İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyesi eski polislerin, yasa dışı silahlı terör örgütü DHKP/C'ye eleman sızdırdığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Üsküdar'daki konutunun krokisinin sızdırıldığı bu örgüt elemanları aracılığıyla kaos eylemleri gerçekleştirmeyi hedefledikleri iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma tamamlandı. 13 sanık hakkında hazırlanan iddianamede, DHKP/C'nin eski İstanbul sorumlusu olduğu ve örgüt tarafından infaz edilmek istenen ancak suikastten ağır yaralı kurtulan Asuman Akça mağdur gösterildi. İddianamenin adeta her satırı şok eden detaylar barındırıyor. Bu iddialar mahkeme yargılaması sonunda doğrulandığı taktirde, Fetö'nün silahlı bir terör örgütü olduğu, hatta diğer terör örgütlerini amaçları doğrultusunda kullanan "Kontrgerilla" türü bir üst yapılanma olduğu iddiası bir kez daha kanıtlanmış olacak.
08.10.2017 11:37 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyesi eski polislerin, yasa dışı silahlı terör örgütü DHKP/C'ye eleman sızdırdığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Üsküdar'daki konutunun krokisinin sızdırıldığı bu örgüt elemanları aracılığıyla kaos eylemleri gerçekleştirmeyi hedefledikleri iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma tamamlandı.
5 Ekim'deki gelişmeye göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, DHKP/C'nin eski İstanbul sorumlusu olduğu ve örgüt tarafından infaz edilmek istendiği belirtilen Asuman Akça mağdur olarak gösterildi.
Bir numaralı şüpheli olarak FETÖ/PDY ve Hrant Dink cinayeti davaları kapsamında tutuklu bulunan eski emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer'in yer aldığı iddianamede, tutuklu şüpheliler olarak Ferdi Taşkaya, Gürkan Türkoğlu, İsmail Aşı, Mustafa Eren ve Mustafa Evcil, haklarında yakalama kararı verilen şüpheliler olarak eski polisler Ali İhsan Kaya, Halil Karakuzulu, Mehmet Yılmaz, Serdar Bayraktutan ve Ufuk Yıldırım, tutuksuz şüpheliler olarak da Mesut Aykın ve Süleyman Taşbaş'ın isimleri sıralandı.
DHKP/C-FETÖ ilişkisi
DHKP/C ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) kuruluşları, yapıları ve faaliyetlerinin özetlendiği iddianamede, bu iki terör örgütü arasındaki ilişkiye de vurgu yapıldı.
Sol terör örgütlerinin silahlı terör eylemleriyle mevcut düzeni yıkıp yerine yeni bir düzen kurma hedeflerinin olduğu belirtilen iddianamede, "FETÖ/PDY'de silah olarak farklı araçların kullanılması ve kurulması hedeflenen yeni düzene adım adım devlet ünitelerinin fethedilmesi (kadrolaşma suretiyle) şeklindeki değişik versiyonda karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere varılmak istenen menzil aynı olmakla birlikte, terör örgütleri yönünden gidilen yol farlılık göstermektedir." denildi.
FETÖ'nün toplumu istediği kıvamda şekillendirmek için devlete karşı savaş vererek hedeflerine ulaşmanın yıpratıcı olacağını fark ettiği ve mevcut düzeni savaşarak yıkmak yerine, devletin tüm kurumlarını ele geçirerek sistemi değiştirmeyi hedeflediği vurgulanan iddianamede, "FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, emniyet teşkilatına, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ve özel güvenlik şirketlerine sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de, bu kişilerin örgüt aidiyetleri, diğer tüm aidiyetlerden önce gelmektedir." ifadesi yer buldu.
"Dink cinayetinin işlenmesini faydalı gördüler"
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi ve öncesindeki eylemleri, yöntemleri ile Hrant Dink cinayetindeki davaya da konu olmuş rolünün anlatıldığı iddianamede, Dink cinayeti davası sanıklarından dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı (İDB) C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in, 2006 yılının Haziran ayında kuruluş onayı almadan 23 Mayıs 2012 tarihine kadar mevzuat dışında C-5 isimli gizli bir birim kurup, komiser ve komiser yardımcılarını görevlendirdiği, İDB'ye gelen F-4 raporları ile istihbarat bilgilerinin yasal olmayan C-5 bürosunca yürütüldüğü, bu birimde FETÖ'nün başlatılması planlanan Ergenekon soruşturmalarının hazırlığının yapıldığı ve büronun varlığının sonradan ortaya çıkarıldığı bilgisi verildi.
Dink cinayeti davası sanıkları Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar'ın Fetullah Gülen cemaati olarak bilinen örgütlenmenin amacını gerçekleştirmek için Hrant Dink cinayetini araç suç niteliğinde işledikleri ve Dink'in öldürüleceğini, cinayete hazırlık yapıldığını, Dink'i öldürecek tetikçinin de Ogün Samast olduğunu bilmelerine rağmen bu cinayetin işlenmesini bekledikleri ifade edilen iddianamede, şu değerlendirme yapıldı:
"Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar'ın emniyet içerisinde Fetullah Gülen cemaatinin yapılanmasında görev aldıkları, cemaatin İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde yapılanmak istediği, bunu sağlayabilmek için istihbarat görevlilerinin sorumluluğunu doğuran Dink cinayetinin eşlenmesine engel olmadıkları, cinayet işleninceye kadar hareketsiz kaldıkları, yapılması planlanan Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarının hazırlıklarını oluşturmak için bu cinayetin işlenmesini faydalı gördükleri, kumpas olan soruşturmaların meşruluk kazanması ve FETÖ'nün hukuki bir iş yaptığı algısının oluşturulması, FETÖ'nün amaç suçlarının gerçekleştirilmesi için Hrant Dink cinayetini araç suç niteliğinde görerek işlenmesine kasten engel olmadıkları, Dink cinayetinin işlenmesini bekledikleri, gerçekte 13 Ekim 2005 tarihinden itibaren bu cinayetin işleneceğini bildikleri belirtilmiştir.
Bu şekilde de örgütün amaçları doğrultusunda kamuya sızmış olan mensupları aracılığıyla kişilerin öldürülmesine dahi göz yummuş olduğu, illegal yapılanmaları ve diğer terör örgütlerini araç olarak kullanabildiği anlaşılmaktadır. FETÖ/PDY'nin amacına ulaşmak için var olan terör örgütleri ile iş birliğinden çekinmediği, entelektüel bilgi birikimi, eleman sayısı, ekonomik güç nedeniyle çoğu zaman bu terör örgütlerini kendi amaçları doğrultusunda yönettiği ve iş birliği içinde olduğu, bu kapsamda da soruşturmalara konu olduğu üzere PKK ve DHKP/C silahlı terör örgütleri ile iş birliği içerisinde olduğu anlaşılmıştır."
"Cumhurbaşkanın konutunun krokisi DHKP-C'ye verildi"
İddianamede, şüphelilerden Ali İhsan Kaya, Mehmet Yılmaz, Halil Karakuzulu, Serdar Bayraktutan ve Ali Fuat Yılmazer'in, o dönem 60. Hükümet Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Üsküdar Emniyet Mahallesinde bulunan evinin içi ve çevresinde bulunan güvenlik görevlilerinin yerlerinin elle çizilen krokisinin bulunduğu flaş belleği DHKP-C içerisinde yardımcı istihbarat elemanları aracılığıyla örgüte ulaştırılmasını sağlayan kişilerden oldukları belirtildi.
İddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Şüphelilerden Mesut Aykın'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Üsküdar'daki ikametinin kroki ve haritalarını FETÖ mensupları olan şüpheliler Mehmet Yılmaz, Ali İhsan Kaya ve Halil Karakuzulu'dan Ali Fuat Yılmazer'in bilgisi dahilinde teslim alıp sonrasında bu örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda terör örgütü DHKP-C'ye ilettiği anlaşılmıştır"
İddianamede, soruşturmanın başlama gerekçesi olan tanık İ.Ö'nün beyanı ve dilekçelerinde yer alan ifadelere yer verildi. Buna göre, 1995'ten beri yardımcı istihbarat elemanı olarak çalıştığını, bu kapsamda 2005'te DHKP/C içerisinde haber alma görevine devam ettiğini belirten tanık, istihbaratta görevli amiri Halil Karakuzulu'nun "DHKP/C İstanbul sorumlusu Asuman Akça'yı angaje ettiklerini ve Akça'nın artık istihbarata çalıştığını, bu sayede DHKP/C'yi kontrol altında tutabileceklerini ve Akça sayesinde önünü açarak kendisini örgüt içinde hızla yükselteceklerini" söylediğini anlattı.
"Milliyetçi gruplar ile DHKP/C'nin karşı karşıya gelmesi istendi"
Tanık İ.Ö, 2017 Temmuz'da şüphelilerden Ali İhsan Kaya, Halil Karakuzulu ve ismini bilmediği bir kişiyle görüştüğünü aktararak, bu kişilerin kendisinden Şişli'deki DHKP/C'ye ait Temel Haklar ve Özgürlükler Federasyonu çıkışında topluluk içinde Akça'yı öldürmesini ama özellikle tek mermi kullanarak alnından vurmasını istediklerini anlattı. Tanık, bu görev için kendisine verilen aracın sahiplerinin milliyetçi kökenli olarak tanınan kişiler oldukları için cinayetin de bu grup tarafından işlendiğinin öne sürüleceğini aktardı.
İddianamede, bu şekilde eylem yapılarak milliyetçi/ülkücü gruplar ile DHKP/C mensuplarının karşı karşıya getirilerek toplumda infial oluşturulmasının amaçlandığı vurgulanarak, Akça'nın cesedinin üzerine Türk bayrağı bırakılmasının istendiği ancak aracın bozulması üzerine tüm planın bozulduğu belirtildi.
"FETÖ kendi hedefleri için DHKP/C'de 'Kaos Timi' kurdu"
İddianamede yer verilen tanık İ.Ö. ifadesinde Ali Fuat Yılmazer, Ali İhsan Kaya ve Halil Karakuzulu'nun kendisinden Hrant Dink cinayeti davası sanıklarından istihbarat elemanı Erhan Tuncel'i de öldürmesini istediğini belirterek, bunu kabul etmemesi üzerine ölümle tehdit edildiğini söyledi.
FETÖ'nün DHKP/C'ye hedefleri doğrultusunda kullanılmak üzere "Kaos Timi" kurdurduğuna dikkati çekilen iddianamede, kaos timi eylemleri sonrasında Akça için ölüm kararı alındığı kaydedildi.
Kroki tespit edilmeden kroki soruldu
İddianamede, 15 Şubat 2008'de mağdur Asuman Akça'nın polis ekiplerince gözaltına alındığı ve adresinde yapılan aramada içinde şifreli dosyaların yer aldığı bir flash belleğin bulunduğu anlatılarak, şifreleri kırılarak açılan dosyalarda, o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Üsküdar'daki evine ait elle çizilmiş krokilerin bulunduğu belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlendirilen bilirkişinin 8 Mayıs 2016'da rapor hazırladığına vurgu yapılan iddianamede, raporla ilgili şu bilgilere yer verildi:
"Flash belleğin 16 Şubat 2008 saat 19.25.03'te imajının alındığı ve konuya dair imaj alma tutanağının 18 Şubat 2008'de tanzim edildiği, tarih itibarıyla 60. Hükümet Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ikametine ait detaylı krokinin bulunduğu, tespitin ise 28 Nisan 2008 tarihli bilişim malzemeleri inceleme tutanağında tespit edildiği, buna rağmen söz konusu krokiyle ilgili olarak henüz krokinin tespiti yapılmadan 18 Şubat 2008 tarihinde Asuman Akça'nın ifadesinde kroki hakkında detaylı soruların yöneltildiği tespit edilmiştir."
Bilirkişi raporunda, delilde şüpheli şahısta bulunması hayatın doğal akışına aykırı olan ve içerikleri incelendiğinde, Emniyet Müdürlüğü veya bağlantılı kişi veya kişiler tarafından farklı soruşturmalara konu olaylara ilişkin tutulan tutanakların mevcut olduğunun tespit edildiği aktarılan iddianamede, bu evrakların Emniyet Müdürlüğü veya bağlantılı kişiler tarafından flash belleğe kopyalandığının değerlendirildiği belirtildi.
"Yılmazer, belleğin içindeki bilgileri biliyordu"
İddianamede, polis ekiplerinin 5 Mart 2008'de DHKP/C'ye yönelik bir başka operasyonunda bir flash belleğin daha ele geçirildiği, bellekte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ikameti ile semt-mahalle-cadde ve sokakların bulunduğu bölgeye ait haritaların olduğu aktarıldı.
Dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in 6 Mart 2008'de henüz incelemesi yapılmamış iki flash bellekten 1 GB'lık flash belleğin markasını belirterek, içindeki bilgilerden bahsetmesi göz önüne alındığında, flash bellekteki bilgilerin de (harita bilgisi) bir şekilde Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından veya onlarla irtibatlı bir şüpheli tarafından DHKP/C silahlı terör örgütüne teslim edildiğinin değerlendirildiği vurgulandı.
"FETÖ, Cumhurbaşkanı'nın etrafını kuşatma altına aldı"
İddianamede, krokilerin ele geçirilmesinden sonra 2008'de Başbakanlık Koruma Müdürü ve koruma personelinin görev yerlerinin değiştirildiği, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü görevine getirilen Mehmet Yüksel'in "casusluk davası" kapsamında 2014'te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındığı anlatılarak, krokilerin ele geçtiği iddiası üzerine kısa bir sürede göreve getirilen 20 personelin ise FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarda isimlerinin geçtiği belirtildi.
DHKP/C üyelerinden ele geçtiği iddia olunan krokilerle toplumda ve ilgili kurumlar nezdinde algı oluşturularak koruma ekibinin değiştirildiği aktarılan iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adeta çevrelenerek FETÖ/PDY tarafından kuşatma altına alındığı, tıpkı 15 Temmuz 2016'da gerçekleştirilmeye çalışılan darbe teşebbüsünde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanlarının en yakın koruma ekiplerinden olan yaverlerinin darbe teşebbüsüne karışmaları hadisesinde yaşandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Erdoğan'ın örgüt tarafından çevrelenerek gözlem altına alınmaya çalışıldığı, bu sayede devlet sırlarına ilişkin örgüt tarafından casusluk faaliyetlerinin amaçlandığı tespit edilmiştir."
İddianamede, sonrasında DHKP/C ile FETÖ'nün ilişkilerinin ortaya çıkmaması ve FETÖ'nün yine söz konusu terör örgütüne yaptırdığı eylemlerin, bahsi geçen krokilerin ele geçirilmesi, koruma ekibinin değiştirilmesi süreci ile kaos timiyle arasındaki bağın deşifre olmaması için Asuman Akça'yı infaz etmeye çalıştıkları anlatıldı.
Asuman Akça'ya suikast olayı
İddianamede "mağdur" olarak yer alan Asuman Akça'nın, Mayıs 2012'de henüz azami tutukluluk süresi dolmadığı halde adli kontrol tedbirleri bile uygulanmadan tahliye edildiğine dikkati çekilerek, Akça'nın annesi ve kardeşi ile Küçükçekmece'de yaşamaya başladığı anlatıldı.
Cezaevindeyken terör örgütü DHKP/C'den ayrıldığını beyan eden Akça'nın tahliye olduktan sonra terör örgütü üyeleriyle herhangi bir irtibat kurmadığı belirtilen iddianamede, Asuman Akça için örgütün yayın organlarında örgüte ihanet ettiği gerekçesiyle infaz edilmesi gerektiği yönünde algı çalışması yapıldığına yer verildi.
İddianamede, daha önce terör örgütü PKK'nın dağ kadrosunda yer alan Selçuk Aymaz'ın 2012'de bu örgütten ayrılarak DHKP/C'ye yaklaştığı belirtilerek, Aymaz'ın o dönemde örgütün sözde Okmeydanı sorumlularından Gökhan Türkoğlu'nun emir ve talimatları doğrultusunda hareket etmeye başladığı vurgulandı.
Şüpheli Türkoğlu'nun yazılı emir, not ve kağıtlarla Aymaz'a Akça'nın infaz etmesi talimatı verdiği anlatılan iddianamede, bunun üzerine belirtilen adrese giden Aymaz'ın, kapıyı açan Asuman Akça'nın kafasına ateş ederek ağır yaraladığı, Akça'nın kardeşi Ayla Tan'ı da yaraladığı anlatıldı.
İddianamede, olayın hemen ardından Asuman Akça'nın kardeşi ve ablasının ikamet ettiği adreste olağan olmayan bir uygulama ile arama yapıldığı belirtilerek, Tan'ın fotoğraf teşhis tutanağında, "Selçuk Aymaz isimli şahsı kendisi ve kardeşini yaralayan şahsa benzediği ancak canlı görmesi durumunda tam teşhis yapılabileceğini beyan ederek kısmen teşhis ettiği" belirtildi.
İddianamede, dosya içerisinde fotoğraf teşhis tutanağında kullanılan Selçuk Aymaz'a ait fotoğrafın Aymaz'ın katıldığı basın açıklamalarında alınan fotoğrafları arasında benzerlik bulunmadığının tespit edildiği vurgulanarak, daha sonra yapılan çalışmalarda yakalanan Aymaz'ın ifadesinde, talimat aldığını beyan ettiği Gökhan Türkoğlu'nun da gözaltına alındığı kaydedildi.
Asuman'ın müdafisi, Bylock kullanıcısı ve Bank Asya'nın avukatı
Bu olaya ilişkin tahkikatın dönemin Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Gürkan Türkoğlu tarafından yürütüldüğüne yer verilen iddianamede, Aymaz'ın terör şubesinde alınan ifadesi sırasında, ceza soruşturmalarında tecrübesi bulunmayıp baro müdafi listesinde de yer almayan ve Bank Asya ortaklarının avukatı olan ve hakkında "FETÖ silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 22,5 yıla kadar dava açılan şüpheli Süleyman Taşbaş'ın avukat olarak hazır bulunduğu belirtildi.
Şüpheli Taşbaş'ın FETÖ'nün şifreli mesajlaşma programı "ByLock" kullanıcısı olduğu ve Bank Asya'daki hesabında 2014 yılından sonra 1 milyon 400 bin liranın üzerinde artış olduğu bildirildi.
İddianamede, soruşturmada alınan ek ifadesinde, Taşbaş, bu ifadeye girmesi hususunda talimat aldığını beyan ettiği, ifade sonrasında elden avukatlık ücreti haricinde bir miktar parayı da soruşturmayı yürüten birim personelinden olan şüphelilerden Ferdi Taşkaya'dan aldığını söylediği bilgisine yer verildi.
İddianamede, bu şekildeki uygulamanın, Aymaz'ın kontrolsüz beyanlarının önüne geçilmesi ve FETÖ'nün DHKP/C içindeki uzantıları ile Asuman Akça suikastini azmettirdiği hususunu ortaya çıkarmasını engelleme amacı taşıdığının tespit edildiği anlatıldı.
"DHKP/C'yi yöneten bu krokiyi onlara verenlerdir"
İddianamede, Asuman Akça'nın beyanlarında bahsettiği üzere örgütün, evinde ele geçirildiği iddia olunan kroki ile ilgili kendisini sorguladığını ve kendisine yönelik suikast girişiminin bu gerekçe ile gerçekleştirilmiş olabileceğini anlatarak, şunları aktardığı belirtildi:
"Akça, kendisine ait flaş belleğe DHKP/C'ye ait olmayan bir krokiyi yükleyen örgüt mensubu veya yöneticisinin yine kendisine yönelik suikast emrini de verdiğini, örgütü gerçekte yönetenlerin bu krokiyi örgüte verenler olduğunu beyan etmiştir."
Mesut Aykın'ın ifadesi
İddianamede, şüpheli Mesut Aykın'ın ifadesine de yer verildi. Buna göre, Aykın, bir süre DHKP/C içinde faaliyet gösterdikten sonra yardımcı istihbarat elemanı olarak istihbarat şube görevlilerine bağlı olarak çalıştığını anlatarak, bu kapsamda terör örgütünün birçok hücresinin ortaya çıkarılmasında görev aldığını dile getirdi.
Sonraki süreçte istihbarat görevlilerince kendisine verilen flash belleği incelediğinde bir evin farklı bir metodla hazırlanan detaylı krokisinin bulunduğunu gördüğünü dile getiren Aykın, Akça'dan ele geçirildiği iddia edilen flash bellekteki Başbakanlık ikameti ve çevresine ait kroki gösterildiğinde, bahsettiği krokinin kendisine gösterilen kroki olduğunu tam olarak teşhis etti.
İstihbarat şube görevlisinin kendisine verdiği flaş belleği Küçükçekmece'deki bir müzikholde ismini hatırlamadığı bir kişiye bıraktığını ifade eden Aykın, "Sonrasında Asuman Akça'nın bu flaş bellek içindeki krokiler ile birlikte yakalandığını, gelinen süreçte FETÖ/PDY mensubu şüpheliler Ali Fuat Yılmazer ve yanında çalışan polis memurlarının DHKP/C örgütü içerisinde örgüt elemanlarını illegal eylemlerinde kullandıklarını anladığını" söyledi.
İddianamede, "Şüphelinin 60. Hükümet'in Başbakanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Üsküdar'daki ikametinin kroki ve haritalarını, FETÖ silahlı terör örgütü mensupları şüpheliler Yılmaz, Kaya, Karakuzulu isimli şahıslardan Ali Fuat Yılmazer'in bilgisi dahilinde teslim alıp, sonrasında bu örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda DHKP/C silahlı terör örgütüne iletmesi şeklinde gelişen eylemlerinin FETÖ örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçuna temas ettiği tespit edilmiştir."
FETÖ-DHKP-C ilişkisi
FETÖ'nün yapısı ve eylemlerine de yer verilen iddianamede, şu değerlendirmede bulunuldu:
"Bu örgütün, amaçları doğrultusunda kamuya sızmış mensupları aracılığıyla kişilerin öldürülmesine dahi göz yumduğu, illegal yapılanmaları ve diğer terör örgütlerini araç olarak kullanabildiği anlaşılmaktadır. FETÖ'nün amacına ulaşmak için var olan terör örgütleri ile iş birliğinden çekinmediği, entelektüel bilgi birikimi, eleman sayısı, ekonomik güç nedeniyle çoğu zaman bu terör örgütlerini, amaçları doğrultusunda yönettiği ve iş birliği içinde olduğu, bu kapsamda da soruşturmalara konu olduğu üzere PKK/KCK silahlı terör örgütü, DHKP/C silahlı terör örgütü ile iş birliği içerisinde olduğu anlaşılmıştır."
CEZA İSTEMLERİ
Şüphelilerin eylemlerinin de değerlendirildiği iddianamede, eski emniyet görevlisi olan Ali Fuat Yılmazer, Ali İhsan Kaya, Halil Karakuzu, Mehmet Yılmaz ve Serdar Bayraktutan'ın, "kamu görevlisinin zincirleme şekilde resmi belgede sahteciliği" suçundan 6 yıldan 16 yıla, "terör örgütü üyeliği" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla ve "suçu gizlemek amacıyla tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüse azmettirme" suçundan da 19 yıl 6 aydan 30 yıl olmak üzere toplam 33 yıldan 61 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
Şüpheliler Ferdi Taşkaya, İsmail Aşı, Mustafa Eren, Mustafa Evcil ve Ufuk Yıldırım'ın, "kamu görevlisinin zincirleme şekilde resmi belgede sahteciliği" suçundan 6 yıldan 16 yıla ve "terör örgütü üyeliği" suçundan da 7 yıl 6 aydan 15 yıla olmak üzere toplam 13 yıl 6 aydan 31 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, diğer şüphelilerden Süleyman Taşbaş'ın, "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla, Gürkan Türkoğlu ve Mesut Aykın'ın ise "üye olmamakla beraber silahlı terör örgütü adına suç işlemek" suçundan yine 7 yıl 6 aydan 15 yıla hapisle cezalandırılması istendi.
GÜLEN ÖRGÜTÜ = KONTRGERİLLA
İddianamenin adeta her satırının şok eden detaylar barındırdığı gözleniyor. Bu iddialar mahkeme yargılaması sonunda doğrulandığı taktirde, Fetö'nün silahlı bir terör örgütü olduğu, hatta diğer terör örgütlerini amaçları doğrultusunda kullanan "Kontrgerilla" türü bir üst yapılanma olduğu iddiası bir kez daha kanıtlanmış olacak.
Daha önce de;
-Hrant Dink cinayetine göz yumulması,
-Gülen aleyhinde kitap yazan gazeteci Haydar Meriç'in kaçırılarak öldürülmesi,
-Güneydoğu'da Gülen cemaati karşıtı detaylı çalışma yapan Hizbullah örgütü üyesi Cevzet Soysal'ın kaçırılarak öldürülmesi,
-İstanbul Florya'da örgüt adına toplanan himmeti kendi harcamalarında kullanan şahsın silahla yaralanması,
-Gülen karşıtı Nurcu grup Tahşiyecilerin evine silah ve bomba bırakılıp yakalatılması,
-Deniz Baykal ve MHP'li milletvekillerinin gecelediği evlere gizli kamera yerleştirilerek uygunsuz görüntülerinin kaydedilip basına sızdırılması,
-Paralel yapıya dair yakın dönemdeki ilk çarpıcı açıklamaları yapan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın açıklamalarının hemen sonrası günlerde terör örgütüne yardım ve silah bulundurmak suçlamalarıyla tutuklanması,
-İzmir askeri casusluk davasında bizzat mahkeme başkanı tarafından farkedilen ve onun yaptığı suç duyurusu sonrası soruşturmaya başlanan masum sanıkların evlerine suç delillerinin yerleştirilerek bulunması,
-15 Temmuz 2016'daki kanlı darbe girişimi
ile "örgütlü-silahlı terör" varlığına dair somut kanıtlar ortaya çıkmış bulunmaktaydı.
Tüm bu olaylarda bireyselliğin söz konusu olmadığı, infaz ve eylemlerin hiç bir örgütte görülmeyecek kadar disiplin ve üst düzeye uzanan istişare/planlama sonucu gerçekleştiği anlaşılıyor.
Bunun dışında Necip Hablemitoğlu cinayeti gibi başka birtakım kanlı eylemlerde de Fetö'nün izini gösteren bulgulara rastlandı. Halen devam eden bu soruşturmalarda şüpheleri destekleyen somut delillerin olup olmadığı araştırılıyor.
Tüm bu gelişmeler, İtalya'da 1990 Kasım ayında patlak veren ve tüm Nato ülkelerinde benzerleri ortaya çıkan "Gladio" üst düzey terör örgütü skandalını hatırlatıyor. İtalyan mahkemelerinde somut kanıtları ortaya konulan ve aralarında yargıç, savcı, istihbarat örgütü yetkilisi, polis ve diğer mesleklerden sanıkların yüzlerce yıl hapis cezası aldığı davalar, Gladio örgütünü yöneten "P2 Mason Locası" oluşumunun, İtalya'yı komünizmden koruma stratejisi doğrultusunda Amerikan CIA istihbarat örgütü tarafından yönlendirildiğini deşifre etmişti.
2013 sonunda başlayan paralel yapı tartışmaları üzerine P2'nin Gülen Yapılanması ile hayret verici benzerlikleri basına yansıdı. (1)(2) Savcıların paralel yapı iddianamelerine de aldıkları bu benzerlikleri destekleyen somut delillerin giderek çoğalması üzerine, Gülen örgütünün Amerikan ajanlığı yapan bir örgüt olduğu açıkça savcılar tarafından dile getirilmeye başlandı. (7)
17 Aralık'taki ABD bağlantısı
Gülen örgütünün ABD'ye ajanlık yaptığı iddiasının artık iddianamelere de yansımaya başlamış olması (7), suçlamaların komplo teorilerine değil somut kanıtlara dayanmakta oluşu nedeniyledir. Bu konudaki deliller çok fazladır. (3) Bir kaç gün önce yaşanan son örnekte ise, 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasını yürüten Fetö polis ve savcılarının ABD konsolosluğuyla irtibatlarını gösteren somut delil ve itiraflar savcılık soruşturmasına yansıdı. (5) Son dakika haberi olarak, ABD'yi Türkiye'ye vize başvurularını durduracak kadar "ölçüsüz ve şaşırtıcı" tepki göstermeye iten bu gelişme, suçlamaların hassas damara dokunduğunu göstermektedir.
Bu gelişmeleri destekleyen hayret verici bir gelişme geçen aylarda ortaya çıkmıştı. ABD tarafından İran'a uygulanan yaptırımlara, egemen bir ülke ve resmi olarak karşı olması nedeniyle uymayan Türkiye'nin yetkililerden bazıları ABD seyahatleri sırasında tutuklandı. Bu skandal gelişmede öne çıkan bir husus, ABD yargı makamlarının eline geçen bazı bilgilerin bizzat Fetö savcı ve polislerince ulaştırıldığı iddiasıydı. Hatırlanacağı gibi 2013 sonunda başlatılan Fetö'ye yönelik soruşturmalarda sarsıcı bazı gelişmeler yaşanmıştı. Örneğin Ankara'daki Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) yapılan baskında, yurtdışına çanak antenler vasıtasıyla tüm bilgilerin aktarılmakta olduğu belirlendi. TİB gibi Türkiye'deki tüm iletişimin üzerinden geçtiği bir birimin adeta Fetö mensuplarınca ele geçirildiği ortaya çıktı. Çanak antenlerin yurtdışına geniş çaplı bilgi gönderdiği belirlenmiş, ancak bilgilerin gittiği adres tespit edilememişti.
Diğer başka delilleri de tekrar hatırlatalım. (3) Örneğin 2 yıl önce basına sızan ve Ankara'da Fetö mensubu yargı mensuplarının gizli bir toplantısında yapıldığı belirtilen konuşma kayıtlarında '140 ülkedeki okullarımızı korumak adına gerekirse Türkiye'den vazgeçebiliriz. Güçlü olan ABD'nin yanında yer almalıyız' dedikleri dile getirilmişti. (6) Desteklediği Clinton seçilemeyince endişeye kapıldığı konuşulan Gülen'in başkanlığa seçilen Trump'a gönderdiği mektubundaki itirafı ise belki de en sarsıcı delili teşkil ediyor. (4) Mektubunda ABD'ye nasıl hizmet ettiğini anlatan Gülen, özellikle dünyadaki cemaat okullarında yürütülen faaliyetlerin Amerikan istihbaratının bilgisi dahilinde olduğunu, bu okullardan ABD'ye ciddi bilgiler transfer edildiğini, bilgi akışını sağlama konusunda gelen taleplerin hemen hepsinin karşılandığını dile getiriyordu. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) 14.01.2014 - Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5794
(2) 23.01.2014 - Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5812
(3) 10.09.2017 - Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=11229
(4) 26.01.2017 - Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=9475
(5) 04.10.2017 - Kontrgerilla.com//mansetgoster.asp?haber_no=11432
(6) 15.02.2014 - Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5851
(7) 17.10.2015 - İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı, 25 sanıklı 25 Aralık (2013) soruşturmasındaki usulsüzlükler iddianamesi, Savcılık: FETÖ=CIA destekli tarikat, "Fetullahçı Terör Örgütü, dini kullanan ABD-CIA merkezli Moon ve Opus Dei tarikatları gibidir. Üçünün ortak özelliği misyoner faaliyetleridir. Her üç tarikat ABD'deki CIA gibi istihbarat örgütlerince desteklenmektedir."
Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=7215
(7) 02.12.2016 - İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı, 62 sanıklı 15 Temmuz Darbe girişimi iddianamesi, Savcılık: Gülen'e CIA desteği anlamlı, "Eski CIA şefi Fuller 'Türkiye ve Arap Baharı' isimli kitabında da Gülen kuruluşlarını bol bol methetmektedir. Bu durum Fetullah Terör Örgütü'nün kimlere hizmet ettiği hakkında önemli bir delildir."
Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=9074
(7) 04.07.2017 - İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı, 55 sanıklı MİT TIR'larının durdurulması iddianamesi, Savcı: TIR olayında rol alan örgüt imamları ertesi gün defalarca ABD konsolosluğu ile görüştü
Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=10873
(7) 16.07.2016 - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 73 sanıklı Fetö Çatı Yapılanması/Lider Kadrosu iddianamesi, Savcı: FETÖ'yü CIA koruyor, "Örgütün arkasında ABD ve CIA olduğu açığa çıktı. Gülen'i ABD'de CIA korumaktadır."
Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=8209
Delilleriyle ABD ajanlığı
(08 Ekim 2017, 11:37)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: