Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Duruşmalar sonunda 9 sanık tahliye edildi.
09.06.2017 11:59 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
06.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan Ufuk Kaplan, olay tarihinde ÖKK'de teğmen rütbesiyle görev yaptığını belirtti. İddianamede isminin sadece iki yerde geçtiğini ifade eden Kaplan, sanıklardan eski Albay Ümit Bak'ın cüzdanında bulunan listede ismimin yer alması nedeniyle darbe girişiminin hazırlıklarına katılmakla suçlandığını kaydetti.
Kaplan, "Gerçekte böyle bir liste varsa kimlerce, ne zaman hazırlandığı konusunda bilgim yok. Hazırlandıysa bilgim dışında hazırlanmıştır. 15 Temmuz öncesinde kim veya kimlerle ne zaman, hangi adreste darbeye hazırlık için ne yapmışım, hiçbir bilgi, tanık, sanık ifadesi bulunmamaktadır. İddianamede FETÖ'cü olduğumla ilgili hiçbir bilgi bulunmamaktadır." diye konuştu.
Kaplan, kendisini mezun eden ve sicil amirliğini yapan Zekai Aksakallı tarafından tutuklanma ve ihraç edilme kararı verilmiş olmasına şaşırdığını ifade etti. Kaplan, "Duruşmayı başından beri ÖKK'dan bir silah arkadaşım izliyor, şimdi anlatacaklarımı Zekai Aksakallı'ya harfi harfine iletmesini rica ediyorum. Zekai Paşa'nın korgeneral olmasını çok istedim. Ancak omzuna bir yıldız daha takarken benim gibi yıldızları kaydırmadan korgeneral olmasını isterdim" ifadelerini kullandı.
Darbe girişimi sırasında Irak'ın Selahaddin ilinde görevde bulunduğunu ve iddia edildiği gibi darbe girişiminin hazırlık aşamasında yer almadığını savunan Kaplan, Irak'ta bulunacağının haftalar öncesinden belli olduğunu, bunu da en iyi Ümit Bak'ın bildiğini aktardı.
Kaplan, 15 Temmuz'daki gelişmeleri, olay akşamı saat 21.30-22.00 civarında televizyondan öğrendiğini, ardından bazı arkadaşlarıyla Tuğgeneral Halil Soysal'ı bilgilendirdiklerini anlatan Kaplan, saat 22.30 sularında Zekai Aksakallı'nın Soysal ile telefonda görüştüğünü bildirdi.
Soysal'ın daha sonra odasından çıkarak Silopi'ye gideceğini söylediği ve 2 araç hazırlanması emri verdiğini dile getiren Kaplan, "Tim personeline araçları hazırlattım, gece yarısı civarında Halil Paşa ve ekibi Silopi'ye intikal etti. Halil Soysal, bize kim ararsa arasın, Silopi'ye gittiği bilgisini vermememizi söyledi. Biz de bu emri personele ilettik. Olayları sabaha kadar televizyondan takip ettik." dedi.
Darbe girişiminden sonra bir süre daha görevine devam ettiğini aktaran Kaplan, geçen hafta 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın da arasında bulunduğu 13 askerin şehit olduğu helikopter kazasına hatırlattı. Kaplan, Tümgeneral Aydın'ın da 15 Temmuz sonrasında bir isim listesi nedeniyle gözaltına alındığını ancak darbeci olmadığının anlaşıldığını, ardından serbest bırakıldığını ifade ederek "Olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum." dedi. Kaplan, hakkındaki suçlamaları reddederek tahliyesini istedi.
Sorgusu yapılan sanıklardan Turgay Usanmaz FETÖ'yle bir bağının olmadığını belirtirken, olay gecesi Özel Kuvvetler Komutanı ve MİT Müsteşarını bir arada gördüğünü iddia ederek, "Yoğun iş tempolarına rağmen bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Bu yürüyüş bizim dikkatimizi çekti" dedi. Cezaevinde kemeri ve ayakkabı bağcıkları alınan Usanmaz, haklı olan birinin güçlü olacağını belirterek, "Benim kemerimden ve ayakkabı bağımdan rahatsız olanlar var. Ben haklıyım ve güçlüyüm, bu nedenle benim kemere veya ayakkabı bağına ihtiyacım yok" şeklinde konuştu.
İznini yarıda keserek Ankara'ya geldi
Sanık Uğur Demirtaş da 15 Temmuz'a kadar komutanlıkta başçavuş rütbesiyle görev yaptığını belirtti. "Benden vatan haini olmaz." diyen Demirtaş, darbe girişimi öncesinde yıllık iznini kullandığını, İzmir'de eşinin ailesinin yanında olduğunu, bu sırada bir komutanın "18-22 Temmuz arası Uzunada SAT Komutanlığında tanıtım olacak. Dalış yapılacak." dediğini, kendisini çağırdığını ve bunun üzerine iznini yarıda keserek 15 Temmuz sabahı Ankara'ya geldiğini anlattı.
Darbe girişimi akşam üzeri sanıklardan Serkan Coşkun ile buluşmak üzere Gölbaşı'na gittiğini, beraber çay içtiklerini, ardından Sezgin Güney'in evinde oturduklarını ifade eden Demirtaş, daha sonra terör saldırısı olduğunu, komutanlıkta alarm verildiğini duyduklarını, bunun üzerine birliğe gitmeye karar verdiklerini öne sürdü.
Demirtaş, bir taarruz helikopterinin birliğe girmelerini önleyecek tarzda atış yaptığını, buna şaşırdıklarını, içeri girip yukarı çıktıklarında nöbetçi heyetin kendilerini karşıladığını aktardı.
Bu sırada Üsteğmen Sezgin Güney'in bu saatten sonra birliğe hiç kimsenin girmeyeceği yönünde emir bulunduğunu söylediğini bildiren Demirtaş, şöyle devam etti:
"Herkes bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. İlerleyen saatlerde nizamiyenin aşağısında sivillerin olduğu söylendi. 'Yaklaşmaya veya girmeye çalışırlarsa havaya ateş edin.' denildi. Daha sonra bir el silah sesi duyuldu. Ondan sonra havaya ateş edildi. Karşıdan atış geliyordu. Öldürme kastıyla ateş ettiğimi kabul etmiyorum. Verilen emir doğrultusunda havaya ateş ettim."
İlerleyen saatlerde 2 sikorsky helikopterin gelerek komutanlığın orta kısımlarına indiğini, sonrasında silah sesleri duyduklarını belirten Demirtaş, bazı yerlere telefon açtıklarını ancak nöbetçi amirin cevap vermediğini iddia etti.
Hava aydınlanırken bulundukları nizamiye bölgesinde üzerlerine tekrar ateş edilmeye başlandığını anlatan Demirtaş, yine havaya ateş ettiklerini, daha sonra isminin Gökmen Ata olduğunu öğrendiği kişinin öldüğünü gördüğünü söyledi.
"Üç gün sonra birlikten çıktım"
Ata'nın ölümünü gördükten sonra gelen kişilerden kaçmak için önce çalıların arasına girdiğini, buradan da kaçtığını bildiren Demirtaş, "Ata'nın öldüğünü gördükten sonra silah, çelik yelek, her şeyi bıraktım. Çok detay vermek istemiyorum. Üç gün sonra birlikten çıktım, dördüncü gün Beynam tarafına geçtim. 6 ay sonra yakalandım." diye konuştu.
"Nasıl hain olmuşum, anlamıyorum?" diyen Demirtaş, Mehmet Ali Çelik'in üzerinde çıkan "darbeye katılacak personel" listesinde isminin neden yazıldığını bilmediğini iddia etti. Demirtaş, "Bu listelerin gerçekliği burada sorgulandı. Odamdan bir dolar çıkmış. Odayı üç kişi kullanıyoruz. Bir dolar benim değil. Ne okuluna ne dershanesine gittim ne katalogdan eş seçtim ne para yatırdım." dedi.
"Darbe girişimini savcının odasında öğrendim"
Sanık Umut Coşkun ise savunmasında, darbe tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığında uzman erbaş olduğuna işaret ederek olay akşamı Ankara'da, İstanbul'da terör saldırısı olabileceğinden bahsedildiğini anlattı. O gece birlikte ilk kez gördüğü başçavuşlar bulunduğunu anlatan Coşkun, gece yarısı helikopterlerin izli mermilerle atış yaptığını, sivillerin aşağıda toplandığını, bunun nedenini sorduklarında "emir olduğu, nizamiyeye 32. taburun alınacağı, onun dışında kışladan giriş çıkış olmayacağı"nın söylendiği belirtildi.
Coşkun, gece 02.00-02.30 saatlerinde önce helikopterlerin geldiğini, ardından silah sesleri duyduklarını ifade ederek "O anda ben ve Mehmet Yaşar Çelik, orta kontrolün korkulukları yanındaydık. Silah sesleri üzerine tekrar içeri girdik. Monitöre baktığımda, karargah binasının önünde birinin hareketsiz yattığını gördüm. Ne oluyor diye sorduk?" diye konuştu.
Darbe girişimi gecesi, bir tane mermi dahi sıkmadığını söyleyen Coşkun, "Darbe girişimi olduğunu, ertesi akşam Gölbaşı'nda savcı odasında öğrendim. Kışlada ne nöbetçi amir ne sıralı amirler bana bilgi verdi. Ahmet Aslan astsubay saat 03.30 gibi darbe girişimini öğrenmiş. Sabah 05.00 gibi yanına gittiğimde 'Bir şey bilmiyorum' dedi. FETÖ/PDY ya da kanı bozuk örgütlerle benim, eşimin ve ailemin ilgisi olmadı. ByLock yok, Bank Asya yok." dedi ve tahliyesini istedi.
"Suriye'ye yönelik bir alarm durumu veya terör operasyonu sandım"
Darbe girişimine katılmak üzere Özel Kuvvetler Komutanlığına geldikleri sırada nizamiye bölgesine girmeye çalışan kuvvetlerce durdurulan sanık eski Kurmay Yüzbaşı Ümit Burtaçoğlu ise hakkındaki iddiaları reddetti.
İstanbul Harp Akademilerinde görevli olmasına rağmen izin alarak darbe günü, arkadaşının düğünü ve kayınvalidesini ziyaret gerekçesiyle Ankara'ya geldiğini iddia eden Burtaçoğlu, eski personeli olması nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı Özel Kalem Müdürlüğünde görevli eski Kurmay Albay Osman Kılıç'ın talimatıyla Özel Kuvvetler Komutanlığına çağrıldığını, ilk etapta Suriye'ye yönelik bir alarm durumu veya terör operasyonu olduğunun değerlendirdiğini ileri sürdü.
Burtaçoğlu, şu savunmayı yaptı:
"Ancak haberler düştükçe darbeyi anladım. Kimseye güvenmeyeceğimizi değerlendirdik. Eski birliğime neden çağrıldığımı düşündüm. Durumu öğrenmek için yola çıktık. Haberler çıktıkça durumun farklı olduğu anlaşılıyordu. Özel Kuvvetler Komutanlığına gidince işin aslını anlayacağımızı ifade ettim. Ön nizamiyeye gelince araçtan indik. Albay Fırat Çelik ve Okul Komutanı Albay (Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral) Ömer Faruk Özdemir ile birkaç kişi daha bizi durdurdu. Bizi potansiyel suçlu görüp şahsi tabancamı istediler, vermeyeceğimi söyledim. Bunların darbeci olduğundan şüphelendim. Oradan uzaklaşmak istedim. Bozdemir'in emriyle üzerime iki kişi saldırdı. Bana silah doğrulttular, araca bindirerek başımıza nöbetçi koydular. Kimin ne olduğunu bilmiyordum. Birliğin eski personeli olduğumu, çağrıldığımı söylememe rağmen dinletemedim. Komutanım Levent Göktaş gibi madalyalı bir mahkum olarak karşınızdayım. Bu yanlıştan dönüleceğine inanıyorum."
Burtaçoğlu'nun savunmasının ardından duruşmaya son verildi.
Davada yarın, sanıklardan eski Kurmay Albay Ümit Bak'ın savunmasının alınmasıyla devam edilecek.
07.06.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, sanıklar, avukatları, darbe gecesi ÖKK'de yaralanan Astsubay İsmail Oğuz ile müşteki avukatları katıldı. Duruşmada mahkeme heyetine Fahrettin Yıldız başkanlık etti.
ÜMİT BAK
Duruşmada, savunma yapan eski Kurmay Albay Ümit Bak, darbe girişimi gecesi ÖKK'de Harekat Şube Müdürü olarak görev yaptığını, Genelkurmay Başkanlığında gerçekleştirilen terörle mücadele toplantısına katıldığını anlattı.
Toplantının ardından saat 20.30 gibi ÖKK'ye döndüğünü ve mesaiye devam ettiğini söyleyen Bak, saat 21.00'den itibaren ise ÖKK'ya Genelkurmay Başkanlığından üç emir mesajı geldiğini, alarm şeklindeki ilk mesajın, "ülkede ani gelişmeler yaşandığı, meydana gelebilecek terör tehdidine karşı emniyet tedbirlerinin en yüksek seviyeye çıkarılması" emrini içerdiğini kaydetti.
İkinci emirde, birlik komutanlarının görev değişikliklerinin yer aldığını, o dönem Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı yerine Birici Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi'nin ÖKK Komutanlığına vekalet edeceğinin yazılı olduğunu belirten Bak, üçüncü mesaj emrinde ise gece saat 03.00'ten itibaren sıkıyönetim ilan edileceğinin yazılı olduğunu aktardı.
Ümit Bak, birinci mesaj emri gelir gelmez, vardiya amirleriyle toplantı yaptığını, nöbetçi amirlere emri ilettiğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Vardiya amiri Mehmet Ali Çelik, Aksakallı komutanımıza ulaştı, emri okudu. Komutanımız, 'Kışlanın emniyetini artırın, çağırabileceğiniz tabur varsa takviye yapın' dedi. 32. Tabur'un çağrılabileceğini söyledik, 'Çağırın' emrini verdi. Ardından Aksakallı, Ümit Koçak'ı aradı, 'Birliğe giriş çıkışları durdurun, Semih Terzi haricinde kimseyi içeri almayın' dedi. Koçak bunu bana iletti. Bunun üzerine kışla emniyet tedbirleri artırıldı. Personeli uyardık. Kışlaya giriş çıkışlar durduruldu. 32. Tabur'a alarm verildi. Personel de nizamiye bölgesinde görevlendirildi."
Bunların ardından ikinci mesaj emrinin saat 23.00 sıralarında geldiğini anlatan Bak, bu mesaja önce şaşırdıklarını, hemen telefonla Semih Terzi'yi aradığını, Terzi'nin de "Ben zaten oraya geliyorum. Kışlaya giriş çıkışı durdurun, ben gelmeden kimseyi içeri almayın." emrini verdiğini ifade etti. Ümit Bak, ardından Terzi'nin kendisine mesaj atarak, o dönemde Okul Komutanı olan Albay Ömer Faruk Bozdemir'in içeri alınmaması emrini ilettiğini söyledi.
Zekai Aksakallı'ya telefonla ulaşamadıklarını iddia eden Bak, sonra Aksakallı'nın, ÖKK harekat merkezini aradığını, kendisini istediğini, "Okul Komutanı Bozdemir ve Albay Oğuz Tozak'ı içeri al" dediğini aktardı. Aksakallı'ya, Genelkurmay'dan gelen ikinci mesaj emrini söylediğini ve "İdari kadroya atandığınız belirtiliyor," dediğini anlatan Bak, Aksakallı'nın kendisine, "Ben hala komutanım, bu emri yok hükmünde say." dediğini söyledi.
Başkan Fahrettin Yıldız'ın, "Emir gelir gelmez komutanların görevi biter mi, tebliğ süreci yok mu?" sorusu üzerine, Genelkurmay'da kullanılan kriptolu MEDAS sisteminin emir yerine geçtiğini savundu.
"Aksakallı sinirlenerek, bağırmaya başladı"
Zekai Aksakallı ile arasında geçen diyalogları anlatan Bak, Aksakallı'ya, "Komutanım yazılı emir geldi, Semih Terzi'yi aradım, 'Tamam ben oraya geliyorum, kimseyi içeri alma' dedi. Siz başka diyorsunuz? Ben böyle bir durumda bu adamları nasıl içeri alabilirim." dediğini ifade etti. Bunun üzerine Aksakallı'nın sinirlenerek, bağırmaya başladığını ileri süren Ümit Bak, şu savunmayı yaptı:
"Aksakallı'nın bağırmaları hakarete dönüştü, en sonunda 'Seni öldürtürüm' dedi. Ben konuşma boyunca askeri nezaket kurallarına uygun davrandım. Komutanımız, 'Telefonu suratıma kapattı' demiş. Beni ölümle tehdit ettikten sonra beni telefonda beklemeye aldı, sonra hat gitti, ben de telefonu kapattım. 'Ben artık senden emir almayacağım' gibi bir ifadem de olmadı. Bu telefon görüşmesinden sonra harekat merkezinin iki yanındaki telefon çaldı. Nöbetçi astsubay, telefondaki Aksakallı'nın nöbetçi amiri Ümit Koçak'ı istediğini söyledi. Ümit Koçak telefona bakmadı, telefon havada kaldı. Bir astsubayımız telefonu kapattı, ondan sonra da Aksakallı ile gece boyunca irtibatımız bitti. Emniyet tedbirleri alındı, personelde ve bende şaşkınlık, kararsızlık oluştu. Tam bir krize doğru gidiyoruz. Mehmet Ali Çelik de geldi. 'Bir karar vermemiz lazım şu anda' dedik. Ben 'Genelkurmaydan gelen yazılı emir var Terzi vekalet edecek, deniyor. Zekai Paşam bizi ölümle tehdit etti, Terzi geliyor yolda, gelince emrini alalım' dedim. Ondan sonra herkes görev yerine gitti. Günün sonunda bana hesap sorulduğu zaman 'Elimde yazılı emir var ona göre davrandım' derim diye düşündüm."
Sanık Ümit Bak, saat 24.00 civarı, birlik dışında Okul Komutanı Bozdemir, Oğuz Tozak ile bazı kişilerin toplandığını, nizamiye personelinin ise verilen emir gereği bu kişilerin içeri alınmayacağını ilettiğini ifade ederek şunları söyledi:
"Bu kişiler nizamiye personelini taciz etmeye başladılar. Nizamiye personeli 'Emir var' diye söylemeye çalışıyor, ama onlar 'Ya size ateş edeceğiz, tel örgülerden gireceğiz' diyerek tansiyonu yükseltmeye çalışıyorlar. Bu grubun sözleriyle ilgili Fatih Uysal aradı. Ona, 'Onlar ateş etse dahi ateş etmeyeceksiniz, sözlü ikazlarınızı tekrar yapacaksınız, gelmeyin, alamayız' diyeceksiniz. Tel örgülerden sızmaya başlarlarsa havaya ateş edeceksiniz, doğrudan ateş etmeyeceksiniz' dedim. Nizamiye personelinin ifadeleriyle de bu sabittir."
Nizamiyede yaşananları, Semih Terzi alaya inip kendisi derdest edilene kadar takip ettiğini ifade eden Ümit Bak, Terzi inip şehit Ömer Halisdemir tarafından vurulduktan sonra, TİM personeli Mihrali Atmaca ve beraberindekiler tarafından derdest edildiklerini anlattı.
"Tuğla gibi bir emirdi"
Ümit Bak, darbe gecesi sıkıyönetim emrinin saat 22.30-23.00 arasında geldiğini belirterek, "Tuğla gibi bir emirdi. Yurtta Sulh Konseyi yazıyordu, ıslak imza vardı. Emre baktık, bizim gözler büyüdü. Ürktük kenara koyduk. Ben bu emri nöbetçi heyetimi çağırıp tebliğ dahi etmedim. 'Emir, suç teşkil eden bir emir. Bunu yapamayız' dedik kenara koyduk. Nöbetçilere, alt birimlere tebliğ etmedik, kimse görmedi." iddiasında bulundu.
"Terzi uzaydan gelen biri değildi"
Semih Terzi'nin darbeci, FETÖ'cü olduğunu 15 Temmuz gecesi bilmesinin mümkün olmadığını, Terzi'nin, Zekai Aksakallı olmadığında defalarca komutanlığa vekalet ettiğini, Aksakallı'yı yurt dışındaki toplantılarda temsil ettiğini öne süren Bak, "Semih Terzi uzaydan gelen bir adam değil. O anda ben onun darbeciliğini, FETÖ'cülüğünü bilemem. 15 Temmuz akşamı en kıdemli personel olarak ben bunu söyleyemiyorsam hiçbir arkadaşım da söyleyemez." iddiasında bulundu.
Olay gecesi kimseyi derdest etmediklerini, silah kullanmadıklarını, kimseye bu yönde emir vermediğini ileri süren Bak, yalnızca nizamiyenin giriş çıkışını kontrol altına almaya çalıştıklarını savundu.
Genelkurmay Başkanlığından gelen mesajların çekildiği yerin kontrollü bir yer olduğunu, kimsenin elini kolunu sallayarak mesaj çektiremeyeceğini düşündüklerini belirten Bak, "ÖKK'yı ele geçirmekle suçlanıyorum. Ben 11 senedir ÖKK'dayım, demirbaşıyım. Biz zaten ÖKK personeliyiz ve verilen görevleri yapıyoruz. ÖKK biziz, biz ÖKK. Kim kimi ele geçiriyor?" dedi.
Cüzdanından çıktığı iddia edilen darbeye katılacak personel listesini de kabul etmeyen sanık Ümit Bak, "Böyle bir listeyi iddianameden öğrendim. Böyle bir liste hazırlamadım, kimseye darbe ile ilgili bir emir, talimat vermedim. Bu listede belirtilen tanıdığım, tanımadığım kişilerle planlama yapmadım, bir araya gelmedim. Listeyi görmedim ama adı geçen 33 personelden 21'ini şahsen tanımıyordum. Hepsini bu adliye koridorlarında tanıdım. 33'ünden 23'ü ise o gece orada bile değildi. Darbeye katılması planlanan personel listesi deniyor. Ben bir liste hazırlamışım, 33 kişi yazmışım 23'ü orada değil. Bu nasıl bir planlamadır?" iddiasında bulundu.
Mihrali Atmaca ve ekibi tarafından öldürülen darbeci Nedim Şahin'in, olay sırasında silahlı ve teçhizatlı olmadığını da ileri süren Bak, "Mihrali ve ekibi odama girdiğinde Nedim Şahin eliyle arkadaki personelin tüfeğine yapıştı. Tarama olayı oldu, Nedim Şahin'i öldürdüler, kendimi yere attım." diye konuştu.
"Halisdemir çok sevilen bir insandı"
Cuntacı general Semih Terzi'yi öldüren şehit Ömer Halisdemir'i şahsen tanıdığını, 2010'dan bu yana birlikte çalıştıklarını anlatan Ümit Bak, "Halisdemir, çok efendi, saygılı, iyi bir askerdi. Olay günü komutan koruma nöbetçisi idi. Biz de oradayız. Ortada anormal bir durum yok. Ömer Halisdemir de biz de orada görev yapıyoruz. Bina içinde dolaştı, o da ne olduğunu anlamaya çalışıyor, biz de. O gece karargah binasındaki arkadaşlarımın Ömer'e ne bir kastı ne bir zorlaması oldu. Herkes tarafından sevilen bir insandı, nasıl şehit edildiği belli." ifadesini verdi.
Zekai Aksakallı'nın verdiği ifadelerde, Semih Terzi'nin FETÖ'cü olduğunu önceden bildiğini söylediğini aktaran Ümit Bak, "Madem FETÖ'cü, darbeci, önceden biliniyor Terzi neden Diyarakır'dan uçağa biniyor, elini kolunu sallayarak geliyor? Aksakallı önce bizim ölüm emrimizi veriyor, sonra da Halisdemir'e 'öldür' emrini veriyor. Terzi ile Diyarbakır'dan gelen TİM'deki Mihrali Atmaca bizi öldürmeye geliyor, Nedim Şahin içeri girince onu öldürüyorlar. 15 gün boyunca darbecilerin derdest edilmesinde bu tim kullanılıyor. Ama sonunda onlar da ben de 4 kez müebbet hapis cezasıyla yargılanıyoruz. Bunlar normal olaylar mı?" dedi.
FETÖ'cü olmadığını, hayatı boyunca darbelere karşı durduğunu iddia eden Ümit Bak, şöyle konuştu:
"Ben o gece askerliğin gereğini yaptığımızı düşünüyorum. Bir oyun ve senaryo oynandı, biz de bir parçası haline getirildik. Semih Terzi'nin gelişine engel olunmadı, Terzi öldü. Onu vuran Halisdemir şehit edildi. Biz bu senaryoda kullanıldık. Semih Terzi çok şey biliyordu, ölmesi gerekiyordu öldü. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. O gece yaptığımız her şeyi emniyet tedbirleri kapsamında yaptık, darbe kapsamında düşünmedik. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu var. Bu yargılama süreci sonunda gerçekler anlaşılacak ve o gece orada canını dişine takarak görev yapan tüm personelin masumiyeti ortaya çıkacak."
İSMAİL OĞUZ
Gazi İsmail Oğuz söz istedi
Duruşmada, davanın müştekilerinden olay gecesi yaralanan Astsubay İsmail Oğuz söz istedi.
Oğuz, "O gün olaylar başladığında biz görevi aldığımızda, özel kuvvetlerin bel kemiği diyebileceğim kişilerden biri oradaydı. Oğuz Paşa'nın arkasında ben emniyetçiydim. Olaylar engellenebilirdi. Ümit Bak içeriye alsaydı bu iş çözülebilirdi. Ben o gün 'Bu birlikte hiçbir arkadaşıma kurşun sıkmam' dedim, sıkamam. Nizamiyeden içeri girmeye çalıştığımızda, her adım attığımızda, 'Biz buradayız gelin konuşalım, beni teslim alın' dedim. Bana 'Gebereceksin git' dediler. İçeriden müdahale etmiş olsaydı şu an bu pozisyonda olmazdık." şeklinde konuştu.
VEYSEL EZGİN
ByLock'u kabul etmedi
Ümit Bak'ın savunmasının ardından savunma yapan sanıklardan Veysel Ezgin de suç tarihinde kursta bulunduğunu, "Terör saldırısı ihbarı var, birliğinize dönün." talimatı üzerine kurstaki arkadaşlarıyla Özel Kuvvetler Komutanlığına geldiklerini, nizamiyenin önüne vardıklarında bir helikopterden bulundukları bölgeye ateş edildiğini, dönmeyi düşündüklerini, ancak öndeki araçların hareket etmesiyle ilerleyip içeri girdiklerini söyledi.
İçeride mevzilenerek ÖKK'nin emniyetini aldıklarını, sabaha doğru teslim alındıklarını belirten Ezgin, "Ben orada en düşük rütbedeki kişiyim. Rütbem gereği emirleri sorgulayamam. İfadem haricinde iddianamede ismim yok. ÖKK'ya geldiğimde Volkan Vural Bal'ı gördüm. Kurs bölük komutanımızdı. Onu görünce 'Her şey yolunda' dedik. Sonrasında işler değişti. FETÖ'nün kurumlarına, okullarına gitmedim. ByLock yok, dolar yok. Tahliye ve beraat talep ediyorum." diye konuştu.
Mahkeme başkanının son sorgulamada ByLock kullandığının tespit edildiğini belirtmesi üzerine Ezgin, "Hiçbir şekilde kullanmadım. İlk başta çıkmıyor, şimdi… Kesinlikle kabul etmiyorum." dedi.
YASİN DERİBAŞ
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili davanın sanıklarından eski astsubay Yasin Deribaş, FETÖ/PDY'nin "sohbet" toplantılarına katıldığı itirafında bulundu.
Deribaş, darbe girişimi gecesi TÜRKSAT'a baskına giden ve o gece ölü ele geçirilen ÖKK mensubu Ercan Şen'in kendisini arayarak, 15 Temmuz gecesi Or-An lojmanlarına gelmesini istediğini ancak gitmediğini ve "bu çağrının darbeyle alakalı olabileceğini aklının ucundan geçirmediğini" ifade etti.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki 69 sanıklı davada savunmasını yapan tutuklu sanık Deribaş, FETÖ/PDY ile ilişkili olduğunu kabul etti.
Deribaş, "15 Temmuz'a kadar dini bir cemaat olarak gördüğü yapıyla, ayda bir ya da iki kez dini sohbet ve ibadet için görüştüğü"nü belirterek, "Dershane vasıtasıyla tanıştığım bu yapıyla ilişkim fasılalı olarak devam etti. Bu zaman zarfında herhangi bir kötülüğünü görmediğim bu yapı, aileme saygılı olmamı, kötü alışkanlıklardan uzak durmamı öğütlemişlerdir." diye konuştu.
"Bu hain yapının çökertilmesi için bildiği her şeyi anlatmaya hazır olduğunu" belirten Deribaş, şunları kaydetti:
"15 Temmuz'dan 2-3 gün önce benimle ilgilenen Hüseyin adlı kişinin abisi konumundaki Tahir ve Nesimi adlı kişiler evime geldiler. 2-3 gün içinde birliğimden birinin evime geleceğini söylediler, görüşmemi istediler. ÖKK'da Beslenme ve Servis Takımı Kısım Komutanı Ercan Şen beni arayıp, görüşmek istedi. 15 Temmuz'da, 21.30 gibi kıyafetlerimi alarak Or-An lojmanlarının orada olmamı söyledi. Sebebini kendisinin de bilmediğini, sadece orada olmamız gerektiğini söyledi. Benden bu zamana kadar hiçbir şey istememiş bu cemaatle ilgili bunu garipsedim. Bu garipliği cemaat toplantılarına gittiğimiz Halil Kuş'a aktardım. Bu çağrının darbeyle alakalı olabileceği aklımın ucundan geçmedi."
"Televizyondan öğrendim"
Deribaş, "Ben sadece 'askeri kıyafetini al gel' sözünden darbeyi nasıl anlayabilirim?" diye sordu.
FETÖ/PDY'ye ait olan Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyon kanalı kapatılırken insanların sakin biçimde protestoda bulunduğunu, "taş, pet şişe dahi atmadığını" anlatan Deribaş, "Daha önce en küçük bir şiddet olayını görmediğim bu cemaatten kesinlikle kötü bir şey beklemiyordum. Bilseydim, kendimi yakmak pahasına durumu sıralı amirlerime bildirirdim." dedi.
Olay akşamı Halil Kuş ile beraber kışladan ayrıldıklarını, Ercan Şen'in söylediğinin aksine yanına askeri kıyafet almadığını ifade eden Deribaş, "Yolda Ercan Şen beni arayıp, 'Saat 20.00 gibi emniyetin orada buluşup, beraber gidelim' dedi. Ben de ısrarını önlemek adına 'tamam' dedim. Halil ile yemek yedik. Saat 19.30 gibi Ercan Şen'i arayıp, gelmeyeceğimi söyledim. Biz yine AVM'lerde zaman geçirdik. Ankamall'de, AVM'den dışarı çıkmadık. Evdeyken herkes gibi olayları televizyondan öğrendim." beyanında bulundu.
Deribaş, 16 Temmuz'da nöbetçi olduğu için erken saatlerde kışlaya gittiğini, 28 Temmuz'a kadar görevine devam ettiğini belirtti.
"Kuş ve Kuru ile cemaat sohbetlerine katıldım"
İddianamede bildiklerini Halil Kuş'a anlatmasının darbe hazırlığı olarak görüldüğünü ifade eden Deribaş, Ercan Şen'in kendisine darbe girişiminden bahsetmediğini kaydederek, şunları söyledi:
"Halil Kuş ve Muhsin Kuru ile cemaat sohbetlerine katıldım. Kuş, cemaatle ilişkisinin benim davetimle olduğunu, bir iki kez sohbete katıldığını, kendisiyle ilgileneni tanıyamayacağını anlatmıştır. Suça karışmadığını bildiğim birinin gerçekleri neden sakladığını anlayamıyorum. Bana iftira atmasını yakıştıramıyorum. ÖKK'ya atandıktan bir süre sonra benimle ilgilenen Hüseyin ile bizzat Halil'in evinde tanıştırıldım. Gerek onun, gerek benim, nadiren Hüseyin'in evinde görüşerek, dini sohbetler yaptık. Muhsin tim personeli olduğu, görevlere gittiği ve askeri lojmanda oturduğu için onunla görüşmedik.
Ben vatanına, milletine, bayrağına aşık biriyim.
15 Temmuz'a kadar gayet modern giyinen, ilimle, bilimle alakalı, Türkçeyi dünya dili haline getirmek için çaba harcayan, sağ veya sol birçok siyasetçi tarafından takdir gören bu yapının Meclis'i bombalayabileceğini, halkı öldürebileceğini, darbeye teşebbüs edebileceğini birçok devlet büyüğümüz gibi ben de tahmin edemedim.
Ama bu yapıya himmet vermedim. Bank Asya hesabım yok. ByLock kullanmadım. Demek ki ben güvenmedikleri, sadece ilgilendikleri biriyim.
TSK içinde herhangi bir cemaatle ilişkisi olan biri terör örgütü üyesi olarak tutuklanmalı mı? Onların cemaatinin yarın akşam kalkışmaya kalkmayacağının garantisi var mı? Darbe sırasında evimdeydim, hiçbir katkım olmadı. Darbeyi kesinlikle lanetliyorum. Bunun darbe olduğunu bilerek kendi silah arkadaşına, polisine silah doğrultanları lanetliyorum."
Sanık avukatı Emir Yakın da müvekkilinin doğruları tereddütsüz söylediğini ifade ederek, tahliye talebinde bulundu.
TÜRKSAT baskını iddianamesinde Ercan Şen
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT yerleşkesine giderek, yayınları kesmeye çalışan 5'i sivil 16 kişi hakkında hazırladığı iddianamede, Yasin Delibaş'ın kendisini aradığını söylediği Ercan Şen'in, İsmail Donat, Ersan Kuluçlu, Fatih Arslan ve Osman Kemal Küçük ile birlikte, bu sırada kuruma gelen TÜRKSAT Tesisler İşletme Direktörü Ahmet Özsoy, güvenlik amiri Ferhat Derecik ve şirket görevlisi Ali Karslı'nın bulunduğu araca ateş ettikleri, Özsoy ve Karslı'nın olay yerinde şehit edildikleri, Derecik'in ise yaralandığı belirtiliyor.
Şen'in, TÜRKSAT'tan kaçarken yağmaladığı otomobilde ölü ele geçirildiği, bacaklarının arasında ise M16 marka A2 model tüfek bulunduğu kaydediliyor.
YAKUP AKKAŞ
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili davada savunma yapan sanıklar eski astsubaylar Yakup Akkuş ve Yalçın Damar, darbe girişiminin hazırlıklarında yer aldıkları suçlamasını kabul etmedi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan tutuklu sanık Yakup Akkuş, darbe girişimi öncesinde, hafta sonu Eskişehir'deki düğüne gitmek için amirlerinden izin aldığını söyledi.
O gün görüştüğü bir arkadaşının, sanıklardan eski üsteğmen Sezgin Güney'in akşam yemek vereceğini söylediğini, bunun üzerine akşam Güney'in evine gittiklerini, evde bulunanlar arasında bazı sanıkların da yer aldığını belirten Akkuş, şunları kaydetti:
"Yemekte kurs anılarından, meslek hayatından konuştuk. Lavabodan çıkınca arkadaşların ayakta olduğunu gördüm. Ne olduğunu sorunca Serkan Coşkun, KOH tatbikatı olduğunu, çıkacağımızı söyledi. Tatbikat yeri olarak Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittik. Silah ve teçhizatı alırken bize terör tehdidi dolayısıyla ÖKK'ya gitmemiz söylendi. Hızlı şekilde kışlaya döndük. Nöbetçi heyetin kontrolü ve Volkan Bal ve Ahmet Karaaslan eşliğinde karargaha gittik. Bize nizamiyenin emniyete alınması için takviye görevi verildiği, içeri kimsenin alınmayacağı söylendi. Yolun ilk kontrol noktasında bir grubun toplandığı bilgisi verildi. Gelen gruba yaklaşmamaları yüksek sesle ifade edildi. Bir süre sonra silah sesi geldiğini duydum. Toplananlar nedeniyle havaya uyarı atışı yapıldı."
Akkuş, ne amaçla geldiklerini anlamadıkları için savunma pozisyonunu koruduklarını, bir ara toplananlar arasında bir askerin olduğunun söylendiğini ifade etti.
Ateşkes sesini duyana, hava aydınlanana kadar beklemeye devam ettiğini vurgulayan Akkuş, uyarı amacıyla dahi ateş etmediğini, nizamiye bölgesinden ayrılmadığını bildirdi.
Darbe girişiminin bastırılmasına ilişkin "Türk halkı bir daha kahramanlığını, birliğini, beraberliğini dünyaya göstermiştir." diyen Akkuş, "Sağlık astsubayıyım. Darbe için hazırlık yapmış olsam, sıhhiye malzemesi bulundurmam gerekirdi. Kendi birliğimin emniyetini alıp, emir komuta içinde hareket ettim, suç işlemedim. 'Şucu ya da bucu' değilim. Evden işe, işten eve giden bir askerim. FETÖ/PDY ile bağlantım yok. Okullarına gitmedim, yurtlarında kalmadım, Bank Asyada param olmadı, ByLock kullanmadım." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Fahrettin Yıldız'ın, "Hazırlık ifadende, 'FETÖ/PDY mensuplarıyla ara sıra görüşür, videolarını izlerdim.' demişsin." yönündeki hatırlatması üzerine, Akkuş, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadeyi tehdit altında verdiğini savunarak, kabul etmedi.
YALÇIN DAMAR
Sanık Yalçın Damar da olay tarihinde silah teknisyeni olarak görev yaptığını belirtti.
FETÖ/PDY ve 15 Temmuz'daki hain saldırılarla hiçbir ilgi ve alakasının olmadığını öne süren Damar, 8 Temmuz'dan itibaren yaz iznine çıktığını, bir süre Bursa'da kaldıktan sonra Ankara'ya döndüğünü, olay günü de işinin başında olmadığını anlattı.
Olay günü akşam saatlerinde Üstçavuş Halil İbrahim Karabal'ın kendisini arayarak, "Ankara'ya gelmişsin. Saat 20.00'de Rıdvan Ege Hastanesinin önünde buluşalım." dediğini aktaran Damar, "Amacının ne olduğunu bilmediğim ve Ankara'ya geldiğimi bildiği için ne olduğunu anlamak maksadıyla söylediği saatte buluşmak istediği yere gittim" ifadesini kullandı.
Hastane önünde beklerken, Karabal'ın bir otomobille geldiğini, araçtan inmeden kendisini takip etmesini istediğini dile getiren Damar, aracın Milli Savunma Bakanlığı Oran Lojmanlarına doğru gittiğini kaydetti. Burada sanıklardan Sezgin Güney'in elinde bir liste olduğunu belirten Damar, "Halil İbrahim astsubaya dönerek, ne olduğunu, beni neden çağırdığını sorduğumda, cevaplamak yerine, sorularıma alakasız ve tutarsız cevaplar verdi. İşim olduğunu bahane ederek oradan ayrıldım, evime gittim." dedi.
Evinde bir saat sonra Boğaziçi Köprüsünün TSK içinde bir grup personel tarafından kesildiğini televizyondan izlediğini ve kalkışmayı öğrendiğine işaret eden Damar, bu sıralarda Polis Özel Harekat Daire Başkanlığının bahçesinde patlama olduğunu dile getirdi.
Bunun üzerine "Karabal ve Güney'in maksatlarının darbe olduğunu anladığı"nı söyleyen Damar, zarar görmemeleri için eşi ve çocuğunu apar topar Bursa'ya götürdüğünü bildirdi.
Damar, "Örgütün gün yüzüne çıkması için benle irtibata geçenleri ihbar ettiğim halde darbeci damgası yedim. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum." şeklindeki görüşünü paylaştı.
Yalçın Damar, "FETÖ ile ilk temasının İnegöl Lisesi'nde olduğu, evlerde dini sohbetler yaptıkları, 2011'de Ağrı Doğubeyazıt'a tayin olunca, FETÖ mensubu abinin isteği doğrultusunda İlker Ceylan ve Mustafa Uçar ile aynı evde kaldığı" yönündeki beyanları bulunan savcılık ifadesini, "Ben, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermedim" diyerek reddetti.
YILDIRAY YILMAZ
Duruşmada son savunmayı sanıklardan eski Kurmay Binbaşı Yıldıray Yılmaz yaptı.
Savunmasında, darbe girişiminden önce izinde olduğunu, izninin 16 Temmuz'da bittiğini, 15 Temmuz günü iznini geçirdiği Trabzon'dan Ankara'ya doğru yola çıktığını anlatan Yılmaz, saat 22.00 sularında Sungurlu'daki mola yerine ulaştıklarında Boğaz Köprüsünün kapatıldığına ilişkin haberleri gördüğünü belirtti.
Yılmaz, sessizde olan telefonunda Albay Ümit Bak'ın cevapsız çağrısıyla Tuğgeneral Semih Terzi'nin "Yıldıray, güvendiğin adamları al, birliğine git" mesajını gördüğünü söyledi.
Mesaja bir anlam veremediği için Terzi'yi aramadığını, geri aradığı Bak'a ise ulaşamadığını belirten Yılmaz, bunun üzerine Bak'ın yerini bileceğini düşündüğü Fırat Alakuş'u aradığını savundu. Yılmaz, Alakuş'un da komutanın yerini bilmediğini söylemesi üzerine, Bak'a, "Komutanım, otobüsteyim bir emriniz var mı?" şeklinde mesaj attığını dile getirdi.
Bu sırada astlarından nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin kendisini arayanlar bulunduğunu, onlara emir verebilmek için üstü Ömer Faruk Cambazoğlu'nu aradığını ifade eden Yılmaz, şu savunmayı yaptı:
"Darbe girişiminin koordinasyonunu sağladığım iddia ediliyor. Ben koordinatör olsam girişimi şehirler arası otobüsten mi yönetirim. Üstelik saat 23.00'ten önce telefon görüşmem yok. Darbenin koordinatörü olsam girişimden önce izinde olmazdım, lojmanda olur askeri hat üzerinden koordinasyonu yapardım. Benim verdiğim emir talimat neticesinde icra edilmiş bir faaliyet var mı, yok. Suçlamanın temeli, yaptığım telefon görüşmelerine dayanıyor. Binbaşı rütbemle Ankara'daki girişimin tamamını, Ankara dışındakilerin de bir kısmını ben yapmışım. Bu askerlik mantığına uymuyor. Diyelim ki koordinasyonu bu rütbede ben yaptım. Kendisinden emir aldığım bir komutan var mı, yok. İlettiğim bir emir var mı, yok. Buna rağmen ben koordinatörüm."
Hatay'daki görev yerine 16 Temmuz'da ulaştığını, 26 Temmuz'a kadar normal mesaisine devam ettiğini belirten Yılmaz, darbe girişimine net olarak katılmadığı bilinmesine rağmen tutuklandığını ileri sürdü.
Yılmaz, salonda bulunan İsmail Oğuz'a, anlattıklarının doğru olup olmadığının sorulmasını istedi.
"Bana önce kendi taburumun sahip çıkması gerekirdi"
Bunun üzerine söz verilen İsmail Oğuz, Yılmaz'ın kendisinin tabur komutanı olduğunu belirterek, darbe girişimi gecesi telefonla Yılmaz'dan emir aldığını doğruladı.
Oğuz, "Telefonla görüştük, 'komutanım ekiple içeri hücuma gireceğiz, neredesiniz' dedim. Çorum'da olduğunu söyledi. Yetişir, başımızda bulunur zannettim. 'Grup komutanımız var Mustafa Yılmaz Sayar burada, başımızda' dedim. Söyledikleri doğrudur. Koordinasyon yaptık, taburu oraya getirdik, bunların hepsini söyledi telefonda. Ama benim üzüldüğüm bir nokta var. Ben vurulduktan sonra eşim, arkadaşlarım vardı ama taburumdan bana kimse sahip çıkmadı. İlk yaralandığımda öldüğüm söylenmişti, bana önce kendi taburumun sahip çıkması gerekirdi. Bana kimse sahip çıkmadı. O gece, taburunun başına gelseydi, beraber içeri hücum etseydik daha iyi olurdu." diye konuştu.
Tekrar söz alan sanık Yıldıray Yılmaz ise İsmail Oğuz'a, "İşkence gördüm, hain oldum, terörist oldum bundan dolayı ben seni arayamadım, utandım." dedi.
"Örgütsel amaçlara hizmet ediyor"
Sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından Başbakanlık Avukatı Aleaddin Varol, tüm sanıklardan şikayetçi olduklarını belirterek, tahliye taleplerinin reddedilmesini istedi.
İsmail Oğuz'un avukatı Tuğba Eker Durmaz da bazı sanıkların savunmalarında, darbenin kim tarafından yapıldığının belli olmadığı, bu konuda soru işaretleri bulunduğu yönünde iddiaların dile getirildiğini söyledi. Avukat Durmaz, "Darbe girişiminin gerçek olduğu ve terör örgütü FETÖ tarafından yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bu tarz tartışmalar, örgütsel bir taktik doğrultusunda ortaya atılmış ve örgütsel amaçlara hizmet etmektedir." diye konuştu.
Duruşmada, sanık avukatları da müvekkillerinin tahliyesine, bu olmazsa adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verilmesini istedi.
ARA KARAR: 9 TAHLİYE
Duruşmaya verilen aranın ardından Mahkeme Başkanı Fahrettin Yıldız, ara kararları açıkladı. Darbe gecesi ÖKK'nin nizamiye bölgesinde görevli sanıklar Fahri Ersoy, Hüseyin Uludağ, Kadir Aslan, Mehmet Yaşar Çelik, Mustafa Sarıboğa, Ökkeş Dursun Öztürk, Şükrü Bülbül ve Umut Coşkun ile kamera bölgesinde görevli Cem Sinan Yenal'ın tahliyesine hükmeden mahkeme, diğer sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın dinlenmesi talebini de reddetti.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-16 Aralık (2016) 'Ankara ÖKK Darbe Yapılanması 69 sanık' davası
(09 Haziran 2017, 11:59)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: