Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi eski üyesi Alparslan Altan, HSYK eski üyesi Kerim Tosun, eski Adalet Akademisi Başkanı ve Yargıtay üyesi Hüseyin Yıldırım, eski Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü ve Yargıtay üyesi Çetin Şen ile Danıştay eski üyeleri Hamza Eyidemir ve Galip Tuncay Tutar hakim karşısına çıkarıldı.
30.09.2018 09:39 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi eski üyesi Alparslan Altan, HSYK eski üyesi Kerim Tosun, eski Adalet Akademisi Başkanı ve Yargıtay üyesi Hüseyin Yıldırım, eski Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü ve Yargıtay üyesi Çetin Şen ile Danıştay eski üyeleri Hamza Eyidemir ve Galip Tuncay Tutar hakim karşısına çıkarıldı.
ESKİ ADALET AKADEMİSİ BAŞKANI VE YARGITAY ÜYESİ HÜSEYİN YILDIRIM
17 Eylül'de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay ek bina salonunda görülen duruşmada, eski Adalet Akademisi Başkanı ve Yargıtay üyesi Hüseyin Yıldırım'ın "FETÖ yöneticiliği" suçundan yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya sanık Yıldırım ile avukatı ve yakınları katıldı.
Duruşmada, sanık hakkında ifade veren eski HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem, eski HSYK üyesi Mustafa Kemal Özçelik tanık olarak dinlendi.
Tutuklu bulunduğu cezaevinden ses ve görüntülü bilişim sistemiyle duruşmaya bağlanan İbrahim Okur, okul yıllarından tanıdığı Hüseyin Yıldırım'ın hemşehrisi olduğunu, kendisinden iki dönem önce olması nedeniyle o yıllarda samimiyeti olmadığını söyledi.
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde 1994'te tetkik hakimi olarak görevlendirildiğinde, Ahmet Hamsici, Birol Erdem, Hüseyin Yıldırım ile aynı birimde çalışmaya başladığını anlatan Okur, lojmanda kalmaları nedeniyle aynı servisle gelip gittiklerini, süreçte samimiyet kurduklarını belirtti.
Okur, 28 Şubat döneminde yaşadıkları sorunlar nedeniyle de samimiyetlerinin arttığını, birlikte ev ziyaretleri yaptıklarını ifade etti.
Bu ziyaretlerin cemaat sohbeti niteliğinde olmadığını savunan Okur, Bakanlıkta çalışmaya başlayan Mustafa Kemal Özçelik ve eski hakim Engin Durnagöl'ün aralarına katılmasıyla yapılan bazı sohbetlerde cemaatten bahsedilmeye başlandığını anlattı.
Hüseyin Yıldırım'ın örgüt yöneticisi olduğunu düşünmediğini, o dönemki adıyla yapıya sempatisi olduğunu düşündüğünü söyleyen Okur, "İşinde, söylemlerinde yapı lehine, kayırmacılık yapan bir tavır görmedim. Sempatisi, ilgisi vardı ama yapının talimatlarını yerine getirdiğini düşünmüyorum. İşini tarafsız yapardı. Zekasıyla, çalışkanlığıyla ön plana çıkmıştı. Ufkun ötesini gören, stratejik zekası olan bir arkadaştı." dedi.
Yıldırım'ın Yargıtay üyesi seçildikten sonra yapıyla Adalet Bakanlığı arasında köprü görevi gördüğünü aktaran Okur, "Bakanlık Hüseyin Bey'i ön plana çıkarmıştı. Cemaat bunu kullandı, onun omzundan ateş ettiler. Cemaatin temsilciliğini yaptırıyorlarmış gibi bir görüntü vardı." beyanını verdi.
Yargıtaya 2011'de yeni üyelerin seçilmesinin ardından 2013'te yönetimde ve seçimlerdeki bazı sıkıntılar ve Ergenekon, Balyoz, Hüseyin Kurtoğlu gibi davalardaki sıkıntılarla ilgili Yıldırım ile görüştüğünü anlatan Okur, "Bana hak verdi. 'Böyle yapıyorlarsa yanlış yaparlar, bu kul hakkıdır, ama bir şey yapamam.' dedi. Bana rol yapacağını düşünmüyorum." şeklinde konuştu.
Savcılıkta verdiği ifadesinde, "Hüseyin Yıldırım cemaat mensubudur." dediği hatırlatılan İbrahim Okur, "Savcılıkta 8 gün süren ifademde bazı ifadeler yanlış geçmiş. 'Sempatisi var' demiştim, böyle geçmiş. Buradan düzeltiyorum." dedi.
Tanık olarak dinlenen eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem de Yıldırım ile 1996'dan itibaren Adalet Bakanlığı'nda birlikte çalıştıklarını ifade ederek, "Cemaate yakın olduğunu anladım ama yapı mensubu olması nedeniyle işiyle ilgili bir sıkıntıya rastlamadım. İş arkadaşlığımız, güzel bir dostluğumuz vardı. 2010'daki Anayasa değişikliğinin ardından yeni HSYK üyelerini belirleme toplantılarına katıldı. Dönemin Müsteşarı Ahmet Kahraman kendisine önem verirdi." şeklinde ifade verdi.
"Yapı mensubu olarak tanıdım. Yapı lehine iş ve işlemler yapardı." şeklindeki önceki ifadeleri hatırlatılan Birol Erdem, "Eski ifademi aynen tekrar ediyorum. İki ifadem arasında çelişki yok." dedi.
Eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici de sanık ile 1997'de Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde tetkik hakimi olarak göreve başladığında tanıştığını, 3-4 yıl aynı odada çalıştıklarını söyledi.
İbrahim Okur, Birol Erdem, sanık Hüseyin Yıldırım ve kendisinin aileleri yanlarında olmaksızın bir araya geldiklerini, bu toplantılarda cemaatten söz edilmediğini savunan Hamsici, formatın cemaat toplantısı şeklinde olmadığını öne sürdü.
Eski HSYK Genel Sekreter Yardımcısı Engin Durnagöl ve Mustafa Kemal Özçelik'in bakanlığa gelmesinin ardından toplantılarda video izleyip, cemaatten, örgüt elebaşı Fetullah Gülen'den, örgütün okullarından söz ettiklerini anlatan Hamsici, unvanlı görevlere atanmaları sonrasında bu toplantıların seyrekleşmeye başladığını kaydetti.
Hamsici, sanık Hüseyin Yıldırım ile 2008 yılı sonrasında sadece insani ilişkiler kapsamında görüştüğünü bildirdi.
Engin Durnagöl'ün, "Hizmete, cemaate yardım etmek istemez misiniz?" diyerek para topladığını anlatan Hamsici, 3 ve daha fazla çocuğu olanlardan maaşının yüzde 5'i, iki çocuğu olanlardan yüzde 10'unu istediklerini, kendisinin bazı yardımlar yaptığını ancak rutin olarak para vermediğini savundu.
- "Taktiksel zekası da vardı"
Tanık olarak dinlenen eski HSYK Üyesi Mustafa Kemal Özçelik, bakanlıkta çalışmaya başladığında tanıdığı Hüseyin Yıldırım'ın yapı mensubu olduğunu o dönemde öğrendiğini belirtti.
Bakanlıkta göreve başladıktan sonra Okur, Hamsici, Erdem, Yıldırım ve Engin Durnagöl ile evlerde toplandıklarını, 2004'e kadar süren bu ziyaretlerde "sohbet abisi veya imam" bulunmadığını, ancak bir iki kez, Engin Durnagöl'ün getirdiği CD'den terör örgütü elebaşının görüntülerinin izlendiğini belirtti.
Rutin cemaat sohbeti gibi olmayan bu toplantılarda birkaç kez Afrika ve Afganistan'dakilere yardım amaçlı para da verdiklerine işaret eden Özçelik, bu paraların Hüseyin Yıldırım tarafından toplandığını hatırladığını dile getirdi.
Özçelik, Erdem, Hamsici ve Okur'un arasında yapıya en yakın ismin Hüseyin Yıldırım olduğuna değinerek, "Taktiksel zekası da vardı. Nerede, nasıl davranacağını bilirdi. Aralarında cemaat içinde yer alan isim oydu." dedi.
- Süre istedi
Tanık beyanlarına, gelen bilgi ve belgeler karşı söz verilen sanık Hüseyin Yıldırım, dosyaya gelen belgeleri incelemek, tüm tanıklar dinlendikten sonra savunma yapmak için süre istedi.
Yıldırım, tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurularak, tahliyesine karar verilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti, verilen aranın ardından, sanığın tutukluluk halinin devamına, sanık hakkında ifade veren eski Danıştay Üyesi Vahit Bektaş, Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Abdullah Şahin'in de aralarında bulunduğu 8 tanığın daha dinlenmesine dinlenmesine karar verdi.
Duruşma 6 Aralık'a bırakıldı.
- "Örgütün özel görevli yöneticisi"
Hüseyin Yıldırım hakkında hazırlanan iddianamede, sanığın öğrencilik yıllarından beri dahil olduğu terör örgütü üyeliği faaliyetlerini hakimlik mesleğinde de sürdürdüğü, örgüt toplantılarına katılıp himmet topladığı, Adalet Akademisi Başkanıyken terör örgütü lideri Fetullah Gülen ile Pensilvanya'da görüştüğü belirtildi.
İddianamede, 2010 HSYK seçiminde aday belirlenmesinde aktif rol oynadığı, Yargıtay üyesi seçildikten sonra divan üyelerinin ve daire başkanlarının seçilmesinde belirleyici olduğu, örgütün yargı yapılanması üst konseyinde görev yaptığı belirtilen Yıldırım'ın, yargıda alınacak kararların belirlendiği ve heyet şeklinde çalışan örgüt biriminin "taktiksel beyin takımı"nda yer aldığı, örgütün yargıya sızmasında etkin olduğu, Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi ve Yargıtayda örgütün özel görevli yöneticisi konumunda bulunduğu kaydedildi.
DANIŞTAY ESKİ ÜYESİ HAMZA EYİDEMİR
17 Eylül'de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, daha önce itirafçı olarak etkin pişmanlıktan yararlanan ve tahliye olan eski Danıştay Üyesi Hamza Eyidemir hakim karşısına çıktı. Duruşmaya Eyidemir ve avukatı katıldı.
Duruşmada sanık Eyidemir hakkındaki iddianamenin özeti okundu. İddianamede, sanığın örgüt toplantılarına katıldığı, örgütün HSYK'da etkin olmasının ardından Danıştaya seçilmesine karar verilen isimler arasında bulunduğu, üye seçildikten sonra da örgüt faaliyetlerine devam ettiği anlatıldı. İddianamede ayrıca sanığın, örgütün sivil imamlarıyla bir araya geldiği, örgüt talimatıyla YARSAV'a üye olduğu, örgüt hiyerarşisi içinde örgütün stratejisi, faaliyetleri doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği belirtildi.
Savunma için söz verilen Eyidemir, usul yönünden itirazlarını dile getirdi.
Anayasaya göre, kimsenin kanunen tabi olduğu mahkeme dışında bir merci önünde yargılanamayacağını ifade eden Eyidemir, aksi bir durumun tabii hakimlik ilkesine aykırı olacağını savundu.
Atılı suç tarihinde hakim olarak görev yaptığını dile getiren Eyidemir, hakkındaki yargılamada Yargıtay Ceza Genel Kurulunun görevli olduğunu, genel soruşturma hükümlerinin uygulanması için gerekli olan ağır cezalık suçüstü halinin kendisi için bulunmadığını ileri sürdü.
FETÖ'nün darbe girişimiyle ilgisinin bulunmadığını, o tarihte Afyonkarahisar'ın Emirdağ ilçesinde bulunduğunu anlatan Eyidemir, bu nedenle kendisi için suçüstü halinden söz edilemeyeceğini söyledi.
Eyidemir, evinde yapılan arama el koyma işlemlerinin kendisi yokken gerçekleştirildiğini, dijital verilerin imajlarının alınmadığını iddia ederek, bunun usule aykırı olduğunu kaydetti.
Sivil hayatında ve meslekte milliyetçi olarak bilindiğini, yakın çevresinin de milliyetçilerden oluştuğunu ifade eden Eyidemir, "Milliyetçilerle cemaatçiler arasında mesafe vardır, neredeyse düşman durumdadırlar." dedi.
Başarılı bir tetkik hakimi olduğunu, 2011'de yapılan Danıştay üyeliği seçiminde üyelik beklentisi bulunmadığını ancak savcılık istediğini anlatan Eyidemir, kıdemli tetkik hakimi olduktan sonra savcılık talebinden vazgeçtiğini söyledi.
Eyidemir, kendi döneminden isimlerin üye seçilmesi nedeniyle üye olmak istediğini, bazı siyasilerin referans olmasıyla 3. grupta üye seçildiğini, üye seçilirken kesinlikle örgütle temasının olmadığını savunarak, "Onlar kendilerinden olanları referans olmaksızın seçiyorlardı." diye konuştu.
Sanık Eyidemir, esasa ilişkin savunma yapmak için süre talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, sanığa savunmasını hazırlaması için gelecek celseye kadar süre verilmesini, duruşmanın 5 Aralık 2018'e bırakılmasını kararlaştırdı.
ESKİ ADALET BAKANLIĞI CEZA İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ VE YARGITAY ÜYESİ ÇETİN ŞEN
İlhan Cihaner'in, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı dönemde makamında tutuklanmasına ilişkin süreçte rol oynadığı belirtilen eski Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü ve Yargıtay Üyesi Çetin Şen, yeniden hakim karşısına çıktı.
18 Eylül'de Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmaya eski Yargıtay üyesi sanık Şen, tutuklu olduğu cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken salonda avukatları hazır bulundu.
Duruşmada, sanık Şen'e, dosyaya gelen belgelere ve tanık beyanlarına karşı söz verildi.
Sanık Çetin Şen, ByLock kullandığı tespitini içeren belgenin, MİT tarafından istihbari faaliyetler kapsamında elde edildiğini, bu nedenle hukuki delil sayılamayacağını ileri sürdü.
Aleyhinde ifade veren tanıklar hakkında aynı suçtan ceza soruşturması bulunduğunu belirten Şen, bu kişilerin beyanlarında somut veriler olmadığını iddia etti.
İddianamede, sanık Şen'in, örgüt toplantılarına katıldığı, FETÖ'nün HSYK'da etkin olduğu dönemde örgütün talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçilenler arasında yer aldığı, örgütün gizli haberleşme programı ByLock'u kullandığı, kumpas davalarından Erzincan'daki "Ergenekon" davasına müdahale ettiği belirtilen Şen, ByLock kullanıp kullanmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması talebinde bulundu.
Duruşma Savcısı Müslüm Canpolat, dosyanın geldiği aşama nedeniyle esas hakkında mütalaa vermek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini istedi.
Sanık Çetin Şen'in avukatları ise dosyanın henüz tamamlanmadığını belirterek, eksik evrakın tamamlanmasını, tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurularak müvekkillerinin tahliyesini talep etti.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, Şen'in tahliye talebini reddederek tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı.
Ayrıca, gelecek duruşmada esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için Yargıtay Cumhuriyet Savcısı'na süre verilmesine, duruşmanın 5 Aralık'a bırakılmasına hükmedildi.
Erzincan'daki "Ergenekon" davasına müdahale
Dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in makamında gözaltına alınmasıyla kamuoyunda geniş yer tutan soruşturmada rol oynadığı belirtilen Çetin Şen'in, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü iken o dönem Başsavcı olan Cihaner'i, yürüttüğü cemaat soruşturmaları nedeniyle arayarak, "Böyle soruşturmalar insanın başını derde sokar." dediği öne sürülmüştü.
Öte yandan, Şen'in, bu soruşturmada gizli tanık "Efe" adıyla ifade veren eski İliç Cumhuriyet Savcısı Bayram Bozkurt'tan, İlhan Cihaner ve dönemin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ile ilgili tanıklık yapmasını istediği kaydedilmişti.
DANIŞTAY ESKİ ÜYESİ GALİP TUNCAY TUTAR
25 Eylül'de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay ek binadaki salonda görülen duruşmada, eski Danıştay üyesi Galip Tuncay Tutar, ikinci kez hakim karşısına çıktı. Duruşmaya, sanık Tutar ile avukatı ve yakınları katıldı.
Önceki duruşmada usule yönelik itirazlarını dile getiren Tutar, bu duruşmada esasa ilişkin savunma yaptı.
Tutar, savunmaya başlamadan önce avukatının hemen arkasında oturmasını talep etti ancak usulde böyle bir uygulama bulunmadığı, avukatın salonda oturacağı yerin belli olduğu gerekçesiyle talebi kabul edilmedi.
Savunmasına darbe teşebbüsünü lanetleyerek başlayan Tutar, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından darbeyi lanetlemek üzere toplandıkları Danıştay salonunda gözaltına alındığını anlattı.
Hakkındaki iddianameye ilişkin eleştirilerde bulunan Tutar, "İddianamenin bu haliyle hakkımda kesinlikle beraat vermelisiniz. İddianameye bakıldığında belki birtakım görev suçu işlendiği görülebilir ama terör suçundan ceza vermeye yetmez. Buradan silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi çıkmaz. Çünkü buna ilişkin hiçbir somut delil yok." savunmasını yaptı.
Hakkındaki ByLock tespit tutanağının tutanak niteliği taşımadığını ileri süren Tutar, belgenin polis memurlarının 4 mesaj içeriğine ilişkin yorumundan oluştuğunu savundu ve tutanağı kabul etmediğini söyledi.
Yaptığı telefon görüşmelerinin de iddianameye konulduğunu ancak yalnızca FETÖ'cü olmakla suçlanan kişilere yer verildiğini beyan eden Tutar, "Bunlar Yargıtay, Danıştay, HSYK üyeleri, bunlarla görüşmem gayet normal. Bunlarla değil de Alaattin Çakıcı ile mi, Sedat Peker ile mi görüşseydim." ifadesini kullandı.
Görüşmelerde içeriğin önemli olduğunu belirten Tutar, hakkında algı operasyonu yapılmasına fırsat verdiği gerekçesiyle bu delillerin dosyadan çıkarılmasını istedi.
İddianamede suçun unsurlarını oluşturacak maddi delillerin bulunmadığını, cebir, şiddet unsuruna yer verilmediğini ileri süren Tutar, "Hakkımdaki ifadeler olduğu gibi doğru kabul edilmiş. Bu iddianame kanunilik ilkesinden çok uzak. Hiçbir örgütle bağım yok. Hiçbir örgüte bilerek, isteyerek girmiş değilim. Ortada bir örgüt yok." şeklinde savunma yaptı.
Bank Asya'daki hesap hareketlerinin istenmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia eden Tutar, "Çünkü bu bankanın diğerlerinden bir farkı yok." görüşünü savundu.
Tutar'ın avukatı da müvekkilinin tahliyesini istedi.
Verilen aranın ardından toplanan mahkeme heyeti, tahliye talebini reddederek sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Sanık hakkında ifade veren eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem, eski HSYK üyeleri İbrahim Okur, Kerim Tosun, Ömer Köroğlu ve eski Yargıtay üyesi İlhami Dal'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 19 Kasım'a bırakılması kararlaştırıldı.
Örgütün "Danıştay abisi"
Danıştay üyesi seçildikten sonra, örgütün "Danıştay abisi" olarak çalıştığı, örgüt mensupları hakkında soruşturmaların bertaraf edilmesini sağladığı, Danıştay içindeki örgüt lehine düzenlemeleri organize ettiği belirtilen Tutar'ın, yüksek yargıdaki diğer "abi"lerle istişare kurulunda görev yaptığı belirlenmişti.
Sanık Tutar'ın, 17-25 Aralık'tan sonra ABD'ye gidip geldikten sonra cebinde taşıdığı 1 doları örgüt mensuplarından birine 30 ya da 50 dolara sattığı da iddia edilmişti.
Tutar'ın, FETÖ'cü eski hakimlerin, Danıştay'a üye seçildikten sonra, örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in ABD'ye gitmeden önce kaldığı Altunizade'deki FEM Dershanesi'nin en üst katını müze gibi gezdikleri geziyi düzenlediği de bazı sanıklar tarafından dile getirilmişti.
HSYK ESKİ ÜYESİ KERİM TOSUN
26 Eylül'de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, FETÖ üyeliğinden tutuklu iken itirafçı olarak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan eski HSYK Üyesi Kerim Tosun, yeniden hakim karşısına çıktı. Duruşmaya Tosun'un avukatı da katıldı.
Duruşmada, Tosun hakkında ifade veren eski Yargıtay üyesi Necmi Özer ile eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve sivil imam Nesip Yılmaz tanık olarak dinlendi.
Özer, Yargıtaya üye seçildikten sonra tanıdığı Kerim Tosun'un cemaatçi olduğunu duyduğunu, cemaat içinde yürüttüğü faaliyetler konusunda bilgisinin bulunmadığını söyledi.
Birol Erdem de Adalet Bakanlığında görev yaparken tanıdığı Kerim Tosun'u başlarda milliyetçi, ülkücü olarak bildiğini, sonraları cemaate yakın olduğunu da duyduğunu belirtti.
Tosun'un kendisinin de "siyasi görüş olarak ülkücüyüm ama manevi olarak cemaatten de çok yakın arkadaşlarım var" beyanlarında bulunduğunu anlatan Erdem, Tosun'dan cemaate ilişkin herhangi bir söylemini duymadığını, genel olarak farklı bir jargona sahip olduğunu ifade etti.
Erdem, Tosun'un örgüt toplantılarına katılmak, himmet vermek, talimatları yerine getirmek gibi örgüt faaliyetlerine tanıklık etmediğini dile getirdi.
2010 Anayasa değişikliğinin ardından yüksek yargı için yapılacak üye seçimi öncesinde eski HSYK Genel Sekreteri Mehmet Kaya'nın evinde yapılan toplantıyı anlatan Erdem, toplantıya biraz geç katıldığını, geldiğinde adayların görüşülmeye başlandığını, önceden tanıdığı iki hakim ile Kerim Tosun'un adını görememesi nedeniyle bu kişilerin ismini kendisinin söylediğini belirtti.
Kerim Tosun'un adının seçilecekler listesine kendisinin söylemesinin ardından girdiğini ifade eden Erdem, "İsmini ben gündeme getirdim. İbrahim Okur da 'olur' dedi. Kimse itiraz etmedi." dedi.
Erdem, cemaat mensubu yargı üyelerinin yüksek yargıdaki etkinliğini kırmak amacıyla bu yapıya mensup olmayanlarla yaptıkları toplantılara, cemaatçilerle hareket ettiği söylendiği için Tosun'u çağırmadığını söyledi.
Örgütte genel sohbetçi olarak görev yaptığını belirten Nesip Yılmaz da yargı mensuplarına gruplar halinde sohbet verdiğini, bu toplantılara Kerim Tosun'un da katıldığını bildirdi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyetince sanık ve avukatına tanık beyanlarına karşı savunma yapmak için süre verilmesine, dosyanın esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.
ANAYA MAHKEMESİ ESKİ ÜYESİ ALPARSLAN ALTAN
27 Eylül'de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay ek binadaki salonda görülen duruşmada, eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan Altan, ikinci kez hakim karşısına çıktı.
Duruşmaya, Altan, avukatı Erol Aras ve sanık yakınları katıldı.
Örgüt içinde "Selahattin" kod adını kullandığı, örgüt tarafından iletilen talimatları yerine getirmek için gizlilik içinde hareket ettiği, sanığa, örgüt tarafından "patates hat" denilen gizli telefon hattı verildiği, Anayasa Mahkemesi'nde kararların örgüt talimatı doğrultusunda çıkmasını sağlamaya çalıştığı öne sürülen Alparslan Altan, ilk duruşmada, hiçbir terör örgütünün üyesi olmadığını, hiçbir örgütle iltisaklı veya irtibatlı bulunmadığını savunarak, suçlamaları reddetmişti.
Duruşmada, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tanık olarak dinlendi.
Sanık Alparslan Altan'ın Anayasa Mahkemesi üyesi seçilmesiyle ilgili süreci anlatan Kılıç, mahkemede çalışacak raportörlerin, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve üniversitelerden alındıklarını, Altan'ın da 2001'de kendisinden önceki başkanlar döneminde raportör olarak alındığını söyledi.
Yargıtay ve Danıştaydaki tetkik hakimleri yüksek yargıya üye olurken Anayasa Mahkemesi raportörlerinin böyle bir şansı bulunmadığını, bu nedenle raportörlerin kendilerini dışlanmış hissettiklerini dile getiren Kılıç, şöyle devam etti:
"Bu nedenle raportörlerin dışarıda bir süre çalıştıktan sonra yüksek yargıya gitmeleri konusunda bir formül üretildi. Altan ilk üye yapılan raportör değildi, ondan önce de bu uygulama vardı. Benim dönemimden önce de bu şekilde 3 arkadaş seçilmişti. Alparslan Altan'ın 10 yıllık bir çalışma süresi vardı, bu birikimin üstüne Yüce Divan sıfatıyla 8 bakan ve bir başbakan yargıladık. O yıllarda cezacı olmasından dolayı heyette raportör olarak yer aldı. Başarılı çalışmalar yürüttü. Çalışkanlığı, liyakatı nedeniyle herkesin onayı vardı, ben de referans oldum. Denizcilik Müsteşarlığına atanması söz konusu oldu. Aradan birkaç ay geçince bizde yedek üyelik boşaldı."
Alparslan Altan'ın Anayasa Mahkemesi üyeliği
Anayasa Mahkemesinin o dönemde 11 asıl 4 yedek üye ile çalıştığını, yedek üyelerin duruşmalara girmediğini, kısmen daha rahat çalışma koşulları bulunduğunu anlatan Kılıç, raportörler ve üyelerin de önerisiyle Alparslan Altan'ın yedek üyeliğe atanması görüşünün benimsendiğini belirtti. Haşim Kılıç, Altan'ın yüzde 97 oranında bedensel ve zihinsel engelli çocuğu bulunması nedeniyle çocuğuyla daha fazla ilgilenebilmesini de amaçladıklarını kaydetti.
O dönemde FETÖ ile ilgili bir hassasiyet, ayrışma bulunmadığını ifade eden Kılıç, "2009'un sonları idi. Kimsenin kimseye tereddütle baktığı yoktu. Yedek üye olursa diğer raportörler için motivasyon kaynağı da olur diye düşündük. Cumhurbaşkanı nezdinde referans oldum ve ataması yapıldı." diye konuştu.
Ardından 2010 anayasa değişikliğinin gündeme geldiğini, bu değişiklikle Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğinin kaldırıldığını anlatan Kılıç, mahkemedeki 4 yedek üyenin asıl üyeliğe geçirildiğini belirtti.
Bir soru üzerine Kılıç, anayasa değişikliği ile yedek üyeliğin kalkacağı konusunu daha önceden bilmediklerini, değişikliğin ilk halinde Anayasa Mahkemesine ilişkin düzenleme bulunmadığını söyledi.
Süreçte HSYK ile siyasi irade arasında o yıllarda ciddi çatışma yaşandığını, siyasi iradenin bunu ancak anayasa değişikliğiyle çözeceğini düşündüğünü anlatan Kılıç, şunları kaydetti:
"Böylelikle ciddi değişiklikler yapıldı. HSYK'daki siyasete yön verme anlayışının, siyaset-yargı çatışmasının biteceğini, düzenlemenin yargıyı çok rahatlatacağını düşündük. Ama böyle olmadığını gördük. Belli bir grup HSYK'da görev aldı. Özel yetkili mahkemelere kendi gruplarından insanları tayin ettiler. Bu mahkemelerde Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalar, genelkurmay başkanının, milletvekillerinin tutuklanmasında bu yapının olduğu görüldü. Sonradan yapılan bireysel başvurular nedeniyle bu davalara baktık. Fahiş hatalar yapıldığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini gördük. Bu başvuruları sonuca bağladık. Hataları bir nebze düzeltebildik. Bu davalar oy birliğiyle çıktı. Kumpas davalarının arkasında FETÖ'nün olduğu kanaati de vardı. Alparslan Altan'ın eğer örgütle bağı olsaydı, bunlara muhalif kalırdı, itiraz ederdi. Bir itirazı, karşı çıkışı olmadı. Bağlantıları olsaydı kendilerini gösterirlerdi diye düşünüyorum. Ama ben 10 Şubat 2015'te emekli oldum. Altan'la ilgili isnatların çoğu ben emekli olduktan sonraki aşamaya dönük. Bu dönemle ilgili bir şey söylemem mümkün değil."
Seçim barajının kaldırılması başvurusu
Alparslan Altan'ın, "Yüzde 10'luk seçim barajının kaldırılması ve seçime katılan siyasi partilerin Hazine yardımından yararlandırılmasıyla ilgili yapılan bireysel başvurularda akıl hocalığı yaptığım iddia ediliyor. Bununla ilgili bilginiz var mı?" sorusu üzerine Haşim Kılıç, 1982 Anayasası ile gelen seçim barajının ülkede sürekli tartışıldığını, barajın anayasaya aykırı olmadığı kararının Anayasa Mahkemesince 1990'lı yıllarda verildiğini söyledi.
Kılıç, 2014'te de seçim barajının kaldırılması ve seçime katılan siyasi partilerin Hazine yardımından yararlandırılmasıyla ilgili dönemin Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ile BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'nin iki ayrı bireysel başvuru yaptıklarını anlattı.
Mustafa Kamalak'ın iyi bir hukukçu olduğunu, başvuruyu yaparken bir yerden yardım alma durumunda olmadığını söyleyen Kılıç, "Kamalak cin gibi bir genel başkandır. Dava dilekçesini kendi yazdı. Bireysel başvuruların sonucunu biliyorduk. Yasadan kaynaklanan bir ihlal iddiasıydı çünkü." dedi.
Haşim Kılıç, başvuruların ardından gazetecilerin soruları üzerine, "Başvurulara raportör raporunu hazırlayınca bakılacak" şeklinde açıklama yaptığını, bunun tepkiyle karşılandığını anlattı. Kılıç, "Şahsıma yönelik büyük ithamlarda bulundular. 'Gündeme bile alınmaması gerekirdi, hemen reddetmeliydi' dediler. Bu yüzden görüşmelere girmedim. Başvuruların sonucu zaten çok açıktı, reddine karar verildi. Davacıların sonuç alması için 2 kanun maddesinin iptal edilmesi gerekirdi. Zaten bireysel başvuruda böyle bir hak yok." şeklinde konuştu.
Kılıç, "Anayasa Mahkemesinde çalışan 77 raportörün 33'ü hakkında FETÖ'den işlem yapılmış. Sanık, bu kişilerin mahkemeye alınmasında referans oldu mu?" sorusuna karşılık da Altan'ın bir iki arkadaşı için referans olduğunu ancak onların alınmadığını bildirdi.
Tanık Recep Ünal'ın beyanları
Tanık olarak dinlenen eski Anayasa Mahkemesi raportörü Recep Ünal da yüksek mahkemede 2012'de görev yapmaya başladığını, önceleri yapıyla ilgili bilgisinin olmadığını, zaman ilerledikçe sohbetlere katıldığını, 2014'ten itibaren örgütün hakim savcıların çocuklarının eğitimiyle ilgilenen biriminde çalıştığını anlattı.
Sanık Altan'ın raportörlerle yakından ilgilenmesi nedeniyle yapıdan olduğunu düşündüğünü dile getiren Ünal, bazı ByLock yazışmalarından da bu kanaatinin pekiştiğini savundu.
Ünal, sohbet toplantılarında bir örgüt mensubunun, Anayasa Mahkemesindeki yapı mensuplarından bahsederken, "üyeler" ifadesini kullandığını ve bu şekilde yüksek mahkemedeki örgüt üyesi sayısının birden fazla olduğunu anladığını söyledi.
-"Selahattin ismi tarihi şahsiyetler bakımından Alparslan ile çağrışım yaptı"
Soru üzerine Alparslan Altan'ın "Selahattin" kod adını kullandığını nereden bildiğini de anlatan Ünal, kod isimler verilirken çağrışım yapan adlar kullanıldığını, kendisine "Ramazan", örgütün Anayasa Mahkemesi sorumlusu raportör Selami Er'e "Salim", eski Anayasa Mahkemesi üyesi Erdal Tercan'a "Ertan" denildiğini, "Selahattin" isminin de tarihi şahsiyetler bakımından "Alparslan" ile çağrışım yaptığını belirtti.
Sanık Altan'ın, "Beni sohbet toplantılarında gördün mü" sorusuna karşılık Ünal, Altan ile resmi ilişki dışında görüşmesi bulunmadığını, sohbet toplantılarında görmediğini söyledi.
Tanık Recep Ünal, Altan'ın, "İddianamede Harun Samsa, tanık Recep Ünal ve ben olduğum iddia edilen Selahattin'in buluştuğu belirtiliyor. Üçümüz bir araya geldik mi?" sorusu üzerine de buradaki Selahattin'in kod isim olmadığını, Danıştay Tetkik Hakimi Selahattin Kaya olduğunu bildirdi.
Altan tahliyesini istedi
Tanık ifadelerine karşı söz verilen Alparslan Altan, Recep Ünal'ın ifadelerinin kanaatlerden oluştuğunu, somut beyana dayanmadığını savundu.
Görev yaptığı dönemde kendi referansıyla alınan raportör bulunmadığını, bir iki kişinin ismini verdiğini ancak bu kişilerin raportör olmadıklarını aktaran Altan, tutuklu yargılanmasını gerektirecek hiçbir somut delil bulunmadığını öne sürerek tahliyesini istedi.
Mahkeme aranın ardından sanığın tahliye talebini reddedip tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı erteledi.
MAHKEME BAŞKANI TANIKLIK YAPTI: TEFTİŞTE FETÖ OYUNU DEŞİFRE OLDU
Öte yandan FETÖ üyesi olmakla suçlanan eski yüksek yargı üyelerinin yargılandığı davalardaki tanık beyanları, örgütün yargıya yerleşirken kullandığı metotları deşifre etti.
26 Eylül'de basına yansıyan bilgiye göre, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen ve tutuklanan eski yüksek yargı üyelerinin yargılandığı davada, tanık olarak dinlenen eski müfettiş, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda 2005-2011 yılları arasında çalıştığını, teftişe gidilecek yerdeki cemaat mensupları listesinin önceden kendilerine verildiğini anlattı.
FETÖ üyesi olmakla suçlanan eski yüksek yargı üyelerinin yargılandığı davalardaki tanık beyanları, örgütün yargıya yerleşirken kullandığı metotları deşifre etti.
Cemaat mensubu hakim savcıların yüksek notlarla parlatıldığı, cemaatten olmayanların düşük notlarla yükselmelerinin engellendiği, FETÖ'nün yargıyı nasıl ele geçirdiğini ortaya koyan iddianamelerde de anlatılırken, yönteme ilişkin ayrıntılar da tanık ifadeleriyle ortaya kondu. FETÖ'nün darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen ve tutuklanan eski yüksek yargı üyelerinin yargılandığı davalarda, tanık olarak dinlenen Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Abdullah Şahin'in beyanlarıyla iddialar daha da netleşti.
Abdullah Şahin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde yargılamaları süren teftiş kurulunda görevliyken Yargıtay veya Danıştaya üye seçilenlerin davalarında tanıklık yaptı.
Tanık olarak verdiği ifadelerde, cemaat içinde uzun yıllar kaldığını, bazı sanıklarla teftiş kurulunda birlikte çalıştığını anlatan Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Abdullah Şahin, 2011'de ters düşerek örgütten ayrıldığını söyledi.
Bazı sanıklarla aynı sohbet grubunda bulunduğunu, grubun teftiş kurulunda çalışanlardan oluştuğunu belirten Şahin, sohbet toplantılarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in kitaplarının okunduğunu, videolarının izlendiğini, himmet verildiğini, gündeme ilişkin konuların konuşulduğunu kaydetti.
Şahin, son dönemlerde cemaatin tedbire önem verdiğini, yemeklerde alkol alınması, Bank Asya'ya para yatırılmaması, telefon konuşmalarına dikkat edilmesi gibi tedbirlerin uygulanmasının istendiğini de anlattı.
Abdullah Şahin, Teftiş Kurulu Başkanlığında görev yaptığı dönemde başkanlığın yüzde 70'inin bu yapıya mensup olduğunu belirtti.
Şahin, mahkeme heyetinden gelen "Sohbetlerde, teftiş sırasında kimilerine daha yüksek, kimilerine düşük not verilmesi gibi telkinler yapılır mıydı?" sorusu üzerine, Teftiş Kurulunda, 2005-2011 yılları arasında görev yaptığını belirterek, "Cemaat mensubu kişiye, teftişe gitmeden gideceği yerdeki cemaatçilerin listesi verilirdi. Kim cemaatçi kim değil ona göre bilinmesi için liste önceden hazırlanırdı, bu mecburiydi." şeklinde ifade verdi.
Paralel yapı-Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK üyelerine açılan davalar
Paralel yapı-08 Ekim (2017) 'Ankara 77 sanık Yüksek Yargı Yapılanması' soruşturması/fezlekesi (Yargıtay)
(30 Eylül 2018, 09:39)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: