İstanbul'da, AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ermeni asıllı Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler, jandarma ve eski emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 7'si tutuklu 76 sanığın yargılanmasına devam edildi.
01.02.2021 14:44 İstanbul'da, AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ermeni asıllı Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler, jandarma ve eski emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 7'si tutuklu 76 sanığın yargılanmasına devam edildi.
11.01.2021 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan bazı sanıklar ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan tutuksuz sanık Faruk Sarı esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yaptı.
FARUK SARI: 37 YIL ÖNCE FETÖ EVİNDE KALMADIM
Örgütsel yapılarla ilişkisinin olmadığını söyleyen Sarı, "Trabzon'a gitme sebebim ilde boş kadro olmasıydı. Daha önce çalıştığım Reşat Altay'ın teklifi ile gittim" dedi. Dink'in İstanbul'da öldürüldüğünü hatırlatan sanık Sarı, "Hrant Dink'in uzak veya yakın tehlikede bulunduğunu bilen kişi İstanbul kadrosudur. Ben Trabzon'dayken bunu değerlendirme imkanım yoktur. Hrant Dink ile alakalı olarak hiçbir bilgi gelmemiştir, gelmiş olsa zaten paylaşırdım. Ben Trabzon'da 4 aylıkken, kendi kadromu bile daha tanımazken nasıl bir örgüt organizasyon içinde olabilirim ki" dedi.
37 yıl önce örgüt FETÖ evinde kaldığı iddiasını kabul etmeyen Sarı, "Ben 37 yıl önce kesinlikle FETÖ evinde kalmadım. Bu iddiayı kesinlikle reddediyorum. Ne evde kaldım, ne irtibatım oldu, ne de sohbet ve toplantılarına katıldım. İsnat edilen suçlamalardan beraatimi talep ediyorum" dedi.
HACI ŞEFİK ŞİMŞEK: OLAY GÜNÜ OLAY MAHALLİ OLAN AGOS GAZETESİ VE ÇEVRESİNE HİÇ GİTMEDİM
Suç tarihinde İstanbul Jandarma İstihbarat da görev yapan Hacı Şefik Şimşek, "Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'nda çalışan davanın sanıkları ile hiçbir irtibatım, tanışıklığım yoktur. Olay günü PKK ile irtibatlı olduğunu düşündüğümüz Kürt Kültür Vakfı'nın fotoğraflanması çalışması yapmak için Tarlabaşı'nda bulunuyorduk. Sonra da Karaköy'e gittim. İddia makamı cinayet mahallinde olduğumu nasıl tespit etti. X3 olarak gösterilen şahıs telefonla görüşüyor, benim o anda telefonla görüşmem yok. Olay günü olay mahalli olan Agos Gazetesi ve çevresine hiç gitmedim. Bu davadan dolayı 8 ay tutuklu kaldım. Halen Edirne'de muvazzaf uzman jandarma olarak görevime devam ediyorum. Beraatimi talep ederim" dedi.
MEHMET AYHAN: BERAATİMİ TALEP EDERİM
2005 yılı Ağustos ayında Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne atandığını ve hala orada görev yaptığını söyleyen sanık Mehmet Ayhan, "2004 yılında Erhan Tuncel yardımcı istihbarat personeli kadrosuna alınmış. Erhan Tuncel eleman olması konusunda ben telkinde bulunmadım, çünkü Trabzon'a 2005 yılında atandım" dedi. Ayhan, "Erhan Tuncel cinayet sonrası ifadesinde Ogün Samast dahil tüm bilgileri bize verdiğini iddia ediyor. Bu bilgi tamamen yanlıştır. Ogün Samast adı tarafımızdan cinayet sonrası öğrenilmiştir. Örgüt ile hiçbir temasım olmadı. Beraatimi istiyorum" dedi.
MUHİTTİN ZENİT: DİNK'İN ÖLDÜRÜLECEĞİNE İLİŞKİN RAPOR YAZAN İSTİHBARATÇI DA SAVUNMASINI YAPTI
Olaydan 6 ay öncesine kadar Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görev yapan tutuksuz sanık eski polis Muhittin Zenit, esas hakkındaki mütalaaya karşı yaptığı savunmada, cinayet tasarısına ilişkin bilgileri amirlerine aktardığını savundu. Erhan Tuncel'in istihbarat elemanı olarak kullanılmaya başlanmasının suç değil başarı olduğunu savunan Zenit, "Cinayetin olmaması için elimden geleni yapmışım. Yasin Hayal ile ilgili üç tane çalışma yapmışım. 'Ne olursa olsun öldürülecek' diye rapor yazmışım. Öldürüleceğine ilişkin raporları yazan benim. 'Ben raporları yazmışım, sonra niye gereğini yapmamışsın' diye sorgulamayın. Ben raporumu yazmışım. 'Bu adam öldürülürse devlet zarar görür diye yazmışım. Daha ne yapabilirim" dedi. Zenit, "Ben bu suçun ortaya çıkmasına çalışmışım. Ben bu insanın hayatını korumak için canımı ortaya koymuşum. Dışarıda hedefim. Lütfen bu günah keçisinden çıkarın. Beraatimi istiyorum" dedi.
Duruşmaya, cuma günü sanıkların esas hakkındaki savunması ile devam edilecek.
20.01.2021 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya bir kısım sanıklar Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılım sağladı. Dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü Bölücü Faaliyetler unsur elemanı Yusuf Bozca ile taraf avukatları da duruşmada hazır bulundu.
YUSUF BOZCA
Duruşmada, esasa ilişkin mütalaaya karşı savunma yapan sanık Yusuf Bozca, ByLock kullanmadığını, Bank Asya'da hesabının bulunmadığını ve olay yerinde olmadığını belirterek, "Hrant Dink'in ölümüyle ilgili uzaktan yakından alakam yok. Aynı şekilde FETÖ terör örgütüyle de bir bağım yoktur. Suçlamaları kabul etmiyor, beraatimi istiyorum." dedi.
REŞAT ALTAY
Savunma yapan tutuksuz sanık eski Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay, 42 yıllık meslek hayatından sonra yaş haddinden emekli olduğunu belirterek, bu süreçte hiç tahkikat geçirmediğini ve ceza almadığını söyledi.
Bu davada yargılanmaktan müteessir olduğunu ifade eden Altay, "Olay tarihinde Trabzon İl Emniyet Müdürü olarak görev yapıyordum. Olaydan bir gün sonra olayın failinin babasının emniyete gelerek ihbarda bulunması üzerine gerekli çalışmaları yaparak bir gün sonra faili ve iş birlikçilerinin yakalanmasını sağladım. 20 Ocak'ta Erhan Tuncel'in yakalanmasını sağladım. Suikast öncesi, suikast günü ve sonrası bana herhangi bir bilgi verilmedi." dedi.
Altay, Erhan Tuncel'in yardımcı istihbarat elemanı olarak çalıştığını bilmediğini anlatarak, "Olaydan sonra yaptığım telefon görüşmesinde Erhan Tuncel'in yardımcı istihbarat elemanı olduğunu öğrendim. Benim tarafımdan düzenlenmiş sahte ya da yok edilmiş evrak yoktur. Hrant Dink'in öldürülebileceği bilgisine önceden sahip olsaydım olayın engellenmesini sağlardım. Önlenmesi için mutlaka gerekeni yapar failleri adaletin karşısına çıkartırdım. Beraatimi istiyorum." şeklinde konuştu.
HAMZA CELEPOĞLU
Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, savunmasını, önceden hazırladığı bir sunum eşliğinde yaptı.
Sanık Celepoğlu, 31 yıl boyunca vatana millete hizmet ettiğini, geçmişte sözde mağdur olduğunu iddia eden kişilerin yalan beyanları nedeniyle mahkeme huzurunda bulunduğunu savundu. Celepoğlu, "Sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Yurt Atayün ile bir kez görüştüm. Onda da makama 'hayırlı olsun' demek için gelmişlerdir. Dink dosyasına monte edildim. Olay tarihinde yurt dışındaydım. Dink cinayetinin planlanmasında aktif olarak görev aldığım iddia edilmiştir. Hangi bilgi belgeye göre, hangi ifadelere göre savcılık bu yönde cezalandırılmamı talep etmiştir?" dedi.
Celepoğlu, İtalya'da dil eğitimindeyken dil sınavına girmek için resmi izin alarak 2006 yılı kasım sonunda 10 günlüğüne Türkiye'ye geldiğini, sınava girdikten sonra tekrar İtalya'ya döndüğünü aktararak, "İzindeyken de Ankara'dan hiç çıkmadım. İddia edilenin aksine Atilla Güçlüoğlu ve Burak Bayrak ile görüşmek için gelmedim. Bırakın bu davanın sanıklığını, tanık olarak bile bu davanın hiçbir yerinde yokum. Heyetinizden takdir yetkisini kullanarak karar vermesini istiyorum. Dink ailesine ve avukatlarına da sesleniyorum: 'Gerçek suçluları yakalamaya yönelik çalışmalarına devam etsinler.' "diye konuştu.
Sanıkların avukatlarının beyanlarının da alınmasından sonra mahkeme heyeti ara kararlarını açıkladı.
Heyet, sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Muharrem Demirkale ve Ercan Gün'ün tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Sanıklardan Volkan Şahin'in telefonunun 18 Ocak 2006'da Bayrampaşa Otogarı'nda, cinayeti işleyen Ogün Samast ile beraber aynı yerde baz istasyonu sinyali vermesi, diğer sanıklarla olay günü irtibatı ve Coşkun İğci isimli kişinin beyanlarına göre bir kısım sanıklarla beraber Samast ile olay yerine gideceğine dair mevcut delil durumlarını dikkate alan heyet, tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Heyet, sanıklar Veysel Şahin ve Okan Şimşek'in, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı istihbarat görevlileri olduğu, olay öncesinde Coşkun İğci tarafından cinayetin önceden kim tarafından, kimin yönlendirmesiyle işleneceğine dair bilgileri olması sebebiyle bu bilgileri saklayarak cinayetin işlenmesinde doğrudan dahillerinin bulunması gerekçesiyle bu iki sanığın da tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı.
Duruşma, sanık savunmalarına devam edilmek üzere 22 Ocak'a ertelendi.
22.01.2021 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, tutuksuz sanık eski Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz katıldı. 6 Ocak'ta yakalama emri çıkarıldıktan sonra tutuklanan dönemin jandarma görevlisi sanıklar Veysal Şahin ve Volkan Şahin ile başka suçlardan tutuklu bazı sanıklar da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
VEYSAL ŞAHİN
Dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi sanık Veysal Şahin savunmasında, cinayetten sonra doldurup imzaladıkları haber kayıt formundaki bilgilerin 6 ay önce aldıkları bilgiler olduğunu belirterek üstlerinin emriyle yazdığını söyledi. Sanık Şahin, "Cinayeti planlama faaliyetim yoktur. İstanbul jandarmasıyla irtibatım yok. Tahliye ve beraatimi talep ediyorum" diye konuştu.
VOLKAN ŞAHİN
Sanık Volkan Şahin ise iddianamede Trabzon jandarma istihbarat görevlisi olarak gösterildiğini ancak o dönem astsubay çavuş rütbesiyle göreve yeni başladığını ileri sürerek "Ben istihbarat personeli değilim ve orada görevli herhangi bir personeli tanımıyorum" dedi. Sanık Volkan Şahin, Dink cinayetine yönelik bir haber almadığını, Yasin Hayal, Ogün Samast ve Coşkun İğci'yi tanımadığını, irtibatının da olmadığını söyledi. Volkan Şahin, "İsmimin istihbaratçı olarak soruşturmaya dahil edilmesine bir türlü anlam verememekteyim. Coşkun İğci'nin bu istihbaratı bana bildirdiği iddiasına dayanan bir delil gösterilmemiştir. Ben Trabzon istihbarat şube görevlisi değil, asayiş tim komutanıydım. Hrant Dink ismini meydana gelen ölüm olayına kadar duymadım. Bundan önce ne iş yaptığını, kim olduğunu bilmiyordum. FETÖ ile ilgili ne bende, ne ailemde bir bağlantı vardır. Jandarma personeliyim. İhraç edilmedim. Tarafıma yapılan suçlamaları kabul etmiyorum. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum" dedi.
HAMDİ EGBATAN
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, mütalaaya karşı savunma yapan dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı (İDB) görevlisi Hamdi Egbatan, dairede görevliyken C2 büroda görev almadığını savunarak, "F4 raporlarını görmedim. ByLock programı kullanmadım. Bu, davada yargılandığım için yapılan bir yakıştırma. FETÖ'cü değilim ve suçlamalarla hiçbir ilgim yoktur. Beraatimi talep ediyorum." dedi.
ÖZKAN MUMCU: Cinayetten 20 gün sonra göreve başladım
Cinayetin işlendiği dönemde Trabzon Emniyet Müdürlüğünde komiser yardımcısı olarak çalışan sanıklardan Özkan Mumcu ise, Dink cinayetinden 6 ay önce askere gittiğini ve cinayetin işlendiği tarihte de askerde olduğunu belirterek, "Cinayetten yaklaşık 20 gün sonra göreve başladım. Dolayısıyla görevde bulunmayan, yetki ve sorumluluğu olmayan biri olarak toplam 37 ay tutuklu kaldım. Benim askerde olduğum gerçeği çok açık ve net şekilde ortadadır." dedi.
Yargılama sürecindeki bütün kararlarda askerde olduğu hususunun göz ardı edildiğini ve "suç tarihinde komiser olarak görev yapan" denilerek hakkında suçlamalar yapıldığını kaydeden Mumcu, "5 yıl süren duruşmalarda, 5 yıl sonunda mütalaa okunduğunda ben tekrar şoke oldum. Maalesef gene orada görev yaptığım iddia edildi. Askerde olduğumu belirtmeme rağmen askerde olduğumla ilgili en ufak bir cümle yer almıyor 5 yıl sonra bile." diye konuştu.
Cinayetten bir yıl önce komiser yardımcısı olarak görev yaparken birlikte çalıştığı polis memuru Muhittin Zenit'in, haber elemanı Erhan Tuncel ile bir buluşma gerçekleştirdiğini anlatan Mumcu, şu ifadeleri kullandı:
"Bu buluşmada Erhan Tuncel, Zenit'e, 'Yasin Hayal'in, Hrant Dink'i öldürmeyi düşündüğünü' söylemiştir. Zenit'in bu bilgiyi bana sunması sonrası bilginin yer aldığı rapor, şube müdürlerine sunulmuştur. Rapor dosyada mevcuttur. F4 haber raporu olarak da şube müdürüne imzalatıldıktan sonra İstihbarat Daire Başkanlığına (İDB) resmi yazıyla gönderilmiştir. Alınan istihbari bilgiler resmi yazıyla İDB'ye bildirilmiştir. F3 -F4 raporları normal şartlarda haber elemanın gizliliği nedeniyle normal şartlarda illere gönderilmez. İl emniyet müdürü Ramazan Akyürek'e de iletilmiş. Konunun önemine binaen ayrıca resmi yazıyla 17 Şubat 2006'da İstanbul emniyetine de iletilmiştir. Olaydan bir yıl önce..."
Suçlanmasına konu olduğu için F4 yazısını okuyan Mumcu, İstanbul'daki görevlilerin bu yazıyı "öldürme olarak anlamadık" iddiasının kendisine suçlama olarak döndüğünü öne sürdü.
Alınan bilginin hızlı bir şekilde, konunu önemine binaen hem İDB hem de İstanbul'a, istihbarata tamamen resmi yazıyla bildirildiğini ve bu resmi yazının İstanbul'da olduğuna dair bilginin bütün raporlarda mevcut bulunduğunu aktaran Mumcu, şöyle devam etti:
"Biz bu yazıda Hrant Dink'in öldürüleceğini anlamadık' savunması hakkımızda suçlamaya dönüşmüştür. Ben o dönem komiser yardımcısıyım. Bu yazıdan sonra Engin Dinç, 'ayrıca Ahmet İlhan Güler'in istihbarat şube müdürünü sözlü olarak arayıp konunun önemine binaen konuyu aktardığını' söylemiştir. Volkan Altunbulak beni 2 gün sonra aramıştır. Şube müdürünün kendisiyle görüştüğünü ve telefonla görüşmek istediğini beyan etmiştir. Bize de durumu, resmi yazıyı sormuştur. Bütün bilgileri aynı şekilde aktarmışımdır. 'Kendi düşüncen ne?' diye sorduğunda, 'Yasin Hayal'in dengesiz bir kişi olduğunu, eylem yapmayı düşündüğünü ve kapasitesinin olduğunu' sözlü olarak da söyledim. Zaten resmi yazıda olan bilginin aktarılmaması mümkün değildir.
Trabzon şubede en az 10 kişinin bildiği, İDB'de 10 kişinin bildiği, İstanbul'da 10 kişinin bildiği, yani en az 50 kişinin bildiği bilgiyi benim gizlemem nasıl mümkün olabilir? İhtimali bile söz konusu değildir. Bilgiyi saklayan birisi bu bilgiyi resmi yazıya dökebilir mi? Askere gittiğim 3-4 aylık süreçte de çalışmalar yapıldı. Ağustos 2006 yılında Yasin Hayal, Ogün Samast ile buluşup onu azmettiriyor. Ben o tarihte askerdeyim ve görev yapmıyorum. Sonraki süreçte de askerdeyim. Cinayet tarihi 19 Ocak 2007'de ben gene askerdeyim. Cinayetten 20 gün sonra gelip göreve başladım."
Özkan Mumcu, FETÖ ile ilgili suçlamaları da reddederek beraatini istedi.
HAMZA CELEPOĞLU'NUN AVUKATI VURAL ERGÜL REDDİ HAKİM İSTEDİ
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda söz alan başka suçtan tutuklu sanıklardan Hamza Celepoğlu'nun avukatı Vural Ergül ile mahkeme heyeti başkanı arasında bir tartışma yaşandı. Bir önceki duruşmada savunmasının tamamlanmasına izin verilmediğini öne süren Ergül, heyetin taraflı davrandığı iddiasıyla reddi hakim talebinde bulundu. Bu talep heyetçe reddedildi.
TAMER BÜLENT DEMİREL
Savunması alınan sanıklardan eski İDB görevlisi Tamer Bülent Demirel ise suçlamaları reddederek beraatini istedi.
YAKUP KURTARAN
Cinayet döneminde Samsun Emniyet Müdürlüğü'nde görevli olan Yakup Kurtaran, Samsun emniyetinde zanlı Ogün Samast'ın ismini Muammer Ay'dan ilk öğrenen kişinin kendisi olmadığını savunarak, "İstihbarat şube müdürünün benden önce haberi vardı. Ogün Samast'ın Türk bayrağıyla fotoğraf çektirilmesi olayına müdahale edemedim. Tetikçiye, 'şimdi de bayrağını çıkar' denildi. 10-15 saniyede oldu bunlar. Bunda benim iradem yoktur. Garajda yapılan üst aramasında bu bayrak nasıl alınmadı? Onu da sizin takdirinize bırakıyorum." dedi.
Herhangi bir yasadışı iş yapmadığını ve ByLock kullanmadığını aktaran Kurtaran, "Kaldı ki bu olsa bile hukuksuz delil teşkil eder. Ölmekten korkmuyorum ama hastalıklarımla mücadele etmek istiyorum. Ailece mağduruz. 15 aydır adli kontrol altındayım. Beraatimi talep ediyorum." şeklinde konuştu.
OSMAN GÜLBEL
Dönemin İDB C Şube görevlisi Osman Gülbel ise, Trabzon'dan gelen yazı dışında başka evrak görmediğini anlatarak, "Koruma ve operasyon ise bizim görevimiz değil. ByLock kullandığımı kabul etmiyorum. Telefon ve bilgisayarımda bu program yoktu. Beraatimi talep ediyorum." dedi.
Mahkeme ara kararını açıkladı
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, 6 Ocak'ta tutuklanmasına karar verilen ve tutuklanan sanıklardan, dönemin Trabzon jandarma görevlisi Volkan Şahin'in, mevcut delil durumu, dosya kapsamı, tanık ve sanık beyanlarının örtüşmesi, lehine değişen delil durumu ve dosyanın geldiği aşamayı dikkate alarak tahliyesine hükmetti.
Bu kişi hakkında, "konutu terk etmeme" şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasını da kararlaştıran heyet, sanıklardan Ali Öz hakkında ise dosya kapsamında dinlenen sanık ve tanık beyanlarının örtüşmesi ve aleyhine değişen delil durumunu göre, yaşı da dikkate alınarak, "konutu terk etmeme" şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması kararı aldı.
Tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ercan Gün, Ramazan Akyürek ve Muhammer Demirkale ile tutuksuz sanıklar Yavuz Karakaya ve Yüksel Avan'ın mütalaaya karşı savunmalarının bir sonraki duruşmada alınmasını hükme bağlayan heyet, duruşmayı 27 Ocak'a erteledi.
27.01.2021 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, tutuksuz sanık eski Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz hazır bulundu. Bazı sanıklar ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
ERCAN GÜN SAVUNMA YAPTI
Duruşmada, mütalaada "Cinayetin işlendiği süreç öncesinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün yayın organı Zaman gazetesinde, sonrasında TGRT-FOX kanalı muhabir olarak görev yaptığı" ifade edilerek "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis ve "FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen sanık Ercan Gün savunma yaptı. Gün, "FOX TV'de emniyet muhabiri olarak çalışmaya başladıktan çok kısa süre sonra Hrant Dink'in öldürüldü. Bunun üzerine işimi yaptım, bir gazeteci olarak konuyu araştırdım. Bütün emniyet muhabirleri gibi çalıştım" dedi.
GÖRÜNTÜLERİ TOPLANTIDA ALDIĞI İDDİASINI YALANLADI
Sanık Ercan Gün, Ogün Samast'ın Türk bayraklı fotoğraflarının 21-23 Ocak 2007 tarihlerinde yayın kuruluşlarında yayınlandığını belirterek "Bunların ardından televizyonda rutin toplantılar yaptık. Genel yayın yönetmeni bu yayınlanan fotoğrafların bir videodan alınan ekran görüntüleri olabileceğini ve tüm haber merkezi muhabirlerine görüntüleri bulmasını söyledi. Samsun emniyeti 5 Şubat 2007'de, bu görüntüleri basına servis edeceğini bildirdi. Sonra da tüm medyaya servis edildi, bize de kargoyla geldi. Haber merkezi toplantısında, haberin devamı için Samsun'a gitmem kararlaştırıldı. Kameramanla birlikte Samsun'a gittik. Tüm masraflarımı kurum karşıladı. Samsun terminali önünde çekim yaptıktan sonra haber merkezine döndük ve haberi verdik" şeklinde konuştu. Haberin ilk önce Ogün Samast'ın Türk bayraklı görüntülerinin jandarma tarafından çekildiği şeklinde verildiğini ifade eden Gün, "Samast, jandarma tarafından yakalanmış, önce jandarma karakoluna, sonra emniyete götürülmüştü. Görüntüde de hem jandarma, hem polis yer almaktadır. Yaptığımız haberin içeriği bana ait olmakla birlikte, haber bir ekip tarafından yazılmış, editoryal bir ekip tarafından da düzenlenmiştir. Haberde, Samast'ın görüntüsünün jandarmada çekildiği bilgisi, editoryal bir hatadır. Üzerinden 24 saat geçmeden haberi, görüntülerin emniyette çekildiği şeklinde düzelttik. Benim bir kastım yoktur. Kastım olsaydı, haberi düzeltmez, Samsun'daki çekimi de otogar önünde değil, jandarma önünde yapardık" diye konuştu. Samsun'a gittiğinde jandarmayı aramasının ise gazetecilik dürtüsü olduğunu söyleyen sanık Gün, "Ogün Samast'ın görüntülerini, 30 Ocak 2007'de, Ekrem Dumanlı, Faruk Mercan, Adem Yavuz Arslan ve birinin daha olduğu 4 kişilik bir grupla yapılan toplantıda aldığım iddiası yalandır. İddiaya göre, Samast'ın görüntüleri Samsun Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 27 Ocak 2007'de Ali Fuat Yılmazer'e gönderilmiş, oradan da bana verilmiş. Aksine görüntülerin savunmamın başında belirttiğim gibi basına ilk sızması 21 Ocak'tır" dedi.
HABER GÖRÜNTÜSÜ DURUŞMA SALONUNDA İZLENDİ
Ercan Gün'ün talebi üzerine o dönem yayınlanan ve Ogün Samast'ın görüntülerini içeren haberin görüntüleri duruşma salonunda izlendi. Meslek hayatı boyunca sadece gazetecilik faaliyeti yaptığını söyleyen Gün, "Bir diğer iddia Dink cinayetinin arkasında ulusalcılar var algısı oluşturarak Ergenekon'a zemin hazırlandığı. Bu iddiaya en güzel yanıt işte bu haberdir. Haberin hiçbir yerinde ulusalcılık ya da Ergenekon geçmemektedir. Savcılık, hiçbir delile dayanmadan hakikatin üstünü örtüyor. Cinayetin aydınlatılması için gösterdiğim çabanın sonucu bu mu olacaktı? Hrant Dink, tek amacı haber yapmak olan meslektaşının sanık sandalyesinde oturmasına rıza gösterir miydi? Meslektaşımın söylediği gibi, şimdi 'güvercin tedirginliğinde' hakkımda verilecek kararı bekliyorum. Tahliyemi ve beraatimi istiyorum" şeklinde konuştu.
Gün'ün savunmasının ardından avukatları da müvekkillerinin tahliyesini ve beraatini istedi.
Mahkeme, sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Muharrem Demirkale ve Yüksel Avan'ın son savunmalarının alınması için duruşmayı 1 Şubat'a erteledi.
01.02.2021 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, tutuksuz sanık eski Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz katıldı. Bazı sanıklar ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi(SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Dink ailesi avukatlarıyla ve sanık avukatları da duruşma salonunda hazır bulundu.
Duruşmada tutuklu sanıklar Muharrem Demirkale ve Ramazan Akyürek, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yaptı.
Tutuklu bulunduğu cezaevinden SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katılan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi Muharrem Demirkale savunmasını CD ortamında hazırladığı sunumla yaptı. Demirkale, Rakel Dink'in ve ailesinin acılarını paylaştığını ifade etti. Demirkale, Dink'in öldürülme anında olay yerinde olduğu iddiasını reddederek HTS kayıtlarının da bunu gösterdiğini ve hiçbir personelinin de olay yerinde bulunmadığını ifade etti. Demirkale, "Mütalaada ne denirse densin hiçbir suç isnadı doğru değil. 30 yıl bu devlet için çalıştım. Suçsuzum" dedi.
Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü ve sonrasında İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek ise savunmasında, "Mevzuat çerçevesinde görevimi yaptım. Tutukluluğum Şubat 2015'ten beri sürüyor. Çok açık haksızlığa uğradım. Başbakanlık teftiş raporunda tarafıma herhangi bir suç isnadı yapılmamıştır. Tüm istihbari yazı ve raporları aynı gün imzaladım ve tamamı resmi yazı olarak gönderildi. Trabzon'da görevliyken operasyon yapılmasını istemem istihbarat mevzuatına aykırı olurdu. Trabzon'dan bilginin gönderilmesiyle cinayet tarihi arasında 11 ay var. Son 2,5 ayda istihbari bilginin yardımcı eleman kaynaklı olması nedeniyle titiz çalışmalar yapılmış, İstanbul'a resmi yazıyla gönderilmiştir. Trabzon'dan İstihbarat Daire Başkanlığına atandığım 8 aylık dönemde, bu konu hiç gündeme gelmemiştir. Bana herhangi bir bilgi intikal etmemiştir. Cinayet tarihine kadar cinayetle ilgili bilgileri paylaşmasam paylaşılmasına da engel olsam, sahte rapor tanzim ettirip personeli yalan söylemeye zorlasam, baskı yapsam gizlesem, oysa ben hiç böyle yapmadığım gibi aksine bir görüntü çizdim" diye konuştu.
Akyürek, "Hrant Dink'e eylem olacağı bilgisi istihbarat daireye bildirildikten 3 ay sonra daire başkanı oldum. Konuyla ilgili bana gelen herhangi yazılı veya sözlü bilgi olmamıştır. Daire başkanı olarak görev yaptığım dönemde 'operasyon yaptırmadı' gibi suçlamalar yersiz ve dayanıksızdır" dedi.
Dink'in "Türklüğe hakaret" davası öncesinde ve sonrasında yaşanan tehdit olaylarına da değinen sanık Ramazan Akyürek, "Tüm bunlar Hrant Dink'in yaşadığı İstanbul'da olmuştur. İstanbul Emniyeti'nin Hrant Dink konusunu koruma komisyonuna intikal ettirmesi gerekirdi. Çünkü Dink'e yönelik böyle bir ortam vardı. Dink'e eylem olacağı uyarısı yapılıyor, cinayetten 3 ay önce Ermeni vatandaşlara karşı olabilecek saldırılara karşı benim imzam ile 81 ile uyarı yazısı tamim gönderiliyor" dedi.
Duruşma dönemin İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in savunmasının alınması için 3 Şubat çarşamba gününe ertelendi.
MÜTALAA
İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından celse arasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan mütalaada, cinayet döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Ali Poyraz hakkında, "FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarından 8 yıldan 16 yıla kadar hapis cezası istenmişti.
Mütalaada, yine cinayet döneminde İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü Terör Olayları Kısım Amiri (Yüzbaşı) olarak görev yapan Ali Barış Sevindik'in, "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "kasten öldürme" suçundan müebbet, "FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilmişti.
Sanıklar dönemin İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri Mehmet Ali Özkılıç ve Şükrü Yıldız'ın Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığında görevli sanıkları korudukları, FETÖ'nün amaçları doğrultusunda hareket ettikleri belirtilen mütalaada, Mehmet Ali Özkılıç'ın "FETÖ'ye üye olmak" ve "görevi kötüye kullanmak" suçlarından 8 yıldan 16 yıla, sanık Şükrü Yıldız'ın ise "yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs", "FETÖ üyeliği" ve "görevi kötüye kullanmak" suçlarından 10 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.
Sanık polis memuru Muhittin Zenit'in faillerle irtibatlı olarak Dink'in öldürülmesine yardım ettiği belirtilen mütalaada, bu kişinin "tasarlayarak kasten öldürmeye yardım etmek", "FETÖ'ye üye olmak", "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarından 25 yıl 9 aydan 43 yıl 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilmişti.
Mütalaada, cinayet döneminde Trabzon Emniyet Müdürü olan sanık Reşat Altay'ın da "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarından toplam 23 yıl 3 aydan 33 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istenirken, cinayetten önce Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan sanık Sabri Uzun, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü tutuksuz sanık Ahmet İlhan Güler, cinayetten önce dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında da "görevi kötüye kullanma" suçundan 3 aydan 1'er yıla kadar hapis cezası talep edilmişti.
Dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz'ün, "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet ve "kasten öldürme" suçundan müebbet, diğer suçlardan 10 yıldan 24 yıla kadar hapsi talep edilen mütalaada, diğer sanıkların da benzer suçlardan 15 yıl ila müebbet hapis cezaları arasında değişen oranlarda mahkumiyetlerine karar verilmesi istenmişti.
Firari Gülen ve Öz'ün de arasında olduğu 13 sanığın dosyası ayrılmıştı.
Mütalaada, 11 sanık hakkında ise tüm suçlardan beraat kararı verilmesi istenmişti.
Firari sanıklar FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Adem Yavuz Arslan, Ekrem Dumanlı, Coşgun Çakar, Halil İbrahim Koca, Mehmet Akif Yılmaz, Mehmet Faruk Mercan, Metin Canbay, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Yılmaz Angın, Yunus Yazar ve Zekeriya Öz'ün dosyalarının ayrılması istenen mütalaada, sanık Şeref Ateş hakkında ise yargılama devam ettiği sırada vefat ettiği için dava dosyasının düşürülmesi talep edilmişti.
GAZETECİ NEDİM ŞENER: DİNK GÖMÜLMEDEN GERÇEKLER ORTAYA ÇIKMIŞTI
Gazeteci Nedim Şener, Hrant Dink suikastının Ergenekon kumpasının başlaması için terör örgütü FETÖ'nün yol verdiği bir cinayet olduğunu söyledi.
19 Ocak 2007'deki Dink cinayetinin ardından yaptığı araştırmalarla o dönem FETÖ'nün emniyet yapılanmasındaki etkin isimlerin oynadığı rolü ve bu kişilerin cinayete adeta yol verdiklerini belgeleriyle ortaya koyan gazeteci Nedim Şener, terör örgütü FETÖ'nün emniyet ve yargıdaki isimleri tarafından hedef haline getirilerek gözaltına alındı ve tutuklandı. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen ve hakkında açılan davada beraatine karar verilen Şener, o zaman yaşadıklarını ve cinayetin faillerinin ortaya çıkarılmasıyla ilgili yaptığı çalışmaları AA muhabirine anlattı.
"Sanık ifadeleri, iddianameye alınmadı"
Şener, Dink cinayetine ilişkin araştırma yaptığı sırada dava dosyasını okuduğunu, sanıkların ifadelerinde FETÖ'cülerin ismini gördüğünü ancak bu ifadelerin iddianameye alınmadığını belirterek, "Aslında bütün gerçekler, Hrant Dink daha gömülmeden ortaya çıkmıştı. Dink 19 Ocak'ta öldürüldü, 23 Ocak'ta defnedildi. O süre içinde yakalanan sanıklar aslında birçok gerçeği anlatmıştı, dava dosyasında bunların hepsi yer aldı ama iddianameye yansımadı. Dosyanın ekleri arasında kaldı. O ekleri okumakla bunlara vakıf oldum ve ben bu kanaate vardım. İddianamede sadece katil ve etrafındaki isimler vardı. Ancak iyi de bu işin içinde Fetullahçılar var. Bu hakikat aslında Hrant Dink daha gömülmeden ortaya çıkmıştı." diye konuştu.
"Aydınlatmaya çalıştığım cinayetin faili gibi göstermeye çalıştılar"
Dink suikastında, katilden daha çok kendisi hakkında tutuklama talebinde bulunulduğunu dile getiren Şener, şöyle devam etti:
"Katile 20 yıl hapis cezası istenirken benim aleyhime 28 yıl ceza istediler. Orada bir şey tutturamadılar çünkü gerçek çok güçlüydü orada, mahkeme beraat vermek zorundaydı. Aydınlatmaya çalıştığım bir cinayetin faili gibi göstermeye çalıştılar, bundan daha korkunç bir suçlama olamaz. Öldürseler beni çok daha şerefli olurdu. Ergenekon davasında sanıktım ya, daha sonra FETÖ'cülerin yargılandığı davada tam 8 saat tanıklık yaptım. Onlar arkamda, ben ön tarafta, onların işlediği suçları yüzlerine karşı anlattım. 'İşte Allah'ın adaleti' dedim. Bunu kul ayarlayamaz. Birisi böyle bir senaryo yazsa kimse inanamaz. Bir cinayeti aydınlatmak isteyen gazeteci, daha sonra o cinayeti işlediği iddia edilen örgütün üyesi diye tutuklanacak, o kumpastan sağ çıkacak, sonra ona kumpas kuranlar yargılanacaklar ve o gazeteci gidip onların davasında tanık olarak ifade verecek. Bunu hiçbir senarist yazamaz. Bu ancak ilahi bir adaletle sağlanır."
Suikastın üstünü örtmeye çalıştılar
Nedim Şener, kitabında, o dönem Dink cinayetini sözde soruşturanların FETÖ'cü olduğunu kaleme aldığını hatırlatarak, suikastın arkasında da FETÖ'cülerin olduğunu ayrıca aynı örgüt elemanlarının cinayetin üstünün örtülmesinde görev aldıklarını yazdığını kaydetti.
2014 yılında açılan soruşturmayla beraber, yazdığı o isimlerin hepsinin daha sonra sanık olduğunu belirten Şener, "Dink cinayeti, Ergenekon kumpasının başlaması için FETÖ'nün yol verdiği bir cinayettir." dedi.
Hrant Dink cinayetinin içinde FETÖ'cülerin olduğunun anlaşılmasından sonra dış dünyanın davaya ilgisinin azaldığını anlatan Şener, "Ergenekon kumpası sürecinde Hrant Dink davası, yabancılar tarafından inanılmaz şekilde sahiplenildi. Dünyanın her yerinden avukatlar cüppeleriyle duruşmalara katıldılar. FETÖ'cülerin hakim olduğu dönemde Beşiktaş'ta özel yetkili mahkemelerde o mahkeme süreçlerine adam sığmazdı. Beşiktaş'ta yürüyecek yer bulamazdınız ama 2014'ten sonra bu işin içinde FETÖ'cülerin olduğu ortaya çıktı, duruşmalar görülmeye başlandı ve şu an 10 kişi ya takip ediyor ya etmiyor." şeklinde konuştu.
Paralel Yapı-21.03.2017-İstanbul 85 sanık (50 35) Dink Cinayeti ve Fetö bağlantısı birleşik davaları
Paralel Yapı-Hrant Dink cinayeti
(01 Şubat 2021, 14:44), son güncel.: (03 Şubat 2021, 13:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: