Tam
EskidenYeniye
 

Deniz Kuvvetleri Darbe davası

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılanmasına başlandı.

Önceki haber title=Sonraki haber

22.04.2017 12:33 Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılanmasına başlandı.

17.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki (DKK) eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davanın sanıklarından Ufuk Kabasakal, saat 21.00 civarında yarbay rütbesiyle Tabur Komutanı olan Özgen Aykan ve tuğamiral rütbesindeyken ihraç edilen Murat Şirzai'nin, nöbet tuttukları yere gelerek, "Kuvvetli terörist saldırı olabileceği istihbaratı aldık. Güvenliği artıracağız. Bizden habersiz kimsenin giriş çıkışına izin vermeyeceksiniz." dediğini bildirdi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, Sincan Cezaevi kampüsü içindeki duruşma salonunda gördüğü davada savunma yapan Kabasakal, DKK Personel Başkanlığı Bireysel Eğitim Şube Müdürlüğünde astsubay olduğunu belirtti.

Bir ay öncesinden, 15 Temmuz'da DKK Karargahı Kuzey Lumbarağzı'nda görevlendirildiğini kaydeden Kabasakal, bunun darbe girişimine denk gelmesini "kötü bir tesadüf" olarak niteledi.

Nöbet günü saat 20.00 civarına kadar dikkati çekici bir durum olmadığını dile getiren Kabasakal, şöyle konuştu:

"Saat 21.00 civarında Deniz İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai birliğe girdi. Nöbetimi tutarken Güvenlik Tabur Komutanı Özgen yarbay ve Murat Şirzai, nöbet mahalline gelerek, 'Kuvvetli terörist saldırı olabileceği istihbaratı aldık. Güvenliği artıracağız. Bizden habersiz kimsenin giriş çıkışına izin vermeyeceksiniz.' dediler. Yarım saat geçmeden Genelkurmay Başkanlığı civarından silah sesleri gelmeye başladı. Şirzai ve Aykan'ın bize ve güvenlik personeline söyledikleriyle çatışma seslerini de dikkate alarak, kendimizi ve birliğimizi olası saldırıdan korumak için nöbet silahlarımızı aldık. Talimatlarda belirtildiği şekilde, en güvenli yer olan nöbet binasının arkasındaki trafonun oraya geçtik. Güvenli bölgedeyken ve sonrasında uçakların alçak uçuş yaptığına, helikopterlerin ateş ettiğine, Genelkurmay Başkanlığına tankların geldiğine tanık oldum. Nöbetçi Yüzbaşı Murat Mengi, 23.00-23.30 sıralarında telefonla öğrenerek, TSK içinde küçük bir grubun kalkışma içinde olduğu bilgisini paylaştı. Sonradan komutanımız, DKK'nın bu girişim içinde olmadığını söyledi. Sabah 09.00'da benden sonraki nöbetçi astsubay geldi. Silah, şarjör ve mermilerin eksiksiz olduğunu kaydederek, nöbeti devrettim."

Olayın büyüklüğünü askeri savcıya ifade verirken anladığını vurgulayan Kabasakal, nöbet günü ne kanunsuz emir aldığını ne de verdiğini savundu.

Kabasakal, "Gece boyunca hiçbir amirim, 'Şu kişiler darbecidir. Müdahale edeceğiz.' diye emir vermedi. Böyle bir emir alsam, hele darbecilerin FETÖ'cü olduğunu bilsem, yemin ederim tereddütsüz silahımı kullanırdım. Ailem beni Cumhuriyet ve Mustafa Kemal değerleriyle büyütmüştür. Kendimi bildim bileli hem FETÖ'ye hem diğer cemaatlere mesafeli kaldım. 6 aydır tutukluyum ama halen görevdeyim. FETÖ'cü olduğuma dair en ufak şüphe olsa, beni görevden atarlardı." ifadelerini paylaştı.

Sanık Arslan'ın savunması

Tutuklu sanık Savaş Arslan da 2015'te DKK'ya idari işler astsubayı olarak atandığını, görevinin, Komuta Kontrol Daire Başkanlığına gelen evrakları kontrol ederek, bunları başkana sunmak ve bazı sekreterya işlerini yapmak olduğunu anlattı.

O yılki yaz izninin aylar öncesinden 1-20 Ağustos olarak belirlendiğini aktaran Arslan, "Hain kalkışmadan bir gün önce Yaşar Anar albay senelik izne ne zaman çıkacağımı sordu. 1-20 Ağustos arasında çıkacağımı söyledim. Bana 18 Temmuz'da izne çıkacağını, benim yerime bakacak kimse olmadığını, o yüzden aynı tarihlerde benim de izinli olup olmayacağımı sordu. Ben de bunu emir addederek, kabul ettim." diye konuştu.

Arslan, ancak 26 Temmuz'da nöbeti olduğunun aklına geldiğini, 15 Temmuz'da nöbetçi olan Volkan Sığar'ı nöbet değiştirmek için aradığını, onun da kabul ettiğine dikkati çekerek, Anar'ın, darbe girişimi günü özellikle nöbetçi olması konusunda bir şey söylemediğini öne sürdü.

Olay günü Kuzey Lumbarağzı Araç Kayıt Nöbetçi Astsubaylığında nöbet tuttuğunu bildiren Arslan, saat 20.00 sıralarında Özgen Aykan'ın birliğe girdiğini, aracını park ettikten sonra personeline bir şeyler söylediğini, bunun, olası terör saldırısıyla ilgili olabileceğini yorumladığını anlattı.

Arslan, saat 20.00 sıralarında Genelkurmay tarafından silah sesleri duyduğunu, korktuğu için silahını aldığını, ilerleyen saatlerde uçakların alçak uçuş yapmaya, helikopter ve tankların gelmeye başladığını belirtti.

O gece içeri yaya olarak girmeye çalışan ve 4-5 kişi tarafından dışarı çıkarılan kişinin Yarbay Aşkın Öge olduğunu söyleyen Arslan, "Cep telefonum yanımdaydı. Eş dost arıyordu. PKK saldırısı olabileceğini, buranın çok karışık olduğunu söyledim. Saat 23.00 gibi televizyon ve internetten durumu öğrenmeye başladım. Saat 01.30 gibi Deniz Kuvvetleri Komutanımızın açıklamasından, DKK'nın bu hain kalkışmanın içerisinde olmadığını öğrendim." değerlendirmesinde bulundu.

Arslan, o gece albay Yaşar Anar ile hiç karşılaşmadığına işaret ederek, "Yaşar albay, o gece özellikle karargahta olmamı isteseydi ya beraber hareket eder ya da beni arayıp, bilgi alırdı." şeklinde bilgi verdi.

Meslek hayatı boyunca silahını yanında taşımadığını, 15 Temmuz'da da yanında olmadığını vurgulayan Arslan, olaydan sonra 45 gün daha mesaisine devam ettiğini, 5 Eylül'de tutuklandığını bildirdi.

Arslan, "Benim ya da ailemin bu hain FETÖ ile alakası olmadı. KPSS ve ALES'ten düşük notlar aldım. Halen ihraç edilmedim. Tutukluluğum kaldırılsa, görevime döneceğim. Bu hain örgütle irtibatım olsa işsiz kardeşime iş buldururdum. Hain kalkışma sırasında silah kullanmadım, kamu malına zarar vermedim. Halkımıza silah doğrultmadım." şeklinde konuştu.

"Takviye nöbetçileri rastgele seçtik"

Sanık Suat Mülayim ise DKK Güvenlik Subaylığında Güvenlik Astsubayı olarak görev yaptığını kaydetti.

Darbe girişiminden önce evrak yönetim sisteminde "bomba yüklü beyaz minibüs" ile ilgili bir mesaj bulunduğunu ifade eden Mülayim, şu savunmayı yaptı:

"Tabur Komutanımız Özgen Aykan, bu emre binaen güvenliği artırmamızı, nöbetçiler dışında, nizamiyelere 5 uzman çavuş görevlendirmemizi söyledi. Daha önce de bu şekilde görevlendirmeler yapmıştık. Mustafa Mesut uzmana, 5 uzman çavuş görevlendirmesini söyledim. O da, o gün ya da ertesi gün PKK'nın kuruluş yıl dönümü ya da bir kutlaması olduğundan bahsetti. Saat 16.00 sıralarında, Mustafa Mesut uzman ile Güvenlik Harekat Merkezinde 5 uzman çavuşu takviye için beraber seçtik. Mesut onları arayarak, nöbetleri takviye etti."

Mesut'un kullandığı bilgisayarda, hangi uzman çavuşun istirahatli, hangisinin daha önce takviyeye geldiğine dair bilgilerin kayıtlı olduğunu aktaran Mülayim, takviye için çağrılan kişileri, bu bilgileri gözeterek, rastgele seçtiklerini anlattı.

İddianamede "darbe girişiminin yaşandığı zaman diliminde nöbetçi veya görevli olmamasına rağmen darbeye iştirak etmek amacıyla sevk ve idaresindeki aracıyla birliğe geldiği" belirtilen Mülayim, 15 Temmuz'da, mesaisi bittikten sonra evine gittiğini, saat 21.00 sıralarında tüm personelin birliğe çağrılmasına ilişkin mesajı gördüğünü dile getirdi.

Karargaha gitmek için yoldayken, sanıklardan Ferdi Kesgin'in kendisini arayarak, "Durumu biliyor musun? Karargahta mısın?" diye sorduğu, bütün yollar kapalı olduğu için karargaha ulaşamadığı ve muhtemelen eve döneceğini söylediğini aktaran Mülayim, lojmana ulaştığında, birçok astsubayın aşağı indiğini, F16'ları izleyip, telefonla bir yerlere ulaşmaya çalıştıklarını gördüğüne dikkati çekti.

İlerleyen dakikalarda televizyondan Genelkurmay Başkanlığındaki çatışmaları görünce tekrar yola çıktığını vurgulayan Mülayim, şunları kaydetti:

"Bir çatışma anında birliğe gitmem darbeci olduğumu değil, vatansever bir asker olduğumu gösterir. Bir korkak gibi davransaydım, şimdi mesaime devam ediyor olurdum. Darbeci olsam, sadece darbeci komutanlardan emir alıp, onların söylediklerini yapardım. Kanunsuz bir iş yapmadım, kimseye zarar vermedim. Komutanımız yoktu. Yerine vekil olarak Yarbay Aşkın Öge getirilmişti. Onun da ifadesinde belirttiği gibi emirlerini harfiyen yerine getirdim. Darbeden haberim olsa onun emirlerini yerine getirmezdim."

FETÖ dahil hiçbir örgüte mensup olmadığını ileri süren Mülayim, suçlamaları reddederek, tahliyesini istedi.

Duruşmada sanıklardan eski Uzman Çavuş Mehmet Udül, mahkeme heyetine yazılı savunmasını sundu.

Avukatların talebi üzerine Udül'ün yazılı savunması okundu.

Suçlamaları kabul etmeyen Udül, 2014'ten beri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrinde bulunduğunu, komutanlık binası ve personelin güvenliğinden sorumlu olduklarını, görevleri gereği her nöbette silah, çelik yelek ve miğfer kullandıklarını belirtti.

15 Temmuz akşamı terör örgütü PKK'nın kuruluş yıl dönümü dolayısıyla eylem yapılabileceği gerekçesiyle birliğe takviye olarak telefonla çağrıldığını savunan Udül, daha önce de bu tür görevlendirmeler olduğu için herhangi bir şüphe duymadığını kaydetti.

Saat 22.00 sularında birliğe katıldığını aktaran Udül, Güvenlik Harekat Merkezinde görevlendirildiğini ve sabaha kadar burada kaldığını bildirdi.

Udül, şunları anlattı:

"Saat 01.00 sıralarında Özcan Özata, ziyaretçi kimliklerinden 11 tane çıkarttı ve bu kimliklerin bütün kapılardan geçişini sağlayan yetkiyi, Mustafa Mesut Uzman'a verdi. 3 tanesini çalışıp çalışmadığını denemek için bana turnikelerde denettirdi. Çalıştığını söyleyerek bu kartları Mustafa Mesut Uzman'a teslim ettim, o da Astsubay Özcan'a verdi. Sabah içeride iki çelik yelek, bir MP5 silah gördüm. Mustafa Mesut Uzman, bunları ve bir tabancayı kaybolmaması için silahlığımıza götürmemi söyledi."

Silah ve malzemeleri alarak karargah binasına ilerlediğini öne süren Udül, savunmasını şöyle sürdürdü:

"Üç Kavaklar bölgesinde Macit Amiral ve Aşkın Yarbayımız denk geldi, beni durdurdular. Macit Aslan, silah çekti. Aşkın Yarbay, MP5'i şarjörleriyle aldı. Bana kimin emrinde olduğumu sordular. Darbeden haberim olmadığını söyledim. Beni güney kapısına yönlendirip orada nöbet tutmamı istediler. Oraya gittim, beklemeye başladım. 40-45 dakika sonra Macit Amiral ve Tunahan Uzman yanıma geldi. Macit Amiral, bu bölgeden kimsenin giriş çıkış yapmaması gerektiğini söyledi. Ayrılırlarken 2 çelik yelek ve tabancayı silahlığa götürmesi için Tunahan Temel Uzman'a verdim. Burada ertesi gün saat 17.30'a kadar bekledim.

Saat 17.30'da nöbetimi teslim ettim. Bizi saat 23.30'a kadar 'İdari tahkikat var.' diye kuvvet binasında beklettiler. İfademi verdikten sonra da saat 24.00 sıralarında kuvvetten ayrıldım."

İki gün sonra görevi başındayken birliğinde gözaltına alındığını belirten Udül, suçsuz olduğunu, FETÖ ile bağlantısının bulunmadığını öne sürerek tahliyesini istedi.

"Uçaklar sizi vuracak"

Sanıklardan eski Uzman Çavuş İbrahim Çavdar da PKK'nın kuruluş yıl dönümü dolayısıyla terör eylemi olabileceği gerekçesiyle takviye amaçlı göreve çağrıldıklarını söyledi.

Saat 21.15 sularında aynı yerde görev yaptığı Uzman Çavuş Erdal Özer'in arayarak, "Çabuk Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gel. Ortalık karıştı." dediğini anlatan Çavdar, şunları belirtti:

"Saat 21.50 sıralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığının kuzey nizamiyesinden girdim. Orada birine ne olduğunu sordum. O da bana 'Sızma olabilir.' dedi. Bunun üzerine koşarak uzman çavuş soyunma odasına, ardından silahlığa gittim. Silahlık odasının önüne Astsubay Başçavuş Özcan Özata geldi. Silahlık kapısını açtı. Kendi zimmetli tabancamı, MP5'imi, çelik yelek ve kompozit başlığı aldım ve çıktım. Kuzey nizamiyeye gittim. Binbaşı Hakan Karakuzey bana kuzey nizamiyenin çatısına çıkmamı emretti. Ceyhan Duysak ile çatıya çıktık. Yukarı çıktığımızda Genelkurmay önünde özel harekat polisleri ve ambulanslar vardı. Ceyhan'a, 'Dışarıda polisler falan var. Kimse sızma falan yapamaz.' dedim.

Bir süre sonra Genelkurmay'dan megafonla polislere hitaben 'Aldığınız Özel Kuvvetler personelini bırakın. Yoksa uçaklar havalandı, sizi vuracak.' denildi. Bunu duyunca Ceyhan'a, 'Bunlar deli mi, birbirlerine sıkacak?' dedim. Başka şeylerin olduğunu sezmeye başladık. Bu arada jetler çok alçaktan uçmaya başladı. Ceyhan Uzman'la ben bu olanları şaşkınlıkla izliyorduk. Kısa süre sonra 7-8 tank, Genelkurmay'ın önüne geldi. Bu esnada da bir helikopterin Hava Kuvvetleri'nin daha ilerisinde bir yerlere ateş ettiğini gördüm. Ceyhan, darbe girişimi olduğunu saat 01.00-01.30 civarlarında telefonla görüştüğü kişilerden öğrendi ve biz bu şekilde darbeden haberdar olduk. Helikopter ateş etmeye başlayınca ben Ceyhan'a, 'Buradan inip gidelim, yoksa bu helikopterler bizi de vuracak.' dedim. Saat 03.00 gibi biz oradan indik ve personel kaydın önündeki turnikelerin yanında beklemeye başladık."

Kimseden kanuna aykırı talimat almadığını, kimseye de böyle bir emir vermediğini iddia eden Çavdar, "Askerlik yeminime bağlı kaldım. Vazifemi yaptım. Anayasal düzene ve kanunlara karşı hareket etmedim. FETÖ ile alakam yoktur. ByLock kullanmadım. 3 ay sonra mesaideyken kollukça gözaltına alındım. Suçsuzum, tahliye talep ediyorum." diye konuştu.

"Benden başka adam yok mu?"

Sanıklardan eski Uzman Çavuş Erday Ak da PKK'nın kuruluş yılı dolayısıyla gece eylem yapılabileceği gerekçesiyle göreve çağrıldığını savundu.

Komutanlarına bir akrabasının düğününe katılacağını bildirdiğini belirten Ak, şunları söyledi:

"Arabam yok, daha geç gelsem olur mu?' dedim. İkinci kez arayarak, 'Geç gelebilirsin.' dediler. Hatta ben de bu telefon görüşmesinden sonra sinirlenerek, 'Benden başka adam yok mu?' diyerek telefonu kapattım. Gölbaşı'nda düğüne katıldım. Bu sırada telefonum 7-8 kez aranmış. Gürültüden dolayı duyamadım. Uzman Çavuş Erdal Özer'in 'İvedi kuvvete gel.' mesajını fark ettim. Bu esnada ben düğünde bulunan salon fotoğrafçısı olan Alper Çelik'e söyleyerek buradan ayrıldım. Bu mesajı yaklaşık 23.05 sıralarında gördüm. Buradan ticari taksiye bindim. Ticari taksinin radyosu açıktı, bu esnada darbenin olduğunu radyodan öğrendim. Saat 00.05 gibi birliğime girdim. Uzman Çavuş Sercan Gergin, Güvenlik Harekat Merkezine gitmemi söyledi. Bu esnada doğu nizamiyesinde görevli nöbetçi Uzman Çavuş telsizle anons ederek takviye kuvvet istedi.

Ben de görevim itibarıyla gönüllü olarak oraya gideceğimi söyledim. Doğu nizamiyede Uzman Çavuş Onur Acar'dan MP5 silah aldım. Birlikte çevre güvenliği aldık. Bu silahla da hiçbir şekilde askere, polise, sivil vatandaşa hiçbir şekilde kullanmadım. 16 Temmuz 2016 günü akşam saat 17.00 sıralarında görev bıraktığım esnaya kadar kimse bana emir ve talimat vermedi."

"Ne 15 Temmuz'da ne de öncesinde böyle bir hain yapıdan haberim yoktu" diyen Ak, beraatini istedi.

"Söylediklerimde kanunsuz emir yok"

Sanık Tunahan Temel de 15 Temmuz'da karargah nizamiye nöbeti bulunduğunu, saat 17.10'dan ertesi gün 09.00'a kadar devam eden nöbetini teslim aldığını söyledi.

Gece ilerleyen saatlerde silah sesleri duyduklarını ifade eden Temel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben hazır kıta ikinci tim komutanı oldum ve birliğe hiç kimseyi almamaya başladık. Tabur komutanım Yarbay Özgen Aykan da bu şekilde talimat verdi. Nizamiye kapısında elimde telsiz ile beklerken Üsteğmen Emre Bayram beni telsizden anons ederek oto ulaştırma bölgesine timimle gelmemi istedi. Ben de üç kişilik timimle oto ulaştırma bölgesine geçtim. Bu esnada oto ulaştırma Astsubayı İbrahim Kaplan ile Emre Üsteğmen arasında 'Çıkıyor musun, çıkmıyor musun?' şeklinde tartışma geçiyordu. Bir anlam veremedim. Bu esnada Emre Üsteğmen bana 'İbrahim Astsubayı'nı tutukla.' talimatı verdi. Ben de 'Komutanım emin misiniz?' dedim. O da bana 'Tutukla.' dedi. Bu sırada timimde bulunan er Oğuzhan Güneş, İbrahim Kaplan'ın koluna kelepçeyi taktı. Kaplan'ı ben kelepçelemedim. Cep telefonundan Binbaşı Hakan Karakuzey'i aradım, olanları anlattım. 'İbrahim Astsubay'ın çıkmasına yardımcı olun.' şeklinde emir verdi. İbrahim Astsubay'a sivil kıyafet vererek parası olup olmadığını sordum. 'Var.' deyince birlikten çıkardım.

Ben emir hududunu aşmadım. Amirimden aldığım emrin gereğini yerine getirdim."

Temel, askerlere silahları dolu vaziyette getirmeleri ve vatandaşlara doğru mevzilenmeleri yönünde emir verdiği iddialarını da yalanladı.

Askerlerin güvenliği için mevzi almalarını istediğini belirten Tunahan Temel, "Askerlere zarar görmemeleri için mevziye geçmelerini söyledim. Söylemlerimde kanunsuz bir emir yoktur. 'Doldur boşalt' emri vermedim. Askerleri onların güvenliği için mevzilendirmekten başka hiçbir şey yapmadım. Kesinlikle ateş etmedik. Bulunduğumuz yere ateş gelmesine rağmen silah kullanmadık." beyanında bulundu.

Suçsuz olduğunu öne süren Temel, tahliyesini talep etti.

Müdahillik talebi reddedildi

Öte yandan, Balyoz davası sanıklarından Tümamiral Erdem Caner Bener'in avukatları, davaya müdahillik talebinde bulundu.

Mahkeme heyeti, avukatların talebini Bener'in suçtan zarar görmediği gerekçesiyle reddetti.

Davanın öğleden sonraki bölümü, tutuklu sanık eski uzman onbaşı Ceyhan Duysak'ın savunmasıyla başladı.

Sanık Duysak, "15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında 7 aylık asker olduğunu" bildirdi.

Güvenlik nöbetleri sırasında silah, yelek, miğfer kullandıklarını bildiren Duysak, olay günü bunları giymesinin standart olduğunu kaydetti. Olay günü normal nöbetini yaparken, "PKK'nın kuruluş yıldönümü nedeniyle çıkabilecek olaylar" nedeniyle birliğe takviye olarak görevlendirildiğini ifade eden Duysak, iddianamede, Karargah Destek Kıta Komutanı Vekili Deniz Yarbay Aşkın Öge'nin birliğe girmesine engel olduğu iddiasına ilişkin, "O gece Aşkın Öge'yi hiç görmedim. Aşkın Öge, ben silahlığa gittiğim sırada girmeye çalışıyor. Ayrıca bir başka sanık, Öge'ye yönelik hakaretin kendisince yapıldığını söylemiş." dedi.

Darbe girişimini gece saat 01.00 sıralarında öğrendiğini, o saate kadar PKK'nın bir eyleminin söz konusu olduğunu sandığını ifade eden Duysak, "Amirlerimiz bize kanuna aykırı bir emir vermediler. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun haberlerde geçen ifadelerini söylediler. Darbe karşıtı olmam nedeniyle Bostanoğlu'nun ifadeleri içimi ferahlattı." diye konuştu.

FETÖ'yle alakası bulunmadığını, askerlik yeminine bağlı kaldığını ve ayrıca ihraç edilmediğini aktaran Duysak, tahliyesini talep etti.

"İçeri alınmamasına şaşırdım"

Tutuklu sanıklardan Ramazan Karademir de 5 yıldır sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yaptığını belirtti. Görevi süresince amirlerinin emirlerine kayıtsız şartsız uyduğunu belirten Karademir, 30 Ağustos'ta yapacağı düğün işleri için uğraşırken, akşam saatlerinde sanıklardan Mustafa Mesut tarafından arandığını ve PKK'nın kuruluş yıldönümü olması nedeniyle çıkabilecek olaylara karşı birliğe çağırıldığını ifade etti. Karademir, saat 21.00 sıralarında tekrar aranarak, acilen birliğe çağırıldığını ve yarım saat kadar sonra birliğe ulaştığını dile getirdi.

Sivil bir kişinin birliğe girmeye çalıştığını gördüğünü anlatan Karademir, "Yanına gidince o kişinin Aşkın Öge yarbay olduğunu gördüm ve kesinlikle müdahalede bulunmadım. Burada bulunan sanık Hakan Karakuzey'e, "Komutanım, Aşkın Yarbay neden alınmıyor" diye sorduğunu, "giriş çıkışların kapatıldığı" yanıtı verildiğini aktaran Karademir, Öge'nin içeri alınmamasına şaşırdığını bildirdi.

Üzerinde silah bulunmasının özel bir durumdan kaynaklanmadığını, bütün nöbetleri silahlı tuttuklarını dile getiren Karademir, şunları kaydetti:

"O gece başımızda bulunan komutanlar, bize birliği korumak için orada bulunduğumuzu söylüyorlardı. Bazı vatandaşlar, Genelkurmay Başkanlığı ile bizim nizamiyenin arasındaki tüp geçidin altında sıkışmışlardı. Özgen Aykan'ın emriyle kapıyı açarak, vatandaşları içeri aldık ve Güney Lumbarağzı kapısına götürdük. Bize inanan, güvenen halkın can güvenliğini sağlamaktan gururlanmıştık.

O gece nöbetim ve görevimin gerektirdiği gibi amirlerimce verilen emirlerin dışına çıkmadım. Suçsuz olduğum için birliğimce ihraç edilmedim."

Tutuklu sanık Elvan Onur Başer de savunmasına suçlamaların tümünü reddettiğini bildirerek başladı.

Olay günü Özgen Aykan'ın, "PKK'nın kuruluş yıldönümü olduğunu söyleyerek, geceyarısı birlikte olmasını istediğini" anlatan Başer, "Terör saldırısı olabileceğinden uyarıldığım için gelince herhangi bir tereddüt yaşamadım. 15 Temmuz'un hemen öncesinde, terör eylemi olabileceği ihbarı vardı ve buna yoğunlaşmıştık. Güvenlik personeli olarak her an teyakkuzdaydık. Mesaiye çağırıldığımda, bunun normal olduğunu düşündüm." diye konuştu.

Birliğe ulaşınca her zaman görev yaptığı Kuzey Lumbarağzı bölgesine gittiğini, birliğe yapılacak saldırıya müdahale edebilmek için silah ve teçhizatını aldığını aktaran Başer, darbe girişimini, kim tarafından yapıldığını, ne olup bittiğini anlayamadığını savundu.

Başer, "Hiçbir şekilde darbeye karışmadım. Bulunduğum yerde, emirler doğrultusunda hareket etmeye çalıştım." dedi.

Darbeye yönelik emir de almadığını kaydeden Başer, darbe girişimini planlamasının mümkün olmadığını, emir komuta zincirinin en altlarında görev yaptığını ifade etti.

Olay gecesi silah kullanmadığını, birliğin önünde bulunan halkın güvenli şekilde buradan uzaklaştırılmasına yardım ettiğini, vatandaşların da kendilerine teşekkür ettiğini anlatan Başer, FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısı olmadığını, okul, dershane ve yurtlarına gitmediğini belirterek tahliyesini istedi.

"İtmedim sadece perdeleme yaptım"

Sanıklardan eski yüzbaşı Fatih Koç da suçlamaları kabul etmediğini söyledi. 14 Temmuz'da karargahta nöbetçi subay olarak görevli bulunduğunu aktaran Koç, darbe girişiminden haberdar olsaydı nöbetini 14 Temmuz'a değil, 15 Temmuz'a ayarlayabileceğini belirtti.

Nöbet istirahatli olmasına rağmen 15 Temmuz akşamı 21.00-21.30 sularında istihbarat başkanı Tuğamiral Murat Şirzai tarafından göreve "Derhal karargaha geliyorsun" denilerek göreve çağrıldığını ifade eden Koç, misafirlerini evde bırakarak özel aracıyla karargaha geçtiğini belirterek, "Nizamiyeden girerken Genelkurmay'dan silah sesleri geliyordu. Komutanımı bulduğumda 'Çatışma var, karargahın güvenliğini sağlamamız gerekiyor' dedi. Benim Kuzey kapısında bulunan Güvenlik Taburuna yardımcı olmamı söyledi. Gece boyunca nizamiyede bekledim. Genelkurmaydaki gelişmeleri takip ettim ve amiralime bilgi verdim." diye konuştu.

Karargah Destek Kıta Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge'yi karargaha almadığı iddialarını reddeden Koç, bir aracın arkasından sivil olarak karargaha girmeye çalışan Öge'ye, kendisini engellemeye çalışan askerlerce derdest edilmesini engellemek için yardımcı olmak amacıyla müdahale ettiğini öne sürdü. Koç, "Öge, Muhittin albayın aracının ardından sivil olarak karargaha girmeye çalışıyordu. Bu girişimi personel tarafından farkedildi. Israrla girmeye çalışınca askerler tarafından derdest edilme ihtimali oldu. Ben de araya girerek 'Kimse alınmadı, siz de alınmazsınız. Emir var alamayız' dedim. Yarbay Öge'yi itmedim, sadece perdeleme yaptım." ifadelerini kullandı.

ByLock kullandığı iddiasını reddeden Koç, bu programın adını 15 Temmuz'dan sonra duyduğunu öne sürdü.

"Vatandaşlar bizi alkışlıyordu"

Sanıklardan eski uzman çavuş Erdal Özer, aylık hazırlanan nöbet listesine göre 15 Temmuz'da nöbetçi olduğu için sabah saat 09.00 sıralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargah Destek Kıtaları Komutanlığı Güvenlik Merasim Tabur Komutanlığı Güvenlik Subaylığında görev aldığını söyledi.

Saat 11.15'te silahlıktan sorumlu başçavuş Suat Mülayim'in, silahlıkta bulunan şarjörlere, her uzman çavuşa 2 şarjör düşecek şekilde mermi yerleştirilmesi yönünde tabur komutanının emrini kendisine ilettiğini belirten Özer, bunun üzerine şarjörlerin hazırlanması konusunda Mülayim'e yardımcı olduğunu kaydederek şöyle devam etti:

"Saat 22.00 sıralarında kuzey nizamiyedeki araç girişinden birliğe ait hizmet aracı girdiği esnada bir kişinin içeriye girmeye çalıştığını gördüm. O kişinin Yarbay Aşkın Öge olduğunu anlayınca geri çekildim. İstihbarat Yüzbaşı Fatih Koç, komutana birliğe giriş çıkışların yasak olduğunu söyledi. Israr üzerine Koç, Öge'yi iterek nizamiyenin dışına çıkardı ve kapılar kapandı. Bu esnada dışarıdan silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Saat 23.00 civarında araç kayıt nöbetçi astsubayı Savaş Aslan'dan darbe olduğunu öğrendim. Saat 01.00 civarında yine Savaş Aslan'dan Deniz Kuvvetlerinin kalkışmanın içerisinde yer almadığını öğrendik. Bu esnada biz mevzilerde bulunuyorduk. Genelkurmay Başkanlığı istikametine Kızılay Meydanı istikametinden tankların ve vatandaşların geldiğini gördüm. Saat 05.00 sıralarında Tabur Komutanımız Yarbay Özgen Aykan'ın talimatıyla Deniz Kuvvetleri ile Genelkurmay Başkanlığı arasında bulunan üst geçidin bizim tarafımıza bakan giriş kısmında sıkışan yaklaşık 20-25 kişilik vatandaş gurubunu bizim birliğin içerisine alarak, güney çıkış kapısından dışarıya tahliye ettik. Vatandaşlar bizi alkışlıyordu. Ben bundan gurur duydum."

Sanık eski uzman çavuş Ali Altın, mesleğe yeni başlayan bir asker olduğunu, darbe girişimine ilişkin öncesinden hiçbir bilgi ve duyumunun bulunmadığını söyledi.

Suç tarihinde nöbetçi olduğunu ifade eden Altın, " Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kuzey nizamiyede nöbet tutuyorduk. Saat 19.00 sıralarında Tabur Komutanı Deniz Yarbay Özgen Aykan özel aracıyla geldi. Bir müddet sonra Deniz Binbaşı Hakan Karakuzey ve Güvenlik Subayı Elvan Başer geldi. İstihbarat Yüzbaşı Fatih Koç geldiğinde tabur komutanının emriyle içeri aldım. Daha sonra İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai geldi, yine tabur komutanının emriyle içeri aldım. Aşkın Yarbay içeri girerken Elvan Başer ile Fatih Koç kendisini gördüler. Uygun dille girişin yasak olduğunu söylediler. Israr edince Başer ile Koç, komutanı iterek dışarı çıkardılar ve bana da kapıyı kapatmamı söylediler." şeklinde savunma yaptı.

"Bize teşekkür edilmesi lazım"

Eski binbaşı Hakan Karakuzey ise savunmasında İskenderun Deniz Üs Komutanlığına tayin edildiğini, 15 Temmuz'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığında ilişik kesme işlemlerini tamamladıktan sonra öğle saatlerinde eşi ve kızını özel bir hastanedeki randevularına götürmek üzere karargahtan ayrıldığını kaydetti.

Beylik tabancası ve üniformasını akşam almak üzere odasında bıraktığını ifade eden Karakuzey, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Akşam saat 19.00 sıralarında ailem ile birlikte alışveriş merkezine gittim. Burada işimiz 20.30-21.00 sıralarında bitti, tam bu esnada amirim Deniz Piyade Yarbay Özgen Aykan telefonla arayarak karargaha gelmemi söyledi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığına Genelkurmay Başkanlığına bakan Kuzey kapıdan saat 21.00-21.30 sıralarında kimlik kartımı turnikede okutarak giriş yaptım. Kuzey kapı bölgesinde Yarbay Aykan'ı sivil kıyafetli gördüm ve yanına gittim. Bana, beyaz renkli bir araçla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahının olduğu bölgede bulunan askeri birliklere yönelik terör eylemi yapılacağı ihbarı aldıklarını söyledi.

Genelkurmay Başkanlığında askeri hareketlilik olduğunu söyleyen Aykan, bu hareketliliğin eylem ihbarıyla alakalı olabileceğini belirterek benden yardım istedi. 5 yıldır Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Güvenlik Subaylığı görevini yürütüyordum. Hem nöbet sistemi ve kışlayı iyi tanıdığım, hem de komutanlığın elektronik fiziki güvenlik sistemlerini iyi bildiğim için komutanım bana kalmamı emretti. Ben de birinci sicil amirim olduğu için kabul ettim."

Yarbay Aşkın Öge'yi şüphelendikleri için karargaha almadıklarını öne süren sanık Karakuzey, askere "tutuklayın" şeklinde bir talimat vermediğini öne sürdü. Karakuzey, "Burada mevzi veya sütre gerisinde durmamdan daha doğal bir durum da olamaz. Mevzi gerisindeydim ancak silah çekme iddiasını reddediyorum. Silah çekmedim. Güvenlik kamerası görüntülerinin izlenmesini istiyorum. Ayrıca darbeci olsam Öge'yi içeri alır, tecrid eder, irtibatını kesmek için telefonuna el koyardım." şeklinde konuştu.

Hakan Karakuzey, "Aşkın Öge'yi 'Tutuklayın' diye bağırdığım iddiasını kabul etmiyorum. Yarbay Özgen Aykan, karargaha saldırı durumunda bize yardım edecek kim varsa çağırmamı istedi. Ben de Genelkurmay Başkanlığında görevli Süleyman Özgün'ü aradım." dedi.

Mahkeme başkanının, "Sen ilişik kestiğin halde birliğe geliyorsun ancak birlik personeli Aşkın Öge içeri alınmıyor. Genelkurmay karargahında görevli bir askeri karargaha alıyorsunuz ancak kendi personelinizi dışarıda bırakıyorsunuz. Bu olağan bir durum mu?" sorusu üzerine Karakuzey, idari işlerden sorumlu hizmet sınıfından olan Öge'yi karargaha saldırı olması durumunda bir faydasının olmayacağını düşündükleri için içeri almadıklarını söyledi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, kendileri sayesinde darbe girişiminin dışında kaldığını savunan Karakuzey, "Bize teşekkür edilmesi gerekir." ifadesini kullandı.

Darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını iddia eden ve 15 Temmuz'dan önce toplantılar yaptığı yönündeki ifadeyi reddeden Karakuzey, ByLock kullandığını da kabul etmedi.

Karakuzey, "15 Temmuz'da şahsi tabancamla darbeye katılmak üzere karargaha geldiğim iddiasını Kabul etmiyorum. Şahsi silahımı yanımda taşımam suç değil. Güvenliğim için 7/24 silahımı yanımda taşırım. Yatarken dahi hemen uzanıp alabileceğim bir yerde tutarım." dedi.

Davanın öğleden sonraki bölümü, tutuklu sanık eski uzman onbaşı Ceyhan Duysak'ın savunmasıyla başladı.

Sanık Duysak, "15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında 7 aylık asker olduğunu" bildirdi.

Güvenlik nöbetleri sırasında silah, yelek, miğfer kullandıklarını bildiren Duysak, olay günü bunları giymesinin standart olduğunu kaydetti. Olay günü normal nöbetini yaparken, "PKK'nın kuruluş yıldönümü nedeniyle çıkabilecek olaylar" nedeniyle birliğe takviye olarak görevlendirildiğini ifade eden Duysak, iddianamede, Karargah Destek Kıta Komutanı Vekili Deniz Yarbay Aşkın Öge'nin birliğe girmesine engel olduğu iddiasına ilişkin, "O gece Aşkın Öge'yi hiç görmedim. Aşkın Öge, ben silahlığa gittiğim sırada girmeye çalışıyor. Ayrıca bir başka sanık, Öge'ye yönelik hakaretin kendisince yapıldığını söylemiş." dedi.

Darbe girişimini gece saat 01.00 sıralarında öğrendiğini, o saate kadar PKK'nın bir eyleminin söz konusu olduğunu sandığını ifade eden Duysak, "Amirlerimiz bize kanuna aykırı bir emir vermediler. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun haberlerde geçen ifadelerini söylediler. Darbe karşıtı olmam nedeniyle Bostanoğlu'nun ifadeleri içimi ferahlattı." diye konuştu.

FETÖ'yle alakası bulunmadığını, askerlik yeminine bağlı kaldığını ve ayrıca ihraç edilmediğini aktaran Duysak, tahliyesini talep etti.

"İçeri alınmamasına şaşırdım"

Tutuklu sanıklardan Ramazan Karademir de 5 yıldır sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yaptığını belirtti. Görevi süresince amirlerinin emirlerine kayıtsız şartsız uyduğunu belirten Karademir, 30 Ağustos'ta yapacağı düğün işleri için uğraşırken, akşam saatlerinde sanıklardan Mustafa Mesut tarafından arandığını ve PKK'nın kuruluş yıldönümü olması nedeniyle çıkabilecek olaylara karşı birliğe çağırıldığını ifade etti. Karademir, saat 21.00 sıralarında tekrar aranarak, acilen birliğe çağırıldığını ve yarım saat kadar sonra birliğe ulaştığını dile getirdi.

Sivil bir kişinin birliğe girmeye çalıştığını gördüğünü anlatan Karademir, "Yanına gidince o kişinin Aşkın Öge yarbay olduğunu gördüm ve kesinlikle müdahalede bulunmadım. Burada bulunan sanık Hakan Karakuzey'e, "Komutanım, Aşkın Yarbay neden alınmıyor" diye sorduğunu, "giriş çıkışların kapatıldığı" yanıtı verildiğini aktaran Karademir, Öge'nin içeri alınmamasına şaşırdığını bildirdi.

Üzerinde silah bulunmasının özel bir durumdan kaynaklanmadığını, bütün nöbetleri silahlı tuttuklarını dile getiren Karademir, şunları kaydetti:

"O gece başımızda bulunan komutanlar, bize birliği korumak için orada bulunduğumuzu söylüyorlardı. Bazı vatandaşlar, Genelkurmay Başkanlığı ile bizim nizamiyenin arasındaki tüp geçidin altında sıkışmışlardı. Özgen Aykan'ın emriyle kapıyı açarak, vatandaşları içeri aldık ve Güney Lumbarağzı kapısına götürdük. Bize inanan, güvenen halkın can güvenliğini sağlamaktan gururlanmıştık.

O gece nöbetim ve görevimin gerektirdiği gibi amirlerimce verilen emirlerin dışına çıkmadım. Suçsuz olduğum için birliğimce ihraç edilmedim."

Tutuklu sanık Elvan Onur Başer de savunmasına suçlamaların tümünü reddettiğini bildirerek başladı.

Olay günü Özgen Aykan'ın, "PKK'nın kuruluş yıldönümü olduğunu söyleyerek, geceyarısı birlikte olmasını istediğini" anlatan Başer, "Terör saldırısı olabileceğinden uyarıldığım için gelince herhangi bir tereddüt yaşamadım. 15 Temmuz'un hemen öncesinde, terör eylemi olabileceği ihbarı vardı ve buna yoğunlaşmıştık. Güvenlik personeli olarak her an teyakkuzdaydık. Mesaiye çağırıldığımda, bunun normal olduğunu düşündüm." diye konuştu.

Birliğe ulaşınca her zaman görev yaptığı Kuzey Lumbarağzı bölgesine gittiğini, birliğe yapılacak saldırıya müdahale edebilmek için silah ve teçhizatını aldığını aktaran Başer, darbe girişimini, kim tarafından yapıldığını, ne olup bittiğini anlayamadığını savundu.

Başer, "Hiçbir şekilde darbeye karışmadım. Bulunduğum yerde, emirler doğrultusunda hareket etmeye çalıştım." dedi.

Darbeye yönelik emir de almadığını kaydeden Başer, darbe girişimini planlamasının mümkün olmadığını, emir komuta zincirinin en altlarında görev yaptığını ifade etti.

Olay gecesi silah kullanmadığını, birliğin önünde bulunan halkın güvenli şekilde buradan uzaklaştırılmasına yardım ettiğini, vatandaşların da kendilerine teşekkür ettiğini anlatan Başer, FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısı olmadığını, okul, dershane ve yurtlarına gitmediğini belirterek tahliyesini istedi.

"İtmedim sadece perdeleme yaptım"

Sanıklardan eski yüzbaşı Fatih Koç da suçlamaları kabul etmediğini söyledi. 14 Temmuz'da karargahta nöbetçi subay olarak görevli bulunduğunu aktaran Koç, darbe girişiminden haberdar olsaydı nöbetini 14 Temmuz'a değil, 15 Temmuz'a ayarlayabileceğini belirtti.

Nöbet istirahatli olmasına rağmen 15 Temmuz akşamı 21.00-21.30 sularında istihbarat başkanı Tuğamiral Murat Şirzai tarafından göreve "Derhal karargaha geliyorsun" denilerek göreve çağrıldığını ifade eden Koç, misafirlerini evde bırakarak özel aracıyla karargaha geçtiğini belirterek, "Nizamiyeden girerken Genelkurmay'dan silah sesleri geliyordu. Komutanımı bulduğumda 'Çatışma var, karargahın güvenliğini sağlamamız gerekiyor' dedi. Benim Kuzey kapısında bulunan Güvenlik Taburuna yardımcı olmamı söyledi. Gece boyunca nizamiyede bekledim. Genelkurmaydaki gelişmeleri takip ettim ve amiralime bilgi verdim." diye konuştu.

Karargah Destek Kıta Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge'yi karargaha almadığı iddialarını reddeden Koç, bir aracın arkasından sivil olarak karargaha girmeye çalışan Öge'ye, kendisini engellemeye çalışan askerlerce derdest edilmesini engellemek için yardımcı olmak amacıyla müdahale ettiğini öne sürdü. Koç, "Öge, Muhittin albayın aracının ardından sivil olarak karargaha girmeye çalışıyordu. Bu girişimi personel tarafından farkedildi. Israrla girmeye çalışınca askerler tarafından derdest edilme ihtimali oldu. Ben de araya girerek 'Kimse alınmadı, siz de alınmazsınız. Emir var alamayız' dedim. Yarbay Öge'yi itmedim, sadece perdeleme yaptım." ifadelerini kullandı.

ByLock kullandığı iddiasını reddeden Koç, bu programın adını 15 Temmuz'dan sonra duyduğunu öne sürdü.

"Vatandaşlar bizi alkışlıyordu"

Sanıklardan eski uzman çavuş Erdal Özer, aylık hazırlanan nöbet listesine göre 15 Temmuz'da nöbetçi olduğu için sabah saat 09.00 sıralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargah Destek Kıtaları Komutanlığı Güvenlik Merasim Tabur Komutanlığı Güvenlik Subaylığında görev aldığını söyledi.

Saat 11.15'te silahlıktan sorumlu başçavuş Suat Mülayim'in, silahlıkta bulunan şarjörlere, her uzman çavuşa 2 şarjör düşecek şekilde mermi yerleştirilmesi yönünde tabur komutanının emrini kendisine ilettiğini belirten Özer, bunun üzerine şarjörlerin hazırlanması konusunda Mülayim'e yardımcı olduğunu kaydederek şöyle devam etti:

"Saat 22.00 sıralarında kuzey nizamiyedeki araç girişinden birliğe ait hizmet aracı girdiği esnada bir kişinin içeriye girmeye çalıştığını gördüm. O kişinin Yarbay Aşkın Öge olduğunu anlayınca geri çekildim. İstihbarat Yüzbaşı Fatih Koç, komutana birliğe giriş çıkışların yasak olduğunu söyledi. Israr üzerine Koç, Öge'yi iterek nizamiyenin dışına çıkardı ve kapılar kapandı. Bu esnada dışarıdan silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Saat 23.00 civarında araç kayıt nöbetçi astsubayı Savaş Aslan'dan darbe olduğunu öğrendim. Saat 01.00 civarında yine Savaş Aslan'dan Deniz Kuvvetlerinin kalkışmanın içerisinde yer almadığını öğrendik. Bu esnada biz mevzilerde bulunuyorduk. Genelkurmay Başkanlığı istikametine Kızılay Meydanı istikametinden tankların ve vatandaşların geldiğini gördüm. Saat 05.00 sıralarında Tabur Komutanımız Yarbay Özgen Aykan'ın talimatıyla Deniz Kuvvetleri ile Genelkurmay Başkanlığı arasında bulunan üst geçidin bizim tarafımıza bakan giriş kısmında sıkışan yaklaşık 20-25 kişilik vatandaş gurubunu bizim birliğin içerisine alarak, güney çıkış kapısından dışarıya tahliye ettik. Vatandaşlar bizi alkışlıyordu. Ben bundan gurur duydum."

Sanık eski uzman çavuş Ali Altın, mesleğe yeni başlayan bir asker olduğunu, darbe girişimine ilişkin öncesinden hiçbir bilgi ve duyumunun bulunmadığını söyledi.

Suç tarihinde nöbetçi olduğunu ifade eden Altın, " Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kuzey nizamiyede nöbet tutuyorduk. Saat 19.00 sıralarında Tabur Komutanı Deniz Yarbay Özgen Aykan özel aracıyla geldi. Bir müddet sonra Deniz Binbaşı Hakan Karakuzey ve Güvenlik Subayı Elvan Başer geldi. İstihbarat Yüzbaşı Fatih Koç geldiğinde tabur komutanının emriyle içeri aldım. Daha sonra İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai geldi, yine tabur komutanının emriyle içeri aldım. Aşkın Yarbay içeri girerken Elvan Başer ile Fatih Koç kendisini gördüler. Uygun dille girişin yasak olduğunu söylediler. Israr edince Başer ile Koç, komutanı iterek dışarı çıkardılar ve bana da kapıyı kapatmamı söylediler." şeklinde savunma yaptı.

"Bize teşekkür edilmesi lazım"

Eski binbaşı Hakan Karakuzey ise savunmasında İskenderun Deniz Üs Komutanlığına tayin edildiğini, 15 Temmuz'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığında ilişik kesme işlemlerini tamamladıktan sonra öğle saatlerinde eşi ve kızını özel bir hastanedeki randevularına götürmek üzere karargahtan ayrıldığını kaydetti.

Beylik tabancası ve üniformasını akşam almak üzere odasında bıraktığını ifade eden Karakuzey, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Akşam saat 19.00 sıralarında ailem ile birlikte alışveriş merkezine gittim. Burada işimiz 20.30-21.00 sıralarında bitti, tam bu esnada amirim Deniz Piyade Yarbay Özgen Aykan telefonla arayarak karargaha gelmemi söyledi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığına Genelkurmay Başkanlığına bakan Kuzey kapıdan saat 21.00-21.30 sıralarında kimlik kartımı turnikede okutarak giriş yaptım. Kuzey kapı bölgesinde Yarbay Aykan'ı sivil kıyafetli gördüm ve yanına gittim. Bana, beyaz renkli bir araçla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahının olduğu bölgede bulunan askeri birliklere yönelik terör eylemi yapılacağı ihbarı aldıklarını söyledi.

Genelkurmay Başkanlığında askeri hareketlilik olduğunu söyleyen Aykan, bu hareketliliğin eylem ihbarıyla alakalı olabileceğini belirterek benden yardım istedi. 5 yıldır Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Güvenlik Subaylığı görevini yürütüyordum. Hem nöbet sistemi ve kışlayı iyi tanıdığım, hem de komutanlığın elektronik fiziki güvenlik sistemlerini iyi bildiğim için komutanım bana kalmamı emretti. Ben de birinci sicil amirim olduğu için kabul ettim."

Yarbay Aşkın Öge'yi şüphelendikleri için karargaha almadıklarını öne süren sanık Karakuzey, askere "tutuklayın" şeklinde bir talimat vermediğini öne sürdü. Karakuzey, "Burada mevzi veya sütre gerisinde durmamdan daha doğal bir durum da olamaz. Mevzi gerisindeydim ancak silah çekme iddiasını reddediyorum. Silah çekmedim. Güvenlik kamerası görüntülerinin izlenmesini istiyorum. Ayrıca darbeci olsam Öge'yi içeri alır, tecrid eder, irtibatını kesmek için telefonuna el koyardım." şeklinde konuştu.

Hakan Karakuzey, "Aşkın Öge'yi 'Tutuklayın' diye bağırdığım iddiasını kabul etmiyorum. Yarbay Özgen Aykan, karargaha saldırı durumunda bize yardım edecek kim varsa çağırmamı istedi. Ben de Genelkurmay Başkanlığında görevli Süleyman Özgün'ü aradım." dedi.

Mahkeme başkanının, "Sen ilişik kestiğin halde birliğe geliyorsun ancak birlik personeli Aşkın Öge içeri alınmıyor. Genelkurmay karargahında görevli bir askeri karargaha alıyorsunuz ancak kendi personelinizi dışarıda bırakıyorsunuz. Bu olağan bir durum mu?" sorusu üzerine Karakuzey, idari işlerden sorumlu hizmet sınıfından olan Öge'yi karargaha saldırı olması durumunda bir faydasının olmayacağını düşündükleri için içeri almadıklarını söyledi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, kendileri sayesinde darbe girişiminin dışında kaldığını savunan Karakuzey, "Bize teşekkür edilmesi gerekir." ifadesini kullandı.

Darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını iddia eden ve 15 Temmuz'dan önce toplantılar yaptığı yönündeki ifadeyi reddeden Karakuzey, ByLock kullandığını da kabul etmedi.

Karakuzey, "15 Temmuz'da şahsi tabancamla darbeye katılmak üzere karargaha geldiğim iddiasını Kabul etmiyorum. Şahsi silahımı yanımda taşımam suç değil. Güvenliğim için 7/24 silahımı yanımda taşırım. Yatarken dahi hemen uzanıp alabileceğim bir yerde tutarım." dedi.

Mahkeme heyeti, Hakan Karakuzey'in savunmasının yarın sabah devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.

18.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki (DKK) eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davanın sanıklarından Serhat Ayyıldız, darbe girişimi gecesi, Merasim Sokak saldırısı sonrasında, benzer olaylarda personele ulaşılabilmesi için kurulan sistemden, "bütün personelin görevine gelmesi, aksi halde firardan işlem yapılacağına" dair mesaj geldiğini söyledi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Sincan Cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda gördüğü davada "nöbetçi olmamasına rağmen birliğe gelerek darbeye iştirak ettikleri ve darbe girişiminin DKK karargahındaki yöneticisi olan eski tuğamiral İrfan Arabacı'nın emirlerini yerine getirdikleri" belirtilen tutuklu sanıklar Umut Demirhan ve Serdar Büyükeren savunma yaptı.

Olay tarihinde binbaşı rütbesiyle DKK Harekat Başkanlığında görev yaptığını bildiren Demirhan, darbe girişimi gecesi 22.30-23.00 gibi aynı şubede görev yaptığı binbaşı Serdar Büyükeren'in, arabayla evine gittiği sırada kendisini arayarak gelişmelerden haberdar olup olmadığını sorduğunu anlattı.

Demirhan, lojmanına ulaşıp televizyonu açtığında "dehşet verici" görüntülerle karşılaştığını ifade etti.

Sonrasında telefonla ne DKK santraline ne amirlerine ulaşabildiğini aktaran Demirhan, "Saat 22.00 gibi izinlerin iptali gibi kısa mesaj geldi. Ama sonraki saatlerde ne darbe karşıtı ne darbe yanlısı bir bildirim olmadı. Olaylara ilişkin öngörüm yoktu ve kiminle irtibat kurmam gerektiğini bilmiyordum." diye konuştu.

Birkaç kez Serdar Büyükeren'le konuştuklarını ve amirleriyle irtibat kuramadıklarını dile getirdiklerini kaydeden Demirhan, haber kanallarında önce Başbakan Binali Yıldırım, ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını gördükten sonra "darbe girişimine karşı harekete geçme yönünde kuvvetli istek duyduğunu", sonrasında da Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun açıklamasıyla, DKK'nın darbe girişiminde yer almadığını gördüğünü savundu.

Sonuçta, Serdar Büyükeren ile saat 01.30 sıralarında karargaha doğru yola çıktıklarını bildiren Demirhan, Genelkurmaydaki askeri hareketliliği, toplanan vatandaşları gördüklerini, silah seslerini duyduklarını ifade ederek, şöyle devam etti:

"DKK karartılmış, kapılar kapatılmıştı. Ne vatandaşların DKK'ya ne DKK'dakilerin vatandaşlara olumsuz tepkisi vardı. Güney lumbarağzına geldiğimizde nöbetçi uzman silah doğrultarak 'Yaklaşma' dedi. Harekat Merkezinde görevli olduğumuzu söyledik, kimliklerimizi aldı, bizi bekletti. Sonunda bizi içeri aldılar. Serdar binbaşıyla Harekat Merkezine gittik. Murat Sinç oradaydı. Fazla bilgisi olmadığını, İrfan Arabacı'nın en kıdemli personel olarak odasında oturduğunu söyledi. İrfan amiralin odası bizim odanın yanındaydı. Kendimizi rapor ettik. Neden geldiğimizi sordu. Basına yansıyan açıklamalar sonrası televizyondan olanları seyretmek yerine darbe girişimine karşı geldiğimizi söyledik ve bilgi istedik. Eliyle televizyonu gösterdi, kaos ortamı olduğunu, olanları anlamlandırmaya çalıştığını söyledi. Ne yapabileceğimizi sordum. Karargahın emrine destek olabileceğimizi belirtti. İrfan amiralin verdiği emrin, olası bir darbeci baskını veya sabotajına ilişkin olduğu konusunda tereddüt etmedim."

Dışarıdan gelebilecek atışlar nedeniyle Serdar Büyükeren ile koridorda oturduklarını, gelen gidenlerle olanları yorumlamaya çalıştıklarını bildiren Demirhan, "Saat 04.00'e doğru İrfan amiral gelerek gidebileceğimizi söyledi." dedi.

İç Hizmet Kanunu'na göre, olağanüstü hallerde görev başında olmaları gerektiğini bildiren Demirhan, "Hayatım boyunca ondan daha olağanüstü bir durum görmedim. Ben dahil tüm personelin silahlandırılıp emre intizar hazır kıta olarak görevlendirilmesini normal buluyorum. İç Hizmet Kanunu, o geceki olaylara ilişkin tüm hareketlerimi meşru göstermekte, hatta beni ve olayları seyreden bütün askerleri vazifelendirmektedir." diye konuştu.

Demirhan, 18 Temmuz Pazartesi günü gözaltına alındığını belirterek, şunları kaydetti:

"15 Temmuz gecesi kimse tarafından çağrılmadım. Sayın Başbakan'ın, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın açıklamaları üzerine, sorumluluk bilinciyle sokağa çıktım. Kanun ve yönetmelik gereği, askeri usul ve doktrinler ışığında DKK'ya gittim. Burada bulunduğum yaklaşık 2 saat boyunca halka, diğer personele veya darbeye yönelik herhangi bir olaya şahit olmadım. Kuvvet içinde şüphe uyandıracak olay veya şahıs görmedim. Gördüklerim, bir kriz durumunda, görevinin başına gelmiş olması gereken personeldi. İrfan Arabacı'nın 'Emirlere destek olabilirsiniz.' emri dışında emir almadım, vermedim. Ben binadayken meydana gelen hiçbir olay yok. Silah kullanmadım ve kimseye doğrultmadım. Ne FETÖ/PDY ne başka bir terör örgütüyle bağlantım oldu. Tutuksuz yargılanmamı ve beraatımı talep ederim."

Büyükeren'in savunması

Tutuklu sanık, eski binbaşı Serdar Büyükeren ise olay günü 17.30-18.00'de mesaiden ayrıldığını, 23.00 sıralarında televizyonda olayları gördüğünü, emrindeki personelden telefon ederek ne yapmaları gerektiğini soranlara bilgisi olmadığını ve beklemelerini söylediğini anlattı.

Bu sırada sanıklardan, arayarak bilgisi olup olmadığını sorduğu Umut Demirhan'ın da bilgisinin olmadığını söylediğini aktaran Büyükeren, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun, DKK'nın darbe girişiminin karşısında olduğuna ilişkin açıklaması üzerine Demirhan ile karargaha gitmeye karar verdiklerini bildirdi.

Nizamiyede nöbetçi personelin üzerine namluları çevirerek kendilerini beklettiğini belirten Büyükeren, birlikte görev yaptığını belirtmesinin ardından silahı alınarak içeri girişine izin verildiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Gittiğimiz Güvenlik Harekat Merkezindeki vardiya amiri Murat Sinç neler olduğunu anlayamadığını söyledi. Sonra İrfan Arabacı'yı gördük. Ne olduğunu anlamaya çalıştığını söyledi, karargahın güvenliğini sağlamaya çalışabileceğimizi belirtti. Lumbarağzına giderek silahımı aldım. Saat 04.30 civarı İrfan amiralin 'Gidebilirsiniz' emri ve arkadaşlarla yaptığımız görüşme sonucunda evime gittim. 2 gün sonra gözaltına alındım.

İddianameyi defalarca okudum, hangi suçları işlediğimi bulamadım. Hiçbir zaman darbe taraftarı olmadım. Darbe girişiminin hiçbir safhasında yer almadım. Bu girişimden haberim olsaydı 22.00'ye kadar babamın evinde ne işim vardı? 02.08'e kadar karargaha gelmeyen biri nasıl darbecilikle suçlanır? Ne karargaha gitmeden önce ne karargahtayken hiçbir darbe emri almadım, vermedim. Silah kullanmadım, üniforma bile giymedim. Görev bilinci ve sorumlulukla hareket ettim. İç Hizmet Kanunu ve yönetmeliği uyarınca görev yaparım. Hayatımın hiçbir döneminde FETÖ ya da başka terör örgütüyle alakam olmadı."

Büyükeren, "emirlerine en çok ihtiyaç duydukları anda pasif kaldığı ve telefonunu kapattığı" gerekçesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bostanoğlu ile DKK'dan şikayetçi olduğunu aktardı.

Sanık Büyükeren, sanık avukatlarının, "İrfan Arabacı'nın darbeye ilişkin normal görünmeyen bir emrini duydunuz mu?" sorusuna da "Hayır" karşılığını verdi.

Gölcük'ün savunması

Tutuklu sanık Doğan Gölcük de olay günü harekat merkezinde sık sık nöbet tuttuğunu bildirdi. Gölcük, her nöbet sırasında terör saldırısı uyarılarına ilişkin 10-15 evrak geldiğini, bu yüzden benzer saldırılara karşı "uyanık olduğunu" kaydetti.

O geceki hareketliliğin kendisinde darbe değil, terör şüphesi oluşturduğunu bildiren Gölcük, iddianamede, sanıklardan Yunus Tosun'un verdiği tabancayı almasının aleyhine yorumlanmasına ilişkin, "Tabancayı alarak çekmeceye koydum. Terör saldırısı olduğunu düşündüğüm sırada tabancayı almamak, mesleki gereklere aykırı düşerdi." dedi.

Nöbetçi olması nedeniyle karargahta bulunduğunu, darbeye fayda sağlayabilecek hiçbir eylemi olmadığını, darbeyle suçlanan kimseyle görüşmediğini söyleyen Gölcük, "FETÖ ile hiçbir bağım yok. Gizli mesajlaşma sistemini kullanmadım, okullarına ve dershanelerine gitmedim. Olaydan sonra 28 gün daha görevimin başında bulundum ve kaçmadım. Beraatımı istiyorum." diye konuştu.

Gölcük, Mahkeme Başkanı Zikrullah Özbağ'ın, dosyadaki ifadelerine ilişkin sorusu üzerine, "Murat Sinç'in odasında, başlığında 'sıkıyönetim' kelimesi yazan ancak içeriğini okumadığım bir evrak gördüm. O sıralarda Sayın Başbakan da televizyonda kalkışma olduğunu söylüyordu. O nedenle kalkışma olduğunu düşündüm." dedi.

Sanık Ayyıldız'ın sözleri

Tutuklu sanık Serhat Ayyıldız da üsteğmen rütbesiyle güvenlik bölük komutanlığı yaptığını ifade etti.

Evindeyken 22.00 sıralarında uçak sesleri geldiğini, tatbikat ya da eğitim olduğunu düşündüğünü anlatan Ayyıldız, uçakların sıklaşması üzerine şiddetli terör saldırısından şüphelendiğini, yakınlarını arayarak durumlarını sorduğunu belirtti.

Merasim Sokak saldırısı sonrasında, benzer olaylarda personele ulaşılabilmesi için kurulan sistemden, "bütün personelin görevine gelmesi, aksi halde firardan işlem yapılacağına" dair mesaj geldiğini ifade eden Ayyıldız, 22.40 civarında otomobille DKK'ya doğru gittiğini, Genelkurmay Başkanlığı civarında birçok ambulans bulunduğunu, kargaşa olduğunu ifade etti.

Burada polislerle konuştuğunu, onların ne olduğunu tam bilmediklerini, terör saldırısı olabileceğini söyleyip başka yoldan gitmesini istediklerini kaydeden Ayyıldız, Ayrancı Pazarı civarına otomobilini bırakarak 23.00 civarında DKK ek binasına doğru vardığını ifade etti.

Nizamiyeye gelince nöbetçilerin, "Yaklaşma, uzaklaş." diye bağırdıklarını, "Ben bölük komutanınızım. Açsanıza kapıyı." diye çıkıştığını aktaran Ayyıldız, nöbetçilerin, telsizle konuştuktan sonra kendisini içeri aldıklarını belirtti. "Dışarıda silahlar patlıyor, beni almıyorsunuz." diye bağırdığı nöbetçi Sercan Gergin'in, "Özgen yarbayın emri var.' dediğini vurgulayan Ayyıldız, Güvenlik Harekat Merkezindekilerin tam olarak ne olduğunu bilmediklerini, kendisinin ise darbe girişimini televizyondan duyduğunu dile getirdi.

Ayyıldız, saat 02.30 sıralarında TBMM'nin bombalandığını, nöbetçilerle yere yattıklarını, üzerlerine toz, taş, toprak parçaları geldiğini ve kulaklarının çınlamaya başladığını belirterek, şöyle devam etti:

"Hakkında takipsizlik kararı verilen Sercan Gergin, 'Bacağım, bacağım' diye bağırıyordu. Onu sedye bularak, içeri taşıdık. Sakinleştirip üzerindeki malzemeleri çıkardık. Yaşananları telsizden duyan Hakan Karakuzey geldi. Yaralıyı revire götürdüler. Binanın dışına çıktım, yıkılan tel örgüyü askerlerle düzelttik. Uçakların alçak uçuş yapmasından tedirgin olduk. TBMM'ye hain darbecilerin bomba attığı yere en yakın yer, bizim bulunduğumuz yerdi. Bomba 50 metre daha yakına düşseydi, muhtemelen şehit olacaktık. Yaralı erler vardı. Halen panik içindeki erleri rahatlatarak ailelerini aramalarını sağladım. Arayarak iyi olduklarını bildirdiler. Bu sırada bir patlama daha oldu. Erlerin yaralanmalarını engellemek için onların üzerine kapandım. 'Korkmayın, hain darbeciler bombalıyor. Bana şans dileyin.' diyerek diğer personelimin güvenliğini sağlamaya gittim. Hain darbecilerin yoğun saldırılarına karşı bölüğümü sabaha kadar korudum."

Ayyıldız, sabah saatlerinde karşılaştığı Aşkın Öge'nin kendisine nöbetçi olup olmadığını sorduğunu, nöbetçi olmadığını söylemesinin ardından alındığını ifade ederek, "takdir edilmeyi beklerken, suçsuz yere gözaltına alındığını" savundu.

Sanık Ayyıldız, "3 yaralıyı tahliye ettim ama hain damgası yemiş şekilde 9 aydır tutukluyum. Halen muvazzaf subayım, tahliyem halinde görevime devam edeceğim. Terör örgütleriyle bağlantılı eğitim kurumları, dersaneler ve diğer kurumlarla ilgim yok. ByLock ve diğer haberleşme sistemlerini kullanmadım. 15 Temmuz 23.00 sıralarında bölüğüme katıldım. Yasal olarak yapmam gerekeni yaptım." diye konuştu.

Sanık avukatlarının, "Telefonunuza gelen mesaj ve mevzuata rağmen birliğinize katılmasanız ne olurdu?" sorusuna, "Şu an kahraman olmuştum." yanıtını veren Ayyıldız, başka bir soru üzerine Merasim Sokak saldırısının ardından da karargaha gelerek tedbir aldıklarını belirtti.

Sanıklardan Özgen Aykan'ın sorusunu yanıtlayan Ayyıldız, "Aykan'a ne yapmamız gerektiğini sordum. O da bana 'Biz birliğimizi darbecilere karşı savunuyoruz. Sen de askerlerin başına git de yanlış bir şeyler yapmasınlar.' dedi." ifadesini kullandı.

Ayyıldız, yine Aykan'ın yönelttiği bir soruya da "Güvenlik Tabur Komutanı Aykan'ın, daha önceki terör saldırılarından sonra 'Benzer olaylarda, emir beklemeksizin herkes birliğine katılacak.' diye sözlü ve yazılı emri vardır. Terör eylemlerinde birliğe geliriz ama sadece eylemlerinde değil, şüphesinde bile geliriz. Merasim Sokak saldırısında emir beklemeksizin birliğe geldiğimizden memnuniyet duyuldu." dedi.

Duruşmada, iddianamede "sanıklardan Özgen Aykan'ın emrine girerek, onun talimatları doğrultusunda darbeci askerlerin kontrol noktasından karargaha alınması, darbeci olmayan askerlerin karargaha girmelerinin engellenmesinde görev aldığı ve karargaha girmek isteyen personeli yere yatırarak sorular sorduğu" belirtilen tutuklu sanık Ahmet Zeki Yılmaz savunmasını yaptı. Yılmaz, "Saat 21.50 civarında Karargah Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge geldi. Kendisine terör saldırısı nedeniyle kırmızı durumda olduğumuzu, emir gereği girişi için izin almamız gerektiğini söyledim. Telsizle durumu sorduğum Özgen Aykan, Öge'nin girişi için olumsuz cevap verdi." dedi.

Yılmaz, olay tarihinde kıdemli başçavuş rütbesiyle görev yaptığını, olay günü saat 17.30'da Güvenlik Harekat Merkezine giderek, nöbeti devraldığını, buradayken sanıklardan eski tabur komutanı Aykan'ın, "terör saldırısı olabileceği yönünde istihbarat alındığını, takviye nöbetçi gerektiğini, kendisinin de akşam geleceğini" söylediğini aktardı.

Aykan'ın saat 20.45 sıralarında şahsi aracıyla birliğe geldiğini, 21.00 sıralarında "kırmızı durumda" olunduğunu söyleyerek, "acil olarak kapıların kapatılması, giriş çıkışların durdurulması, kapılarda karartma yapılması ve kendisinin bilgisi olmadan giriş-çıkış olmaması" talimatı verdiğini anlatan Yılmaz, Aykan'ın, kendisini de Güney Lumbarağzı'nda tedbir almakla görevlendirdiğini bildirdi.

Yılmaz, şöyle devam etti: "Genelkurmaydan silah sesleri gelince, durumun ciddi olduğunu anladım. Askerlere mevzi almalarını söyledim. Aykan, Güney Lumbarağzı'na gitmem emrini yineledi. Gittiğimde iki nöbetçi ere ve uzman çavuşa talimatlar verdim. Saat 21.50 civarında Karargah Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge geldi. Kendisine terör saldırısı nedeniyle kırmızı durumda olduğumuzu, emir gereği girişi için izin almamız gerektiğini söyledim. Telsizle durumu sorduğum Aykan, Öge'nin girişi için olumsuz cevap verdi. Bunu Aşkın yarbaya ilettim. Karargah komutan vekili olduğunu söyledi. 'Nasıl içeri alınmam?' dedi. İçeri girmek istedi. Aykan'a, Öge'nin içeri girmek istediğini ısrarla tekrar söyledim. Telsizi de Aşkın Yarbay'ın duyacağı şekilde tuttum. İçeri alınmamasının söylendiğini ikimiz de duyduk. Konuşanın kim olduğunu sordu. Özgen Yarbay olduğunu söyledim. 'Ben ne yapayım? Kusura bakmayın' dedim. Konuşmalarımda askeri nezaketin dışına çıkmadım. Aşkın Yarbay daha sonra buradan ayrıldı."

Yılmaz, neler olduğunu öğrenmek için gece yarısı getirttiği cep telefonundan son dakika haberlerini gördüğünü ifade ederek, sağlıklı bilgi almak için Kuzey Lumbarağzı'na gittiğini, vatandaşları ve tankları gördüğünü belirtti. O sırada arayan eşinin darbe olduğunu söylediğini, ona sakin olmasını, DKK'de böyle bir faaliyet olmadığını, kendisinin de böyle bir faaliyette yer almayacağını söylediğini anlatan Yılmaz, sonrasında gördüğü Aykan'a, "Darbe oluyormuş. Biz ne yapıyoruz? Ben bu darbeye taraf olmam." dediğini aktardı.

Aykan'ın, "DKK'nin emniyetini aldıklarını söylediğini" savunan Yılmaz, "Emniyet almayı kabul ettiğimi ama darbeye taraf olmayacağımı söyledim.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun, DKK komuta kademesinin darbenin içinde yer almadığına ilişkin açıklaması beni rahatlattı." dedi.

"Bunları polise anlatırsın"

Yılmaz, şöyle devam etti: "Macit Tümamiral, Aşkın Öge ile birlikte geldi. Deniz Kuvveleri Komutanının emriyle geldiğini, emir komutanın kendisinde olduğunu söyledi, emniyetini almamız emrini verdi. Çevresinde sıralanarak, emniyetini aldık. Binaya C kapısından girdik. Onun emriyle binadaki amiralleri orta bahçeye aldık. Bunları yaparken bende ve yanındaki uzman çavuşlarda hiçbir kararsızlık yoktu. Aşkın Yarbay benim de içeri geçmemi istedi. Nöbetçi olduğumu söyledim. 'Bunları polise anlatırsın' dedi. 15 Temmuz'da birlikte bulunmamın tek sebebi nöbetçi olmamdır. Darbeye yönelik hiçbir faaliyette bulunmadım. Darbeye yönelik emir almadım ve vermedim. Nöbetim süresince DKK'nin ve yanımdaki askerlerin emniyetini aldım, kimseye silah doğrultmadım. Terör saldırısına karşı güvenlik önlemleri aldım. Askerlik mesleğinin gereği olarak emirlere itaatsizlik edemem. Kırmızı durumda verilen emirleri yerine getirdim. Hiçbir personelin içeri alınıp alınmamasına karar vermedim. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Yarbay Öge'nin, suçluymuşum gibi tavır takınmasından ötürü buradayım."

"Şu telsizi ver, ben bir kendisiyle görüşeyim"

Mahkeme Başkanı Zikrullah Özbağ'ın sorusu üzerine Yılmaz, tanık olarak savcıya ifade veren Berkay Bilgiç'in iddia ettiği şekilde "Darbe yapılıyor herhalde" demediğini öne sürdü.

Yine tanık olarak savcının ifadesini aldığı er Fevzi Arat'ın, "Ahmet Astsubayımız tabancayı vererek, kapıdaki şahsa (sanık Mücahid İnel) 'Ellerini kaldır, başının üstüne koy' dedi. Sonra Tunahan uzman geldi, 'Komutanım, bu bizden' dedi" şeklindeki beyanlarının anımsatılması üzerine Yılmaz, İnel'e bu şekilde bir şey yapmadığını, sanıklardan Tunahan Temel'in "O bizden" sözüyle ise İnel'in DKK personeli olduğunu kastettiğini belirtti.

"Ben TSK'da zurnanın son deliğiyim" ifadesini kullanan Yılmaz, "Aşkın Öge, keşke ifadesinde verdiği bilgileri bizimle paylaşsaydı" dedi.

Sanıklardan Özgen Aykan'ın, soruları üzerine Yılmaz, içeri almamalarının ardından Aşkın Öge'nin, "Şu telsizi ver, ben bir kendisiyle görüşeyim" demediğini, bulundukları yerde de dışarıdan gelenlerin üzerinde silah veya şüpheli madde olup olmadığını anlayacak dedektör bulunmadığını belirtti.

Tutuksuz sanık Mücahid İnel de halen DKK Karargah Destek Komutanlığında görev yaptığını bildirdi. Olay gecesi evindeyken saat 22.30 sularında ailesinden gelen telefonla darbe girişimini öğrendiğini, Emniyet Müdürlüğüne ve Meclise bomba atıldığını, şehit polisler olduğunu öğrendiğini anlatan İnel, sinirlendiği için yere attığı cep telefonunun kırıldığını kaydetti.

İnel, şunları söyledi:

" Sabah 09.00'da nöbeti devralmam gerekiyordu. Ama 04.00'te katkı vermek için birliğe gittim. Deniz Kuvvetleri Komutanımızın açıklamalarından ötürü, darbe girişimine katılanların dışarıda olduğunu zannediyordum. Giriş yaparken kendimi tanıttım, Tunahan Temel'e 'Abi ne oluyor?' dedim. 'Ortalık karışık, mermiler geliyor, içeri gir' dediler. İş başı elbiselerimi giydim. Darbe girişiminde yer alan kimseyle görüşmede bulunmadım. 16 Temmuz'da başlayacak nöbetim, DKK karargahında değil, Bahçelievler'deki yatakhanedeydi."

FETÖ/PDY ile alakası olmadığını savunan İnel, soru üzerine, "Güney Lumbarağzı'na 04.00 sırasında gittim. 'Dur, kimdir o?' diye normal askeri usulde ikaz çekildi. Üzerimdeki ceketi kaldırarak, ellerimi açarak, kendimi rapor ettim. Beni iki dakika beklettiler. Sonra Tunahan Temel, 'Mücahid, geç içeriye' dedi. Girişim için içeriden telsizle izin alıp almadıklarını bilmiyorum. Ahmet Zeki astsubayı sabaha karşı gördüm. Ama bana silah doğrulttuğunu görmedim, Tunahan Temel'in 'Bu da bizden' dediğini duymadım." diye konuştu.

İnel, uzman çavuşların sık sık takviye nöbetlere çağrıldıklarını, bunu sorgulamadıklarını ifade etti.

"Giriş kartları komutanlar içindi"

Sanık eski mühendis Yüzbaşı Murat Mengi, FETÖ üyesi olmadığını, darbe girişimiyle ilgisinin bulunmadığını söyledi.

Aylık hazırlanan listede 15 Temmuz günü nöbetçi olduğunu belirten Mengi, "DKK nöbetçi subay görevimi yapmak için görevimi devraldım. Yani ayın 14 veya 16'sında nöbetçi olsaydım şu an sizin karşınızda olmayacaktım." dedi.

Mengi, olay günü saat 20.30'a kadar olağan nöbet faaliyetlerini yerine getirdiğini belirterek, şöyle devam etti:

"Saat 20.30 civarında Harekat Eğitim Daire Başkanı Tuğamiral İrfan Arabacı birliğe girdi. Müteakiben saat 21.00 civarında İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai ve Özgen Aykan birliğe geldi. Komutanlar nöbetçi heyetine, birliğe sızma konusunda yüksek istihbarat olduğu terörist saldırı beklendiği bilgisini verdi. Saat 21.00 sıralarında birliğe Tuğamiral İhsan Bakar, Tuğamiral Oğuz Karaman girdi. Murat Şirzai ve Özgen Aykan bizlere terörist saldırı olacağını, destek personel çağıracaklarını, birliğin giriş ve çıkışa kapatıldığını bildirdiler. Saat 21.15 sıralarında Genelkurmay Başkanlığı tarafından silah ve patlama sesleri duydum. Aynı zamanda savaş uçakları bizim üzerimizden alçak uçuş yapmaya başladı. Hemen nöbetçi amiri Binbaşı Ömer Faruk Öncü'yü arayarak bu terörist saldırı ihtimalini ve silah ve patlama seslerinin duyulduğunu kendisine rapor ettim. Nöbet mahallinde bulunan telefonundan internete girerek Başbakanımızın bu olayların bir darbe girişimi olduğunu söylediğini öğrendim. Hemen akabinde internetten Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun DKK'nin bu girişimin içinde olmadığını söylediğini öğrendim. Saat 24.00 sıralarında Murat Şirzai ve Özgen Aykan bizlere, DKK'nin bu kalkışmanın içerisinde olmadığını, görevimizin birliğin güvenliğini sağlamak olduğunu, kimseye herhangi bir şekilde silah doğrultulmayacağını, bu maksatla da kimsenin giriş veya çıkış yapmayacağını yüksek sesle söyledi. İlk önce birliği teröristlerden, Deniz Kuvvetleri Komutanının açıklamasından sonra da darbecilerden koruduğumuzu düşündüm. DKK'de darbeci personel olduğunu sabah saatlerinde Tümamiral Macit Aslan'dan öğrendim."

Yeşil pasaportu olduğu ve seyahat özgürlüğü bulunduğu halde tutuklandığı 5 Ekim'e kadar görevini bırakıp gitmeyi hiç düşünmediğini ifade eden Mengi, ByLock kullanmadığını, örgütle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını belirterek, tahliye ve beraat talep etti.

"Karargahı kontrol altına aldık"

Sanık eski astsubay Başçavuş Özcan Özata da DKK Güvenlik Subaylığında görevli olduğunu, karargahın güvenliğini sağlamaktan sorumlu olduklarını söyledi.

Suç tarihinde evinde bulunduğunu ifade eden Özata, saat 21.30-22.00 sularında cep telefonuna DKK Merkezi Mesaj Sisteminden derhal birliğe katılması gerektiği yönünde mesaj geldiğini anlattı.

Bunun yanı sıra Güvenlik Subayı Deniz Piyade Binbaşı Hakan Karakuzey'in de cep telefonundan arayarak acil olarak birliğe gelmesini istediğini bildiren Özata, şöyle devam etti:

"Saat 22.15 sıralarında nizamiyeye geldim. Işıkların yanmadığını ve olağanüstü bir güvenlik önleminin olduğunu gördüm. Bu esnada Hakan Karakuzey sivil kıyafetli olarak nizamiye girişindeydi. Bana acil bir şekilde 'İçeri gir' gibi bir işaret etti ve ben açılan kapıdan aracımla içeriye girdim. İçeride 2. amirim olan Özgen Aykan da sivil kıyafetli olarak oradaydı. Deniz Piyade Kıdemli Üstçavuş Elvan Onur Başel'i de gördüm. Nizamiyenin içinde nizamiye girişine paralel olarak konulmuş bir midibüs vardı, bu gördüklerim üzerine çok önemli bir saldırı olabileceğini düşündüm. Bana görevli olduğum Güvenlik Harekat Merkezine gitmem söylendi. Güvenlik Harekat Merkezi Komutanlığın dış görüntülerinin kamera yoluyla izlendiği bir merkezdir. Ben de burada görevli uzman arkadaşlarla görüşerek neler olduğunu sorduğumda, 'Şu an bir sıkıntı yok ama herkes görevinin başında' dediler. Kameralardan dış bölgeyi kontrol ettim, herhangi bir olumsuzluğun olmadığını gördüm ve beklemeye başladım."

İlerleyen saatlerde silah sesleri duyduklarını, uçakların alçaktan uçuş yapmaya başladığını ifade eden Özata, "Güvenlik Harekat Merkezinde televizyon, internet, cep telefonu olmadığından hiçbir şeyden haberim olmadı, karargahta darbeye yönelik hiçbir belirti yoktu." dedi.

Silahlığı Özgen Aykan'ın emri üzerine Güvenlik Harekat Merkezine çağrılacak personele silah temini için açtığını ifade eden Özata, binaya giriş çıkış kartı çıkarmasıyla ilgili de kartları kuvvet komutanları için sanıklardan Mustafa Mesut'a hazırlattığını, ancak komutanlar binaya gelmeyince kartların kullanılmadığını ve iptal edildiğini söyledi.

Özata, darbe faaliyeti içinde olsa bu giriş kartlarını daha önce hazırlayabileceğini belirtti. Özata, sabah saatlerinde darbeci oldukları tespit edilen komutanların yakalanması konusunda Macit Arslan'a yardımcı olduğunu, onu koruduklarını ve karargahı kontrol altına aldıklarını söyledi. Özata, FETÖ/PDY ile ilgisinin bulunmadığını belirterek tahliye istedi.

Davanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan tutuklu sanık eski Binbaşı Enver Pöge, vatanına, devletine ve anayasal düzene gönülden bağlı bir Türk vatandaşı olduğunu söyledi.

"Beni ölü sayan OHAL kararnamesiyle görevden uzaklaştırılmış olmama rağmen ben şanlı Türk ordusunun bir ferdiyim." diyen Pöge, FETÖ ile iltisakının bulunmadığını, suçsuz olduğunu savundu.

Suç tarihinde cep telefonuna saat 22.00 sularında gelen " Deniz Kuvvetleri Komutanlığı" başlıklı, "2016 atamaları yapılmıştır. Yeni birliğine katılması gereken personel 24 saat içerisine birliğine katılacaktır, katılmayanlar firari sayılacaktır." içerikli mesaj üzerine karargahı aradığını belirten Pöge, defalarca aradıktan sonra telefona tanımadığı birinin baktığını, mesaj hakkında bilgi sorduğu bu kişiden "Gelebilirsen gel." karşılığı aldığını bildirdi.

Bunun üzerine hızla karargaha geçtiğini ifade eden Pöge, şunları söyledi:

"Deniz Kuvvetleri nizamiyesine gittim. Askerler beni içeri almadı. 'Personelim' dediysem de ikna edemedim. Niye geldiğimi sordular, 'Başkanlık çağırdı' dedim. Daha sonra içeri girdim. 4. katta bulunan büromuza giderken koridorda Plan Tesisler Başkanımız Tuğamiral Oğuz Karaman'a rastladım. Ne olduğunu sorunca bana 'Binanın emniyetini alacağız' karşılığını verdi. Orada sivil kıyafetli Albay Ertuğrul Uzunoğlu vardı. Bu sefer de Ertuğrul Albay'a ne olduğunu sordum. 'Bilmiyorum, ben de yeni geldim.' dedi.

Zemin katta Güvenlik Harekat Merkezine indim. Nöbetçi uzman çavuştan tabanca istedim. Bana bir tabanca verdi. Tekrar 4. kata geldiğimde patlama sesiyle camlar kırıldı. Yolda karşılaştığım Albay Ertuğrul ile odaya girdik. Televizyon seyrediyorlardı. TRT'den darbe bildirisinin okunduğunu gördüm. Kendimi emniyetli bir yere almak için 4. katta caddeye bakmayan bir odaya girdim. Orada sabah 05.30-06.00 saatlerine kadar bekledim."

Televizyondaki bildiriyi görene kadar karargahta her şeyin kontrol altında bulunduğunu ve birliğin güvenliğini sağlamaya yönelik iç tedbirlerin dışında başka bir faaliyet olmadığını savunan Pöge, " Sabah 06.00 civarında olayların sakinlediğini ve tehdit kalmadığını düşünerek silahımı teslim edip karargahtan ayrıldım.

18 Temmuz sabahı iş yerine gittim. Personelin gözü önünde beni ve o gece karargaha gelenleri kenara ayırarak gözaltına aldıklarında şok oldum." dedi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, darbe girişimi sırasında herhangi bir rol üstlenmediğini savunan Enver Pöge, "Kendimizi Deniz Kuvvetleri binasına kilitleyerek darbeye nasıl bir katkı sağlamış olabiliriz? Giriş çıkış iznimiz olan boş, kuru bir binayı ele geçirmek gibi de bir gayemiz olamaz. Çalıştığımız kurum bizim namusumuzdur. Buranın güvenliğini sağlamak bizim görevimizdir. Birliğine gelenleri hain, kaçıp risk almayanları kahraman ilan etmelerini anlayamıyorum. Bizi dinlemeden polise teslim eden vefasız silah arkadaşlarımızdan, komutanlarımızdan şikayetçiyim. Ben doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla birlikteydim." diye konuştu.

Pöge'nin bu sözleri, salondaki izleyicilerce alkışlandı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı izleyicileri uyararak, "Burası Seda Sayan'ın programı değil. Bir daha alkışlarsanız dışarı alırım." dedi.

ByLock kullandığı iddiasını reddeden Pöge, bu suçlamanın yersiz olduğunu öne sürdü.

"Şaşırdık, bir anlam veremedik"

İstihbarat Astsubay Çavuş Yunus Tosun da İstihbarat İşlem Merkezi Vardiye Astsubayı olduğunu, 15 Temmuz'da saat 08.35 sıralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gelip 24 saat görevli olduğu vardiyasını devraldığını söyledi.

Tosun, şöyle devam etti:

"İstihbarat İşlem Merkezinde benim yaptığım görev Karadeniz, Ege, Akdeniz, Kızıldeniz, Aden ve Basra Körfezindeki gemi hareketleri ile ilgili bilgileri takip ederek rapor hazırlamaktır. Saat 19.30 sıralarında hazırlamış olduğum raporun mesajını, gemilere çekilmek üzere Haber Merkezine teslim ettim. Daha sonra Dış İstihbarat Özeti adlı mesajı yansı olarak hazırlamaya başladım. Saat 20.00-20.30 arası savaş uçaklarının sesini duydum ve terör eylemi olduğunu ve bu yüzden savaş uçaklarının uçtuğunu düşündüm. Zaten binanın eksi 2. katında olduğum için pek bir şey göremiyordum. Saat 21.30 sıralarında başkanlığın bulunduğu 4. kata çıkarak katı kontrol ettim.

Saat 22.00-22.30 arasında Harekat Merkezine, Genelkurmay Başkanlığı Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezinden Sıkıyönetim İlanı mesajı gelmiş. Doğan Yüzbaşı bu mesajı bize bildirdi. Çok şaşırdık, bir anlam veremedik. Sıkıyönetim ilanı mesajındaki imzanın bir tuğgenerale ait olduğunu görünce darbe girişiminin saçma olduğunu düşündük. Bu arada televizyondan olanları izliyorduk. Başbakanımızın kalkışma haberini izledik."

FETÖ ile bir bağının olmadığını savunan Tosun, tahliye ve beraat istedi.

Sanık Murat Önen de Bando Okulları Komutanlığından mezun olduğunu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bandosunda görevli bulunduğunu belirterek, "15 Temmuz 2016 günü, daha önceden belirlenmiş ancak benim hiç istemediğim nöbetimi tutmak maksadıyla birliğimde bulundum. Bir gün önce veya bir gün sonra nöbetçi olsaydım şu an karşınızda olmayacaktım." dedi.

Sabah 09.00 sıralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargah Destek Kıtalar Komutanlığı Doldur Boşalt Nöbetçi Astsubayı olarak görev aldığını ifade eden Önen, karargahta yaşananları anlattı.

FETÖ/PDY terör örgütü ile hiçbir bağlantısının olmadığını iddia eden Önen, "15 Temmuz günü sadece askerlerimin ve

birliğimin güvenliğini sağlamak için görev yaptım. Kimseden emir ve talimat almadım.

Nöbetim esnasında silahlıktan nöbet listesinde ismi olmayan hiçbir personele silah vermedim. Sadece nöbetçilere imza karşılığı teslim ettim." dedi ve tahliye talep etti.

"Yunan subayı değilim"

Sanıklardan Albay Oktay Gündoğdu da atılı suçları kabul etmediğini söyledi. Suç tarihinde albay rütbesiyle Personel Plan Daire başkanlığına vekalet ettiğini belirten Gündoğdu, saat 19.45 gibi mesaiden çıktığını, istirahatte bulunduğu saatlerde cep telefonuna, Acil Durum Mevcut Alma Sisteminden gönderilen ve konusu "katılışlar" olan mesaj gelmesi üzerine bilgi almak için karargahın harekat merkezini aradığını söyledi.

Telefona bakan görevliye mesajın ne anlama geldiğini sorduğunu ifade eden Gündoğdu, savunmasını şöyle sürdürdü:

"Ancak görevli acil bir durum olduğunu, ayrıntısını söyleyemeyeceğini beyan etti. Daire başkan vekili olduğumu söyledim. Görevli de 'Dışarıda çatışmalar var. Bundan dolayı bu mesaj çekildi' dedi. Mesajı çekme emrini kimin verdiğini sordum. Emri verenin kurmay başkanı olduğunu söyledi. Daire başkan vekili olduğum için karargaha gitmem gerektiğini düşündüm.

Karargaha 23.45 civarı bir arkadaşımın aracıyla geldim. Beni kimse aramadı, çağırmadı. İnönü Bulvarı tarafındaki Komutanlığımızın giriş nizamiyesini kullanmak istedim. Polisler ateş altında olduğu için kapıyı kullanamayacağımı söylediler. Genelkurmay tarafından silah sesleri geldiğini duydum. Revir nizamiyesine gittim. Kendimi tanıtmama rağmen görevliler içeri giremeyeceğimi, emir olduğunu söylediler. Ben de eve gitmek için tekrar beni getiren arkadaşımı aradım. Son kez Komutanlığın güney kapısına gittim. Görevliler aynı şekilde emir olduğunu söyleyerek içeri almadılar. 'Yunan subayı değilim, bu karargahın subayıyım ve daire başkan vekiliyim. Dışarıda hayati tehlikem var girmek zorundayım' diye ısrar etmem üzerine beni içeri aldılar. Binanın zemin katına kart okuyucumu okutarak ofisime gittim. Bir müddet sonra Harekat Merkezine indiğimde Tuğamiral İhsan Bakar'ı gördüm. Bakar'a 'Komutanım neler oluyor' diye sordum. 'Ben de bilmiyorum' dedi. 'Kurmay Başkanı burada mı' diye sordum, olmadığını öğrendim. 'Kim var' diye sorduğumda 'Birileri var' dediler. Ben de ofisime çıktım ve katları dolaşmaya başladım."

"Nasıl davranmam gerekiyorsa öyle davrandım"

Darbe girişiminden haberdar olmadığını savunan Gündoğdu, "Tümamiral Macit Arslan'ın burada dinlenmesini istiyorum. Tümamiralin görevi ihmal suçu işlediği ortadadır. Bir kuvvet komutanı da bu mesaja asla kayıtsız kalamaz. Ne karargaha geldi, ne aradı, ne de sordu. Karargahı ve personeli kendi kaderine terketti ve kendisine bir daha ulaşılamadı." dedi.

Macit Arslan'ın personeli bilgilendirebileceğini savunan Gündoğdu, şöyle devam etti:

"Acil durumlarda kimin kimi arayacağı bellidir. Bunu da en iyi Macit Arslan bilir. 'Emniyetli bir yerde bekleyin' direktifi tüm personele neden iletilmedi? Macit Arslan sadece kendini düşündü ve personeli kendi kaderine terketti. Böyle bir durumda işinin başında olmayan kurmay başkanı ne zaman olmalı. Kuvvet komutanı da personelle ilgili herhangi bir emir vermedi. Komutan, tüm personeli darbeci olarak görüp karargahı kaderine terk etmiştir. Darbeci olduğunu iddia ettiği 5 amirali terfi ettiren kendisi değil midir? Askerlik mesleğinde yaptıklarından değil yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Macit Arslan ve kuvvet komutanının askerlik mesleği açısından incelenmesini talep ediyorum. Yapmaları gerekenleri yapmadıkları ve personelin felaketine sebep oldukları bu kişilere sorulacak mı? Kuvvet komutanı karargahı kaderine terk etti.

Personelden sorumlu bir komutan nasıl davranması gerekiyorsa öyle davrandım. Ordu evinde bir odadan başka bir odaya geçerek, olmadı korkudan bir tanıdığın evine sığınarak da kahraman olunabiliyormuş. Otoparkta, sokak aralarında dolanarak da kahraman olunabiliyormuş."

Mahkeme Başkanı'nın, "Peki sen Macit Arslan'ı aradın mı?" sorusuna karşılık Gündoğdu, sabit telefondan Arslan'ı aradıklarını fakat ulaşamadıklarını söyledi. Cep telefonundan neden aramadığının sorulması üzerine Gündoğdu, birinci amiri konumundaki Arslan'ın telefonunun kendisinde bulunmadığını söyledi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, sanığa Arslan'ın emir subayını neden aramadığını sordu. Gündoğdu, emir subayının da telefonunun kendisinde olmadığını söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı, "Acil bir durumda amirini bilgilendirmen gerekmez mi? Ordu böyle çalışıyorsa biz bitmişiz." dedi. Bunun üzerine Gündoğdu, "Arslan istese beni arayabilirdi." ifadesini kullandı.

Gündoğdu'nun ifadesinin ardından, mahkeme heyeti yarın sabah devam etmek üzere duruşmayı sonlandırdı.

19.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nu derdest etmekle görevli oldukları öne sürülen sanıklar, suçlamayı reddederek Ankara'dan İstanbul'a Komutanın emniyetini sağlamak için gittikleri iddiasında bulundu.

Mahkemenin Sincan Cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda gördüğü davada savunma yapan tutuklu sanıklardan eski Kurmay Yarbay Tuncel Karakaya, DKK'de Sicil ve Kıdem Şube Müdürü olarak görev yaptığını, FETÖ ile hiçbir bağlantısının bulunmadığını öne sürdü.

ByLock kullandığı iddiasını yalanlayan Karakaya, bu programın adını ilk kez cezaevinde duyduğunu belirterek, bu programın telefonuna kim tarafından ne zaman yüklendiğinin açığa çıkarılmasını istedi.

İddianamedeki MİT raporunda "Hücresel ağ içinde" olduğunun öne sürüldüğünü belirten Karakaya, delil niteliğinde olmayan bu raporun mahkemeye gönderilmesinin adil yargılamayı engellediğini öne sürdü. Karakaya, ayrıca, raporun gerçeği yansıtmadığını savundu.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nu derdest etmekle görevli oldukları iddiasını yalanlayan Karakaya, kendisine iftira atıldığını öne sürdü.

Suç tarihinde, eşi ve çocuklarının yanına gitmek üzere Ankara'dan Tekirdağ'a doğru özel aracıyla yola çıktığını söyleyen Karakaya, şöyle devam etti:

"Saat 22.30 sıralarında İstanbul'da bulunan Fenerbahçe Orduevine uğradım. Deniz Kuvvetleri Komutanının Özel Sekreteri İstihbarat Kurmay Albay Mahmut Arduç (firari sanık), Deniz Kuvvetleri Komutanı ile 15 Temmuz günü sabah İstanbul'a gideceklerini belirtmiş ve kendisine ait bir çantayı İstanbul'a götürmemi rica etmişti. Fenerbahçe Orduevine geldiğimde Arduç'u cep telefonundan aradım ve İstanbul'da olduğumu, emanet olarak verdiği çantayı nereye getirmem gerektiğini sordum.

Arduç, 'Sen Orduevine girme, ben gelip alacağım' dedi. Orduevinin nizamiyesinin dışında beklemeye başladım. Çok geçmeden üniformalı olarak elinde birtakım eşyalarla geldi. Araca bindi, 'İlerle' dedi. Ben 'Hayırdır efendim' deyince, 'Biraz ilerleyelim, söyleyeceğim' dedi. Biraz ilerledikten sonra ' Ankara'da işler karışmış, Genelkurmay Karargahı'nda silah sesleri duyulmuş' dedi. Neler olduğunu sordum. Deniz Kuvvetleri Komutanının emniyetli bir yere alınması gerektiğini ve kendisinin de komutanın yanına gittiğini söyledi. ' Kalamış'a Sahil Güvenlik botu gelecek, beni oraya kadar götürür müsün?' dedi. Ben de 'Tabii efendim' dedim. Saat 22.50 sıralarında Kalamış Limanı'na geldik. Bir bot geldi. Arduç bana 'Komutan seni çok seviyor, sen de gel' dedi. Bu esnada Deniz Kuvvetleri Komutanının Kuvvet Astsubayını ve Koruma Astsubayını gördüm. Bunlar toplam 4 kişiydiler. Hep birlikte bota bindik. Botta Kuvvet Astsubayı Kadir Bükülmez'e 'Hayırdır, nereye gidiyoruz?' diye sordum. Komutanın özel sekreterini göstererek 'Komutanı korumaya gidiyoruz' dedi."

Açıkta beklerken internetten Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu haberini gördüğünü ve botta bulunan televizyonu açtıklarını aktaran Karakaya, haberleri takip ettikleri esnada Cumhurbaşkanının, "darbe girişimi yapıldığına" ilişkin açıklamasını izlediklerini aktararak, "Botun motoru çalıştı. Özel sekretere 'Nereye gidiyoruz?' dediğimde, bana Sahil Güvenlik Komutanının Gölcük'e gitmemiz gerektiğini söylediğini bildirdi. Saat 05.00 sıralarında Gölcük Limanı'na gelerek bot bağlandı." diye konuştu.

Kuvvet Komutanının güvenliği için yanında bulunmak istediğini belirten Karakaya, "Deniz Kuvvetleri Komutanını yakalayıp derdest etmekle suçlanıyoruz, fakat bugün olsa yine aynı şeyi yapardım." dedi.

"Onun sorgusunu yapmadık"

Şüphelilerden eski astsubay çavuş Faruk Kamalak, DKK'nin çeşitli birimlerinde başarıyla çalıştıktan sonra, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bostanoğlu'nun yakın koruması olarak görevlendirildiğini söyledi.

15 Temmuz sabahı Bostanoğlu'nu ikametinden alıp Etimesgut'tan İstanbul'a uğurladıklarını ifade eden Kamalak, şunları kaydetti:

"Akabinde eve giderken yolda Kadir Bükülmez, Mustafa Polat'ı telefonla aradı. Konuşmanın ardından saat 14.00 sularında Bükülmez ile buluştuk. Kuvvet subayı bize 'Komutana bir suikast olma durumu var. Komutanımızı İstanbul'dan alıp Ankara'ya geçireceğiz' dedi. Bana ait araca binip İstanbul'a doğru yola çıktık. İstanbul'da bizi Mahmut Arduç karşıladı. Komutanımızın yanına gideceğimizi, Avrupa yakasında bir düğünde olan komutanın bizi beklediğini söyledi. Bu bizim endişemizi daha da arttırdı. Arduç, komutanımızın tüm resmi ve özel programlarında yanında olan biridir. Bükülmez de astsubaylarla ilgili komutanımıza danışmanlık yapar. Mahmut Albay'ın bir sahil güvenlik botunun bizi beklediğini söylemesi üzerine Kalamış Limanı'na gittik. Sahil güvenlik botuna ben, Mustafa Polat, Mehmet Metin, Mahmut Albay, Tuncer Yarbay ve Kadir Astsubay bindik ve komutanın can güvenliğinin sağlanması için bölgeye hareket ettik. Mahmut Arduç'un komutanımızla telefonla görüştüğüne şahit olduk."

Kamalak, bottaki televizyondan sıkıyönetim bildirisinin okunduğunu gördüklerini belirterek, "Arduç, bize, 'Komutanla görüştüm. Can güvenliği iyi. Gölcük Donanma Komutanlığına geçtiğini söyledi' dedi. Biz de Gölcük Donanma Komutanlığına hareket ettik. Burada bota bir grup asker yaklaştı ve bizi alıp bilmediğimiz bir yere götürdüler. Mahmut Albay, komutanın emniyette olduğunu Ankara'ya dönmemiz gerektiğini söyledi. Ankara'ya döndük. Pazartesi saat 09.00'da normal mesaiye geldik. Gözaltına alındık." ifadelerini kullandı.

Deniz Kuvvetleri Komutanının yakalanarak rehin alınmasıyla ilgili suçlamayı kesinlikle kabul etmediğini belirten Kamalak, "Komutanı koruyan biri olarak böyle bir şeyi neden yapayım?" dedi.

Mahkeme başkanının, Ankara'dan İstanbul'a gitmeleriyle ilgili üstlerine bilgi verip vermediklerini sorması üzerine Kamalak, böyle bir bilgilendirme yapmadığını, bunu Mustafa Polat'ın yapması gerektiğini söyledi.

Mahkeme Başkanının, "Siz İstanbul'a komutanı korumaya gidiyorsunuz. İstanbul'da bu işi yapabilecek kimse yok mu? Siz 4 saat yol gidiyorsunuz. Acil bir şey varsa, orada dünya asker var" demesi üzerine Kamalak, "Onun sorgusunu yapmadık. Biz sadece saldırı olabilme ihtimali üzerine gittik." dedi.

"Komutanın emir subayını bilgilendirdiniz mi?" sorusuna karşılık Kamalak, " Mustafa Polat bilgilendirmeliydi. Ben aracı kullanan kişiydim." diye konuştu.

"Biz yakın korumasıyız"

Sanıklardan eski başçavuş Mustafa Polat da Deniz Kuvvetleri Komutanını Etimesgut'tan İstanbul'a uğurladıktan sonra Kadir Bükülmez'in kendilerini aradığını, saat 14.00 sularında Bükülmez ile görüştüklerini, Bükülmez'in "Komutanı korumamız için tedbiren bölgede bulunmamız gerekir" demesi üzerine İstanbul'a doğru yola çıktıklarını söyledi.

İstanbul'da kendilerini Arduç'un karşıladığını ifade eden Polat, Kalamış'tan bota binerek Ataköy İskelesine doğru hareket ettiklerini, bir süre komutanı beklediklerini, Arduç'un komutanın Gölcük'e gittiğini söylemesi üzerine kendilerinin de Gölcük'e geçtiğini, komutanın emniyette olduğunun bildirilmesi üzerine Gölcük'ten Ankara'ya döndüklerini anlattı.

"Bizim Ankara'dan İstanbul'a hareketimizden, komutanın ve emir subayının haberinin olmadığını hiç düşünmedim" diyen Polat, koruma eğitimi almış her koruma görevlisinin aynı şekilde davranacağını ifade etti.

Polat, mahkeme başkanının sorusu üzerine, daha önce kuvvet astsubayı veya özel sekreterden böyle bir emir almadığını dile getirdi.

Mahkeme başkanının, "Terör saldırısından bahsediliyor. Bir terör saldırısı olsa, Ankara'dan 4 kişinin gelmesi mi beklenir, yoksa oradaki askerlerin önlem alması mı?" sorusu üzerine, "Biz yakın korumasıyız" dedi. Başkanın, "Siz gidinceye kadar saldırı olursa ne olacak?" diye sorması üzerine Polat, "Onu planlayan özel sekreter" karşılığını verdi.

"Özel sekreter veya kuvvet astsubayı senin amirin mi? Sana emir verme yetkisi var mı?" sorusuna karşılık Polat, bu kişilerin amirleri olmadığını, kendilerine emir verme yetkilerinin bulunmadığını söyledi. Polat'ın "Bize emir vermediler, bir durumdan bahsettiler" demesi üzerine mahkeme başkanı, "Askerlikte kafana göre, üstlerine bilgi vermeden durumdan vazife çıkarır mısın? Senden daha kıdemlileri var. Onlara bilgi vermiyorsun, sana emir veremeyecek insanların peşinden gidiyorsun." dedi.

"Bottan ayrıldılar"

Sanıklardan eski astsubay çavuş Mehmet Metin de Deniz Kuvvetleri Komutanını korumakla görevli olduğunu, diğer korumaların komutanı İstanbul'a uğurladığını, kendisinin karargahta kaldığını söyledi.

Metin, şöyle devam etti:

"Saat 11.00'de servisle evlerimize gitmek üzere yola çıktık. Yolda Kadir Astsubay aradı. Kendisiyle buluştuğumuzda, bize Deniz Kuvvetleri Komutanının hayati tehlikesinin olduğunu ve suikast yapılacağı yönünde istihbarı bilgi aldıklarını söyledi. Bu bilginin gizli olduğu ve ailemizle dahi paylaşmamamız gerektiğini anlattı. Bunun üzerine Faruk Astsubaya ait olan araçla dördümüz İstanbul'a doğru yola çıktık.

Fenerbahçe Orduevi önüne gittik. Orada Mahmut Arduç üniformalı, Tuncel Yarbay ise sivil olarak bizi karşıladı. Mahmut Albay, Komutanın Ataköy'de düğünde olduğunu, hayati tehlikesinin mevcut olduğunu, bizi beklediğini, Komutanın yanına gideceğimizi ve onun emniyetini sağlayacağımız söyledi. Daha sonra hep birlikte Sahil Güvenlik Komutanlığına ait bir bota binerek Ataköy'e gitmek için hareket ettik. Ataköy'e yaklaştığımız sırada, açıkta bir yerde beklemeye başladık. Bu sırada Mahmut Albay, sürekli telefon ile görüşüp bize Deniz Kuvvetleri Komutanının bota geleceğini söylüyordu. Saat gece yarısını geçmişti, botta bulunan televizyondan darbe bildirisinin okunduğunu, olayın vahametini ve Komutanın hayati tehlikesinin olduğunu öğrendik. Durumun çok ciddi olduğunu anladık. Burada 1 saat kadar daha bekledik. Mahmut Albay, komutanın Gölcük Donanma Komutanlığına geleceğini söyledi ve bot komutanına Gölcük Donanma Komutanlığına gitmesi yönünde emir verdi. Bunun üzerine biz, Mahmut Albay'a neler olduğunu sorduk. O da bize 'Komutana saldırı yapılacağı yönünde aldığımız istihbarat doğruymuş' dedi. Biz de Mahmut Albay'ın istihbarat kökenli oluşundan ve Deniz Kuvvetleri Komutanına en yakın kişi olması sebebiyle ona inandık."

Sabaha karşı Gölcük Donanma Komutanlığına vardıklarını, botun içerisinde Komutanın geleceğini düşünerek beklemeye başladıklarını aktaran Metin, "Daha sonra Mahmut Albay, Tuncel Yarbay ve Kuvvet Astsubayı Kadir, bottan inerek yanımızdan ayrıldılar. Yaklaşık 1 saat kadar sonra tekrar yanımıza geldiler. Mahmut Albay bize, Deniz Kuvvetleri Komutanının hayati tehlikesinin olmadığını, güvenli bir yerde olduğunu söyleyerek görevimizin bittiğini ve Fenerbahçe Orduevi'ne tekrar dönmemiz gerektiğini söyledi. Bunun üzerine kendileri de bota bindiler ve yeniden Fenerbahçe'ye doğru hareket ettik. İsmini bilmediğim bir iskelede, Mahmut Albay ve Kadir Astsubay bottan indiler. İnerken Kadir astsubay bize hitaben 'Pazartesi mesaide görüşürüz, ben Ankara'ya Mahmut Albay ile döneceğim' dedi ve uzaklaştılar." ifadelerini kullandı.

Davada savunmasını yapan tutuksuz sanık mühendis yüzbaşı Okan Sayar, açığa alınmadığını, ihraç edilmediğini belirtti.

"İhanetin hiçbir türlüsünü kabul edemem" diyen Sayar, darbe girişimi günündeki nöbetinin, haziranın son haftasında belirlendiğin ve saat 21.30'a kadar rutin olarak sürdüğünü, bu saatte bir astsubayın kendisine çevreden silah sesleri geldiğini söylediğini kaydetti.

Açık alana çıkarak ses olup olmadığını anlamaya çalıştıklarını, birkaç dakika sonra bulundukları yerin uzağından silah kullanılmasına benzeyen seslerin geldiğini duyduklarını anlatan Sayar, bunun üzerine konuştuğu diğer görevlilerin de olaylardan haberlerinin bulunmadığını ifade etti.

İlerleyen süreçte Üsteğmen Emre Bayram'dan Genelkurmay Başkanlığına silahlı saldırı yapıldığını, DKK'ya da saldırı beklendiğini, giriş çıkışların yasaklandığını öğrendiğini aktaran Sayar, saat 23.00'te Güvenlik Harekat Merkezine çağrıldığını ve sabaha kadar burada kaldığını söyledi.

Sayar, "Güvenlik Harekat Merkezinde telefon ve televizyon imkanı yoktu. Burada özel bir görev yapmadım, sadece bulundum. Bu hain darbeyi gerçekleştirenleri lanetliyor ve kınıyorum. Darbeyi gerçekleştiren kimseyle irtibatım olmadı. 15 Temmuz 2016'da birliğimde olmamın tek sebebi, planlı nöbetimin olmasıdır. Talihsizliğim yanlış zamanda, yanlış yerde olmaktır. 248 kişinin şehit, yüzlerce kişinin gazi olmasına neden olan hain girişimin parçası olmadım. Benim ve ailemin FETÖ ile bağlantısı yok. Evimde yapılan aramada suç unsuruna rastlanmadı." diye konuştu.

"DKK'da herhangi bir personel rehin alınmadı"

Tutuklu sanık Ömer Faruk Öncü de 15 Temmuz'da nöbetçi amir olduğunu, bunun bir ay öncesinden karargah tarafından planlandığını söyledi.

Öncü, saat 21.00'de kendisini arayan nöbetçi subayın, "Karargaha amirallerin intikal ettiğini, büyük terör tehdidi bulunduğunu, giriş çıkışların emniyet için kapatıldığını rapor ettiğini" aktararak, "Kısa süre sonra Genelkurmay tarafından silah sesleri duymaya başladım. 21.15-21.30 sıralarında kuzey kapıya gittim. Tuğamiral Murat Şirzai ile Yüzbaşı Murat Mengi ve Astsubay Ufuk Kabasakal'ı gördüm. İlave emniyet tedbirleri alındığını, giriş çıkışın kapatıldığını gördüm." dedi.

Karargah Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge'yi sabit hattan arayarak amirallerin geldiğini, terör saldırısından bahsedildiğini, Genelkurmaydan silah sesleri duyulduğunu rapor ettiğini söyleyen Öncü, Öge'nin, kendisine "Karargaha gel" dediğini ama bir sonraki güne kadar kendisinden haber alamadığını belirtti.

Nöbet için kullanılan iki tabancadan birini yanına alarak nöbet elbisesinde silah yeri bulunmadığı için önce beline koyduğunu, silah burada da durmayınca elinde taşıdığını ifade eden Öncü, saat 23.00 sıralarında Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamasıyla darbe girişiminden haberdar olduğunu, bu saate kadar terör saldırısı olduğunu düşündüğünü kaydetti.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun, "Biz bu hareketin içinde değiliz" açıklamasını duyduğunu dile getiren Öncü, amirallerin birliğe emir-komuta içinde geldiğini düşündüğünü söyledi.

TBMM'ye bomba atılınca yere düştüğünü, üzerine camların geldiğini aktaran Öncü, dışarı çıkmayı düşündüğünü ancak tehlikeli olabileceği için bundan vazgeçtiğini belirtti. Öncü, güvenli olacağı düşüncesiyle Harekat Merkezine indiğini, buradaki diğer kişiler gibi televizyondan haberleri ve monitörleri izlediğini anlattı.

Öncü, şunları kaydetti: "DKK'da herhangi bir personel rehin alınmadı, kimse ateş etmedi. Sabah 08.00 sıralarında Tümamiral Macit Arslan ve Aşkın Öge'yi gördüm. Arslan beni görünce, 'Burada neler oluyor?' diye bağırdı. Aşkın yarbay araya girerek, 'Komutanım, beni arayarak haber verdi.' dedi. Macit Arslan, 'Tamam, bundan sonra benim yanımdasın.' dedi. Bu sıralarda amiraller alınıyordu. Arslan'ın talimatıyla askeri savcıyı aradım. 5 Ekim'de normal mesaimdeyken karakola götürüldük, sonrasında tutuklandık. Suç teşkil edebilecek eylemde bulunmadım. FETÖ üyesi değilim. Devletin bekasına zarar verebilecek eylemim yok. Darbe girişiminden sonra tutuklanana kadar personel arasında kimsenin kimseye güvenmediğini, adaletin yerini bulacağını değerlendiriyorum. Tahliyemi ve beraatımı istiyorum."

"Erlerin sorumluluğunu aldım"

Sanıklardan Sinan Avşar da, iddianamede isnat edilen tüm suçlamaları reddettiğini, darbe girişimi ve FETÖ/PDY ile hiçbir bağının olmadığını savundu.

Mızıka Astsubay Hazırlama Okulu mezunu olduğunu ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bandosunda görevli bulunduğunu aktaran Avşar, "Karanlık güçlerin demokrasimize set çekmek için harekete geçtiği 15 Temmuz günü nöbetçi astsubaylık görevini 1998'den beri tuttuğum nöbetler gibi rutin bir şekilde teslim aldım. Bu nöbet, daha önceden planlanmış bir nöbetti. Bir gün önce veya sonra nöbetçi olsaydım, bugün sizin karşınızda bulunmayacaktım." dedi.

15 Temmuz'da karargahta erleri güvenlikleri için eksi üçüncü kata aldığını ifade eden Avşar, şöyle devam etti:

"Askerleri teskin ettim. Aileleriyle görüştüm, güvenli olduklarını, olaylarla hiçbir ilgimizin bulunmadığını ailelere anlattım.Vatan evlatlarının canını korudum. Diğer komutanların görevden kaçmasıyla tüm erlerin sorumluluğu benim üzerime kaldı. Bando astsubayı olarak asker sevkiyatı ve ateşli silahlarla ilgili bilgim olmamasına rağmen tamamen inisiyatif alarak bize emanet edilen erlerin güvenliğini sağladım. Buna rağmen şu anda vatan haini olarak yargılanmam, beni derinden yaralıyor. Ben Astsubay Habip Tımar'ın korumasındaki erlere sahip çıktım. O ise görevini yapmadı. Hatta erlere ağlayarak, 'Bugün son gününüz, bildiğiniz tüm duaları yapın.' dedi. Bu durum daha sonra karargahta alay konusu oldu. Şu an o tanık, ben sanık durumundayım. Bu durumda bir yanlışlık yok mu? Astsubay Murat Karaağaç'ın ifadesi beni çok şaşırttı. O gün yaşadıklarımızı neden anlatmadı bilmiyorum. Gerçekleri anlatmaktan kaçan, sanki orada yokmuş gibi davrananlar, hukuk ve adalet terazisinde gerçek değerlerini bulacaktır."

Sanıklardan Murat Yılmaz da evinde otururken telefonla aranması üzerine şahsi tabancasını alarak karargaha geldiğini, panik atak olduğunu, bu nedenle karargahta hiçbir faaliyete katılmadığını söyledi.

Mahkeme başkanının "Panik atak olan birinin terör saldırısı ihbarıyla karargaha çağrılması normal mi?" sorusu üzerine Yılmaz, hastalığının ilaçlarını almayınca nüksettiğini kaydetti.

Sanık eski üsteğmen Emre Bayram ise 15 Temmuz akşamı karargahtan çıkarılan İbrahim Kaplan'ı komutanın emriyle dışarı çıkarmak istediklerini, ancak direnmesi üzerine Hazır Kıta timini çağırdığını ve Kaplan'ı "geçici kontrol" altına aldıklarını, Kaplan'ın daha sonra kendi isteğiyle karargahtan ayrıldığını öğrendiğini söyledi.

Sanıklardan eski binbaşı Süleyman Özgün, telefon üzerine karargaha geldiğini, 4. katta güvenliği sağlamakla görevli olduğunu belirterek, "Benim oraya gitmem, mesleğimin gereği olarak her askerin yapması gereken bir faaliyet." dedi.

İddianamede sanık İrfan Arabacı'nın koruması gibi davrandığının anlatıldığını ifade eden Özgün, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, Arabacı ile birkaç kez karşılaştıklarını ileri sürdü. Özgün, "Binbaşı rütbesiyle benim ona korumalık yapmam uygun değil. Sürekli yanında olduğum doğru değil. Böyle bir şey eğitim gerektirir. Benim böyle bir eğitimim yok. Her komutanın emir astsubayı ayrıca korumasıdır." diye konuştu.

Karargahtan ayrılırken Güney Nizamiyede İrfan Arabacı ile tesadüfen karşılaştıklarını belirten Özgün, evinde bulunan 1 doların oğlunun kumbarasından çıktığını ve sünnetinde atıldığını öne sürdü.

Özgün'ün savunmasının ardından mahkeme başkanı, yarın devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.

20.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davanın görülmesine sanık ifadelerinin dinlenmesiyle devam edildi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, Sincan Cezaevi kampüsü içindeki duruşma salonunda gördüğü davanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan tutuklu sanık eski astsubay başçavuş Ahmet Ziya Kireç, suçsuz olduğunu, hiçbir eyleme katılmadığını, hiçbir ihmalinin bulunmadığını, bu nedenle hakkındaki iddiaları kabul etmediğini aktardı.

İddianamede, Genelkurmay Başkanlığında görevli olmasına rağmen 15 Temmuz'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gelerek darbeye hazırlık amaçlı toplantı yaptığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını öne süren Kireç, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına, tayini çıkan uzun süredir tanıdığı Binbaşı Hakan Karakuzey ile vedalaşmak için öğle saatlerinde gittiğini, odada eski istihbarat binbaşı Nurhan Uz, eski deniz piyade yarbay Özgen Aykan ve eski başçavuş Necati Köksal'ın da olduğunu söyledi.

İddianamede, görevli olmadığı halde 15 Temmuz akşamı saat 21.26'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına geldiği bilgisinin yer aldığını belirten Kireç, şunları kaydetti:

"Balıkesir'de bir yakının düğününe katılmak için izin istemiştim. Tüm gün müdürüm olan Topçu Kurmay Albay Tayyar Aydın'dan izin kağıdımı almak için uğraştım. İş yoğunluğu nedeniyle izin kağıdım imzalanmadı. Akşam 21.30 sıralarında izin kağıdımı almak üzere Genelkurmay Başkanlığı Terörle Mücadele Dairesine gelmek için evimden kendi aracımla yola çıktım. Saat 21.45 sıralarında Genelkurmay Başkanlığı önünde beyaz bir otobüs olduğunu, insanların koşuşturduğunu gördüm ve çatışma seslerini duydum. Bir anormallik olduğunu anlayıp daha önce görev yaptığım Deniz Kuvvetleri karargahına geçtim. Orada ne olduğunu sordum. Oradaki görevliler ne olduğunu bilmediklerini, çatışma seslerinin geldiğini ve kendimi emniyete alıp beklememi söylediler."

Böbrek rahatsızlığı olduğunu, yanında su ve ilaçları dışında başka bir şey bulunmadığını ifade eden Kireç, mahkeme başkanının "Gündüz ziyarete gelmişsin. Ne hikmetse akşam tekrar ziyarete geliyorsun" demesi üzerine "Akşam ziyarete gelmedim. Olaylar beni bu noktaya getirdi." dedi.

Kireç, mahkeme başkanının, "Peki sabah 06.30'a kadar neden bekledin? 04.00'te ayrılanlar var?" şeklindeki sorusu üzerine "Arabamda bekledim. Güvenli olduğum yerlere saklandım." diye karşılık verdi.

"Hesap kartlarımı unuttum"

Sanıklardan eski binbaşı Nurhan Uz da istihbarat sınıfında bulunduğunu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Güvenlik Şubesinde görev yaptığını ifade etti.

15 Temmuz'da rutin mesaisini yaptıktan sonra öğleden sonra eşi ve çocuğunu hastaneye götürdüğünü anlatan Uz, eve döndüğünde maaş kartlarını unuttuğunu fark ettiğini, kartları almak için evden ayrılıp metro ile Necatibey istasyonuna geçtiğini ve yaya olarak saat 20.39'da Kuzey Nizamiyeden Deniz Kuvvetleri Komutanlığına girdiğini dile getirdi.

Kartlarını alıp karargahın B kapısından çıktıktan sonra Genelkurmay Başkanlığında olağanüstü bir hareketlilik gördüğünü ifade eden Uz, B kapı civarında kaldığını ve burada yaşananları takip ettiğini bildirdi.

İlerleyen saatlerde Genelkurmaydan çıkan üniformalı birinin emniyet güçleriyle tehditkar konuşması ve silah sesleri nedeniyle terör saldırısı olmadığını anladığını belirten Uz, paniğe kapılarak sivil vatandaşlara ateş etmemeleri konusunda askeri uyardığını, Genelkurmay önünde ateş altında kalan vatandaşların kuzey nizamiyeden alınıp güney nizamiyeden tahliye edilmesine yardımcı olduğunu ifade etti.

"Darbeye yönelik herhangi bir eylem olmamıştır"

Sanıklardan eski başçavuş Necati Köksal da 15 Temmuz 2016'da ataması gerçekleşen Hakan Karakuzey ile vedalaşmak için odasına gittiğini, atandığı bölge ve göreviyle ilgili konularda sohbet ettiklerini, bunun darbe toplantısı gibi yansıtılmasına anlam veremediğini bildirdi.

Mesaisinin ardından karargahtan personel servisiyle ayrıldığını belirten Köksal, gece Karakuzey'in terör tehdidi nedeniyle araması üzerine birliğine geldiğini, saat 21.52 sularında karargaha girdiğini ve Karakuzey'in yanına çıktığını anlattı.

Fiziki güvenlik uzmanı olduğu için yardımcı olma düşüncesiyle nizamiye bölgesine geçtiğini belirten Köksal, darbe kalkışmasını internetten Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamalarıyla öğrendiğini, nizamiyede havalandırmanın emniyete alındığı duvar arkasına geçtiğini, sabaha kadar da bu civarda kaldığını dile getirdi.

Köksal, "Nöbetçi erlere, sakin olmaları, vatandaşların bizim vatandaşımız olduğu, onlara silah doğrultmamaları yönünde ikazlarda bulunduk. Deniz Kuvvetleri Komutanlığında benim bulunduğum bölgeye yansıyan darbeye yönelik herhangi bir eylem ve söylem olmamıştır. Evimde yatıp uyusaydım şimdi görevimin başındaydım. Görev bilinciyle birliğime katıldım. Bu nedenle cezaevine gönderilmekle mükafatlandırıldım." ifadelerini kullandı.

Hava aydınlanınca karargahtan ayrıldığını anlatan Köksal, 18 Temmuz'da mesaiye geldiğinde gözaltına alındığını, FETÖ ile bağlantısının olmadığını savunarak tahliyesini istedi.

"Tüm sorumluluk bana ait"

Sanık eski yarbay Özgen Aykan da 20 Ağustos 2014'ten 15 Ağustos 2016'ya kadar Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Güvenlik ve Tabur Komutanı olarak görev yaptığını kaydetti.

Görevinin karargahı korumak olduğunu belirten Aykan, şöyle devam etti:

"15 Temmuz Cuma günü sabah erkenden işe geldim. Akşam saat 19.30-20.00 civarlarında iş yerinden ayrıldım. Genelde bu şekilde geç çıkarım. Kuvvet Komutanı ve Kuvvet Kurmay Başkanı çıkmadan, ben iş yerinden ayrılmam. Akşam eve geldikten bir süre sonra Tuğamiral İrfan Arabacı cep telefonumdan aradı. Kendisi Harekat Plan Teşkilat Daire Başkanıdır. O gün kuvvet komutanı Ankara dışındaydı. Kuvvet Komutanı Kurmay Başkanı senelik izindeydi. Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun da Ankara dışındaydı. İrfan Arabacı ona vekalet ediyordu. Cep telefonunda bana 'Acil bir durum var, odama gel' dedi. Ben evde olduğumu söyledim. 'Acele gel' dedi. Sivil kıyafetlerle ve kendi özel aracımla tekrar iş yerine gittim. Saat 21.00 civarındaydı. Henüz jetler uçmaya başlamamıştı, ayrıca silah sesleri de yoktu. İrfan Arabacı'nın yanına uğradığım. Bana 'Alarm durumuna geçiyoruz. Birliğin giriş ve çıkışlarını kontrol altına al. Bana sormadan giriş çıkış yaptırma' dedi. Bu günlerde zaten terör alarmımız vardı. Emrin bu tür bir faaliyete yönelik olduğunu düşündüm."

Aşkın Öge'yi, amiral haricinde girişin yasak olduğu kapıdan girmek istemesi üzerine şüphelendiği için karargaha almadığını ifade eden Aykan, İbrahim Kaplan'ı da yine şüphe üzerine karargahtan çıkardığını belirtti.

Özgen Aykan, "Aşkın Öge beni cep telefonuyla aradı ve neden içeri alınmadığını sordu. Karargah girişinden gelirse oradan içeri alabileceğimi söyledim, gelmedi. Girmek için değil, girmemek için uğraştı. Emir komutadan kaçmak için böyle davrandı." dedi.

"Darbeyi anlayınca 23.30 civarı, gerek kendi personelimize, gerekse diğer subay ve astsubaylara bizim bu girişimin dışında olduğumuzu, görevimizin kışlayı korumak olduğunu anlattım" ifadesini kullanan Aykan, "FETÖ üyesi değilim, tek gayem Deniz Kuvvetleri Komutanlığının güvenliğini sağlamaktı. Tüm hukuki sorumluluklar bana aittir. Tüm personel benim emirlerime uymuştur. Ortada bir suç varsa o da bana aittir. Emrimdeki personeli burada tutuklu görmek beni yaralamaktadır. Emrimdeki personelin tahliyesini talep ediyor. Son personel de tahliye edilene kadar tahliye talep etmediğimi bildirmek istiyorum." diye konuştu.

Aykan, ByLock kullandığı iddiasını da yalanladı.

Jandarmayı Tehdit Eden Fetö Sanığı Hakkında Suç Duyurusu

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 kişinin yargılandığı davanın sanıklarından eski Albay Suat Arslan hakkında, jandarma personeline "Gün gelecek devran dönecek, bugün burada kelepçeli olmayanlar kelepçeli olacak." dediği gerekçesiyle suç duyurunda bulunuldu.

FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davaya Sincan Cezaevi kampüsü içindeki duruşma salonunda devam edildi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin gördüğü davanın öğleden sonraki bölümüne ara verildiği sırada, tutuklu sanıklardan eski Albay Suat Arslan'ın, görevli jandarma personeline, "Gün gelecek devran dönecek, bugün burada kelepçeli olmayanlar kelepçeli olacak." dediği öne sürüldü.

Arslan'ın sözleri, jandarma personeli tarafından tutanak altına alındı. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, jandarmanın şikayeti üzerine, sanık Arslan hakkında Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Jandarma tutanağının bir nüshasının dosyaya eklenmesine karar veren mahkeme heyeti, tutanağın aslını Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan sanık eski astsubay Ahmet Keklikci, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da sanık eski DKK İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai'nin kendisini arayarak karargaha gelmesi için emir verdiğini söyledi.

Beylik tabancısını alarak sivil bir şekilde Komutanlığa geldiğini anlatan Keklikci, burada görüştüğü bazı askerlerin kendisine, " Türkiye genelinde bir terör saldırısı olabileceğini, buna karşı güvenlik önlemi almak için çağrıldıklarını" söylediklerini aktardı.

Genelkurmay Başkanlığı önünde helikopterlerin havalandığını, akabinde silah seslerinin gelmeye başladığını ifade eden Keklikci, televizyonda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun darbe girişimine karşı açıklamalarını izlediğini belirtti.

Bunun üzerine karargahtan ayrılmak için girişimde bulunduğunu ancak Genelkurmay Başkanlığında devam eden çatışmalar nedeniyle bunu gerçekleştiremediğini savunan Keklikci, "Güvenliğim nedeniyle odama çekilip bekledim. Saat 05.30'da tabancamı odama bırakıp, evime gittim. Gece boyunca kimseden emir almadım, kimseye emir vermedim. Darbe girişimine fikri ve fiziki olarak katılmadım. Amirimin emri ile o gece oradaydım. Bana verilen emre karşı gelemezdim. Rütbem ve konumum buna imkan vermiyordu." dedi.

FETÖ'nün şifreli yazışma programı "ByLock'u" kullanmasıyla ilgili iddialara da değinen Keklikci, söz konusu programın yüklendiği tespit edilen telefonun seri numarasının kendi cep telefonuna ait olmadığını, dolasıyla böyle bir programı kullanmasının söz konusu olamayacağını iddia etti.

"Mesaj gelince karargaha gittim"

Sanık eski astsubay Alparslan Akyol da 15 Temmuz'da kız kardeşinin evinde olduğu sırada İstanbul'daki boğaz köprülerinin askerler tarafından tutulduğunu televizyonda görünce, durumu anlamak için mesai arkadaşı Hilmi Dilmen'i aradığını söyledi. Akyol, "Dilmen, bana 'karargahtan çağrıldığını, oraya gitmek için yolda olduğunu' söyledi. Aynı şubede görev yapmamız nedeniyle 'Ben de geleyim mi?' dedim. O da 'ihtiyaç olması halinde beni çağırabileceklerini' söyledi." ifadelerini kullandı.

İlerleyen saatlerde, DKK'den telefonuna, "birliğine acil gelmesi" için mesaj geldiği belirten Akyol, "İlk kez böyle bir mesaj görüyordum. Bu mesajın üstüne bir de arkadaşım beni arayarak 'Genelkurmay'da karışıklık olduğunu, Deniz Kuvvetleri karargahını koruduklarını, buraya gelip gelemeyeceğimi' sordu. Bunun üzerine ben de görev bilinciyle karargaha gittim." diye konuştu.

Karargahta bulunduğu süre boyunca kanunsuz bir emir almadığını öne süren Akyol, FETÖ başta olmak üzerine hiçbir illegal örgüt ile irtibatının bulunmadığını savundu.

Sanık eski astsubay Ferdi Keskin de tutuklanmadan önce sanık eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Eğitim Daire Başkanı Tuğamiral İhsan Bakar'ın emir astsubayı olarak görev yaptığını, konumu gereği komuta edebileceği bir birliğinin bulunmadığını anlattı.

"Bakar'ı güvenlik gerekçesiyle konutuna götürdüm"

Darbe girişiminin olduğu akşam telefonuna gelen mesaj üzerine karargaha gittiğini belirten Keskin, buraya geldiğinde Bakar ile kısa bir görüşme gerçekleştirdikten sonra sabah saatlerine kadar beklemeye başladığını söyledi.

Güvenlik gerekçesiyle sabah saatlerinde Bakar'ı konutuna götürdüğünü ifade eden Keskin, şöyle devam etti:

"Komutanın ikametgahına gittik. Kısa bir süre sonra yeniden karargaha geri döndük. Nizamiyeye geldiğimizde bizi karşılayan Tuğamiral Macit Aslan, sorumluluğun kendisinde olduğunu belirterek, 'İhsan seni tutukluyorum.' dedi. İki amiral içeri girdi. Ben de eşini oradan alarak evine bıraktım. Pazartesi mesaiye geldim. 18 Temmuz'da gözaltına alındım. İlk çıkan KHK ile ihraç edildim. Korumakla görevli olduğum komutanın yanına gitmem sorumluluğum gereğidir. Aksi takdirde suç işlemiş olacaktım."

Keskin, ByLock kullanıcısı olduğuna ilişkin iddianamede yer alan bilgileri kabul etmediğini ifade ederek, savunmasını tamamladı.

"Herhangi bir cemaate mensup değilim"

Sanıklardan eski Binbaşı Bora Akyol da 14 yıllık meslek hayatı boyunca denizaltı birliklerinde çeşitli görevlerde bulunduğunu, hayatının hiçbir döneminde herhangi bir cemaate mensup olmadığını ve amirleri dışında kimseden emir almadığını söyledi.

DKK'nin en yoğun şubelerinden birinde çalıştığını ifade eden Akyol, Komutanlığa bağlı tüm unsurların harekatından sorumlu olduklarını, mesai gözetmeden görev yaptıklarını dile getirdi.

Olay günü 19.41'de mesaiden ayrıldığını dile getiren Akyol, şöyle devam etti:

"Saat 22.00-22.15 arasında Binbaşı Suat Delgen tarafından cep telefonumdan arandım. 'Donanma gemilerinin kaldırıldığı yönünde duyumu olduğunu' söyledi. 'Hareket merkezinden bilgi alıp kendisine döneceğimi' söyledim. Merkezi telefonla aradım vardiya amiri Binbaşı Murat Sinç açtı. Olayı sorduğumda net bir bilgi vermedi, ilk nöbeti olduğundan tahminim orada birisine sorduktan sonra, 'Gel' dedi. Binbaşı Murat Sinç olay tarihinden 5-10 gün önce harekat merkezi vardiya amiri oldu. Fazla bir tecrübesi olmamasından dolayı yardım edebilirim maksadıyla gittim. Kuvvet kapısına yaklaştığımda, Genelkurmay Başkanlığı tarafından megafonla anons edilerek, 'Araçtan in, yere yat' şeklinde komutlar geldi. Araçtan çıkıp Deniz Kuvvetleri Komutanlığına doğru bağırarak, kendimi tanıttım ve içeri girmem gerektiğini söyledim. İzin vermediler, 1,5 dakika kadar sonra araçla içeri girdim."

"Sıkıyönetim mesajı olup olmadığını bilmiyorum"

İddianamede yer alan "sıkıyönetim mesajlarını Tuğamiral İrfan Arabacı'ya götürdüğü" bilgisini yalanlayan Akyol, "İrfan Arabacı'ya bazı notlar götürdüm. Ama aralarında sıkıyönetim mesajı olup olmadığını bilmiyorum. Götürüp götürmediğimi bilmediğim bir kağıdın aleyhime delil teşkil etmemesi gerekir. Çünkü anlayabildiğim kadarıyla sıkıyönetim mesajı, ben karargaha gelmeden tüm birliklere gönderilmiş. Mesajlar, Deniz Kuvvetlerine ben Arabacı'nın odasına gitmeden ulaşmış. Sıkıyönetim mesajı görmedim, dolayısıyla iddianamede anlatıldığı gibi bazı cümlelerin altını çizerek mesajı Arabacı'ya götürmem söz konusu değil" dedi. Suçsuz olduğunu savunan Akyol, tahliye ve beraatini talep etti.

Sanıklardan Astsubay Başçavuş Fatih Keskin de hasta çocuğumu hastaneye götürmek için 10.30 karargahtan ayrıldığını, akşama doğru evine geldiğini, 21.30'da telefonla çağrılması üzerine birliğine gittiğini söyledi.

Saat 22.15 sularında karargaha girdiğini anlatan Keskin, darbe girişimini Başbakan Binali Yıldırım'ın televizyondaki açıklamalarından öğrendiğini, o saate kadar karargahta darbeye ilişkin herhangi bir olaya rastlamadığını öne sürdü.

Sabah saatlerinde karargahtan özel aracıyla ayrılırken bir kişinin kendisini durdurduğunu anlatan Keskin, "Aracımla güney kapıdan çıkarken karargahtan ayrılan iki kişi el işareti yaparak durmamı istedi. Şahıslardan birisi Tuğamiral İrfan Arabacı, diğer şahıs sivil kıyafetli tanımadığım bir kişiydi. 'Kendilerini bırakıp bırakmayacağımı' sordular. ' Etimesgut'a gidiyorum' dedim. Tanımadığım, sonradan adının Süleyman Özgün olduğunu öğrendiğim şahıs, ' Etimesgut'ta askeri lojmanlarda oturduğunu' söyledi. İrfan Arabacı da 'Ümitköy'e gittiğini' söyledi ve aracıma bindi. Arabacı, Beysukent'te indi. Özgün'ü de oturduğu lojmanlarda bıraktım ve aynı lojmandaki evime geçtim" dedi.

Keskin, ByLock kullandığı iddiasını reddetti, tahliye ve beraatini istedi.

"Biz milis kuvvet değiliz"

Sanık eski Başçavuş Hilmi Dilmen de 15 Temmuz'da telefonla çağrılması üzerine birliğe geldiğini, aksinin emre itaatsizlik olacağını, bunun da suç sayılacağını söyledi. "Biz milis kuvveti değiliz, ordumuz da 15 Temmuz'da kurulmadı, gelenekleri yüz yıllar içinde oluşmuş TSK'dan bahsediyoruz" diyen Dilmen, "Karargaha gel" emrine kayıtsız kalmayarak nöbetçi olmadığı halde karargaha gittiğini belirtti.

Bunun suç sayılmasını mesnetsiz bulduğunu savunan Dilmen, "Ulusal savunmamız mesai bittiğinde de devam ediyor. Siz akşam eve döndüğünüzde biz dönmüyoruz" dedi.

FETÖ ile irtibatının olmadığını söyleyen Dilmen, emir üzerine depodan taşınmasına yardım ettikleri silah ve teçhizatı, nöbetçi subaylara dağıttığını, bunun dışında bir faaliyetinin bulunmadığını belirterek tahliyesini istedi.

Sanık Mustafa Aslan, hiçbir terör örgütüyle bağlantısının bulunmadığını, kalkışmanın mağduru olduğunu savundu. "Komutanlarım dışında birinden emir almayı kendi adıma şerefsizlik, onursuzluk sayarım" diyen Aslan, tahliye talebinde bulundu.

Eski Yarbay Rahim Kürkçü ise "Suçsuzum diyemeyeceğim, suçluyum. Çünkü 20 yıldır mesleğimle evliydim. Anneme, babama, eşime ve çocuklarıma yeterince zaman ayıramadım. Bu nedenle onlardan af diliyorum" dedi. Kürkçü, ByLock kullandığı iddiasını kabul etmedi.

Tuna Aygündüz de istihbarat açık kaynak kısım amirliğinde görevli olduğunu, Rahim Kürkçü tarafından çağrıldığını, nöbetçi subaylara silah ve teçhizat götürdüklerini, darbe girişimini anladıktan sonra herhangi bir faaliyetlerinin olmadığını öne sürerek tahliye talebinde bulundu.

Savunmaların ardından mahkeme heyeti, yarın devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.

21.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı eski Tuğamiral Murat Şirzai savunma yaptı.

15 Temmuz'da mesaisinin ardından evine gittiğini belirten Şirzai, sanıklardan eski Tuğamiral İrfan Arabacı'nın çağırması üzerine birliğe gittiğini anlattı.

Şirzai, yaşananların terör saldırısı olduğunu düşündüğünü savunarak, "Arabacı'nın odasına gittim. Bana Genelkurmay'dan tüm uçuşların iptal edildiği yönünde talimat geldiğini ve Genelkurmay'dan kimseye ulaşamadığını söyledi. Yaşanan karışıklıklardan bilgim olabileceği için beni çağırdığını söyledi." diye konuştu.

Görevi gereği birliğe çağrılmasını yadırgamadığını belirten Şirzai, bir kısım personeli birliğe çağırdığını ancak darbe girişiminden haberdar olmadığını öne sürdü.

Yaşanan karışıklık üzerine birliğin güvenliğinin sağlanması için faaliyetlerde bulunduğunu iddia eden Şirzai, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Genelkurmay'dan silah sesleri geliyordu. Nizamiye bölgesine indim ve personele Genelkurmay'dan kimseye ulaşamadığımı, neler olduğunu öğrenmelerini istedim. Saat 22.00 sularında da İrfan Arabacı'nın yanına gittim. Kurmay başkanıyla görüşüyordu. Görüşmenin ardından Macit Arslan Amiral'in durumdan haberdar olup olmadığını sordum. Bana durumu rapor ettiğini ancak kendisinin herhangi bir emir vermediğini söyledi. Televizyonlarda boğaz köprülerinin kapatıldığını gördüm.

Durumun ne olduğunu anlamaya çalışırken, Başbakan'ın açıklamaları ile kalkışma olduğunu öğrendim. O zamana kadar ne olduğunu bilmiyordum. Nizamiyeye tekrar giderek nöbetçi personele dikkatli olmalarını ve hiçbir olaya karışmamalarını söyledim. Yine televizyonda kuvvet komutanının Deniz Kuvvetleri'nin bu işin içerisinde olmadığı yönündeki açıklaması üzerine birliğin güvenliğini sağlamak amaçlı faaliyetlerde bulundum."

İddianamede yer alan kaçma planında kendisinin olmadığını savunan Şirzai, "İlerleyen saatlerde odama İrfan Arabacı Amiral ve bir amiral daha geldi. Arabacı bana, cuntacıların listesinde adının olduğunu söyleyerek darbeci olarak anılmak istemediğini ve birlikten gitmeye karar verdiğini söyledi. Ben ise kaçmaya yönelik bir eyleme girmedim çünkü darbenin başarılı olmasına yönelik bir hareket yapmadım." ifadelerini kullandı.

Şirzai, darbe girişimiyle ilgili delilleri tuvalette imha ettiği suçlamasını reddederek, darbecilerin görevlendirme listesine adının kendi bilgisi dışında konulduğunu öne sürdü.

FETÖ üyesi olduğu yönündeki suçlamaları da reddeden Şirzai, "Hayatımın hiçbir döneminde Fetullah Gülen ile tanışmam, görüşmem olmadı. Kendisinden şikayetçiyim." diyerek tahliye ve beraat talebinde bulundu.

"Odamdan dışarı çıkmadım"

Sanıklardan Salih Dağbaşı da 15 Temmuz öncesi Deniz Kuvvetleri Komutanlığında İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürü olarak görev yaptığını söyledi.

Hakkındaki iddiaların somut delillere dayanmadığını ileri süren Dağbaşı, darbe girişiminin yaşandığı akşam eski Tuğamiral Murat Şirzai tarafından göreve çağrıldığını belirterek suçlamaları reddetti.

Darbe girişiminin olduğu gece yaşadıklarını anlatan Dağbaşı, şunları dile getirdi:

"Birliğe geldikten sonra Murat Şirzai bana Genelkurmay'da çatışma olduğunu, gerekli olabilecek personeli çağırmamı istedi. Ben neler olduğunu öğrenmek için odama gittim. İnternetten gelişmeleri takip etmeye başladım. Darbe girişimi olduğunu öğrendikten sonra odamın kapısını kilitledim. Yaklaşık 13 saat boyunca tuvalet ihtiyacı için bile odamdan dışarı çıkmadım. Hiçbir personeli de göreve çağırmadım. Odamın kapısının 3 ya da 4 sefer çalındığını hatırlıyorum, kimseye kapıyı açmadım. Sabah saatlerinde güvendiğim 2 kişi ile görüşerek olayların bittiğini öğrendikten sonra odamdan çıktım."

FETÖ mağduru olduğunu ve 28 Şubat soruşturmalarında adının karalanmaya çalışıldığını belirten Dağbaşı, FETÖ mensubu olmadığını savunarak tahliye ve beraat talebinde bulundu.

Duruşma, sanık savunmalarıyla devam edecek

Firar eden ve günler sonra sakallı olarak yakalanan Tuğamiral suçlamaları reddetti

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki (DKK) eylemlere ilişkin 72 kişinin yargılandığı davada savunma yapan sanıklardan, İzmir'de saklandığı bir evde günler sonra uzun sakal bırakmış olarak yakalanan eski DKK Plan ve Teşkilat Daire Başkanı Tuğamiral İrfan Arabacı, karargaha darbe faaliyetlerini yönetmek için değil olayları anlamak ve komutanın olası emirlerinde harekat merkezi ve karargahı işler vaziyette tutmak amacıyla geldiğini iddia etti.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Sincan Cezaevi kampüsü içindeki duruşma salonunda gördüğü davanın öğleden sonraki bölümünde savunmasını sunan Arabacı, 15 Temmuz 2016'da gerçekleştirilen darbe girişimindeki rolüne ilişkin kendisine yöneltilen suçlamaların tümünü reddetti.

DKK'deki darbe faaliyetini yönettiği öne sürülen ve İzmir'de yakalanan Arabacı, yaklaşık 2 saat süren savunmasında, DKK'nin hiçbir şekilde darbeye iştirak etmediğini savundu.

Sakalını kestiği görülen Arabacı, 15 Temmuz'da, harekat başkan vekili sıfatıyla sorumluluğu gereği karargaha geldiğini, kendisiyle beraber o gün karargahtaki bütün personelin, karargahı darbe girişiminin dışında tutmaya yönelik faaliyetler yürüttüğünü, karargahın güvenliğini sağladıklarını, harekat ve haber merkezlerini her türlü görevi yapacak şekilde faal tuttuklarını belirtti.

Arabacı, "Çevresindeki onca olaya rağmen DKK'de kimsenin burnu bile kanamadı. O gece karargahta bulunan kahramanlar, karargaha gelmeyen birkaç art niyetli kişinin beyanıyla darbeci ilan edildi. Komutanın karargahla bağı kopartıldı. Sorumluluğunu yerine getirenler darbeci ilan edilerek sorumluluktan kaçanların kusurları örtüldü." dedi.

İddianamede, o gün nöbetçi veya görevli olmadığı halde karargahta bulunduğu belirtilerek darbe girişimiyle ilişkilendirildiğini aktaran Arabacı, "Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun'un izinde olması nedeniyle Harekat Başkanlığına vekalet etmeye başlamıştım. Deniz Kuvvetleriyle ilgili tüm konular harekat merkezinden idare edilir. 15 Temmuz'da saat 18.30-19.00 sıralarında normal mesaimi yaparak karargahtan ayrıldım. Evde yemek yerken saat 20.00 sularında Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık aradı. Askeri bir hareketlilik olduğunu, bu konuda bilgimin bulunup bulunmadığını sordu. Bilgim olmadığını söyledim. Bana 'Karargahta olman faydalı olur' dedi. Bunun üzerine arabamla karargaha gittim." diye konuştu.

Görev bilinciyle karargaha intikal ettiğini belirten Arabacı, şöyle devam etti:

"Bu durumda bizim değil, karargaha gelmeyenlerin tutumu sorgulanmalı. Kurmay Başkan Vekili Macit Arslan, ülke çapında bu denli olaylar yaşanırken, kuvvet komutanının şehir dışında olduğu bir günde karargaha gelmeye teşebbüs etmemiştir. Bu tutum sorgulanmalı. Kendisine bilgi verdim ancak hiçbir direktif alamadım. Bir yarbayın evine sığınan Arslan, sabah saatlerinde, karargah zaten emniyette ve darbe teşebbüsüyle ilgili hiçbir faaliyet olmadığı halde, karargahı darbecilerden aldığını iddia etmiş. Ankara'daki 7 amiralden 6'sı o gün karargaha geldi. Gelmeyen tek kişi Arslan'dır.

Görevim gereği karargaha geldim. Deniz Kuvvetleri karargahını tüm olayların dışında tuttum. Harekat merkezi ve haber merkezini her türlü görevi yapacak, komutanın emirlerini yerine getirecek şekilde faal tuttum. O gün karargahtaki herkes ifadesinde darbe emri almadığını belirtiyor. Suçlanması gereken biz değiliz."

"Beni en çok bu iddia yaralıyor"

İddianamede, 14 Temmuz akşamı Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun Özel Sekreteri Deniz İstihbarat Kurmay Albay Mahmut Arduç ile makamında darbe girişimine hazırlık maksadıyla görüşme yaptığı ve Bostanoğlu'nun derdest edilmesi konusunda Arduç'u görevlendirdiğinin öne sürüldüğünü aktaran Arabacı, kendisini en çok bu iddianın yaraladığını söyledi.

Arduç ile görüştüğünü fakat bu görüşmenin kendi odasında değil, Arduç'un komuta katındaki odasında gerçekleştiğini belirten Arabacı, 14 Temmuz'da Bostanoğlu'na akşam arzını sunmak üzere makama geçtiğini, başka arzlar nedeniyle makamın meşgul olmasından dolayı 20-25 dakika Arduç'un odasında kaldığını, bu görüşmenin iddianamede darbe girişimine hazırlık görüşmesi şeklinde yansıtıldığını iddia etti.

İddianamede, nöbet listesini değiştirerek Binbaşı Murat Sinç'i harekat merkezi vardiya amiri olarak görevlendirdiği yönündeki suçlamaya da değinen Arabacı, kendisinin böyle bir görevlendirme yapmadığını, söz konusu görevlendirmenin Serkan Kazan tarafından yapıldığını savundu.

"Karargaha darbe faaliyetlerini yönetmek amacıyla gelmedim"

Ömer Faruk Harmancık'ı kendisine verdiği uçuş yasağına ilişkin emri teyit için aradığını aktaran Arabacı, "Karargaha iddia edildiği gibi darbe faaliyetlerini yönetmek amacıyla değil, olayları anlamak ve komutanın olası emirlerinde harekat merkezi ve karargahı işler vaziyette tutmak maksadıyla geldim" dedi.

Arabacı, nizamiyede "Emir komuta bende" şeklinde bir ifade kullanmadığını belirterek, sıralı amirleri atlayarak böyle bir emir vermem askerlik usulüne aykırı" diye konuştu.

Darbe girişimini yönetmek için ABD'de bulunduğu öne sürülen Tuğamiral Tamer Çengel ile telefonla görüşmelerine ilişkin iddiaları da kabul etmeyen Arabacı, Çengel'in ABD'den kendisini aradığını ve olaylara ilişkin bilgi sorduğunu, darbe girişimini konuşmadıklarını öne sürdü. Arabacı, "Çengel, beni telefonla arayarak Türkiye'de ne olduğunu sordu. Türkiye'ye dönmek istediğini ancak uçak bulamadığını anlattı. Ben de amirinin Personel Başkanı Tümamiral Macit Arslan olduğunu, ondan emir alması gerektiğini söyledim. O da bana en kısa zamanda döneceğini söyledi" diye konuştu.

Arabacı, sanıklardan Murat Sinç'in iddianamede yer alan "Saat 21.49'da sıralarında Binbaşı Ufuk Koç (Donanma Hareket Merkezinde Vardiya amiri) beni telefonla aradı ve 'Savaş gemileri kalkmak için hazırlık yapıyorlar haberin var mı?' diye sordu. Bunun üzerine zaman kaybetmeden amirim olan İrfan Arabacı'ya bilgi verdim. Bana 'Gemilerin hareket etmesinde önemli bir şey yok. Kimseye bilgi vermene gerek yok' dedi" ifadesini de kabul etmedi. Arabacı, gemilerin seyri konusunda herhangi bir talimat vermediğini öne sürdü.

"Girişimden haberim yoktu"

Sıkıyönetim mesajı gelene kadar darbe girişiminden haberdar olmadığını, olayların terör ihbarıyla ilgili olduğunu düşündüğünü savunan Arabacı, iddianamede yer alan "Sıkıyönetim mesajı tarafımdan verilen direktifle tüm birliklere gönderildi" ifadesinin hakkındaki en mesnetsiz iddialardan biri olduğunu, bu mesajda kendisinin imzasının bulunmadığını iddia etti.

Hüseyin Gürler'in hakkında verdiği "FETÖ üyesi ve örgütün Deniz Kuvvetleri karargahındaki yöneticisi" ifadesini de reddeden Arabacı, Gürler'i hiç tanımadığını öne sürdü.

Firarıyla ilgili iddialar

İrfan Arabacı, mahkeme başkanının sorusu üzerine 15 Temmuz akşamı, Tümamiral Macit Arslan ve Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun emir subayını telefonla arayarak bilgi verdiğini belirtti.

Firarıyla ilgili iddialara da yanıt veren Arabacı, Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar adlı kitabından bir pasaj okudu ve "O gece karargahta olanların zor anlar yaşayacağını anladım. İlk günlerin sıcaklığıyla oluşacak yargısız infaz düşüncesiyle kaçmaya karar verdim. Firarımın nedeni suçumu ikrar değil, bana yapılan haksızlığı anlatamayacağım endişesidir" diye konuştu.

İrfan Arabacı, "Tüm faaliyetlerimiz sadece birlik emniyetinin sağlanması amacıyla yapılan faaliyetlerdir. Yaralanan yok, ateş etme yok. FETÖ yöneticisi olduğum kesinlikle kabul edilemez bir iddiadır. Şahsım hakkında hiçbir delil yok. Akıncı iddianamesinde olduğu gibi karargahta sivil kişiler yok. Sivil kişilerle herhangi bir bağım yok. Sivil kişilerin emrine girmedim. 36 yıl şerefle hizmet ettiğim TSK'da bir gecede terör örgütü mensubu olmam çok ağır bir iftira." ifadelerini kullandı.

İDDİANAMEDEN

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Recep Bülent Bostanoğlu'nun "müşteki" olduğu iddianamede, eski Astsubay Kıdemli Başçavuş Fatih Alyaprak dışındaki bütün sanıkların "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmaları isteniyor.

Olay tarihinde tuğgeneral olan sanık İrfan Arabacı için "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 22 yıl 6 aya, diğer bütün sanıkların "terör örgütü üyesi olmak" suçundan 15'er yıla kadar mahkumiyetleri talep ediliyor.

İddianamede, FETÖ/PDY'nin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahında gerçekleştirilen darbe girişimi faaliyetlerine iştirak eden, darbe girişimi sırasında karargaha gitmemiş olmalarına rağmen, sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından verilen hukuk dışı görevleri kabul ederek atama listelerinde isimleri yer alan ya da darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine karargahtan kaçan kişileri saklayanlar hakkında kamu davası açıldığı belirtildi.

Darbecilerin, Oramiral Bostanoğlu'nun rehin alınması amacıyla yerini öğrenmeye çalıştıkları ifade edilen iddianamede, sözde Yurtta Sulh Konseyince Deniz Kuvvetleri Karargah Sorumlusu olarak görevlendirilen Arabacı'nın, 15 Temmuz saat 20.48'te birliğe geldiği ve emir komutanın kendisinde olduğunu, birliğe her türlü giriş çıkışın yasaklandığını ve her türlü durumun kendisine rapor edilmesini emrettiği bildirildi.

Ana Ast Komutanlıklarına bağlı yüzer unsurların saat 20.59'da, Arabacı'nın bilgisi dahilinde seyre başladığı anlatılan iddianamede, daha sonra diğer bazı sanıkların da birliğe geldiğine yer verildi.

İddianamede, darbe girişimi sırasında gerçekleştirilen eylemler sonucunda, karargahta 174 bin 87 liralık hasar meydana geldiği aktarıldı.

Davada yargılanan sanıklar ise şunlar:

"Adem Sevinç, Ahmet Keklikçi, Ahmet Çağrı Göçmen, Ahmet Zeki Yılmaz, Ahmet Ziya Kireç, Ali Altın, Ali Murat Dede, Alpaslan Akyol, Bora Akyol, Ceyhan Duysak, Doğan Gölcük, Elvan Onur Başer, Emre Bayram, Enver Pöge, Erdal Özer, Erday Ak, Ertuğrul Uzunoğlu, Faruk Kamalak, Fatih Alyaprak, Fatih Keskin, Fatih Koç, Ferdi Kesgin, Hakan Karakuzey, Hasan Kulaç, Hilmi Dilmen, Himmet Taner Çengel, İbrahim Çavdar, İhsan Bakar, İrfan Arabacı, Mahmut Arduç, Mehmet Metin, Mehmet Udül, Muhittin Elgin, Murat Mengi, Murat Önen, Murat Sinç, Murat Şirzai, Murat Yılmaz, Mustafa Aslan, Mustafa Mesut, Mustafa Özer, Mustafa Polat, Mücahid İnel, Necati Köksal, Nurhan Uz, Oğuz Karaman, Okan Sayar, Oktay Gündoğdu, Olcay Yüksel, Ömer Faruk Öncü, Özcan Özata, Özgen Aykan, Rahim Kürkcü, Ramazan Karademir, Salih Dağbaşı, Savaş Arslan, Sedat Çelik, Serdar Büyükeren, Serhat Ayyıldız, Sinan Avşar, Sinan Azmi Tosun, Suat Arslan, Suat Mülayim, Süleyman Özgün, Tuna Aygündüz, Tunahan Temel, Tuncel Karakaya, Ufuk Kabasakal, Umut Demirhan, Yaşar Anar, Yıldıray Hazır, Yunus Tosun."

Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-14 Ocak (2017) 'Ankara Deniz Kuvvetleri Darbe Yapılanması 72 sanık' davası

(22 Nisan 2017, 12:33)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

PARALEL YAPI KONULU HABER GRUPLARINDAN KISA BİR BÖLÜM: (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)  
Paralel Yapıya yönelik hemen hemen tüm operasyonlar ve açılan davalar
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
Paralel yapı ve diğer kurum kuruluşlarla bağlantıları
Başbakan Erdoğan'ın paralel yapıyla ilgili açıklamaları
Paralel yapı-Abdullah Gül
Paralel yapı-Taksim Gezi Parkı olayları bağlantısı
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar
Paralel yapı-Ergenekon
Paralel yapı-Behçet Oktay intiharı
Paralel yapı-Hablemitoğlu cinayeti
Paralel yapı-Üzeyir Garih cinayeti
Paralel yapı-Cevzet Soysal cinayeti
Paralel yapı-Gaffar Okkan cinayeti
Paralel yapı-Paris cinayetleri
Paralel yapı-Haydar Meriç cinayeti
Paralel yapı-15 Temmuz (2016) 'TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimine açılan davalar'
Paralel yapı-Fenerbahçe/Şike soruşturması
Paralel yapı-Ses kayıtları
Paralel yapı-Hanefi Avcı'nın cemaat iddiaları
Paralel yapı-Sabri Uzun'un cemaat iddiaları
Paralel yapı-28 Şubat süreci
Paralel yapı-Kaset olaylarıyla bağlantısı
Paralel yapı-Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasti
Paralel yapı-1990 Uğur Mumcu vd. Laiklik suikastleri soruşturmasında kumpas
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
Paralel yapı-15 Temmuz askeri darbe girişimindeki rollerini saptırma gayretleri
Paralel yapı-Yargılandıkları davalarda Fetö'nün terör örgütü olduğunu kabul etmeyen sanıklar
Paralel yapıya karşı devlet kurumlarının attığı adımlar
Paralel yapı-Deşifreyi ve soruşturmaları engelleme çabaları
Paralel yapı-Kamikaze tahliye girişimleri
Paralel yapı-Teslim olmayıp saklanan ya da yurtdışına firar eden şüpheliler
Paralel yapıya dair hukuki deliller
Paralel yapı mensuplarından gelen itiraflar
Paralel yapı-Suç duyuruları
Paralel yapı-Abdullah Harun
Paralel yapı-Dış ülke bağlantıları
Paralel yapı-Vatana ihanet
Paralel yapı-Misyonerlik/Dinlerarası Diyalog Bağlantıları
Paralel yapı-İslami açıdan sapkın görüşleri
Paralel yapı-Fetullah Gülen'in bedduaları
Paralel yapı-Örgüt mensuplarının intiharları
Paralel yapı konulu kitaplar
Paralel yapı konulu filmler
Paralel yapı bahanesiyle kontrgerilla yapılanmalarının gözden kaçırılma çabaları ... (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=10206    yazdır/print

ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
66.001.124