İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün gizli toplantılarının yapılarak örgüte finansman sağlandığı iddia edilen Maltepe'deki Pinhan Restaurant Cafe'nin yöneticileri ve çalışanlarının aralarında bulunduğu 14'ü firari, 12'si tutuklu 47 şüpheli hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede, Pinhan kelimesinin Türk Dil Kurumu'na göre 'Gizli, Saklı, Gizlenmiş ve Çok Gizli' anlamlarına geldiğine dikkat çekilerek 'Bu restaurant-cafe basit bir işyeri olarak düşünülerek ticari amaçla kurulmuş değildir. Tedbir ve gizlilik bu silahlı terör örgütünün dolayısıyla da örgüt üyelerinin ve kısmen de sempatizanlarının ruhuna ve damarlarına işlemiştir. Burası örgütün emir ve talimatları doğrultusunda örgütün tüm gizli toplantılarının yapılacağı, kararların alınacağı ve uygulanacağı bir yer olarak düşünülmüş ve o amaçla açılmıştır' denildi. Örgütün önemli finans ayaklarından biri olduğu anlaşılan Restaurant için iddianamede, şüphelilerin 'Pinhan Restoran ve uzantısı birkaç şirketle, uzun dönem bir araç ve kaynak olarak kullandıkları ve yönetiminde yer aldıkları Asya Katılım Bankası A.Ş.'yi de dahil ederek örgütün eylemlerinde kullanılmak üzere FETÖ'nün finans organizasyonun önemli bir kısmını yönettikleri' dile getiriliyor. 47 şüpheliden 8'i hakkında 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. İddianamede, 2 şüphelinin etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyerek ifade verdiği belirtilerek, bu şüpheliler hakkında 'etkin pişmanlık' hükümleri uygulanması isteniyor. İddianamede, 'Gerek fiili, gerekse postmodern olarak yapılan tüm askeri müdahalelerde örgüt bir biçimde kazançlı çıkmıştır' denildi. 139 sayfalık iddianamede, FETÖ ile ilgili çarpıcı detaylara yer verildi. İddianamede, örgütte hiyerarşik yapının çok sağlam olduğu vurgulandı. Örgüt lideri Fetullah Gülen'in Pensilvanya'da yaptığı sohbetlerde kullandığı 'Firavun, Deccal, Yezit, zalim, tiran, zorbacı, hırsızlar' gibi kelimelerin, aynı anda koro halinde tüm sosyal medyada, basında örgüt üyeleri tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı ifade edildi.
20.05.2017 18:14 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün gizli toplantılarının yapılarak örgüte finansman sağlandığı iddia edilen Maltepe'deki Pinhan Restaurant Cafe'nin yöneticileri ve çalışanlarının aralarında bulunduğu 14'ü firari, 12'si tutuklu 47 şüpheli hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede, şüphelilerin "Pinhan Restoran ve uzantısı birkaç şirketle, uzun dönem bir araç ve kaynak olarak kullandıkları ve yönetiminde yer aldıkları Asya Katılım Bankası A.Ş.' yi de dahil ederek örgütün eylemlerinde kullanılmak üzere FETÖ'nün finans organizasyonun önemli bir kısmını yönettikleri" anlatıldı.
15 Mayıs'taki gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan fezleke ile gönderilen soruşturma, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Orhan Güldiker tarafından tamamlandı. 139 sayfalık iddianamede, emniyet müdürlüğünü birden fazla kişinin arayarak Maltepe sahilinde işletilmekte olan Pinhan Restaurant Cafe'nin "FETÖ'nün gizli toplantılarının yapıldığı, karargah olarak kullanıldığı, burada himmet ve diğer gelirlerin sanki şirketin gelirleriymiş gibi sisteme sokulduklarını beyan ederek ihbarda bulundukları" belirtildi. Bu ihbarlar üzerine 11 Eylül 2015'te Pinhan Restoran'ın arka kısmında park halinde bulunan bir kamyonet içerisinde yapılan aramada, bir kısım tediye fişlerinde cari olarak ödendikleri ibaresi bulunduğu, bir kısım tediye fişlerinde ise örgütün önemli kişilerinin ya da önemli toplantılarının olduğu bölümlerde "Ödenmez" yazılarının yetkilerinin imzalarıyla mevcut olduğu, "Mini kasa" isimli belgede ise himmet hesabının tutulduğu, kimden ne kadar alındığı, kime ne kadar verildiğinin belirlendiği, özellikle Mısır'da örgüt adına yapılan okulun tüm bilgi, belge, döküman ve harcama belgelerinin sanki bu kafe-restoranda bir muhasebeci gibi saklandığı kaydedildi.
ÖRGÜTÜN GİZLİ TOPLANTILARI İÇİN DÜŞÜNÜLMÜŞ
İddianamede, Pinhan kelimesinin Türk Dil Kurumu'na göre "Gizli, Saklı, Gizlenmiş ve Çok Gizli" anlamlarına geldiğine dikkat çekilerek "Bu restaurant-cafe basit bir işyeri olarak düşünülerek ticari amaçla kurulmuş değildir. Tedbir ve gizlilik bu silahlı terör örgütünün dolayısıyla da örgüt üyelerinin ve kısmen de sempatizanlarının ruhuna ve damarlarına işlemiştir. Burası örgütün emir ve talimatları doğrultusunda örgütün tüm gizli toplantılarının yapılacağı, kararların alınacağı ve uygulanacağı bir yer olarak düşünülmüş ve o amaçla açılmıştır" denildi.
PARA TRANSFERİ ÖRGÜT HİYERARŞİSİYLE YÖNETİLDİ
İddianamede, şüpheli Ali Çelik'in sahibi olduğu Birim Gayrimenkul (Pinhan Restoran ) firmasında yine örgütsel kararların alındığı ve icrası için yine kendi örgüt üyelerine tebliğ edildiği toplantıların yapıldığı, bu toplantıların genellikle yemekli olduğu vurgulandı. FETÖ/PDY'nin lideri Fetullah Gülen'in talimatlarıyla örgütün bir dönem Türkiye imamlığını yapan 2 numaralı ismi olan ve halen hakkında soruşturma yürütülen Mustafa Özcan'ın örgüte maddi menfaat sağlamak amacıyla birçok şirket kurduğu, bunları şüpheliler Ali Çelik ve Hızır Güngör gibi örgütte güven sağlamış finansörlere kurdurduğu belirtildi. Böylece FETÖ'ye finans sağlamak için Ali Çelik'in kendi yönetimi altında olan ve yine örgütte üst düzey yönetici olduğu değerlendirilen şüpheliler Metin Birdal, Ahmet Çelik, Hızır Güngör ve Mehmet Gözütok ile ortak hareketli şirketlerin de aynı amaçla kurulduğu bu sayede para transferini örgüt hiyerarşisiyle
yönettiklerinin değerlendirildiği kaydedildi.
KAPATILAN FETÖ DERNEKLERİ TOPLANTI YAPMIŞ
İddianamede, FETÖ'nün dernekleri oldukları tespit edilerek faaliyetlerine son verilen TUSKON, FİADER, ATILIM ve MARİFED gibi dernek ve kuruluşların burada yemekli toplantı yapmalarının, yemek karşılığının ticari bir kuruluş olan bu kafe-restoran tarafından "ödenmez" fişiyle alınmamasının ise hayatın olağan akışına aykırı olduğu ifade edildi. Bu özel kurum ve kuruluşlar kapalı devre usulünün bir gereği olarak kendi içlerinde birbirleriyle iş yaparak paranın kendi içlerinde döngüsünü sağlamak ve izini kaybettirmek maksadıyla toplanan himmet, kurban, burs ve abonelik gibi paralarla harmanlayarak sanki ticaretten elde edilmiş süsü verilerek piyasaya sürüldüğü anlatıldı.
"HAYIR İÇİN ÇEK VEREN İŞADAMLARI İCRA BASKISI GÖRDÜ"
Örgütün ilk başlarda himmet, kurban, burs gibi faaliyetlerde peşin ya da vadeli nakit olarak çalıştığı halde bir süre sonra senet ve çeki fazla olarak kullanmaya başladığı anlatılan iddianamede, "Kendisinden himmet istenen işadamı o an itibarıyla mali durumunun bozuk olduğunu beyan ederek ileri tarihli çek vermektedir. Çeki alan örgüt mensupları onu hemen tedavüle koyarak işadamına haciz gelmesine bile neden olmuşlardır. Belki de hayır için çek ve senet verip karşılığında icra baskısı gören kişilerin bulunduğu tek yer Türkiye'dir. Bütün bunlar bu silahlı terör örgütünün hayır ve hizmet hareketi olmadığının delillerindendir" ifadelerine yer verildi.
"FETÖ'NÜN FİNANS ORGANİZASYONUNUN ÖNEMLİ KISMI YÖNETİLDİ"
Bu kafe-restoranın ticari bir işletme olması gerekirken, kurban parası toplamak için belge bastırdıkları, milleti zorunlu tutmak üzere listeler hazırladıkları, ancak hiç bir yerde, derneklerinde, vakıflarında kesilen kurbanlarla alakalı bir bilgiye rastlanmadığına dikkat çekildi. Toplanan kurban paralarının çetelesi tutulduğu halde kurbanlarla ilgili hiç bir belgenin bulunmamasının da kurbanların kesilmediğine ve örgütün amaçları doğrultusunda başka alanlarda kullanıldığının anlaşıldığı ifade edildi. İddianamede, FETÖ/ PDY'nin yönetiminde yer alan şüpheliler ile örgüt üyesi olan şüphelilerin, Maltepe'deki Pinhan Restoran ve uzantısı birkaç şirketle, uzun dönem bir araç ve kaynak olarak kullandıkları ve yönetiminde yer aldıkları Asya Katılım Bankası A.Ş' yi de dahil ederek örgütün eylemlerinde kullanılmak üzere FETÖ'nün finans organizasyonun önemli bir kısmını yönettikleri anlatıldı.
8 ŞÜPHELİYE AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET İSTEMİ
İddianamede, şüpheliler Ali Çelik, Ahmet Çelik, Hızır Güngör, Vedat Köprücü, Uğur Akkoç, Bekir Çelik ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından sahte pasaportla Bulgaristan'a giden daha sonra Türkiye'ye teslim edilen Hasan Çelik ile Hüseyin Çelik'in "Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları istendi. Şüpheliler Ahmet Çelik, Ali Çelik, Hızır Güngör, Vedat Köprücü, Aziz Özdemir, Faik Toklucu, Salih Aydın ve Uğur Akkoç'un "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak", "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanuna Muhalefet" suçlarından 22,5 yıldan 37'şer yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları talep edildi. Diğer tüm şüpheliler hakkında "Silahlı terör örgütüne üye olma" ve "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanuna Muhalefet" suçlarından 30 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları talep edildi. Ayrıca şüpheliler Hasan Çelik ve Hüseyin Çelik'in aralarında bulunduğu 4 kişi hakkında "Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" suçundan da 10,5 yıla kadar hapis cezası istendi. Şüphelilerden 17'si hakkında "Örgüt propagandası yapmak suçundan" 7,5 yıla kadar; aralarında firari şüpheliler Ali Çelik, Ahmet Çelik, Vedat Köprücü, Mehmet Barut ve Ömer Barut'un da bulunduğu 7 şüpheli hakkında ise "Nitelikli dolandırıcılık" suçundan 10,5 yıla kadar hapis cezaları istendi.
5 ŞİRKETİN MÜSADERESİ İSTENDİ
Şüphelilerin şahsi mal varlıklarının müsaderesinin (zoralımının) talep edildiği iddianamede, silahlı terör örgütünün emir ve talimatlarıyla kurulan ve işletilen, bu bağlamda bu örgüte sürekli insan ve finans kaynağı temin edildiğinden kayyım atanan Birim Gayrimenkul İnşaat Turizm ve Gıda Sanayi A.Ş., Birim Sigorta Acenteliği Ltd. Şti., Herkül Dış Ticaret ve Pazarlama Ltd. Şti, Pinhan Restaurant İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile Penta Grup Yapı Sanayi ve Ticaret A.Ş. isimli şirketlerin müsaderesi de istendi. İddianame, İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.
Pinhan" Şüphelisinden, 15 Temmuz'da "Bu İşi de Başaramadılar" Mesajı
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) bağlantısı nedeniyle kayyum atanan Pinhan restorandaki örgüt faaliyetlerine ilişkin hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün kamudaki temsilcisi olduğu belirtilen şüphelilerden Bekir Çelik'in telefonunda 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının ardından "Bu işi de başaramadılar, şimdi bunu da bizden bilecekler." şeklinde yazışmalarının bulunduğu belirtildi.
Maltepe'deki restoranda FETÖ'nün gizli toplantılarının yapıldığı, buranın karargah olarak kullanıldığı, himmet ve diğer gelirlerin şirketin geliriymiş gibi sisteme sokulduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Orhan Güldiker tarafından, 14'ü firari, 12'si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, firari şüphelilerden Vedat Köprücü'nün, diğer şüpheliler Ahmet Çelik ve Hızır Güngör'le "burs ve kurban" adı altında toplanan finansmanlar haricinde, 2006'dan itibaren esnaf ve şahıslardan dini duyguları istismar eden çeşitli bahanelerle aylık ortalama 6 bin lira para topladıkları aktarıldı.
Bu finansmanları günlük "mini kasa" olarak isimlendirerek ay sonu "temsili gider" olarak kasadan çıkış yaptıklarının görüldüğü belirtilen iddianamede, Vedat Köprücü hakkında gelen birçok ihbarda, terör örgütü FETÖ/PDY'nin finansçısı ve örgütün elebaşı Fetullah Gülen'le birebir görüştüğünün tespit edildiği kaydedildi.
İddianamede gizli tanık "Enes"in, şüpheli Köprücü ile ilgili, "Maltepe mütevellisine adam kazandırmak adına örgütün maliyede kimin ne kadar vergi verdiğini, kimin örgüte kazandırılacağını araştırıp liste yapıp, bu kişilerin bilgilerini mütevelli heyetine veren muhasebeci olarak bildiğim ayrıca Kimse Yok mu Derneğinin yönetiminde bulunan kişidir" beyanına da yer verildi.
"Örgütün Mısır kuryesi"
İddianamede, şüphelilerden Murat Sertoğlu'nun da ifadesine yer verildi.
Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ve yapısıyla ters bir kişiliğinin bulunduğunu belirten Sertoğlu, Gülen'in varlığının ülke için talihsizlik olduğunu, örgüt adına herhangi bir şekilde yardım toplamadığını savundu.
Şüphelinin savunmasında, terör örgütüyle bir bağlantısının olmadığını beyan ettiğine vurgu yapılan iddianamede, "Oysa bu kadar gizli işler yürüten ve tedbire aşırı önem veren bir örgüt, güvenmediği ve kendisinden olmayan birisine Mısır'a gidecek paraları emanet etmesi, yurt dışı gezilerine diğer örgüt üyeleriyle çıkması savunmasını çürütmektedir." değerlendirmesinde bulunuldu.
İddianamede, şüphelinin tahkikata konu okulun finansına ve koordinasyonuna dair aktif görev aldığı, mısır kuryesi olduğu vurgulanarak, Sertoğlu'nun gerek kendisine ait, gerek topladığı ve gerekse toplanan paraların Mısır'a aktarılmasında önemli görev üstlendiği anlatıldı.
Örgütsel reflekslerle hareket eden ve örgüte ciddi manada finans temin eden şüpheli Sertoğlu'nun örgütün kurumunda yaklaşık 20 yıl çalıştığı dile getirilen iddianamede, örgütün tanımadığı, güvenmediği birisine bu kadar yüklü miktarda parayı Mısır'a götürmesi için vermeyeceği belirtildi.
İddianamede, FETÖ/PDY'nin finansçısı olan Sertoğlu'nun birçok ihbarda örgüt elebaşı Fetullah Gülen'le birebir görüştüğünün belirtildiği kaydedildi.
FETÖ'nün kamu temsilcisinden 15 Temmuz mesajı
İddianamede şüphelilerden Bekir Çelik'in, ÖSYM'den talep edilen belgeye göre, soruşturması Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında yapılan 2010 KPSS sınavının genel yetenek bölümünden 59 doğru, 1 yanlış yaptığı anlatıldı.
Çelik'in FETÖ'nün kamudaki temsilcisi olduğu, Maliye Bakanlığında görevli olması nedeniyle de kamudaki tüm işlemlerden sorumlu olduğu anlatılan iddianamede, şu değerlendirmede bulunuldu:
"Örgütün kamudaki temsilcisi konumundaki şüphelilerden Bekir Çelik'in yakalandıktan sonra yapılan cep telefonu incelenmesinde, 15 Temmuz hain darbe girişiminin başarısız olmasından dolayı askerlere kızgın oldukları, 'Bu işi de başaramadılar, şimdi bunu da bizden bilecekler' şeklinde WhatsApp yazışmalarının mevcut olduğu görülmüştür. 15 Temmuz hain darbe girişiminden haberinin olduğu, darbe girişimine manen destekte bulunduğu anlaşılmıştır. Bu yazışmalar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, darbe girişimini fiilen desteklediğine dair bir delil olmasa bile Anayasayı ihlal kastının bulunduğuna dair yeterli delil mevcuttur."
Şüphelilerin savunmalarına ilişkin genel değerlendirmenin de yapıldığı iddianamede, bu tür soruşturmalarda zanlıların zaten suçlamaları kabul etmelerinin beklenen bir durum olmadığı vurgulandı.
Soruşturma aşamasında da örgütsel bir tavrın söz konusu olduğuna dikkat çekilen iddianamede, operasyon yapıldıktan hemen sonra özellikle 15 Temmuz öncesinde gözaltına alınan tüm kişilere, örgütün kendi içinden yetişmiş ya da sempatizanı olan avukatların gönderildiği, bunların da görüşmelerde kesinlikle bildiklerini anlatmamaları, yüzeysel bilgi vermeleri ve bu durumlarının zaten geçici olduğunu söylediği belirtildi.
İddianamede, bazen ellerindeki belgelere göre şüphelilerin tehdit dahi edilerek konuşmamalarının sağlandığı vurgulanarak, "Bu avukatlar, çoğu zaman da operasyon yapılmadan, kendi adamlarını bildikleri için, ekonomik durumları iyi olanları yurt dışına kaçmaları konusunda yönlendirmekte ve gerekirse zorlanmaktadırlar. 15 Temmuz'dan sonra ise soruşturmalarda vekaletnameleri bulunan örgüte müzahir avukatların çoğunun istifa ederek ayrıldıkları, bunların yerine FETÖ/PDY ile ilişkili olmayan başka fraksiyonlardan avukatlar temin edilerek, yüklü miktarlarda paralar verilerek, bir nevi onların kefaletlerine sığınmaya başlamışlardır." ifadelerine yer verildi.
Fetö'nün "Saadet Zinciri" ile Yetişen Zengin Nesli
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) bağlantısı nedeniyle kayyum atanan Maltepe'deki Pinhan restoranın örgüt faaliyetlerine ilişkin 12'si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün saadet zinciriyle yetiştirdiği zengin neslin, yurt dışında sefa sürdüğü, alt tabakayı oluşturan cezaevindeki üyelerinin ise safsatalarla oyalandığı belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Orhan Güldiker tarafından hazırlanan 138 sayfalık iddianamede, FETÖ/PDY ile ilgili detaylar yer aldı.
FETÖ'nün baskı oluşturma yönteminden bahsedilen iddianamede, örgütün, son yıllarda adeta bir "korku imparatorluğu" oluşturmayı başardığı, bunun dünyadaki tüm terör örgütlerinin ortak amacı olduğu kaydedildi.
İddianamede, bu sürecin birinci aşamasında, yayınlanan ya da yayınlanacak ses kayıtlarının kamuoyunda gündem oluşturan yazarlar tarafından geniş kitlelere "iddia" şeklinde ana hatlarıyla duyurulduğu anlatılarak, şu ifadelere yer verildi: "İkinci aşamada, şahıslar tarafından ortaya atılan bu iddialar, özellikle belirli basın yayın kuruluşları aracılığıyla haberleştirilerek, ülke genelinde 'tartışılır' hale getirilmekte, üçüncü aşamada ise konuya ilişkin bilinçaltı algısı oluşturulmuş kitlelere yönelik 'mevcut hükümet aleyhine tepkiselliğin artırılması', 'kitlelerin harekete geçirilmesi', 'devlet kuramlarının ve bürokrasinin yıpratılması' gayeleriyle sosyal medya ve basın yayın organları üzerinden algı operasyonları yapılmaktadır. Tüm bu aşamaları örgüt kendi elemanları, sempatizanları ya da devlete ortak düşman oldukları diğer kişi ya da örgütler vasıtasıyla yürütmektedir."
"Örgütün siyasetle ilişkisi: faydacı ve fırsatçı"
İddianamedeki, 17-25 Aralık sürecinde de bu yöntemlerle hükümeti devirmeye yönelik, üst akılla ve profesyonelce oluşturulmuş, tamamen organize bir strateji izlendiği bilgisi verilerek, FETÖ/PDY'nin, kendisinden olmayanlara karşı kullandığı çok sayıda illegal yöntem bulunduğu, bunların, şahsın işinden ailevi yaşantısına, kişisel zaaflarından toplumsal konumuna göre şekillendiği ve çeşitlilik gösterdiği aktarıldı. Örgütün baskısını asıl hissettirdiği kişilerin kamu kurum ve kuruluşları çalışanları olduğu ifade edilen iddianamede, kullanılan bazı yasa dışı yöntemlerin söz konusu şahısları hem madden hem de manen bitirmeye, yok etmeye yönelik eylemleri teşkil ettiği, bu yöntemlerle şahısların, aile, sosyal ve iş hayatında yıpratılarak itibarsızlaştırıldığı, kişinin bu iftiralara, saldırılara kimden geldiğini bilse de direnemeyerek belli bir süre sonra istifa ettiği veya örgütün istediği davranışları sergilemek zorunda kaldığı kaydedildi.
İddianamede, "Örgütün siyasetle ilişkisi 'faydacı' ve hatta 'fırsatçı' temelde olup, öncelikle siyaset ve kurumları üzerinde etkili olarak kadrolaşmanın önünü açmayı, elemanlarını etkili konumlara taşımayı, onların korunup kollanmasını sağlamayı hedeflemektedir." denildi. İddianamede, FETÖ'de stratejik makamların ele geçirilmesiyle ilgili, şu değerlendirme yapıldı:
"Eğer örgüt bir üyesini herhangi bir kurumda bir yere getirmek isterse onun öncesini ve sonrasını iyi analiz eder. Gerekli araştırmalardan sonra ilk önce getirilmek istenilen makamda oturan kişinin oradan ayrılması için tüm imkanlar seferber edilir. O kişi ayrıldıktan sonra o makama gelmek isteyenlerin rızalarıyla vazgeçmeleri temin edilir. Bu da olmazsa yani o kişi rızasıyla vazgeçmezse o zaman önceden biriktirdikleri arşivlerinden faydalanarak o makamın bir şekilde boş kalması sağlanır. Daha sonra kendi elemanları o makama gelmiş olur. Örgütün isteği ve desteğiyle makama gelen eleman örgütün tüm istek ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Tüm stratejik makamlar bu şekilde örgüt tarafından ele geçirilmiştir. O makam bu şekilde de ele geçirilememiş ise o zaman diğer planlarını devreye sokmaktadırlar. O makamı kullanan kişinin ailevi, kişisel, etnik nedenlerle ya da cinsel tercihleri nedeniyle devletin imkanlarını kullanarak elde ettikleri ses ve görüntü kayıtlarıyla şantaj yaparak yine de kendi isteklerini yaptırma yoluna gitmektedirler. Ne kadar acıdır ki ellerindeki istihbarat ağı sayesinde çoğunda da başarılı olmuşlardır."
"Övme ve yerme sözleri, aynı makineden çıkmış gibi"
İddianamede, örgütte hiyerarşik yapının çok sağlam olduğu, örgüt liderinin vaaz adı altında Pensilvanya'da yaptığı sohbetlerde özellikle seçerek kullandığı "Firavun" ve "Yezit" gibi algı oluşturacak kelimelerin, aynı anda, koro halinde tüm sosyal medyada, basında örgüt üyeleri tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı belirtildi.
Sayıları çok olan üyelerin "çamur at izi kalsın" kuralını uyguladıkları vurgulanan iddianamede, "Bir konuda örgütün övmeleri ve yermeleri aynı makineden çıkmış gibi tekdüze olmaktadır. Bu da tek merkezden yönetildiklerinin delilidir." denildi. İddianamede, FETÖ'de "hedefe ulaşmak için her yol mübahtır" görüşünün hakim olduğu, örgüt üyelerinin bu görüş doğrultusunda insanların mağdur olmaları da dahil tüm yolları kullanmaktan çekinmedikleri, özel veya kamuda çalışan elemanlarının, liderlerinin "caiz" demesinin hukuki olup olmamasına bakılmaksızın her şeyi yapmaları için yeterli olduğu dile getirildi.
Örgütün dershaneleri, ışık evleri ve öğrenci yurtlarındaki yapılanmasından da bahsedilen iddianamede, örgütün, okul ve dershanelere yönelmesinin temel amacının, PDY'ye öncülük edebilecek ve zamanla kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmek olduğu kaydedildi.
İddianamede, "Bugün gelinen noktada, yıllardır her dile getirildiğinde reddedilmeye çalışılan ve tepki gösterilen, 'Fetullah Gülen ve örgütünün amacının, açtıkları okulları sayesinde Türkiye'de ve çevre ülkelerde bir yönetici sınıfı oluşturmak' iddiasının doğrulandığı görülmüştür. Dershaneler, örgütün adeta vesayet araçlarıdır. Çocukların ve ailelerin bilgilerinin depolandığı bir veritabanıdır." ifadeleri kullanıldı.
-"FETÖ'nün tüm ekonomik faaliyetleri kayıt dışı"-
PDY'nin dershaneler üzerinden çocuklara, ailelere, il, ilçe ve köylere ulaştığı belirtilen iddianamede, "Örgütün mali yapısı, zaman içerisinde örgütlenmeye paralel olarak Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gelir ve gider kalemleri olan son derece geniş bir ağ haline gelmiştir. Bu kapsamda yapılanma, zaman içerisinde profesyonelleşmiş, bünyesinde bankası, holdingleri, basın yayın kuruluşları, eğitim kurumları, ticari işletmeleri, hastaneleri, STK'ları vb. çok sayıda kurum/kuruluşu olan, milyar dolarla ifade edilen gelir/gider rakamlarına ulaşan dev bir organizasyon haline gelmiştir." değerlendirmesi yapıldı. Örgütün ekonomik olarak kapalı devre usulüyle çalıştığı, tüm ekonomik faaliyetlerinin kayıt dışı olduğu, tamamen güven esasına dayalı olup herhangi bir teftiş ve denetime olanak vermediği anlatılan iddianamede, "Dolayısıyla esasında kapalı devre ve kayıt dışılık kendi içerisinde, 'saadet zincirini' oluşturmuştur. Kayıt dışı olan ve denetlenemeyen büyük ekonomik güç, bir süre sonra örgüt elemanlarını çok büyük şirket, holding ve fabrika yöneticisi olarak ortaya çıkarmıştır. Zaten özellikle 17-25 Aralık 2013 kalkışmasından sonra örgütten ayrılan bir çoğunun söylediği de tüm bunları doğrulamaktadır." denildi.
"Türkiye imamı Özcan'ın örgütten tırtıkladığı para: 600 milyon avro"
İddianamede, kişi ve kuruluşlardan elde edilen haksız menfaatlerin, esasında küçük gibi gözükse de Türkiye ve dünya ölçeğinde düşünüldüğünde devasa bir mali yapıyı oluşturduğuna işaret edilerek, "Kaldı ki bugün örgütün üst düzey yönetici ve üyelerinin tamamına yakınının yurt dışında oldukları düşünüldüğünde bu kişilerin ne ile geçindikleri konusunda bize gerekli emareleri vermektedir." ifadeleri kullanıldı.
Örgütün kamudan ihraç edilen üyelerine de belli miktarlarda düzenli maaş verilmesinin devasa mali yapının sonucu olduğu belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Sadece Mustafa Özcan'ın (örgütün Türkiye imamı) yurt dışı bankalarında 600 milyon avro şahsi parasının olduğu düşünüldüğünde, bu paranın sadece Özcan'ın şahsının kazandığı paralar olmadığı, zaten bu yüzden örgüt içerisinde Özcan'ın bir grup tarafından himmet, burs ya da kurban paralarını kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda kullandığından dolayı sevilmediği anlaşılmıştır. Bir gizli tanığın beyanına göre de özellikle 17-25 Aralık olayından sonra Türkiye'deki para olukları kesilen örgütün, yurt dışından yeterli mali desteği bulamadığı, Güney Afrika'da bir okulun ihtiyaçlarının giderilememesi üzerine Fetullah Gülen'in, 'Mustafa Özcan'a söyleyin örgütten tırtıkladığı paralardan okulun ihtiyacını karşılasın' diye talimat verdiği tespit edilmiştir."
"Saadet zinciriyle yetişen zengin nesil ve alt tabaka"
Örgütün 17-25 Aralık olaylarına, algı oluşturmak amacıyla, "Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu" adını verdiği vurgulanan iddianamede, "Oysa örgüt içerisinde kendilerinin iddia ettikleri bu büyük yolsuzluğun belki yüzlerce katı, örgüt içerisinde bile sürekli olarak meydana gelmektedir. Fakat bu olaylar gizlice yapıldığı için kimsenin bilmesi mümkün değildir. Zaten bu tür yolsuzlukları deşifre eden birisi olursa da o hemen örgütten tardedilir ya da itibarsızlaştırılarak söylediği sözlerin öneminin olmadığı, sözlerine güvenilmeyeceği algısı hemen yayılarak olayın üstü kapatılır." ifadeleri kullanıldı.
İddianamede, şu değerlendirme de yapıldı:
"Altın nesil yetiştiriyoruz, diye ortaya çıkan bu örgüt milletin safiyane duygularla vermiş olduğu kurban, himmet, burs gibi paralarıyla saadet zinciri gibi zengin nesil yetiştirmiş ve bu zengin nesil bugün itibarıyla yurt dışında sefa sürmektedir. Aynı zengin nesil, örgütün cezaevlerinde bulunan alt tabakadaki üyelerini safsata rüyalar ve gerçekleşmesi mümkün olmayan vaat ve tarihlerle oyalayarak itirafçı olmalarının önüne geçmeye, örgütün çözülmesini önlemeye ve en nihayetinde örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkmamasına gayret göstermektedir."
Askeri müdahalelerden kazançlı çıktı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) gizli toplantılarının yapılarak örgüte finansman sağlandığı iddia edilen Maltepe'deki Pinhan Restaurant Cafe'nin yöneticileri ve çalışanlarının aralarında bulunduğu 47 şüpheli hakkında tamamlanan iddianamede, "Gerek fiili, gerekse postmodern olarak yapılan tüm askeri müdahalelerde örgüt bir biçimde kazançlı çıkmıştır" denildi.
139 sayfalık iddianamede, FETÖ ile ilgili çarpıcı detaylara yer verildi. İddianamede, örgütte hiyerarşik yapının çok sağlam olduğu vurgulandı. Örgüt lideri Fetullah Gülen'in Pensilvanya'da yaptığı sohbetlerde kullandığı "Firavun, Deccal, Yezit, zalim, tiran, zorbacı, hırsızlar" gibi kelimelerin, aynı anda koro halinde tüm sosyal medyada, basında örgüt üyeleri tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı ifade edildi.
"BU ÖRGÜT HİÇBİR ZARAR GÖRMEDİ, DAHA ÇOK FİLİZLENDİ"
"Bir konuda örgütün övmeleri ve yermeleri aynı makinadan çıkmış gibi tekdüze olmaktadır. Bu da tek merkezden yönetildiklerinin delilidir" denilen iddianamede, örgütün bu tavrının yeni olmadığı belirtildi. İddianamede, " 28 Şubat sürecinde de anti demokratik girişimler grubun medya organlarınca desteklenmiş ve dönemin hükümetini devirmeyi hedefleyen yayınlar yapılmıştır. Yine 1980 askeri müdahalesinin hemen ardından teröristbaşı Fetullah Gülen, Sızıntı Dergisi'nde yayınlanan yazısını 'Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz' diyerek sonlandırmıştır. Zaten derinlemesine bir inceleme yapıldığında gerek fiili, gerekse postmodern olarak yapılan tüm askeri müdahalelerde örgüt bir biçimde kazançlı çıkmıştır. Diğer sivil toplum kuruluşları, dini cemaatler, vakıflar, dernekler bir şekilde bu müdahalelerden zarar gördükleri halde bu örgüt hiçbir zarar görmediği gibi daha çok filizlenme ortamı edinmiştir" ifadelerine yer verildi.
TÜRKİYE İMAMININ ŞAHSİ PARASI: 600 MİLYON EURO
FETÖ'nün mali yapısının devasa olduğuna vurgu yapılan iddianamede, örgütün bir dönem Türkiye imamı olan Mustafa Özcan'ın yurtdışı bankalarında 600 milyon euro şahsi parasının olduğu ifade edildi. İddianamede, "Mustafa Özcan'ın bir grup tarafından himmet, burs ya da kurban paralarını kendi sahsi menfaatleri doğrultusunda kullandığından dolayı sevilmediği, bir gizli tanığın beyanına göre de özellikle 17/25 Aralık olayından sonra Türkiye'deki para olukları kesilen örgütün yurtdışından yeterli mali desteği bulamadığı, Güney Afrika'da bir okulun ihtiyaçlarının giderilememesi üzerine örgüt lideri Fetullah Gülen'in 'Mustafa Özcan'a söyleyin örgütten tırtıkladığı paralardan okulun ihtiyacını karşılasın' diye talimat verdiği" ifadelerine de yer verildi.
"ZENGİN NESİL YURTDIŞINDA SEFA SÜRMEKTEDİR"
Örgütün 17/25 Aralık olaylarına algı oluşturmak amacıyla "Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu" adını verdiği, ancak örgüt içerisinde büyük yolsuzlukların yüzlerce katının meydana geldiği belirtilen iddianamede şöyle denildi: "Altın nesil yetiştiriyoruz diye ortaya çıkan bu örgüt milletin safiyane duygularla vermiş olduğu kurban, himmet, burs gibi paralarıyla saadet zinciri gibi zengin nesil yetiştirmiş ve bu zengin nesil bu gün itibarıyla yurtdışında sefa sürmektedir. Aynı zengin nesil örgütün cezaevlerinde bulunan alt tabakadaki üyelerini safsata rüyalar ve gerçekleşmesi mümkün olmayan vaat ve tarihlerle oyalayarak itirafçı olmalarının önüne geçmeye, örgütün çözülmesini önlemeye ve en nihayetinde örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkmamasına gayret göstermektedirler."
"SUYU ISINDI DEDİKTEN SONRA CÜBBELİ AHMET HOCA TUTUKLANDI"
Öte yandan iddianamede, gizli tanık ifadeleri de yer aldı. Enes kod adıyla dinlenen gizli tanık, bir mütevelli heyeti toplantısında, Cübbeli Ahmet Hoca'nın, Fetullah Gülen hakkındaki eleştirel sözleri üzerine şüphelilerden Ahmet Çelik'in "'Bunun da suyu ısındı, zaten kararı alındı, kellesi kopacak' dediğini anlattı. Gizli tanığın ifadesi şöyle: "2011 yılında tam tarihini hatırlamamakla birlikte kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü isimli şahıs, örgüt lideri olan Fetullah Gülen hakkında olumsuz ve eleştirel konuşmaları basında yapmaya başlayınca mütevelli toplantısına konu oldu. Bu toplantıda Ahmet Çelik, 'Bunun da suyu ısındı, zaten kararı alındı, kellesi kopacak' dedi. Bu toplantıdan yaklaşık 1 ay kadar sonra Ahmet Mahmut Ünlü tutuklandı. Bu olayla ilgili olarak Cübbeli Ahmet Hoca isimli şahsın tutuklanma olayının da kamuoyundaki diğer kumpas davaları gibi örgütün oluşturduğu PDY ile kendi adamlarını kullanarak kendinden olmayan kişilere karşı nasıl önlem geliştirdiğini, nasıl devlet içinde devlet kurduklarını, emniyet ve adalet teşkilatlarının olduğunun açık göstergesidir."
ABD İLİŞKİLERİ
Kayyum atanan Maltepe'deki Pinhan Restoran'ın örgütün karargahı olarak kullanılması ve himmet gelirlerinin şirket geliri imiş gibi sisteme sokulması iddialarına ilişkin, 12'si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve diğer yerlerde yürütülen soruşturmalar kapsamında ifadesi alınan tanıkların, FETÖ ve Fetullah Gülen'in Amerika'daki istihbarat örgütleriyle ilişkisine dair dikkati çekici anlatımlarına yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Orhan Güldiker tarafından hazırlanan 138 sayfalık iddianamede, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) kamu kaynaklarından, iş adamlarından şantaj ve tehditle ya da gönüllülük esasıyla himmet ve kurbanla, örgüte ait şirket, holding, banka, vakıf ve dernek faaliyetlerinden, eğitim faaliyetlerinden, örgüte ait basın ve yayın organlarına verilen reklam ve abonelikler ile sivil toplum kuruluşlarından sağlanan gelir kaynaklarından bahsedildi.
Örgüt gelirlerinin sisteme sokulması
İddianamede, örgüt adına elde edilen gelirlerin sisteme sokulması da anlatıldı. Örgütün kurumsal gelirleri konusunda herhangi bir sıkıntısı bulunmadığı, "şirket" ya da "anonim şirket" olarak kurulan kuruluşların, elde ettikleri kazançları, ticaret veya bankacılık üzerinden sisteme soktuğu belirtilen iddianamede, şu değerlendirme yer aldı:
"Bu konuda Bank Asya çok önemli hale gelmiştir. Vakıflar adı altında faaliyet gösteren kurum/kuruluşlar için ise vakıflar için tanınan vergi muafiyetlerinden yararlanılmakta, bir kısım para 'bağış' adı altında söz konusu vakıflara verilmektedir. Örgütün, sisteme sokulması yönünde sıkıntı çektiği gelir grubu, 'himmet' adı altında toplanan paralardır. Şahıslardan alınan paraların doğrudan il/ilçe sorumlusunda (finans imamında) toplanması, hem saklanması hem de nereden bulunduğunun sorulması durumunda sıkıntı yaratabilecek hususlardır. Örgüt bu sorunu, topladığı parayı, kendisine bağlılığı konusunda şüphe duymadığı ve güvendiği, mutemet tayin ettiği iş adamları üzerinden aşmakta, toplanan paralar, belirlenen iş adamlarına verilerek yakalandığında kendi parası adı altında legalleştirilmesini sağlamaktadır. Bu sayede zaten maddi durumu yerinde olan iş adamı, gerektiğinde o parayı kendi parasıymış gibi bankaya yatırabilmekte, hem de örgütün o parayla ilgisi olduğuna dair resmiyete dökülebilecek bir sorun ortadan kaldırılmaktadır."
-"Bir nevi dilencilik yaptırarak.."-
Örgütün şahıslardan topladığı parayı, sorunsuz bir şekilde sisteme sokma yöntemlerinden biri de kamuya yararlı dernek statüsünde bulunan 'Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği' gibi dernekler olduğu, ayrıca örgütün kendi elemanlarına önce finans kuruluşu olarak kurdurduktan sonra, banka statüsüne geçirdiği Bank Asya'yı da para aklamada bir araç olarak kullandığı bilgisi verilen iddianamede, şöyle denildi:
"Bank Asya'ya özellikle kendi elemanlarını almaya gayret etmişlerdir. Eğer hasbelkader kendilerinden olmayan birleri orada tespit edilirse, baskı uygulanarak öncelikle kendiliğinden ayrılmasının sağlandığı, yok eğer o kişi/kişiler kendiliklerinden ayrılmazlarsa, işlerine son verme yoluna gidilerek, gizliliğe azami olarak riayet etmişlerdir. Bank Asya onlar için çok mahrem bir kuruluştur. Bu konuya ilişkin örgüt lideri Fetullah Gülen'in kendi el yazısıyla yazdığı, Bank Asya ile ilgili talimatlarını içeren belge, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının yapmış olduğu operasyon aşamasında ele geçirilmiştir. Oradaki talimatta da Fetullah Gülen, 'Eğer çalışan bizden değilse onu hemen defedin, çok elzemse o zaman gözetim altında tutularak devam ettirin, yerine birisi yetiştiğinde ise işine son verin' diyerek örgüt üzerindeki ağırlığını hissettirmek istemiştir."
İddianamede, örgütün kendi üyelerinden para topladığı gibi himmet, kurban, burs, abonelik adı altında çevrelerinden de toplamalarını üyelerine emrettiği, bir nevi dilencilik yaptırarak onların izzeti nefislerini körelttiği, bunun sonucu olarak da o kişinin verilen talimatları sorgusuz, sualsiz, sorgulamadan, mutlak şekilde itaat etmesini sağladığı vurgulanarak, kamuda görev yapan üyenin, artık amirlerinden değil de "abilerinden" talimat almaya alıştığı ve örgütün amaçları doğrultusunda her türlü legal yapıyla işbirliği yaparak, bu yapıların araç/gereçlerini kullanmayı hedeflediğinin anlaşıldığı kaydedildi.
28 Şubat'ta Gülen: "Bir hükümeti bile deviremeyen bu gazeteyi (Zaman) çıkarmayın"
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca ve bağlantılı olarak Türkiye genelinde yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan tanık ve müşteki beyanlarına iddianamede, soruşturma konusuyla bağlantılı olarak yer verildi.
Bir tanığın, "Alevi Federasyonu v.b. sivil toplum kuruluşlarına sızarak, legal veya illegal yapıların da içinde bulunduğu bir suikast gerçekleştirilebilir. 17 Aralık operasyonu sonrasındaki süreçte net olarak şunu bilmemiz lazım; Türkiye'de düşen yaprak arkasında bile cemaat yapısını aramak mantıklıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde, meşru devletle meşru olmayan yapının arasındaki çatışma devam etmektedir. Fiili bir harp devam etmektedir. Devlet, her şeyin meşru olduğunu benimseyen bir cemaatle çatışma halinde. Şimdi, 'her şeyi de cemaatten mi bileceksiniz' gibi bir algı oluşturulmaya çalışıyor. Tam da bu, cemaatin istediği bir şey. Bundan sonra öyle operasyonlar yapılabilir ki cemaat ile bağdaştırmanız imkansız olabilir. Ama bu olayların hepsi, halkı germek ve halkın psikolojisini bozmaktadır. Başkalarını zor durumda bırakmaya yönelik hamleler olacak." beyanı yer bulan iddianamede, Fetullah Gülen'in 28 Şubat'a bakışıyla ilgili de başka bir ifade şöyle kullanıldı:
"Zaman gazetesinde 28 Şubat sürecini destekleyen Erbakan ve hükümeti aleyhine yazılar yazılmıştır. Hatta Erbakan hükümetinin istifa etme sürecinde Erbakan'ın istifaya direnmesi neticesinde, Fetullah Gülen bir gün yine 5. kat toplantısına geldiğinde, elinde Zaman gazetesi ile A. ve diğer arkadaşların orada bulundukları anda, elindeki gazeteyi göstererek ve gazeteyi onların yüzüne fırlatarak, 'bir hükümeti bile deviremeyen bu gazeteyi çıkarmayın' dediğine şahit oldum."
"Tehlikeli sonuca engel olduğu için Hakan Fidan'ı sevmezler"
Başka bir tanığın Gülen ile ilgili, "Kendisine, 'Sizden sonra bu topluluk ne olacak?' diye sorduğumda, 'Onları şimdi düşünmeye gerek yok, ben öldükten sonra bu topluluk Ebubekir'ini seçecek kıvama gelmiştir" diyerek kendisini peygamber gibi göstermiş, kendisinden sonra gelecek kişiyi de halife olarak değerlendirmiştir ve tabanını da bu şekilde adeta hipnotize etmiştir." ifadesi yer bulan iddianamede, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili de şu çarpıcı bilgilerin olduğu, tanık ifadesi kullanıldı:
"Bu konuları değerlendirirken, eski MİT başkanları ile Hakan Fidan'ını kıyaslamak lazım. Bu göreve Hakan Fidan yerine cemaatten olan ve emniyet kökenli R.'yi getirerek dış güçlerin ve paralel yapının hedefleri doğrultusunda hizmet ettirmek istenilmesindendir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan rahatsızlandığı zaman cemaate ait bir hastaneye yatırıldığını duyan Hakan Fidan, hızlı bir şekilde hastaneye yetişip ameliyata mani olmuş ve cemaatin/paralel yapının yapmak istediği tehlikeli sonuca engel olmuştur. Bu sebeple başta İsrail ve Paralel Yapı/Cemaat tarafından Hakan Fidan sevilmeyen bir şahsiyet olmuştur."
Başka bir tanığın, "M'nin babasının ikametinde harp okulundan mezun olan öğrenciler için rütbe takma töreni düzenlendiği, bu törene Fetullah Gülen'in bizzat katıldığı, mezun olan öğrencilerin apoletleri, Fetullah Gülen'in takkesinin içerisine konularak okutulduğu ve bundan sonra Fetullah Gülen'in bizzat yıldızları kendisinin taktığı, o gün M'nin, harp okulundan atılma olduğu için kendisine dönerek, 'Gelecekte senin yıldızını da ben takacağım' diye söylediğini bana M. anlatmıştı." ifadesine yer verilen iddianamede, bir tanığın anlatımına göre de Gülen'in, "Humeyni yapılanmasını baz aldığı, iletişim ağı kurmada ise Ulak sistemini Humeyni modelinden aldığı" dile getirildi.
Fetullah Gülen'in Amerika itirafı da iddianamede
İddianamede, Fetullah Gülen'in gazeteci Nuriye Akman'a verdiği bir röportajda kullandığı; "Bu dünya gemisinin dümeninde Amerika var. Amerika'ya rağmen dünyada okul açamazsınız, eğer bu gemide gideceksiniz kaptan Amerika'dır." ifadelerinden yola çıkarak, bir tanığın Gülen'in Amerika ile ilişkileri hakkında şunları söylediği anlatıldı:
"Bu düşünceyle İslam dininin temsilcisi olduğunu söyleyemezdi. Burada bu sebeple bu söylemi yumuşatması gerekiyordu ve başlık bulundu ve buna da Ilımlı İslam denmeye başlandı. 1996 ve 1997 yıllarında CIA'dan emekli olmuş veya hala görevde olanlar gelerek, Türkiye'nin ve Orta Asya'nın MR'ını çektiler, ayrıca cemaatin bölgedeki gücünün tespitini yaptılar ve biz de bunları gezdirdik, onlara yardımcı olduk. Akabinde de bunları rapor haline getirip Amerika'ya gittiler. Burada önemli olan husus, Amerika'nın girmek ve hegemonyası altına almak istediği Türki Cumhuriyetleri ve İslam coğrafyasını çok kolay bir şekilde kontrol altına almasına imkan sağlamasıdır. Amerika, bu sayede kendisine yeni bir kapı aralamış olduğunu F.Gülen'in kendi ağzından duymuşluğum vardır. Cemaat kadroları öncelikle gittikleri ülkede, Amerikan büyükelçiliğini ziyaret ederek biat tabir edilen yeminle göreve başlıyorlardı, akabinde bu cemaate ait okullarda CIA görevlilerinin de öğretmen olarak çalıştığını biliyorum. Amerika'da Orta Doğu masası ve Türkiye masasında Yahudi görevliler vardır. F. Gülen, bu masalar tarafında birçok kez sorgulandığını kendisi bana anlatmıştır. Hatta Usame Bin Ladin sorusunu bile sorduklarını anlattığını hatırlıyorum.
5. katta bulunduğum süre içerisinde çok dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Emniyetten arkadaşlar, üst düzey yetkililerin yaptığı görüşmeler ve toplantılara ait kayıtlar ile kararnameleri anında, özel faksla gönderirlerdi. Daha cumhurbaşkanına bile belki gitmemişken Fethullah Gülen bunları faks şeklinde alıp okurdu."
"Askerin içinde 30 yıldır, 'Fetullah hocanın emriyle bir gün tankları yürüteceğiz' diye bekleyenler var"
İddianamede, Gülen'in asker korkusuyla ilgili bir tanığın da, "Hoca askeriyeye hayran bir görüntü sergiler. Fakat arka planda derin bir asker korkusu ve rahatsızlığı vardır. Hem de kronik biçimde bir asker rahatsızlığı vardı. Her asker konusu geçtiğinde de hoca, 'Bu askeriyeye, askeriyenin içindeki kahramanlarla bir gün hesabını soracağım' demiştir. Zaman zaman askeriye içerisindeki cemaat elemanları ile esnaf abilerin bağ evlerinde bir araya gelirdik. Hem onlar biraz tatil yapmış olurdu hem de biz onlara işin manevi boyutunu anlatırdık. O zaman Fetullah hocanın askerlere nasihati şu şekilde olurdu; 'Siz benim Bedir'imin, Uhud'umun Hamza'ları ve Ali'leri olarak yetişiyorsunuz.' 30 yıldır askeriyenin içerisinde, 'Fetullah hocanın emri ile bir gün tankları yürüteceğiz' diye bekleyen kişiler var. Hava ve deniz, cemaat yapılanmasının daha çok yerleştiği yerlerdir. Bir dönem askeriyeden atılanların üzerine hoca neredeyse felç geçirecekti. 28 Şubat öncesinde askeriyeden atılan cemaat elemanlarına cemaat tarafından maddi destek yapılıyordu." şeklindeki anlatımlarına vurgu yapıldı.
Yine bir tanığın, "Örgüte girmek istemek, örgüte girebilmeyi sağlamaz, örgütün sizi seçmesi gerekir. Örgütle yakın ilişkilerdeki kişilerin çoğu örgüt içinde değillerdir. Örgüt içine girebilmek için, örgüt yetkilisi sizin soyunuzu-sopunuzu, atanızı, ananızı sizin yaşadığınız evi, çevreyi, kimlerle ilişkilerde olduğunuzu, mal varlığınızı bilmelidir. Kendisini örgüt içinde sananların çokları, örgütün içinde olmadıklarını bile bilmezler." ifadesi yer bulan iddianamede, örgütün "silahlı terör örgütü" olarak nitelendirilebileceğinin artık kesinlik kazandığı vurgulandı.
İddianamede, "Zaten 15 Temmuz hain darbe girişiminde bu örgütün silahlı hücrelerinin bulunduğu, abilerinden aldıkları emirlerle kendi halkına silah sıkabilecek kadar alçaldıklarını, TBMM'yi, Cumhurbaşkanlığı külliyesini bombalayarak ülke için ne kadar tehlikeli ve silahlı olduklarını göstermişlerdir. Yine Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Karlov'a düzenlenen suikast, bu hain örgütün uyuyan hücrelerinin de bulunduğunu ortaya koymuştur." denildi.
Soruşturma neden Pinhan merkezle başlatıldı?
Emniyet Müdürlüğünü arayan birden fazla kişinin, "Maltepe sahilinde işletilmekte olan Pinhan Restorant Cafe isimli iş yerinin FETÖ'nün gizli toplantılarının yapıldığı, karargah olarak kullanıldığı, burada himmet ve diğer gelirlerin sanki şirketin gelirleriymiş gibi sisteme sokuldukları" şeklinde ihbarda bulundukları kaydedilen iddianamede, arayan bir kişinin de, "34 EH 1483 plaka sayılı beyaz araç ile Fetullah terör örgütüne ait birçok evrakın restorandan alınacağı, Samandıra'da bulunan terör örgütüne ait bir inşaata götürüleceği ve yakılarak imha edileceği" yönünde beyanda bulunduğu ve buna benzer başka ihbarların da yapıldığı aktarıldı.
Başka bir kişinin de, telefonla aradığı emniyet müdürlüğüne, "Yıllardır kendinden kurban bağışı adı altında para toplayan Pinhan Restoran'ın sahibi Hızır Güngör isimli şahsın, bu restoranda toplantılar düzenlediği, esnaftan toplanan paralar ile yurt dışında okullar yaptırılıp, burada öğrenciler yetiştirildiği ve bu öğrencilerin devlet düzenini yıkmaya karşı yetiştirildiklerini" bildirdiği belirtilen iddianamede, Başbakanlık İletişim Merkezi'ne de (BİMER) bu yönde ihbarlar yapıldığı dile getirildi.
İddianamede, 'Enes' kod adlı gizli tanığın, "örgüt mensuplarının helal et olduğu gerekçesiyle, sadece bu restorantta yemek yemeğe teşvik edildiği beyanına da yer verilerek, bu kişinin, "Ahmet Çelik, Bank Asya'nın kurucularındandır. 15 günde bir ABD'ye örgüt liderinin yanına gider, bankanın genel safahatı hakkında bilgi verir ve talimatları alır gelirdi. Bu talimatlara göre, maddi gücüne bakılmaksızın Bank Asya'nın üst yönetimi yeniden dizayn edilirdi. Ali Çelik isimli şahıs da, tüm Türkiye'nin bildiği gibi yine örgüt liderinin en güvendiği adamlardandır. Kazakistan, Kırgızistan gibi Türki Cumhuriyetlerde örgüte ait Kaynak Holding'in işlerini takip eder, o dönemin Türkiye imamı olan Mustafa Özcan ile birlikte hareket ederdi." şeklindeki ifadesi kullanıldı.
"Gülen'i eleştiren Cübbeli Ahmet toplantıya konu edildi"
Tanık olduğu 2011 yılındaki bir mütevelli heyeti toplantısında, kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün, örgüt lideri olan Fetullah Gülen hakkında olumsuz ve eleştirel konuşmaları basında yapmaya başlayınca, bu toplantıya konu edildiğini belirten gizli tanık 'Enes"in, "Bu toplantıda Ahmet Çelik, 'bunun da suyu ısındı, zaten kararı alındı, kellesi kopacak" dedi. Bu toplantıdan yaklaşık bir ay kadar sonra Ahmet Mahmut Ünlü tutuklandı. Bu olayla ilgili olarak, Cübbeli Ahmet Hoca isimli şahsın tutuklanma olayının da kamuoyundaki diğer kumpas davaları gibi örgütün oluşturduğu PDY ile kendi adamlarını kullanarak kendinden olmayan kişilere karşı nasıl önlem geliştirdiğini, nasıl devlet içinde devlet kurduklarını, emniyet ve adalet teşkilatlarının olduğunun açık göstergesidir." dediği kaydedilen iddianamede, 'Sultan' kod adlı gizli tanığın da, "Mustafa Özcan'ın FETÖ'nün Türkiye'deki en önemli adamlarından biri olduğu, yardımcılığını da Ali Çelik'in yaptığı" beyanında bulunduğu vurgulandı.
İddianamede, gizli tanık 'Sultan'ın, "Türkiye'de toplanan tüm himmet, burs ve diğer paraların İstanbul'da Mustafa Özcan'da toplandığı, hangi ülkeye ne kadar para gideceğine dair kararı Özcan'ın verdiği, Mustafa Özcan'ın Türkiye imamı olduğu dönemde bir telefonla emniyet, yargı, iş dünyası, medya, askeriye, MİT gibi tüm birimlerde halledemeyeceği bir işin olmadığı, toplanan himmet paralarının tamamını ilgili yerlere göndermediği, şu anda Almanya ve Liechtenstein hesaplarında 600 milyon Avro para bulunduğunun söylendiği, Ali Çelik'in, Mustafa Özcan'ın muhasebe işlerini yürüttüğünden bu paradan yaklaşık 50 milyon dolar ile 60 milyon dolar değerinde bina ve plazayı sus payı olarak Mustafa Özcan'dan edindiği, ayrıca Mustafa Özcan'ın Alman istihbaratı ile 100-150 kez görüştüğünü duyduğu" yönünde beyanda bulunduğu da kaydedilerek, Sultan'ın, "Bu para kaçırma mevzusunun örgüt içerisinde Mustafa Özcan'ın itibarını düşürdüğü ve Özcan'ın bu paralarını örgütün ihtiyaçları için harcamak konusunda mecbur bırakıldığı" şeklinde konuştuğu da anlatıldı.
Pinhan Restorant'ın ismindeki "gizlilik"
İddianamede, Pinhan Restorant'ın basit bir iş yeri olarak düşünülerek, ticari amaçla kurulmadığı vurgulanarak, "Tedbir ve gizlilik bu silahlı terör örgütünün, dolayısıyla da örgüt üyelerinin ve kısmen de sempatizanlarının ruhuna ve damarlarına işlemiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre 'Pinhan' kelimesi 'gizli, saklı, gizlenmiş ve çok gizli' anlamlarına gelmektedir. Bu da gösteriyor ki burası örgütün emir ve talimatları doğrultusunda örgütün tüm gizli toplantılarının yapılacağı, kararların alınacağı ve uygulanacağı bir yer olarak düşünülmüş ve o amaçla açılmıştır." değerlendirmesi yapıldı.
SORUŞTURMA BÖYLE BAŞLADI
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne, 19 Kasım 2014'te, Maltepe'de faaliyet gösteren "Pinhan Restaurant" A.Ş'nin FETÖ/PDY adına faaliyette bulunduğu, toplanan paraların aynı adrese kayıtlı Birim Gayrimenkul, Birim Sigorta ve Herkül Dış Ticaret firmaları aracılığıyla yurt dışına kaçırıldığı, bu şirketlere ait belgelerin bir otomobile yüklenerek imha edilmeye götürüleceği yönünde ihbarda bulunulmuştu.
Yapılan ön araştırmanın ardından Maltepe'de durdurulan 34 EH 1483 plakalı araçta, bağış makbuzu, fatura, çek, senet ve kasa defterleri gibi 3 bin civarında belge ele geçirilmişti. Belgelerin incelenmesiyle tespit yapılan şüpheliler, teknik ve fiziki takip çalışmaları neticesinde 30 Mayıs 2016 tarihinde düzenlenen operasyonla gözaltına alınmıştı. Kurulan örgüte üye olma, Yardım Toplama Kanunu'na muhalefet gibi suçlardan 20 kişi tutuklanmıştı. Restoran sahipleri Hızır Güngör, Ahmet Çelik ve Vedat Köprücü'nün, yurt dışına kaçtıkları tespit edilmişti.
Savcılığın talebi üzerine Anadolu Sulh Ceza Hakimliği, 18 Haziran 2016'da FETÖ/PDY örgütü adına faaliyete bulunduğu gerekçesiyle Pinhan Restaurant, Birim Gayrimenkul, Birim Sigorta ve Herkül Dış Ticaret şirketlerine el koyma kararı vererek kayyum tayin etmişti. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma kapsamında hazırladığı fezlekeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermişti.
Paralel yapı-30 Mayıs (2016) 'İstanbul Pinhan Restaurant Yapılanması/örgüte finansal destek 47 sanık' davası
(20 Mayıs 2017, 18:14)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: