Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak'ın, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede yayımlanan 'Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor' başlıklı röportaj nedeniyle Gülen'in kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez buldu. Mahkeme, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle oy birliğiyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.
02.06.2018 18:06 Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak'ın, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede yayımlanan 'Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor' başlıklı röportaj nedeniyle Gülen'in kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez buldu. Mahkeme, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle oy birliğiyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.
29 Mayıs'ta Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak'ın, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede yayımlanan röportaj nedeniyle Gülen'in kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez buldu.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) elebaşı Gülen'in avukatı Albayrak, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede yayımlanan röportaj nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla 31 Temmuz 2015'te bireysel başvuruda bulunmuştu.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle oy birliğiyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.
Gerekçede, başvurucunun, Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda resmi adı FETÖ/PDY olan bir yapılanmanın lideri olduğu vurgulanarak, daha önce dini bir yapılanmanın kurucusu olarak nitelenen başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün ardından yetkili makamlar tarafından yapılan açıklamalarda darbe talimatını veren kişi olduğunun belirtildiğine işaret edildi.
Başvuruya konu röportajın yayımlandığı 6 Ocak 2014'ten kısa bir süre önce 17 Aralık 2013 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının talimatıyla birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatıldığı hatırlatılan gerekçede, aralarında siyasiler ve iş adamları gibi tanınmış kişilerin de bulunduğu pek çok kişinin gözaltına alındığı, gözaltına alınan kişilere rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık gibi suçlamalar yöneltildiği hatırlatıldı.
Gerekçede, hükümetin, söz konusu operasyonun devlet içinde örgütlenmiş, devletin imkanlarını kullanarak siyaseti dizayn etmeye çalışan ve başvurucunun liderliğini yaptığı gizli bir yapılanma tarafından yürütüldüğünü iddia ettiği belirtilerek, hükümetin, devleti ele geçirmek isteyen bir paralel yapıya vurgu yaptığı ve bu yapıyla bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda bürokratı görevden aldığı anlatıldı.
Bu tarihten sonra FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bu yapılanmaya karşı çok sayıda operasyon düzenlendiği aktarılan gerekçede, '15 Temmuz 2016 tarihinde bir grup asker kişi, Cumhurbaşkanı'na suikast, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve devlet binalarının bombalanması, sivil vatandaşlar ile güvenlik güçlerinden oluşan yüzlerce kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanması ile neticelenen başarısız bir darbe girişiminde bulunmuştur. Darbe girişiminde bulunanların FETÖ/PDY mensupları olduğu ve kalkışmanın başvurucunun talimatı ile gerçekleştirildiği yönünde kuvvetli iddialar ve deliller bulunmaktadır.' tespitleri yapıldı.
Ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede, başka bir gazetede köşe yazısı yazan Y.K. ile yapılan 'Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor' başlıklı röportajın yayımlandığı, 6 Ocak 2014'de yayımlanan röportajın, basında '17 Aralık soruşturması' olarak adlandırılan soruşturmayla ilgili olduğu belirtildi.
Başvurucunun, bu röportajda 'Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor' başlığı altında haksız ve gerçek dışı ithamlara yer verilmesi ve 'ikiyüzlü olmak, takiye yapmak' gibi hakaret içeren ifadeler kullanılması nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürerek, 7 Ocak 2014'te yazar aleyhine manevi tazminat davası açtığı, 11. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin, 27 Mayıs 2014'te davayı reddettiği bildirildi.
Mahkemenin, röportajın bir bütün olarak incelendiğinde basın özgürlüğü kapsamında kaldığını belirttiği aktarılan gerekçede, yerel mahkemenin bu kararının, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 8 Haziran 2015 'de onandığı ifade edildi.
Onama kararının ardından bireysel başvurunun yapıldığı belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi:
'Söz konusu röportajın gerek olayların geçtiği dönemde gerek 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası süreçte inkar edilemez bir tanınmışlık derecesine sahip başvurucuya ve başında olduğu grubun faaliyetlerine ilişkin kanaat oluşturulması işlevi taşıdığı görülmektedir. Dolayısıyla röportajın yayımlanmasının, kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Başvurucu hakkında sarf edilen şikayet konusu sözlerin kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret niteliğinde olmadığı, eleştiri amacıyla sarf edildiği ortadadır. Nitekim ilk derece mahkemesi de röportajın güncel ve önemli bir konuya ilişkin olduğunu belirterek taşıdığı kamu yararına vurgu yapmış ve röportajı bir bütün halinde değerlendirerek içeriğinde eleştiri sınırlarını aşan bir ifade tespit etmemiştir. Sonuç olarak başvuru konusu olayda, ifade ve basın özgürlükleri ile kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir dengenin kurulduğu, derece mahkemesinin takdir yetkisine müdahale etmeyi gerekli kılacak bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.'
(02 Haziran 2018, 18:06)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: