İstanbul'da başlayan iki ayrı davada, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) yayın organı olduğu gerekçesiyle kayyuma devredildikten sonra kapatılan Zaman gazetesinin eski yönetici ve yazarları yargılanmaya başladı. "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmak" ve "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya çalışmak" suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçlamasıyla da ayrıca hapis cezası istenen sanıklar ilk savunmalarında masum olduklarını iddia ettiler. Sanıklardan bazıları Gülen hareketine adeta hiç değinmezken bazıları ise 15 Temmuz'dan sonra örgütün farkına vardıklarını, ondan öncesi için de masum sayılmaları gerektiğini dile getirdiler. Savunmalarda söylenen bazı sözler ise adeta insan aklıyla alay etmek olarak yorumlanabilecek içerikteydi. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ise net konuştu: "Net konuşuyorum: Ilıcak, Bulaç, Alpay ve Alkan örgüt üyesi değil.." Sanıklara ve Hakan'a bakılırsa adeta 15 Temmuz hiç yaşanmadı.
25.09.2017 13:21 İstanbul'da başlayan iki ayrı davada, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) yayın organı olduğu gerekçesiyle kayyuma devredildikten sonra kapatılan Zaman gazetesinin eski yönetici ve yazarları yargılanmaya başladı. İki davada toplam 47 sanık için, "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmak" ve "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya çalışmak" suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçlamasıyla da ayrıca hapis cezası isteniyor.
Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan, Mehmet Altan ve Ahmet Altan gibi isimlerin de arasında olduğu sanıklar ilk savunmalarında (1) masum olduklarını iddia ettiler. Bazıları Gülen hareketine adeta hiç değinmedi. Bazıları ise 15 Temmuz'dan sonra örgütün farkına vardıklarını, ondan öncesi için de masum sayılmaları gerektiğini savundular.
Ahmet Turan Alkan iddianameye tepki gösterdi. 'Yolsuzluğu eleştirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamak oluyor?' dedi.
Ali Bulaç ise FETÖ'nün bir silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul ettiğini söyledi. Ancak Bulaç, "Cemaatin gerçek yüzünü devleti yöneten Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım göremedi, ben nasıl görebilirdim. Gülen ve grubuna övgü yağdıranlara baktığımızda, içlerinde çarpıcı isimler görürüz ki bunlar ülkemizin siyasi ve idari hayatında kilit noktada yer işgal etmişlerdir. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Süleyman Soylu, Faruk Çelik, Recep Akdağ, Hüseyin Kocabıyık, Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan, Bekir Bozdağ. Bu siyasetçiler örgütün gizli-karanlık yüzünü görmemiş olabilirler. Ama görevi icabı bilmek durumunda olanlar bilememişlerse vahim bir durum vardır. Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumda olan biri nasıl bilebilir ki? Siyasilerin ‘yanılma, kandırılma hakları’ var da, sorumlu mevkideki zatların görev ihmallerini anlayışla karşılamak var da, neden benim bu hain-sinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?" dedi.
Benzer bir savunmayı Şahin Alpay da yaptı. Paralel Yapı tartışmalarının başladığı 2013 sonundan itibaren adeta gözaltına alındığı son ana kadar sık sık yaptığı açıklama ve yazılarla Fetullah Gülen'i ve yapılanmasını aklamaya çalışan Alpay bu kez farklı davrandı. Örgüt ile olan bağını 'Zaman yazarı' olmakla sınırlayan Şahin Alpay, "darbe yapacaklarını bilseydim orada yazmazdım" dedi.
Ancak bu savunmalar insan aklıyla alay etmekten başka bir şey değil. Bu gazeteciler, 2013 sonunda başlayan paralel yapı tartışmaları sürecinde Fetullah Gülen ve yapılanmasını adeta 2016'daki darbe sonrası gözaltına alındıkları son ana kadar savunmuş olmalarına mahkemede değinmediler. 15 Temmuz 2016'daki kanlı darbe girişiminden önce de -2013/2016 arası 3 yıllık yoğun bir süreçte- örgütün silahlı bir terör örgütü olduğu hemen her gün açıkça belirtiliyordu. Hatta belirtilmekle kalmıyor, suçlama somut delillerle kanıtlanıyordu.
Bir çok mahkeme kararı ile yapılanmanın bir terör örgütü olduğu ortaya konulmuştu. Gülen cemaati karşıtı Cevzet Soysal'ın kaçırılıp öldürülmesi, Gülen aleyhinde kitap yazan gazeteci Haydar Meriç'in kaçırılarak öldürülmesi, Gülen karşıtı nur cemaati Tahşiyecilerin evine silah ve bomba yerleştirilmesi gibi mahkeme dosyalarına somut kanıtları giren, ya da İzmir askeri casusluk davasında sanıkların evlerine polisçe delil yerleştirilmesi anına ilk kez duruşma esnasında bizzat mahkeme başkanınca dikkat çekilmesi örneklerinde olduğu gibi yapılanmanın silahlı bir terör örgütü olduğu ve gerçekleştirdiği eylemlerinin bulunduğu ortaya somut şekilde konulmuştu. Bunlar ve İstanbul Florya'daki topladığı himmet parasını zimmetine geçiren kişinin örgütçe yaralanması, Hrant Dink cinayetindeki rolü gibi çoğaltılabilecek örnekler sonrası bir gazetecinin "bunu gözden kaçırmışım" ya da "görememişim" deme hakkı olamaz. Dese de inandırıcı olmaz.
Şahin Alpay: Erdoğan değişmeli, değişmiyorsa değiştirilmeli
2013 sonunda dershane tartışması ile birlikte cemaat denilen yapının farklı bir şey olduğu hızla açığa çıktı. Bir kaç gün ya da hafta denilebilecek kısa sürede, tartışmalarda ortaya çıkan bilgiler şok ediciydi. Ama bazı kişiler sert bir üslup ve ısrarla Gülen ve hareketini masum göstermeye çabaladı. Adeta son ana kadar mücadele etti. Hatta Şahin Alpay, paralel yapı tartışmalarının başlamasından bir kaç ay önce cemaat-hükümet geriliminin ilk işaretlerinin belirdiği Gezi olaylarında Erdoğan'a ilk ve en büyük saldırılardan birini gerçekleştiren isimlerdendi. "Başbakan Erdoğan'ı değişmeli, değişmiyorsa değiştirilmeli" diyen ve Erdoğan'a nefretini yazısında açıkça kusabilen bir isimdi. (2)
Alpay: Ulan siz kimi kandırabilirsiniz!?
Hızını sonrasında da hiç kesmedi. Alpay, 2015'te şöyle diyordu; "… İddianamede Fetullahçı Terör Örgütü oldukları gerekçesiyle... Yahu Allah aşkına hangi terör, ne olmuş? Ne şiddet uygulanmış? Fetullah Gülen'in şiddetle ne alakası var, ulan siz kimi kandırabilirsiniz?.. Fethullah Gülen dünyanın en barışçıl din insanı. İslam dünyasının en barışçıl din adamı. Siz kim oluyorsunuz? Fethullah Gülen'e terörist diyecek kadar kim oluyorsunuz siz? Utanın be!…Bütün bunların hesabını vereceksiniz… "
15 Temmuz'dan 1 gün önce gizli yapı ve Darbe sohbeti
Ahmet Altan, darbe girişiminden bir gün önce (14 Temmuz 2016), Can Erzincan TV'de Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak'ın sunduğu programa katılmış, burada yapılan konuşmalarda bu isimlerin bir gün sonra gerçekleşecek darbe girişimini bildiklerini düşündüren diyaloglar yaşanmıştı. Yayında Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan'ın "Erdoğan'ın darbeye giden yolları birer birer geçtiği" konuşuluyordu.
Mehmet Altan: Devletin içinde gelişmeleri dış dünyadan daha fazla belgeleyen bir yapı var
Ortaya çıkan diyaloglarda Mehmet Altan, "Türkiye devletinin içinde de muhtemelen bütün bu gelişmeleri dış dünyadan daha fazla belgeleyen izleyen bir başka yapı var. Yani onun ne zaman torbadan yüzünü çıkaracağı, nasıl çıkacağı da belli değil." diyordu.
Ahmet Altan: Erdoğan darbeye giden yolda
Ahmet Altan da bunu destekleyerek, "Öyle bir anlatıyorlar ki Erdoğan sanki ömrü boyunca burada kalacak. 50 tane AKP'li milletvekili biz Akşener'le parti kuruyoruz dese bütün sistem sarsılıyor. Bu adam sağlam bir zeminde durmuyor. Her an her şeyin değişebileceği ve değiştiğinde bunu çok ciddi hukukla ilgili bir problemin ortasında bırakacak bir ortamda yaşıyor. Türkiye'de gerçekleşmiş askeri darbelerin önünü açan gelişmeler her ne ise Erdoğan bugün aynı kararları vererek teker teker o yolları açıyor." ifadelerini kullanıyordu.
İşte bu şekilde darbeyi kötüleyen değil adeta "Erdoğan'dan kurtulmak için başka çare yok" mesajlarıyla darbeyi masum ve meşru gösteren, "Darbe Erdoğan'dan daha iyidir" çağrısı yapanlar şimdi adeta kamuoyunun aklıyla alay ediyorlar. "Erdoğan görememiş, onlara oy veren insanlar görememiş biz nasıl görelim gerçeği. Biz yaşlıyız. Torunlarımız evde bizi bekliyor." diyorlar.
Gözlerden kaçırılmaya çalışılan detay
Devletin içinde pekala her görüşten insan bulunabilir. Önemli olan işini düzgün yapması. Şu cemaatmiş, şu görüşmüş falan önemli değil. Önemli olan yasalarla açıkça yasaklanmış bir oluşum olmaması. Devlete çalışması. Emirleri 'amirlerinden alarak yapması. 'Abi'lerinden değil. Böyle olduğu sürece her tipten insan devlette çalışabilir. Herkesin evine ekmek parası götürme hakkı vardır. Bir insanın kötü bir insanla yolu kesişmiş olabilir. Aynı yolda yürümüş, aynı havayı teneffüs etmiş olabilir. Bir insanla ya da grupla kötülüğünün farkında olmadan beraber yürünmüş olunabilir. Bu, herkesin başına gelebilir. Ama farkedildiği anda nasıl davranıldığı önemlidir. Erdoğan'ın bunu hissettiği ve farkettiği, çalışma ofislerine devlet görevlilerince dinleme cihazları konulduğunu anladığında alarm durumuna geçtiği sonradan anlaşıldı. En önemli adımlardan biri olarak MİT Müsteşarlığına Hakan Fidan'ı getirdi. Ona yapılan eleştirileri açıkça göğüsledi. Cemaat yapılanmasına karşı istihbarat çalışması başlatıldı. O günlerde henüz paralel yapı tartışması başlamamıştı. Ergenekon tarafından tezgahlandığı olasılığı konuşulan bu tuhaf gelişmelerin perde gerisinde cemaatin olduğu ise ilerleyen süreçte ortaya çıktı.
Biz gazeteciler yer altında bir şeylerin olduğunu hissediyor ancak anlam veremiyorduk. Örneğin MİT'in cemaat yapılanmasına yönelik çabaları üzerine Taraf gazetesi, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ilgili haber yapmayı bırakmış MİT'e yüklenmeye başlamıştı. Mehmet Baransu'nun ve Taraf'ın sık sık MİT'i ve Başbakan Erdoğan'ı karalayan haberleri dikkat çekiciydi. "Stratfor" haberinde olduğu gibi Erdoğan'a 2 yıl ömür biçecek kadar küstahlaşabilmişlerdi. Anlaşılıyor ki her yeri ele geçirdiklerinden emin bir özgüvenle bunu yapabiliyorlardı. Bu durum Doğu Perinçek'in ve Aydınlık gazetesinin bile dikkatini çekmişti. (3) Aydınlık, MİT'in Gülen cemaatine yönelik çalışma başlattığını yazdığında biz bunu ortalığı karıştırma gayreti diye yorumlamıştık. Oysa onlar haklı çıktı. Meğer Erdoğan, her tarafı saran ve en yakınındakilerden bile şüphe etmesine yol açan bu yapıya karşı alarm durumuna geçmiş.
İşte bu şekilde, olay farkedildiği andan itibaren nasıl davranıldığı önemlidir. Şimdi bu fark gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Oysa suçun varlığı açıkça ortaya çıktıktan sonra bile bu isimler mücadelede saflarını, devlete açık savaş başlatan cemaatten yana almıştır.
"Yaşlıyız, hapislerde kalamayız. Torunlarımızla, bebeklerle birarada olmalıyız" gibi mahkemede söylenen beylik lafların ardına sığınılmasın. Zaman gazetesine ait siren sesleri eşliğindeki bebek reklamının yayınlanmasından tam 9 ay 10 gün sonra gerçekleşen 15 Temmuz kanlı darbe girişimine, sanki son ana kadar yazdıklarıyla ve söyledikleriyle bunlar gaz vermemiş gibi davranılması bekleniyor.
Zaman gazetesinin gülen bir bebeğe ait görüntünün bulunduğu reklam filmi 5 Ekim 2015'te yayınlanmıştı. Bu reklamla 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi arasındaki sürenin bebeğin doğum tarihi olan 9 ay 10 güne denk gelişi herhalde tesadüf olamazdı. 15 Temmuz'daki darbe tarihi çok önceden seçilmiş, o ana kadar gerekli hazırlıkların yapılacağı düşünülmüş olmalıydı.
Zaman'ın bu reklamı Fetö iddianamesine delil olarak girdi. Darbe girişiminin başarılı olması halinde sıkıyönetim ilanıyla sokağa çıkma yasağının getirilerek ülke genelinde oluşacak görüntünün reklam filminde insansız sokaklar olarak gösterildiği anlatılan iddianamede, darbe girişimi olayında TBMM başta olmak üzere bir kısım yerleşim yerlerinin ve kamu kuramlarının bombalanmasıyla reklam filminde kullanılan savaş ve tehdit durumunda uyarı amaçlı çalınan siren seslerinin benzerlik gösterdiği aktarıldı.
Reklam filmiyle TSK içine sızmış örgüt mensuplarına mesaj
İddianamede, reklam filminde gazetenin logosu ekrana gelirken duyulan top sesinin filmde gösterilen yerleşim yerini bombaladığı algısını vermesi nazara alındığında darbe girişimiyle reklam filminin benzerlik göstermesinin tesadüf olamayacağı, darbe sonrası dönem ve darbe girişimin hedef aldığı siyasal iktidara karşı kamuoyu ve toplumsal algı zemini oluşturma amacı taşıdığı aktarıldı.
"Son çareleri bir askeri darbe" demiştik
Bu yapının son çaresinin askeri darbe olduğu 15 Temmuz'dan 4,5 ay önce sitemiz de dahil medyada yazılıp çizilmişti oysa. (4) Bu tartışmaları, Zaman yazarı Abdullah Aymaz'ın 29 Şubat 2016'da yayınlanan ve birilerine "müjdeler olsun" mesajı verdiği yazısı tetiklemişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Fetö lider kadrosuna yönelik soruşturmasında yurtdışına kaçan ve hakkında yakalama kararı çıkarılan Aymaz'ın yazısı, kamuoyunda "cemaat yapılanmasının son umudunun askeri bir darbe olduğu" tartışmalarını başlatmıştı. (5) İzmir savcılığının yürüttüğü TSK'daki Fetö yapılanması soruşturması da bilinen bir durumdu. Suçun açıkça ortaya çıkmasına rağmen, hele de bir gazeteci olarak "bilmiyorduk görememişiz" gibi laflar inandırıcı olamaz. "Bunlar yaşlı yaa!.. Bunlar gazeteci yaa!.. Masumlarla niye uğraşıyorsunuz yaa!.. AKP'liler göremedi ben nasıl göreyim yaa!" gibi savunmalar çarpıtma yapmaktan öteye geçemez.
Asıl provokatör ve azmettiriciler işte bunlardır. Suçlarını geniş kitlelere yayın yoluyla ulaştırdıkları için aksine cezaları daha da ağır olmalıdır.
Çünkü korkunç bir saldırı yaşadık 15 Temmuz akşamı. 249 insanımızı şehit verdik. Sözün bittiği yerdeyiz.
Şahin Alpay'ın, Nazlı Ilıcak'ın ve diğerlerinin hala masumiyetini savunan, işlenen açık suçları ve suçluları dolaylı yolla bile olsa masum göstermeye çabalayan, "Net konuşuyorum: Ilıcak, Bulaç, Alpay ve Alkan örgüt üyesi değil. Bakalım Nazlı Ilıcak’a... FETÖ’nün 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunacağını bilse... Bir dakika bile savunmazdı bu darbecileri... Bakalım Ali Bulaç’a... Köprü üstündeki vahşetin olabileceğine zerre ihtimal verse... Fetullah’a isyan bayrağını ilk o açardı. Bakalım Şahin Alpay’a... FETÖ’nün sonu darbe girişimine varan alçak bir maceranın içinde olabileceğini kestirebilse... Anında kaçardı oradan. Bakalım Ahmet Turan Alkan’a... 15 Temmuz’u azıcık tahmin edebilse... FETÖ’den anında uzaklaşıp en ironik yazıları kaleme alırdı." diyen Ahmet Hakan (6) ve benzerleri de yargılanmalıdır.
Namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalı. Asıl provokatör ve azmettiriciler bunlar. Suçlarını geniş kitlelere yayın yoluyla ulaştırdıkları için cezaları daha da ağır olmalı. 15 Temmuz faciası birden gelmedi. Bunların verdiği gazla geldi. Eğer bu kışkırtmalara göz yumulursa, başka girişimlerin de gelebileceğine kuşku yok.
"Net konuşuyorum: Ilıcak, Bulaç, Alpay ve Alkan örgüt üyesi değil" diyebilmesi için birinin, o örgütün içinde olması gerekir. Aksi halde "net konuşuyorum" diyemez. "O bir gazetecidir, bu tür ifadeler kullanabilir. Fikir özgürlüğü var arkadaş" denilemez. Suç ve suçluyu övmek de suçtur. Bu eyleme sessiz kalmak ve göz yummak da suçtur. (Abdullah Harun / Kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=11326
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=11325
(2) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5372
(3) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=4760
(4) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=8199
(5) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=7754
(6) Hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/net-konusuyorum-ilicak-bulac-alpay-ve-alkan-orgut-uyesi-degil-40583208
Paralel yapı-11 Nisan (2017) 'İstanbul Medya yapılanması/Zaman yazarları/Darbeye destek 30 sanık' davası
Paralel yapı-14 Nisan (2017) 'İstanbul Medya yapılanması/Taraf-Zaman yazarları/Darbeye destek 17 sanık' davası
(25 Eylül 2017, 13:21), son güncel.: (26 Eylül 2017, 09:30)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: