Bir hafta sonra, 15 Nisan 2017'de yapılacak anayasa değişikliği referandumunda inanılmaz olaylar yaşanıyor. Batı dünyasında, devletlerin korumasında skandal şekilde 'Hayır' kampanyaları yürütülüyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı nefret körükleniyor. Ancak bu durumun abartı olmadığını, Batının planlı bir tavır gösterdiğini ispatlayan benzer gelişmeler daha önce de yaşandı. 3 yıl önce, 2014'teki cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi sürecinde yaptığımız özel bir haberimiz bugüne adeta ışık tutuyor. Şaşırtıcı benzerlik görülüyor.
09.04.2017 11:17 Bir hafta sonra, 15 Nisan 2017'de yapılacak anayasa değişikliği referandumunda inanılmaz olaylar yaşanıyor. Batı dünyasında, devletlerin korumasında skandal şekilde 'Hayır' kampanyaları yürütülüyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı nefret körükleniyor. Evet kampanyaları düzenlenmesine engel çıkarılırken, hayır için çeşitli destekler veriliyor. PKK terör örgütünün yürüyüş yapmasına, liderlerinin uydu üzerinden halka açık propaganda yapmasına, hatta pankartlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a silah doğrultarak suikast tehditleri yöneltmelerine 'tepkilerin demokratik yolla gösterilmesi ve fikir özgürlüğü' gerekçesiyle izin veriliyor. Evet kampanyası için ülkeye gelen Türk yetkililerin ülkeye girişlerine ve kendi toprağı sayılan konsolosluk binasına gidişlerine izin verilmemesiyle yetinilmiyor, köpek ve polislerle üzerlerine yürünüyor. Düşmanca tavır en çirkin şekliyle gösteriliyor. Belki de istenen bu. Bir gövde gösterisi. Küçümseme. Bu referandumun en çok hatırlanacak yönlerinden biri belki de Batının bu 'açık tavır' skandalı olacak. Bu düşmanca tavrı, PKK ve Fetö'ye açık şekilde destek vermelerinde, 15 Temmuz'daki darbe girişimine ses çıkarmamalarında da görmek mümkün. Ancak arşivlerimizde rastladığımız 3 yıl önceki bir haberimiz, bu durumun yeni olmadığını, daha önce de yaşandığını gösteriyor. Bu defaki durumun sadece var olan tavrın açığa dökülmesi olarak yorumlanmasını gerektiriyor. 3 yıl önce, 2014'teki cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi sürecinde yaptığımız özel bir haberimiz bugüne adeta ışık tutuyor. Şaşırtıcı benzerlik görülüyor.
İşte o ÖZEL haberimiz: (http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5980)
Spiegel Kazim nereye gitti?
Soma İçin Erdoğan'a 'Cehenneme Git' diyen Alman Der Spiegel dergisi muhabiri Hasnain Kazim, kamuoyunda tepkilerin giderek çoğalması üzerine Türkiye'yi terketti. Spiegel, 'Birkaç günlüğüne can güvenliği için Kazim'i Türkiye'den dışarı çıkardık' açıklamasını yaptı. Öte yandan Alman medyasında son günlerde giderek yoğunlaşan şekilde Erdoğan düşmanlığı kampanyası yürütülüyor. Başbakan Erdoğan'ı Nazi lideri Hitler'e açıkça benzeten haberler dahi yayınlanıyor. Spiegel dergisi bir adım daha ileri giderek Türkiye ile ilgili haberlerini Türkçe vermeye başladı. Gittikçe yayılan karalama kampanyasının Türkiye'de 3 ay sonra gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bağlantılı olduğu ileri sürülüyor. Başbakan Erdoğan'ın Almanya'daki Türkler arasında çok sevildiği biliniyor. İşte buradan hareketle derin Alman devletinin harekete geçtiği ve Ağustos ayında Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Almanya'dan oy kullanabilecek olan ve Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesinde oldukça kritik bir rol oynaması beklenen yüzbinlerce Türk işçisinin Başbakan Erdoğan aleyhine dönmesini amaçladığı iddia ediliyor.. Öte yandan Alman medyası ile vakıf ve siyasetçilerinin başını çektiği Batı'nın Soma maden faciasına yakın ilgisi Gezi olaylarında da gözlenmişti. Yayıncılık faaliyetinin de ötesine geçen derin faaliyetler, Taksim Gezi olaylarına somut destek ve hatta Hatay'daki Gezi eylemlerine katılımcı sağlamak için para dağıtmaya kadar varmıştı. Bu olay üzerine düzenlenen operasyonda biri Alman diğeri İngiliz iki yabancı vakfa baskın yapılmış, gözaltılar yaşanmıştı. Savcılık ifadelerinin ardından yabancı uyruklu kişiler sınır dışı edilmiş, evlerde bulunan çok miktarda paraya el konulmuştu.. Diğer yandan konuyla yakından bağlantılı bir başka konuda aylardır hiç bir gelişme yaşanmaması tepki çekiyor. Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle aylar önce suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusunda ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi olaylarına aktif destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyor, bu vakıflar hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması talep ediliyordu. Suç duyurusunu yakından takip ettiklerini belirten Platform, daha önce basına bir kaç kez dile getirdikleri şüphelerinin giderek güçlendiğini vurguladılar. Buna göre; dilekçeyi 2 Aralık 2013'te ilk kez teslim etmek istediklerinde savcının dilekçede Koç grubunun da suçlanmakta olduğunu dile getirdiğini ve dilekçeyi almaktan imtina ettiğini, kendilerinin de bunun üzerine dilekçeyi Başsavcıvekili Oktay Erdoğan'a elden teslim ettiğini dile getirdiler. İlerleyen süreçte paralel yapılanmaya ve bu yapılanmanın yargıda etkin şekilde örgütlenmiş olduğuna ve yine Koç grubunun da bu yapılanmayla bağlantı olduğuna ve ayrıca paralel yapılanmayla bağlantılı olduğu iddia edilen Savcı Muammer Akkaş'ın, Koç grubunun Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantısına dair bir soruşturmayı cemaate menfaat karşılığı sürüncemede bıraktığına dair iddianın gündeme gelmesi üzerine 15 Ocak 2014'te bir kez daha basın açıklaması yaptıklarını, dilekçelerinin paralel yapılanma uzantılarınca engellendiğine dair şüphelerini aktardıklarını belirttiler. Bu haberimiz üzerine görüşlerine başvurduğumuz Platform yetkilileri, çok sayıda somut delillere rağmen aylardır soruşturma başlatılmamasının şüphelerini giderek güçlendirdiğini ve dilekçenin örtbas edilmesine izin vermeyeceklerini vurguladılar.
21.05.2014 15:15 Alman medyasında son günlerde skandal derecede Erdoğan düşmanlığı yapılmaya başlandı. Planlı şekilde yapıldığını düşündüren Erdoğan aleyhtarlığı kampanyasının son örneklerinden biri Soma'da meydana gelen maden kazası üzerine Alman Der Spiegel dergisinden gelmişti. Spiegel muhabiri Hasnain Kazim, skandal Soma haberinde Başbakan Erdoğan için 'Cehenneme git Erdoğan' başlığını kullanmıştı. Ancak Türkiye kamuoyunda giderek çoğalan tepkiler üzerine yer değişikliği yapan kişi Erdoğan değil Kazim oldu. Der Spiegel, muhabirini güvenlik gerekçesiyle Hamburg'a çektiğini duyurdu. Edep sınırlarını aşan haberlerin sahibi Spiegel'in Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Florian Harms, Zeit'a yaptığı açıklamada muhabirlerini birkaç günlüğüne Hamburg'a çekeceklerini belirtti.
ALMAN LAWRENCE
Hint asıllı gazeteci Hasnain Kazim, Alman Lawrence olarak da adlandırılıyor. Almanya'daki Türkiye ve Erdoğan aleyhindeki tüm haberlerde onun imzasının olduğu belirtiliyor. Kazim, aynı zamanda Alman vatandaşı ve Alman gazeteci olarak da biliniyor. Hamburg'da siyaset bilimi okuyan Kazim, Alman donanmasında subay öğrenci iken okuldan ayrıldı. Der Spiegel Online'de çalışan Kazim, 2009-2013 yılları arasında yine aynı gazetenin Güney Asya editörlüğünü gerçekleştirdi. Ağustos 2013′ten bu yana ise Der Spiegel'in İstanbul (Türkiye) temsilciliğini yürütüyor.
SPIEGEL'DEN SEÇİCİ HABERCİLİK!
Soma maden faciası ile birlikte özellikle son günlerde Başbakan Erdoğan'a yönelik ilginç haberleri Almanya'ya servis eden Der Spiegel dergisinin İstanbul temsilcisi Hasnain Kazim dikkat çekiyor. Geçtiğimiz gün servis edilen ‘Cehennem'e kadar yolun var' haberi büyük tepki toplamıştı. Almanya'da bazı basın kuruluşları bilinçli olarak Başbakan Erdoğan'a yönelik karalayıcı yayımlarını sürdürürken bu süreçte en dikkat çeken isim ise Der Spiegel'in İstanbul temsilcisi Hasnain Kazim…
Daha önce Türkiye'de yaşanan bazı olayları Der Spiegel dergisi ve internet sitesinde (online) ilginç başlıklarla sunan gazeteci Kazim son olarak Soma'da yaşanan maden faciasını fırsat bilerek Başbakan Erdoğan'a akıl almaz ithamlar ve hakaretlerde bulunuyor. Bir başka ilginç tarafı ise Türkiye'de gerçekleşen olumlu olayları servis etmemesi. Örneğin Marmaray projesi…
Bir kaç gün önce ‘Cehenneme kadar yolun var Erdoğan‘ diye manşet atan der Spiegel, şimdi de Türk okuyuculara ulaşmak için Almanca İnternet sayfasında Türkçe çevirili haberler vermeye başladı. Bu çevirileri ise bizzat Hasnain Kazim yapıyor. Der Spiegel İstanbul temsilcisi Hasnain Kazim adlı gazetecinin bildirdiklerine dayanarak yapılan haberler aynı şekilde devam ederken akıllarda soru işaretleri çoğalıyor.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM KAMPANYASI
Örneğin verilen son bir haber, Başbakan Erdoğan'ın istenmemesi ve tüm eleştirilere rağmen Almanya'ya gelmekte ısrar ettiği ifade ediliyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Almanya'da yaşayan Türkler kendi ülkelerinden oy kullanabilecek. Bu durumu da kullanmak isteyen dergi ‘Erdoğan güç kalmak istiyor', ‘Burada yapacağı konuşma hakkında bilgi verilmiyor' şeklinde haberler hazırlıyor! Öte yandan maden kazası sonrası Erdoğan'a verilen desteğin azaldığını gücünü kaybettiği iddiaları ortaya atılıyor. Bu şekildeki taraflı haberlerle Ağustos ayında Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Almanya'dan oy kullanabilecek olan ve Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesinde oldukça kritik bir rol oynaması beklenen yüzbinlerce Türk işçisinin Başbakan Erdoğan aleyhine dönmesinin amaçlandığı anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan Almanya'daki Türkler arasında çok seviliyor.
17 ARALIK SÜRECİNDE DE AYNI HABERLERİ POMPALADILAR
17 Aralık sürecinde de muhabiri tarafından gönderilen bilgilerle ilginç haberlere imza atan Der Spiegel, “Erdoğan istifa etmemek için direniyor” başlıkları ile çıkmıştı. Haber yorumunda ise; Erdoğan'ın istifa etmesi gerektiğini, Yaralanmış Sultan'ın son mücadelelerini gösterdiğini belirtmişti. Ayrıca Başbakan Erdoğan'ın ABD'yi de karşısına aldığını Mart ayında gerçekleşen seçimlerde yönetimi kaybedeceğini yazmış, bu şekilde temennisini açıkça haberlerine yansıtmıştı.
Spiegel bir diğer haberinde ise (17 Aralık süreci sonrası) Türkiye'de yüzbinlerce insanın sokaklara indiğini, eylemler yaparak hükümeti istifa ettirmeye çalıştığını yazmıştı.
Sadece Spiegel dergisi değil diğer Alman medyası da Gezi sürecinde Başbakan Erdoğan hakkında bir gazeteciye yakışmayacak ölçüde hakaretler içeren haberler yapmıştı.
Alman medyası ile vakıf ve siyasetçilerinin başını çektiği Batı'nın Gezi olaylarına yakın ilgisi sadece yayıncılık alanında kalmamıştı. Gezi olayları sürecinde Alman medyasında Türk hükümeti ve başbakanına ağır hakaretler edilmesinin yanında, Alman Başbakanı Merkel'in Gezi olaylarına yönelik polis müdahalesinin G-8 toplantısında gündeme getirilebileceğini dile getirdiği ileri sürülmüş, Alman milletvekili Claudia Roth ise Gezi olaylarına bizzat katılarak destek vermişti.
Bu bilgilerin dışında basında dile getirilen bir iddiaya göre, Gezi eylemlerine katılan ya da destek veren güçlerle ilgili bir rapor hazırlanmış ve Başbakan Erdoğan´a sunulmuştur. Ayrıntıları AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu´nda da konuşulan rapora göre; 8 Alman vakfı protestoların bitmemesi için eylemcilere kol kanat germiştir. Bu vakıfların eylemcilerin gıda sorunu yaşamaması için Taksim Meydanı´na sürekli yemek servisi yaptığı dile getirilmiştir.
Gezi olaylarına yabancı uyrukluların katıldığı da bir başka gerçektir. Bu durum halen yürütülen ve bir kısmı davaya dönüşen Gezi soruşturmalarında yer alan yabancı uyruklu sanıklardan da anlaşılmaktadır. Kendi ülkelerindeki, örneğin Gezi olaylarından kısa süre önce İngiltere ve ABD'de gerçekleşmiş olan çok daha sert polis müdahalesine karşı sessiz kalan bu kişilerin Türkiye'deki olaylarda aktif şekilde yer almaları, Aralık 2013'te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen, 'Yasak olmasına karşın yabancı vakıfların Türkiye'de siyasete nüfuz etmeye çalıştıkları' şikayetini içeren suç duyurusuna temel teşkil eden yabancı bir yapılanmanın işi olduğu şüphesini güçlendirdiği görülmektedir.
-Hatay'da iş üzerinde yakalandılar-
Daha somut bir bulgu ise Hatay´da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gezi eylemcilerine para dağıttığı ihbarı üzerine 2013 Temmuz ayı başında biri Alman diğeri İngiliz iki yabancı vakfa baskın yapılmış, üyeleri gözaltına alınmıştı. Hatay´da Gezi Parkı eylemlerini provoke ettiği iddia edilen Alman yardım kuruluşu Arche Nova üyelerinin kaldığı eve operasyon düzenlendi. Maliye eski Bakanı Zekeriya Temizel´in kızı Selin Temizel´in aralarında bulunduğu 5 kişi gözaltına alındı.
Operasyon e-posta ihbarıyla başladı. İhbarda, bazı yabancıların kiraladıkları evde eylem organize ettiği ve göstericilere para dağıttığı ifade edildi. Selin Temizel ile Alman Natia S, İrlandalı Simon B, Arap uyruklu Usame H. ve Sinan G, casusluk suçlamasıyla gözaltına alındı. Savcılık ifadelerinin ardından yabancı uyruklu üç kişi sınır dışı edildi. Evde bulunan 50 bin dolar, 70 bin euro ve 50 bin liraya el kondu. Ele geçirilen dokümanlarda Hatay´da yaşayan Nusayrilere ilişkin bilgiler olduğu belirtildi.
YALANCILIKTA ALMAN-İNGİLİZ REKABETİ
Öte yandan Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümetine yönelik dış kaynaklı karalama kampanyası sadece Almanya ile sınırlı değil. Almanya; medyası, vakıf ve siyasetçileri ile başı çekse de başka ülkeler de var. Ağızları Alman medyası kadar bozuk olmasa da İngiltere ve ABD'de de tarafsız habercilikle alakası olmayan benzer karalama faaliyetleri gözleniyor. Soma faciasında bunun bir örneği yaşandı. Gezi olaylarında 'Müftü karısıyım' diyerek başına bir örtü geçirip provokasyon yapan CHP'li Gül Taşlı Cenal vakasının aynısı Soma'da yaşandı.
BBC Türkçe muhabiri Rengin Arslan'ın görüntülediği iki kadın ölen madenci eşleri diye sunuldu. 'Soma'daki mezarlıkta dua etmeye geldiler' diye lanse edildi, iki kadının AK Parti'nin 'işten çıkarma tehdidiyle' oy topladığı iddiaları gündeme getirildi.
Ancak videodaki kadınların, 1 Mayıs eylemlerinde çekilen fotoğrafları sosyal medyaya düştü. Aynı kadınlar, Gezi olaylarının hemen ardından türeyen Duran Adam eylemlerinde görüntülenmişti. Hatta kadınlardan biri, Duran Adam eylemini başlatan kişi ile fotoğraf bile çektirmişti.
YABANCI VAKIFLARA SUÇ DUYURUSU NE OLDU?
Öte yandan konuyla yakından bağlantılı bir başka konuda aylardır hiç bir gelişme yaşanmaması tepki çekiyor. Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu. 2 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusu konusunda 6 aydır hiç bir gelişme yaşanmadığı dile getiriliyor. Oysa suç duyurusu dilekçesinde çok somut delillere yer veriliyordu. Suç duyurusunda ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi olaylarına aktif destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyordu. Yabancı vakıfların Ergenekon davası sürecinde de gündeme geldiğine somut bulgularla dikkat çekilen suç duyurusunda, hem yasadışı faaliyette bulunmakla suçlanan yabancı vakıflar, hem de o vakıflarla bağlantıları gündeme gelen CHP'li yöneticiler hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması talep ediliyordu. Suç duyurusunda, yabancı vakıfların Türkiye'de bu şekilde yasadışı faaliyet gösterdiği ve ülke siyasetine yurtiçindeki şubeleri aracılığıyla dışarıdan etki etmeye çalıştığı şüphesinin bir benzerinin Mısır'da da gündeme geldiği ve yürütülen soruşturma ve dava ile bu şüphenin ispatlandığı, çok sayıda yabancı vakıf görevlisinin hapis cezası aldığı hatırlatılıyordu.
Suç duyurusuyla ilgili sessizliğin nedeni anlaşılamıyor. Aslında bu konuyla ilgili Adalet Platformu yetkilileri endişelerini daha önce bir kaç kez dile getirmişlerdi. Kendileriyle görüştüğümüz yetkililer endişelerinin devam ettiğini, dilekçenin akıbetiyle ilgili hiç bir bilgi alamadıklarını dile getiriyorlar. Suç duyurularının örtbas edilmesine asla izin vermeyeceklerini ve her fırsatta konuyu gündeme getireceklerini belirten Platform yetkilileri, endişelerini gerekçeleriyle bir kez daha dile getirdiler.
Buna göre; suç duyurusu dilekçesini ilk olarak 2 Aralık 2013 tarihinde Çağlayan Adalet Sarayı'nda nöbetçi Cumhuriyet Savcısı İ.U.'ya teslim etmek istediklerini belirten Adalet Platformu, Savcının dilekçeyi almaktan kaçındığını, bunun üzerine dilekçeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Oktay Erdoğan'a elden teslim etmek zorunda kaldıklarını dile getirdi. Müracaat savcısının işi yokuşa sürdüğünü o gün basına da açıkladıklarını belirten Platform, 2013 Aralık ayı içinde başlayan ve giderek yoğunlaşan Gülen liderliğindeki paralel devlet yapılanmasının özellikle yargı ve emniyet içinde yoğun şekilde örgütlendiği ve paralel yapılanmanın Koç grubuyla bağlantılarının somut delillerle ortaya çıkması üzerine basına bir kez daha açıklama yaptıklarını ve önemli bir ayrıntıya dikkat çektiklerini dile getirdiler. Buna göre; suç duyurusunu ilk kez vermek istedikleri müracaat savcısının, yabancı vakıflarla ilgili suç duyurusu dilekçesinde Mustafa Koç'un da suçlanmakta olduğuna dikkat çektiğini ve edindikleri izlenime göre bu nedenle dilekçeyi almaktan kaçınmış olabileceğini düşündüklerini belirttiler. Platform, 25 Aralık 2013'teki yolsuzluk operasyonunu başlatan ve paralel yapılanmayla bağlantılı olduğu iddiaları dile getirilen Savcı Muammer Akkaş'ın Koç grubunun Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantısına dair bir soruşturmayı cemaate menfaat temini karşılığında sürüncemede bıraktığına dair basında çıkmış olan haberleri de hatırlattı ve şunu belirtti: 'Yabancı vakıflarla ilgili suç duyurumuzla ilgili aylardır hiç bir gelişme yaşanmaması üzerine dilekçemizin yargıdaki paralel yapılanma uzantılarınca örtbas edilmiş olabileceği şüphesini bir kez daha dile getirmek ve buna izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.'
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
2017 anayasa referandumu haberlerimiz
(09 Nisan 2017, 11:17)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: