Fetullahçı Terör Örgütü'nün ( FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Sanıklardan, Orgeneral Akar'ın eski özel kalem müdürü Kurmay Albay Osman Kılıç savunmasında Zekai Aksakallı ve Ömer Halisdemir'in Fetöcü olduklarını iddia etmesi ve 'Şehit Halisdemir'e, bildiklerini anlatmasın diye Semih Terzi'yi vurma emri verildi' demesi Mahkeme başkanının tepkisine neden oldu. Duruşmada savunma yapan sanıklardan eski Piyade Kurmay Albay Osman Kardal, darbede yer aldığını ve darbenin Fetö işi olduğuna inandığını itiraf etti. Kardal, mahkeme başkanının 'Darbeyi kimin yaptığını düşünüyorsun?' sorusuna 'FETÖ yapmıştır. Bunlara emir komuta içinde giren de var. Bir de işin içinde kendisini bulanlar var. Onlar yapmıştır, daha doğrusu onlara yaptırılmıştır. Bunun açığa çıkarılması gerekiyor. Darbenin içinde yer almış isim olarak bildiğim kimse yok' cevabını verdi. Duruşmada, karargaha giren vatandaşların üzerine ateş açarken görüntüleri ortaya çıkan ve yerde yatan yaralı bir kişiye tekme attığı iddia edilen eski Tuğamiral Sinan Sürer'in savunması 'bu kadarına da pes' dedirtti. Fotoğraflar ve görüntülerle kanıtlanmasına rağmen Sürer, savunmasında önce elindekinin tabanca değil cep telefonu olduğunu iddia etti. Ancak hakimin itirazı üzerine tabanca olduğunu kabul etti. Bu kez de ateş açmadığını ve kimseye tekme atmadığını iddia etti ve 'Bir tanık ateş ettiğimi söylesin, kafama sıkarım, tüm suçlamaları da kabul ederim. Kesinlikle ateş etmedim. Sadece korunma refleksi ile elimde tabancayı tuttum. Ateş etseydim, kolum geri teper, ateş ettikten sonra duman çıkardı. Eğer öyle bir şey olmuş olsaydı bu ortaya çıkardı. Yaralı birine tekme attığım iddiasını da kabul etmiyorum. Kimseye tekme atmadım. Refleks ile ayağımı yere vurmuş olabilirim. Kameraların görmediği yerde bu nasıl tespit edilmiş. Benim koridorda bulunduğum anda yerde yaralı kişi yoktu' dedi. Bir müşteki avukatının şehit edilen sivillerin vücudundaki mermilerin sanığın beylik tabancasından çıkıp çıkmadığını sorması üzerine Sürer, 'Silahlara çok aşina değilim. Tabancamın kaç milimetre mermi attığını bilmiyorum' cevabını verdi. Sürer'in bu sözlerine Mahkeme Başkanı, 'Sen nasıl subaysın? Bir tuğamiral kullandığı silahın kaç milimetre mermi attığını bilmez mi?' diyerek tepki gösterdi.
10.06.2017 12:14 Fetullahçı Terör Örgütü'nün ( FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
05.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün ( FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın 11'inci celsesine başlandı.
KURMAY ALBAY OSMAN KILIÇ
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada savunma yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın eski Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Osman Kılıç, darbe girişiminin kim tarafından yapıldığı sorusuna cezaevinde çok kafa yorduğunu söyledi. Kılıç, "Cevabı çok kompleks bir soru. İki ana grup var, sahne önündekiler ve sahne arkasındakiler" dedi. Kılıç, "Gülen'in terör örgütü lideri olduğunu düşünüyor musunuz" sorusuna ise "Cevap vermek istemiyorum" yanıtını verdi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 11'inci celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı.
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Özel Kalem Müdürü olan eski Kurmay Albay Osman Kılıç savunma yaptı. 15 Temmuz günü Genelkurmay Başkanlığı santralinden arandığını belirten Kılıç, Akıncı Üssü'nde Hava Kuvvetleri Komutanlığının ödül töreninin olduğunun söylenildiğini kaydetti. Kılıç, törene yardımcı olmasının istenilmesi üzerine Akıncı Üssü'ne gittiğini öne sürdü. Tatbikat olmadığını anlaması üzerine 20.30 sıralarında Akıncı Üssü'nden çıkmak istediğini söyleyen Kılıç, nizamiyeye doğru giderken kendisine silah doğrultulup çıkışına izin verilmediğini savundu.
Kılıç, ikinci bir emre kadar nizamiyeden giriş çıkışların yasak olduğunun söylendiğini belirterek, kendisinin bir odaya alındığını anlattı. Kılıç, "Bir müddet sonra Şükrü Seymen beni aradı ve Genelkurmay Başkanının durumunu sordu. Ben de Akıncı Üssü'nde olduğumu, Genelkurmay Başkanının durumunu bilmediğimi söyledim. Bana Genelkurmay Başkanının Akıncı Üssü'ne geleceğini, kendisine de bir kısım görevler verildiğini, benim bilgim olup olmadığını sordu. Herhangi bir bilgim olmadığını ve görevin ne olduğunu kim tarafından verildiğini sordum. Semih Paşa'nın aradığını ancak görevi paylaşamayacağını söyledi. Ben olağanüstü bir durum olduğunu ve uçuşların yasaklandığını duyduğumu anlatarak, görevin ne olduğunu ısrarla sordum. Ancak bulunduğu ortamda çok yoğun sesler geliyordu. Bu nedenle tam olarak anlaşamadığımız için mesajlaştık" ifadelerini kullandı.
"Ne görevi diye sorunca, 'o görevi biliyor' diye cevap verdiler"
Salondaki seslerden İstanbul'da köprülerin kapatıldığını, TSK'nın sıkıyönetim ilan ederek yönetime el koyacağını duyduğunu anlatan Kılıç, "Bunun üzerine oradan ayrılmak istedim ve kapıya vurdum. Güvenlikten sorumlu havacı albay geldi ve çıkışların yasak olduğunu, biraz sonra Genelkurmay Başkanının geleceğini ve geldiği zaman beni onun yanına götüreceklerini söyledi. Helikopter sesi duyulunca Genelkurmay Başkanının üsse geldiği konuşuldu. Belli bir süre sonra tam saatini hatırlamıyorum ama Mehmet Dişli Generalin bulunduğum binaya geldiğini gördüm. Yine bundan yarım saat sonra salonda 'Gökhan Şahin Sönmezateş ve Şükrü Seymen ile irtibatı olan var mı?' diye sordular. Benim kapıma gelip bana da sordular. Ben de Seymen ile akşam saatlerinde irtibat kurduğumu söyledim. Kendilerinin ulaşamadığını ve Şükrü'ye görevin iptal olduğunu söylememi istediler. Ne görevi diye sorunca, 'o görevi biliyor' diye cevap verdiler. Ben de akşam saatlerinde kendisiyle görüştüğümü uçuşların iptal edildiğini söylediğimi belirttim. Bununu üzerine konuştuğum kişi kızdı ve salona doğru yürürken, 'kendi kafanıza göre iş yapmayın, kendi kafanıza göre cep telefonlarıyla istediğiniz kişiyi aramayın' dedi. Sonra telefonumu aldılar ve orada beklememi söylediler. Gece nizamiyede vatandaşların içeri girmeye çalıştığını ve çatışmalar olduğunu öğrendim. Sabah saat 10.00 sıralarında karargaha gittik ve öğle sonuna doğru savcı gelerek gözaltına alındık" diye konuştu.
İddianamede yer alan ifadesini kabul etmediğini dile getiren Kılıç, OHAL nedeniyle ifadesinin kendisine okutulmadığını iddia etti. Kılıç, Muğla'da açılan davada da sanık olarak bulunduğunu belirterek, dava dosyalarının birleştirilmesini talep etti.
"Bu, fanteziye dayalı bir iddianame olarak görülmektedir"
Hakkındaki "Yurtta Sulh Konseyi üyeliği" suçlaması hakkında konuşan Kılıç, "Böyle bir Konseyin ismini ve varlığını çok sonradan öğrendim. Bu nedenle üye olmam söz konusu olamaz. Önceden ifade veren sanıklar böyle bir konseyin olmayacağını anlattılar. Üyesi değilim, varlığı bile şüpheli olan bir konseye üye olmadığımı nasıl kanıtlamaya çalışayım? 1960 yılındaki darbeye benzerlik olsun diye fantezi olarak 38 kişilik bir Konsey oluşturulmuştur diye düşünüyorum. Basından öğrendiğim kadarıyla listede 28. sıradayım. 1960'daki Konsey 27 kişi olsaydı belki de listeye giremeyecektim. Konseyin hiçbir toplantısına katılmadım. Söz konusu toplantılara katılan tanık veya sanıkların hiçbiri 'Osman Kılıç bu toplantıya katılmıştır' diye bir ifade kullanmamıştır. Bu, fanteziye dayalı bir iddianame olarak görülmektedir" iddiasında bulundu.
"FETÖ'ye üye değilim"
FETÖ üyesi olmadığını savunan Kılıç, üye olduğuna dair somut belge veya kanıtın olmadığını söyledi. Hayatının hiçbir döneminde örgütle ilişkisinin bulunmadığını anlatan Kılıç, "Üzerimde 1 dolar çıkmadı. Beni Konseye alan örgüt nedense 1 doları çok görmüş. Hiçbir okuluna, dershanesine gitmedim, Bank Asya'da hesabım yoktur. Cep telefonumda ByLock ya da benzeri bir program yoktur. Örgüte üyeliğim yoktur, atılı suçlamayı da reddediyorum" şeklinde konuştu.
"Olsa olsa kumpas olur, tiyatro olur"
Kılıç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Marmaris'te suikast uygulanması için talimat verdiğinin iddia edildiğini belirterek, bu suçlamayı da kabul etmediğini söyledi. Suikast girişiminin amatörce olduğunu savunan Kılıç, "Bunun adı suikast olmaz. Olsa olsa kumpas olur, tiyatro olur. Kimse de beni bunun içine çekemez" dedi.
"İki ana grup var, sahne önündekiler ve sahne arkasındakiler"
"Darbe girişimini kim yaptı" sorusuna Kılıç şu cevabı verdi:
"Darbeyi kim yaptı sorusuna cezaevinde çok kafa yordum. Cevabı çok kompleks bir soru. İki ana grup var, sahne önündekiler ve sahne arkasındakiler. Önündekiler hiyerarşi ya da emir komuta zinciri içinde olayların içinde kalmış personel. Tehdit veya teşvikle motive edilmiş, çoğunluğu üst rütbelerde bulunan askeri personel. Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde canı yanmış, intikam ateşiyle yanan personel için hedef haline getirilmiş TSK personeli. Diğerleri de kendisinin örgüte bağlı olduğunu itiraf eden bazı örgüt mensupları tarafından yapıldığını düşünüyorum. Sahne gerisi gruplarda kalabalık. Önce kim ne kazanç sağladı diye bakarsak, kapsamlı bir tasfiyeye başlayan bir grup. İkinci grup ise TSK'daki kritik kadroları, kamudaki kadroları paylaşanlar. Üçüncü grup söz konusu örgütle benzerliği olup da çıkar çakışması olan diğer cemaatler. Son grup ise küresel güçler ve üst akıldır. Sanırım tiyatro halen devam ediyor. Gelecek günlerde Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin."
Kılıç savunmasında, Akıncı Üssü'nde bulunduğu sırada, Cumhurbaşkanına suikast davasında yargılanan eski Binbaşı Şükrü Seymen'e 'görev iptal' mesajını iletmesini söylediklerini iddia etti.
PES DEDİRTEN ÖMER HALİSDEMİR İDDİASI
Sanık Kılıç, darbeyi kimin yaptığı yönünde kendisine soru sorulacağını bildiğini belirterek, bunun 3 ayrı grup tarafından emir komuta zinciri içinde rütbeli ve rütbesiz TSK personelinin kullanıldığını iddia etti. Şehit Ömer Halisdemir'e, bildiklerini anlatmasın diye Semih Terzi'yi vurma emri verildiğini iddia eden sanık Kılıç, "Çocukları örgütün okullarında okuyan ve Bylock kullanıcısı olduğu iddia edilen şehit Ömer Halisdemir'in görevi tamamladıktan sonra öldürülmesi emri verildiği yönünde iddialar var" yönündeki ifadeleri üzerine salondan tepkiler yükseldi.
MAHKEME BAŞKANINDAN SERT TEPKİ
Müşteki avukatların duruma tepki gösterirken Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, "Ölmüş insanların arkasından bari konuşmayın. Kim dedi sana bunları, kim iddia etti" şeklinde soru yöneltti. Sınık Kılıç ise Ömer Halisdemir'le birlikte görev yaptıklarını, sevdiği bir astsubay olduğumu belirterek, "Başkanım benim amacım maddi gerçeklerin ortaya çıkartılması. Bana bunları sorgum sırasında savcı söyledi. Savcı Halisdemir'i sordu. Ömer'i tanıyor musun? 'Bylock kullanıyor mu? Cemaatçi olabilir mi? diye sordu" iddiasında bulundu.
Şehit Halisdemir hakkındaki ifadelerine salondan tepki
Kılıç, Şehit Astsubay Ömer Halisdemir'e bildiklerini anlatmasın diye darbeci general Semih Terzi'yi vurma emri verildiğini iddia ederek, "Çocukları örgütün okullarında okuyan ve ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen şehit Ömer Halisdemir'in görevi tamamladıktan sonra öldürülmesi emri verildiği yönünde iddialar var. Bana bunları sorgum sırasında savcı söyledi. Savcı Halisdemir'i sordu, 'Ömer'i tanıyor musun? ByLock kullanıyor mu? Cemaatçi olabilir mi?' diye sordu" ifadelerini kullandı. Kılıç'ın bu sözleri üzerine salondan tepkiler yükseldi. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik ise "Ölmüş insanların arkasından bari konuşmayın" dedi.
"Terörist başının talimatı doğrultusunda mı böyle savunma yapıyorsunuz?"
Kılıç'ın savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorguya geçildi. Davanın savcısı Aytekin Cenikli'nin, "Darbe girişimi için tiyatro dediniz. Örgüt lideri Fetulah Gülen de tiyatro olduğunu söylüyor. Terörist başının talimatı doğrultusunda mı böyle savunma yapıyorsunuz?" sorusuna Kılıç, "Hayır" cevabını verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vekili Hüseyin Aydın, Kılıç'ın Şehit Astsubay Ömer Halisdemir ile ilgili sözlerine tepki gösterdi. Aydın, "Şehit Ömer Halisdemir'in avukatı olarak açıklama yapmayı uygun buluyorum. Ömer Halisdemir hakkında atılan iftira, alçak bir iftiradır. Bu FETÖ'cü teröristlerin duyduğu bir nefrettir. Böyle bir iddia ne insanidir, ne ahlakidir, ne de hukukidir" ifadelerini kullandı.
Kılıç, "Ben Ömer Halisdemir ile 12 yıl ÖKK'de çalıştım. Ekim ayında gittiğim savcılık ifademde savcılar bana 'Ömer'i tanır mısınız' diye sordular. 'ByLock olabilir mi, FETÖ'cü olabilir mi' diye sordular. Ben bunu duydum, bunu da söyledim" diye konuştu. Bunun üzerine Aydın, "Savcılık ifadesinde böyle bir soru yok. Savcılığın sorduğu her soruyu da burada dillendirmediniz, bunu dillendirmenizin bir amacı var biliyoruz" karşılığını verdi.
Gülen sorusuna "cevap vermek istemiyorum" yanıtı salonu karıştırdı
Kılıç, kendisine yöneltilen "Gülen'in terör örgütü lideri olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Cevap vermek istemiyorum. Bu yorum sorusu" cevabını verdi. Bu sözler üzerine mahkeme salonundan tepkiler yükseldi. Müşteki sıralarındaki vatandaşlar, "FETÖ'ye mi güveniyorsunuz" diye bağırmaya başladı. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in talimatıyla tepki gösteren vatandaş salondan çıkarıldı
Darbe gecesi Akıncı Üssü'ne tören görevi için gittiğini belirten Sanık Kılıç, "19.15 gibi kendi özel aracımla sivil kıyafetle Akıncı Üssü'ne giriş yaptım. Tören için geldiğimi söyledim ve beni 143. Filo önüne götürerek burada beklememi söylediler. Bir süre sonra görevi sormak için Ramazan Albay'ı askeri hattan aramak için bulunduğum yerden ayrıldım. Ramazan Albay bana o gün böyle bir görev olmadığını kendisinin böyle bir emir vermediğini söyledi. Burada beklerken ikinci bir emre kadar hava aracı hareketlerinin yasaklandığını öğrendim. Görevin olmadığını ve orada olağanüstü bir hareketlilik görünce, saat 20.30 gibi üsten çıkmak istedim. Ancak nizamiye bölgesinde bana silah doğrulttular. İkinci bir emre kadar üsten çıkışların yasak olduğu söylendi. Beni karargah binasının bulunduğu bölgede bir odaya kapattılar. Bulunduğum oda binanın girişinde ve salona yakın bir mesafedeydi. Salonda konuşulanları duyabiliyordum" dedi.
Odada beklerken, saat 21.30 sıralarında daha önce ÖKK'da birlikte çalıştığı Binbaşı Şükre Seymen'in kendisini aradığını söyleyen sanık Kılıç, "Nerede olduğumu ve Genelkurmay Başkanının durumunu sordu. Akıncı Üssü'nde olduğumu bu nedenle Genelkurmay Başkanı'nın durumunu bilmediğimi ilettim. Bana Genelkurmay Başkanının Akıncı Üssü'ne geleceğini, kendisine de bir kısım görevler verildiğini, benim bilgim olup olmadığını sordu. Herhangi bir bilgim olmadığını ve görevin ne olduğunu kim tarafından verildiğini sordum. Semih Paşa'nın aradığını ancak görevi paylaşamayacağını söyledi. Ben olağanüstü bir durum olduğunu ve uçuşların yasaklandığını duyduğumu anlatarak, görevin ne olduğunu ısrarla sordum. Ancak bulunduğu ortamda çok yoğun sesler geliyordu. Bu nedenle tam olarak anlaşamadığımız için mesajlaştık" diye konuştu.
İfadesinde, bulunduğu odada salonda konuşulanları rahat bir şekilde duyduğunu tekrarlayan Kılıç şöyle devam etti:
"Yarım saat sonra salondaki seslerden İstanbul'daki Boğaz köprülerinin kapatıldığını ve TSK'nın sıkıyönetim ilan ederek yönetime el koyacağı, Genelkurmay Başkanının da Akıncı Üssü'ne gelerek faaliyeti yöneteceği ve idare edeceği konuşuldu. Bunları bulunduğum odada duydum. Bunun üzerine oradan ayrılmak istedim ve kapıya vurdum. Güvenlikten sorumlu havacı Albay geldi ve çıkışların yasak olduğunu, biraz sonra Genelkurmay Başkanının geleceğini ve geldiği zaman beni onun yanına götüreceklerini söyledi. Saat 23.00 sıralarındaydı, helikopter sesi duyulunca Genelkurmay Başkanının üsse geldiği konuşuldu. Belli bir süre sonra tam saatini hatırlamıyorum ama Mehmet Dişli generalin bulunduğum binaya geldiğini gördüm. Yine bundan yarım saat sonra salonda Gökhan Şahin Sönmezateş ve Şükrü Seymen ile irtibatı olan var mı diye sordular. Benim kapıma gelip bana da sordular. Ben de Seymen ile akşam saatlerinde irtibat kurduğumu söyledim. Kendilerinin ulaşamadığını ve Şükrü'ye görevin iptal olduğunu söylememi istediler. Ne görevi diye sorunca, 'o görevi biliyor' diye cevap verdiler. Ben de akşam saatlerinde kendisiyle görüştüğümü uçuşların iptal edildiğini söylediğimi belirttim. Bununu üzerine konuştuğum kişi kızdı ve salona doğru yürürken, 'kendi kafanıza göre iş yapmayın, kendi kafanıza göre cep telefonlarıyla istediğiniz kişiyi aramayın' dedi. Sonra telefonumu aldılar ve orada beklememi söylediler. Gece nizamiyede vatandaşların içeri girmeye çalıştığını ve çatışmalar olduğunu öğrendim. Sabah saat 10.00 sıralarında karargaha gittik ve öğle sonuna doğru savcı gelerek gözaltına alındık."
Sanık Kılıç, savcılıkta verdiği ifadenin baskı altında alındığını ve bazı isimlerin zorla orada olduklarını söylemesinin istendiğini belirterek, "Bu ifademde geçen isimleri orada görmedim. Orada sadece hava subaylar vardı. Genelkurmay başkanının yanına gitmek istediğim ve bana Dişli generalin, 'yerinde kalsın' şeklinde talimat verdiği doğru değildir. Hakan Evrim'i gördüğü reddediyorum. İfademe ilave etmişler" iddiasında bulundu. Darbe hazırlıklarını denetleyip sonrasında Akıncı Üssü'ne gittiği yönündeki iddiaları reddeden Sanık Kılıç, o gün çocuklarına okul baktığını ardından Merkez Orduevi'ne gittiğini belirterek, gittiğini söylediği okulların ve Merkez Orduevinin kamera kayıtlarının incelenmesini talep etti.
Muğla'da görülen duruşmada Cumhurbaşkanına suikast girişiminden yargılanan Gökhan Şahin Sönmezateş ve Şükrü Seymen ile toplantı yaptığı ve bu kişilere talimat verdiği iddialarının da gerçekleri yansıtmadığını ileri süren Kılıç, "Şükrü Seymen ifadesinin işkence altında alındığını belirtmiş ve kabul etmemiştir. Sönmezateş ise bu davada verdiği ifadede yapıldığı söylenen bu toplantıyı kabul etmemiştir. Şükrü Seymen'e talimat verdiğim söyleniyor. 2 saat önce otelinden ayrıldığı bilinen Cumhurbaşkanın suikast girişimini anlamak çok zor. Bunun adı suikast olamaz. Tiyatro olur, kumpas olur" dedi.
Kılıç, savunmasını, "Tiyatro sanırım halen devam ediyor. Gelecek günlerde Allah devletimize, milletimize zeval vermesin" şeklinde tamamladı.
TUĞGENERAL ALİ OSMAN GÜRCAN
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında ismi geçen sanık eski Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan savunma yaptı.
Güneydoğu'da yaptığı görevler ve atandığı görevler hakkında bilgi veren Gürcan, "Gezi Parkı" eylemleri sırasında Ankara İl Jandarma Komutanlığı da yaptığını söyledi.
Bu dönemde Ankara Valisi'nin isteği üzerine gece hazırladığı birliğini 04.30 sıralarında Başbakanlık civarında konuşlandırdığını anlatan Gürcan, göstericilerin hep Başbakanlığa gelmeye çalıştığını ancak buna mani olduklarını ifade etti.
Gürcan, 17-25 Aralık sürecinden sonra generalliğe terfi ettirildiğini belirterek, rütbe verilmesinin hemen ardından dördüncü şark yeri olan Şırnak'a geldiğini söyledi.
Bölücü terör örgütüyle mücadele ettiklerini anlatan Gürcan, "Minnet ve şükranla anılan arkadaşlarım, 15 Temmuz günü maalesef, birliğime ve bana kurulan bir kumpas sonucu, durumu anladığımızda geri dönmemize rağmen şimdi terörist, hain olarak yargılanıyoruz. Terörist yaftası boynumuza yapıştırıldı. Hayır. Ne ben, ne personelim ne hain ne de teröristtir. Konu, kumpas bir emri yanlış anlamaktan kaynaklı ama gerçeği anlayınca kimsenin burnunu kanatmadan dönmeye çalışmaktan ibarettir. İnşallah adalet tecelli edecek, ben ve bütün personelim ailelerimize, özgürlüklerimize kavuşacağız." ifadelerini kullandı.
Mayıs sonu gibi Jandarma Genel Komutanlığından bir personelin arayıp Kanada'ya resmi gezi için seçildiğini söylediğini, kendisinin bunu istemediğini, 5-6 Haziran gibi Jandarma Genel Komutanı'nın dahili hattan arayıp operasyonlar nedeniyle tebrik ettiğini ve ailesiyle Romanya'ya yine bir görev için gitme emri verdiğini ifade eden Gürcan, gezinin 10-28 Haziran'ı kapsadığını, bu nedenle de pasaport ve hazırlık için izin alıp Ankara'ya geldiğini anlattı.
Gürcan, gezinin bitiminde raporu hazırlayıp sunduğunu ve birliğine dönecekken anne ve babasının ısrarı üzerine tümen komutanından tekrar izin aldığını ve ailesiyle memleketi Denizli'nin Çal ilçesine karayoluyla gittiğini iddia etti.
Bayram iznini Denizli'de geçirdiğini belirten Gürcan, 8 Temmuz'da akşam saatlerinde Ankara'ya döndüklerini bildirdi. Gürcan, geldikten sonra eski Kastamonu Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Faruk Bal'ı aradığını ve bayramını kutladığını, "Görüşemiyoruz." deyince aracına binip buraya gittiğini ve bir iki saat kalıp döndüğünü söyledi.
"Darbe toplantısına katılmadım"
Birliğine 9 Temmuz sabahı uçakla Şırnak'a giderek ulaştığını belirten Gürcan, iddia edildiği üzere Adil Öksüz liderliğinde Ankara Konutkent'teki bir villada 6-7-8-9 Temmuz'da yapılan darbe girişimi toplantılarına katılmadığını savundu.
Gürcan, 14 Temmuz'da açıköğretim sınavına katılacak personelin sınava gireceği illere intikalini takip ettiğini, bir grubun da Mardin'e gittiğini anlatarak, 15 Temmuz'un ise normal bir mesai günü olarak başladığını öne sürdü.
Akşam saatlerinde makamına geçtiğini, bu sırada evrak arzı gibi sebeplerle odasına gelenler olduğunu dile getiren Gürcan, şöyle konuştu:
"21.30-21.45 civarı tugay muhabere merkezine Genelkurmay Silahlı Kuvvetler Komuta Merkezi amiri imzalı değil de isimli mesajı rütbeli biri getirdi. 'Harekat Yıldırım ibareli bir emir geldi komutanım.' dedi. Okudum. 'Derhal kurmay başkanını çağır.' dedim. O da kışlada kalıyordu. Hemen geldi. Mesajı kendisine söyledim ve 'Derhal dört tabur komutanını çağır.' dedim. Arkadaşlar odama geldi. Sonra onlara emirlerini okudum.
Okurken dahili hattan İkinci Ordu Komutanlığı Harekat Başkanı olan Albay Erkan Varol aradı. 'Komutanım, birliğinizle ilgili, birliğinizin Ankara'ya intikaliyle ilgili bir mesaj geldi. Gördünüz mü?' dedi. 'Şu an elimde, bakıyorum.' dedim.
'Birliğinizi ivedilikle Ankara'ya istiyorlar. Bunun için askeri uçak gönderiyorlar.' dedi. Ciddi bir olay olduğunu, önünün alınmasında zorluk yaşanan büyük olayların, terör eylemleri, sabotaj yaşandığını düşünerek ve İkinci Ordu'dan aranmam nedeniyle bu değerlendirmeyi keserek, 'Arkadaşlar hemen birliklerinizi hazırlayın, yarım saat-45 dakikaya çıkacağız. Ek bir şey almadan, ne varsa malzemeleriyle araçlara bindik. Bu sırada Mardin'den gelen konvoy henüz ulaşmamıştı."
Darbeyle ilgili planlama olsa Mardin'e giden birliği de bırakmayacağını savunan Gürcan, gelen intikal emri için yola çıktıklarını ancak darbe girişiminden haberleri olmadığını öne sürdü.
Bu sırada Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Şırnak valisi emir verdi mi?" şeklindeki sorusunu ise Gürcan, kendisinin Şırnak Valisi'ne bağlı olmadığını söyledi.
Gürcan, "Benim mülki görevim yok. Benim Kara Kuvvetleri birliğinden farklı bir konumum yok." diye konuştu.
İntikal emrine istinaden ilk hazırlanan üç ve dördüncü taburla yola çıktığını ifade eden Gürcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"22.30-23.00 civarı intikalle Cizre'ye geldik. Cizre'de önde bulunan arkadaşlarım bana polislerin yolu kapattığını söyledi. 'Niye?' dedim. Ömer müdür vardı, ilçe emniyet müdürü. Aradım. 'Hayırdır?' dedim. 'Genelkurmay Başkanlığının emri geldi. Bizi Ankara'ya bekliyorlar. Uçak gönderiyorlarmış.' dedim. 'Komutanım, tümen komutanımız emir verdi, sizi geçirmemi istemiyor.' dedi. 'Neden?' dedim? 'Komutanım kendisini arayın, beni arada koymayın.' dedi. Telefon kapandı. Ben müdürle yüz yüze görüşmek için ilerledim. Müdürü göremedim. Bu arada bizim iki aracın polisin bir veya iki aracının da ilerisine geçtiğini gördüm."
Bu sırada bir polis memurunun kurma kolunu çeker gibi olduğunu, bunun üzerine askeri personelin de hamle yapmak istediğini, sanki hasım pozisyonuna düşüldüğünü anlatan Gürcan, bu sırada gerideki tabur komutanlarının da geldiğini ancak birliği geri çekmeye karar verdiğini söyledi.
-"Kandırıldığını" Cizre'de anlamış
Gürcan, bu sırada tümen komutanını da aradığını, Genelkurmay Başkanlığının intikal emrinden bahsettiğini ifade ederek, komutanının da "Ali Osman geri dön." dediğini bildirdi.
Bu sırada yanına gelen dördüncü tabur komutanı İsmail Aktaş'ın telefondan bakıp "Sanki bir grubun, paralelcilerin yaptığı bir eyleme alet oluyoruz." gibi bir şeyler söylediğini belirten Gürcan, Cizre'ye atanan tank tabur komutanının da gelip bunun bir darbe girişimi olduğu, paralelcilerin oyununa gelmemeleri, Genelkurmay Başkanlığında da çatışma yaşandığı yönünde ifadeler kullandığını dile getirdi.
Kandırıldığını anlayıp Şırnak'a dönüşe geçtiğini ancak burada da emniyet güçlerinin önlerini kestiğini ifade eden Gürcan, "TEM ve Özel Harekat şube müdürü vardı. Sitemli bir şekilde 'Siz de mi bize silah çekiyorsunuz?' dedim. 'Tugaya dönüyoruz.' dedim. Onlar da 'Tümen komutanınız aramanızı istiyor.' dedi. Hiçbir polis 'Darbe var, savcılık sizi gözaltına aldı.' diye bir şey iletmedi. İletseydi gereğini yapardım." diye konuştu.
Tümen komutanını aradığını ve kurmay başkanının telefonu açtığını, kendisini birliğe beklediklerini belirten Gürcan, gönderilen araçla tümene intikal ettiğini söyledi.
"Ben bu olayın darbe olduğunu Cizre'de öğrendim. Öğrenir öğrenmez kimseye zarar gelmeden personelimi kışlaya döndürmeye çalıştım. Ben ve personelim pusuya düşürüldüm. Terör eylemine uğrandığını düşünerek intikal emrini uygulamaya çalışmaktan başka bir amacım yoktu." diyen Gürcan, birliğine darbe girişimi için bir hazırlık emri de vermediğini öne sürdü.
Gürcan, sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeliğini de kabul etmedi.
ByLock iddiasını da reddetti
Darbecilerin sözde atama listesinde kendisine Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü görevinin verildiğini anlatan Gürcan, emniyet müdürlüğünün yerini bile bilmediğini savundu.
Gürcan, "FETÖ'nün emniyetin içinde bu kadar adamı varken, öncesinde, sonrasında bu kadar adam atılmış, tutuklanmışken emniyet dışından, ünü, sanı, popülerliği düşük birinin bu göreve atanması inandırıcı değil." ifadelerini kullandı.
Suçsuz olduğunu öne süren Gürcan, şöyle devam etti:
"Kışlada kal' emrini vermeyenler darbecilerle aynı suça ortaktır. Benim birliğime böyle bir emir gelseydi tuzağa düşmeyecek ve vatana hizmette olacaktık. Bu oluşumun içinde hiçbir zaman olmadım. İhraç edildiğim güne kadar görevimi sadakatle yerine getirdim. Kimsenin adamı olmadım, kimseye de 'Benim adamım ol.' demedim. Düsturum vatanıma ve milletime doğruluk ve sadakatla hizmet etmektir. Kıblem hiç değişmedi, ellerimi hep Rabbime, semaya açtım, kimseye minnet duymadım. Ne şucuyum ne de bucuyum, Türk oğlu Türk'üm. Gerçekler elbet birgün ortaya çıkacak ve adalet yerini bulacaktır."
Gürcan, ByLock kullandığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını öne sürdü.
Ali Osman Gürcan, "Darbeyi kimin yaptığını düşünüyorsunuz?" sorusuna, "Zor bir soru ama şunu biliyorum, ben yapmadım. FETÖ de yapmış olabilir, FETÖ'nün yanındaki insanlar da yapmış olabilir." yanıtını verdi.
Havaalanı kapalı olduğu için kışlasına döndüğü iddiası hatırlatılan Gürcan, "Havaalanının kapatıldığının farkında değilim, bilmiyorum. Bunların ayarlandığını, intikalle gittiğimi düşünüyorum. Önüm kesilmese Cizre Havaalanı'na kadar gideceğim. Ben nasıl yardım edebilirim derdindeyim." şeklinde konuştu.
Gürcan, "Fetullah Gülen'i terör örgütü elebaşı olarak kabul ediyor musunuz?" sorusuna "Ediyorum." karşılığını verdi.
Gürcan'ın savunmasının ardından duruşma yarına ertelendi.
Yarınki celsede sanıklardan Ahmet Bircan Kırker, Osman Ünlü ve Ramazan Gözel'in dinlenilmesi bekleniyor.
06.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor.
Davanın 12'nci celsesi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın eski Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Ramazan Gözel'in savunmasıyla başladı.
İddianamede, sanık Gözel'in Orhan Yıkılkan ve Mehmet Dişli ile eylemlerin organizasyonu ile ilgili görüşmeler yaptığı, darbe saatinin geriye çekilmesinin ardından Gözel, Mehmet Partigöç, Orhan Yıkılkan ve Mehmet Dişli ile süratli şekilde plan organize edildiği bilgisine yer veriliyor.
Orgeneral Akar'ın darbe girişimini onaylamaması üzerine onu derdest etmek için Ramazan Gözel'in, Orhan Yıkılkan, Serdar Tekin, Abdullah Erdoğan ve Levent Türkkan ile odaya giren kişiler arasında olduğu da ifade edilen iddianamede, Gözel'in Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ı da Genelkurmay Başkanı Akar ile görüştürme bahanesiyle Karargaha çağırarak derdest edilmesini sağladığı belirtiliyor.
Gözel'in ardından, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okul Komutanlığına giderek komutayı ele alıp mevcut tümen komutanı Tümgeneral Erdoğan Akyol'un derdest edilmesi emrini verdiği belirtilen eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Ahmet Bican Kırker ile sözde atama listesinde Ankara Sıkıyönetim Komutanı ve 4. Kolordu Komutanı olarak görevlendirilen Polatlı'daki Topçu ve Füze Okulu Komutanı Tümgeneral Osman Ünlü'nün de savunma yapması bekleniyor.
Gözel ile savunma yapması beklenen Kırker ve Ünlü'nün isimleri, sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında da geçiyor.
KURMAY ALBAY RAMAZAN GÖZEL
Sanık Gözel, darbe girişiminin yaşandığı akşam, ABD ve Belçika'nın yanı sıra İngiltere Büyükelçiliği ile yaptığı telefon görüşmelerini inkar etti. Söz konusu görüşmelerin başkaları tarafından özel telefonu üzerinden yapılmış olabileceğini savunan Gözel'in aynı saatlerde yaptığı bazı görüşmeleri kabul etmesi ise dikkat çekti.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz akşamı, davanın sanıklarından eski Tümgeneral Mehmet Dişli'nin Genelkurmay Başkanına arza çıktıktan kısa bir süre sonra koridordan seslerin gelmeye başladığını anlatan Gözel, "Komutan katında bir grup silahlı Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) askeri vardı. Yere çökmüş vaziyette emniyet almışlardı. 'Siz kimsiniz' diye sordum, içlerinde biri, emniyet almaya geldiklerini söyledi. Bana garip geldi ama yukarıya çıktıklarına göre güvenlikten sorumluların bundan haberi vardır diye düşündüm." iddiasında bulundu.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın karargaha geldiğinin bilgisini aldığını, onu karşılamak için giriş katına indiğini belirten Gözel, burada tam teçhizatlı askerlerin bulunduğunu söyledi.
Bu sırada nizamiye bölgesinde çatışma seslerinin geldiğini aktaran Gözel, Çolak'ın darbeciler tarafından derdest edilmesi emri vermediğini iddia ederek, "Komutan içeriye girdiğinde 'yatın yatın' diye bir ikaz geldi. İçeri baktığımda bazılar yere yatmış, bazıları ayaktaydı. Bana yakın bir personele 'Ne yapıyorsunuz? Komutanları kaldırın' dedim. Sonra komutanlar ÖKK mensuplarının eşliğinde yukarı çıktılar." ifadelerini kullandı.
"Yüzbaşının gözlerinizin önünde vurulması normal miydi?"
İddianamede Çolak'ın koruma müdürü Yüzbaşı Burak Yıldırım'ı vurmaları için ÖKK personeline emir verdiğine dair iddiaların yer aldığını belirten Gözel, şöyle devam etti:
"Burak Yıldırım'ın kapıya doğru geldiğini gördüm, elinde silah yoktu. Kendisine 'sakin ol' dedim. Yanımdan ÖKK personelinin geçtiğini gördüm kafamı çevirdiğimde koruma müdürünün elinde silah vardı, silah sesi geldi. Kimin kime ateş ettiğini görmedim. Benim yaşadıklarım ve hatırladıklarım bunlar. Kuvvet komutanını karşıladığımda heyecanla içeri girmelerini istediğim belirtiliyor. Silah seslerini duyunca refleks olarak söylemiş olabilirim."
Çapraz sorgu sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın "Genelkurmay Başkanlığı karargahında gözlerinizin önünde bir yüzbaşı vuruluyor. Siz hiçbir şey olmamış gibi çay içmeye çıkıyorsunuz. Bu durum sizin için normaldi miydi?" sorusuna sanık Gözel, "Mermi sekmesi olabilirdi. İki ateş arasında kalabilirim diye oradan uzaklaştım." cevabını vermekle yetindi. Gözel, Yüzbaşı Yıldırım'ın vurulmasıyla ilgili Orgeneral Akar'a bilgi vermediğini, odasına giderek çalışmalarına devam ettiğini ifade etti.
Kara Kuvvetleri Komutanının derdest edilmesiyle ilgili kendisinin bilgisi olduğunu da kabul etmeyen Gözel, bu yönde kimseye emir vermediğini savunarak, şunları söyledi:
"Kara Kuvvetleri Komutanlığı koruma müdürü ifadesinde, karargaha girişini engellediğimi, vurulması için de ÖKK personelini yönlendirdiğimi söylüyor. Ancak kendisiyle fiziki bir temasım olmadı. ÖKK mensubuna böyle bir emir vermedim, konuştuğumu hatırlamıyorum. Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkilerden sorumlu Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü'nün derdest edilmesi emrini de ben vermedim. Bir ara emir subayının odasına geldi, orda bir görüştük daha sonra karşılaşmadık. İfadesinde komutanın makamına girmek istediğini ama benim onu engellemeye çalıştığımı iddia ediyor. 'Bu da listede, bunu da alın' diye emir verdiğimi söylemiş. Özkürkçü'yü tanıyorum, Genelkurmay'da beraber çalışıyorduk. Ara sıra görev çatışması yaşıyorduk. Husumetten dolayı ikinci ifadesinde bir senaryo yazmış. Zaten bu konu, onun uzmanlık alanı. Polis korumalarının da yukarı çıkmak istediğini ancak benim bunlara 'tatbikat var' diye engel olduğum söyleniyor. Kendilerini korumak için böyle söylediklerini düşünüyorum."
"Darbeye katılmadım"
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın dinlenme odasında olduğunu emir subayından öğrendiğini, kısa bir süre sonra Akar'ın sanık eski tümgeneral Mehmet Dişli ve ÖKK mensuplarıyla birlikte merdivenlerden indiğini gördüğünü söyleyen Gözel, "Uzaktan gördüğüm kadarıyla bir zorlama yoktu. Olumsuzluk görmedim. Emniyet maksadıyla Akıncı'ya götürüldüğünü öğrendim. Nizamiyede ölen personelin olduğu söyleniyordu. TRT'de bildiri okundu, bunun emir komuta zinciri içinde yapıldığını düşündüm. Cumhurbaşkanının açıklaması üzerine bir grubun kalkışması olduğunu anladım. Bu saate kadar komuta katından hiç ayrılmadım. Konusu suç teşkil edecek bir emir vermedim, darbeye katılmadım." iddiasında bulundu.
İddianamede ve bazı tanık beyanlarında Akar'ın alıkonulması sırasında odada bulunduğuna dair beyanların yer aldığını aktaran Gözel, bu açıklamaların Genelkurmay Başkanı eski emir subayı sanık Levent Türkkan'ın ifadesinde de yer aldığını ancak bu esnada odada bulunmadığını öne sürdü.
ABD ve Belçika ile yaptığı görüşmeleri hatırlayamadı
Sanık Gözel, 15 Temmuz akşamı yurtiçi ve yurt dışı ile yaptığı telefon görüşmelerine ilişkin savunma yapmak istediğini dile getirdi. HTS kayıtlarına yansıyan onlarca arama kaydı için "hatırlamıyorum", "bilmiyorum" ve "aramadım" ifadelerini kullanan Gözel, biri şahsi diğeri resmi görevde kullanmak üzere iki telefonu olduğunu söyledi.
Bu telefonların çalışma odasında bulunduğunu iddia eden Gözel, "HTS kayıtlarına yansıyan birçok kişiyi tanımıyorum. Görüşmedim. Telefonumu başkaları kullanmış olabilir mi? Bilmiyorum. Acil durumlarda bakılsın diye görev telefonumda şifre yoktu. Darbeye karıştığı iddia edilen kişilerle görüşmem yok." dedi.
ABD ve Belçika'nın yanı sıra İngiltere Büyükelçiliği ile yaptığı telefon görüşmelerini de kabul etmeyen Gözel, şöyle devam etti:
"Amerika ile yapılan görüşmedeki telefon numarasının kime ait oluğunu bilmiyorum. Amerika ile görüşmedim, bu aranan NATO personeli mi başka biri mi bilmiyorum. Bir sonraki numara Belçika. Hakeza Belçika ile de görüşmedim. Kayıtlarda İngiltere Büyükelçiliği de var. Onlar mı bizi aradı biz mi aradık bilmiyorum. Murat Çelik var, MHP Özel Kalemi. Ben onlara neler olduğunu anlattım. CHP'den de Tuncay Ceylan aradı, onlara da aynı bilgiyi verdim."
Hazırlık aşamasındaki ifadesinde "sanık Mehmet Partigöç'ün komuta katına gelerek herkesin emniyetini alması için emir verdiği" şeklinde bir beyanı hatırlamadığını savunan Gözel, müşteki avukatlarının "Olayları engellemek için ne yaptınız?" sorusuna, "Ben bir şey yapmadım." cevabını verdi.
"Darbeyi kimin yaptığını bilmiyorum"
Sanık Gözel'in savunmasından sonra çapraz sorgusuna geçildi.
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın "MHP ve CHP genel başkanlarının özel kalem müdürleri sizi arıyor ve 'Genelkurmay Başkanı görevinin başında' diyorsunuz ama Genelkurmay Başkanı o sıralarda Akıncı'da değil mi? Bu şekilde muhalefet partilerinin liderlerini yanıltmıyor musunuz?" sorusunu yöneltti.
Sanık Gözel, söz konusu kişileri yanıltmadığını savunarak, "Genelkurmay sadece makamından yönetilmiyor, aranıldığı sırada Komutan Akıncı'daydı ama detaylarını anlatamayız. Bizler mümkün oldukça kısa ve yüzeysel konuşuruz. Size uygun gelmeyebilir ama askeri usullere göre hareket ettik." cevabını verdi.
Gözel'in, karargahta bulunduğu sırada silah seslerinin geldiğini, güvenlik gerekçesiyle dışarı çıkmadığını belirtmesi üzerine avukat Ayhan, "Evet, siz içeride rahat rahat hareket ederken, biz vatandaşlar, ellerimizde bayraklarımız, terliklerle dışarıdaydık." karşılığını verdi.
Bu sırada sanıkların gülmesi üzerine Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, "Ne gülüyorsunuz? İnsanlar öldü." diye tepki gösterdi.
"Bu darbenin bir Pentagon ya da NATO operasyonu olduğu açık"
Sanık eski Genelkurmay Başkanlığı Güvenlik Subayı Yarbay Gökhan Eski'nin avukatı Sidar Yurtçiçek de sanığın iddianamedeki arama kayıtlarının bazılarına ilişkin açıklama yaptığını belirterek, "Amerika'da aradığınız yer, Washington DC, özel bir bölge. Pentagon ile bazı askeri ve güvenlik birimleri var. İkincisi de Belçika'daki NATO merkezi. Sonuncusu da sizi arayan İngiltere Büyükelçiliği. Bu darbenin bir Pentagon ya da NATO operasyonu olduğu açık." değerlendirmesini yaptı.
Bunun üzerine sanık Gözel de "Görüşmelerle ilgili savunmamda belirttim. Amerika'da görev yaptığım için Washington DC'nin ne olduğunu biliyorum. Açık yüreklilikle söylüyorum, görüştüğümü hatırlamıyorum. Avukat bey, bunun NATO operasyonu olduğunu da nasıl bağlantı kurdu bilmiyorum." savunmasını yaptı.
- "NATO değil, o değil bu değil, biz mi yaptık bu darbeyi?"
Mahkeme Başkanı Dik'in "NATO değil, o değil bu değil, İngiltere değil. Biz kendimiz mi yaptık bu darbeyi?" sorusuna Gözel, "Kimin yaptığını bilmiyorum, görüşmedim, görüşsem görüştüm diyeceğim." karşılığını verdi.
TUĞGENERAL AHMET BİRCAN KIRKER
Davanın 12'nci celsesi tamamlandı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın öğleden sonraki kısmında darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığında Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı olan eski Tuğgeneral Ahmet Bircan Kırker savunma yaptı. Sözde atama emri ile Etimesgut Zırhlı Birlikler Okul ve Tümen Komutanlığına atanan Kırker, hakkındaki suçlamaları reddetti. Kırker, darbe girişimi ile ilgili bir bağlantısının olmadığını, darbeye yönelik emir vermediğini öne sürdü. "Yurtta Sulh Konseyi" tabirini ilk kez darbe mesajında gördüğünü söyleyen Kırker, Konseye üye olmadığını savundu.
"Askerliği öğrenseydim burada olmazdım"
Kırker'in savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Bir kısım şehit yakını ve gazilerin avukatı Fatih Atalay, "Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığının komutasını silahlı terör saldırısını önlemek amacıyla aldığınızı söylüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ne Genelkurmay Başkanlığına ne de Zırhlı Birliklere işgale yönelik bir saldırı yok. İşgale yönelik tedbir almanız bizi güldürüyor. Siz nasıl askersiniz?" ifadelerini kullandı. Bu sözler üzerine Kırker, "Askerliği öğrenseydim burada olmazdım" dedi. Atalay ise "Doğru askerliği öğrenememişsiniz" cevabını verdi.
"Benim kafamda enteresan izler bırakan bir adamdı"
"FETÖ'nün liderini biliyor musunuz? FETÖ'den şikayetçi olacak mısınız?" yönündeki soruya Kırker şu yanıtı verdi:
"Ben Fetullah Gülen'in ismini ilk defa 1986 tarihinde Harp Okulu birinci sınıftayken duydum. Bazı arkadaşlarımız bir soruşturma çerçevesinde okuldan atıldılar. Gülen'in adından çok nurculuk ve irtica diye söyleniyordu. Arada da Gülen diye duymuştum. Okuldayken bana anlatılanlardan Gülen'in kara cübbeli, kara sakallı, eli satırlı bir adam olduğunu düşünüyordum. Daha sonra televizyonda Atilla İlhan dedi ki; 'Atatürk'ün istediği hoca tipi bu. Hem bilime saygısı var hem de dini duygulara vakıf.' Dikkatimi çekti. Bir müddet sonra televizyonlara çıktı 'Ben bütün okullarımı Milli Eğitim Bakanlığına devredebilirim. Bütün yaptığım faaliyetler MİT ve Emniyet'in kontrolünde yapıldı' dedi. Benim kafamda enteresan izler bırakan bir adamdı."
Kırker'den sonra eski Polatlı'daki Topçu ve Füze Okulu Komutanı Tümgeneral Osman Ünlü savunma yaptı. Hakkındaki suçlamaları reddeden Ünlü, Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmadığını öne sürdü. Polatlı'daki eylemlere ilişkin açılan davada da yargılandığını anımsatan Ünlü, bu davanın diğer dava ile mükerrer olduğunu düşündüğünü belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etti.
Ünlü'nün savunmasının tamamlanmasının ardından duruşmanın bugünkü celsesi tamamlandı. Yarınki celsede sanıklardan Ömer Faruk Harmancık ile Osman Kardal'ın savunma yapması bekleniyor.
07.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor.
Davanın 13'üncü celsesi, eski Piyade Kurmay Albay Osman Kardal savunmasıyla başladı.
Sıkıyönetim mesajlarında ismi var
Kardal'ın ismi, darbe girişimi gecesi eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç imzalı "atama" mesajında Genelkurmay Cari Harekat Daire Başkanı olarak geçiyor.
İddianamede Kardal'ın, darbe gecesi Harekat Merkezi'ne sorumlu olarak girdiği, ayrıca o gece TSK'nın MEDAS sisteminden gönderilen mesajlarda da imzasının olduğu belirtiliyor.
Kardal'ın ardından, eski İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Özkan Aydoğdu'nun savunma yapması bekleniyor.
İddianamede, Aydoğdu'nun genel darbe planının İstanbul organizasyonunu yapan ekibin içinde yer aldığı, bu doğrultuda Sabiha Gökçen Havalimanı'nın kontrol altında tutulması, kontrolü Kuleli Askeri Lisesine verilen iki boğaz köprüsünün takviye edilmesi, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünün ele geçirilmesi, Telekom'un ablukaya alınması, çevre yolu bağlantılarının kontrol altında tutulması eylemlerini uygulayan ekibe liderlik ettiği ifade ediliyor.
Bugün savunma yapması beklenen eski Kuzey Deniz Saha Kurmay Başkanı Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık'ın ismi de sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyeleri arasında geçiyor. İddianamede, Harmancık'ın, Deniz Kuvvetleri ile ilgili darbe girişimine yönelik genel anlamdaki planlamaları eski Tuğamiral Sinan Sürer ile yaptığı, bu planlamalar kapsamında Türk Donanmasının yüzde 70'ini oluşturan, fırkateyn, korvet ve hücumbot olmak üzere 29 ana muharip gemisinin darbe faaliyetlerine katılmak üzere hazır hale getirildiği kaydediliyor.
İddianamede, örgüt tarafından hazırlanan atama listesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı göreviyle terfi ettirilmek istendiği bilgisine de yer verilen Harmancık'ın ismi, meslekten ihraç edilen ve Almanya'ya kaçtığı belirlenen örgüt mensubu öğretmen tarafından o gece dağıtılan telefon hatlarını kullananlar arasında da yer alıyor.
Ömer Faruk Harmancık'ın, 6-7-8-9 Temmuz 2016'da Ankara Konutkent'teki villada, Adil Öksüz liderliğinde yapılan darbe planı ile ilgili organizasyonun toplantılarına katıldığı, sevk ve idaresini yapan ekibin içinde bulunduğu kaydedilen iddianamede, villada yapılan parmak izi incelemesinde Harmancık'ın parmak izine de rastlandığı tespiti bulunuyor.
Kardal ve Aydoğdu'nun da isimleri de sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında yer alıyor.
KURMAY ALBAY OSMAN KARDAL
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada savunma yapan Kardal, darbe girişiminden önce Genelkurmay Başkanlığında kritik bir şubede bulunduğunu söyledi.
Bu göreve getirilmeden önce hakkında "hassas kaynak araştırması" yapıldığını söyleyen Kardal, bu güvenlik çalışmasını davanın sanıklarından eski General Amiral Şube Müdürü Cemil Turhan tarafından da yürütüldüğünü ifade etti.
Askerlik görevi boyunca FETÖ ile bağının olmadığını savunan Kardal, FETÖ'nün "Hava Kuvvetleri imamı" firari sanık Adil Öksüz başkanlığında yapılan darbe toplantılarına katılmadığını iddia etti.
Darbeyi desteklemediğini, 15 Temmuz akşamı silah kullanmadığını öne süren Kardal, gece boyunca harekat merkezinden durumu anlamaya çalıştığını söyledi.
Sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeliğini de kabul etmeyen Kardal, söz konusu oluşumla ilgili bilgisinin bulunmadığını savundu.
Darbe girişiminin yaşandığı gece askeri birliklere gönderilen illegal emir mesajlarından haberinin olmadığını, söz konusu mesajların başkaları tarafından gönderilmiş olabileceğini öne süren Kardal, "Adım ve makamım kullanılarak şahsıma komplo kurulmuştur. Harekat merkezinden çekilmiş, hazırlanmış bir evrak yoktur. Silah Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi dışında başka bir bilgisayardan benim adıma çekilmiştir. Şehit ailelerine saygım sonsuz. Herkese Allah'tan rahmet diliyorum. Ben bir gram mesaj, bir emir verdiysem cezalandırılmaya hazırım." diye konuştu.
Aynı biriminde görevli Yüzbaşı Sedat Taşkın'a darbe yapılacağını söylediği iddia edildiğini aktaran Kardal, "Taşkın'ın ifadesinde böyle bir husus yer almamaktadır. Suriye'de ihdas edilecek güvenlik bölgesi kapsamında yapılacak çalışmaları gözlemlemesi için görevlendirmiştim." ifadelerini kullandı.
İddianamede darbeyi önlemeye yönelik girişimde bulunmadığına dair tespit yapıldığını aktaran Kardal, "Bu iddia mesnetsizdir. Gece boyunca yanımdaki vardiya amiri Albay Armağan Ustael'i esir aldığım iddia edilmektedir. Hiçbir zaman kendisi esir alınmadı. Birilerinin esir alındığına dair fotoğraf yoktur. Görüntüler bir kanıt ise esir aldığını iddia eden Ustael'in beyanları gerçeği yansıtmamaktadır." savunmasını yaptı.
Genelkurmay'da yaşanan çatışmaları terör saldırısına karşı Özel Kuvvetler Komutanlığı personelince alınan önlemler olarak düşündüğünü öne süren Kardal, "Biz olayı böyle düşününce savcılık bizi yalancılıkla suçluyor." dedi.
"DARBEYİ FETÖ YAPMIŞTIR"
Savunmasını tamamlamasının ardından sanık Kardal'ın çapraz sorgusuna geçildi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in "Darbeyi kimin yaptığını düşünüyorsun?" sorusuna Kardal, "FETÖ yapmıştır. Bunlara emir komuta içinde giren de var. Bir de işin içinde kendisini bulanlar var. Onlar yapmıştır, daha doğrusu onlara yaptırılmıştır. Bunun açığa çıkarılması gerekiyor. Darbenin içinde yer almış isim olarak bildiğim kimse yok." cevabını verdi.
Dik'in, çekilen sıkıyönetim mesajlarının ordu karargahlarına, kolordu karargahlarına dahi gittiğini hatırlatarak, buradaki devre arkadaşlarından birinin mesajla ilgili arayıp aramadığını sorması üzerine Kardal, "Hayır. Hiç kimse aramadı. Bizi bir kuvvet komutanı da aramadı." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avukatı Hüseyin Aydın'ın, sıkıyönetim mesajlarında imzası bulunan Mehmet Partigöç'ü tanıyıp tanımadığını sorması üzerine Kardal, Partigöç ve Cemil Turhan'ı tanıdığını ifade etti.
Kardal, her mesaj geldiğinde askeri hattan bu kişilerin makamlarını aradığını ancak ikisine de ulaşamadığını iddia ederek, eksi üçüncü katta oldukları ve çekmediği için cep telefonundan aramadığını söyledi. Başkan Dik'in, askeri hattan niye cep telefonlarını aramadığını sorması üzerine de Kardal, "Bizim orada cep telefonunu arama yeri var. Aklıma gelmedi açıkçası." diye konuştu.
Osman Kardal, Genelkurmay Harekat Merkezi'nden diğer kuvvetlerin harekat merkezlerini de aradıklarını ifade ederek, "Aradığımızda cevap veren olmadı. Doğru dürüst telefona çıkan olmadı. Bizi geçiştirdiler. Özellikle Hava ve Kara Kuvvetleri harekat merkezi aradığımızda cevap vermediler veya geçiştirdiler." ifadelerini kullandı.
Yoğunluktan dolayı dışarıdan gelen telefonlar nedeniyle harekat merkezleriyle görüşmelerinin de çok mümkün olmadığını savunan Kardal, "Sivillerden tutun da Rusya'dan Azerbaycan'a kadar herkes aradı." dedi.
Avukat Aydın'ın, Türkiye'deki birliklerin hangilerinden arandığını sorması üzerine, İncirlik'ten de arandığını, gece 24.00'ten sonra telefon yoğunluğunun azaldığını öne sürdü.
"Personele, 'aileleri endişelenir' diye telefon izni vermedik!"
Kardal, Harekat Merkezi'ndeki personelin ailelerini aramasına niye izin vermediğinin sorulmasına karşılık, ailelerde panik ve endişe oluşturmasın diye aratmadığını, başka bir maksadı olmadığını iddia etti.
TUĞGENERAL ÖZKAN AYDOĞDU
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada savunma yapan eski İstanbul 2. Zırhlı Birlik Tugay Komutanı Tuğgeneral Özkan Aydoğdu, İstanbul'da bazı kritik yerlerin emniyetinin alınması yönünde karar verdiğini, bunu bir darbe girişimi olarak değerlendirmediğini söyledi.
İstanbul'da 14 tank ve 24 ZPT aracını personeli ile görevlendirdiğini belirten Aydoğdu, "Genel bir güvenlik uygulaması olarak değerlendirdim. Atatürk Havalimanına, Sabiha Gökçen Havalimanına, köprülere ve kritik yerlere tank ve zırhlı araçlar gönderdim" dedi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 13. celsesinin görülmesine devam ediyor. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülen davanın öğleden sonraki kısmında, darbe girişimi sırasında İstanbul 2. Zırhlı Birlik Tugay Komutanı olan Tuğgeneral Özkan Aydoğdu savunma yaptı.
Biri İstanbul'da olmak üzere iki ayrı davada yargılandığını anımsatan Aydoğdu, görülen bu davada sadece Yurtta Sulh Konseyi üyeliği ile suçlandığını söyleyerek, üyelik konusunda savunma yapacağını belirtti. Üzerinde çıktığı iddia edilen 1 doları görmediğini öne süren Aydoğdu, örgütün gizli haberleşme ağı olan ByLock'u kullanmadığını, Bank Asya'da hesabının bulunmadığını iddia etti.
"Laik, çağdaş bir yaşam sürerken 'FETÖ'cü hain' ilan edildim"
Aydoğdu, FETÖ ile bağlantısının olmadığını savunarak, "Askeri meslek hayatım boyunca cemaatten uzak, laik, çağdaş bir yaşam sürerken bir gece gelen emir sonucunda 'FETÖ'cü hain' olarak ilan edildim. Devletime, milletime, bayrağıma ettiğim askerlik yemini doğrultusunda sadakatle görevimi yaptım. Amirlerimin verdiği görevleri sorgulamadan yerine getirdim. Askerlik benim için meslek değil, bir yaşam haline gelmiştir" ifadelerini kullandı.
Konsey üyeliğini reddetti
Gizli tanıkların verdiği ifadelerde kendisinin darbe toplantılarına katıldığına dair bir kanıt olmadığını anlatan Aydoğdu, "Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu edilen kişilerin bu toplantı sonucu belirlendiği belirtilirken, toplantılara katılmamış biri olarak ben nasıl bu Konseyde oluyorum anlamış değilim. Tüm yurt çapında planlama yapan ve sıkıyönetim komutanlığına emir veren Konseyde yer alsaydım, sıkıyönetim komutanının emrinde değil, direk sıkıyönetim komutanı olarak atanırdım. Aksine ben sıkıyönetim komutanı olarak atanan kişinin yardımcısı olarak atanmışım. Bunun Konseyin mantığıyla çeliştiğini düşünüyorum. Konsey üyeliğimle ilgili maddi delil bulunmamaktadır. Konsey üyesi değilim" diye konuştu.
"Telefonumu gruba dahil etmişler, paylaşımlar geldi ama okumadım"
Aydoğdu'nun savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, darbe girişimi sırasında darbenin "beyin takımı" tarafından kurulan "Yurtta Sulh Konseyi" adlı Whatsapp grubuna Aydoğdu'nun üye olduğunu anımsattı. Aydoğdu, "Evet, telefonumu gruba dahil etmişler. Grupta bir konuşmam yok. Oradaki paylaşımlar bana da geldi ama açıp okumadım" dedi.
"Bu emrin doğru olduğuna kanaat getirdim"
Dik'in darbe girişimini anlayıp anlamadığını sorması üzerine Aydoğdu, "Saat 21.00 darbe girişimini anladım. Emir vardı, sıkıyönetim emri. Onu açtım okudum. Güvenlik zafiyeti olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı tarafından buna tedbir alındığını düşündüm. Bu emrin doğru olduğuna kanaat getirdim. Daha önce yaşadığımız asayiş konularında bir huzursuzluk olduğunu, buna bir önlem almamız gerektiği kanaatine vardım" cevabını verdi.
Darbe girişimi gecesi saat 22.15 sıralarında tümen komutanının kendisini aradığını belirten Aydoğdu, "Boğaz köprüsünün kapatıldığını televizyondan izledim. Güvenlik durumuna istinaden kapatılmadığı yönünde açıklamalar vardı. Tümen komutanım 'sizden dışarıda birlikler var mı?' diye sordu. Ben de 'hayır' cevabını verdim" şeklinde konuştu.
Aydoğdu'nun dışarıda birliklerinin olmadığını söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı Dik, "Yolu kapatan tank kimin tankıydı? Neden yalan söyledin? Köprüdeki iki tank kimindi?" ifadelerini kullandı. Aydoğdu, "Ben yalan söylemedim. O saatlerde benim araçlarım dışarıda değildi. Haberlerde jandarma kapattı diyordu. Sonradan benim tugayımdan iki tank gitti. İlk kapatan jandarmaydı" yanıtını verdi.
"Durum değerlendirmesi yaptım" savunması salonu güldürdü
Mahkeme Başkanı Dik, sanık Aydoğdu'ya 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın televizyondaki açıklamasını duyup duymadığını sordu. Aydoğdu, tutuklanmaların bitmesinin ardından haberleri izlerken Dündar'ın saat 01.00 sıralarında açıklama yaptığını öğrendiğini, olay esnasında açıklamayı dinlemediğini savundu. Mahkeme Başkanı Dik, bu sözler üzerine "Peki o saate kadar ne yaptın?" sorusunu yöneltti. Bir süre duraksayarak ne söyleyeceğini düşündüğü gözlemlenen Aydoğdu, "Durum değerlendirmesi yaptım" cevabını vermekle yetindi. Aydoğdu'nun cevabı üzerine müşteki sıralarından gülme sesleri duyuldu.
"Kritik yerlere tank ve zırhlı araçlar gönderdim"
Aydoğdu, bazı kritik yerlerin emniyetinin alınması yönünde karar verdiğini, bunu bir darbe girişimi olarak değerlendirmediğini iddia ederek, "Genel bir güvenlik uygulaması olarak değerlendirdim. Atatürk Havalimanı'na, Sabiha Gökçen Havalimanı'na, köprülere ve kritik yerlere tank ve zırhlı araçlar gönderdim" ifadelerine yer verdi.
"Siz mağdur değil, sanık durumundasınız"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vekili Hüseyin Aydın'ın, "Tuzağa düşürüldüğünüzü söylüyorsunuz. Sizi kim tuzağa düşürmüş olabilir?" sorusuna Aydoğdu, "Ben ve benim personelim mağdur durumda. Mağdur ve zarar gören tarafındayız" yanıtın verdi. Aydın ise "Siz mağdur değil, sanık durumundasınız. Yerinizi bilerek konuşun" uyarısında bulundu.
Müşteki avukatlarının "İnsanları ezerek mi güvenliği sağladınız" yönündeki sorusuna Aydoğdu, "Biz insanları ezmek için çıkmadık. Güvenliği ve emniyeti sağlamak için personel gönderdik. Benim askerim ateş açmadı" dedi.
Aydoğdu, 15 Temmuz gecesi İstanbul'da 14 tank ve 24 ZPT aracı ile personeline görev verdiğini söyledi.
Müşteki avukatlarından Fatih Atalay'ın "Güvenliği sağlamak için tankları çıkardığınızı söylediniz. Üsküdar Çevik Kuvvete, yani polise neden birlik gönderdiniz? Onları da mı güvenliği için gönderdiniz?" sorusuna ise Aydoğdu, "Güvenliği bir kısım polisle birlikte almak için" cevabını verdi. Bunun üzerine salonda bulunan şehit yakınları ve gaziler tepki gösterdi.
Polisle işbirliği yapmak ve onların da güvenliğini sağlamak adına böyle bir girişimde bulunduğunu savunan Aydoğdu, "Çevik kuvvete polislerin güvenliğini sağlamak ve işbirliği yapmak için tankları gönderdim. Birliği göndererek çevik kuvvetin güvenliğinden istifade ettim. (Tankları) Gönderdiğim yerler merkezi yerler. Meydana gelecek olaylara aniden müdahale etmek için gönderdim." diye konuştu.
Avukat Atalay sanığın savunması karşısında, "Pes doğrusu, bu kadar da değil" diye tepki gösterdi.
KORAMİRAL ÖMER FARUK HARMANCIK
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada savunma yapan eski Koramiral Ömer Faruk Harmancık, kurye uçağı ile İstanbul'a gidebilmek için Akıncı Üssü'nde olduğunu savundu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'a darbe bildirisini imzalatmaya çalışmadığını da öne süren Harmancık, "Ben elimdeki kağıtlardan birkaç saattir tuttuğum notları ve TRT bildirisinden aldığım notları okudum. Benim okuduğum imzalanmasını istediğim bir bildiri değildir" dedi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 13. celsesi tamamlandı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülen davanın öğleden sonraki kısmında sanıklardan eski Tuğgeneral Özkan Aydoğdu'nun ardından, eski İstanbul Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Ömer Faruk Harmancık savunma yaptı. Harmancık'ın, darbe girişimi sırasında derdest edilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı ikna etmeye çalışan ekibin içinde yer aldığı ve donanmaya ait 29 adet gemiyi darbe faaliyetinde kullanılmak üzere hazır hale getirdiği iddia ediliyor.
FETÖ üyesi olduğu iddialarını reddeden Harmancık, içinde yer aldığı tek örgütün TSK olduğunu savundu. 15 Temmuz gecesi iddia edildiği gibi Akıncı Üssü'nde olduğunu kabul eden Harmancık, "Önce yurt çapında hava sahasının kapatıldığı, büyük bir terör saldırısının beklendiğini, ardından da TSK'nın yönetime el koyduğunu orada duydum. Akıncı Üssü'nde ilk duyduğum haberleri teyit edebilmek, durum tespiti yapabilmek için bulabildiğim tüm telefonlar ile mesai arkadaşlarıma telefon ettim. Ben o gece Akıncı Üssü'nde değil nerede olursam olayım benzer görüşmeleri yapardım. Ama kimseye darbeye yönelik bir talimat vermedim. O gece Deniz Kuvvetleri Komutanımız darbecilerin yerini tespit edememesi için telefonunu kapatarak İstanbul'da parklar arası yer değiştiriyormuş. Bir başka deyimle 'otopark diplomasisi' yapıyormuş" diye konuştu.
"Akıncı Üssü'nde olmam darbe girişiminden haberdar olmadığımın delilidir"
Akıncı Üssü'nün o gece çok kalabalık olduğunu belirten Harmancık, etrafında gördüğü hiç kimseyi tanımadığını, kendisinin yaptığı tek şeyin durumu anlamak için telefon görüşmeleri yapmak olduğunu savundu. Harmancık, TSK'nın emir komuta içinde yönetime el koyduğunu duyduğunu anlatarak, "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar ile kuvvet komutanlarının da Akıncı Üssü'ne geleceğini duydum. Benim yapmam gereken Deniz Kuvvetleri Komutanının Akıncı'ya gelmesini beklemekti. Sıkıyönetim bildirisini gördüm. Orada Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı olarak atandığımı gördüm. Beni bu göreve atayanlardan şikayetçiyim. Bu mesajın hazırlanmasında, eklerindeki atama listelerinin oluşturulmasında hiçbir çalışma yapmadım. Bu mesajı da hiç görmedim. Bu mesajı hazırlayanlardan olsam atama listesindeki görev yerim olan Deniz Kuvvetleri Karargahında bulunmam en doğru tarz olurdu. Darbe girişiminin sevk ve idaresi için bir denizcinin hava karargahına gitmesi doğru değildir. 15 Temmuz akşamı Akıncı Üssü'nde bulunuyor olmam darbe girişiminden daha önce haberdar olmadığımın en önemli delilidir" ifadelerini kullandı.
"Genelkurmay Başkanının vereceği desteği garanti gören teşebbüsçülerin planı işlememiştir"
Harmancık, darbeyi planlayanların Genelkurmay Başkanı Akar ve diğer kuvvet komutanlarının girişime katılacağını düşünerek bu planı yaptığının iddia edildiğini kaydederek, "Plan yapmaya ilişkin eğitim almış tüm TSK personeli tarafından eğer bir planda bir faraziye varsa her bir faraziyeye yönelik yeni, farklı, ayrı bir plan yapılması gerektiği bilinir. Anlaşıldığı kadarıyla bu hareketi planlayanlar başta kabul ettikleri faraziyenin gerçekleşmemesi durumunda ne yapılacağına yönelik bir plan yapmadan yola çıkmışlar. Bunlar ya faraziyelerinden çok eminler ya da plan yapmayı bilmiyorlar. Bekledikleri destek verilmeyince planları daha baştan akabede uğramış. Harekete verilen destek hareketin emir komuta zincirinin içinde olmadığının anlaşılmasına müteakip azalmaya, kaybolmaya başlamış. Nihayetinde de hareket başarısız olmuştur. Genelkurmay Başkanının vereceği desteği garanti gören teşebbüsçülerin planı işlememiştir" şeklinde konuştu.
"Genelkurmay Başkanımızı bir bildiri imzalamaya zorlamadım, böyle bir teklifte bulunmadım"
Genelkurmay Başkanı Akar'ın Akıncı Üssü'ne getirilmesinin ardından iddia edildiği gibi televizyondan bir bildiri okuması yönünde ikna etmeye çalışmadığını öne süren Harmancık şunları kaydetti:
"Akşam Akıncı Üssü'nde durumu anlamaya çalışırken bir taraftan olabildiğince televizyonda olayları takip ediyor, bir taraftan da meslektaşlarıma telefon ediyordum. Genelkurmay Başkanının Akıncı'ya geldiği haberi geldi. Komutanın kiminle, neden geldiğini bilmiyorum. Bir süre sonra Akar'ın beni çağırdığını söylediler. Üs komutanının odasında bulunan Genelkurmay Başkanının yanına gittik. Orada sadece Mehmet Dişli General ve Kubilay Selçuk Generali tanıyorum. Genelkurmay Başkanı heyecanlı gözüküyordu. Ben elimdeki kağıtlardan birkaç saattir tuttuğum notları ve TRT bildirisinden aldığım notları okudum. Benim okuduğum imzalanmasını istediğim bir bildiri değildir. Ben orada herhangi bir grubu temsilen bulunmuyordum. Kimsenin sözcüsü değildim. Kendisine yönetime el koyma girişimi olduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin Genelkurmay emirlerinin birlikler tarafından alınmış olduğunu ve TSK personelinin komuta kademesinin hareketin başında olduğunu bildiğinden başka bir şey değildir. Ayrıca sıkıyönetim direktifi ve TRT bildirisinin yayınlanmasından sonra kendisinin basına bir açıklama yapmasının ihtiyaç olduğu da ifade edilmiştir. Ne ilk görüşmemizde ne de takip eden diğer görüşmede ben Genelkurmay Başkanımızı bir bildiri imzalamaya zorlamadım, böyle bir teklifte bulunmadım. Sadece içinde bulunulan duruma yönelik elde edilen tespitleri kendisine arz etmeye çalıştım. Kendisi ise 'nereden çıktı bu darbe, bu zamanda darbe mi olur, benim yeni haberim oldu' gibi cümleler söyledi. Biz Genelkurmay Başkanı ile bu görüşmeleri yaparken Üs'se kimin, kim tarafından getirildiğini bilmiyorum. O gece tarafımdan darbe ile doğrudan ilişkilendirebilecek büyük ya da küçük hiçbir faaliyetin yapıldığına ilişkin bir kanıta iddianamede yer verilmemiştir. Tek bir denizciden hem de hava üssünde nasıl bir darbeci olur?"
"Akar, karşısında beni, yani bir tuğamiral görünce bu darbenin bittiğini zaten anlamıştır"
Akar'ın 5 hamle sonrasını görecek kadar akıllı olduğunu vurgulayan Harmancık, "Genelkurmay Başkanı Akar'a 'Komutanım Karargahtan artık gitmemiz lazım' dendiği anda bu darbe girişiminin kaybedildiğini anlayacak kadar akıllıdır. Darbe yapmaya kalkanlar kendilerinden emin olsalar neden Orgeneral Akar'ı Karargah dışarısına çıkarsınlar? Televizyonlarda alt yazılarda her şey anlatılıyor. Sayın Başbakan konuşuyor 'görevimin başındayım' diyor, bazı komutanlar 'biz darbeyi desteklemiyoruz' diyor. Pazarlık öncesi bunların Orgeneral Akar tarafından öğrenilmesine kimse engel olmuyor. Moral üstünlüğü kesinlikle Akar'a geçiyor. Zaman darbeciler aleyhine hızla geçiyor. Akar, Akıncı'ya geldikten tam bir saat sonra bir amiral 'başımıza geçin'i teklif etmeye gidiyor. Neden daha helikopter iner inmez bu teklifi yapmıyor amiral? O saatte ben 143. Filo bahçesinde dışarıyken birileri gelip Genelkurmay Başkanının beni çağırdığını söylüyor. Giderken düşündüğüm Akar'ın yanında Deniz Kuvvetleri Komutanının olacağı ve 'benden habersiz burada ne yapıyorsun?' diye kızacağıydı. Ben oraya giderken birinin sözcüsü, temsilcisi olarak gitmedim. Kimse beni darbeciler adına Genelkurmay Başkanını ikna etmek için görevlendirmedi. Darbecilerin başarısız olacaklarını herkesten önce anlayacak olan akıllı Genelkurmay Başkanına kim böyle bir teklifte bulunabilir? O bir yüzbaşı değil ki, orgeneral. Bütün Türkiye darbeye karşı çıkmış ama bir tuğamiral 'başımıza geçin' diyor. Orgeneral Akar, kaybetmesi kesin olan bu darbe girişiminin başına neden geçsin? Eğer Akar, Genelkurmay'dan çıkartıldığında darbenin sonunu göremediyse, Akıncı'da televizyonda olanları seyredip bu darbenin başarısız olmaya mahkum olduğunu anlayamadıysa karşısında beni, yani darbecilerin temsilcisi olarak, Konsey olarak bir tuğamiral görünce bu darbenin bittiğini anlamıştır zaten. Ne teklif edebilirsiniz o dakikadan sonra. Bu darbecilerin içinde hiç mi orgeneral yok, hiç mi korgeneral yok?" şeklinde konuştu.
"O gece kaos ve karmaşadan başka hiçbir şey yoktu"
Harmancık, darbe girişiminin başında komutanların olmadığını anladığını ifade ederek, darbenin başında kimin olduğunun da belli olmadığını savundu. O gece Akıncı Üssü'nde kaos ve karmaşadan başka bir şeyin olmadığını vurgulayan Harmancık, "Bırakın darbeyi, o gece oradan hiçbir faaliyet icra edilemezdi" dedi.
"Erdoğan'ın açıklamasından sonra pis bir oyunun içine çekildiğimi anladım"
Televizyonda durumu anlamaya çalıştıktan sonra başka bir şey yapmadığını iddia eden Harmancık, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasından sonra pis bir oyunun içine çekildiğimi iyice anladım. Sanırım orada televizyonu seyreden herkes de anlamıştır. O akşam, o saatlerde 'biri bizi oyuna getirdi' diyen de vardı, 'bu iş bitti' diyen de vardı', 'ben bu pis işe nasıl bulaştım' diyen de vardı. Saat 03.00'dan sonra da artık yapacak bir şey olmadığını anlayan kalabalık azalmaya başladı. Kim nereye gitti bilmiyorum. Ben o saatten itibaren 143. Filo'nun bahçesinde sabah olmasını bekledim" diye konuştu.
"Beni denizci olduğumdan etkisiz eleman görerek kale bile almadılar"
Harmancık, o gece hiç kimsenin sözcüsü ya da temsilcisi olmadığı yineleyerek, "Orası kalabalıktı, karanlıktı, herkes konuşuyordu. 'Kararlıyız' demek için birilerinin sözcüsü olmam gerekirdi. Ben değildim. O gece Akın Öztürk Paşanın duyduğu 'kararlıyız' kelimesini kimin sarf ettiğini bilmiyorum. Onu söyleyen ben değilim. 'O gece Hakan Evrim General derdest edilmiş, neden sana kimse bir şey yapmadı?' diye sorabilirsiniz. Kimse bana bir şey yapmadı çünkü kimse benim orada olmamı beklemiyordu. Ben hesapta yoktum. O yüzden bana göre bir plan yapmamışlardı. ya da beni denizci olduğumdan etkisiz eleman görerek kale bile almadılar. Yeterince telaşları vardı, dertleri vardı. Kendi telaşları kendilerine yetti" iddiasında bulundu.
"Eğer bu parmaklar o evin içine gidip iz bıraktıysa burada kafama sıkarım"
Darbe girişiminin planlanmasının yapıldığı villada parmak izinin bulunmasına ilişkin Harmancık, "Ben parmak izim yüzünden terörle mücadele merkezinde 12 gün sorgulandım. Orada ilk duyduğum anda söylediğim şeyi burada da söylemek istiyorum. 'Eğer o parmak izi benimse bu parmaklar benim değil kesin alın' dedim. Daha da arttırarak söylüyorum eğer bu parmaklar o evin içine gidip iz bıraktıysa burada kafama sıkarım. Temmuz ayının başından itibaren yoğun toplantıların yapıldığı bir ev olduğu söyleniyor. Bu evde ne hikmetse sadece ve sadece benim bir tek parmağımın olması sizce manidar değilse ben başka bir şey söylemiyorum. Hiç gitmediğim bir evde parmak izimin bulunmasını kabul etmiyorum" ifadelerini kullandı.
Darbe girişiminin kim tarafından yapıldığı sorusuna Harmancık şu yanıtı verdi:
"Ben bir darbe uzmanı değilim. Darbe nasıl yapılır, kim yapar bilmiyorum. İki haftadır burada dinlediklerim, gördüklerim sonunda vardığım sonuç şudur ki; böyle bir girişim 3-5 kişinin bir araya gelmesiyle, ya da sadece bir grubun istemesiyle yapılamaz. Böyle bir darbe girişimi operatif seviyede ancak ve ancak TSK içinde varlığını devam ettiren güç odaklarının birkaçının işbirliğiyle yapılabilir. Bu darbe girişiminin de stratejik azmettiricileri olduğu da açıktır. Öncesinde darbe için operatif seviyede anlaşan, bu maksatta planlama yapan, darbeyi tasarlayan bir takım güç odakları ise darbe sonrasına ilişkin anlaşmazlıkları ya da başka bir sebeple darbe girişimine verecekleri operatif desteği çekmişlerdir. Birde aldatılarak, kandırılarak, tuzaklanarak veya zorla darbe girişimine taktik ve teknik seviyede dahil edilenler vardır ki bunların darbe girişimine ilişkin hiçbir malumatı yoktur. Bunların darbeyi kimin, nerede, ne zaman, kiminle planladığını bilmesi mümkün değildir. TSK'daki bazıları ise darbeyi 15 Temmuz gecesi herkesle beraber öğrenmiş olsalar bile o gece sessiz kalarak kazananın kim olacağını görmeyi beklemişlerdir. Operatif seviyede darbecilerin kim olduğunu tespit edebilmek için 15 Temmuz sonrası kazananların kim olduğuna bakmanın yeterli olacağını değerlendiriyorum."
"Kurye uçağında yer olabileceğini düşünerek gittim"
Harmancık'ın savunmasının tamamlanmasının ardından avukatı Mustafa Doğandoğanoğlu'na söz verildi. Doğandoğanoğlu, müvekkilinin darbe girişimi sırasında kurye uçağıyla İstanbul'a dönmek için Akıncı Üssü'nde olduğunu savundu. Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli, Harmancık'a daha önce Akıncı Üssü'ne gidip gitmediğini ve kurye uçakla seyahat edip etmediğini sordu. Harmancık, daha önce Akıncı Üssü'ne gitmediğini ifade ederek, "Oraya kurye uçağında yer olabileceğini düşünerek gittim. Yanlış yaptım, en büyük hatam oraya gitmek oldu" cevabını verdi.
"Adil Öksüz'ü orada görmedim"
Akıncı Üssü'ndeki 143. Filo'ya gittiğini anlatan Harmancık, "Oraya gittiğim ilk anda kendimi karmaşada buldum. Olağanüstü bir durum olduğu ortadaydı ama darbe girişiminin yönetildiğini anlayamazdım. Kaos ve karmaşa vardı. Bulunduğum yerde sivil kimse yoktu. Adil Öksüz'ü orada görmedim. 143. Filo dışında başka yerlerde olan biteni bilmiyorum" iddiasında bulundu.
Harmancık'ın savunmasının tamamlanmasının ardından bugünkü celse tamamlandı. Duruşmaya yarın devam edilecek.
08.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 sanığın yargılandığı davanın 14'üncü celsesine başlandı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor.
Davanın 14'üncü celsesi, eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'nin savunmasıyla başladı.
İstanbul'daki "ana darbe davası" sanıkları arasında da yer alan Düzenli'nin genel darbe planının İstanbul organizasyonunu yaptığı bildirilen iddianamede, 15 Temmuz 2016 günü saat 20.00 sıralarında, aynı dosyanın şüphelisi Murat Çelebioğlu'nu telefonla arayarak, gece saat 03.00 olarak planlanan girişimin, erkene çekildiğini ve İstanbul'da darbe faaliyetinin vakit geçirmeden başlatılması talimatını verdiği kaydediliyor.
Düzenli'nin darbe girişiminde, Akıncı Üssü'nden İstanbul'daki eylemleri yönlendirdiği belirtiliyor.
Duruşmada ayrıca Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı eski Tuğamiral Sinan Sürer'in yanı sıra, Güvercinlik Kara Havacılık Okul Komutanı eski Tuğgeneral Ünsal Coşkun ve Ankara Mamak'taki 28. Mekanize Tümen Komutanlığında eski Tabur Komutanı Kurmay Yarbay Savaş Kabaklı'nın da savunma yapması bekleniyor.
Sanık eski Tuğamiral Sürer'in, darbe girişimi gecesi kameralarla tespit edilen, sivil vatandaşlara darbeci askerlerle ateş ederken görüntüleri bulunuyor. İddianamede, Sürer'in ayrıca daire başkanı olarak amiri konumunda bulunduğu yurt dışındaki askeri ataşelere, "Ataşeler" whatsapp grubu üzerinden "Arkadaşlar TSK yönetime el koymuştur. Bunu tüm muhataplarınıza derhal iletin." şeklinde talimat verdiği, ataşelerin büyük çoğunluğunun da mesajı "emredersiniz" şeklinde cevapladığı tespitine yer veriliyor.
Örgütün haberleşme programı ByLock kullandığı da belirlenen Sürer'in, Konutkent'teki bir villada Adil Öksüz liderliğinde gerçekleştirilen darbe planlaması toplantılarına katıldığı da iddianamede yer alıyor.
Yarbay Kabaklı'nın ise iddianamede darbe planı ile organizasyonunun yapıldığı toplantılara aktif olarak katıldığı belirtiliyor. İddianamede ayrıca Kabaklı'nın, darbe girişiminin önemli güçlerinden olan ve olay günü şehri kuşatan tank ve zırhlı araçların mühimmat ve personel organizasyonunu yapan ekip içinde yer aldığı da ifade ediliyor.
Sanık eski Tuğgeneral Coşkun'un, sözde Yurtta Sulh Konseyi atama listesinde Kara Havacılık Komutanlığına atanmasına karar verildiği belirtilen iddianamede, sanığın, darbe girişiminin en etkili unsurlarından olan Kara Havacılık Komutanlığının, içinde Cumhurbaşkanına suikast girişimini de kapsayan darbe planı dahilindeki organizasyonunu yaptığı kaydediliyor.
Coşkun'un 15 Temmuz günü de sözde atama yerine gidip, birliğin komutasını alarak, yapılan plan uyarınca pilot ve helikopterleri yönlendirip darbe faaliyetlerini gerçekleştirdiği bildiriliyor.
Düzenli'nin yanı sıra, bugün savunma yapması beklenen Sürer, Kabaklı ve Coşkun'un darbe girişimini planlayan ve organizasyonunu yapan sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri içerisinde yer aldığı belirtiliyor.
Öte yandan, bugün savunma yapması beklenen sanıkların avukatlarının geç gelmesi nedeniyle duruşma gecikmeli başladı.
KURMAY ALBAY MUZAFFER DÜZENLİ
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında "sivillere ateş edin" emri verdiği ve darbenin İstanbul ayağını yönettiği iddia edilen eski Kurmay Albay Muzaffer Düzenli, darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada savunma yaptı. Darbe girişiminden önceden haberdar olunduğunu, "kontrollü darbe"ye müsaade edildiğini öne süren Düzenli'nin Akıncı Üssü'ne bir iş yemeği çağrısı üzerine gittiğini söylemesi dikkat çekti.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 14. celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı. Duruşma, "sivillere ateş edin" emri verdiği iddia edilen eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'nin savunmasıyla başladı. Darbe girişiminin İstanbul ayağını yönettiği ve darbe girişiminin öne çekildiği emrini vererek İstanbul'daki darbecileri harekete geçirdiği öne sürülen Düzenli, savunmasını yaptı.
"Keşke duruşmalar televizyondan canlı yayınlansa"
Halkın ve milletvekillerinin davaya ilgisinin az olduğunu öne süren Düzenli, böyle bir davaya ilginin cılız kalmasının milletin nazarında bu davaya itibar edilmediğinin kanıtı olduğunu savundu. "Çatı dava" olması sebebiyle darbe teşebbüsünün karanlıkta kalan bütün ayrıntılarının gün yüzüne çıkmasını istediğini söyleyen Düzenli, "Keşke imkan olsa da, mevzuat elverse de duruşmalar televizyondan canlı yayınlansa" diye konuştu.
Düzenli, şahsının büyük bir komplo ve tezgahın içine çekildiğini savunarak, hiçbir terör örgütünün yöneticisi veya üyesi olmadığını, aksine hayatının terör örgütlerine karşı mücadeleyle geçtiğini kaydetti.
Mahkeme salonu karıştı
Savunmasında 15 Temmuz öncesi tüm mesaisini terörle mücadeleyle geçirdiğini anlatan Düzenli, bir kesimin bu mücadele sırasında kendilerine sürekli engel olmaya çalıştığını söyleyerek, "Ne zaman memleket hayrına bir şeyler yapmaya çalışsak bu güçleri karşımızda bulduk" dedi. Düzenli'nin bu sözlerine müşteki sıralarında oturan vatandaşlardan tepki geldi. Bir vatandaş, "Özel Harekattaki 57 cana nasıl kıydın hain" diyerek bağırdı. Müştekilere doğru dönen Düzenli, "Dinlerseniz anlayacaksınız beni. Bence dinleyin herkes için faydalı şeyler söylüyorum" diye yanıt verdi. Bazı müştekiler de, "Yalan söyleme, hesabını vereceksin" diyerek tepkisini gösterdi. Düzenli, "İnşallah herkesle öbür tarafta hesaplaşacağım" karşılığını verdi. Düzenli'nin ifadeleri üzerine bir vatandaş ağır sözler sarf etti. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, vatandaşın salondan çıkarılmasını istedi. Düzenli, sarf edilen ağır sözler üzerine, "Bana herkes her şeyi söyleyebilir, 'vatan haini' diyebilir. Anneme söylenen sözleri aynen iade ediyorum. Bu işlere analar, eşler, çocuklar lütfen karıştırılmasın" ifadelerini kullandı.
"Gülen'den korkmuyorum"
Kısa süreli yaşanan tartışmanın ardından Düzenli'nin savunmasına devam edildi. Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmadığını, örgütün gizli haberleşme ağı olan ByLock'u kullanmadığını öne süren Düzenli, iddianamenin çelişkilerle dolu olduğunu savundu. Düzenli, "Şimdi bana Fetullah Gülen'den korkup korkmadığımı soracak olursanız hayır korkmuyorum. Sadece Allah'tan korkuyorum" dedi.
"15 Temmuz çok kompleks, çok karanlık, çok boyutlu bir eylemdir"
Düzenli'nin FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ağız birliği yaptıkları gözlemlenen diğer darbe sanıkları gibi "kontrollü darbe" ifadesi kullanması dikkat çekti. Düzenli, şunları kaydetti:
"Gizlilik, gerçekliğin üstünü kapatmak, gerçekleri saptırmak gibi yaklaşımlar, bugünlerde medyada gözlemlediğimiz gibi kamuoyu nezdinde her geçen gün soru işaretlerinin daha da artmasına, şüpheler oluşmasına, bazı kritik şahıslar ve devlet kurumları hakkında şaibeler oluşturularak yıpratılmasına, darbe teşebbüsünün kontrollü darbe olduğu algısının daha da pekişmesine yol açmaktadır. Şu ana kadar devletin resmi birimleri ve devlet büyüklerinin yaptığı her açıklama akıllardaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak yerine belirttiğim algının kuvvetlenmesine hizmet etmiştir. 15 Temmuz gecesi yaşananlardan, yazılan kitaplardan, yapılan savunmalardan, iddianamelerde yer alan hususlardan şu çıkarımlar yapılabilir; 15 Temmuz çok kompleks, çok karanlık, çok boyutlu bir eylemdir. Diğer bir ihtimal olarak şu söylenebilir; TSK emir komuta bütünlüğü içinde planlanan ancak olayın deşifre olmasıyla faaliyet bir ifadeyle kontrollü darbeye evrilmiş, üst komuta heyetinin girişimin dışında olduğu izlenimi verilmiştir. Başka bir ihtimal olarak, üst komuta heyeti faaliyetten önce eylemden haberdar olmalarına rağmen aktif ve etkin tedbirler almamışlardır. Başka bir ihtimal aynı şekilde devletin farklı birimleri de önceden bilgileri olmasına rağmen kalkışmanın olmasını beklemiş, tabiri caizse kontrollü darbeye müsaade edilmiştir. Bir diğer ihtimal olarak da TSK içinde mevcut olan birtakım kliklerle birlikte bazı yabancı uyruklu istihbarat servisleri de 15 Temmuz kalkışmasının içinde yer almıştır."
Darbe girişiminin arkasında "Gülen var" diyemedi
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in darbe girişimini hangi örgütün yaptığını sorması üzerine Düzenli, "Sayın iddia makamı Fetullah Gülen hakkındaki yakalama kararını 2017'nin Ocak ayında vermiş. Demek ki onca ay o bile karar verememiş" diyerek kaçamak cevap verdi.
"Bir tasfiye harekatına ihtiyaç vardı"
Düzenli, kalkışmayı planlayan grubun içinde yer alanların bir yerlerden beslendiğini, yönlendirildiğini söyledi. "Evet, bir darbe kalkışması yaptıralım, buna müsaade edelim ancak bu kalkışma bizim yönlendirmemize uygun olarak başarısızlığa mahkum edilmiş bir istikamette planlansın. Yani bizim kontrolümüzde, bizim güdümümüzde bir darbe kalkışması cereyan etsin" denildiğini savunan Düzenli, "Peki neden böyle bir motivasyon içine girilmiş olabilir? Özellikle son 25 yıllık dönemde mili değerlerine bağlı, iyi yetişmiş, donanımlı, Türkiye'nin uluslararası arenada etkili bir konumda olmasını hedef edinen dürüst ve çalışkan insanlar bürokrasi ve diğer yerlerde artık etkili yerlere gelmeye başlamış, bulundukları kurum ve kuruluşları ileri taşımaya yönelik ciddi bir gayretin içinde olmaya başlamıştır. Tabii ki bu da kabul edilebilir bir şey değildir. Çünkü bu kendi menfaatlerini bozuyordu. Buna engel olunmalıydı, bir tasfiye harekatına ihtiyaç vardı. Peki kimler tasfiye edilecekti? Sadece cemaatçiler değil, yukarıda sıraladığım bu ülkenin insanları. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Burada bulunan insanlara dayanarak söylüyorum. Kalkışmaya yönelik planlamalar devam ederken, kalkışmayı başarısızlığa mahkum edip tasfiye harekatına evirmeyi amaç edinmiş birileri kalkışmayı önlemek maksadıyla ilgili makamlara ve birimlere haber verip kalkışmayı başlamadan engellemek yerine sınırlı ve kontrollü bir kalkışmaya müsaade etmişlerdir" iddiasında bulundu.
Akıncı Üssü'ne iş yemeği için gitmiş
Düzenli'nin savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanık Düzenli'ye 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü'nde neden olduğunu sordu. Düzenli, "Akıncı Üssü'ne iş yemeği vesilesiyle gittim. Ahmet adına bir binbaşı tarafından çağrıldım. Detaylarını Akıncı Üssü davasında anlatacağım" cevabını verdi.
Düzenli'nin savunmasından diğer detaylar
Duruşmada, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube eski Müdürü Kurmay Albay Düzenli savunmasını tamamladı. Sanığın savunması sırasında müşteki sıralarından kendisine yönelik sarf edilen sinkaflı sözler nedeniyle duruşma gergin geçti.
Mahkeme başkanının sık sık araya girmesiyle savunmasına devam eden sanık Düzenli, 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olmadığını, örgütün gizli haberleşme ağı olan 'ByLock'u kullanmadığını ve örgütle bağlantısını ispatlayacak hiçbir maddi kanıtın olmadığını söyledi. Sanık Düzenli, bu sözlerine karşın salondan uğultu yükselmesi üzerine, "Şimdi bana Fetullah Gülen'den korkup korkmadığımı soracak olursanız, hayır korkmuyorum. Sadece Allah'tan korkuyorum" dedi.
"15 TEMMUZ KONTROLLÜ DARBEDİR"
Düzenli, savunması sırasında Mahkeme Başkanı'na "Bütün sanıklara 'darbeyi kim yaptı' diye soruyorsunuz. Siz sormadan yaptığım değerlendirmeleri aktarmak istiyorum. Ancak bunlar sadece değerlendirme" diyerek, şöyle devam etti:
"Gizlilik, gerçekliğin üstünü kapatmak, gerçekleri saptırmak gibi yaklaşımlar, bugünlerde medyada gözlemlediğimiz gibi kamuoyu nezdinde her geçen gün soru işaretlerinin daha da artmasına, şüpheler oluşmasına, bazı kritik şahıslar ve devlet kurumları hakkında şaibeler oluşturularak yıpratılmasına, darbe teşebbüsünün kontrollü darbe olduğu algısının daha da pekişmesine yol açmaktadır. Şuana kadar devletin resmi birimleri ve devlet büyüklerinin yaptığı her açıklama akıllardaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak yerine belirttiğim algının kuvvetlenmesine hizmet etmiştir. 15 Temmuz gecesi yaşananlardan, yazılan kitaplardan, yapılan savunmalardan, iddianamelerde yer alan hususlardan şu çıkarımlar yapılabilir; 15 Temmuz çok kompleks, çok karanlık, çok boyutlu bir eylemdir. Diğer bir ihtimal olarak şu söylenebilir; TSK emir komuta bütünlüğü içinde planlanan ancak olayın deşifre olmasıyla faaliyet bir ifadeyle kontrollü darbeye evrilmiş, üst komuta heyetinin girişimin dışında olduğu izlenimi verilmiştir. Başka bir ihtimal olarak, üst komuta heyeti faaliyetten önce eylemden haberdar olmalarına rağmen aktif ve etkin tedbirler almamışlardır. Başka bir ihtimal aynı şekilde devletin farklı birimleri de önceden bilgileri olmasına rağmen kalkışmanın olması beklenmiş, tabiri caizse kontrollü darbeye müsaade edilmiştir. Bir diğer ihtimal olarak da TSK içinde mevcut olan bir takım kliplerle birlikte bazı yabancı uyruklu istihbarat servisleri de 15 Temmuz kalkışmasının içinde yer almıştır"
Düzenli, ileri sürdüğü iddiaların nedenini şu iddiayla açıkladı: "TSK'da bir tasfiye harekatına ihtiyaç vardı. Peki kimler tasfiye edilecekti? Sadece cemaatçiler değil, yukarıda sıraladığım bu ülkenin insanları. Kalkışmaya yönelik planlamalar devam ederken, kalkışmayı başarısızlığa mahkum edip tasfiye harekatına evirmeyi amaç edinmiş birileri kalkışmayı önlemek maksadıyla ilgili makamlara ve birimlere haber verip kalkışmayı başlamadan engellemek yerine sınırlı ve kontrollü bir kalkışmaya müsaade etmişlerdir"
BAŞKANDAN '15 TEMMUZ'A GEL' UYARISI
Düzenli'nin savunmasında suçlandığı olaylar yerine darbe girişimiyle ilgili tahmin ve değerlendirmelerini uzun uzun anlatması Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'i sinirlendirdi. Dik sanığa, "Hikaye anlatmazsan soracağız öğreneceğiz de, 15 Temmuz'a gelemedin bir türlü. Bizi yargılamadan yaptıklarını anlatırsan daha sonra eleştirebilirsin" diye çıkıştı.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz günü, Genelkurmay Başkanlığı'nda düzenlenen terör toplantısını da inandırıcı bulmadığını belirten sanık Düzenli, "Saat 14.00'da Genelkurmay Karargahında planlanan üst düzey iç güvenlik toplantısı organize ediliyor. Genelkurmay 2. Başkanı ifadesine toplantıda 'PKK'ya yönelik yapılması planlanan büyük bir operasyonun ele alındığını' söylüyor. Buna inanmıyorum çünkü PKK'ya yapılacak operasyonların planlanması Nisan ayında Malatya'da yapılır. Aynı zamanda böyle bir toplantı haftanın son günü saat 14.00'da değil haftanın ilk günü erken saatlerde yapılır. Bu toplantının 15 Temmuz'da yapılmasının tesadüf olmadığına, bilinçli bir şekilde yapıldığını düşünüyorum" diye konuştu.
Sanık Düzenli, olayın tüm yönlerinin açığa çıkarılması gerektiğini, gözaltına alınmayanların da sorgulanması gerektiğini belirterek, "Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere general seviyesindeki tüm komutanların tamamının ifadelerini alınarak, olay günü ve ertesi gün nerede oldukları ve kimlerle görüştüklerini, darbeyi önlemek için somut olarak neler yaptıklarının sorulmasını talep ediyorum" dedi.
İfadesinin ardından Mahkeme Bakanı Dik'in sorularını yanıtlayan sanık Düzenli, soruşturma aşamasında savcılıkta verdiği ifadesini kabul etmedi. Oluşturduğu 'WhatsApp' grubuyla İstanbul'daki olayları yönlendirdiği iddialarını reddeden Düzenli, Akıncı Üssü'ne de Ahmet Özçetin adına kendisini bir binbaşının arayıp, kendisini iş yemeğine çağırdığını bu vesilesiyle oraya gittiğini ileri sürdü.
Aynı fiillerden 3 ayrı davada yargılandığını belirten sanık Düzenli, bu nedenle Akıncı Üssü olaylarını ilgilendiren konularla ilgi sorulara cevap vermeyeceğini belitti.
Bir avukatın, "TSK içinde FETÖ yapılanması olduğunu biliyor musunuz?" sorusu üzerine "Var deniyor." ifadelerini kullanan Düzenli, "Sizce?" sorusuna ise "Bilemiyorum" karşılığını verdi.
Savcı Aytekin Cenikli'nin, WhatsApp grubuna yazdığı mesajı okuması üzerine sanık Düzenli, yazışma yapmadığını, numaranın kendisine ait olmasının, gerçekleşen yazışmaların kendisine ait olduğunu göstermeyeceğini iddia etti.
"Darbe girişimini neden 03.00'ten 20.00'ye aldınız?" sorusuna karşılık Düzenli, "Benim böyle bir tasarrufum olmadı." dedi.
Cenikli'nin "Kara Harp Akademisinde tatbikat ya da başka türlü senaryo çalışmaları yapılıyor mu?" şeklindeki sorusuna Düzenli, "Askeri senaryolar konusunda eğitim aldık." yanıtını verdi.
Düzenli, Cenikli'nin "15 Temmuz günü, Akıncılar ya da Hava Kuvvetleri için özel bir gün müydü?" sorusuna "Hayır değildi." cevabını verdi.
"Mürted, Türk ordusundaki hainlerin ihanet ettiği yerdir"
Cenikli'nin "Akıncılar'ın eski ismini biliyor musunuz?" sorusuna Düzenli, "Sonradan öğrendim, Mürted'miş." yanıtını verdi.
Düzenli'nin, soru üzerine neden buraya "Mürted" denildiğini bilmediğini söylemesi üzerine Cenikli, "Tarihten ders almamız gerektiğini söylediniz. Niğbolu kahramanı Yıldırım Beyazıt'a orduların ihanet ettiği yerin ismi Mürted'dir. O yüzden 'Mürted' ismi verilmiş. Türk ordusundaki hainlerin ihanet ettiği yerin ismidir Mürted." diye konuştu.
Düzenli'nin "Bu gerçek biliniyordu da neden bu şekilde açık tutuldu o zaman?" diye sorduğu Cenikli de "Onu bilemem, Silahlı Kuvvetleri yöneten sizlersiniz. Ben yönetmiyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatlarından Hüseyin Aydın da Düzenli'ye o gece telefon kayıtlarındaki bazı görüşmeleri sordu.
Aydın'ın, Müslüm Kaya'nın, Arıcılar Camisi'nde sela okunması üzerine "Gidin, şu hocanın dilini kesin." talimatı veren kişi olduğunu ve onu 20.34'te aradığında bu talimatı verip vermediğini sorması üzerine Düzenli, bunların hepsine cevap verdiğini söyledi.
Düzenli, Aydın'ın bazı soruları karşısında sessiz kalırken, bazı sorularına karşılık da Akıncı davasında ayrıntılı şekilde konuşacağını kaydetti.
Bir avukatın, "TSK içinde FETÖ yapılanması olduğunu biliyor musunuz?" sorusu üzerine "Var deniyor." ifadelerini kullanan Düzenli, "Sizce?" sorusuna ise "Bilemiyorum" karşılığını verdi.
TUĞGENERAL ÜNSAL COŞKUN
Duruşmada hakim karşısına çıkan eski Güvercinlik Kara Havacılık Okul Komutanı sanık Tuğgeneral Ünsal Coşkun savunma yaptı.
Darbe girişimi planlamasında ve uygulamasında yer almadığını savunan Coşkun, "Darbe girişiminde bulunmadım. FETÖ mensubu değilim ve hiçbir bağlantım yok. Atama listesinden mesajla haberim oldu. Onun haricinde nasıl oluşturuldu, kim oluşturdu bilgim yok. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum." dedi.
Emniyet, savcılık ve sulh ceza hakimliği ifadeleri okunan Coşkun, ifadelerdeki farklılıklardan dolayı mahkeme huzurunda verdiği savunmanın geçerli olduğunu kaydetti.
Sanıklardan Erhan Caha ile yaptığı telefon görüşmelerini kabul eden Coşkun,
Sıkıyönetim Komutanlığı atama listesindeki görevlendirmesinden haberi olmadığını öne sürdü.
Coşkun'un avukatı Ahmet Tan, müvekkilinin verdiği beyanlara katıldıklarını belirterek, ayrıntılı savunmada bulunmak üzere süre talep etti.
Savunmanın ardından çapraz sorguya geçildi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, darbeyi kimin yaptığı sorusuna Coşkun, "İtirafçıların itiraflarını dikkate alırsak FETÖ bu işin içinde ama uygulamada, savunmamda da belirttiğim gibi şüpheler var." karşılığını verdi.
KURMAY YARBAY SAVAŞ KABAKLI
Coşkun'un ardından eski 28. Mekanize Tümen Komutanlığı Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay Savaş Kabaklı, savunma yaptı. Kabaklı da savunmasında hakkındaki suçlamaları kabul etmedi.
Kabaklı, darbe girişimine yönelik hiçbir toplantı ya da planlamaya katılmadığını öne sürerek, sözde Yurtta Sulh Konseyi içerisinde yer almadığını savundu.
Darbe girişiminde yer alan tüm askeri ve sivil kişilerden şikayetçi olduğunu belirten Kabaklı, "Yurtta Sulh Konseyi'nin sayısı 38, idari bilimler açısından bir futbol takımını yönetirken bile yönetim kurulu tek sayılardan oluşur. Böylelikle oy çokluğuyla karar verilmesi sağlanır. Ben yine de Yurtta Sulh Konseyi'nin var olduğuna inanıyorum ama inanılmaması gereken benim bu konseye üyeliğimdir. Gizli tanıklar beni toplantılarda görmemişler. Kritik olduğu değerlendirilen toplantılardan sadece biriyle ilgili bir iftira var." savunmasında bulundu.
Daha sonra Kabaklı'nın emniyet, savcılık ve sulh ceza hakimliği savunmaları okundu.
Bu sırada ifade edilen iddialara ilişkin Kabaklı, darbe girişimi sırasında "Türkiyem" isimli Whatsapp grubundaki yazışmaların birinin kendisine ait olduğunu savundu. Mahkeme Başkanı Dik, bunun üzerine Kabaklı'ya, "Sen öyle diyorsun ama tüm sanık ve tanıklar, 'Savaş Kabaklı bizi organize etti' diyor." dedi.
Kabaklı'nın avukatı Ayşe Edanur Özer, müvekkilinin savunmalarına katıldıklarını belirterek, iddianamedeki suçlamaları kabul etmediklerini kaydetti.
Yurtta Sulh Konseyi'nin alışılmış terör örgütü yapılanmasına uymadığını belirten Kabaklı'ya, Cumhuriyet Savcısı Aytekin Cenikli, konseyin terörist bir örgüt olduğunu kaydederek, "Teröristlerin hangi yapıyla yapılandığını bilemeyiz. Amerika'daki terörist başının hangi emriyle bu yapıldı bilemeyiz. Amerika'daki terörist başının hangi sıralama içerisinde yaptığını da bilemeyiz. Ne yapılmasını istiyorsa yazdı, Adil Öksüz ile gönderdi." yanıtını verdi.
Bir avukatın, "Bilginiz vardır belki. Ali Kalyoncu nasıl kaçtı ya da kaçırıldı mı?" sorusu üzerine Kabaklı, şunları söyledi:
"Kaçabildiğini zannetmiyorum. Çünkü hemen öncesinde biz enterne edildiğimizde, alındığımızda, hemen öncesinde yanımızdaydı. Yanlış hatırlamıyorsam Fikret Yarbay onu bina içine soktu. Çünkü çok sakinleşmesi gereken bir durumdaydı. Hemen ardından da bizim çevremiz sarıldı enterne edildik. Bu süre içinde Ali Kalyoncu'nun kaçmış olma olasılığını çok öngöremiyorum. Çok uzun süre düşündüm bunu. Kışla telleri çok uzak, üzerinde kamuflaj var. Başına bir şey gelmiş olabilir diye düşünüyorum, çünkü bana hiç mantıklı gelmiyor oradan kaçabilmesi."
Duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
09.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 15. celsesi başladı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı. Duruşma, eski Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğamiral Sinan Sürer'in savunmasıyla başladı.
Darbe girişiminde vatandaşlara darbeci askerlerle ateş ettiği kameralara yansıyan Sürer'in savunma yaptığı sırada, Genelkurmay Karargahı'nda vurulan sivillerden birinin annesi fenalık geçirdi. Şehit yakını, sağlık ekiplerinin müdahalesi için duruşma salonundan çıkarıldığı sırada "Oğlumun katili burada, karşımda." diyerek tepki gösterdi
İddianamede, Sürer'in daire başkanı olarak amiri konumunda bulunduğu yurt dışındaki askeri ataşelere, "Ataşeler" WhatsApp grubu üzerinden "Arkadaşlar, TSK yönetime el koymuştur. Bunu tüm muhataplarınıza derhal iletin." şeklinde talimat verdiği, ataşelerin büyük çoğunluğunun da mesajı "Emredersiniz." şeklinde cevapladığı tespitine yer veriliyor.
Örgütün haberleşme programı ByLock'u kullandığı da belirlenen Sürer'in, Konutkent'teki villada Adil Öksüz liderliğinde gerçekleştirilen darbe planlaması toplantılarına katıldığı da iddianamede yer alıyor.
"Gerekirse Hava Kuvvetleri bu ülkeyi yerle bir eder"
Duruşmada ayrıca, eski Kara Havacılık Kurmay Başkanı Albay Mehmet Şahin'in savunma yapması bekleniyor.
İddianamede, sanık eski Albay Şahin'in, 15 Temmuz gecesi darbecilerin önemli güçlerinden olan Hava Kuvvetlerinin darbe planı içindeki organizasyonunu, sevk ve idaresini yapan ekipte bulunduğu kaydediliyor.
Şahin'in, darbe girişimi sırasında hava harekatının merkezi Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında, darbe girişimine katılan uçak ve pilotları yönlendirerek darbe girişimine aktif katıldığı belirtiliyor.
Bir itirafçının beyanında, Şahin'in darbenin başarılı olması için "Gerekirse Hava Kuvvetleri bu ülkeyi yerle bir eder." dediği aktarılıyor.
Sürer'in yanı sıra savunma yapması beklenen Şahin'in de darbe girişimini planlayan ve organizasyonunu gerçekleştiren sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında yer aldığı bildiriliyor.
TUĞAMİRAL SİNAN SÜRER'DEN ŞAŞIRTICI SAVUNMA: ÖNCE REDDETTİ İSPAT EDİN KAFAMA SIKARIM DEDİ SONRA KABUL ETTİ AMA İNKARLARINA DA DEVAM ETTİ
Darbe girişimini önlemek için Genelkurmay Başkanlığına giren sivillere ateş açarken görüntüleri ortaya çıkan eski Tuğamiral Sinan Sürer, koruma amaçlı elini kaldırdığını, kimseye hedef gözetmediğini iddia etti. Sürer'in yerde yaralı halde yatan şahsın yanında silahlı olarak görüntülenmesine ilişkin önce "Elimde silah yok, cep telefonu var" cevabını vermesi, ardından ise elindekinin silah olduğunu kabul etmesi dikkat çekti.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 15. celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı. Duruşma, darbe girişimini önlemek için karargaha giren siviller Resul Kaptancı ile Mesut Acu'na ateş ederek şehit eden eski Genelkurmay 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğamiral Sinan Sürer'in savunmasıyla başladı. FETÖ'nün gizli haberleşme ağı olan ByLock'u kullanmadığını, darbe toplantılarına katılmadığını savunan Sürer, kendisine iftira atıldığını öne sürdü.
"Ataşeler adlı Whatsapp grubuna tehdit nedeniyle mesaj attım"
Sürer, "Ataşeler" adlı Whatsapp grubu üzerindeki "Arkadaşlar, TSK yönetime el koymuştur. Bunu tüm muhataplarınıza iletin" şeklindeki mesajlarına ilişkin açıklamada bulundu. Söz konusu darbe girişimi kapsamında tarafından oluşturulan yeni bir grup olmadığını, bu çerçevede başkaları tarafından oluşturulan gruplara da üye olmadığını belirten Sürer, hiçbir gruptan da mesaj göndermediğini, mesaj da almadığını öne sürdü. Aynı davanın sanıklarından eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün kendisinin yanına geldiğini anlatan Sürer, "Partigöç, malum mesajın çekilmesini 'Genelkurmay Başkanının kesin emri var' diye talep ettiğinde itiraz ederek, 'Zaten bildiriyi web sitesine koymuşsunuz, bunu neden yayınlıyorsunuz? Bu hukuksuz işlere bizi neden karıştırıyorsunuz? Zaten Türkiye'deki yabancı ataşeler bu bildiriyi görmüştür ve kendi makamlarına ulaştırmıştır' diye itirazda bulundum. Buna cevaben 'Genelkurmay Başkanının emrine karşı mı geliyorsun' dedi. Yanında bulunan ÖKK personeli bana silah doğrulttu. Bunun üzerine Whatsapp grubundan mesaj atmak zorunda kaldım. Son 1 yıldır kullanılan 'Ataşeler' adlı Whatsapp grubundan bu kapsamda 'TSK yönetime el koymuştur. TSK'nın web sitesindeki bildiriyi bulunduğunuz yerdeki muhataplarınıza bildirin' mesajını attım" diye konuştu.
"Arayıp sesimi teyit etmek isteyenler vardı"
Sürer, özellikle kriptolu olarak kullandıkları sistem yerine Whatsapp grubundan mesajı attığını kaydederek, bu şekilde anormal bir durum olduğunu ortaya koymaya çalıştığını ileri sürdü. Böylesine önemli bir mesajın kriptolu bir yerden değil de Whatsapp üzerinden atılmasının çoğu ataşeyi kuşkulandırdığını söyleyen Sürer, "Hatta arayıp sesimi teyit etmek isteyenler vardı. Mesaj olarak 'Siz misiniz' diye soran oldu. Bu tereddütlere 'Sorun yok' mesajları atılarak tedirginlikler giderilmeye çalışıldı. Bazı ataşelerden de 'Emredersiniz' mesajı geldi" ifadelerini kullandı.
"Elimdeki silah değil, cep telefonu"
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, savunmanın tamamlanmasının ardından Sürer'in Genelkurmay Başkanlığı içindeki silahlı fotoğraflarını gösterip, kendisinin olup olmadığını sordu. Sürer, bu soruya 'Evet benim' karşılığını verdi. Başkan Dik ile sanık Sürer arasında gelişen diyaloglar şu şekilde:
"- Silah kullandın mı?
Koruma amaçlı elimi kaldırdım. Kimseye hedef gözetmedim. O şahısları tanımam etmem.
(Fotoğrafları göstererek) Bu hedef gözetmek değil mi? ÖKK personeli orada ve emniyeti alıyor. Siz neden silah kaldırıyorsunuz?
Hayır hedef gözetmedim. Onlar kendilerince güvenlik aldı, ben kendimce güvenlik aldım.
Önünüzde silahsız bir sivil şahıs var. Burada ne yapıyorsunuz? Adamın elinde silah yok ve yaralanmış.
Ben ona bakmıyorum bile, görmedim ki onu. Tamamen kaos ortamı var. Bu fotoğrafı da ilk defa görüyorum. Bize bütün görüntüleri verin izleyelim, savunmamızı yapalım. Elimde silah yok, cep telefonu var.
O cep telefonu değil, silah.
Ben cep telefonuna benzettim. İkisi aynı renkte."
Mahkeme Başkanı Dik ile sanık Sürer arasında yaşanan diyaloğun ardından Sürer, bir müddet sonra elindekinin telefon değil silah olduğunu kabul etti.
"Darbe girişimini üç grup yaptı"
Mahkeme Başkanı Dik'in, "Sence darbe teşebbüsünü kim yaptı?" sorusuna Sürer, "Bunu üç gruba bölebilirsiniz. Bunların biri malum FETÖ denilen örgüt. İkinci grup ise diğer muhafazakar gruplar. Üçüncü grup ise daha çok sol grup dediğimiz kişilerden oluşan grup. Cumhurbaşkanı karşıtı olan gruplar diye düşünüyorum" yanıtını verdi.
Sürer'in savunmasından diğer detaylar
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlere ilişkin açılan davada savunma yapan eski Tuğamiral Sinan Sürer, darbeyi önlemek için karargaha giren vatandaşlara ateş ederek onları şehit etmesine ilişkin görüntüleri reddetti. Korunma amacıyla elinde silahının bulunduğunu savunan Sürer, "Bırakın sivillere ateş etmeyi, havaya bile ateş etmedim. Bunu kanıtlayacak bir delil getirin, ateş ettiğim kanıtlansın kafama sıkarım, hatta bütün suçlamaları da kabul ederim" dedi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan davanın 15. celsesi başladı. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müştekiler ve sanık yakınları katıldı. Duruşma, darbe girişimini önlemek için karargaha giren siviller Resul Kaptancı ile Mesut Acu'na ateş ederek şehit eden eski Genelkurmay 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğamiral Sinan Sürer'in savunmasıyla başladı. Hakkındaki suçlamaları reddederek savunmasına başlayan Sürer, 14 yaşından bu yana TSK mensubu olduğunu, FETÖ ile bağının olmadığını öne sürdü.
"Görev bilinci ile karargaha gittim"
Emir subayının kendisini arayarak Genelkurmay Karargahına terör saldırısı olduğunu söylediğini anlatan Sürer, bu nedenle karargaha gittiğini savundu. Emir subayının kendisine haber vermeden önce anormal bir duyum almadığını iddia eden Sürer, "Görev bilinci ile karargaha gittim. Eğer gitmemiş olsaydım sorgulanmalıydım. 23.00 sıralarında karargaha giriş yapmadan önce yerime vekalet eden albay beni aradı. Kendisine sorumluluk bilinci çerçevesinde bu aşamada, 'Herkes kendi emniyetini alsın, karargaha kimse gelmesin, benden emir bekleyin' dedim. Kalkışma denilince PKK'nın Türkiye'nin her yerinde bir eylem başlattığını düşündüm. PKK'nın hendek siyaseti güttüğü, yol kontrolü yaptığı iyi bilinmektedir. 6-7 Ekim olayları olarak bilinen terör eylemleri aklıma geldi. Hiçbir şey olmamış gibi hareket etmek sorumluluk bilinciyle uyuşmaz. Ben gittiğim zaman herhangi bir çatışma, halk hareketi söz konusu değildi. Tank, ZPT gibi zırhlı araçlar yoktu" diye konuştu.
Genelkurmay Başkanlığına geldiği zaman darbecilerin kendisini bir odaya götürdüğünü, orada 'Seni güvende tutacağız' denildiğini anlatan Sürer, darbecilerle hareket etmediğini iddia etti. Darbecilerin herkesi derdest etmesine rağmen kendisinin neden derdest edilmediğinin sorulabileceğini kaydeden Sürer, "Bazı kişileri kelepçe takmadan derdest etmişlerdir. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar bunun en önemli kanıtlarındandır. Bana da benzer şekilde orada tutma politikası uyguladılar. Zorla mesaj çektirme dışında bana bir şey yapmadılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve bazı kişilerin televizyondaki konuşmaları darbe girişimini 180 derece döndürmüştür. Vatandaşların karargahın içine girmesi de kontrolün tamamıyla kaybolmasına neden olmuştur. Darbenin başarısız olacağı belli olunca da birçok rehineyi serbest bırakmışlardır. Aynı şekilde benim de ofisime gitmeme göz yummuşlardır" dedi.
"İşte fotoğraflar burada, oğlumun katili"
Genelkurmay Başkanlığına giren sivillere ateş etme görüntülerinin iddianamede yer aldığını söyleyen Sürer, bu fotoğraflar hakkında savunmasına devam edeceğini belirtti. Sürer'in, "Ateş etmediğime dair delilleri de maddi olarak ortaya koyacağım. İnsanlar da utanacaktır. Ben ateş etmedim" ifadelerini kullanması üzerine izleyici sıralarında oturan müştekiler duruma tepki gösterdi. Genelkurmay Başkanlığı önünde şehit olan sivil Mucip Arıgan'ın annesi Saliha Arıgan, Sürer'in ateş ettiğini gösteren fotoğrafları kaldırarak, "İşte fotoğraflar burada. Oğlumun katili" diye bağırdı.
"Ateş edildiğim kanıtlansın kafama sıkarım"
Sürer, koridorda yürüdüğü esnada komuta katında 7-8 sivilin yanından geçtiğini gördüğünü dile getirerek şunları kaydetti:
"Kendimi koridorun sol tarafına atıyorum, sağ taraf doğru da ÖKK personeli ilerliyor. Ben de korunma maksatlı olarak ÖKK personelinin arasında mevki aldım. Elimde tabanca var. Elimde tabanca olunca deniliyor ki 'ateş edildi.' Elde tabanca olunca bu ateş edildi demek olmuyor. Bırakın sivillere ateş etmeyi, havaya bile ateş etmedim. Bunu kanıtlayacak bir delil getirin, ateş ettiğim kanıtlansın kafama sıkarım, hatta bütün suçlamaları da kabul ederim. Kesinlikle ateş etmedim, sadece korunma amacıyla silahı tuttum. Ateş etsem tabanca geri teper gibi hareket olur, kıvılcım veya duman çıkardı. Böyle bir şey olsaydı bu rahatlıkla tespit edilirdi. Bu hengamede 'Gidin buradan' dediğimi hatırlıyorum. Kimseye de tekme atmadım. Refleks ile yere vurmuş olabilirim."
"Elimde silah olması ateş ettiğim anlamına gelmez"
Sürer, elinde silah olmasının ateş ettiği anlamına gelmeyeceğini yineleyerek, "İnceleme yapıldığında bu ortaya çıkacaktır. Var mı elinizde bir balistik rapor? Bırakın sivil vatandaşa ateş etmeyi, tek bir mermi bile çıkmış mıdır? Balistik raporunda böyle bir şey ortaya çıksın kafama sıkarım" diye konuştu.
Yargısız infaza maruz kaldığını savunan Sürer, "Basın sistematik bir şekilde Sinan Sürer'i ve tüm haklarımı çiğnemiştir. Hakkımı helal etmiyorum ve inşallah alacağım. Bu link güruhunun değirmenine su taşıyan herkesten şikayetçiyim. Herkesle Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağız" şeklinde konuştu.
Savunmasının ikinci bölümünde Sürer, örgütün şifreli haberleşme programı ByLock kullanıcısı olduğuna dair iddianamede yer alan bilgileri kabul etmedi. Sürer, "Ne bilgisayarıma ne de cep telefonlarıma bu programı yüklemedim. Google Store'den indirilebilen bir programı ne şekilde cihazıma yüklediğim ve kimlerle görüştüğümün ortaya konulmasını talep ediyorum." ifadelerini kullandı.
Darbe toplantılarına katıldığına ilişkin gizli tanık Kuzgun'un ifadelerinin gerçek olmadığını, söz konusu tanık ile aralarında husumet bulunduğunu iddia eden Sürer, diğer gizli tanık Şapka'nın ise kendisini teşhis edemediğini savundu.
Harp Okulundan tanıdığı Kuzgun'un devre arkadaşı olduğunu dile getiren Sürer, "Söz konusu amiral, darbe toplantılarına katıldığını ve FETÖ'cü olduğunu söylüyor. Bu amiralin Yurtta Sulh Konseyi üyesi olması gerekmez mi? Kuzgun'a haksızlık yapılmasın, ben yerimi ona vermeye hazırım." diye konuştu.
Sürer, darbe toplantılarına katıldığı tespit edilen firari Adil Öksüz'ü tanımadığını ve adını basından duyduğunu öne sürdü.
Partigöç'ün tehdidiyle "darbe mesajı" çekmiş
Darbe girişimi gecesi "Ataşeler" adlı WhatsApp grubuna mesaj çektiğini kabul eden Sürer, söz konusu yazışmayı sanık eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün tehdidiyle yaptığını iddia etti.
Yurt dışındaki görevli ataşelerle hızlı iletişim kurmak için 2015'te söz konusu yazışma grubunun kurulduğunu bildiren Sürer, iddianamedeki yeni bir grup kurduğu iddiasını ise reddetti.
Sürer, savunmasına şöyle devam etti:
"Partigöç malum mesajın çekilmesini 'Genelkurmay Başkanının kesin emri var.' diyerek talep ettiğinde itiraz ettim. Partigöç'e 'Zaten bildiriyi web sitesine koymuşsunuz, bu hukuksuz bildiriyi neden yayınlıyorsunuz? Bu hukuksuz işe bizi neden karıştırıyorsunuz? Zaten Türkiye'deki yabancı ataşeler bildiriyi görmüştür ve kendi makamlarına ulaştırmıştır.' diye itirazda bulundum. Ancak bana cevaben 'Genelkurmay Başkanının emrine karşı mı geliyorsun?' dedi. Yanındaki özel kuvvetler personeli de bana silah doğrulttu. Bunun üzerine mesajı atmak zorunda kaldım. Son bir yıldır kullanılan gruptan 'TSK yönetime el koymuştur, TSK sitesindeki bildiriyi görevli olduğunuz yerdeki muhataplarınıza bildiriniz.' diye mesajı gönderdim."
Mesajı ilerleyen saatlerde sildiğine dikkati çeken Sürer, sanıklar Partigöç, Orhan Yıkılkan ve Ramazan Güzel ile karargahı yönetmek ve Akıncı Üssü ile irtibat sağladıkları iddiasını da kabul etmedi.
"Cep telefonu o, tamam kabul silah"
Savunmasının ardından çapraz sorgusuna geçilen sanık Sürer'e, Mahkeme Başkanı Dik, dava dosyasının delilleri arasında yer alan çok sayıda fotoğraf gösterdi. Güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerden elde edilen bu fotoğraflardaki kişinin kendisi olduğunu kabul eden Sürer, Dik'in "Silah kullandın mı?" sorusuna, "Koruma amaçlı elimi kaldırmadım, hedef gözetmedim." iddiasında bulundu.
Sanığa, silahlı halini belgeleyen fotoğraflarını bir kez daha gösteren Başkan Dik, Sürer'e "Bu hedef gözetme değil mi? ÖKK personeli var, sen neden silah çektin?" diye sordu. Kendisince güvenlik önlemleri aldığını ifade eden Sürer, emir astsubayından tabanca aldığı anı gösteren fotoğraflardaki silahın ise cep telefonu olduğunu savundu.
Bunun üzerine Başkan Dik, fotoğrafı yeniden inceledikten sonra sanığın telefon olarak iddia ettiği cismin bariz şekilde silah olduğunu söyleyerek, bu yöndeki sorularını yeniledi. Fotoğraftaki cismin silah olduğunu kabul eden Sürer, "Olabilir. Cep telefonuna benzetmiş olabilirim. İkisi de aynı renkte. Tamam tabanca, ilk etapta telefon gibi geldi." yanıtını verdi.
Mahkeme Başkanı Dik'in "Yanınızdaki astsubaydan silah alıyorsunuz, görüntülerde anlaşılıyor." demesi üzerine Sürer, silah almadığını, şarjör verdiğini öne sürdü. Dik bunun üzerine, "Önünde silahsız sivil şahıs var, yerde yatıyor. Burada sen ne yapıyorsun? Adamın elinde silah da yok yaralanmış." sorusunu yöneltti. Sürer, "Ben onu görmedim. Kaos ortamı vardı. Bu görüntüyü ilk kez görüyorum. Elimdeki silah değil, cep telefonudur." dedi. Dik'in "Bu silah" uyarısı üzerine ise Sürer, "Olabilir. Cep telefonuna benzetmiş olabilirim. İkisi de aynı renkte. Tamam tabanca, ilk etapta telefon gibi geldi." şeklinde konuştu.
Sürer, odasındaki aramalarda ele geçirilen 2 tabancadan birini kendisinin, diğerinin ise darbe girişimi sırasında odasına gelen Recep Özkan'ın olduğunu savundu. Bu savunma karşısında Başkan Dik, Özkan'ın adına ruhsatlı tabanca bulunmadığını söyledi.
"Siz nasıl bir subaysınız"
Duruşma savcısı Aytekin Cenikli de "Silahınızı emniyete almasın için emir astsubayına veriyorsunuz, siz emniyet almayı bilmiyor musunuz?" sorusu üzerine Sürer, "Ben silahlara aşina değilim." karşılığını verdi. Cenikli'nin, "Nasıl bir subaysınız?" sözleri üzerine, "Ben silahlara çok aşina değilim, emir astsubayı bunun kursunu alıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Savcı Cenikli, sanık avukatının savunma sırasında halkın darbeyi önlemek için Genelkurmay Karargahı'nda bulunmasını "suçmuş" gibi yansıttığını dile getirerek, "Halkımız, demokrasi için gereğini yapmıştır. Bundan sonra milletimizin yapacakları açısında bu girişimin önemli olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Partigöç itiraz etti"
Sanık eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç de sanığı tehdit etmediğini belirtti. Partigöç, "Anlaşılan o ki benim üzerimden çok defter kapatmaya çalıştı. Sanık 23.32'de karargaha giriyor. İddiasına göre 23.40'ta benim tehdit etmemle ataşelere mesajı çekiyor. Binaya girmesi zaten birkaç dakika sürer. Kalıyor, bir-iki dakika. Peki ben hangi ara kendisini tehdit etmişim?" şeklinde konuştu.
Sürer ise bu sorunun cevabını savunması sırasında verdiğini söyledi.
MAHKEME BAŞKANINDAN "SEN NASIL SUBAYSIN" TEPKİSİ
Sürer'in savunmasının tamamlanmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Davanın sanıklarından Gökhan Eski'nin avukatı Sidar Yurtçiçek, Genelkurmay Başkanlığında şehit olan sivillerden bazılarının vücudundan çıkan mermilerin çapının 9 milimetre olduğunu söyledi. Yurtçiçek'in bu mermilerin sanığın beylik tabancasından çıkıp çıkmadığını sorması üzerine Sürer, "Silahlara çok aşina değilim. Tabancamın kaç milimetre mermi attığını bilmiyorum" cevabını verdi. Sürer'in bu sözlerine Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, "Sen nasıl subaysın? Bir tuğamiral kullandığı silahın kaç milimetre mermi attığını bilmez mi?" diyerek tepki gösterdi. İzleyici sıralarında oturan bazı müştekilerin ise "Benim oğlum bile bunu biliyor" dediği duyuldu.
ORGENERAL AKIN ÖZTÜRK RAHATSIZLANDI
Sürer'in savunmasını yapması esnasında eski Orgeneral Akın Öztürk'ün rahatsızlandığını belirterek revire gitmek istediğini söylediği öğrenildi. Bu talep üzerine jandarma ekiplerinin Öztürk'ü duruşma salonunun alt katında sanıkların tutulduğu odaya götürdüğü, sağlık ekiplerince tedavisinin yapıldığı bildirildi.
Tansiyonu ikinci kez düştü
Duruşmaya verilen öğle arasının ardından sanık savunmasına devam edildi. Bu esnada Öztürk'ün yeniden rahatsızlandığı, tekrardan revire götürülerek sağlık ekiplerince müdahalesinin yapıldığı öğrenildi. Öztürk, kendisini iyi hissettiğini söylemesi üzerine tekrardan duruşma salonuna alındı.
EMEKLİ HAKİM ALBAY ZEKİ ÜÇOK: SANIKLARIN TAMAMI FETÖ'CÜ
Öte yandan davayla ilgili açıklama yapan Ergenekon davaları sürecinin önemli isimlerinden emekli Hakim Hava Albay Zeki Üçok: "Bu yargılananların tamamı FETÖ'cüdür. En küçük bir şüphem yok." dedi.
Emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok:
"En küçük bir şüphem yok. Bu yargılananların tamamı FETÖ'cüdür"
"Kontrollü darbe FETÖ'nün Amerika'daki ağababalarının ortaya sürdükleri söylemin tekrarıdır"
"Amaçları bu darbeyi Fetullah Gülen yapmadı söylemini ortaya koymak"
"Darbeyi yaptıklarının bin tane delili, görüntüleri, tanık ifadeleri var"
"Savunmalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidecek şekilde yapıyorlar"
"180 kişiyi adli kontrol şartıyla serbest ve şu anda F-16'larla uçuruyorlar. Bizim ordumuzun içerisinde bu canilerin ne işi var"
"TSK'ın içerisindeki bu yapının hiçbir gerekçe gösterilmeden temizlenmesi gerektiği kanaatindeyim.
"Yarın öbür gün verilecek bir talimatla hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği eylemlerde bulunabilirler"
"TSK içerisinde 15 Temmuz sonrası halen en güçlü grup olan FETÖ'yü Cumhurbaşkanı hangi güçle kontrol edecekti de kontrollü darbe olsun"
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki FETÖ yapılanmasını ilk ortaya çıkaran ve kendisi de kumpas mağduru olan emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, Ankara'da devam eden 15 Temmuz Çatı Davası'na ilişkin, "En küçük bir şüphem yok. Bu yargılananların tamamı FETÖ'cüdür" dedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki Fetullahçı Terör Örgütü yapılanmasını daha 1986 yılında askeri okullara giriş için yapılan sınavlarda çalınan soruların araştırılmasıyla ortaya çıkaran ve FETÖ'cü askerlerin listesini hazırlayan emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, Ankara'da devam etmekte olan 15 Temmuz Çatı Davası'nda sanıkların ifadelerini, kontrollü darbe iddialarını ve ordu içinde hala varlığını sürdüren FETÖ'cü askerlerin oranını İHA'ya verdiği özel röportajla değerlendirdi.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 15 Temmuz Çatı Davası'nı ilk günden beri takip eden Ahmet Zeki Üçok, "FETÖ'nün Türk Silahı Kuvvetleri içerisindeki en üst düzey komuta kademesi yargılanıyor. Bunlar hem Türk Silahlı Kuvvetlerini çok iyi biliyorlar hem de örgütün içerisinde yıllarca bulunmalarından dolayı örgüt yapısını çok iyi biliyorlar. Bu nedenle bu davanın çok iyi izlenmesi gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
"Amaçları bu darbeyi Fetullah Gülen yapmadı söylemini ortaya koymak"
Ankara'da görülmekte olan 15 Temmuz Çatı Davası'nda sanıkların hepsinin FETÖ'cü olduğuna ama 'FETÖ'cü olmadıklarını öne sürerek algı operasyonu yaptıklarına işaret eden emekli Hakim Albay Üçok, "İddianameleri okumuşsunuzdur. Partigöç, (Genelkurmay eski Personel Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç) bu darbenin en önemli kişilerinden birisi diyor ki, 'Yurtta Sulh Konseyi' açıklamasını bize CD ile ikinci başkan verdi. Yine Akın Öztürk'ü hatırlayın, 'ben Genel Kurmay Başkanının talimatıyla Akıncı Üssü'ne gittim' dedi. Yine Alakuş, (eski Kurmay Albay Fırat Alakuş) var biliyorsunuz. 'Ben bizzat emri Aksakallı generalden (Zekai Aksakallı) aldım. Yani şimdi bu darbeyi FETÖ yapmadı da kim yaptı? İfadelerinde ne diyorlar 'bu darbeyi kim yapmış olabilir' diye soruyor hakim? Diyorlar ki 'TSK'nın içerisinde Cumhurbaşkanından nefret eden, AK Parti'nin iktidarından hoşnut olmayan Atatürkçüler, Kemalistler, MHP'liler, solcular yapmış olabilir'. Burada da şuna vurgu yapıyorlar; TSK'nın 1960, 1970, 1980'den bu yana gelen bir darbe geçmişi var. Bunu da ortaya koyarak '15 Temmuz'u Fetullahçılar yapmadı. TSK içerisinde eski geleneği sürdüren bir grup subay var, bir araya geldiler ve yaptılar. Bizim bu darbe ile ilgimiz yok. Ben FETÖ'cü değilim, hatta FETÖ ile mücadele ettim, benim FETÖ ile hiçbir ilgim yok'. Buradaki amaçları bu darbeyi Fetullah Gülen yapmadı söylemini ortaya koymak" yorumunu yaptı.
"Darbeyi bunların yaptıklarının bin tane delili, görüntüleri, tanık ifadeleri var"
"Bizim gözümüzün önünde 249 vatandaşımızı şehit ettiler, 2 binden fazla vatandaşımız gazi oldu" diyen Üçok, FETÖ'cülerin mahkemelerdeki savunmalarına kamuoyunun inanmadığını ifade etti. 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ'nün yaptığına dair en ufak bir şüphesinin olmadığını vurgulayan Üçok, "Darbeyi bunların yaptıklarının bin tane delili, görüntüleri, tanık ifadeleri var" dedi. Sanıklarının mahkemede yaptıkları savunmaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecek şekilde hazırlandığına da dikkat çeken Üçok, "Tamamıyla dış basına, uluslararası kamuoyuna yapılan bir savunma, bu Türk kamuoyuna yönelik bir savunma değil. Bunlar yurt dışındaki uzantılarının verdiği talimatlar doğrultusunda ifadeler vererek Fetullah Gülen'in Amerika'daki, Avrupa'daki imajını üste çıkartmak istiyorlar" ifadelerini kullandı.
"Bu yargılananların tamamı FETÖ'cüdür"
Ankara'da görülmekte olan Çatı Dava'da yargılananların FETÖ'cü olduklarına dair "en küçük bir şüphem yok" diyen Üçok şunları söyledi: "Bu yargılananların tamamı FETÖ'cüdür. Üzerlerinden bu suçlamayı atmak için bu alçakça ihaneti başka insanlara bulaştırma çabasındalar. Bu darbe çok net söylüyorum Fetullahçı Terör Örgütü'nün Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş hükümetine, Türkiye Cumhuriyeti'nin devletine ve egemenlik hakkına yapılmış aleni bir saldırıdır"
"TSK içerisindeki en büyük gurup hala FETÖ grubu"
Her yıl yaklaşık 5 bin civarında öğrencinin askeri okullara girdiğini ve bu öğrencilerin yüzde 80'inin FETÖ'cü olduğunu iddia eden emekli Hakim Albay Üçok, "TSK içerisindeki en büyük grup hala FETÖ gurubu. Bu hem 15 Temmuz öncesi hem sonrasında Ankara Cumhuriyet Savcılığının TSK içerisindeki bu yapılanma ile ilgili çeşitli soruşturmaları sonucunda ortaya çıktı. O soruşturmalardan bir tanesi de bu askeri öğrencileri alımlarına ilişkin yapılan incelemelerde her yıl yaklaşık 5 bin civarında askeri öğrencinin yüzde 80'inin FETÖ ile iltisaklı olarak, soruları alarak, onlarla iş birliği yaparak, mülakatlarda, muayenelerden onların desteği ile geçtiğini tespit ettiler. Bu da ne demek oluyor; 5 binin yüzde 80'i 4 bin eder. 2006'dan 2016 yılında kadar 10 yıllık sürede sadece bu 10 yılda 40 bin kişi eder. Ondan önce bu Fetullah yok muydu?" şeklinde konuştu.
"180 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı ve şu anda F-16 uçuruyorlar"
15 Temmuz sonrası ordudan atılan FETÖ'cülere de değinen Üçok, şunları söyledi: "Atılanlara bakıyorsunuz 7 bin, 8 bin civarında neredeyse yüzde 15'i, geri kalan yüzde 85 hala görev yapıyorlar. Bunun en somut kanıtlarından bir tanesi de Konya Cumhuriyet Başsavcılığının emriyle 280 tane F-16 pilotu gözaltına alınması. Bunların 100 tanesi tutuklandı, 180 tanesi ise itirafçı oldukları için adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Yani, 'biz evet Fetullahçıyız ama pişman olduk' yönünde ifade verdiler ve savcılıkta bu 180 kişiyi adli kontrol şartıyla serbest bıraktı ve şu anda F-16' uçuruyorlar. 180 tane pilotu hafide almayalım. 180 pilot demek bugün dünyadaki birçok ülkenin pilot sayısından çok daha fazla. Yani bu bile TSK içerinde ne kadar güçlü olduklarının en somut kanıtı."
"Ordumuzun içerisinde bu canilerin ne işi var?"
TSK içerisindeki FETÖ üyelerinin hiçbir gerekçe gösterilmeden temizlenmesi gerektiği kanaatinde olduğunu söyleyen Ahmet Zeki Üçok, "Meclisini bombalayan, halkın üzerine tankla giden, Fetullahçı değil miydi? Yolda giden insanların üzerine helikopterlerden, makineli tüfeklerle ateş açan FETÖ üyeleri değil miydi? Evet, FETÖ mensuplarıydı. O zaman bizim ordumuzun içerisinde bu canilerin ne işi var? Siz savaşırken sizi vurmayacağına, bomba atmayacağına, sizi taramayacağına kim garanti verebilir. O yüzden ben TSK'ın içerisindeki bu yapının hiçbir gerekçe gösterilmeden temizlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü yarın öbür gün verilecek bir talimatla hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği eylemlerde bulunabilirler" ifadelerini kullandı.
"FETÖ'yü hangi güçle kontrol edecekti de kontrollü darbe olsun"
Son dönemlerde 15 Temmuz darbe girişimin "kontrollü darbe" olduğu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi rakiplerini ortadan kaldırmak için böyle bir darbe planladığı yönündeki iddialara da değinen Üçok, şu açıklamayı yaptı: "Amerika'ya gittiğimizde bize şunu söylediler 'bu yaşlı adamı koskoca generaller niye dinlesin?' İkinci söylemleri de şuydu; ABD senatörü, 'bakın sizin 15 Temmuz'dan önceki hükümetiniz tarafından tutulmuş lobi şirketinin temsilcisi bize geldi ve dedi ki,' bu darbe falan değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi iktidarını güçlendirmek için hayali bir düşman oluşturdu ve bunun adına FETÖ dedi. Bununla mücadele ediyor anlamında muhaliflerini temizliyor ve kendi gücünü tüm Türkiye'de tartışmasız hale getirmek istiyor.' Kim dedik bunu size söyleyen; 'Sizin daha önceki lobi faaliyetlerinizi yöneten, seminerle düzenleyen buradaki temsilciniz.' "15 Temmuz'dan önce bizim Amerika'daki lobi faaliyetlerimizi kim yönetiyordu? FETÖ'nün lobi şirketleri yönetiyordu. Şimdi FETÖ lobi faaliyeti yöneten vatandaş Amerikalıya bunu anlatıyor"
Emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, sözlerini şöyle tamamladı: "Şimdi geliyoruz Türkiye'ye bizim ülkemizde 249 kişi şehit, 2 binden fazla vatandaş gazi oldu. Ben şimdi bir kontrollü darbe yapacaksam bu darbeyi yapacak kişileri kontrol edebilecek, onlardan daha güçlü bir kontrol mekanizmam olması gerekir. Şöyle düşünün 48 kilo bir güreşçiyi sürersiniz meydana ama bunu kontrol etmek için ağır-sıklet birisini de arkaya koyarsınız. Şimdi Cumhurbaşkanının 15 Temmuz öncesinde de kamu kurum ve kuruluşlar içerisinde en zayıf olduğu yer neresiydi? TSK'ydı. TSK içerinde 15 Temmuz sonrası halen en güçlü grup olan FETÖ'yü hangi güçle kontrol edecekti de kontrollü darbe olsun. Bu sorunun cevabını vermediğiniz sürece, bir kontrol mekanizması geliştiremediğiniz sürece bu darbeye nasıl kontrollü darbe diyorsunuz. Bu tamamen FETÖ'nün Amerika'daki ağababalarının ortaya sürdükleri söylemin tekrarıdır. O yüzen de bu üst akıl, Amerika'daki istihbarat birimlerinin, Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yapılmaya çalışan bu darbeyi yok saydırmak adına ileriye sürdüğü bu tezlere lütfen hiç kimse ne siyasetçiler, ne basın ne de bir başkası alet olmasın. Bunun FETÖ'nün darbesi olduğunu bütün ülke olarak biz kabullendik. Bu kişilerde kabullensinler.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara Darbe Ana (Çatı) Yapılanması 221 sanık' davası
(10 Haziran 2017, 12:14)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: