Algı problemleri mi var yoksa görevli miydiler? Bu ülkede yaşayan aklı başında ve ´görevli´ olmayan herkes, Danıştay türü cinayetler karşısında daha ilk günden mesafeli olmayı bilmeli. Yoksa ciddi oranda komik olabilirsiniz.
19.12.2008 15:46 Eser Karakaş (Star): 17 Mayıs 2006 günü Ankara´da, Danıştay 2. Dairesi hakimi Mustafa Yücel Özbilgin, ismi Alparslan Arslan olan bir avukat tarafından görevi başında haince öldürüldü. Alparslan Arslan, cinayeti Danıştay´ın türban kararı nedeniyle işlediğini söyledi, yargılandı, mahkum oldu. Ama daha 17 Mayıs 2006 gününden beri cinayetin hangi gerçek neden ya da nedenlerden işlendiği konusunda toplumda, daha doğrusu aklı başında insanlarda bir kuşku vardı. Aklı başında insan derken bu tür olaylara daha eleştirel, daha kuşkucu bakabilen, bir konuda görevli ya da kendine bir görev vehmetmeyen kişileri kastediyorum. Ortada verilmiş bir yargı kararı var, temyiz edilmiş ama son olarak Yargıtay, Danıştay saldırısı dosyasının Ergenekon dosyası ile birleştirilmesi kararını veriyor. Bu karar da Danıştay saldırısının bir Ergenekon tezgahı olduğunun kanıtı değil doğal olarak ama çok açık olan meselenin göründüğünden ya da ilk karar çerçevesinden daha karışık olma ihtimalinin güçlü olduğu. Bu tür konularda ve bu ülkede yaşayan aklı başında herkes, görevli olmayan herkes, bu tür cinayetler karşısında daha ilk günden mesafeli olmayı bilmeli.
Koca koca insanlar neler demişler?..
Bilmezseniz ne olur söyleyeyim: Ciddi oranda ve kısa vadede komik olma riski alırsınız. Üstelik bu risk internet denen şu baş belasının kullanıldığı ortamlarda daha da artar zira tüm gazetelerin 17-20 Mayıs 2006 tarihli nüshalarına girmek sadece iki dakika alıyor ve tüm yazılan, çizilenler, demeçler ve bildiriler önünüze dökülüyor. İsterseniz menfur cinayeti izleyen günlerde, ortada katilin muhtemel yönlendirici açıklaması dışında bir kanıt yokken koca koca insanların neler dediklerine bir bakalım.
REKTÖRLER: MEYDAN OKUMA
DÖNEMİN YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi, bir saatlik görüşmenin ardından yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: (...) Katliam niteliğindeki bu saldırının uzun zamandır yargı kararlarına ve özellikle de mahkemelerimizin Türkiye Cumhuriyeti´nin laik niteliğini korumaya yönelik kararlarına karşı iktidar odaklarından gelen kayıtsızlık ve yargı üzerinde baskı oluşturma amaçlı açıklamaların arkasından yapılmış olması çok anlamlıdır. Bu süreçte bazı basın kuruluşlarının da bu doğrultuda hedef göstererek yayın yapmaları ve sorumluların buna kayıtsız kalmaları ibret ve kaygı vericidir. (...) Laik cumhuriyetimize karşı tehlikenin vahim boyutlara ulaştığı bu süreçte Türk milleti adına bu değerleri korumakla yetkili kurumlardan Danıştayımıza karşı yapılan canice saldırı, aslında Türkiye Cumhuriyeti´ne karşı açık bir meydan okumadır...
YARGI GÖREVE ÇAĞIRDI
YARGININ zirvesindeki isimler Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay Savcısı Zafer Kantarcıoğlu ile yüksek yargı mensupları topluca Anıtkabir ziyaretinin ardından yaptıkları ortak açıklamada şu görüşleri dile getirdi: ´Saldırıyı devletimizin varlık nedeni olan demokratik laik, Cumhuriyet´e yönelmiş bir saldırı olarak kabul ediyor ve bu girişimi şiddetle ve lanetle kınıyoruz. (...) Ortak hedef ve görevi kutsal adaletin dağıtımının yanı sıra Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak ve hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmek olan yargıya karşı yapılan bu ve benzeri saldırı ve eylemler bizleri sindiremeyecek. (...) Cumhuriyet tarihimizde kara bir sayfa olarak anılacak olan bu saldırı dolayısıyla, yargı dışında da laik demokratik devlet düzenini koruma görevi ile yükümlü olanlara bu görevlerini tekrar hatırlatırız...
SEZER´İN 19 MAYIS MESAJI
DÖNEMİN Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 19 Mayıs Atatürk´ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle yayımladığı mesajda şu vurgulamaları yapıyordu: (...) Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, için boşaltıp demokrasiyi, dolayısıyla devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. (...) Bu çirkin eylemi bir kez daha kınıyor, gerçekleştireni ve temsil ettiği düşünceyi lanetliyorum... Cumhuriyet tarihine bir kara leke olarak yazılacaktır. Bu saldırıya neden olanlar tutum ve davranışlarını yeniden gözden geçirmelidirler.
BAROLAR AĞIZ BİRLİĞİ ETTİ
Türkiye Barolar Birliği: Demokratik, laik Cumhuriyet ve kurumlarına olan bu saldırılar, asla hedefine ulaşamayacaktır.
Ankara Barosu: Hukuku hiçe sayarak yargı kararlarını siyasi amaçlarına araç yapan, Danıştay 2. Dairesi´nin kararını uluorta eleştiren günün iktidarını sorumlu davranmaya davet ederiz.
İstanbul Barosu: Aynı düşünceyi taşıyanlar bir yandan basına yönelik bombalı saldırılarda bulunurken, bir yandan da Meclis´in içinde gösteri yaparak Cumhuriyet´e ve laikliğe meydan okumaktadır. Bu olay, Türkiye´deki olayların nasıl gelişeceğini açık olarak ortaya koymuştur.
İzmir Barosu: Savcıları göreve davet ediyoruz. Kışkırtmaya neden olan Başbakan ve TBMM Başkanı´nı istifaya davet ediyoruz.
GAZETE VE YAZARLAR NE DEDİ?
Melih Aşık (Milliyet- 19 Mayıs 2006): Cumhuriyet gazetesine bomba atanlar da... Danıştay´ı kana bulayan Alparslan Arslan adlı katil de... Eylemden önce ve sonra Allahuekber diye bağırıyor... Bu eylemler belli ki Allah adına yapılıyor... Dinci siyasetin etkilediği birçok kesim bu saldırıyı Allah yolunda savaş olarak algılıyor... Acaba... Akıl ve izan sahibi bir yüksek din adamı olan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, din adına cinayet işlenemeyeceğini, gerçek inanç sahiplerinin böylesi vahşeti hoş görmeyeceğini haykırmak için ne bekliyor?..
Bekir Coşkun (Hürriyet - 18 Mayıs 2006): Dün Danıştay´ı basıp yargıçları vuran, eli tabancalı olanlarındandı. Öbürlerinin ellerinde sadece tabancaları yok. Yüzlerinde aynı kin, gözlerinde aynı nefret, dillerinde aynı hakaret ve tehdit vardır, bir tek tabancaları eksiktir. Biz onları biliriz. (...) Kin, aynı kin... Nefret, aynı nefret... Düşmanlık, aynı dozdadır... Eksik olan sadece tabanca... Biz onları biliriz. Devletin koltuklarında oturanları ile dün Danıştay´ı basıp yargıçları kurşunlayan arasında zerre kadar zihniyet farkı bulamazsınız. Birisinin dili ile yapmak istediğini aslında bu arkadaş tabanca ile yapıverdi. HEPİMİZİ derin bir endişeye sürükleyen bu katliam, AKP anlayışının bir ürünüdür. Hedefi, demokratik laik cumhuriyeti yıkmaktır.
Tufan Türenç (Hürriyet - 19 Mayıs 2006): Danıştay yargıçlarına kurşun sıkan cani ve onun arkasındaki karanlık güçler, iktidarın tutumundan cesaret almışlardır. AKP´nin uyguladığı siyaset bu olayda azmettirici olmuştur. Bir Meclis başkanı, bir başbakan, bir dışişleri bakanı, demokratik laik cumhuriyet karşıtı güçleri bu kadar yüreklendirici konuşmalar yaparsa bu tip kanlı eylemlerin olması doğaldır. Danıştay her kararından sonra gerici kesimlere hedef gösterildi. Onların öfkelerinin bu kuruma odaklanması için her türlü tahrik yapıldı...
DÜZEY İÇİN SÖZ BULAMIYORUM
BİR Cumhurbaşkanı´nın, üniversite kurumunun, rektörlerin, yüksek yargının, baroların, merkez medyanın bir olaya yönelik saptama ve değerlendirmeleri iki sene içinde bu kadar gülünç hale gelebiliyorsa işimiz gerçekten zor demektir. Ya ortada çok boyutlu bir düzey ve algılama problemi var ya da bir görev. Ama görev de iki sene içinde bu kadar sırıtmamalı. Düzey için bir şey söyleyemiyorum. (Eser Karakaş / Star)
Danıştay saldırısını bahane ederek giriştikleri hükümet düşürme operasyonu suya düşenler
Hiç utanmıyorlar
Gülay Göktürk (Bugün): 2006 yılı Mayıs´ında Danıştay Saldırısı´ndan birkaç saat sonra kaleme aldığım yazı şöyle başlıyordu: Aslında her şey ortada! Aylar öncesinden beri işaret ettiğimiz bir süreç adım adım ilerliyor. Rejim tehlikede... Ama Sezer´in, Baykal´ın ya da Teziç´in kastettikleri anlamda bir tehlike değil bu. Rejimi tehdit eden şey, ne irtica, ne türban, ne AKP... Türkiye Cumhuriyeti, demokratik rejime yönelik ciddi bir komployla karşı karşıya. Gözü kör, kulağı sağır, aklı ipotek altında olmayan herkesin hemen görmesi gereken bir tabloydu bu. Kurulan komployu görmek için ne özel bir istihbarata, ne de özel bir analiz yeteneğine ihtiyaç vardı. Ama kamuoyu oluşturma gücüne sahip kişi ve kurumlar arasında o kadar azdı ki aklı ve vicdanı hür olanlar...
Korkmuyorlar çünkü herkesin her şeyi unutacağını hesap ediyorlar
Olaydan üç gün sonra. 21 Mayıs tarihinde Yine mi özeleştiri yapacaksınız? başlıklı yazımda bu tabloya şöyle isyan ediyordum: 19 Mayıs sabahı gazeteleri önüme açtığımda 97-98 yıllarına geri dönmüş gibi oldum birden. Aradan onca yıl geçmemişti sanki, 28 Şubat´ın karanlık günlerindeydik, mahşerin beş atlısı toparlanıp yola koyulmak üzereydi. Üniversitelerden, yüksek yargı organlarından, sivil toplum kuruluşlarından gelen kimi açıklamalar herkesin kendi repliğini çok iyi bildiğini, öyle ki bu defa brifinglere bile ihtiyaç olmadığını gösteriyordu. 28 Şubat medyası da karşımdaydı. Birkaç gazeteyi bir yana ayırırsak, büyük medya yine tıpkı o günlerdeki gibi görevdeydi! Danıştay baskını karşısında yaşanan şokun hükümete yönelik bir öfkeye dönüşmesi için elden gelen her şey yapılıyordu yine... Kendi kendime düşündüm: Önümüzdeki bir yıl atlatılırsa, AK Parti kurmayları bu fırtınalı denizde gemiyi oraya buraya çarpmadan kıyıya yanaştırmayı başarırlarsa, yeniden 3 Kasım sonrasına benzer bir istikrar havası doğarsa, bugün bu yayınları yapanlar ne yapacaklar? Bir terör olayı bahane bilinerek giriştikleri hükümet düşürme operasyonunun hesabını nasıl verecekler?
Bu defaki andıçlar ne zaman deşifre olacak? Bu defaki çark edişler nasıl bir üslupla yapılacak?
Bu defaki andıçlar ne zaman deşifre olacak? Bu defaki çark edişler nasıl bir üslupla yapılacak? Yine bugün okuduğumuz gibi özeleştiri metinleri mi okuyacağız? Nasıl oluyor da o gazetelerin yönetimleri böyle dar zamanlarda böylesine rahatlıkla manipülasyona gönüllü yazılabiliyor diye sordum bütün gün. Böyle dönemlerin geçiçi olduğunu artık öğrenemediler mi? Bugünlerin kaydının tutulmasından, sonra okurlarına hesap verememekten korkmuyorlar mı? Galiba kilit kelime korkmak. Evet, korkmuyorlar. Çünkü yaptıklarının bir cezası olmadığını gördüler. Korkmuyorlar çünkü herkesin her şeyi unutacağını hesap ediyorlar. Bu ülkede hiçbir şeyin hesabının tutulmadığını, herkesin yaptığının yanına kar kaldığını biliyorlar.
Danıştay Saldırısı bu ülkenin şahit olduğu en büyük provokasyon
Yarın öbürgün işler düze çıktığında birkaç hoş yazıyla, birkaç gönül alıcı manşetle her şeyi unutturabileceklerini biliyorlar. Önceki gün, Yargıtay´ın Danıştay Davası´nı Ergenekon Davası´na bağlayan kararını okurken o günleri hatırladım yeniden... Bu karar Danıştay Saldırısı´nın bu ülkenin şahit olduğu en büyük provokasyon olduğunu; Ergenekoncuların kaos ve darbe senaryoları doğrultusunda kendi yandaşları gördükleri bir yüksek mahkemenin üyelerini yok etmeyi bile göze alacak kadar gözü kara bir saldırganlık içinde olduklarını bir anlamda tescil ediyor. Ama, o günlerde saldırıyı bahane ederek şeriat paranoyası yaratmaya çalışanlarda hala en küçük bir özeleştiri denemesi, en ufak bir utanma işareti yok... Mustafa Yücel Özbilgin´in cenaze töreninde bakanların kafasına şişe atanlar, Katil başbakan Hükümetin hesabını ordu görecek diye slogan atanlar, cenazeye katılan türbanlıların başlarını zorla açanlar, kim bilir nerelerde hala saygın ulusalcı mücadelelerine devam ediyor. Gazetelerinde Danıştay Saldırısı için Türkiye´nin 11 Eylül´ü diye yazanlar arazi olmuş, Yargıtay´ın son kararını sayfanın en dibinde tek sütunluk bir haber olarak koymuş, suçunu hala gizlemeye çalışıyor. Danıştay Saldırısı´yla Ergenekon arasında bir ilişki kurulursa olay ciddileşir, yoksa bu dava- Ergenekon- fasa fisodur diyenler dut yemiş bülbül gibi susuyor. Yani her şey tam da o yazıda söylediğim gibi oluyor. Çünkü ilkesizliğin bir cezası yok bu ülkede. Kimse hatasının bedelini ödemiyor. Herkes zamanın pususuna yatmış; söylediklerinin, yazdıklarının, yaptıklarının unutulmasını bekliyor. Hala gururla ve vakarla ortada dolaşarak... (Gülay Göktürk / Bugün)
(19 Aralık 2008, 15:46)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: