendisiyle ilgili komplolara ait resmi şikayetlerine cevap alamaması üzerine kitabın ?cemaat? bölümünü yazdığını belirtmekteydi. Oysa söz konusu şikayet dilekçelerini Ocak 2010 tarihinde vermişti. Bu tarih sonradan kendisiyle ilgisi ortaya çıkacak olan Kılıç´ın adli soruşturma kapsamına alındığı tarihle aynı zamanı gösteriyordu. Başka bir deyimle Avcı Kılıç´la ilişkisi sebebiyle başının yasalarla derde gireceğini çoktan öngörmüştü. Dolayısıyla da Avcı´nın tüm bu olaylardan sonra yazdığı kitap nedeniyle soruşturma kapsamına alındığı iddiası tarihler göz önüne alınınca gerçeği yansıtmıyordu. Avcı, kitabında gizli belgeleri ifşa etmekle kalmamış, istihbari işleyişi de ifşa etmiş, dahası tüm bu bilgileri Devrimci Karargah mensubu Nejdet Kılıç´la paylaşmıştı. Bu suçları işleyen her memur soruşturmaya tabi tutulurdu, müfettişlerin yürüttüğü soruşturma da bundan başka bir şey değildi. Dolayısıyla Avcı, kitap yazdığı için değil, bir örgütün mensubuna yardım ettiği için gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Görünen o ki Avcı, her zaman yaptığı gibi yine psikolojik harekat uygulamaya kalkmıştı. Başka bir deyimle kitabın çıkışıyla tutuklanmasının ardı ardına gelmesi durumunu öyle bir ayarlamıştı ki insanların bu iki olay arasında bağ kurmasını sağlamıştı. Bu ayarlama ise tabii ki Avcı´nın soruşturma sürecinden haberdar olmasıyla açıklanabilirdi.
Devrimci Karargah´ın gizemi
Muhafazakar kimliğiyle tanınan bir emniyetçinin sol örgüt ve yapılanmalarla ilişkisi sabit birisiyle ne işi olabilirdi? Nejdet Kılıç´ın ilişkide olduğu yapılanmalar Devrimci Karargah Örgütü ve SDP´ydi. Bu sol yapılanmalar bir Öcalan projesi olan örgütlü Türk solundan Kürt meselesi için faydalanma projesi kapsamında faaliyet yürütüyorlardı. Avcı-Nejdet kılıç ilişkisinin önemi de bu noktadan itibaren beliriyordu. Bu sol yapılanmalara rahatlıkla girip çıkabilen Kılıç´a solcu arkadaşları dahi muhbir gözüyle bakıyorlardı. Hanefi Avcı´nın itirafçılarla geçmişteki ilişkisi göz önüne alındığında, onun Kılıç´ı da bu şekilde kullanmış olabileceği bu işlerin içerisinde olan hemen herkes tarafından konuşuluyordu. Polis araması sırasında Avcı´nın evinde yakalanan sahte kimlikler bu ilişkiler çerçevesinde açıklanabilecek dokümanlardan sadece bir kaçıydı.
Hanefi Avcı makamını hiç boşaltmadı
Hanefi Avcı, Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevinden 26 Ağustos 2010 tarihinde alınmıştı. 28 Eylül 2010 tarihinde gözaltına alındığı ana kadar da makamını ve lojmanını terk etmemişti. Avcı´nın Özel Kalem memuru Nazmi Ayhan, Eskişehir Emniyetindeki yetkililer, Eskişehir Emniyet Müdür Vekili Abdulkadir Kutlu da Avcı´nın odasını kullanmaya devam ettiğini belirtmişlerdi. Avcı´nın aranan makamında yasadışı dinleme kayıtları ortaya çıkmıştı. Tutuklanmasının ardından 6 Ekim 2010 günü CHP Milletvekili Ahmet Ersin başkanlığında bir heyet Avcı´yı Silivri Cezaevi´nde ziyaret etti. Bu ziyarette Avcı´ya makam odasında ele geçirilen kasetlerin ne olduğu soruldu. Avcı bu soruya ?teyp (müzik) kaseti? cevabını verdi. CHP heyetiyle yaptığı görüşmede makamında bulunan kasetlerin ve ele geçirilen dokümanların kendisine ait olmadığı yönünde bir beyanda bulunmayan Avcı, dinlettiği Mehmet Ali Birand´ın İstanbul Savcılığı´na kasetle ilgili çağrılması üzerine, bir gün sonra farklı bir açıklama yaptı. Avcı, 8 Ekim´de Birand´a ulaştırılmak üzere Cüneyt Özdemir´e gönderdiği faksta ?Yemin ederim kasetler bana ait değil? açıklamasında bulundu.12 Eylül 2010 tarihinde Mülkiye eski Başmüfettişi Nuri Yaman da Avcı´nın kaset ve belgeleri arşivlediğini bildiğini ifade etti. Daha önceleri Avcı´ya devlette kişisal arşiv tutulmayacağı ve başının belaya girebileceği uyarısında bulunduğunu fakat, Avcı´nın da kendisine ?Tüm belgeler güvenli bir yerde. Bir örneği de çok güvendiğim bir arkadaşta.? Şeklinde cevap verdiğini belirtti. ( Aktifhaber)
(29 Kasım 2010, 16:36)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Hanefi Avcı´nın iddiaları manşetlerimiz
Avcı´nın amacı soruşturmayı engellemek