Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında "PKK/KCK, FETÖ/PDY ve DHKP/C'ye müzahir oldukları" iddiasına ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda firari sanıklar gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ve İlhan Tanır ile aralarında Akın Atalay, Kadri Gürsel, Ahmet Şık'ın da bulunduğu 12'si tutuklu 19 sanık hakkında açılan davanın görülmesine başlandı. Hafta içi peşpeşe 5 gün görülen duruşma sonunda tutuklu sanıklar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Hacı Musa Kart, Güray Tekin Öz, Turhan Günay, Önder Çelik, Hakan Karasinir olmak üzere 7 kişi hakkında yurt dışı yasağı konularak tahliye kararı verildi.
29.07.2017 14:31 Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında "PKK/KCK, FETÖ/PDY ve DHKP/C'ye müzahir oldukları" iddiasına ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda firari sanıklar gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ve İlhan Tanır ile aralarında Akın Atalay, Kadri Gürsel, Ahmet Şık'ın da bulunduğu 12'si tutuklu 19 sanık hakkında açılan davanın görülmesine başlandı.
24.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince büyük salonda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar Akın Atalay, Ahmet Şık, Bülent Utku, Kadri Gürsel, Mehmet Murat Sabuncu, Önder Çelik, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Güray Tekin Öz, Turhan Günay ve "jeansbiri" hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu ile tutuksuz sanıklar Aydın Engin, Bülent Yener, Günseli Özaltay, Mehmet Orhan Erinç ve Hikmet Aslan Çetinkaya katıldı.
Tarafların avukatları, bazı CHP ve HDP'li milletvekilleri ile kimi Avrupa Parlamentosu vekillerinin de izleyici olarak katıldığı duruşmaya, firari sanıklar Can Dündar ve İlhan Tanır ise gelmedi.
Çok sayıda yerli ve yabacı basın mensubunun da takip ettiği duruşmaya, sanıklara destek vermek amacıyla gelen bir kısım izleyici katılımcı sayısının fazla olması nedeniyle salon dışında kaldı.
Duruşma, sanıkların yoklama ve kimlik tespitinin yapılmasıyla başladı.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde öğleden sonra görülen duruşmada sanık Akın Atalay savunmasına devam etti. Atalay, ByLock kullanıcısı bazı gazetecilerle yaptığı telefon görüşmelerinin de delil olarak karşısına konulduğunu, Mısır Çarşısı davasında ve Can Dündar'ın MİT TIR'ları davasında pek çok gazete ve televizyon muhabirinin bilgi almak için kendisini araması üzerine telefonda bilgi verdiğine değinerek "Şimdi bu görüşmeleri delil olarak sunanlara kendi geçmişlerine yönelik kayıtları sorulsa bu netlikte cevap verebilecekler mi? Akıl, izan, insaf dışı bir iddia" dedi.
Atalay, iddianamede yer verilen iletişim kayıtlarına da değinerek "Bunlardan biri, uzun yıllardır tanıdığım avukat Faik Işık. İddianamede, Faik Işık'ın da FETÖ/PDY'den şüpheli olduğu ve onunla olan iletişim kaydımın da bu nedenle delil olacağını düşünülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski avukatı olarak bilinen Faik Işık, Şike davasında Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım'ın avukatı olarak cemaatçi yargıdan, onların hukuksuzluklarından söz eden birisiydi. Ama ilginç olan gelişme bir ay önce gerçekleşti. 15 Temmuz darbe girişiminin hedef aldığı kurumlardan birisi TBMM idi ve TBMM tüzel kişiliğini avukat Faik Işık temsil etmektedir. Oysa iddianame, beni Faik Işık üzerinden FETÖ'ye yardımla suçluyor" diye konuştu.
Atalay, "FETÖ'nün özel yetkili mahkemelerdeki yapılanması ve elemanları, bizi Ergenekon'a yardımla suçluyor, tehdit ediyordu; ömürleri yetmedi. Şimdiki terör savcıları da FETÖ'ye yardımla suçluyor. Tutuklattılar ve dava açtılar. Sonrasını göreceğiz. O gün neler anlattıysam bugün de geçerli. Yapılanlar aynı, yalnızca yapanlar değişmiş." dedi.
"FETÖ'ye dokunanın yandığı dönemlerde dokunma cesaretini gösterebilen ender kişiler ve gazeteler arasında olduğumuzdan dolayı buradayız" diyen Akın Atalay, "Öyle görünüyor ki, biz de, 'Aldatılmışız, kandırılmışız, gözümüz körmüş, bizi kullanmışlar', diyenlerden olsaymışız, şimdi el üstünde tutulanlardan olurmuşuz. Bizi soruşturanlara, tanıklarına ve kanıtlarına bakınca bunu anlamak hiç zor değil. Ama biz suçluyuz; suçluyuz çünkü FETÖ denilen bu yapıyla camia iken de, cemaat iken de, hizmet hareketi iken de, paralel yapı iken de FETÖ iken de hiçbir zaman uyuşamadık, anlaşamadık, hoş görmedik. Bu yapılanmayı, yöntemleri, amaçlarını hep tehdit ve tehlike olarak gördük. Devletin kurumlarına nasıl sızdıklarını, örgütlendiklerini, faaliyetlerini yazdık, eleştirdik ve devletin önlem alması gerektiğini söyledik. Biz FETÖ'yle hiçbir dönemde aynı dağın yeli, aynı bağın gülüyüz demedik; onlarla aynı yoldan yürümedik, aynı sudan içmedik, özümüz de farklıydı sözümüz de" şeklinde konuştu.
Atalay'ın savunması tamamlandıktan sonra soru kısmına geçildi. Atalay, Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ'ın sorusu üzerine, "Ben hicap duyuyorum, gazetenin Atatürkçü çizgiden sapıp sapmadığının tartışma yeri burası olamaz. Herkesin Atatürkçülüğü kendine. Bunun mahkemelerle, savcılıklarla ne alakası var?" dedi. Mahkeme Başkanı Dağ, "Bu davada yargılanan Ali Kemal Aydoğdu'nun sosyal medya paylaşımlarının gazetenizde yer vermişsiniz. O çizgide olan birilerinin fikirlerinin ön plana çıkartılması konusunda ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusuna Atalay, "Vakıf yönetim kurulu 2 ayda bir toplandığında hem mali konularda, hem yayınlarla ilgili genel değerlendirme yapılır. Bize göre Cumhuriyet yayın çizgisinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bazı haberlerden eski yöneticilerimiz rahatsız olmuş olabilir. Ben onlara giremem, ama yaptığımız işlem budur" diye konuştu.
ÜYE HAKİMİN SORUSU TARTIŞMALARA NEDEN OLDU
Üye hakimlerden birinin "PKK ve DHKP/C'nin terör örgütü olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu tartışmalara neden oldu. Sanık avukatları, kişisel düşüncelerin sorulamayacağını belirterek soruya itiraz etti. Mahkeme Başkanı, iki üyenin bu sorunun sorulabileceği yönünde oy kullandıklarını, kendisinin illiyet bağı olmadığından sorulmasına gerek olmadığını düşündüğünü ancak oy çokluğu nedeniyle bu soruyu yönelttiğini, sanığın isterse bunu yanıtlayabileceğini ifade etti. Akın Atalay ise "Bu soruyu provakatif bir soru olarak ve havuz medyalarında farklı yansıtılacak bir soru olarak düşünüyorum. Ben hayatım boyunca bütün şiddet ve terör eylemlerinin karşısında oldum. Bunu savunan her türlü örgütün de karşısındayım" diye konuştu.
Daha sonra Musa Kart'ın savunmasına geçildi. Kart savunmasında, "Ben bir karikatüristim. 35 yıldır karikatür çiziyorum. Karikatür doğrudan anlatır, düşüncelerini. Haksız mesnetsiz suçlamaların muhatabı durumundayım. 29 yıla varan hapis cezası istemiyle karşı karşıyayım. Önyargısız bir araştırma yapılmış olsaydı, başta FETÖ olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı çizdiğim karikatürler görülecekti" dedi. Kart, "Bir karikatüristi, terör örgütlerine yardım ve yataklıkla suçlamak, bu ülkeye de kötülüktür. Ülkemizde eleştirel düşünebilen gençler yüzde 2.2'dir. Oysa karikatürü, okullarda eleştirel düşüncenin geliştirebilmesi için düşünebilirdik. Karikatür hayatımda bir örgüte yardım ve yataklık ettim: ÜTÇ. Bunun açılımı, 'Ülkemin Tüm Çocukları'. Bu çocuklar ülkesine yardım yataklık hayatımın anlamı oldu" diye konuştu. Kart savunması sırasında, Fetullah Gülen aleyhine çizdiği ve gazetenin birinci sayfasında yayımlanan bazı karikatürlerini duruşma salonu içindeki ekrana yansıtarak mahkeme heyetine gösterdi. Duruşma yarına ertelendi.
25.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Duruşma, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun savunması ile başladı. Davanın 24 Temmuz günü, sansürün kaldırılışının günü başladığını belirten Sabuncu, "Cumhuriyet davası tüm gazetecilere bir gözdağı davasıdır. Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin bedeli tutuklanmak ve cezaevine konmak. İddianamenizi 5 ay boyunca cezaevinde beklemek ve ilk kez savunma için 9 ay mahkemenin başlamasını beklemek. Biz bunların hepsini yaşadık" dedi.
Sabuncu, "Bu soruşturmayı başlatan savcı, bizi tutuklayan, soruşturmayı yürüten kişi FETÖ üyesi olmakla yargılanan bir kişi. Düşünebiliyor musunuz, bu kişi ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor. Düşünebiliyor musunuz ki bu kişi hala işinin başında ve o iş adalet dağıtmak. Bizim işimiz gazetecilik bize kalem bile verilmedi. Biz 31 Ekim günü tutuklandık. O günden bu yana 20 Cumhuriyet yazarı, emekçisi gözaltına alındı. 14 tanesi değişik zamanlarda Silivri'ye kondu. Biz Cumhuriyet'te 200 kişiyiz. Yani Cumhuriyet çalışanlarının yüzde 10'unu gözaltına aldınız. Onunla yetinmedi iddianame, adı geçenlerin anneleri, babaları, eski eşleri bile hesaplarıyla beraber sorguya dahil edildi" diye konuştu.
İddianamede Cumhuriyet Vakfı'nın ele geçirilmesi ile ilgili suçlandığını ifade eden Sabuncu, "Hiçbir zaman vakfın üyesi olmadım. 'Vakfın ele geçirildiği tarih' olarak anılan 18 Şubat 2014 tarihinde ben Cumhuriyet'te çalışmıyordum. 6 ay sonra gazeteye geldim. O vakıftakilerin hiçbiriyle çay içmişliğim yok. Yani iddianame diyor ki 'Murat Sabuncu sen bu vakfı hiç tanımadığın kişilerle ele geçirdin' şeklinde konuştu.
"28 yıllık gazeteciyim. 1 Eylül 2016'da Cumhuriyet'in Genel Yayın Yönetmeni oldum" diyen Murat Sabuncu, "Gazeteci herkesle temas eder ama mesafesini korumaya devam eder. Gazetecinin şununla görüştüğü denmesi abesle iştigal" dedi. Bylock kullanıcısı kişilerle görüştüğü şeklindeki iddiaya değinen Sabuncu, "İddianamede, toplam 215 bin 92 tane Bylokçu olduğu ifade ediliyor. İddianameye göre 18 kişiyle görüştüm, yani 18 binde bir" dedi.
İddianamede, FETÖ üyeliğinden tutuklanan Oda TV'nin eski hakimi Mehmet Ekinci ile konuştuğu yönündeki iddialara da değinen Sabuncu, şunları söyledi: "Ben Mehmet Ekinci ile sadece konuşmadım. En az yedi kez aynı mekanda da bulundum. O sizin oturduğunuz yerde oturuyordu sayın hakim, ben Oda TV davasında izleyiciydim. O gün biz de kaçak savcı Zekeriya Öz'ün gazeteci arkadaşlarımıza açtığı davanın ne kadar haksız olduğunu sokak sokak anlattık. Ahmet Şık, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu bu insanlar yargılanıyordu. O dönem bu insanların yanında durmak zordu. Ahmet Şık'ın deyimiyle 'dokunanın yandığı' zamanlardı."
Sabuncu, 15 Temmuz darbe girişiminde gazete olarak darbenin karşısında yer aldıklarını belirterek "Ne yapacağımız belliydi. 'Çözüm demokrasi' manşetimizdi. Darbeye karşı çıktığımız gün attığımız manşet, iddianame ve eklerinde yok" diyerek o tarihli gazeteyi mahkeme heyetine gösterdi. Sabuncu, başyazının da darbe karşıtı olduğunu ancak buna da iddianamede yer verilmediğini, attığı sosyal medyada daa demokrasi yanlısı paylaşımlarda bulunduğunu ifade etti.
Sabuncu, "Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin bedelinin tutuklanmak ve cezaevine konulmak olduğunu" anlattı.
Soruşturmayı başlatan savcının FETÖ üyeliğinden yargılandığını aktaran Sabuncu, "Bu davanın savcısı, bizi tutuklatan kişi FETÖ üyesi olmaktan ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Bize terör örgütüne yardım iftirası atılıyor. Biz tutukluyuz, bu savcı ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor tutuksuz ve işinin başında bulunuyor." dedi.
Savcının tanıklarının Gülen'in yanında bulunmuş kişiler olduğunu ifade eden Sabuncu, "20 Cumhuriyet yazarı emekçisi gözaltına alındı, bunlardan 14'ü değişik zamanlarda cezaevine konuldu. Biz 200 kişiyiz, gazetede gazetenin yüzde 10'u gözaltına alındı, sorgulandı." diye konuştu.
HTS kayıtlarına de değinen Sabuncu, şöyle devam etti:
"Bizim gazetenin 'temas ve mesafe' felsefesi vardır. Bir gazeteci herkesle temas eder ama mesafesini korur. Bir gazeteciye 'Bunlarla görüştün.' demek saçmadır. Tamı tamına 215 bin 92 ByLock kullanıcısı var. Ben 13 ByLock kullanıcısıyla görüşmüşüm. Bu '18 binde 1' orana tekabül eder."
İddianamede eski hakim Mehmet Ekinci ile görüşmesinin suç sayıldığını belirten Sabuncu, "Ben Mehmet Ekinci ile konuşmadım en az 7 kere aynı mekanda buluştum. O sizin orada oturuyordu, ben de arkada seyircilerin ortasında oturuyordum. Kumpasçı Zekeriya Öz'ün gazetecilere açtığı davanın ne kadar haksız olduğunu düşündüğümüz için sokak sokak dolaştık. Hayatımda ilk defa Oda TV davasında karşılaştım. Benim bütün işim gücüm davada yargılanan arkadaşlarımdır. Ekinci o dönemde haber kaynağımdır, asla başka türlü bir ilişkimiz yoktur." ifadelerini kullandı.
Bu süreçte kendisine en zor gelen durumun "Cumhuriyet gibi laikliğin, demokrasinin savunulduğu gazetedeki insanlara terör suçlamasının yöneltilmesi" olduğunu kaydeden Sabuncu, darbe girişimi gecesi darbecilerin gazeteleri bastığı esnada gazetelerinde beklediklerini anlattı.
Sanık Sabuncu'nun savunmasını tamamlamasının ardından duruşmaya bir süre ara verildi.
"Fetö Sanığı Savcı" Diyaloğu
Davanın öğleden sonraki oturumunda, duruşmaya çıkan Başsavcıvekili Hacı Hasan Bölükbaşı söz alarak "İddianameyi düzenleyen savcı olarak Murat İnam'ın ismi zikrediliyor. Oysa ki iddianame Mehmet Akif Ekinci ve Yasemin Baba tarafından düzenlenmiştir" dedi. Savcının sözlerine karşı Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, "Yanlış olmaması için hiçbir zaman iddianameyi düzenleyen savcı Murat İnam demedik. Soruşturmayı yapan savcı dedik" şeklinde konuştu.
Daha sonra avukat Bülent Utku'nun savunmasına geçildi. Utku, insanların "cesaret hakkı"nın bulunduğunu belirterek, kendisinin de bu hakkı sonuna kadar kullanacağını anlattı.
Herkesten bu hakkı kullanmasının beklenemeyeceğini ifade eden Utku, "Ama bazı kişiler için bu hak, bir görevdir. Bu görevleri yerine getireceklerin başında da hukukçular ve gazeteciler gelir. Cumhuriyet gazetesi, bu 'cesur olma hakkını' kullanan gazetelerden biridir. Çekinmeden sözünü söyler. Objektif ve bağımsızdır. Aydınlanmadan yanadır. Aydınlanma ve söz söyleme uğruna çok bedeller ödemiştir. Bu uğurda mücadele eden Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok bu nedenle hedef alınmış ve katledilmiştir." diye konuştu.
Utku, operasyonun başladığı tarihe kadar Aydın Engin'in "Cihanda Sulh Peki Yurtta Ne" başlıklı yazısı dışında Cumhuriyet gazetesine karşı FETÖ ve PKK ile ilgili olarak operasyon başlatmaya elverişli hiçbir yazı ve haberin olmadığını savunarak, şöyle konuştu:
"Operasyona başlamak için Aydın Engin'in yazısı ile 15 Temmuz darbe girişiminde bulunanlar arasında ilişki kurabilmek, ancak yasa, hukuk ve de mantık ile bir irtibatın kalmamasıyla olanaklıdır. Aydın Engin'in yazısı AKP'nin dış ve iç politikasını eleştiren bir yazıdır. AKP hükümeti, barışa yönelmeyen politikaları nedeniyle eleştiriliyor."
"45 dakikadır iddianameyle alakasız konuşuluyor"
Utku'nun savunmasını sürdürdüğü sırada araya giren duruşma savcısı İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Hacı Hasan Bölükbaşı, "45 dakikadır iddianameyle alakasız konuşuluyor." dedi.
Sanık avukatı da söz alarak 9 aydır tutuklu bulunan müvekkilinin ilk kez hakim karşısına çıktığını belirterek, savunmaya müdahale edilmemesini talep etti.
Mahkeme Heyeti Başkanı Abdurahman Orkun Dağ'ın, "Savcı bey, esasa ilişkin şeyler duymak istediğini belirtiyor" demesi üzerine sanık Bülent Utku, "Savcı bey savunmamda 'Allah'ın sopası' başlıklı bölüm var. Sizinle ilgili. Biz nasıl FETÖ'nün ipliğini pazara çıkardıysak, siz de Fethullah Gülen'i nasıl koruyorsunuz onu anlatacağım. Sabredin." diye cevap verdi.
Savunmasına devam eden Utku, Cumhuriyet gazetesinin FETÖ ile ilişkilendirilmesine kimsenin inanmadığını öne sürerek, daha inandırıcı olmak için FETÖ suçlamasının yanına PKK ve DHKP/C ile ilişkili suçlamaların da eklendiğini iddia etti.
"İmza yetkim nedeniyle hedef alındım"
Sanık Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi ve Yenigün Haber Ajansı AŞ'de 2. derece imza yetkilisi olmasının yanında 1992 yılından bu yana Cumhuriyet gazetesinin aralıksız avukatlığını yaptığını belirterek, operasyonun başlangıcında, Yenigün AŞ'nin 2. derece imza yetkilisi olması nedeniyle hedef alındığını savundu.
İddianamede, CHP Milletvekili Mustafa Balbay'ın "Cumhuriyette FETÖ'cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekilinin yazı yazması yasak" tweetinin de delil olarak sunulduğunu anlatan Utku, 2 Haziran 2017'de Silivri'de kendisini ziyaret eden Balbay'la görüşmediğini öne sürdü.
Utku, ByLock kullanıcıları ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 6 kişiyle iletişim kaydının bulunmasından dolayı da suçlandığını anlatarak, "Telefonla aranmak, bir kişinin iradesine bağlı değildir. Kişi iradesinden bağımsız olarak herkes tarafından aranabilir. Arayan kişinin statüsünün önceden bilinmesine imkan yoktur. Telefonla aranan kişi, arayan kişinin FETÖ şüphelisi olduğunu veya ByLock kullanıcısı olduğunu bilemez. Bu durum aradığımız kişi için de geçerlidir. Bu tür iletişimlerin delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir." ifadelerini kullandı.
Başsavcıvekili ile sanık arasında "iddianame" diyaloğu
Savunması sırasında FETÖ elebaşı Gülen ile aralarındaki davaya değinen Utku, haklarında açılan bir davanın iddianamesinin şu an duruşma savcısı olan Başsavcıvekili Hasan Bölükbaşı tarafından hazırlandığını anlattı.
Utku'nun savunmasının tamamlamasının ardından söz alan Bölükbaşı, yargılama konusu iddialarını bir kenara bırakıp savcıların tartışma konusu olarak gündeme getirildiğine dikkati çekerek, esasa ilişkin savunmanın yapılmadığını söyledi.
Bölükbaşı, 2015'in başına kadar basın suçları savcılığı yaptığını dile getirerek, "Gerek resen gerekse şikayet üzerine birçok soruşturma yaptım. Resen de açtığım soruşturmalarda birçok takipsizlik kararı verdiğim soruşturma oldu." dedi.
Bunun üzerine Utku'nun avukatı Ayhan Erdoğan, "Bülent sizi suçlamıyor, şahsınızla ilgisi yok, siz bizzat müvekkilim tanığısınız." diye konuştu.
Başsavcıvekili Bölükbaşı da sanık Bülent Utku'ya hitaben, verdiği binlerce kararın içinde bir kararı çıkarıp mahkemede delil olarak sunduğunu vurgulayarak, "Biz de yasal mevzuat çerçevesinde karar verdiğimizi düşünüyoruz. Diğer görev alan savcıların da ellerinden geldiğince yasal mevzuat çerçevesinde görevlerini yaptığını düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Sanık Bülent Utku da "Hasan Bölükbaşı'nın makamına çok gittim, centilmen bir savcıyla karşılaştım. Söylediklerim savcının kişiliğiyle ilgili değil. Ancak savcının iddianamedeki suçlamalara cevap vermediğimiz yönündeki görüşüne katılmam mümkün değil." dedi.
Utku'nun savunmasını tamamlamasının ardından mahkemeye heyeti duruşmaya yarım saat ara verdi.
Davada, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi sanıklar Güray Tekin Öz, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör savunmalarını yaptı. Duruşmada söz alan gazeteci Ahmet Şık ise, cezaevinde hak kısıtlaması olduğunu belirterek "Diyorlar ki 'duruşmaya gitmeyin, burada kalın, o zaman görüş hakkınızı kullanırsınız'. Yani diyor ki 'ya benimsin, ya 27. ağır ceza mahkemesinin'. Bu sorunu sizin çözebileceğinizi düşüyoruz. Önümüzdeki hafta ailelerimizle görüşme hakkını kullanmak istiyoruz" dedi.
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi sanık Güray Tekin Öz meslek hayatına 1970 yılında başladığını belirterek "Laik, demokratik bir Cumhuriyet için çaba gösteren gazetecilik ilkelerine ömrü boyunca sadık kalmış bir gazeteci olarak şeriatçı, darbeci terör yöntemlerini benimseyen örgütleri desteklediğim, 'üye olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım ettiğim' iddiasını şiddetle reddediyorum. Soruşturmayı açan savcının FETÖ ile ilişkili bir davadan yargılanıyor olmasını da iddianın mesnetsizliğinin önemli bir kanıtı sayıyorum. Hiçbir zaman bir terör örgütüne üye olmadım. Herhangi bir terör örgütüne yardım olarak sayılabilecek bir eylem içine girmedim. İddianamede terör örgütleri ile ilişkili olduğuma dair tek bir somut kanıt bulunmamaktadır" dedi.
İddianamede, bir ByLock kullanıcısıyla irtibat kurduğu iddiasına yönelik sanık Öz, "ByLock kullanıcısına telefon etmedim. Sözü edilen kayıt telefon numarasının benden önceki kullanıcısına aittir. 2015 yılından sonra abone olduğum numaranın eski sahibinin iletişimidir. Benimle hiçbir ilgisi yoktur" diyerek abonelik belgesini sundu. Öz, hakkında FETÖ'den soruşturma yapılan bir kişiyle iletişim kurduğu iddiasına yönelik ise "Bu iddia birazdan fazla komiktir. İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya'da bir pidecidir. Ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım. Arada bir, en son da doğum günümde bir pide ısmarlamışız. Tüm suçlamaları reddediyorum. Tahliyemi ve beraatımı talep ederim" diye konuştu.
Daha sonra Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinden Önder Çelik'in savunmasına geçildi. Çelik, "Rejimler ne zaman temel değerlerinden uzaklaşsa, her baskı döneminde Cumhuriyet hep hedef alınmış ve hırpalanmıştır. Cumhuriyete 12 Mart'ta, 12 Eylül'de de baskılar uygulanmış, kapatılmış ve toplatılmıştır. Birçok yazarı öldürülmüştür. Çok yakın geçmişte Ergenekonculukla suçlanmıştır. Şimdi ise FETÖ'cülükle suçlanmaktadır. Cumhuriyet Gazetesi öncesinde olduğu gibi bugün de laik, çağdaş, demokratik hukuk devleti ve Atatürkçü ilkeleri korumanın bilinci içerisinde yayınını sürdürmektedir. Cumhuriyet Gazetesi yayın hayatına başlamasından itibaren çok cesur bir gazete olmuştur, cesaretini her zaman için sürdürmüştür, sürdürecektir" diyerek suçlamaları reddetti.
Bu arada gazeteci Ahmet Şık söz aldı. Şık, "Cezaevinde hak kısıtlması var. Bizim bu hafta ailelerimizle açıkgörüş hakkımız vardı. Ancak buradayız. Mevzuat diyor ki, haklı gerekçelerle bunu telafi edemiyorsa cezaevi bu sorunu çözer. Bunun için dilekçe yazdık. Olumlu yanıt alamıyoruz. Diyorlar ki 'duruşmaya gitmeyin, burada kalın, o zaman görüş hakkınızı kullanırsınız'. Yani diyor ki 'ya benimsin, ya 27. ağır ceza mahkemesinin'. Bu sorunu sizin çözebileceğinizi düşüyoruz. Önümüzdeki hafta ailelerimizle görüşme hakkını kullanmak istiyoruz" dedi. Bunun üzerine izleyiciler "Tahliye, tahliye" diye bağırdı.
Daha sonra sanık avukat Mustafa Kemal Güngör savunmasını yaptı. Güngör, "Ben 43 yıllık bir Cumhuriyet okuru olarak Fetullah Gülen'i 35-40 sene önce Hikmet Çetinkaya'nın yazılarından öğrendim. Öğrenmekle kalmayıp, Fetullah Gülen'in hakkındaki yazılarla ilgili olarak Cumhuriyet Gazetesi aleyhine açtığı onlarca davada gazetenin ve Hikmet Çetinkaya'nın avukatlığını yaptım. İroniye bakınız ki, şimdi Cumhuriyet Vakfı'nın Yönetim Kurulu üyeleri olarak Hikmet Ağabey ile, yani kelimenin tam anlamıyla FETÖ'nün kitabını yazan Hikmet Çetinkaya ile birlikte FETÖ'ye yardım etmekle suçlanıyoruz. Türkiye'yi tanıyan, gazete okuyan, güncel olayları takip eden, objektif ve iyi niyetli davranan hiç kimse bu absürd iddiaya inanmaz" dedi. Duruşma yarın saat 13.30'a bırakıldı.
26.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Davanın üçüncü günü, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi sanık Hakan Karasinir'in savunması ile başladı. Karasinir, "Hiçbir terör örgütüyle ilişkim yok. Teröre karşıyım. Ne FETÖ, ne de başka bir dinci cemaatle işim oldu. İddianamedeki tüm iddiaları reddederim. Fetullah'ı tanımam. Aynı masada oturmadım. Birlikte fotoğrafım yok. Ona 'Hocaefendi Hazretleri' derlerdi, Ben hiç o tabiri kullanmadım. Örgütün güçlenmesini ben sağlamadım. Hakkımda FETÖ'cü olduğuma dair kanıt yok, buna rağmen 9 aydır tutukluyum. Bugün Türkiye'de darbeye teşebbüsle suçlanan askerleri ben atamadım. 15 yıl boyunca Pensilvanya'ya giden politikacılar kimlerdi? Hiçbir Cumhuriyet çalışanı o uçakta yer almadı" dedi. Karasinir sözlerini şöyle tamamladı: "Bu gazetenin adını Atatürk koydu. Türkiye'nin en köklü gazetesidir. 40 yıldır FETÖ ile mücadele etmektedir Cumhuriyet. Bunun 34 yılına şahidim. Eğer hapiste olmasam güler geçerdim bu iddialara. Burada diğer amaç, tüm medyaya gözdağı vermek, tüm muhalif sesleri susturmak. Cumhuriyet'in hiçbir illegal örgütle işi olamaz. Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olmuş durumda. Gazeteciler baskı altında. Bağımsız gazeteciliğin altı kazılmak isteniyor. Basın özgürlüğü olmazsa demokrasi de olmaz."
Gazeteciler Can Dündar, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Musa Kart'ın sanıkları arasında bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik 19 sanıklı davanın üçüncü günü sona erdi. Tutuklu sanıkların tümünün savunmaları tamamlandı.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada tutuklu sanıklardan son olarak, Sosyal medyada "Aksilahlanma" etiketini açarak kampanyaya dönüştürdüğü ve örgüt lehine faaliyette bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan "JeansBiri" adlı Twitter kullanıcısı olduğu ileri sürülen Ahmet Kemal Aydoğdu yaptı.
Ahmet Kemal Aydoğdu savunmasında HTS kayıtlarında görüşme yaptığı ve ByLock kullanıcıları olduğu iddia edilen telefon numaralarının tamamının, biyoloji öğretmeni olarak görev yaptığı okulundaki öğretmenler, yöneticiler ile öğrenci velileri olduğunu söyledi. Görüşmelerinde öğretmen veli çerçevesinde gerçekleştiğini öne sürdü.
Tweeter'daki 'Jeansbiri' hesabının kendisine ait olmadığını savunan Aydoğdu, bu hesaptan yapılan "Aksilahlanma" tagını da kendisinin açmadığını söyledi. Yakalandığı evde bulunan paranın ise evin sahibi olan arkadaşına ait olduğunu, arkadaşının da bunu polise beyan ettiğini söylediğini belirtti. Aydoğdu, kendi evinde yapılan aramada ise herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını ifade etti.
ByLock kullandığı iddialarını kabul etmeyen Aydoğdu, "Savcılık ve sulh ceza hakimliği sorgularında ByLock ile ilgili herhangi bir soru yöneltilmedi. Ancak hakkımda hazırlanan iddianamede ByLock kullanıcısı olarak gösterildiğimi gördüm" dedi.
FETÖ ile bağlantılı bir okulda görev yaptığı iddialarına yönelik ise Aydoğdu, "Ben, KPSS'yi kazanamadım. Bu nedenle birçok özel okula başvurdum. Beni bu okul kabul etti. 2011 yılında bende çalışmaya başladım. Ben merdiven altı bir okulda çalışmadım. Yasal bir okulda çalıştım" dedi.
Aydoğdu savunmasını tamamlarken "Bu gazetecilerin içinde bir öğretmenim onur duydum ama bu ayrı" dedi.
Tutuklu sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından mahkeme heyeti, tutuksuz 5 sanıktan Yenigün A.Ş. eski Mali İşler Müdürü Bülent Yener ile gazetenin muhasebe müdürü Gülseri Özaltay'ın da savunmalarını aldı. Yener ve Özaltay haklarında tüm iddiaların asılsız olduğun belirterek beraatlerini istedi.
Duruşmayı yarına erteleyen mahkeme heyeti, yarın gazetenin tutuksuz yazarları Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve Orhan Erinç'in savunmalarının alınacağını açıkladı.
27.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Gazeteciler Can Dündar, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Musa Kart'ın sanıkları arasında bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik 19 sanıklı davanın dördüncü gününde tutuksuz sanıklar Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç savunma yaptı. Çetinkaya, kimse tanımazken Fetullah Gülen'in gerçek yüzünü ortaya çıkaran kişi olduğunu belirterek, "Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler" dedi. Gazetecilik ile teröristliği ayırmak lazım diyen Aydın Engin de "Sadece FETÖ değil, Afganistan'da El Kaide'nin inine girdim, Hizbullah ile Diyarbakır'da görüştüm, haberler yaptım. Bu haberlerden dolayı da ödüller aldım" dedi. Orhan Erinç de, "Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı, Türkiye'nin gündeminin değiştiğini, yayın politikasının değişmediğini anlardı" ifadesinde bulundu.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmada ilk savunmayı tutuksuz sanıklardan Hikmet Çetinkaya yaptı. 51 yıllık gazeteci olduğunu belirten Çetinkaya, en önemli haberlerinden birinin FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen ile ilgili olduğunu söyledi.
Fetullah Gülen'in hakkında davalar açtığını belirten Çetinkaya, "Hakkımda yaklaşık 170 dava açıldı, çoğundan beraat ettim, bazılarından ise para cezası aldım. Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye Fethullah Gülen'i tanımıyordu. 'Altın Nesil' adı altında Amerika'da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi. Devletten maaş alan bu imamın gerçek yüzünü açığa çıkarttım. Bornova'da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestanepazarı Camii'ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifi'nde Yaman Koleji'nde, Maltepe Askeri Lisesi, Işıklar ve Kuleli Liseleri'nde sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler hakkımda 'Hocaefendiye' karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar" diye konuştu.
Gazeteci olduğunu, laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerinden asla vazgeçmeyeceğini belirten Çetinkaya, "Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur. Yaşamın olağan akışına aykırı böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum" diye konuştu.
Duruşmada savunma yapan tutuksuz sanıklardan Aydın Engin ise"Tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum. Sayın yargıçlar, böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor" dedi.
Engin devamla şunları söyledi:
"İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş 9 makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyor. Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde 'Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış' demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum" diye konuştu.
İddianamede 9 yazısının suç olarak yereleştirildiğini ifade eden Engin, "O yazıların kendileri benim ek birşey söylememe gerek kalmadan iddianameye bizzat cevap veriyor. Savcı ya başlıklarına bakıp yakaladım demiş, ya da içeriklerini okumadan iddianameye yerleştirmiş" dedi.
İddianamede FETÖ'nün sözde İsrail imamı Harun Tokak ile iletişim kaydının olması ve Vazarlar Vakfı'nın toplantılarına katılmasının sorulması üzerine Engin şunları kaydetti; "Eskiden cemaat diye nitelendirilen gruba ait insanlarla konuşmanın suç olduğunu iddia ediyor soruşturma savcısı. İster FETÖ olsun, ister PKK, bu yapılardan kişilerle konuşmasam ben mesleğimi, gazeteciliği yapmamış olurdum. Devletin derinlerine girmiş bir örgütün ne olduğunu anlamak için konuşmak zorundasınız. Gazetecilik mesleği ile teröristliği ayırmak lazım. Terör gruplarının amacını anlamak için haberler yaptım. Ben İlhan Selçuk'un önerisiyle Gülen okullarını ziyaret ettim. Uganda ve Moskova'da cemaatin topluma nasıl sızabileceğini gözlerimle gördüm. Sadece FETÖ değil, Afganistan'da El Kaide'nin inine girdim, Hizbullah ile Diyarbakır'da görüştüm haberler yaptım. Bu haberlerden dolayı da ödüller aldım. Keza Kosova'da, Ürdün de de bazı terör gruplarıyla söyleşiler yaptım. Şimdi ben tüm bu örgütlerin üyesi mi oldum"
MAHKEME BAŞKANINI'NDAN "JAMES BOND" ESPRİSİ
Engin'in bu sözleri söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ'ın "Zaten ben sizde 007 James Bond ruhu izliyorum" demesi, salonda gülüşmelere neden oldu.
Son savunmayı ise gazeteciliğe 1957'de başladığını söyleyen Orhan Erinç yaptı.
Erinç, "Bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek amacıyla yaptıklarımıza, birilerine mesaj veriyormuş gibi bir mesaj veriyormuşuz anlayışı var. Gazetecilerden yargıç ve savcı gibi davranması bekleniyor. Bizim için olay haberdir. Yolsuzluk, kavga, dövüş bizim için haberdir. Yargıç ve savcılar için elde edilen belgeler yasal elde edilmemişse hukuken hiçbir değeri yoktur. Bizden istenen de yargıç ve savcılar gibi davranmaktır. Yolsuzluk ortaya çıkmış, belgeler yasaya aykırıysa savcı takipsizlik verir. Ama bu gazeteciler için haberdir" ifadesinde bulundu.
Erinç, 'Bizi tasfiye ettiler' diyen Mehmet Faraç 2010, Alev Coşkun 2013, Mustafa Balbay 2015 yılında ayrıldı. 3 farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar. İddianameye bakarsanız Cumhuriyet'in Atatürkçülüğü sanaldır. Niye? Çünkü 3 kişinin çıkmasıyla Cumhuriyet'in Atatürkçülükten çıktığı belirtiliyor. Bu 3 kişi dışında kalanların Atatürkçü olmadıkları anlamını çıkarıyor. Bu kabul edilemez. Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum" dedi.
Suçlamalardan en önemlisinin Cumhuriyet Vakfı'nı ele geçirmek ve yayın politikasını değiştirmek" olduğunu dikkat çeken Erinç, "Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı, Türkiye'nin gündeminin değiştiğini, yayın politikasının değişmediğini anlardı" ifadesinde bulundu.
Duruşmada, tutuklu sanıklardan Ahmet Şık savunmasına "3 gündür süren yargılamada, tırnak içerisinde söylüyorum, örgüt arkadaşlarım bu iddianamedeki her şeyi anlattı. Bu dosyanın içeriğine dair anlatacağım hiçbir şey yok" diyerek başladı.
Bunun üzerine araya giren Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, Şık'ı, "Savunmaya bağlı kal Ahmet Şık, köşe yazısı yazmanı istemiyoruz" diye uyardı.
Kuşkularını yazdığı için hapiste olduğunu iddia eden Şık, "Canını ortaya koyarak darbeyi engellemeye çalışanların yaslı aileleri başta olmak üzere herkesin gerçekleri bilmeye hakkı var. Söylediklerim bir savunma ya da ifade değildir, aksine ithamdır. Hak hukuk ve insanlık talepleri size ulaşmıyor, bu nedenle hiçbir talebim olmayacak. Söyleyeceklerim bundan ibarettir ve hiçbir şekilde savunma değildir ki bunu gazeteciliğe ve mesleğimin etik değerlerine hakaret sayarım. Çünkü gazetecilik suç değildir." ifadelerini kullandı.
"Şov yeri mi burası?"
Duruşma salonundaki izleyiciler savunmasını tamamlayan Ahmet Şık'ı alkışlayınca Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Ne yapıyorsunuz, şov yeri mi burası?" dedi.
Mahkeme Başkanı Dağ'ın, PKK'nın sözde üst düzey yöneticisi Cemil Bayık ile yapılan söyleşiyi sorması üzerine sanık Şık, "O yazı gazeteciliğin etik sınırları içinde yapılmış bir söyleşidir. Kendisinin söylediği hiçbir ekleme çıkartma yapmadan yazılan ve sadece dil bilgisi kurallarının uygulandığı bir haberdir" dedi.
Dağ'ın "Savcı Kiraz'ı şehit edenlerle konuşmanız 'barışı ve yaşamı' savunmaya uyuyor mu?" şeklindeki sorusunu ise sanık Şık, "İsterseniz sorularımı okuyun birlikte karar verelim. Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok. Ben ne yazdıysam arkasındayım. Çünkü iki kişinin neden bir savcının başına silah dayamak istediğini anlamazsak bu işler olmaya devam eder." yanıtını verdi.
Duruşmada savcılık yapan Başsavcıvekili Hasan Bölükbaşı da Şık'ı, "Esasa dayanmayan, sanki bir seminerde ders veriyor gibi savunma yapıyorsunuz, kimsenin kimseye ders vermeye hakkı yoktur. Biz de eğitim aldık, mesleğimizi sorgulama hakkınız yok." diye uyardı.
Bölükbaşı'nın "Hep FETÖ'den bahsettiniz, PKK ve DHKP/C'den bahsetmediniz" demesi üzerine ise sanık Şık, "Telaffuz ettiğiniz örgütler ve adını anmadığınız örgütler için söylüyorum, bu örgütler benim için haberdir." ifadelerini kullandı.
28.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince büyük salonda görülen duruşmada, avukatların beyanları ve savcının görüşünün ardından mahkeme heyeti kısa bir ara verdi.
Aranın ardından konuşan Mahkeme Heyeti Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, avukatlara teşekkür ederek, "Bu avukatlar sanıklar ve bizlerin zorunlu yol arkadaşlığıdır aslında olmasa da diyebiliriz. Ara kararımızı açıklayacağız. İzleyicilerden 5 gün gösterdikleri çabayı tekrar göstermesini rica ediyorum" dedi.
Mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Hacı Musa Kart, Güray Tekin Öz, Turhan Günay, Önder Çelik ve Hakan Karasinir hakkında yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliyesine karar verdi.
Diğer tutuklu sanıklar Ahmet Şık, Akın Atalay, Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu'nun, "Suçlamanın niteliği, lehine yardımda bulunulduğu söylenen örgütlerin silahlı terör örgütü olduğu, bu sanıkların davada eylemin irdelenmesi açısından önemli bir hareket noktası olan 'Cumhuriyet Vakfı Anayasası' olarak da tabir edilen vakıf senedi üzerindeki illiyetleri ile denetim görev ve sorumlulukları ile bu ilkelerden ayrılma çerçevesinde yardım suçunun ana hareket noktasının oluşabildiği, somut delillerin varlığı, üstlendikleri görev, dinlenmeyen tanıklar, sanık açıklamaları ve celse beyanları dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesi dikkate alınarak" bu hallerinin devamına hükmeden mahkeme, tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu'nun ise ByLock kullanıcısı olması nedeniyle bu halinin devamını kararlaştırdı.
Firari sanıklar gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ile İlhan Tanır hakkındaki yakalama kararının beklenmesini kararlaştıran mahkeme, ifade veren tutuksuz sanıkların duruşmalardan vareste tutulmasına hükmetti.
"Davayı bu yıl içinde bitirmeyi planlıyoruz"
Kararı okurken duruşmanın 11 Eylül'e Silivri'de görülmesine karar verildiğini vurgulayan Mahkeme Başkanı Dağ, davayı bu yıl içerisinde bitirmeyi de planladıklarına dikkati çekti.
Mahkeme heyeti, diğer ara kararlarında tutuksuz sanık Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulmasına karar vererek, Cumhuriyet Vakfı ve Yenigün Holding'in mali durumunun, Türk Ticaret Kanununun koşullarına uyup uymadığı, satılan gayrimenkullerden elde edilen bedellerin ne şekilde tasarruf edildiği hususunda atanacak bilirkişi raporunun alınmasını kararlaştırdı.
Cumhuriyet Vakfı'na ait olup Şişli'de satışı gerçekleşen gayrimenkulle ilgili cari alım satım fiyat aralığının belirlenmesi için seçilecek bilirkişi ile rapor alınmasına hükmedildi.
Ahmet Şık hakkında suç duyurusu
Savunma aşamasında tutuklu sanık Ahmet Şık'ın savunma kapsamında bildirdiği birtakım söz veya ithamlarının savunma sınırını aşarak suç unsuru teşkil edebileceği kanaatine varan mahkeme, Şık'a ait savunma bölümünün değerlendirilmesinin ardından gereği için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasını karara bağladı.
Mahkeme heyeti tanıklar İnan Kıraç, Alev Coşkun, Mustafa Pamukoğlu, Nevzat Tüfekçioğlu, Şükran Soner, Nail inal, Mehmet Faraç, Rıza Zelyurt, İbrahim Yıldız, Leyla Tavşanoğlu, Miyase İlknur, ve Aykut Küçükkaya'nın tanık olarak çağrılmasına hükmetti.
CEZA İSTEMLERİ
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca hazırlanan 274 sayfalık iddianamede, sanıklar Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Mehmet Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay'ın "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" suçundan ayrı ayrı 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
Gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik'in "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" ve "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçlarından ayrı ayrı 11,5 yıldan 43 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, sanıklar Bülent Utku, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya'nın "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" ve "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçlarından ayrı ayrı 9,5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmalarını öngörülüyor.
Ahmet Şık'a "PKK ve DHKP'/C"den hapis cezası istemi
İddianamede, sanıklar Güray Tekinöz ve Turhan Günay'ın "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" ve "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçlarından ayrı ayrı 8,5 yıldan 22 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
Twitter'daki "jeansbiri" hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu'nun "silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak" suçundan 15 yıldan 22,5 yıla, firari sanık İlhan Tanır'ın "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsi talep edilen iddianamede, Ahmet Şık'ın "PKK ve DHKP/C" silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülüyor.
İDDİANAME
İddianamede, sanıkların FETÖ mensubu olduğu ve ByLock kullandığı gerekçesiyle tutuklanan veya firari durumda olanlarla yoğun irtibatları bulunduğu belirtilerek, Ahmet Kadri Gürsel'in 92 ByLock kullanıcısıyla, Aydın Engin'in FETÖ/PDY İştişare Heyeti Üyesi ve "İsrail İmamı" Harun Tokak, Mehmet Orhan Erinç'in FETÖ/PDY İştişare Heyeti Üyesi Halit Esendir, Can Dündar'ın Önder Aytaç, Ekrem Dumanlı, meslekten ihraç edilen eski savcı Muammer Akkaş ve 10 ByLcok kullanıcısıyla iletişim kaydının bulunduğu kaydediliyor.
Twitter'daki "Fuatavni" hesabının paylaşımlarının gazetede haberleştirildiği anlatılan iddianamede, şu değerlendirmede bulunuluyor:
"15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün yaşanmasından sonraki dönemde, sosyal medya üzerinden aynı yöntemi izlemeye devam eden silahlı terör örgütü FETÖ/PDY'nin darbe girişimini bastıran kahraman Türk halkının birlik ve beraberliğini bozarak, toplumsal fay hatlarını harekete geçirmek amacıyla Ahmet Kemal Aydoğdu'ya ait 'jeansbiri' isimli profilden başlatılan 'Ak Silahlanma' etiketini gazete ve internet sitesinde haberleştirmiştir. Aydın Engin tarafından bu paylaşımın müstakil bir yazı konusu edilerek, kamuoyu nezdinde doğru ve inandırıcı olduğu yönünde kanaat oluşturmaya çalıştığı, böylece FETÖ/PDY'nin amaçlarına hizmet ettiği görülmüştür. Ahmet Kemal Aydoğdu'nun yaptığı sosyal medya paylaşımlarının başladığı andan itibaren Cumhuriyet gazetesi ve internet sitesinde yer bulduğu, bu nedenle Aydoğdu ve Cumhuriyet gazetesi yöneticisi bazı şüphelilerin fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri anlaşıldığından dosyası birleştirilmiştir. Ayrıca bu şahsın Bylock kullanıcısı olduğu tespit edilmiştir."
"Terör örgütleriyle ittifak halinde"
Cumhuriyet gazetesinin manipülasyon yaparak gerçeği perdeleyip terör örgütlerinin amacına uygun hareket ettiği belirtilen iddianamede, 2013 sonrasında Türkiye'ye yapılan uluslararası açık ve örtülü operasyonlarda aktif rol alan gazetenin, terör örgütleri FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C'nin eylemlerini perdeleyerek, basın özgürlüğü ve evrensel hukukun sağladığı ağır eleştiri içeren haber ve yorum yapma hakkının çok ötesinde geçmiş, kayıt dışı illegal siyasete zemin hazırlayarak Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı asimetrik savaş yöntemleriyle hedef tahtası haline getirmek üzere yoğun algı operasyonu başlattığı kaydediliyor.
"Atatürk tarafından ismi verilen ve Atatürk ilkelerinin savunuculuğunu yapmış bir gazetenin, son birkaç yıldır Türkiye Cumhuriyeti'ni yok etmeyi amaçlayan silahlı terör örgütlerinin amaçlarına aracı olmasının basit bir yayın politikası değişikliğiyle açıklanması mümkün değildir." denilen iddianamede, gazetenin manipülasyon yoluna gitmeyi tercih ettiği kaydedilerek, psikolojik harekatın en önemli gizli aracı olarak kullanılan manipülasyonla devletleri zayıflatmanın, terörle mücadeleyi etkisizleştirmenin, meşru olarak seçilmiş siyaseti ve siyasetçileri tartışılır hale getirerek kaos ortamı yaratmanın amaçlandığı aktarılıyor.
Cumhuriyet gazetesinde çıkan bazı haberlere yer verilen iddianamede, gazetenin 2013'ten sonra terör örgütleri FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C ile ittifak halinde olduğu vurgulanıyor.
Paralel yapı-04 Nisan (2017) 'İstanbul Cumhuriyet Gazetesi Yapılanması 19 sanık' davası
Paralel yapı-31 Ekim (2016) 'İstanbul Cumhuriyet gazetesi' soruşturması
(29 Temmuz 2017, 14:25)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: