Adana ve Hatay'da 2014'te Suriye'ye yardım götüren MİT'e ait tırların Fetö'nün yargı-asker-polis üyeleri tarafından durdurulmasına ilişkin 54 sanığın Yargıtay'da yargılandığı davada verilen hapis cezalarının gerekçeli kararı tamamlandı. Gerekçede, MİT tırlarının durdurulmasının FETÖ mensubu olduğu somut delilerle kanıtlananlar tarafından planlı biçimde icra edildiğine işaret edildi. FETÖ'nün hükümetin uluslararası arenada zor duruma düşmesi için Suriye faaliyetlerini deşifre etme kararı aldığı kaydedilen gerekçede, ayrıca Suriye'de yaşanan olaylar sebebiyle meşru savunma durumunda kalan devletin orantılı ve önleyici tedbirleri alma hakkına sahip olduğu aktarılarak, 'Hiçbir devlet felaketlerin gelip çatmasını bekleyemez' ifadelerine yer verildi.
21.09.2019 16:23 Adana ve Hatay'da 2014'te Suriye'ye yardım götüren MİT'e ait tırların Fetö'nün yargı-asker-polis üyeleri tarafından durdurulmasına ilişkin 54 sanığın Yargıtay'da yargılandığı davada verilen hapis cezalarının gerekçeli kararı tamamlandı.
11 Eylül'deki gelişmeye göre, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 'Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) üye olmak', 'Devletin gizli kalması gereken bilgilerini temin etme' suçlarından, aralarında eski Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, eski Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, eski özel yetkili savcılar Aziz Takçı, Özcan Şişman'ın da bulunduğu sanıkların hapis cezasına çarptırıldığı 54 sanıklı MİT tırlarının durdurulması davasının gerekçeli kararını tamamladı.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin gerekçeli kararı bin 320 sayfadan oluştu.
Gerekçeli kararda, devlet dışı silahlı aktörlerin sürekli ve sistematik silahlı saldırılarına maruz kalan Türkiye'nin, sınırlarını, vatandaşlarını, bekasını korumak için Suriye'nin kuzeyinde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte gerçekleştirdiği askeri operasyonlarda uluslararası hukuk açısından meşru savunma hakkını kullandığının açık olduğu belirtildi.
Suriye iç savaşının etkilerine doğrudan muhatap olan Türkiye'nin 2013'ten bu yana ülke genelinde meydana gelen terör saldırıları sonucunda, güney sınırlarını terörist faaliyetlerden ve saldırılardan korumayı, Suriye topraklarının bölünmesini, parçalanmasını önlemeyi hedeflediği aktarılan gerekçede, sınır bölgesinde PYD'nin koridor açmasına engel olmak amacıyla ÖSO ile beraber Suriye'nin kuzeyinde savunma odaklı faaliyetler yürütüldüğü ifade edildi.
Gerekçeli kararda, nihai amacı anayasal düzeni değiştirmek olan Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) yaşanan bu süreçte özellikle açık mücadele içine girdiği, hükümetin uluslararası arenada zor duruma düşmesi için yürütülen faaliyetleri deşifre etme kararı aldığı bildirildi.
MİT tırlarının durdurulmasına ilişkin 21 Ocak 2014'te Aydınlık gazetesinde 'İşte tırdaki cephane' başlıklı haberin yayımlandığı hatırlatılan gerekçede, gazetenin internet sitesinde ise 'Aydınlık Mühimmatın Fotoğrafına Ulaştı: Boru Değil Top Mermisi' başlıklı haberin bulunduğu aktarıldı.
Gerekçede, Cumhuriyet gazetesinde 29 Mayıs 2015'te Can Dündar tarafından yapılan 'İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar' başlıklı haber ile 12 Haziran 2015'te Erdem Gül tarafından yapılan 'Erdoğan'ın 'var ya da yok' dediği MİT tırlarındaki silahlar jandarmada tescillendi. Jandarma 'var' dedi' başlıklı haberin yayımlandığı, her iki haberde de tırlarda bulunduğu iddia edilen silah ve mühimmatın fotoğraflarına yer verildiği anlatıldı.
MİT tırlarının durdurulmasının olağan bir adli soruşturma işlemi değil, FETÖ'nün planlı bir örgütsel organizasyonu olduğuna dikkat çekilen gerekçede, hükümetin ve MİT'in faaliyetlerini hedef alan olayın bireysel hareket eden kişilerce gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı, bir örgütün faaliyeti kapsamında mensuplarınca gerçekleştirilebileceği kaydedildi.
'Planlı biçimde icra edildi'
Gerekçede, MİT tırlarının durdurulmasının FETÖ mensubu olduğu somut delilerle kanıtlananlar tarafından planlı biçimde icra edildiğine işaret edildi.
FETÖ'nün, mensuplarınca işgal edilen kamu pozisyonlarının sağladığı yetki ve imkanları suistimal ettiğine dikkati çekilen gerekçede, bu çerçevede örgütsel faaliyetlerin gerçekleştirildiğine değinildi.
MİT tırlarının durdurulmasında faillerin tamamına yakınının istihbaratçı, özel yetkili savcı olduğu bildirilen gerekçede, FETÖ'nün bu kadrolardaki gücünden istifade ederek olayı planladığı ve icra ettiği aktarıldı.
'MİT tırlarının durdurulmasının, FETÖ'nün planlı bir örgütsel organizasyonu olduğunun kabulü zarurettir.' tespitine yer verilen gerekçede, bu nedenlerle hakkında mahkumiyet kararı verilen ve organizasyon içinde yer alan sanıkların, maddi gerçekle bağdaşmayan, inkara dayanan ve cezadan kurtulmaya yönelen savunmalarına itibar edilmeyeceği vurgulandı.
'Doğrudan hükümet ve MİT hedef alındı'
Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından da benimsenen, istikrar kazanmış yargısal içtihadlara göre, silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması şartlarının arandığı hatırlatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:
'Farklı vilayetlerde ayrı ayrı kurumların yetki ve imkanlarının senkronize ve işlevsel biçimde kullanılması suretiyle icra olunan ve doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve MİT'i hedef alan, mahiyeti, icra şekli, örgütün amacına yaptığı hizmet ve katkı ile doğurduğu sonuçlar itibarıyla bireysel hareket eden kişilerce gerçekleştirilmesi mümkün bulunmayan, ancak bir örgütün faaliyeti kapsamında mensupları tarafından gerçekleştirilebilen, birçok asıl faillerinin FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olduğu somut delillerle kanıtlanan, planlı bir biçimde icra edilen olayla ilgili olarak, organizasyon içinde yer alan sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğu kabul edilecektir.'
İlk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin gerekçeli kararında, niteliği itibarıyla devlet sırrı mahiyetindeki bilgilerin, istihbarat kurumunun doğası gereği bazı personel tarafından bilinebileceği, bu bilgilerin başkalarına kapalı, alenileşmemiş, gizlenmesinde yarar görülen bir alanda kaldığı belirtildi. Gerekçede, sanıkların amacının ise 'bu bilgilerin herkes tarafından bilinmesi, orta yere saçılması' olduğu vurgulandı.
En uzun kara sınırını paylaştığı ülke konumundaki Suriye'de yaşanan iç savaş ve çatışmaların Türkiye'nin milli güvenliğini ciddi anlamda tehdit ettiğine işaret edilen gerekçede, çatışmalardan kaçmak zorunda kalan üç milyondan fazla mültecinin Türkiye'ye sığındığı, çok sayıda intihar eylemcisinin sınırı aşarak ülkeye girdiği ve takip eden süreçte birçok terör eylemini gerçekleştirdiği anlatıldı.
Merkezi otoritenin kaybolduğu bölgede ortaya çıkan çok sayıda taşeron terör örgütünün, ülkenin toprak bütünlüğüne, milli güvenliğine ve siyasi menfaatlerine açık ve yakın tehdit oluşturduğunun yaşanan tecrübelerle somutlaştığı aktarılan gerekçede, şu tespitler yapıldı:
'Çatışma bölgesinde, Suriye ile komşuluğu ve ilgisi bulunmasa da Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek isteyen küresel güç durumundaki ülkelerin stratejik hamleleri olduğu dünya kamuoyunun da malumudur. Bu itibarla milli güvenlik bağlamında ciddi bir tehdit süreci devam etmekte iken, içeriği itibariyle devletin güvenliği ve siyasal yararlarını koruma kabiliyetini haiz olan bilgilerin 'sır' vasfını muhafaza ettiğinin ve sırrın korunmasının demokratik toplumda gerekli olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Devletler de insanlar gibi hayatiyetlerine yönelik saldırı ve tehditler karşısında meşru savunma durumunda kalabilirler. Bu durumda olan devletlerin saldırıyı def etmek üzere orantılı biçimde müdahalede bulunmaları karşılık vermeleri bir hukuka uygunluk nedeni olarak hem ulusal hem de uluslararası düzeyde kabul görmektedir. Suriye Devleti topraklarında gerçekleşen iç savaş nedeniyle sınır komşusu olan ülkemize yönelik açık ve yakın tehdidin gerçekleşmesinden önce meşru savunma durumunda kalan devletin, yetkili organları marifetiyle halin gereklerine uygun, orantılı ve önleyici tedbirleri almak hakkına sahip olduğunda kuşku duymamak gerekir. Hiçbir devlet felaketlerin gelip çatmasını bekleyemez. Somut faaliyetin de bu kapsamda milli savunma ve siyasal menfaatlerin korunması bağlamında icra edilen bir görevin ifası olarak değerlendirilmesi gerekeceğinden savunmada ileri sürülen, sır olarak korunan bilgi ve faaliyetlerin suç oluşturduğu yönündeki ispat edilemeyen iddianın hukuki dayanağının da bulunmadığının kabulü gerekir.'
'Görevin icrası görüntüsü arkasına gizlenip...'
Gerekçede, teori ve uygulamadaki görüşler ile tüm dosya kapsamına göre, suç tarihi itibarıyla Cumhuriyet savcısı ve Ankara, Adana ve Hatay Jandarma Komutanlıkları bünyesinde farklı rütbelerle görev yapan ve FETÖ/PDY üyesi oldukları anlaşılan sanıkların, alelade bir adli soruşturma kapsamında görevin icrası görüntüsü arkasına gizlenip tamamen örgütsel saikle hareket ettikleri tespiti yapıldı.
Sanıkların, adli yetki, mekanizma ve kurumları, devlet sırrı mahiyetindeki bilgileri temin ve ifşa etme amacıyla suistimal ettiklerinin açık olduğu vurgulandı.
Gerekçede, gerçekten iyi niyetle yapılan bir soruşturmadan bahsetme imkanının olduğu varsayılsa bile Cumhuriyet savcısının ihbara konu tırlarda, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili maddeleri kapsamında, arama ve inceleme yapma yetkisinin bulunduğu belirtildi. Bu durumda savcının devlet sırrı olma ihtimali görülen materyalleri muhafaza altına alabileceği ancak bunlarla ilgili mahkeme yerine geçerek araştırma yapamayacağı, bilirkişi incelemesi yaptıramayacağı kaydedildi.
'Örgütsel cesaret ve motivasyonla hareket ettiler'
Dairenin gerekçesinde, görevli MİT personeli ve diğer yetkililerin uyarılarına ve uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkının kullanılması kapsamında icra edilen faaliyetin suçmuş gibi gösterilemeyeceğinin sanıklar tarafından da bilinmesine rağmen, sanıkların tam bir örgütsel cesaret ve motivasyonla, bilinçli hareket ettikleri vurgulandı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin gerekçesinde, sanıkların, olay yerine gereksiz şekilde üç komando timi, iki asayiş timi, bir patlayıcı imha uzmanı, bir olay yeri inceleme timi ve dört istihbarat timini konuşlandırıp devlet sırrına konu materyallerin bulunduğu kapalı dorselerin açılması, numune alınması, görüntü kayıtları yapılması suretiyle bu bilgileri öğrenme hakkı olmayan koruma ve çok sayıda askerin bilgilere erişmesini sağlayarak, sırrı ifşa ettikleri de anlatıldı.
Verilen cezalar
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 28 Haziran'daki duruşmada kararını açıklamıştı. Mahkeme heyeti, aralarında eski Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, eski Adana Jandarma Bölge Komutanı tuğgeneral Hamza Celepoğlu, eski Adana Başsavcıvekili Ahmet Karaca, eski özel yetkili savcılar Aziz Takcı ile Özcan Şişman'ın da bulunduğu sanıkları 'devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri temin etme' ile 'FETÖ'ye üye olmak' suçlarından 4 yıl 7 aydan 26 yıla kadar değişen miktarlarda hapis cezasına çarptırmıştı.
Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde 1 Ocak 2014'te ve Adana'nın Ceyhan ilçesinde 19 Ocak 2014'te MİT'e ait araçların durdurularak, arama yapılması nedeniyle 'Devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek ve açıklamak' suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında olaya karışanlar hakkında kamu davası açılmıştı.
Paralel yapı-19 Ocak (2014) 'Ankara (Adana) 54 sanık TIR baskını' soruşturması/davası (Yargıtay)(bitti)
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
(21 Eylül 2019, 16:23)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: