FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin açılan davaya devam edildi.
20.08.2017 12:51 FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin açılan davaya devam edildi.
14.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ve müştekiler katıldı.
MEHMET DİŞLİ
Duruşma, cuma günü savunmasını yapan Mehmet Dişli'nin çapraz sorgusuna devam edilmesiyle başladı. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Dişli'ye Akıncı Üssü'ndeki görüntülerini sordu. Görüntüleri kabul eden Dişli, telefonla görüşme yaptığı odayı hatırlamadığını söyledi. Bunun üzerine Başkan Giray, Yaşar Güler'in 6 dakika sonra o odaya kapatıldığını belirtti. Dişli ise, "Öyle mi? Ben o odaya telefonla görüşmek için öylesine girdim. Yaşar Güler'in o akşam orada olduğunu ertesi gün Akın Öztürk aradığında öğrendim. Oraya kuvvet komutanları da getirilmiş, onları da sonradan öğrendim. Burnumuzun dibindelermiş, haberimiz yok" dedi.
Duruşmada sanık Dişli, müşteki, sanık ve sanık avukatlarının sorularını yanıtladı.
Sanık avukatlarından Şemsettin Altan, Dişli'ye, kamuoyunda "Kozmik oda" soruşturması olarak bilinen soruşturmada izlenen emekli albay Baki Kaya ile kozmik odanın aranmasından birkaç gün önce görüşüp görüşmediğini sordu. Dişli, o dönemde yılın başarılı birlik komutanlarına verilen ödül için düzenlenecek törenin provası için Ankara'ya geldiğini, Genelkurmay Başkanlığı karargahında çalışan Baki Kaya ile de o esnada karşılaşmış olabileceğini söyledi. Meslek hayatı boyunca birçok engellemeyle karşılaştığını, birkaç yıl terfi ettirilmediğini savunan Dişli, ödül törenine katılmasının da Almanya'ya görevlendirilerek engellendiğini iddia etti.
Davanın sivil sanıklarından Harun Biniş'in avukatı Ayten İzmirli de Genelkurmay Başkanlığı karargahındaki kamera kayıtlarının, karargah dışında 7 ayrı merkezde daha kayıt altına alındığını öne sürerek, Dişli'nin bu durumu bilip bilmediğini sordu ve Mahkeme Başkanlığından bu 7 yerdeki kayıtların dava dosyasına getirilmesini talep etti. Dişli, bu soruya "kayıtların karargah dışında tutulup tutulmadığını bilmediği" yanıtını verdi.
Sanık Dişli, bir soru üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile Akıncı Üssü'nden Çankaya Köşkü'ne sanıklardan eski pilot albay Uğur Kapan'ın kullandığı helikopterle gittiklerini, Akar'ın pilot ile konuştuğunu ancak neler konuştuklarını duymadığını söyledi.
Bir kısım kursiyer teğmen ve üsteğmenlerin avukatı Fatma Çiftlik de görülen darbe davalarında generallerin ve kurmay subayların dinlenmesinden sonra birçok muammayla karşılaşıldığını belirterek, "Sizce bu darbeyi kursiyer teğmen ve üsteğmenler yapmış olabilir mi?" sorusunu yöneltti. Dişli bu soruya, "Bu yorum sorusu ancak askerlik mutlak itaat mesleğidir. Üst emir verir ast yapar, yorum yapmaz. O rütbedeki insanların verilen emirleri yapmaktan başka bir yolu yoktur." yanıtını verdi.
Sanık Dişli, Akıncı Üssü'nde darbecilerin faaliyetlerini engellemeye yönelik kendisinin ve Orgeneral Akar'ın bir faaliyeti olup olmadığı sorusuna da "13 ay sonra geriye baktığımda doğru işi yaptığımı savunuyorum. Bir general plan yapar, strateji yapar. Benim stratejim Sayın Komutanın güvenliğini sağlamak, onun emirleri doğrultusunda kriz planıyla bu işi en kısa sürede sonlandırmaktı. Asker gerektiğinde ölümü göze alabilir ama burada benim birinci şartım hayatta kalmaktı. O anda hayatta kalmak ve Komutanın hayatını korumaktı yoksa ölmek kolay." cevabını verdi.
Bir avukatın "Salondaki 77 kursiyer teğmen için filler oynaşırken çimenler ezilebilir cümlesini kullanabilir miyiz?" sorusu üzerine Dişli, "Bu cümleyi siz kullanabilirsiniz ama benim öyle bir cümle kullanmam doğru olmaz. Onlara ne görev verildi bilmiyorum ama görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışmışlardır." dedi.
Kendisi hakkında 15 Temmuz'da Akıncı Üssü'nde "aracı ve ikna edici" ifadelerinin kullanılmasını kabul etmediğini belirten Dişli, "Aracılık ve ikna edicilik yapmadım. Sayın Komutanın emirlerini ilettim. Komutanımız 'aman can yanmasın, dikkat etsinler, aman gençleri uyar' dedi, ben de bunları muhataplarıma ilettim." ifadesini kullandı.
Dişli, Orgeneral Akar ile aynı araçta, kendilerini Çankaya Köşkü'ne götürecek helikoptere gittiklerini, helikopter hazırlanırken Akar'ın pilot ile ayaküstü konuştuğunu, helikopterin Genelkurmay Karargahına gitmek için havalandığını ancak daha sonra Başbakanlık Özel Kaleminden gelen telefon üzerine Çankaya Köşkü'ne indiklerini, pilotlara Çankaya Köşkü'ne inme emrini de telefonla görüştükten sonra kendisinin verdiğini anlattı.
15 Temmuz günü Genelkurmay Karargahında darbecilerin kendisine söylediği notları Akar'a ilettikten sonra Akar'ın "Sakin ol tedbirler alındı" dediğinin hatırlatılarak, olay anında neler olduğunun sorulması üzerine Dişli, şöyle konuştu:
"Saat 16.00'da başlayan süreçte neler yaşandığını bilmiyorum. MİT Müsteşarı gelmiş, gitmiş, hava sahası kapanmış bir sürü olay var. Komutana 'Uçaklar yola çıkmış, 5 tugay geliyormuş' dediğimde zannederim Komutan hava sahasını kapattıklarını, tedbirler aldıklarını kastetti. Ben de bunları bilmediğim için 'Ne tedbiri almışsın, iş bitmiş' tepkisini gösterdim. Darbe olmuş ilk benim ağzımdan duydu, belki de bu ülkede bu kelimeleri ilk ben kullandım. Silah tehdidi, sürekli alnımıza silah dayanması olarak mı algılanıyor bilemiyorum ama ilk aşamadan sonra etrafımızda nöbetçi şeklinde silah tehdidi vardı, sürekli alnımıza silah dayanmadı. Arabuluculuk yapmadım, orada Komutanın yanında başka kimse yoktu, sekreterlik değil belki tek kişilik karargahı gibi de görev yaptım diyebilir, emirlerini ilettim."
Sanık Dişli, iddianamede çok çelişki bulunduğunu öne sürerek, sanık Akın Öztürk'ün, Orgeneral Akar'ın emriyle Akıncı Üssü'ne geldiğini, Öztürk'ün daha sonra Çankaya Köşkü'ne gelmek üzere, planlama gereği orada kaldığını kaydetti. Dişli, bu konuda en doğru ve net ifadeyi Orgeneral Akar'ın vereceğini söyledi.
Sanık Akın Öztürk'ün avukatı Hicabi Durmuş, Dişli'ye Orgeneral Akar'ın Akıncı Üssü'nde bulunduğu sürede eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ya da başka bir siyasi ile konuşup konuşmadığı ve helikopter pilotu Uğur Kapan'a "Erken davrandık, beklemeliydik" ifadesini söyleyip söylemediğini sordu. Orgeneral Akar'ın hiçbir siyasiyle konuşmasına şahit olmadığını ifade eden Dişli, Akar ile pilot Kapan arasında geçen konuşmayı da duymadığını ifade etti.
Bir sanık avukatının Dişli'nin ifadesinde "Dini inançlarım gereği sıkıntı yaşadım" cümlesini kullandığını iddia etmesi üzerine Dişli, "Ben o şekilde söylemedim. İddianameyi okuduktan sonra meslek hayatım boyunca başıma gelenlerin yerine oturduğunu gördüm, taşlar bir bir yerlerine oturdu." dedi.
Çapraz sorgu sırasında sanık Dişli'ye diğer sanıklar Akın Öztürk ve Murat Koçyiğit de sorular sordu.
Sanık Akın Öztürk, Akıncı Üssü'nde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile bulundukları odada başka kimlerin olduğunu sordu. Dişli, odada Hulusi Akar, Akın Öztürk, Kubilay Selçuk, Hakan Evrim, Ömer Faruk Harmancık ve ismini bilmediği kamuflajlı bir karacı ya da jandarma albay veya yarbay rütbesinde bir kişinin daha bulunduğunu söyledi.
Sanık Murat Koçyiğit de iddianamede kendisi ile Dişli'nin "eylem ve işbirliği içinde" olduklarının geçtiğini anımsatarak, Akıncı Üssü'nde aynı eylem içinde olup olmadıklarını sordu. Dişli bu soruya da "Ben 15 Temmuz'da sadece Genelkurmay Başkanı ile eylem birliği içinde oldum." yanıtını verdi.
15 Temmuz'da olaylarının yaşandığı sırada Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakalı'nın kendisini arayan Korgeneral İsmail Metin Temel'e "Şu an evdeyim, karargahı işgal etmişler. Çatışma sesleri geliyor, çıkacak durum yok, hanımı teskin etmekle meşgulüm" dediğini iddia eden sanık Koçyiğit, "Acaba TSK'da askerlik yemini dışında generallere başka bir yemin mi ettiriyorlar?" sorusunu yöneltti. Dişli, bu soruya cevap vermek istemediğini söyledi.
Sanık Koçyiğit'in sorusu üzerine Mahkeme Başkanı Selfet Giray, "Sanık bu. Sanık, bilirkişi değil. Burada ifadesi alınanlar sanık olarak dinleniyor. Siz sanıklara bilirkişilik yaptırırsanız da mahkeme karşısında hükmü yok. Mahkeme gerektiğinde tarafsız bilirkişiler marifetiyle öğrenmek istediğini öğrenir." uyarısında bulundu.
Duruşmada daha sonra sanık Dişli'nin avukatı savunmasını yaptı. Avukatın savunması sırasında mağdur ve müştekilerden bazıları tepki gösterdi. Bir müşteki avukatının "yalan bulamıyor" ifadesi üzerine Dişli'nin avukatı "Kim o geri zekalı?" dedi. Bu sözler üzerine mağdur, müşteki ve müşteki avukatları yoğun tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı Giray'in uyarılarıyla tartışma sona erdi. Başkan Giray, duruşmanın sesli ve görüntülü kaydının alındığını hatırlatarak, herkesin söylediği sözlerden sorumlu tutulacağını kaydetti.
MUZAFFER DÜZENLİ
Mehmet Dişli'nin sorgusunun tamamlanmasının ardından avukat beyanı alındı. Dişli'nin ardından eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'nin savunmasına geçildi. Genelkurmay Karargahında gerçekleştirilen eylemlere ilişkin görülen davadaki savunmasında "Akıncı'ya iş yemeği vesilesiyle çağrıldım" diyen Düzenli, hiçbir terör örgütüne üye olmadığını iddia etti.
Hakkındaki iddiaların gerçeği yansıtmadığını öne süren Düzenli, iddia makamının iddiasını ispatlamakla mükellef olmasına rağmen kendisinin mahkemede, 'Yurtta Sulh Konseyi" ve FETÖ üyeliği gibi gerçekte olmayan şeyleri ispatlamak zorunda bırakıldığını savundu.
Düzenli, 1993 yılında Kara Harp Okulundan mezun olarak başladığı meslek hayatı boyunca herhangi bir terör örgütünün üyesi ya da yöneticisi olmadığını kaydederek, meslek hayatının önemli bir bölümünün terörle mücadeleyle geçtiğini iddia etti.
Meslek hayatının gerek terörle mücadelede geçen yıllarında gerekse Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Kara Kuvvetlerinin değişim, dönüşümüne yönelik gayret yürüttükleri son 4 yılda ailesini ve çocuklarını geri plana ittiğini anlatan Düzenli, özellikle Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Karargahında son derece önemli kadrolarda çalıştığını ifade etti.
Düzenli, son 4 senedir TSK ve Kara Kuvvetlerinin mevcut sorunlarının çözümü, geleceğe yönelik etkinleştirilmesi ve reorganizasyonuna yönelik projeler yürüten Kurumsal Dönüşüm Biriminde Şube Müdürü olarak görev yaptığını dile getirdi.
"Takiye yapma konusunda usta kişiler gördüm"
Birim olarak üzerinde çalıştıkları projeler hakkında bilgi veren Düzenli, "TSK ve Kara Kuvvetlerinin emir komuta yapısı ve reorganizasyonu, askeri kışlaların yeniden yapılandırılması, bu kapsamda modern kışlaların inşası, kışla yönetimlerinin bütünleştirilmesi, atıl durumda bulunan kışla ve askeri arazilerin sivil makamlara devri, harekat merkezlerinin etkinleştirilmesi, askeri eğitim-öğretim sisteminin yeniden dizaynı, seferberlik sisteminin etkinleştirilmesi, hudut fiziki güvenlik sisteminin geliştirilmesi, hudut birliklerinin yeniden yapılandırılması, askeri istihbarat sisteminin etkinleştirilmesi ve entegrasyonu, araştırma ve geliştirme yeteneğinin kazanılması, karargahlarda bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılması, siber savunma ve harekat kabiliyetinin geliştirilmesi projeleri üzerinde çalışıyorduk." dedi.
"Kendimi ve yaptığımız işleri arz etmemin sebebi, 15 Temmuz kumpasını hazırlayanların beni neden dolayı bu tezgahın içine çekmiş olabileceklerine dair fikir vermektir." diyen Düzenli, birçok büyük çaplı değişim, dönüşüm, yeniden yapılanma projesini Genelkurmay Başkanlarının, Kara Kuvvetleri Komutanlarının emri ve bilgisi dahilinde yürütüp, uygulamaya geçirdiklerini belirtti. Düzenli, şunları kaydetti:
"Benim oldukça sancılı geçen bu süreçte dikkatimi çeken şu oldu; kimi insanların ki bunlardan önemli bir kısmının organize hareket eden bazı kliklere mensup olduğunu düşünüyorum, bunları sürekli olarak karşımızda bulduk. Değişime makul ölçüde direnci anlarım ancak kripto reflekslerle ve organize bir şekilde değişimin, gelişimin ve etkinleşmenin önünde yekpare bir duruş sergileme motivasyonunu anlamak mümkün değil. Özellikle Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarında kritik bazı makamları işgal etmiş bulunan bu kliklerin organize bir şekilde TSK'nın gelişmesini, hayati yetenekler kazanmasını arzu etmediklerini, milletimizin hayrına olacak her gelişimin önünde durduklarını açıkça müşahede ettim. Bunların farklı pozisyonlarda olsa dahi birbirlerini yönlendirebildiklerini ve kendi çıkarları istikametinde ortak politikalar geliştirebildiklerini gördüm.
Yine bu kişilerin takiye yapma konusunda usta olduklarını, milli, manevi değerlerimize bağlı olmadıkları halde kalabalıklar önünde 'vatan, millet, Sakarya' söylemlerinden geri kalmadıklarını, insanlarımız Güneydoğu'da şehit olurken, sıcakta, soğukta hayatını ortaya koyarken, onların sefahat içinde devletin imkanlarını kullanarak keyif sürdüklerini, bazılarının koca koca makamlar işgal etmelerine rağmen sahadaki birliklerimizle alakalı en ufak bir sorumluluk hissetmediklerini gördüm."
"Askeri hattan arandım"
Düzenli, 15 Temmuz'dan birkaç gün önce askeri hattan, kendisini binbaşı Eren veya Emin olarak tanıtan biri tarafından arandığını öne sürdü.
Bu kişinin, Hava Kuvvetlerinden aradığını, 15 Temmuz akşamı Akıncı üssünde iş yemeği şeklinde bir sosyal faaliyet düzenleneceğini, bir taraftan bir şeyler yenilip içilirken diğer taraftan da Kara ve Hava Kuvvetlerinin müşterek projeleri ile faaliyetleri üzerinde konuşma fırsatının olacağını söyleyerek kendisini Akıncı Üssü'ne davet ettiğini belirten Düzenli, hem bir değişiklik hem de önemli projeler üzerinde tecrübe paylaşımı fırsatı olarak gördüğü bu teklifi kabul ettiğini söyledi.
Düzenli, "Arayan kişiye, faaliyet planlamasına dahil olmak istediğimi söyledim. Bununla birlikte, birinci sicil amirim KKK Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar'dan izin isteyeceğimi, aksi bir durum olursa bilgi vereceğimi bildirdim. Bilmediğim için bana Akıncı Üssü'nün yerini kabaca tarif etti. Kıyafeti sordum, sivil kıyafet olacağını söyledi, telefon görüşmesini bu şekilde sonlandırdık." diye konuştu.
15 Temmuz günü Uyar'dan izin alarak mesaiden ayrılıp eve gittiğini, sivil kıyafetlerini giydikten sonra, şahsi aracıyla saat 19.30 sularında Akıncı Üssü'ne geçtiğini dile getiren Düzenli, nizamiyede sosyal faaliyet için geldiğini söylediği görevlilerce temin edilen bir aracın eşliğinde üsse girip, sonradan filo komutanlığı olduğunu öğrendiği bir binanın önüne ulaştığını anlattı.
Bina girişinde silahlı 3-4 kişinin kendisini karşıladığını savunan Düzenli, şöyle devam etti:
"İçlerinden biri adımı, soyadımı sordu. Ben de rütbemi, adımı, soyadımı ve ne için geldiğimi söyledim. Adımı soran şahıs, diğerlerine otoriter bir şekilde, 'Alın bunu içeriye.' diye talimat verdi. Ben de 'Neden düzgün konuşmuyorsun?' diye çıkıştım. O şahıs 'Soru sorma, içeri geç.' şeklinde karşılık verdi. Beni bina içinde küçük bir odaya aldılar. Burada beni tersleyen şahısla karşılıklı oturduk. Bu esnada personelden biri oda içinde, diğeri kapı girişinde ayakta bekliyordu. Karşıma oturan şahıs bana TSK üst yönetim kademesinin ülkenin bulunduğu durumdan rahatsızlık duyduğunu, geçici bir süreyle yönetime el konulacağını, bunun emir komuta zinciri içinde gerçekleştirileceğini, yürüttüğüm çalışmalardan dolayı tanındığımı belirterek, beni de aralarında görmek istediklerini söyledi."
Düzenli, bunun üzerine karşısındaki kişiye, uzunca bir süre TSK üst yönetimine yakın çalıştığını, komutanların yönetime el koyma boyutuna gelecek bir düşünceleri olamayacağını, kısa süre içinde olumlu veya olumsuz yanıt veremeyeceğini belirttiğini aktardı. Düzenli, "Düşünmek için birkaç gün süre vermelerini istediğimi söyledim. Bu cevabımın ardından aynı şahıs, 'O kadar süremiz yok, faaliyet bu gece başlayacak. Cevabını şimdi vereceksin.' diye karşılık verdi. 5-10 saniyelik bir bekleyişin ardından bize yakın olan ayaktaki silahlı şahıs, 'Anlaşıldı, bundan bize hayır gelmeyecek.' diyerek masanın üstüne koyduğum telefonu aldı, bileklerime plastik kelepçe takarak odadan dışarı çıktılar, kapıyı da kilitlediler." dedi.
Sabaha kadar bu odada kaldığını öne süren Düzenli, "Sabah saatlerinde 'Kapıyı açın.' diye bağırdım. Nihayet birileri geldi ve kapıyı açtı. Biraz sağa sola bakındıktan sonra koridorun ilerisindeki diğer kapıdan bina önüne çıktım. Bina önünde teçhizatlı silahlı personel vardı. Bina arkasından dolanıp aracımı aldım. Nizamiyede polis aracı gördüm. Yanlarına gidip durumu anlattım ama gözaltına alındım." diye konuştu.
WhatsApp yazışmaları
Darbenin İstanbul organizasyonunu yaptığı iddiasını reddeden Muzaffer Düzenli, iddianamede yer alan, darbecilere ait, "Mukavemet edilirse ateş edin" şeklinde ifade bulunan WhatsApp grubundaki yazışmalardan haberdar olmadığını, söz konusu yazışmaların kendisiyle bir ilgisinin bulunmadığını öne sürdü.
WhatsApp yazışmaları konusunda iki ihtimal bulunduğunu iddia eden Düzenli, "Akıncı Üssü'nde cep telefonuma zorla el konulan kişiler tarafından yazışmaların yapılmış olabileceğini düşünüyorum. Tanınırlığım ve güvenilirliğim istismar edilerek yazışmalar tarafımdan yapılmış gibi gösterilmiş." dedi.
Darbecilerin, yazışmalarını kendisine ait hattı kullanarak kendi sistemleri üzerinden gerçekleştirmiş olabileceğini de öne süren Düzenli, "15 Temmuz öncesinde cep telefonumdaki WhatsApp uygulamasının onayım olmadan güncellendiğini hatırlıyorum. Ama o sıralarda bunun üzerinde çok durmamıştım. Şimdi bu güncellemeyi ikinci ihtimali destekleyen işaret olarak görüyorum." dedi.
Düzenli, WhatsApp uygulamasında yazıştığı öne sürülen tüm tarafların asker olduğunu, bu kişilerin haberleşebileceği askeri araçlar bulunduğunu, WhatsApp üzerinden haberleşmeye ihtiyaçları olmadığını öne sürdü.
Telefonu üzerinden en küçük bir operasyon dahi yürütmediğini savunan Düzenli, darbenin bu program üzerinden organize edildiğini öne sürmenin mantıklı olmadığını iddia etti.
WhatsApp grubunun adının "Yurtta Sulh Biziz" şeklinde konulmasının iddianamedeki örgütsel refleksle uyuşmadığını, bunun askeri gizliliğe de aykırı olduğunu savundu.
Duruşmanın öğleden sonraki kısmında eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'nin savunmasına devam edildi. Terör örgütüyle hiçbir bağlantısının olmadığını ifade eden Düzenli, planlayıcı veya örgüt yöneticisi de olmadığını söyledi. Düzenli, iddianamede yer alan delillerin maddi gerçeği yansıtmadığını iddia ederek, "Kanıt bulunamaması Yurtta Sulh Konseyi'nin hayal ürünü olduğunu göstermez mi? Ben böyle bir uydurma konseyin üyesi değilim" şeklinde konuştu.
Darbeyi kim yaptı?
"Darbeyi kim yaptı?" sorusu üzerine soruyu iki ana başlıkta değerlendireceğini belirten Düzenli, "Birincisi planlayan ve kurgulayanlar, yani oyun kurucular, ikincisi de tezgahın içine çekilenler, yani oyuna alet edilenlerdir. Hazırlayanlar son 15 yıldaki mevcut yönetim döneminde etkinliklerini büyük ölçüde kaybeden bazı kliklerdir. Dışarıdan yabancı ülkelerin de, özellikle Rusya ve İngiltere'nin oyun kuruculara büyük desteği var. Yıllardır iki ülkeyle ciddi bir iş birliği olduğunu biliyoruz. Oyun kurucular için genel amaç son 15 yılda ülke yönetiminde güç ve nüfus kaybına uğramaları ve Türkiye'nin söz sahibi olmaya başlamasıyla, 'Bu bizim açımızdan kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye oturduğu yerde oturmalı. Bizim amacımız Türkiye'nin ayağa kalkmasını engellemektir' diyerek sektörel anlamda Türkiye'yi durdurmaktı. Durdurmak için de 'milletin beynini uyuşturmalıyız' diye hareket ettiler. Evlilik programlarıyla millet, kimin eli kimin cebinde bilmez hale getirilmeye çalışıldı" ifadelerinde bulundu.
Sanık Düzenli'nin 2 saatten fazla süren savunmasını tamamlamasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, "Daha önceki ifadenizde Ahmet Özçetin'in sizi arayarak Akıncı Üssü'ne çağırdığını söylemişsiniz. Şimdi ise başka bir isimden bahsediyorsunuz" diye sordu. Düzenli de, "O ifadelerimi 4 günlük işkence sonucu verdim" şeklinde yanıtladı.
İlk ifadelerinin kendisine hatırlatılması üzerine Düzenli, işkence ve kötü muamele altında bu ifadeleri verdiğini yineleyerek, bugün yaptığı savunmasının doğru ve geçerli olduğunu savundu.
Düzenli, "O gün beni arayan kişi Ahmet Özçetin adına aradığını söylemişti. Orada Ahmet Özçetin'i hiç görmedim, orada Ahmet Özçetin ile karşılaşmadım. Saatlerce taşın üzerinde yatırıldıktan sonra o ifadeyi verdim. Tutuklama sırasındaki mahkemede verdiğim ifademe bakarsanız cümleleri toparlayamıyorum, kafa toparlanmadan ifade verdim." diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı vekili Hüseyin Aydın, sanığa 12 Ağustos tarihinde nerede olduğunu, kayıtlarda Çankaya'da görüldüğünü dile getirdi. Sanık Düzenli de avukata, "Siz 10 gün önce neredeydiniz?" diye sorunca avukat Aydın, Düzenli'nin sanık olduğunun farkında olmadığını ifade etti. Avukatın bu tepkisi üzerine sanık Düzenli, diğer bir soruya, "Avukat beyin sorularında bir mantık var mı acaba?" yanıtını verdi. Bunun üzerine avukat Hüseyin Aydın, "Bir Fetullahçı olarak sende akıl ve mantık ne arar?" dedi. Bu sözlerin ardından salonda bulunan şehit ve gazi yakını ailelerden büyük bir alkış geldi. Sanıklardan bazılarının el kol hareketlerinde bulunması üzerine müştekilerin tepkisi daha da arttı. Ağır küfürlere varan sözlü kavgaya Mahkeme Başkanı Selfet Giray önce uyararak müdahale etti. Kavganın sona ermemesi üzerine duruşmaya ara veren Giray, güvenlik güçlerinden salonu boşaltmasını istedi. Yaşanan gerginlik mahkeme salonunun dışında da devam etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, "Akıncı'daki darbecilerin sizin tanınırlığınız ve etkinliğinizden yararlanmak istediğini söylediniz. Bir albaysınız, üstünüzde birçok kişi var. Onların değil de neden sizin etkinliğinizden yararlansınlar. Bu etkinlik rütbenizden değil de örgütsel konumunuzdan mı kaynaklanıyor?" diye sordu. Düzenli ise "Bu şekilde devam ederse olmaz. Ben cevap vermek istiyorum ama bu bir yorum sorusu" karşılığını verdi. Düzenli'nin cevabı salonda bulunanların tepkisini çekti.
Düzenli, Uzay Şahin ile telefon görüşmesine ilişkin HTS kaydının sorulması üzerine, söz konusu görüşmeyi hatırlamadığını savundu.
Uzay Şahin'in, telefonunun alındığını iddia ettiği saatten sonra da kendisini aradığı ve görüştükleri hatırlatılan Düzenli, "Kumpas böyle oluyor zaten, kumpas ile izah ediyorum." diye konuştu.
Bir soru üzerine Düzenli, WhatsApp grubundaki askerlerle toplantılar yaptığı yönündeki iddiayı da reddetti.
14 Temmuz'da Hava Harp Okuluna gidip gitmediği sorulan Düzenli, bunu hatırlamadığını öne sürdü. Düzenli'nin "Darbe girişimi olmasaydı Akıncı Üssü'ne gidip gitmediğimi de hatırlamayacaktım" diye konuşması salondakilerin tepkisini çekti.
13 Temmuz'da Hava Harp Okulundaki görüntülerin gösterilip, "Bu siz misiniz?" diye sorulan Düzenli, "Ben bu soruya cevap veremem. Bu iddianameden bir fotoğraf değil. Hangi şahsın yüzü net olarak görülüyor?" dedi.
Fotoğrafa ilişkin soruların devam etmesi üzerine Düzenli, "Kendimi ezdirmem, kimsenin oyuncağı değilim." diye konuştu.
Alıkonulduğu yerden kim tarafından kurtarıldığı sorulan Düzenli, kendisini odadan kurtaran kişileri tanımadığını söyledi.
Düzenli, Mustafa Azimetli'nin kendisini 143. Filoda gördüğü yönündeki ifadesini de kabul etmediğini belirtti.
Darbe girişiminin İstanbul ayağını yönettiğine ilişkin soru üzerine Mustafa Düzenli, savunmasında cevap verdiğini belirterek soruyu yanıtlamadı.
"Müşterek projelerimiz var"
Çatı davasının sanıklarından tanıdığı olup olmadığı sorulan Düzenli, bu kişilerden bazılarını tanıdığını söyledi. Düzenli, "Bu kişilerle telefon irtibatın var mı?" şeklindeki soru üzerine, "Hatırlamıyorum. Son derece anlamsız sorular yönetiliyor." dedi.
Doğan Öztürk ile 15 ve 16 Temmuz'daki görüşmeleri sorulan Düzenli, Öztürk ile müşterek yürüttükleri projeler bulunduğunu, görüşmelerin bu kapsamda olduğunu öne sürdü. Düzenli, 16 Temmuz'daki görüşmelerin kendisine ait olmadığını savundu.
"Üs'te görüntüleriniz var. Darbeye iştirak ettiğinize ilişkin başka nasıl bir delil olması gerekir?" sorusu yöneltilen sanığın avukatı, soruya itiraz etti. Terörle mücadele kapsamında birliklerinden çıkarıldığı öne sürülen askerlerin vatandaşlara müdahale etmesini nasıl değerlendirdiği sorulan Düzenli, "Biz orada enterne edildikten kısa süre sonra hava karardı. Ben uçakların seslerini duymaya başladım. Ben o uçaklar nereye gidiyor, ne olmuş, halk dışarıda mı, o esnada bilmiyorum. Ben iddianameden ve medyadan gördüklerim üzerine bunları söylüyorum." ifadesini kullandı.
Düzenli, Hakan Çiçek'i tanımadığını da söyledi. "Sosyal etkinlik için davet edildiğini söyleyen bir siz varsınız, bir de o var." değerlendirmesi üzerine Düzenli, "Bana telefon görüşmesinde o binbaşı arkadaşın söylediği bu. 'Akıncı Üssü'nde bir sosyal etkinlik düzenlenecek, sivil olarak gelebilirsiniz' dedi. Onun haricinde başka bir şey yok. Sosyal etkinlik her yerde olabilir, etkinlikte muhabbet de yapılabilir, goygoy da" diye konuştu.
Sosyal etkinliğin üssün neresinde yapılacağının sorulması üzerine Düzenli, sosyal etkinliğin nerede yapılacağını bilmediğini, kendisinin 143. Filo'ya götürüldüğünü öne sürdü.
Muzaffer Düzenli, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile savunmasının örtüştüğü yönündeki soru üzerine, yorum içerdiği için soruya cevap vermek istemediğini belirtti.
Çapraz sorgunun ardından davanın onuncu celsesi tamamlandı.
15.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişi hakkında açılan davanın 11'inci celsesi başladı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM, Başbakanlık, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın da arasında bulunduğu müştekilerin avukatları ve bazı müştekiler katılıyor.
Duruşmada, dün savunması ve çapraz sorgusu tamamlanan sanık eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'ye iddianame ve ek klasörlerde yer alan Akıncı Üssü'ndeki kamera kayıtlarından görüntüleri izlettirildi. Sanık Düzenli,143. Filo koridorunda görünen kişinin kendisi olup olmadığının tarafsız bilirkişilerce tespit edilmesini talep etti.
İçişleri Bakanlığının avukatının sorusu üzerine sanık Düzenli, HTS kayıtlarında Hırvatistan, Almanya, Rusya ve Suudi Arabistan ile görüştüğünün görüldüğünün belirtildiği ancak bu görüşmeleri kendisinin yapmadığını öne sürdü. Almanya'da bir tanıdığı bulunduğunu ancak diğer ülkelerde kimseyi tanımadığını belirten Düzenli, bazı sanıklarla 15 Temmuz'dan önceki 3 aylık süreçte yüzlerce görüşme yapmasının da çalışma performansı ve günlük mesaisine göre normal olduğunu kaydetti.
METİN BİLGİCİ
Duruşmada, sanıklardan MEBS Okulu Eğitim Merkezi Komutanlığı Öğrenci ve Kurslar Taburu eski komutanı Yarbay Metin Bilgici savunma yaptı. Darbeye yönelik hiçbir planlama yapmadığını savunan Bilgici, "Göreve yeni atandığım için 27 Haziran-3 Temmuz arası astsubay kursiyerlerin mezuniyet hazırlığı ile geçti. Birlik komutanlığına yeni atanan bir komutan olarak bu süreçte yaptığım faaliyetler darbeye yönelik değildir. 13-15 Temmuz tarihlerinde silah ve mühimmat dağıtmak yetkim dahilindeyken bu silah ve mühimmatları 15 Temmuz'da terör tehdidi denilince dağıttım. Ben sıkıyönetim kapsamında kanunsuz olmayan, emniyeti takviye için kursiyerleri Akıncı'ya götürmek ve onları havacıların emrine vermek yönündeki emri yerine getirdim" diye konuştu.
15 Temmuz'da Bilal Akyüz'ün saat 21.00 civarı kendisini arayarak terör tehdidi olduğunu söyleyip kursiyerleri hazırlamasını istediğini anlatan Bilgici, "Ben de asker olduğum için reaksiyon gösterdim. Evimden çıkıp MEBS Okuluna gittim. Bilal Albay tekrar arayıp 80 kişinin yeterli olacağını söyledi. Ben de hazırladığım listeyi Davut Üsteğmene verip, 'bunları çağırsan yeter' dedim. Bilal Albay tekrar arayıp terör olaylarından dolayı sıkıyönetim ilan edildiğini ve emniyet için Akıncı'ya gelmemiz gerektiğini söyledi. Ben de televizyona bakınca terör tehdidi nedeniyle sıkıyönetim ilan edildiği şeklindeki kanaatim netleşti. Bilal Albay bir daha arayarak kaç kişi varsa gelmemiz gerektiğini belirtti" ifadelerini kullandı.
"İki taraf arasında oyuna getirildim"
Saat 23.50 gibi 9 veya 10 araçla Akıncı Üssü'ne doğru hareket ettiklerini anlatan Bilgici, "16 Temmuz'da saat 01.00 gibi Akıncı nizamiyesine geldik. Emniyeti takviye için geldiğimizi söyleyince içeri alındık. İçeride Üsteğmen Eren Çalışkan'dan kursiyerleri gruplara ayırmasını istedim. Daha sonra bu gruplar farklı görev yerlerine sevk edildi. Gece saat 2'ye kadar 1. ve 2. amirlerim beni hiç aramadı. Kursiyerlerle de gece 2.30 gibi irtibata geçmişler. Gece 3.30'a kadar olanlar normalmiş gibi hareket ettim. Bilal Albay'a illegal bir durum olup olmadığını sordum. O da, 'evet var' dedi. Arabamdaki radyodan Cumhurbaşkanı'nın açıklamasını duydum. Meclis'in ve bazı yerlerin bombalandığını öğrendim. Gece bir kursiyer beni arayıp, 'Komutanım bizi siz getirdiniz. Buradan çıkmak istiyoruz' dedi. Kullanıldığımı, kandırıldığımı, iki taraf arasında oyuna getirildiğimi düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Darbeci sanıkların avukatları şehit ve gazi yakınlarını protesto etti
Akıncı Üssü davasının öğleden sonraki bölümü başlamadan önce müştekiler ile sanıklar ve sanık avukatları arasında gerginlik yaşandı. Duruşma salonuna gelen müştekiler, şehit ve gazi aileleri, sanıkların kendilerine bakıp gülmesine tepki gösterdi. Gelen tepkinin ardından bir sanık avukatı da, "Buradaki sanıkların bazılarının hiçbir suçu yok. Şu an yargılama devam ediyor" deyince gerginlik daha da arttı. Bir sanığın ise ayağa kalkarak şehit ailelerine doğru bir şeyler söylemesi üzerine duruşma salonunda kargaşa çıktı. Duruşma salonunun dışında bekleyen çevik kuvvet ekipleri salona girerek güvenliği sağladı. Sanık avukatları da bu sırada masalara vurarak yaşananları protesto etti. Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın gelerek, düzeni bozanları dışarı çıkartacağını söylemesi üzerine kargaşa kesildi.
İddianamenin ek klasörlerini görmesinin engellendiğini, savunma hakkının kısıtlandığını iddia eden Bilgici, Mamak'taki yeni görev yerine atandıktan yaklaşık 1 ay sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yaşandığını, kendisinin bu süre zarfında sadece yeni birliğine katılma işlemleri ve kursiyer astsubay ve teğmenlerin mezuniyet törenlerinin hazırlıklarıyla ilgilendiğini kaydetti.
15 Temmuz ve öncesinde bölük komutanları veya kursiyerlerle darbeye yönelik toplantı, çalışma ve ön hazırlık yapılmadığını, bu kapsamda hiçbir emir ya da talimat vermediğini, almadığını öne süren Bilgici, 15 Temmuz günü çocuğunu kreşten almak için saat 18.00 sıralarında birliğinden ayrılarak evine geçtiğini, saat 21.00 sıralarında da sanık Bilal Akyüz'ün aramasıyla tekrar birliğine döndüğünü anlattı.
Bilal Akyüz'ün kendisini aradıktan yaklaşık 4 saat sonra Akıncı Üssü'ne gidebildiğini ifade eden Bilgici, "Darbeden önceden haberim olsa planlama ve hazırlık yapar ve 2 saatte Akıncı Üssü'nde olurdum. Hiç kimsenin izni iptal edilmediği gibi birçok personele de izin verildi. Kursiyerlerin hiçbirine 15 Temmuz'da kışlada olun emri verilmedi. Kursiyerlerle haberleşmek için mesaj grubu kurulmadı, mevcut gruplara dahil olunmadı. Araç planlaması önceden yapılmadı." dedi.
Sanık Bilgici, Bilal Akyüz'ün kendisini arayarak "Terör saldırısı olacağı yönünde istihbarat var. Kursiyerleri tam teçhizatlı hazır et" dediğini, 15 Temmuz'dan önceki 9 ay içinde Ankara'da yaşanan 3 terör saldırısını düşününce ve Akyüz'ün kendisini Genelkurmay Başkanlığının emriyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı adına aradığını söylediği için süratle reaksiyon göstererek, kendisinden istenileni yerine getirmeye çalıştığını anlatarak, emrindeki subay ve astsubayları, bölük komutan vekilini mesaiye çağırdığını, kursiyerlerin de çağrılması emrini verdiğini söyledi.
Bilal Akyüz'ün daha sonra tekrar aradığını, "80 kişi hazırlasan yeterli olur" dediğini, kendisinin de rastgele işaretlediği listeden astsubay temel kurs birliğinden yaklaşık 40 kişinin çağrılması talimatını verdiğini ifade eden Bilgici, listede işaretleme yaparken öncelikle yakın bölgede oturanları tercih ettiğini ancak daha sonra birçok kişinin yakınlarda oturduğunu fark etmesi üzerine adreslere dikkat etmeden işaretleme yaptığını kaydetti.
Bilgici, kursiyerlerin istihkakları olan tabancalarını 15 Temmuz akşamı terör saldırısı nedeniyle sıkıyönetim ilan edildiğini düşündüğü için dağıttığını, piyade tüfekleri için mühimmat temin edilmediğini, Akıncı Üssü'nün nerede olduğunu bilmediği için konum bilgisi alarak Akıncı Üssü'ne gittiğini savundu. Bilgici, Bilal Akyüz ile ikinci telefon görüşmelerinde kışladan çıkma konusunda amirlerinin bilgisi olmadığını söylediğini, Akyüz'ün de kendisine "amirlerine bilgi verildi" dediğini iddia etti.
Sanık Bilgici, "15 Temmuz'da yaptığım şey, sıkı yönetim kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamındaki bir birliğin emniyetinin takviyesi olarak aldığım, kanunsuz olmayan, hizmete müteakip emir üzerine, emniyeti takviye etmek için kursiyerleri Akıncı Üssü'ne götürmek ve havacıların emrine vermektir. Televizyondan da köprünün kapatıldığını görünce terör nedeniyle sıkı yönetim ilan edildiğine yönelik kanaatim netleşti." dedi.
Mamak'taki birliğinde yeterli askeri araç bulamayınca, kursiyer teğmen ve kendi araçlarıyla Akıncı Üssü'ne gitmek için yola çıktıklarını, yolda kursiyerlere hitaben "İçiniz rahat olsun, görev verildi, çıktık" dediğini, ancak bazı kursiyerlere de terör saldırısı ihbarı olduğu yönünde açıklama yaptığını belirten Bilgici, 9 sivil araçla saat 23.50'de MEBS'ten çıktıklarını, Akıncı Üssü nizamiyesinden "emniyet takviyesi için geldiklerini" söyleyerek giriş yaptıkların, havacı bir binbaşının eskortluğuyla 143. Filo'ya geçtiklerini, burada da Bilal Akyüz'ün emriyle kursiyerleri nizamiye ve diğer bölgelerde gruplar halinde görevlendirdiğini söyledi.
Akıncı Üssü'nde bulunduğu sürede emir-komutayı devrettiğini ve üssü bilmediği için hiçbir emir vermediğini, sadece kursiyerlere ihtiyaç duymaları halinde kendisini aramaları için telefon numarasını verdiğini öne süren Bilgici, şunları söyledi:
"Ben MEBS'ten 'amirlerin haberi var' bilgisiyle çıkış yaptım. 2 saatten fazla süre geçmesine rağmen birinci ve ikinci amirlerim beni hiç aramadı. Bana ulaşılmak istenilse her iki amirim de mahiyetimdeki personel vasıtasıyla bana ulaşabilirlerdi. Saat 03.30'a kadar her şeyin normal olduğu düşüncesiyle hareket ettim. Mahiyetimdeki bölük komutan vekilinin bana olaylara ilişkin mesaj göndermesiyle anormal bir durum olduğunu anladım."
Sanık Bilgici, daha sonra Bilal Akyüz'ün yanına giderek illegal bir durum olup olmadığını sorduğunu, Akyüz'ün kendisine "Evet var" dediğini, bu cevap üzerine aracına giderek radyodan haberleri dinlediğini kaydederek, "İllegal olayın içine çekildiğimi, ikaz edilmeyerek benim ve mahiyetimin kullanıldığını, kandırıldığını, iki taraf arasında oyuna geldiğimi düşündüm. İlk olarak nizamiyeden çıkmaya karar verdim. Nizamiyeden çıkış olmayacağını anladım. Kursiyerlere hiçbir emir vermeyerek emir-komuta zincirinden çıkmanın uygun olacağına karar verdim. Amirlerime de güvenemeyeceğimi anladığım için en doğru kararın Akıncı Üssü'nde adalete teslim olmak olduğuna karar verdim." ifadesinde bulundu.
Akıncı Üssü'ne kursiyerleri götürmek dışında hiçbir eylemde bulunmadığını, kimseye emir vermediğini öne süren Bilgici, hakkındaki suçlamalara ilişkin hiçbir maddi delil bulunmadığını, herhangi bir örgüt içerisinde yönetici olmadığı gibi üyeliği de bulunmadığını savundu.
Tek yöneticilik vasfının tabur komutanlığı olduğunu vurgulayan Bilgici, şunları ifade etti:
"Mahiyetimdeki kursiyerler ve amirleri olduğum personel, tabur komutanı olarak verdiğim emirleri yerine getirmekten başka bir şey yapmadı. Emirlerimi yerine getirmeleri onları örgüt üyesi yapmayacağı gibi emir-komutam altındaki personele tabur komutanı olarak emir vermem de beni silahlı terör örgütü yöneticisi yapmaz. Olay günü mahiyetime kanunsuz ve konusu suç teşkil eden hiçbir emir vermedim. Mahiyetim de amirleri olarak benim verdiğim, tamamı kanuna uygun olan emirleri yerine getirmekten dolayı suçlanamazlar. Kursiyer teğmenler ve bölük komutan vekilinin darbeye teşebbüs kapsamında hiçbir suçu yoktur. Onların benim verdiğim emirlerden kaynaklanan bir suçu varsa suçlu onlar değil benimdir. Çünkü onlar sadece yapmak zorunda oldukları, verdiğim emirleri yerine getirdiler."
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, sanığa, "Sıkıyönetim ilan edilmiş, siz bir askeri üssün güvenliğini alıyorsunuz, bu şartlarda dışarıda bir yerin güvenliğini almaz mı askeri birlikler?" diye sordu. Sanık Bilgici de, "Bilal Akyüz bana o şekilde emir verdi. Ben de emri yerine getirdim ve şüphelendiğim bir durum olmadı" şeklinde yanıtladı.
Başkanın sorusunun ardından müşteki avukatları sorgusuna geçildi. Bir avukat darbecilerin neden kendisinin adını listeye yazdığı sordu. Bilgici, bu sorunun muhatabının kendisi olmadığını ifade ederek, "Muhataplarını bulursanız ben de şikayetçi olurum" dedi.
Bilgici, 'Sıkıyönetim ilan edildiğinde siz bunun bir darbe olduğunu bilmiyor muydunuz?' sorusuna ise "hayır bilmiyordum" cevabını verdi. Bilgici, içinde bulunduğu durumu, "Göz kirpiği görmez, ben de olayların içerisindeyim ama olayları göremedim" şeklinde tanımladı.
Bir başka müşteki avukatı da,"neden kaçmadınız?" diye sordu, Bilgici, "O gün onlarca insan şehit oldu. Kaçmaya çalışsam ben de şehit olabilirdim" diye yanıtladı.
Bilgici'nin savunmasının ve çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından duruşmaya ara verildi.
ALİ DURMUŞ
Davanın öğleden sonraki kısmında, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreterliği eski Koordinasyon Şube Müdürü Albay Ali Durmuş'un savunmasına geçildi.
Darbe girişimi soruşturması kapsamında, Akıncı Hava Üssü 143. Filo'da ele geçirilen görüntülerde, darbe girişiminin sivil isimleri olduğu öne sürülen Kemal Batmaz ve Harun Biniş'ten talimat aldığı tespit edilen sanık Durmuş, darbe girişimi başarısız olunca üsten kaçıp 3 gün karargahta görev yapmış, ardından da tutuklanmıştı. Savunmasında daha önce savcılıkta verdiği ifadelerini baskı ve şiddet altında verdiğini beyan eden Durmuş, ifadelerini ve iddianamede yer alan üzerine atılı suçları da kabul etmediğini söyledi.
Darbe girişimi gecesi, saat 01.22'de İncirlik'ten izinsiz kalkış yapan iki F-16 uçağına kalkış emri verdiği belirtilen eski Albay Ali Durmuş hakkındaki iddiaları reddetti. Darbeye hazırlık toplantılarına katılmadığını, hangi pilot ve uçakların darbeye ne şekilde katılacağına ilişkin görüşme ve planlamalar yapmadığını iddia eden Durmuş, yalnızca darbe girişimi gecesi Akıncı Üssü'nde, hangi uçakların kalktığına dair bilgi topladığını, bu amaçla İncirlik Üssü'nü de arayarak bilgi sorduğunu ileri sürdü. Sanık Durmuş, "İncirliği askeri hattan arayıp durumu öğrendim. Bunlar zaten hava savunma uçağı, görev verme durumum olmadı." dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesini baskı altında verdiğini iddia ederek, kabul etmeyen Durmuş, "Darbeye ilişkin kimseden talimat almadım, kimseye talimat vermedim. FETÖ ile bağlantım yoktur" savunmasını yaptı.
Sanık Durmuş, bir kez ifade vermesine rağmen, ifadesinde bulunmayan bazı hususların da basına sızdırıldığını, hakkında asılsız haberler yapıldığını ileri sürdü.
"PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın öldürülerek, Türkiye'de bir iç savaş çıkarılmasını planladığı"nın iddia edildiğini ve bu yönde haberler yapıldığını söyleyen Durmuş, bunun akıl dışı bir iddia olduğunu savundu.
Terörle mücadele ettiğini, "terör örgütü PKK lideri"nin öldürülmesiyle ilgili konuşmaları bulunduğunu, bu konuşmalarda Abdullah Öcalan'ın ismi geçmediği halde basında böyle bir haber yaptırıldığını ileri süren Durmuş, "terör örgütü lideri"nden kasıtlarının Cemil Bayık ve Murat Karayılan olduğunu iddia etti.
İşkenceye maruz kaldığını, iddianameye erişemediğini, aleyhindeki delilleri görmediğini savunan Durmuş, bu delilleri inceledikten sonra ayrıntılı savunma yapmak istediğini belirterek, ek süre istedi.
"143. Filoda olduğuma dair görüntüler basına sızdırılmış, o haberlere konu olan hususlar iddianamede yer almamaktadır" diyen Durmuş, Diyarbakır'dan yeni nakil edilmesi ve avukatının hazır olmaması gerekçesiyle, elinde kendini savunacak yeterli bilgi olmamasından dolayı, iddianameyi de tam olarak inceleyemediğini beyan ederek, savunma yapmak istemedi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray da, savunmasını yarın tamamlayabileceğini ve ardından çapraz sorguya geçileceğini dile getirerek, celseyi bitirdi.
Darbe girişimine ilişkin eski 2. Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi Komutanı Tümgeneral Atilla Darendeli, eski 8. Ana Jet Üssü Komutanı Tuğgeneral Deniz Kartepe, Ali Durmuş ve eski 2. Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi Amiri Kurmay Albay Bülent Gürdoğan hakkında Diyarbakır'da açılan dava dosyası, "yetkisizlik" kararıyla Ankara'ya gönderilmişti.
16.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişi hakkında açılan davanın 12. celsesi başladı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM, Başbakanlık, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın da arasında bulunduğu müştekilerin avukatları ve bazı müştekiler katılıyor.
Duruşma, dün savunmasını yapan sanık eski Kurmay Albay Ali Durmuş'un çapraz sorgusuyla başladı.
Çapraz sorgu sırasında, Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın Akıncı Üssü'nde sivil kişiler gördünüz mü sorusuna sanık, Sivil giyimli askerler vardı. Ben de sivil giyinmiştim; ama asker olmadığını düşündüğüm siviller görmedim cevabını verdi.
Mahkeme Başkanı Giray, sanığa bu soruyu tekrar sordu. Başkan Giray, aynı cevabı alınca sanık Durmuş'a Akıncı Üssü 143'üncü Filo koridorunda önce tek başına yürüdüğü anlardan oluşan görüntülerini izletti. Görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu kabul eden sanığa bu kez 'sivil imam' olduğu iddia edilen Kemal Batmaz ve Harun Biniş'le koridorda farklı zamanlarda birlikte yürüdükleri görüntüleri izletildi. Bu görüntüler karşısında cevap vermekte zorlanan sanık Durmuş, "Ben bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Bunları incelemedikten sonra, şu anda yorum yapmak istemiyorum" diye konuştu.
Bu cevap karşısında müşteki sıralarında sanığa yönelik 'yuh' sesleri yükseldi. Durmuş, Mahkeme Başkanı Giray'ın sorularının ardından müşteki avukatlarının da sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, eski Diyarbakır 16. Mekanize Tugay Komutanı tuğgeneral Savaş Beyribey hakkında darbe soruşturması kapsamında hazırlanan iddianamede yer verilen tanık ifadesini okudu.
Tanık A.O.U'nun ifadesinde, yan koğuşta kalan Beyribey'in, hastaneye gidip geldikten sonra bir hemşirenin rüyasını Ali Durmuş'a anlattığını söylediğini belirten Aydın, Durmuş'a, "Tanık rüyada, 'Peygamber Efendimizin, darbeye teşebbüs girişiminde bulunulması nedeniyle tutuklu olanların vekilinin kendisi olduğunu, bu kişilere yapılan eziyetin Peygamber'e yapılmış sayıldığını, bu kişilerin çok yakında bu eziyetten kurtulacaklarını' söylediğini belirtiyor. Bu rüyayı koğuşta, örgüt mensuplarının duyacağı şekilde yüksek sesle avluda anlattığınızı aktarıyor. Bu doğru mu? Anlattınız mı?" sorusunu yöneltti.
Durmuş, "Bu soruya cevap vermek istemiyorum. İddianameyle alakasını görmüyorum, cevap vermek istemiyorum" dedi. Avukat Aydın'ın, "15 Temmuz'da Akıncı Üssü ile Diyarbakır arasında sağlanan temaslarla, sizin 14 Temmuz'da Diyarbakır'a yaptığınız ziyaretin ilişkisi nedir?" sorusuna sanık Durmuş, cevap vermek istemediğini söyledi. Durmuş, Akıncı Üssü'ne MİT'te görevli havacı eski kurmay yarbay Ömer Yongacı ile gittiğini, kendisinin tecrübelerinden yararlanmak istediğini ancak nizamiyeden girdikten sonra görüşmediklerini, birlikte hareket etmediklerini iddia etti.
İsmail Aslan'a 80 bin lirayı bulan para transferlerine ilişkin sorularını da neden para gönderdiğini hatırlamadığı gerekçesiyle cevaplandırmadı. Bir kısım gazinin vekili avukat Serkan Güçlü'nün, "Kemal Batmaz ile görüntüleriniz izlettirildiğinde neden yorum yapmak istemediniz?" sorusuna sanık Durmuş, "Görüntüler ve HTS kayıtları bana verilmedi. Ben Mahkeme Başkanına bu şekilde savunma yapmak istemediğimi söyledim, Başkan da o bölümler için tekrar ifade verebileceğimi söyledi, bunun üzerine savunmamı yaptım. Kemal Batmaz'ı mahkemede gördüm, onun dışında önceden tanımadığımı söyledim." cevabını verdi.
Sanık avukatlarından Mehmet Sena Kapu da sanık Durmuş'a "Gözlerinizde herhangi bir kusur var mı? Görüntülerdeki kişi Kemal Batmaz demek zor mudur? Görüntülerde aranızda 5 santim bulunan kişiyi, ekranda gördüğünüz kişiyi teşhis etmek zor mu? Bu soruya cevabınız, sizin yüzünüzden günahsız olarak bir seneden fazla tutuklu olan personeli ilgilendiriyor. Sizin için neden bu kadar zor bu teşhis?" sorusunu yöneltti. Durmuş, bu soruya da cevap vermek istemediğini aktardı. Avukat Kapu, "Siz Türk milletinin aklıyla alay mı ediyorsunuz?" dedi.
Durmuş'un savunması ve çapraz sorgusunun ardından avukatı Figen Şahin, müvekkilinin savunmasını yaptı.
OSMAN DOĞAN
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin açılan davanın 12. celsesi tamamlandı.
Fetullahçı terör örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 sanık hakkında açılan davanın 12. celsesi bitti. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen duruşmada sanık eski Albay Ali Durmuş'un çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından bir diğer sanık eski Binbaşı Osman Doğan savunma yaptı.
10 Temmuz'da 20 günlük izne ayrıldığını belirten Doğan, "14 Temmuz'da Amasra'ya geldim. Gece saat 12.00 gibi Kara Kuvvetleri Harekat Merkezi tarafından aranarak terörle mücadele faaliyeti kapsamında Ankara'ya gelmem emri verildi. Yola çıkınca Bilal Akyüz Albay tarafından arandım. Kendisi Akıncı Üssü'ne gelmemi söyledi. Ben de yolu bilmediğimden Bilal Albay ile birlikte Akıncı'ya gittik. Burada hiç memnun olmadığım bir tabloyla karşılaştım" şeklinde konuştu.
Telefonunun şarjı azaldığı için Akıncı Üssü'nde telefonunu şarja taktığını söyleyen Doğan, "Daha sonra buradan çıkıp evime gittim. Telefonumu unuttuğumu fark ettim. Bilal Albay beni askeri hattan arayıp tekrar Akıncı'ya çağırdı. Saat 23'e doğru sıkıyönetim ilan edildiğine yönelik ifadeler duydum. Gece Cumhurbaşkanının açıklamasını duyunca darbe olduğunu anladım. Nizamiyeye gittim ancak dışarı çıkamadım. Üsse dönüp sabaha kadar bekledim sonra da gözaltına alındım" ifadelerini kullandı.
Savunmasının ardından Doğan'ın çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanı Selfet Giray, sanık Doğan'a 143. Filo'da sivil kimseyi görüp görmediğini sordu. Doğan ise sivil kıyafetli asker gördüğünü ama sivil bir vatandaş görmediğini söyledi.
Doğan, darbe girişimi öncesinde 10 Temmuz 2016'dan itibaren yıllık izne ayrıldığını söyledi.
Doğan, 14 Temmuz'da Amasra'da bulunduğu sırada gece saatlerinde Kara Kuvvetleri Hakerat Merkezinden arandığını ve terörle mücadele faaliyeti gerekçesiyle Ankara'ya çağrıldığını ifade etti.
Ertesi gün Ankara'ya doğru yola çıktığını ve dosyanın sanıklarından eski Albay Bilal Akyüz tarafından arandığını anlatan Doğan, Akyüz'ün Akıncı Üssü'ne gelmesini istediğini aktardı.
Akıncı Üssü'nün yerini bilmediği için Bilal Akyüz ile buluşup beraber üsse geçtiklerini belirten Doğan, "Hiç de memnun olmadığım bir tabloyla karşılaştım. Kimse ne yaptığını, neden orada olduğunu bilmiyordu. Ben de durumu anlamaya çalıştım." savunmasını yaptı.
Burada telefonunu şarja taktığını, daha sonra herhangi bir faaliyet olmadığı için Akyüz'den izin isteyip evine geçtiğini ifade eden Doğan, eve geldiğinde telefonunu Akıncı Üssü'nde unuttuğunu fark ettiğini savundu.
Akyüz'ün askeri hat üzerinden kendisini arayarak üsse çağırdığını, geri döndüğünde gündüz gördüğü belirsizlik ortamının daha da kötüleştiğini gördüğünü ileri süren Doğan, gece saat 23.00 sıralarında sıkıyönetim ilan edileceğine yönelik duyum aldığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasını duyduğunda darbe girişimi olduğunu öğrendiğini söyledi.
Kışladan çıkmaya çalıştığını ancak giriş çıkışlar yasaklandığı için bunu başaramadığını iddia eden Doğan, ertesi gün öğleden sonra gözaltına alındığını anlattı.
İddianamedeki suçlamaların hiç birisinin somut delile dayanmadığını savunan Doğan, FETÖ yöneticiliği suçlamasını tümden reddettiğini söyledi.
Doğan, darbe toplantılarına katılmadığını, darbeyle ilgili emir ve talimat vermediğini de savundu.
Sanık Doğan, daha sonra Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorularını yanıtladı.
Giray'ın, "İzninizi kesip gelmişsiniz. Çok önemli bir faaliyet olduğu söyleniyor. Akıncı'ya geldikten sonra bu faaliyet nerede icra edilecek sormadınız mı?" sorusu üzerine Doğan, "Ben sormadım. Garip bir ortam vardı. Bizde böyle bir şey olmaz." dedi.
Başkan Giray'ın, "Bunu iletmediniz mi? İzninizi kesip gelmişsiniz, çok önemli harekat olduğu söylenmiş." sorusuna karşılık Doğan, "Çok da memnun değildim." ifadesini kullandı. Giray, "Olmamanız lazım" karşılığını verdi.
Doğan, filo komutanıyla kendisinin görüşmediğini, onun dengi olan Bilal Akyüz'ün görüştüğünü aktardı.
Mahkeme Başkanı Giray, "Ayrılmadan önce bize garip gelen bir durum var. Terörle mücadele faaliyeti var diye çağırıyorlar, gidiyorsunuz. Size telsiz kutusu taşıtıyorlar. Rütbenizle orantılı olmayan bir davranış. Orada bunu yapacak birçok kişi varken, bir kurmay albaya, binbaşıya taşıtmak enteresan değil mi?" sorusunu yöneltti. Doğan ise "Yaptığım diğer işleri bilseniz şaşırmazsınız.
Bilal Albay bana çuval taşı dese taşırım." diye konuştu.
Doğan, kutuyu taşımasını Bilal Akyüz'ün istediğini belirterek, içinde ne olduğunu bilmediğini savundu.
Bir başka soru üzerine, üste asker olmayan sivil kişileri görmediğini iddia eden Doğan, derdest edilen komutanların getirilişini de görmediğini iddia etti.
143. Filo koridorundaki görüntüleri izlettirilen sanık Doğan, görüntülerde yanında bulunanlardan yalnızca Bilal Akyüz'ü tanıdığını, diğerlerini tanımadığını ya da hatırlamadığını söyledi.
Filo koridoru ve girip çıktığı odalarda sivil ve kamuflajlı kişilerle neler konuştuğunun sorulmasına karşılık Doğan, "Hep Bilal albayın yanındaydım, o da hem durumu anlamaya hem de bazı şeyleri engellemeye çalışıyordu" dedi.
Koridorda başka kimleri gördüğü sorulan Doğan, sanıklardan Kubilay Selçuk'u gördüğünü belirtti. Doğan, "Ancak bunu dememden Selçuk'u, bir şeyleri yönetirken sevk ve idare ederken gördüğüm anlamı çıkmasın, o şekilde görmedim" diye konuştu.
Sanık Doğan, "Görüntülerdeki sivil kişileri tanımıyorum dediniz. Bu kişiler asker değil, sivil değil. Peki kimdir bunlar? İlk görüntüde saçları uzun, arkadan bağlı birisi vardı. Onun da asker olma ihtimali var mı?" şeklindeki sorular üzerine de saçları uzun, sivil kimseyi görmediğini iddia etti.
"Ankara Emniyet Müdürlüğüne düzenlenen saldırıda etkin rol oynadığı belirlenen eski Yarbay Ejder Yıldırım'ın, olay günü Osman Doğan'a, 'Abi, ne kadar zaman sürer, hadi' mesajlarıyla doğrudan hava desteği istediği" iddiası da hatırlatılan Doğan, Ejder Yıldırım'ın kendisinden 4 yaş büyük olduğunu, bu nedenle "abi" diye hitap etmeyeceğini belirterek, böyle bir mesaj almadığını ileri sürdü.
Duruşmaya verilen aranın ardından Mahkeme Başkanı Selfet Giray, sanık Gökhan Şahin Sönmezateş'in avukatının, müvekkilinin Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın duruşmalarından vareste tutulduğunu ve Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamanın duruşmalarına katılabileceğine dair dilekçeyi mahkemeye sunduğunu kaydetti.
Duruşmada daha sonra sanık Doğan'ın çapraz sorgusuna devam edildi.
Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının avukatı Fatih Atalay, sanık Doğan'a "Akıncı Üssü'nden çıkamadığınızı söylediniz. Kubilay Selçuk ve Akın Öztürk kendi emir astsubaylarını Akıncı Üssü'nün dışına çıkardılar. Bilal Akyüz de bazı kişileri dışarı çıkardı, sizi neden çıkarmadı?" sorusunu yöneltti. Sanık Doğan, "Bunu Bilal Akyüz'ün kendisine sorun." cevabını verdi.
Avukat Atalay, sanık Doğan'ın savunmasında 15 Temmuz'da Özel Kuvvetler Komutanı olan Zekai Aksakallı'nın korktuğunu, eşini teselli ettiğini söyleyerek yorumlarda bulunduğunu ancak müşteki avukatlarının sorularına "yorum yapılıyor" diyerek tepki gösterdiğini, cevap vermediğine dikkati çekerek, "Zekai Paşa o gece vazifesinin gereğini verdiği talimatla Ömer Halisdemir'e yaptırdı. Korkmadığını darbecilerin başındaki adamı öldürterek gösterdi ama siz hala 'ben korktum, Akıncı'dan çıkamadım diyorsunuz', korkmak bir askere yakışıyor mu?" diye sordu.
Sanık Doğan, avukat Fatih Atalay'ın bu sorusunu da yanıtsız bıraktı.
Bir kısım müştekiler vekili avukat Ahmet Erdem de duruşmalarda dinlenen asker sanıkların bir çoğunun Akıncı Üssü'ne tesadüfen geldiğini ya da kimin aradığını bilmediği bir telefon emriyle geldiğini söylediklerini anımsatarak, yargılanan kişilerin çoğunluğunun Hava Kuvvetleri Komutanlığı personeli olması nedeniyle havacılardan oluşan emekli bir komutan grubunun duruşmaları izleyerek sanıkların yalanlarının tespiti için bilirkişi vazifesi görmesini istedi.
Duruşmada daha sonra sanık Osman Doğan'ın avukatı, müvekkilinin savunmasını yaptı.
Mahkeme Başkanı Giray, yeni bir sanığın savunmasına başlamasını istedi ancak savunması alınacak sanığın avukatının salonda bulunmaması üzerine başka bir sanıkla devam edilmesine karar verildi.
Bu sanığın da avukatının hazır olmaması üzerine Mahkeme Başkanı Giray, "Sanıkların çok olmasından dolayı saat 18.30'a kadar devam etmek istiyorum ama bu durumda hazır olunmaması durumunda, duruşmayı bugünlük yarına bırakabiliriz." dedi.
Mahkeme Başkanı Giray'ın bu sözlerini sanıklar alkışladı.
Mahkeme Başkanı Giray, savunması alınacak yönetici vasfındaki sanıkların avukatlarının hazır bulunmaması kaydıyla duruşmayı yarına erteledi.
17.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı terör örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 sanık hakkında açılan davanın 13. celsesi başladı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müşteki ve taraf avukatları ile şehit ve gazi aileleri katıldı.
ÖZCAN MURAT DOĞAN
Davaya, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Hava Uzay Gücü Araştırma Şube Müdürü eski yarbay Özcan Murat Doğan'ın çapraz sorgusuyla devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmada çapraz sorgusu yapılan sanık Doğan, Akıncı Üssü 143. Filo koridorundaki kamera kayıtlarından kendisini teşhis etti.
Başbakanlık avukatlarından İskender Minar, sanık Doğan'a, "Saat 21.53'te Ayhan Çatıkkaya tarafından arandıktan çok kısa süre sonra GATA'ya uğruyor, ardından saat 23.02'de Akıncı Üssü kulesindesiniz. Bu kadar az zamanda hızlı hareket etmek, bir yere ulaşmak, orada bir şeye müdahale etmek düşünüldüğünde planlı, hedefli bir hareket olduğu izlenimi var, bu konuda ne diyeceksiniz?" sorusunu yöneltti.
Doğan, "21.53 civarında aranıyorum. Bir akrabam da arıyor, Ankara üzerinde uçakların uçtuğunu söylüyor. 'Ankara tehdit altında, Akıncı Üssü'ne çağrılıyorum' diye düşündüm. Eski bir filo komutanı ve savaş pilotu olarak benim için alarm zilleri çalıyor. Ülkem tehdit altında olabilir düşüncesiyle hemen Akıncı Üssü'ne geçtim." dedi.
Gazilerin bir kısmının avukatı olan Fatih Atalay'ın "Sizce iddianamedeki tapelere göre o gün neler olmuş? İfadenizde 'Hangi taraf darbeciydi anlayamadım' dediniz, sizce o gece Hakan Evrim ne yaptı? Hangi taraftaydı, darbeci miydi?" sorusuna sanık Doğan, alaycı bir üslupla "Bildiğim şey; İngiliz aktör Hugh Grant darbeci değildi, darbenin parçası değildi." yanıtını verdi.
Cevap üzerine avukat Atalay, "Peki Hugh Grant bu darbenin parçası değil, Fetullah Gülen parçası mı?" sorusunu yöneltti. Doğan, bu soruyu, "Bence darbeyi FETÖ yaptığı için parçası." şeklinde cevaplandırdı.
Doğan, 11 Temmuz 2016’dan itibaren Şube Müdürlüğü’ne atandığını, 15 Temmuz’da da eski Yarbay Ayhan Çatıkkaya’nın ivedi olarak Akıncı Üssü’ne geçmesini söylemesi üzerine buraya gittiğini anlattı. Terörle mücadele kapsamında faaliyet olduğunu düşündüğünü, burada bulunan Yarbay Nihat Altıntop’un da yönergelerde anlatılan yetkilere aykırı davrandığını ileri süren Doğan, bu nedenle müdahalede bulunduğunu belirtti. Doğan, Altıntop’un, bunun bir darbe girişimi olduğunu belirterek, uçakların inmesi gerektiği yönündeki söylemine karşın, uçakların darbede kullanıldığını daha önce görmediği için ona karşı çıktığını aktardı.
Kuledeyken kimsenin Genelkurmay Başkanlığı’nın uçuş yasağına ilişkin bilgi vermediğini öne süren Doğan, saat 23.15’te 141. filo komutanı eski Yarbay Hakan Karakuş’un gelerek uçuş kontrol amirliğini üstlendiğini anlattı. Sonrasında Başbakan Yıldırım’ın yaptığı açıklamayı inceleme fırsatı bulduğunu, bu açıklamadan uçakların darbeye karşı uçtuğunu düşündüğünü ileri süren Doğan, uçakların inmesini isteyen Altıntop’un da darbecilerle işbirliği içinde olduğundan şüphelendiğini söyledi. Doğan, daha sonra Altıntop’un kuleye çıkan komandolarca derdest edildiğini, darbecilerle birlikte hareket ettiği için tutuklandığını düşündüğünü iddia etti.
Sanık Doğan’ın, soruları yanıtladığı sırada “13 aydır eşimden ayrıyım” ifadesi üzerine bir şehit yakını, “Vatan haini, ben de 13 aydır babamdan ayrıyım” diyerek tepki gösterdi.
Daha sonra sanık avukatlarına söz verildi. Sanık Harun Biniş'in avukatı Ayten İzmirli, uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre sanıkların hiçbir baskıya maruz kalmadan ve insanlık dışı muamele görmeden savunma yapma hakkına sahip olduğunu söyledi.
Sanıklara ve avukatlarına hakaret edildiğini ileri süren İzmirli, "Eğer savcılar görevini yerine getirmeyecekse o makamda oturmalarının gereği olmadığını düşünüyoruz." ifadesini kullandı.
Sanık yakınlarının da duruşmaları takip etme hakkı bulunduğunu, güvenliklerinin de mahkeme heyetince sağlanması gerektiğini söyleyen İzmirli, sanık avukatlarının dahi duruşma salonunda güvenliklerinin sağlanamadığını iddia etti.
İzmirli'nin sözlerine müştekiler ve avukatları tepki gösterdi. Bazı müştekilerin hakaret içeren ifadeler kullanması üzerine Mahkeme Başkanı Giray, bu kişilerin salondan çıkarılması talimatı verdi.
Daha sonra söz alan duruşma savcısı Fatih Halil Kaplan, "Avukat Hanım söyleyecek sözümüz olmadığını düşünmesin, elbette var. Fakat bizim vereceğimiz karşılık, bize verilen bu ağır görev ile orantılı olacaktır. Ona yakışan bir şekilde olacaktır. Üslubunu avukat hanıma aynen iade ediyorum ve kesinlikle aynı üslupla karşılık vermeyeceğiz.
Nasıl heyetiniz, sanıkları, müştekileri, sanık avukatlarını sabırla dinliyorsa aynı sabırla dinlemeye devam edeceğiz. Sanık avukatları dahi heyetinizin sabrına teşekkür ediyor, biz o teşekküre layık olacak şekilde görevimizi yapmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
Yaşanan gerginliğin ardından duruşmaya ara verildi.
AYDEMİR TAŞÇI
Duruşmada daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı eski İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın savunmasına geçildi.
Sanık Taşçı'ya dair iddianameden detaylar
Akıncı Üssü iddianamesindeki MASAK raporlarında, TSK'dan birçok FETÖ şirketine yüklü para transferleri yapıldığı yer alıyordu. Bu raporlardan birinde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığından 2014-2016 yılları arasında FETÖ bağlantılı Milsoft adlı şirkete 7 milyon 62 bin 851 lira para transferi yapıldığı belirtildi. Bu transferlerin eski Tuğgeneral Aydemir Taşçı dönemlerini kapsadığı tespit edildi. Ayrıca yine MASAK raporuna göre eski Tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın döneminde ATESİN Havacılık adlı şirkete toplam 2 milyon 284 bin dolarlık ödeme yapılmış ve bu şirketin ortaklarından Necdet Sungur hakkında da FETÖ'den işlem yapılmıştı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmada Taşçı, savunmasına 15 Temmuz'da hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara geçmiş olsun dileyerek başladı.
Taşçı, 15 Temmuz’da “sızma teşebbüsü var” denilerek Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına çağrıldığını, öncelikle bu sızma faaliyetini engellemeye, darbe teşebbüsünden haberdar olduktan sonra da darbe faaliyetini engellemeye çalıştığını savundu. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı emekli Tümgeneral Cevat Yazgılı’nın, karargâha sızma teşebbüsüne zamanında reaksiyon göstermediğini savunan Taşçı, Yazgılı’nın tüm bilgileri maiyetinden sakladığını, tek başına kararlar aldığını ve bunun da darbeyi engellemede zaman kaybına neden olduğunu öne sürdü.
MİT ile toplantı
Taşçı, 15 Temmuz’da Genelkurmay karargâhında düzenlenen terörle mücadele harekâtı toplantısına katıldığını, toplantıya kuvvet komutanlıklarının üst düzey yetkilileri, jandarma, emniyet ve MİT yetkililerinin katıldığını ifade etti. Sanık Taşçı, “Türkiye’nin emniyet ve güvenlik birim temsilcileri elimizin altındaydı, bu kişilere hızlı şekilde talimat ve emir verme fırsatınız var. Fakat MİT Müsteşarının alınacağına yönelik bilgiden daha büyük olaylar olacağı öngörüsüne sahip komutanlar, yetkililer, güvenlik birimlerine bu bilgiyi aktarmamışlar, 250 kişinin şehit olmasına sebep olmuşlardır. Bu saatten sonra ‘darbeyi önlemek için ne yaptınız” soruları manasızdır. Stratejik seviyedeki hata, taktik seviyedeki manevralarla düzeltilemez” savunmasını yaptı.
Sanık Taşçı, 15 Temmuz'da "sızma teşebbüsü var" denilerek Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına çağrıldığını, karargaha girdikten sonra öncelikle bu sızma faaliyetini engellemeye, darbe teşebbüsünden haberdar olduktan sonra da darbe faaliyetini engellemeye çalıştığını savundu.
Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı emekli Tümgeneral Cevat Yazgılı'nın, karargaha sızma teşebbüsüne zamanında reaksiyon göstermediğini öne süren sanık Taşçı, Yazgılı'nın tüm bilgileri maiyetinden sakladığını, tek başına kararlar aldığını ve bunun da darbe faaliyetini engellemede zaman kaybına neden olduğunu iddia etti.
15 Temmuz'da Akıncı Üssü'ne hiç gitmediğini, sadece saçları dökük sivil kıyafetli bir kişinin kendisine benzetilmesi nedeniyle suçlandığını iddia eden Taşçı, "Allah'a şükürler olsun ki mahkeme başlamadan, iddianame yazılmadan benim Akıncı Üssü'ne gittiğim bilgisi emniyetin raporuyla çürütülmüş. Ancak rapor iddianamede dikkate alınmamıştır." dedi.
Akıncı Üssü'ne gitmediğini ve 15 Temmuz'da HKK karargahında bulunduğunu savunan Taşçı, HKK personeli ve karargahtaki subayların tanıklığının kendisini teyit edeceğini söyledi. İddianamede Korgeneral Mehmet Şanver'in düğününe katılmayan generallerin darbeciymiş gibi gösterildiğini öne süren sanık Taşçı, düğüne davet edilmediğini, davetsiz olduğu bir yere gitmesinin beklenilmemesi gerektiğini kaydetti.
İddianamede Akıncı Üssü'ne gidip, darbe faaliyetlerine katıldığı ve tekrar HKK karargahına döndüğünün belirtildiğini hatırlatan Taşçı, "Genelkurmay'ın önünde bombalamalar yaşanırken, yollar kapanmışken benim HKK karargahından çıkıp, Genelkurmay kavşağından geçerek Akıncı Üssü'ne gidip geri dönmem mümkün görünmemektedir, hayatın doğal akışına uymamaktadır. Benim Akıncı Üssü'nde olduğumu ifade eden bir Allah'ın kulu da yoktur." diye konuştu.
Taşçı, 15 Temmuz'da Genelkurmay karargahında düzenlenen terörle mücadele harekatı toplantısına katıldığını, toplantıya kuvvet komutanlıklarının üst düzey yetkililerinin, jandarma, emniyet ve MİT'in yetkililerinin katıldığını ifade etti.
Sanık Taşçı, "Türkiye'nin emniyet ve güvenlik birim temsilcileri elimizin altındaydı, bu kişilere hızlı şekilde talimat ve emir verme fırsatınız var. Fakat MİT Müsteşarının alınacağına yönelik bilgiden daha büyük olaylar olacağı öngörüsüne sahip komutanlar, yetkililer, ellerinin altındaki güvenlik birimlerinin temsilcilerine bu bilgiyi aktarmamışlar, 250 kişinin şehit olmasına sebep olmuşlardır. Bu saatten sonra 'darbeyi önlemek için ne yaptınız?' soruları manasızdır. Stratejik seviyedeki hata, taktik seviyedeki manevralarla düzeltilemez." savunmasını yaptı.
Toplantının ardından evine gittiğini belirten Taşçı, akşam saat 20.45'te Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri eski Albay Veysel Kavak'ın askeri hattan arayarak, kendisini çağırması üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahına döndüğünü söyledi.
Mahkemeye eliyle çizdiği krokiyi gösteren Taşçı, kendisinin ve Cevat Yazgılı'nın odasının bulunduğu yerleri anlattı.
Karargaha sızma olacağına dair duyum olduğunun söylenmesi üzerine yolu kontrol ettiğini ve polisleri gördüğünü ifade eden Taşçı, durumun ciddi olduğunu düşündüğünü söyledi.
Yazgılı'nın makamında olduğunu öğrenince yanına gittiğini ve aldığı duyum ile gördüklerini aktardığını dile getiren Taşçı, Yazgılı'nın bunlara tepkisiz kaldığını öne sürdü.
Buradayken kimsenin kendisine uçuş yasağından söz etmediğini savunan Taşçı, jetlerin alçaktan uçması nedeniyle karargaha sızma tehdidinin büyük olduğuna kanaat getirdiğini iddia etti.
Taşçı, karargahtaki cep telefonlarını toplatmasına ilişkin savunmasında ise içeriden birilerinin karargaha sızmaya çalışan teröristlerle irtibatlı olabileceği gerekçesiyle bu yola başvurduğu iddiasında bulundu.
Bu sırada darbe girişiminden haberdar olmadığını, Yazgılı'nın da kendisini bilgilendirmediğini ileri süren Taşçı, Genelkurmay Başkanlığından gelen sıkıyönetim uygulama emrini görünce kanaatinin değiştiğini anlattı. Taşçı ayrıca, emrin ekindeki listede bulunduğu göreve devam etmesinin öngörüldüğünü kaydetti.
Daha sonra Yazgılı'nın, kimsenin bulunduğu yerden ayrılmamasını emrettiğini, aksi davranışta bulunanların tutuklanmasını istediğini aktaran Taşçı, kendisinin de bu emre itaat ederek, bulunduğu odadan televizyondan gelişmeleri takip ettiğini söyledi. Sanık Taşçı, ertesi gün Yazgılı tarafından merkez komutanlığından gelenlere darbeci şüphesiyle teslim edildiğini anlattı. Taşçı, hakkındaki tüm suçlamaları reddederek, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Davanın 13. celsesi Taşçı'nın savunmasıyla tamamlandı. Duruşma yarın Taşçı'nın çapraz sorgusuyla devam edecek.
18.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişi hakkında açılan davanın 14. celsesi başladı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM, Başbakanlık, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın da arasında bulunduğu müştekilerin avukatları ve bazı müştekiler katılıyor.
Davaya, darbe girişimi tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı görevinde bulunan eski Tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın çapraz sorgusuyla devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmada, Akıncı Üssü'nde iddianamede kendisine ait olduğu belirtilen fotoğraf gösterilen Taşçı, fotoğraftaki kişinin kendisi olmadığını söyledi.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Selfet Giray, salonda bu kişinin kendisi olduğunu kabul eden olup olmadığını sordu. Giray, "Bunun sanığa ait olmadığını biz de düşünüyorduk. Gerçi sanıklara ait olduğunu düşündüklerimiz de kendileri kabul etmediği için birinin 'bu fotoğraftaki benim' demesi çok zor. Onun için fotoğraflarla ilgili bilirkişi incelemesi isteyeceğiz." dedi.
Başbakanlık avukatı İskender Minar ise başında bulunduğu Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığına yazılım işi yapan Milsoft isimli şirketin sahiplerinin, haklarında FETÖ/PDY soruşturması bulunan kişiler olduğunu belirterek, bu firmanın ne tür hizmet sunduğunu sorması üzerine Taşçı, bu işlemlerin kendisinden önce usulüne uygun ihaleyle yapıldığını ileri sürdü. Taşçı, projelerin gizli olduğunu, içeriğini söylemeye yetkisinin bulunmadığını ifade etti.
Müşteki avukatı Fatih Atalay da söz konusu şirketin FETÖ firarisi Adil Öksüz'e 234 bin lira yolladığını, şirketin sahibi Mehmet Sungur'un, dosyanın sivil sanıklarından Kemal Batmaz ile ortaklığı bulunduğunu belirterek, "Bunlar hava kuvvetlerine yazılım işi yapıyor. Siz 'gizli projeleri açıklayamam' dediniz. FETÖ ile bu kadar irtibatlı, iltisaklı olan firmaya gizli projeyi yaptırıyorsunuz. FETÖ'nün de yurt dışı bağlantıları açık şekilde ortada. Bu kadar hain terör örgütüne bu bilgileri vermeye çekinmiyorsunuz. 'Ben göreve geldiğimde vardı' deyip kurtulamazsınız. Bu firmayı hiç araştırdınız mı?" sorusunu yöneltti.
Taşçı ise Silahlı Kuvvetlerde ihale usulünün belli olduğunu, ilgili firmaların devletin istihbarat birimlerinden soruşturulduğunu, olumsuz bir tespit bulunan firmaların ihaleye giremediğini kaydetti.
Taşçı, "Paşa" lakaplı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve iki polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin davanın sanıklarından eski astsubay Zekeriya Kuzu'yu, Çiğli'de görev yaptığı dönemden tanıdığını, kendi çocuğunun askerlik yemin töreninde konakladığı tesislere ilişkin masrafların ödemesine dair de Kuzu'nun oğlunun hesabına bir miktar para yatırdığını söyledi.
Bir kısım gazinin avukatı Fatih Atalay'ın, darbenin önlenmesi kapsamında şahsi olarak neden bir tepki göstermediğini sorması üzerine Taşçı, "Benim elimde herhangi bir birim yok. Şahsi kişi başına çıkıp insanlar bir şeyler yapabilir. Tankın altına yatabilirdim ne olacak bir can var elimizde. Ben yapabileceğimi yaptım, inisiyatifi ele alarak ne gerekirse yapmaya çalıştım." dedi.
Avukat Emrullah Beytar da sanık Taşçı'nın bulunduğunu iddia ettiği HKK karargahı ile Akıncı Üssü'ndeki uygulamaların benzerlik gösterdiğine dikkati çekerek, her iki yerde de telefonların toplatıldığını ama HKK karargahında Veysel Kaynak'ın telefonunun alınmamasının bir tesadüf olup olmadığını sordu. Sanık Taşçı, bu soruya "Ben telefonların toplatılması kararını dışarıdan silah sesleri geldiği, çatışmanın yaşandığı şartlarda verdim. Terör operasyonları yönetilirken de telefonların toplatıldığı olmuştur, dışarı bilgi çıkmasın diye. O an aklıma bu geldi ve karargahtan dışarı bilgi çıkmasını engellemek için bu kararı verdim." ifadesini kullandı.
Avukat Aydın'ın, davanın sivil sanıklarından Harun Biniş'in, söz konusu şirketin çalışanı olduğunu anımsatması üzerine de Taşçı, ihale dosyasına ve kayıtlara bakmadan bir açıklama yapmayacağını söyledi.
Sanık Aydemir Taşçı'nın avukatının, müvekkilinin durumuna ilişkin sözleri ve "Cezaevinde ölüme terk edildiler" demesi üzerine, müşteki sıralarından bazı kişiler tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın uyarılarına rağmen izleyici sıralarındaki bazılarının hakaret içeren sözler sarf etmesi üzerine avukat, izleyicilerin duruşma salonunda suç işlediğini ileri sürdü.
Başkan Giray da "Karşılıklı konuşmayın, müdahale etmeyin diye ısrarla söylüyoruz. Burası sohbet yeri değil, acınızı, öfkenizi anlıyoruz ama dayanamıyorsanız çıkın. Bu, herkesin dayanabileceği bir şey değil. Size de söz vereceğimizi daha önce söyledik." dedi.
Daha sonra tepki gösteren izleyiciler salondan çıkarıldı.
HALUK ŞAHAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişinin yargılandığı davaya, sanık eski Konya 3. Ana Jet Üs Komutanı Tümgeneral Haluk Şahar'ın savunmasıyla devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmada savunma yapan Şahar, FETÖ'nün darbe girişimini şiddetle kınadığını, olaylardan zarar gördüğü için davaya müdahil sıfatıyla katılmak istediğini söyledi.
Şahar, Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının 15 Temmuz 2016'da Moda Deniz Kulübündeki düğününe katılmak üzere bir gün önce ailesiyle İstanbul'a geldiğini, bu nedenle 15-16-17 Temmuz günlerini kapsayan 3 günlük idari izne ayrıldığını anlattı.
İzni nedeniyle vekaletini yönergelerde belirtildiği şekilde 3. Ana Jet Üs Komutanlığındaki en üst rütbedeki pilot albay Mustafa Ertürk'e bıraktığını belirten Şahar, düğünü beklerken saat 18.30 civarı havadaki uçakların indirilmesi mesajının geldiğini duyduğunu, Ertürk'e konuyu sorduğunu, bu konuda bir mesaj gelmediği yanıtını alması üzerine saat 19.19'da normal düğün faaliyetine devam ettiğini aktardı.
Düğün sırasında saat 21.30-21.50 sıralarında, Hava Kuvvetleri Komutanının tüm komutanları çağırdığına dikkati çeken Şahar, şöyle konuştu:
"Diğer birlik komutanlarıyla, Hava Komutanının bulunduğu yerde toplandık. Kendisi tuhaf bir şeyler olduğunu, havada uçağı olanların divan-ı harplik olacağını söyledi. Birlik komutanlarının birliklerini arayarak havada uçağı olup olmadığını sormalarını, hiçbir şekilde kalkış olmayacağını, pistin kontrolsüz iniş ve kalkışa engel olunması amacıyla kapatılması emrini verdi. Ben de vekalet verdiğim Hava Pilot Kurmay Albay Mustafa Ertürk'ü resmi telefondan arayarak emri ilettim. Bir kalkışma olduğunu buna karşı olduğumu, taraf olmadığımı buna karşı Hava Kuvvetleri Komutanı ile koordineli gerekli tedbirleri almaya çalıştığımızı, pistin iniş ve kalkışlara karşı kapatılmasını, hiçbir şekilde kalkışın olmaması gerektiğini söyledim. 'Şu anda havada uçağımız var mı?' diye sordum. Kendisi havada uçağımızın olmadığını söyledi. Ayrıca kendisine bu tür kalkışmaya katılan varsa engellenmesini ifade ettim. Üssün kapatılmasını, darbeye karışacaklara karşı tüm tedbirleri almasını ilettim."
"Konya Valisini aradım"
Sanık Şahar, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grubun darbeye kalkıştığını anlamasıyla saat 22.47'de Konya Jandarma İl Komutanı ve Konya Valisini sık sık aradığını, kalkışmaya karşı alınacak tedbirleri konuştuklarını savundu.
Telefon görüşmelerinde, darbeye karşı olduğunu, bu girişime yönelik her türlü tedbirin alınması şeklinde sözler sarf ettiğini ileri süren Şahar, bundan sonraki süreçte de vekaletini bıraktığı Ertürk, Konya Valisi gibi isimleri arayarak gerekli tedbirlere ilişkin görüştüğünü iddia etti.
Sanık Haluk Şahar, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ın toplantıda, Mehmet Şanver'e, "Hava kuvvetleri harekat merkezinin darbeciler tarafından ele geçirildiği, bu nedenle Eskişehir'de bulunan bölge hava harekat merkezinin faaliyete geçeceği, bu merkezin dışından gelecek hiçbir emre, mesaj ve direktife cevap verilmeyeceği ve dikkate alınmayacağı" konusunda bir mesaj yazmasını söylediğini anlattı.
Kendisinin de bu emirleri, Mustafa Ertürk'e ilettiğini, saat 23.30 civarında, toplantı halindeyken odanın kapısının birden açıldığını, kamuflajlı, tam teçhizatlı, uzun ve kısa namlulu silahlı askerlerin içeri girdiğini ifade eden Şahar, şu bilgileri verdi:
"Darbeci askerler, Hava Kuvvetleri Komutanına hitaben 'Komutanım sizin emniyetinizi almak için buradayız' dediler. Komutanımız da 'Böyle bir talebim olmadı. Alacaksanız da dışarıda alın.' dedi. Ancak darbeciler salonun kapısında beklediler. O sırada salondan dışarı çıkmaya çalışan bir general darbeci askerler tarafından kolundan tutularak içeriye itildi. Bunların başlarında bana bağlı birlik 135. MAK Filo Komutanlığında MAK tabur komutanı olan Gökhan Maldar binbaşıyı görünce şaşırdım. Ön tarafta bulunan ve simasını tanıdığım aynı birlikte görev yapan darbeci astsubayın üzerine yürüyerek, bu yapılanın hainlik olduğunu, bundan vazgeçmeleri gerektiğini söyledim. Kendisi de 'Bizi zor kullanmaya mecbur etmeyin.' diyerek beni itti. Daha önce de ateş edildiği için bulunduğum odadakiler geri gelmemi söylediler. Daha önce kurmay albay Mustafa Ertürk'e 'Havada uçak var mı?' diye sorduğumda kendisi sadece uçaklarla ilgili bilgi vermişti, helikopterle ilgili bilgi vermemişti."
"Komutanımız Başbakan'a ulaşmaya çalışıyor ama ulaşamadı"
Askerler kapıda beklerken, odada kaldıkları süreçte, Mustafa Ertürk, Konya Valisi, Konya İl Jandarma Komutanı ile görüşmeler yaptığını bildiren Şahar, Mustafa Ertürk'e, "MAK tabur komutanı burada, dönünce tıktırın bunları içeri.", Konya Valisine de "Moda Deniz Kulübünde esir alındık, polise haber verin." şeklinde mesaj çektiğini aktardı.
Hava Kuvvetleri Komutanı Ünal'ın bu sırada, Başbakan Binali Yıldırım'a ulaşmaya çalıştığını, Konya Valisine, "Komutanımız Başbakan'a ulaşmaya çalışıyor ama ulaşamadı." şeklinde de mesaj gönderdiğini iddia eden Şahar, bundan sonra yaşananları şöyle anlattı:
"Valiye tekrar polise haber verebildiniz mi diye sordum, bilgi verdiğini söyledi. Ardından askerler tekrar içeri girdi. Abidin Ünal ayağa kalkarak dışarı çıktı. Kendisini Akıncı'ya kadar bir daha görmedim. Bizi yere yatırıp ters kelepçe taktılar, silah atışı da oldu. 8 general istif şekilde helikoptere bindirildik. Birkaç kez yakıt aldıktan sonra sabah saat 04.30 civarı Hava Harp Okuluna indirildik, öğrenci yatakhanelerinin en üst katına yerleştirildik. Sabah saat 07.00 gibi tekrar helikoptere bindirildik, saat 09.00-10.00 gibi Akıncı Üssü'ne indik. Ellerimizi, ayaklarımızı, gözlerimizi bağladılar, bir yere kapattılar. Öğlene doğru 'Kurtuldunuz, dost birlikler' diye ses duydum. Ellerim ve ayaklarımdaki kelepçeleri kestiler, dışarı çıktım."
Şahar, kurtarılan generallerle TAİ'ye gittiklerini, bu sırada kurtulduğunu Mustafa Ertürk'e ilettiğini, ayrıca "135. filoya bağlı helikopterler nasıl oldu da İstanbul'a geldi bu konuyu neden bildirmedin." dediğini aktardı.
Burada yaptıkları toplantıda, Abidin Ünal'ın birliklerin başına dönülmesi emrini verdiğini dile getiren Haluk Şahar, "Mehmet Şanver, 'İstanbul'a gidelim, oradan herkes görev yerine gitsin.' dedi. Sabiha Gökçen Havalimanında ifademizin alınacağı söylendi. Burada gözaltına alındık, 18 Temmuz'da tutuklandım." dedi.
Sözde atama ve sıkıyönetim listesinde adının geçtiğini belirten Şahar, bu listeyi mahkemeye çıkarıldığında duyduğunu savundu. Şahar, koordinasyon ve hazırlık toplantılarının hiçbirine katılmadığını öne sürdü.
Elleri bağlı şekilde kapıda 7-8 nöbetçi beklerken, Akıncı Üssü'nde darbeyi koordine etmesinin mümkün olmadığını iddia eden Şahar, kurtarıldıktan sonra Korgeneral Mehmet Şanver'den Konya'ya dönmek için talepte bulunduğunu, Şanver'in talebi üzerine onunla İstanbul'a gittiğini, İstanbul'a gitmenin kendi inisiyatifiyle gerçekleşmediğini anlattı.
FETÖ'nün darbe toplantılarına katılmadığını, yönetici olduğu belirtilen kimseyle görüşmediğini savunan Şahar, örgütün haberleşme programı ByLock'u kullanmadığını, FETÖ'ye ait yayınlara abone olmadığını, kendisi, eşi ve çocuklarının örgütün okulları ve dershanelerine gitmediğini ve Bank Asyada hesabının bulunmadığını ileri sürdü.
Kendi isteğiyle gittiği emniyet müdürlüğünde, cüzdanında 3 dolar bulunduğunu, bu paraların yanı sıra 300 doların daha cüzdanında yer aldığını dile getiren Şahar, "Başkalarını bilmem ama bu dolarların benim için para değeri dışında anlamı yoktur. Zaten olsaydı İstanbul'a gidip gözaltına alındığım saate kadar cüzdanımdan çıkarırdım, kendi elimle teslim etmezdim." ifadesini kullandı.
Meslek hayatı boyunca görevini askeri hiyerarşi içinde en iyi şekilde yerine getirmek için kanunlara mutlak itaat bilinciyle çalıştığını savunan Şahar, "Devletime, milletime, bayrağıma, halkımın seçtiği cumhurbaşkanımıza, meclisimize, hükümetimize ve tüm bunları bize sağlayan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, hayatlarını gözünü kırpmadan feda eden şehitlerimize bağlılığım her zaman olduğu gibi şimdi de tamdır. Bu mahkeme suçluyu suçsuzu ayıracak süreçtir." diye konuştu.
Hakkındaki tüm suçlamaları reddeden Şahar, darbe karşıtı olan ve Akıncı'ya zorla getirilmek istenen 8 generalden 4'ünün hiç tutuklanmaması, 3'ünün tutuklanıp serbest bırakılması karşısında bu kişilerle aynı durumda olmasına rağmen bir yılı aşkın süredir tutuklu olmasının hukuk ve vicdan kavramı içinde yer almadığını savundu.
Sanık Şahar, "Hain darbe girişimini yapan şahsiyetsiz FETÖ terör örgütünü, terörist başı Fetullah Gülen'i ve bunları destekleyen alçakları, hain darbe girişimini lanetliyorum." dedi.
Daha sonra Şahar'ın çapraz sorgusuna geçildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın sorusu üzerine Şahar, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın, Hakan Evrim ile yaptığı konuşmayı duyduğunu, Ünal'ın Evrim'e "Havada uçaklar uçuyor, darbe mi yapıyorsunuz? Sizi divanı harbe veririm." şeklinde konuştuğunu söyledi.
Bazı kursiyer teğmen ve üsteğmenlerin avukatı Serdar Öztürk, duruşmada söz alarak, sanık Şahar'ın savunması ve dosyadaki delil durumundan, sanığın masum olduğuna inandığın belirterek, soru sormayacağını söyledi.
Davanın müdahillerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, sanık Şahar'a, Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığında konuşlu AWACS uçaklarının, havadaki uçakların durumunu nasıl tespit ettiğini, Muğla'dan havalanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağının radarda nasıl göründüğünü sordu.
Sanık Şahar da AWACS uçaklarının uçuş planlarını ve çalışma prensiplerini anlattı. Şahar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağının da büyük gövdeli uçak olarak radarda görülebileceğini ifade etti.
Şahar, sanık Akın Öztürk'ün sorusu üzerine de 2016 yılının mart ya da nisan ayında Konya'yı ziyaret eden Öztürk'ün ziyaretine ilişkin kayıtlar tutulduğunu, ziyaretten Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın ve dönemin Muharip Hava Kuvvet ve Hava Füze Savunma Komutanı Mehmet Şanver'in haberdar olduğunu kaydetti.
Sanık Öztürk, Şahar'a, "Akıncı Üssü Yuva 4 Misafirhanesine size kurtarmaya gelen ekibin başında ben var mıydım?" sorusunu yöneltti. Şahar da "Evet beni kurtarmaya gelen ekibin başında siz vardınız." yanıtını verdi.
Sanık Selahattin Yorulmaz da "Abidin Ünal o gün çağırma planını hayata geçirseydi bu kadar insan burada sanık olur muydu?" diye sordu. Sanık Şahar, bu soruya yanıt vermedi.
Şahar'ın çapraz sorgusunun ardından avukatı, müvekkilinin savunmasını yaptı.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, duruşmaya 21 Ağustos Pazartesi günü sanık Ali Eraslan'ın savunmasıyla devam edileceğini belirterek, duruşmayı erteledi.
EN KANLI TALİMATLARI VEREN İSİM YAKALANDI
Öte yandan 16 Ağustos'ta, davayla da ilgili olan önemli bir gelişme yaşandı. Davanın firari sanıklarından eski kurmay yarbay Özcan Karacan memleketi Antalya'da yakalandı.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast planından Ankara'daki polis araçlarının ve ambulansların vurulmasına en kanlı talimatları verdiği belirlenen eski kurmay yarbay Özcan Karacan'ın memleketi Antalya'da saklandığı dönemde, kendini rehber olarak tanıttığı ve akrabalarına dahi izini belli etmediği ortaya çıktı.
Antalya Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin Muratpaşa ilçesinde bir hafta süren fiziki takip sonucu yolda yürürken yakaladığı Karacan'ın saklandığı evi, AA muhabirleri görüntüledi.
Yanına sık sık gidip gelen bir kadının da gözaltına alındığı Karacan'ın, emlakçıdan bir aylık peşin ödeyerek sahte kimlikle kiraladığı eşyalı evde 13 yaşındaki kızıyla yaşadığı, mahalledekilere turizm acentesinde çalıştığını söylediği, izini belli etmemek için Antalya'daki akrabalarıyla temas kurmadığı belirlendi.
Eşkalini değiştirmek için aşırı düzeyde kilo veren, saçını sakalını uzatıp kaşlarının arasını aldırıp incelten, özel gözlükler kullanan, ara sıra şapka takan Karacan'ın dikkat çekmemek için aidatlarını düzenli olarak ödediği tespit edildi.
"İşe gidiyor sanıyordum"
Karacan'ın saklandığı evin bulunduğu mahallede 20 yıldır market işleten Hüseyin İlkuçan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sanığı tanıdığını, bu kişinin sık sık marketinden alışveriş yaptığını söyledi.
İlkuçan, "Bu adamı tanıyorum, buralarda çok gördüm." dedi.
Aynı apartmanda oturan Kerem Çiçek de Karacan'ın yaklaşık 4 aydır aynı dairede oturduğunu, kendisiyle sık sık sabah ve akşamları karşılaştığını, selamlaştıklarını, şüphe çeken bir davranışını görmediğini belirtti.
Bu kişiyi sabahları gördüğünde işe gittiğini sandığını anlatan Çiçek, "Sabahları günaydın, akşamları karşılaştığımızda da iyi akşamlar derdi." ifadesini kullandı.
Eve bir kadının sürekli gelip gittiğini belirten Çiçek, Karacan'ı en son dün sabah gördüğünü ifade ederek, "Dışarıdan geldi eve girdi. Ara sıra şapka kullanırdı. Ne iş yaptığını bilmiyordum, 13 yaşlarında kızı vardı. Bir kadın sık sık yanına gidip geliyordu, kız arkadaşı sanıyorduk. Merhabadan başka konuşmamız olmadı." diye konuştu.
Çiçek, sanığın şüpheli hiçbir tavrının olmadığını söyledi.
Yan binada oturan Orhan Oskar da bu kişiyi iki kez balkonda gördüğünü, ismini bilmediğini söyledi.
Balkonun önünden geçerken selamlaştıklarını aktaran Oskar, "Uzun saçlıydı. Balkonunda oturuyordu, 'Sen ne iş yapıyorsun?' diye sordum bir keresinde. 'Turizm acentesinde çalışıyorum, rehberlik yapıyorum' demişti. Çok konuşmuyordu, nereli olduğunu bilmiyordum." dedi.
"Yanına gelen kadın aracını sürekli başka yere park ederdi"
İsmini vermek istemeyen bir kadın ise bir süredir Karacan'ın kendi mahallelerinde oturduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Zayıf, uzun saçlı bir adamdı. Saçını hep arkadan bağlıyordu. Bir kadın da ona yemek getiriyordu hatta aracını her zaman farklı yere park ediyordu. Bu sitenin önüne aracını hiç park etmiyordu. Kadın sürekli buraya geliyordu. Bir kız çocuğu bırakıyordu adama, adam da sürekli dışarı çıkıp, eve dönüyordu. Binada herkesle konuşurdu."
15 Temmuz darbe girişimi sürecinde, darbeye hazırlık faaliyetleri kapsamındaki toplantılardan, mühimmat depolanmasına, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast planından, Ankara'daki polis araçlarının hatta ambulansların vurulmasına kadar en kanlı talimatları verdiği belirlenen eski kurmay yarbay Özcan Karacan, darbe girişimine ilişkin açılan üç davanın firari sanığı konumundaydı. Darbe girişimi gecesi, Jandarma Genel Komutanlığı, TRT, MİT, Genelkurmay Başkanlığı civarında sivillere, polislere, kamuya ait binalara, araçlara ateş açan darbecilerin, Karacan'ın talimatlarıyla havalandığı belirlenmişti. 13 aydır firari olan Karacan, Antalya'da 16 Ağustos Çarşamba günü yakalandı.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 486 sanık Akıncı Hava Üssü Darbe Yap.' davası
(20 Ağustos 2017, 12:51)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: