Aharun.8m.net|Kontrgerilla.com|HaberKanal.net|Haberver.in .. Terör, derin/paralel devlet, kontrgerilla ve bağlantılı konularda 2001'den beri yayındayız
DSİP, EMEP, ÖDP, SDP, TKP, Yeşiller Partisi, Sosyalist Part, Halkevleri, SEH.. DSİP: Darbelere dur demek sosyalistlerin görevidir. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) Genel Başkanı Doğan Tarkan: Sosyalistler bir önkoşul olarak özgürlüklerden yanadır ve darbelere karşıdır. Seçilmiş yönetimleri, onları devirmeye çalışanlara karşı savunurlar. Bu olmazsa olmaz bir koşuldur.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) Genel Başkanı Doğan Tarkan: Sosyalistler bir önkoşul olarak özgürlüklerden yanadır ve darbelere karşıdır. Seçilmiş yönetimleri, onları devirmeye çalışanlara karşı savunurlar. Bu olmazsa olmaz bir koşuldur.
Solun solu Ergenekon´a nasıl bakıyor
13 Haziran 2007´de Ümraniye`de bir gecekonduda bulunan el bombalarının Cumhuriyet Gazetesi`ne atılan bombalarla ilişkili olduğunun anlaşılmasının ardından başlayan Ergenekon operasyonu 12. dalgaya kadar ulaştı. Başlangıçta ulusalcı derneklerle ve düşük rütbeli askerlerle başlayan gözaltılar yüksek rütbeli subaylara kadar uzandı. Bugün 2003-2004 darbe girişimi iddialarından Danıştay davasına; Susurluk´tan faili meçhul cinayetlere kadar Türkiye tarihinin karanlıkta bırakılmış pek çok önemli hadisesi davanın kapsamı içerisinde. Dava bütün Türkiye siyasetini etkiler ve taraf olmak zorunda bırakırken Sosyal demokrasinin daha solunda kalan siyasi parti ve yapılar da bunun dışında kalamadı. Bazıları Ergenekon davasını Türkiye´deki askeri vesayetin geriletilmesi için İtalya´daki Gladio operasyonu benzeri bir fırsat olarak görürken bazıları ise cumhuriyetin çağdaş kazanımlara yönelik gerici bir girişim olarak niteledi. Biz de solun solunun Ergenekon davasına nasıl baktığını size kısaca onların dilinden aktarmak istedik.
Ergenekon davası uzun süredir Türkiye´de gündemin belirleyicisi. Birçok sorun Ergenekon davası ile bağlantılı. Ergenekon davası iki düzeyde ele alınmalı. Birinci düzey, bir süredir şimdi bir kısmı emekli olmuş bazı generallerin darbe girişimlerinin yargılanmasıdır. İkinci düzey ise devlet içinde daima var olmuş olan bazı gizli ilişkilerin ve örgütlenmelerin bir kısmının ortaya çıkması ve yargılanmasıdır. Bu iki düzey zaman zaman iç içe geçmektedir çünkü devlet içindeki gizli örgütlenmeler darbeye yardımcı olmaya çalışmışlardır ve çalışmaktadırlar.
Türkiye´de darbe tehdidi Ergenekon davası sonuçlanmadan ve ardından veya onunla birlikte daha önceki darbelerin sorumluları yargılanıp cezalandırılmadan ortadan kalkmayacaktır. Asker ve sivil bürokrasinin bir kısmı kendilerini Türkiye Cumhuriyeti´nin sahibi olarak görmektedir. Bu bürokrasi AKP hükümetini kendi iktidarına karşı bir tehdit olarak görmektedir. Daha önce de Menderes´in Demokrat Parti´sini tehdit olarak görmüşler ve toplumun çoğunluğunun iradesine aldırmadan darbe yapmışlardı.
Bugün de bazı generaller darbeler planlıyor. Planladıkları darbelere meşruiyet kazandırmak için bir yandan Cumhuriyet mitingleri gibi kitle gösterileri düzenlettiler, diğer yandan bir dizi terör eylemi gerçekleştirdiler. Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Danıştay saldırısı, Trabzon´da bir Hıristiyan rahibin öldürülmesi, Malatya´da misyonerlerin katli ve nihayet Hrant Dink´in öldürülmesi. Bunlar bilebildiklerimiz.
Kimileri darbe girişimini küçümsüyor ya da yok sayıyor. Ama artık en azından dört darbe girişiminin planları ortaya çıktı. Sayısız silah ve cephane ele geçirildi. Artık bir kısım solcunun daha önce söylediklerinin hiçbir değeri ve inandırıcılığı kalmadı. Bazı solcular Ergenekon davasını AKP´nin darbesi olarak görüyordu, yargılananlara isnat edilen suçlamaları yok sayıyordu, iddiaları ?fasa fiso? diye yorumluyordu. Bazıları da ?Yesinler birbirlerini? diyerek aslında Ergenekon davasının iddianamesini bütünüyle reddedenlerin yanına düşüyordu. Bu tür solcuların hepsi Ergenekon davasının sanıklarının avukatlığını yapıyor.
Ergenekon davası tüm toplumda da, solda da büyük bir yarılma oluşturdu. Dava bitip darbeciler mahkum olana kadar da bu ayrışma devam edecek. Toplumun büyük çoğunluğu darbelere karşı tutum aldı, Ergenekon davasının darbecileri yargılamasını destekliyor. Aralarında bazı solcuların da olduğu küçük bir azınlık ise davayı küçümsüyor ya da karşı devrim olarak tanımlıyor.
Bütün bu süreçte Ergenekon davası ağır bir baskı altında. Bazen generallerin tutukluları ziyareti biçiminde, bazen bazı solcuların ve bazı sendikacıların tutumları ile, bazen İlhan Selçuk veya Türkan Saylan gibi kişilerin etrafında koparılan fırtına ile dava baskı altına alınmaya çalışılıyor.
Sosyalistler bir önkoşul olarak özgürlüklerden yanadır ve darbelere karşıdır. Seçilmiş yönetimleri, onları devirmeye çalışanlara karşı savunurlar. Bu olmazsa olmaz bir koşuldur.
Biz, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) olarak bu nedenle 28 Şubat dahil bütün darbelere karşı çıktık. Geçtiğimiz sene 21 Haziran günü İstiklal Caddesi´nde ?Darbelere dur de? gösterisini düzenledik. Önümüzdeki dönemde de Ergenekon davasının sonuna kadar gitmesi ve tüm darbecilerin ve yandaşlarının yargılanması için aktif olarak mücadele edeceğiz. İşçi ve emekçilerin, bu toplumun büyük çoğunluğunun gözünde, Ergenekon davasına karşı tutum alanların hiçbir değeri kalmayacaktır ve herkes bu tutumlarının sonuçlarına katlanacaktır. ( Radikal)
Doğan Tarkan- Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, DSİP Genel Başkanı, http://www.dsip.org.tr
EMEP: Tasfiye edenle edilen arasında fark yok
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Kamil Tekin: Tasfiye edilenlerle, tasfiye edenler arasında fikri gericilik ve emperyalizm işbirlikçiliği açısından bir fark yoktur. Bizim kaygımız suçluların az ceza alacağı ve yargılanması gereken pek çok kişinin de hiç gün yüzüne çıkmamasıdır.
?Bugüne kadar ortaya çıkan delillerden anlaşıldığı kadarıyla; bazı kuvvet komutanları ve generaller 2002 ve 2004 de darbe yapmak istemiş. Fakat, yüksek komuta mevkiinde mutabakat sağlanamamış. Bazı generaller, bu darbeye ABD ve AB´nin karşı çıkacağı gerekçesi vd. nedenlerle karşı çıkmış. Darbeci generallerin bir kısmı bu kez emir komuta silsilesi içinde bir darbe yerine AKP´ ye karşı olanların geniş bir cephesini oluşturarak ve terör eylemleri ile darbe koşullarını oluşturarak AKP´ nin 28 Şubat´taki gibi hükümeti bırakması ya da terör ortamını gerekçe göstererek ordunun darbe yapmasını hedeflemiş. Bu gelişmelerde politikacılar, istihbarat örgütleri, politikacılar vb. tarafından biliniyormuş. AKP karşıtı bir cephe oluşturulması ise açıktan gerçekleştirilmeye çalışıldı.
Ergenekon Operasyonu´na 2007´de başlanıldı. Bunun birkaç nedeni var. ABD, AB, TÜSİAD ve diğer patronlar AKP Hükümeti´nin devrilmesini istemedi. Ordunun içindeki bazı generaller darbecileri maceracı olarak değerlendirdi. Darbeciler AKP´ ye karşı ABD, AB ve TÜSİAD´ın da hoşlanacağı bir alternatif oluşturamadılar. Bu durumda medyanın önemli bir bölümü, daha öncekilerden farklı olarak, darbecileri desteklemedi.
Ergenekon Operasyonu; Ergenekon, Kontrgerilla, Derin Devlet vb. isimlerle anılan gizli örgütlenmeyi tasfiye etmiyor. Bu gizli örgütlenmenin kontrolden çıkmış ve darbecilerle işbirliği yapan kesimi tasfiye ediliyor. Fakat, bu tasfiye sırasında çok dikkatli davranılıyor. Mümkün olduğu kadar ordu ve diğer devlet kurumları yıpratılmamaya çalışılıyor. Ayrıca, söz konusu yapılanma içindeki herkesin üzerine gidilmiyor.
Ergenekon savcılarının ve polisin operasyonlar sırasındaki yöntemleri insan hakları ve hukuk kurallarına aykırı. Fakat, bu tür yöntemler ilk kez Ergenekon sanıklarına uygulanmıyor. Bütün siyasi ve gayri siyasi soruşturmalar böyle yapılıyor. Ergenekon Operasyonu´nun çok göz önünde olması ve bazı sanıkların ünlü kişiler olması nedeniyle, hatta azami dikkat gösteriliyor. Maalesef Türkiye´de yıllardır, soruşturma ve yargılama yöntemleri Ergenekon Davası´ndaki gibi, hatta daha da kötü.
Biz, Emek Partisi olarak, Ergenekon sanıklarının tamamına yakınının masum (elbette masum olup olmadıkları yargılama sonunda ortaya çıkacak ve hukukun genel ilkesi yargılama sonuna kadar herkes masumdur ama...) olduğuna inanmıyoruz. Pek çoğunu, daha önceden eylemleri ve düşünceleri nedeniyle tanıyoruz. Bazılarının dediği gibi ?yurtseverlerin?, ?cumhuriyetçilerin? tasfiyesi falan söz konusu değildir.
Tasfiye edilenlerle, tasfiye edenler arasında fikri gericilik ve emperyalizm işbirlikçiliği açısından bir fark yoktur. Bizce, bu kişiler yargılanmayı çoktan hak etmişlerdi. Bizim kaygımız, Ergenekon davasında yargılanan pek çok sanığın hak ettiğinden daha az ceza alacağı, biz kısmının ceza almadan kurtulacağı ve yargılanması gereken çok sayıda asker, sivil bürokrat, politikacı vb. ise yargılanmayacağı üzerine.
Binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği ve pek çoğunun faillerinin bilindiği ya da tahmin edildiği bir durumda, bunların üzerine gidilememesi, bu eylemlerin faillerinin yargılanması sürecinde asker ve sivil bürokrasinin, dolayısıyla devletin korunması kaygısı ya da yöntemine hayır diyoruz. Suç işleyen kim olursa olsun, ünvanına, mevkiine, geçmişine vs. bakılmadan yargılanmalı ve suçu sabit görülürse cezalandırılmalı. Örneğin Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Necdet Menzir, Hayri Kozakçıoğlu, Erkan Ünal, Doğan Güreş, Mehmet Eymür vd. yargılanmadan 1992-1996 yılları arasındaki yasa dışı eylem ve fiillerin faillerini yargıladık diyebilir misiniz?
Yukarıda söz ettiğimiz hususlardan da anlaşılacağı gibi, Ergenekon Operasyonu´nun, ?askeri vesayet? diye bazılarınca adlandırılan, askerlerin devlet yönetimindeki yerinin değiştirilmesi ile ilgisi bulunmamaktadır. AB´ye girme sürecinde, askerlerin pozisyonu ile ilgili bazı yasal değişiklikler yapılmıştır ve askerler görünüşte biraz geriye çekilmiştir ama bu durum sivil iradenin, hükümetin askerler üzerinde etkinlik oluşturduğu anlamına gelmemektedir. Türkiye´ nin yıllardır en önemli ve egemen güçlerce çözülemeyen üç sorunu; Kürt Sorunu, Kıbrıs Sorunu, Dincilik Sorunu konularında hala askerlerin dediği olmaktadır. Hala, askerler kendi işlerine hükümet ya da TBMM´yi karıştırmamaktadır.
Demokratikleşme konusunda ilerleme, şimdiye kadar olduğu gibi demokrasi güçlerinin mücadelesi ve baskısı ile olacaktır. Bizler sürekli ?daha fazla demokrasi?, ?daha fazla özgürlük? için AKP Hükümeti´nin ensesinde olacağız. Gidilebildiği kadar geriye gidilerek, bütün katillerin, işkencecilerin, halk düşmanlarının, soyguncuların vb. yargılanmasını ve cezalandırılmasını talep edeceğiz.? ( Radikal)
Kamil Tekin - Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı, http://www.emep.org
ÖDP: AKP marifetiyle demokrasi geleceği fikri ham hayaldir
Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu: Ergenekon soruşturması etrafında oluşan toz bulutuna baktığımızda, esasen ABD´nin içinde yer aldığımız bölgeye dönük planlarına uygun bir yapılanmanın inşa edilmeye çalışıldığını görürüz
Türkiye´de siyaset, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte milliyetçi/devletçi kesimler ile liberal çevreler tarafından da desteklenen muhafazakar/dinci kesimler arasında derin bir yarılmaya uğramıştır. Bu iki kampın düzeniçi iktidar kavgasına özgü argümanları, muhtelif düzeylerde sol içinde de ideolojik etki alanları oluşturmuştur. Hiç kuşkusuz bunda, solun özellikle 90´lardan sonra içine girdiği ideolojik kriz ve kafa karışıklığının payı büyüktür. Solun bir kısmı içe kapanmacı, geleneksel devlet merkezli ve milliyetçi bir siyaset anlayışına savrulurken, bir diğer kısmı ise bugün AKP´den demokratikleşme beklentisi içine girmiştir.
ÖDP ise büyük güçlere dayanmadan siyaset yapmayı ilke edinen; devletten, sermayeden, cemaatlerden bağımsız; anti-kapitalist, anti-emperyalist, enternasyonalist bir sosyalist çizginin temsilcisidir. Bu mercekten Ergenekon soruşturması etrafında oluşan toz bulutuna baktığımızda, esasen ABD´nin içinde yer aldığımız bölgeye dönük planlarına uygun bir yapılanmanın inşa edilmeye çalışıldığını görürüz. Türkiye için öngörülen siyasi rolü üstlenecek başlıca güç, -en azından bugüne kadar- AKP´dir. Türkiye Cumhuriyeti´nin köklü ve yerleşik dış politika geleneklerine aykırı düşen dayatmalar ile AKP´nin özellikle muhafazakar tabana yönelik ´ideolojik´ tavırları bir kenara bırakılacak olursa, siyasi ve ekonomik alanda ABD politikalarıyla dikkate değer bir uyum döneminden geçilmektedir. Bu noktada, ülkenin iç dinamiklerinin yanısıra, ABD ile yakın ilişki temelinde oluşan neoliberal-İslamcı akım, Soğuk Savaş döneminde oluşmuş askeri bürokrasi merkezli geleneksel devlet güçleri karşısında, iktidar mücadelesinde inisiyatifi ele geçirmiştir. ABD açısından, bugünün siyasi ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaklaşmış, dahası AKP´nin toplumu din esaslarına dayalı bir biçimde muhafazakarlaştırma politikaları karşısında, ?laik yaşam tarzını? tehlikede gören kesimlerin hassasiyetlerini kaşıyarak, sürece askeri müdahalede bulunmayı tasarlayan güçlerin tasfiyesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Öte yandan, AKP iktidarı ve ittifak halinde olduğu Fethullah Gülen cemaati ve onun özellikle polis ve yargı içindeki uzantıları, Ergenekon operasyonlarını, deyim yerindeyse miyadı dolmuş darbeci/militarist kesimlerin tasfiyesinden öte, okları farklı siyasi hedeflere yöneltmek için fırsat bilmektedir. Operasyonlar, halka karşı suç işlemiş, Susurluk döneminde teşhir olmuş isimlerle, demokratik ve sivil alanda AKP´ye muhalefet edenlerin aynılaştırılmasının bir aracı haline dönüştürülmek istenmektedir.
Liberal ve dinci basının yürüttüğü demagoji eşliğinde AKP karşıtı her türden muhalif Ergenekon soruşturmasının sanığı haline getirilebilmektedir. Bir yandan da polis gücüne dayanan bir korku ve baskı rejiminin temelleri atılmakta, potansiyel muhalefet güçlerine peşinen gözdağı verilmektedir. Halihazırdaki yasaların dahi hiçe sayıldığı, onbinlerce kişinin dinlendiği, devletin sızdırdığı bilgilerle özel hayatların gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına taşındığı muazzam bir korku ortamı giderek ülkenin iklimine hakim olmaktadır. İşte bu koşullar altında, süreci tanımlamaktan ziyadesiyle uzak aynı sığ soru tekrar edilip durulmaktadır: ?Darbeden yana mısın demokrasiden mi?? Böylelikle hukuk çerçevesinde sürmesi gereken bir dava zorla siyaset zeminine çekilmek istenmektedir. Türkiye´de sosyalistlerin, herhangi bir askeri darbe yanında yer alması düşünülemez. Böyle bir siyasi savrulma eşyanın tabiatına aykırıdır. Askeri darbeler, emekten yana güçlerin ezildiği, sermayenin çalışanlar üzerinde tahakkümünü güçlendirdiği, demokratik hak ve özgürlüklerin geriletildiği, buna karşı gericiliğin güç kazandığı, kök saldığı en karanlık dönemlerdir.12 Eylül dönemi bu tahlili doğrulayan en açık örnektir. Sosyalistlerin herkesten fazla demokrasiden yana olması gerekir. Bu nedenle gerçek demokrasinin bir sınıf meselesi olduğunu unutmadıkları gibi, düzen içinde kazanılmış demokratik hakların korunması ve genişletilmesi sorumluluğunun da farkındadırlar. Lakin bu, Ergenekon operasyonları bağlamında dile getirilen ?AKP marifetiyle demokrasi geleceği? ham hayaline karşı çıkmayacakları anlamına gelmez. Aksine, bu yersiz beklenti, neoliberal İslamcı hareketin kendi iktidarını tahkim etmesine, kendi derin devlet yapılanmasını oluşturmasına, ülkenin giderek totaliter bir rejime sürüklenmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. ( Radikal)
Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu, http://www.odp.org.tr
SDP: Pislikler halının altına süpürülüyor
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkan Yardımcısı Ecevit Piroğlu: Kürt sorununda demokratik çözüm yolunda gerçek adımları atabilecek emekçi halkların iradesi ortaya çıkıp politik arenada ağırlığını koymadan derin devletin derin örgütlenmeleri faaliyetlerine dün olduğu gibi yarın da devam edeceklerdir.
Türkiye tarihinde 6-7 Eylül (1955) olaylarından Kanlı Pazar´a, 1 Mayıs 1977 öldürümlerinden Kahramanmaraş faşist katliamına, Sivas´tan Gazi olaylarına, Newroz saldırılarından binlerce ?faili meçhul?e ve Şemdinli´ye, Susurluk´tan Ergenekon´a her tür ?karanlık? işin arkasında, provokatif psikolojik harp taktikleri uygulayan ve kontrgerilla olarak bilinen devlet içindeki gizli örgütlenme vardır. İkinci Dünya Savaşından sonra CIA tarafından NATO ülkelerinde ve ABD´ye bağımlı ülkelerde ?Özel Harp Dairesi (ÖHD)?, ?Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)? vb. adlarla oluşturulan bu derin devlet örgütlenmesi soğuk savaş boyunca ?Sovyet yayılmasını önlemek? gerekçesiyle, aslında bu ülkelerdeki devrimci ve sosyalist hareketlerin engellenmesi ve bastırılması için faaliyet gösterdi. Türkiye´de de 1960´lar ve 70´ler boyunca işçi sınıfı hareketine ve sosyalist harekete karşı pasifikasyon faaliyetlerinin, 80´lar ve 90´lar boyunca da Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın başlıca öznesi oldu.
Ergenekon yargılaması, bu örgütlenmenin kısmen denetim dışına çıkan, kısmen deşifre olan bir kesiminin Genelkurmay´la ve ABD ile mutabakat halinde tasfiye edilmesidir. Ergenekon çuvalına doldurulanların bir bölümü bu kirli savaşın, devlet gücüyle donatılmış meçhul olmayan failleridir ama Ergenekon iddianameleri devlet adına işlenen bu suçların yanına yaklaşmamakta, bu yapılanmayı devletle ilişkisiz bir yapılanma olarak göstermek için özel bir gayret sarfetmekte, öte yandan AKP hükümetinin, muhalefetinden rahatsızlık duyduğu hemen her kesimi Ergenekon´la ilişkilendirmek konusunda ucu açık bir spekülatif rota izlenmektedir. Bu yapılanmanın devlet güdümlü bir suç örgütü olma vasfını ortaya çıkarma niyeti ve iradesi gösteremeyenlerin, bu iradesizliklerini bir cadı avıyla örtmeye çalışmaktan daha uygun bir yol bulamamaları doğaldır.
Kürt sorununda çözümsüzlük politikasının sürdürücülerinin, devlet içindeki illegal yapılanmalardan değil, kendi iktidarlarının önündeki engellerden kurtulmaya çalışmalarında anlaşılmayacak bir yan yoktur. Kürt sorununda demokratik çözüm yolunda gerçek adımları atabilecek emekçi halkların iradesi ortaya çıkıp politik arenada ağırlığını koymadan derin devletin derin örgütlenmeleri faaliyetlerine dün olduğu gibi yarın da devam edeceklerdir.
SDP, gizli savaş örgütlerinin, derin devlet bağlantılı çetelerin, beyni Ankara´da, kolları her yeri sarmış olan bir ahtapota benzediğini, kollarının Susurluk´ta, Şemdinli´de ortaya çıktığını ama beyni ortaya çıkarılmadan ve hukuk önünde ve halkların önünde hesap vermesi sağlanmadan, demokratikleşme yolunda bir adım bile atılmış olmayacağını savunmaktadır. Gizli savaş örgütlerini, derin devlet bağlantılı çeteleri, beyni Ankara´da olan bu ahtapotu, kollarından tutup günışığına çıkarmak ve halklara karşı işledikleri suçların hesabını sormak ve demokratikleşme yolunda bir adım atabilmek ancak emek ve demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkün olabilecektir. Bugün bu mücadelenin en pratik adımının da tüm demokrasi güçlerinin söz ve eylem birliğini sağlama amacına sahip Çatı Partisi olduğu açıktır. ( Radikal)
Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı Erkan Baş: ?Ergenekon operasyonu? adı verilen sürecin bir yargı süreci olarak tanımlanması mümkün değildir. ?Ergenekon operasyonu? sermaye sınıfının siyasal temsilcisi olarak AKP´nin gücünü emperyalist merkezlerden alan gerici bir hamlesidir.
TKP´nin Ergenekon operasyonunun hangi amaçla ve kimler tarafından başlatıldığı konusunda en küçük bir tereddüdü yoktur. Geride kalan 2 yıllık dönem boyunca tutuklanan veya gözaltına alınanların önemli bir kısmı işledikleri suçlardan değil, AKP´ye muhalefet ettiklerinden, ABD projeleri konusunda itiraz ya da çekincelerini dile getirdiklerinden Ergenekoncu ilan edilmişlerdir. Bu operasyon, Türkiye´deki sömürü düzeninin emekçi halka, devrimcilere, Kürtlere karşı işlediği suçları aydınlatmak ya da suç işlemiş devlet görevlilerini yargı önüne çıkarmak için yapılmıyor. Tutuklanıp mahkeme önüne çıkarılanlar, gözaltına alınanlar arasında kimi katillerin, işkencecilerin veya çetecilerin olması bile bu gerçeği değiştirmemektedir. Daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi ortadaki darbelere karşı bir sivil direniş olduğu iddiası açık bir yalandır. Darbe teşebbüslerini yargılayacağı iddiasındaki bir siyasi odağın darbe yapmış isimleri yargılamak konusunda en küçük bir adım atmamış olması oldukça önemlidir.
AKP, Amerikancılık, karanlık ve piyasacılıktır
AKP´nin bunu yapamamasının temel nedeni, kendisinin de ABD tarafından ?our boys? olarak tanımlanan darbecilerin gerçekleştirdiği 12 Eylül´ün bir ürünü olmasıdır. Sorulması gereken soru şudur: Türkiye´nin üzerinde ABD emperyalizminin yönlendiriciliği olmasaydı, gerici-faşist 12 Eylül müdahalesi gerçekleşmeseydi, AKP zihniyetinde bir parti kurulabilir, bu derece yüksek oylar alabilir miydi? AKP bizim mahallenin çocuğu değildir. Ülkemizde işçi sınıfının, emekçilerin sömürüsü üzerine kurulu, emperyalizme göbekten bağlı düzenin bekası için örgütlenmiş bir partidir. Gücünü ABD´nin başını çektiği emperyalist güçlerden ve temsilcisi olduğu sermaye sınıfından almaktadır. TKP´nin karşı çıktığı ve tavır aldığı mesele tam da bununla bağlantılı olarak operasyonun amacıdır. Operasyon, ABD´nin Türkiye siyasetini AKP eliyle kendi hedefleri doğrultusunda yeniden düzenleme girişimlerini temel almaktadır. Bu plan ülkemizi daha büyük bir karanlığa ve piyasa faşizmine sürüklemektedir. Bu hedeflere itirazı ya da çekincesi olanlar tasfiye edilmekte, onlarla yakın ya da uzak teması olan, hatta temas kuracağı varsayılan herkes suçlu ilan edilmektedir.
Çıkış vardır
Ülkemiz tehdit altındadır. Emperyalizm, tarikatlar, tekelci sermaye hep beraber Türkiye´yi mutlak karanlığa ve yıkıma götürmektedir. Emekçi halkımız tehdit altındadır. Sermaye sınıfı krizden işçi sınıfını köleleştirerek çıkmanın, toplumun geniş kesimlerini daha da yoksullaştırmanın hesabını yaparken, bu doğrultudaki adımlarını emperyalizmin sömürge siyaseti ile birleştirmektedir.. İlerici düşünce tehdit altındadır. Siyasi iktidar solu kötürümleştirmek için her yolu denemekte, sahte solcular ve akılsızlar yardımıyla devrimci siyaseti devre dışı bırakmaya çalışmaktadır. Ancak çaresiz değiliz, çıkış vardır. Çıkış vardır, ancak sermayenin, onun partilerinin, hükümetin, devletin ve onun içindeki çekişmelerin şekil veremeyeceği bir emekçi karakteri taşımadan; AKP faşizminden, CHP gölgesinden ve liberal-milliyetçi geriliminin kanlı ve kirli tezgahından kurtulmadan bu çıkışa ulaşılamaz. TKP herkesi, aynı anda işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, İsrail - ABD işbirliği ile oluşturulan bölgesel zorbalığa ve onun buradaki ikiyüzlü işbirlikçilerine, NATO´ya ve AB´ye, hukuksuzluğa ve gericiliğin karanlığına karşı bayrak açmaya çağırmaktadır. TKP, ülkemize ve emekçi halka karşı sorumluluk hisseden herkesi piyasacılığa, gericiliğe ve işbirlikçiliğe karşı ortak tavır geliştirmeye çağırmaktadır. ( Radikal)
Yeşiller Partisi: Ergenekon bu devlet mantığı ile hesaplaşmak için, JİTEM, kontrgerilla gibi Gladyo tipi örgütlenmelerin açığa çıkması, Fırat´ın öteki yakasında olup biten kirli operasyonların ortaya serilmesi için büyük bir fırsat.
Ergenekon davasını kimileri AKP´nin kendi derin devletini inşa etme operasyonu olarak, kimileri de ?yanlış cumhuriyet? dedikleri rejimle hesaplaşmak ve demokratik bir Türkiye kurmak için en önemli dönemeç olarak görüyor. Bu eksende her iki tarafın da kamuoyunu kendi tarafına çekme çabasında olduğu görülüyor. Enformasyon kirliliğinin yarattığı tozdan dumandan kurtulmak için öncelikle yakın tarihe başka bir gözle bakmak, Türkiye´nin siyaset felsefecisi Agamben´in sık kullandığı bir kavram olan ´istisna hali´nden, yani olağanüstü rejimden neden çıkamadığını anlamak gerek. Türkiye´nin modernleşmesi Batı´daki gibi uzun bir tarihsel mücadelenin doğal ürünü olamadı. Bizler modernleşmeyi Batı karşısında yitirdiğimiz üstünlüğü yeniden ele geçirmek için keşfettik. Ancak bu modernleşmenin devlete ait bir olgu olarak ve güç eksenli bir biçimde algılanmasına neden oldu. Modernleşmenin sosyolojik ve zihinsel alt yapısını kavrayamadık. Batı´ya ait kurumları devlet aklının devamlılığı içinde yüzeysel bir şekilde kavrayıp ithal ettik. İşte Ergenekon toplum yerine devleti merkeze alan modernleşme mantığının bir sonucudur. Devleti her şeyin üzerinde gören, modernleşmeyi topluma yayılan ve toplumdan gelen geri beslemeler ile dönüşen bir şey olarak değil, topluma yukarıdan dayatılacak bir şey olarak görenlerin ürünü.
Buna karşılık, Ergenekon´u kendisine dikensiz bir iktidar bahçesi kurmak için fırsat olarak gören muhafazakar kesim de bu devlet mantığından azade değil. Onlar da aynı güç dilini konuşuyorlar ve demokrasinin bir haklar ve yükümlülükler manzumesi olduğunu düşünemiyorlar. Bu bakımdan Kemalizm kisvesine bürünmüş İttihat Terakki zihniyeti? ile sözde demokrat muhafazakarlık aynı madalyonun iki yüzü. Aynı ataerkil zihniyeti paylaşıyorlar ve her olguyu güç mücadelesinin bir aracı olarak görmekte birleşiyorlar. Dolayısıyla Ergenekon bu devlet mantığı ile hesaplaşmak için, JİTEM, kontrgerilla gibi Gladyo tipi örgütlenmelerin açığa çıkması, Fırat´ın öteki yakasında olup biten kirli operasyonların ortaya serilmesi için büyük bir fırsat. Ama ne yazık ki AKP ve onunla birlikte hareket eden bazı çevreler bu süreci Türkiye´de gerçek demokrasinin yerleşmesi için bir fırsata dönüştürmeyi beceremiyorlar. Hem yapılan ciddi hukuk ve hak ihlalleri nedeniyle, hem de tüm alanlarda gereken gerçek demokratikleşme adımları atılmadığı için, söz konusu hesaplaşmanın üzerini örtmek isteyenlere önemli bir fırsat sunuyorlar. Bu da bütün bu derin yapılanmaların tasfiyesi, demokrasi üzerindeki askeri vesayetin ve darbe tehditlerinin tamamen ortadan kaldırılması fırsatının kaçırılmasına neden olabilir.
Bir daha askeri darbeler yaşamamak için, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için, faili meçhullerin, siyasi cinayetlerin ve kayıpların sorumlularının cezalandırılması için, yani adalet için ve Türkiye´nin geleceğini ipotek altına alan Kürt sorunu ve Kıbrıs gibi meselelerin demokrasi içinde çözülmesi için yolu açması gereken bu süreçte sonuna kadar gidilmeli. Solun bu sürece müdahil olması bu nedenle önemli.
* Atatürk ile İttihat Terakki´nin Komitacı, Darbeci mantığı arasında fark vardır. Atatürk, parlamentarizmi, yasallığı, meşruluğu gözetti. Bu bakımdan Ergenekon etrafında kümelenen ve Atatürkçü sıfatını kendilerine mal edenler gerçekte Atatürkçü değil komitacıdır. ( Radikal)
Sosyalist Parti: Sol, darbecileri görmezden gelemez
Sosyalist Parti MYK üyesi Gökhan Taşyakan : Emekten, barıştan, demokrasiden yana olmayan neo-liberal, Kürt düşmanı bir AKP darbecilerle tümden hesaplaşamaz. Dolayısıyla da operasyon yalnızca bir aparatın temizlenmesiyle sınırlı kalacak gibi görünmektedir.
Ergenekon operasyonu ile birlikte Türkiye sarsıldı... Önce ?derin devlet? mi çözülüyor sorusu gündeme geldi, sonra işin rengi belli olmaya başladı. Darbe anayasasıyla yönetilen bir ülkede ?darbecilere? karşı bir temizlik harekatı olur mu? Olmadı... Öyleyse Ergenekon nedir sorusunu sormak gerekir?
Ergenekon bu ülkenin karanlık tarihinin adıdır...
Her şey Ümraniye´deki bir gecekonduda bulunan el bombalarıyla başladı. Sonrası malum. Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Veli Küçük, Doğu Perinçek ve kamuoyunun tanıdığı daha birçok isim başlatılan Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklandı. Aslında gerek ?derin devlet? gerekse de ?derin? insanlar çeşitli vesilelerle biliniyordu. Bazı zamanlarda bizlere ?milli duygulu?, ?maceracı? gibi sıfatlarla şirin gösterilmeye çalışılsalar da biz onları Hrant Dink katliamından, Şemdinli´den, Mersin´deki bayrak provokasyonundan ve burada sayamayacağımız nice kirli girişimden tanıyorduk. Yani aslında çok da şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşılmadı.
NATO´nun ?soğuk savaş? konsepti dolayımı ile oluşturduğu ve özellikle sosyalistlere karşı kurulan Gladio tipi örgütlenmeler varlığını değişik adlarla da olsa sürdürdü/sürdürüyor. Reel sosyalizmin çökmesiyle birlikte birçok ülkede dağıtılan ?gizli savaş örgütleri? Türkiye´de faaliyetlerine kesintisiz bir şekilde devam etti. ?Kirli savaş? dönemi ise bu örgütlenmeyi geliştirdi, güçlendirdi. Özel savaş konseptinin veciz sözü haline gelen ?devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir? politikası bu ?kontrolsüz? gücün ulaştığı boyutu gösteriyordu. Fırat´ın öte yanında bizzat oligarşi tarafından örgütlenen bu asimetrik savaş örgütü gerçekleştirdiği eylemlerle gündemden hiç çıkmadı. Darbecilerin her zaman bir gerekçesi oldu. Kimi zaman sosyalistlere, kimi zaman Kürtlere, kimi zaman ise siyasal İslam´a karşı ?vatanı savunduklarını? iddia ettiler. Son olarak ise bu tabloya Cumhuriyet mitingleri, ordu göreve çağrıları, vatan savunmacılar, Kemalizm tartışmaları eklendiğinde darbe yeniden gündeme geldi. Siyasal atmosfer yeniden darbeciliği meşrulaştırdı.
İşte kamuoyunun Ergenekon olarak bildiği operasyon bu açıdan anlamlıdır. Ancak ?derin devlet?in gerçekten tasfiye olup olmadığı, darbeciliğin gerçekten suç olup olmadığı düşündürücüdür. Çünkü dört darbe yaşanmış (biri post-modern) bir ülkede darbe suçu işlemiş olanlar yargı önüne çıkartılmıyorlarsa eğer burada bir düşünmek gerekir.
Ergenekon Yetmez
Öncelikle Ergenekon davası ile ortaya dökülen kirli ilişkiler bile yeterlidir ki darbe girişiminde bulunanlar yargılanmalıdır! Yani düzinelerce provokatif eylemlere karışanlar cezasız kalmamalıdır! Dolayısıyla karışık bir şey yok. Bu konuda taraf olmak zorunludur. Ancak bu haliyle Ergenekon´un tasfiyesi yeterli değildir. AKP hükümetinin bu operasyonu genişletebilmesi mümkün gibi görünmemektedir. Çünkü AKP operasyonu bir demokrasi kavgası olarak değil, iktidarda kalma savaşı olarak görmektedir. Bu açıdan emekten, barıştan, demokrasiden yana olmayan neo-liberal, Kürt düşmanı bir AKP darbecilerle tümden hesaplaşamaz. Dolayısıyla da operasyon yalnızca bir aparatın temizlenmesiyle sınırlı kalacak gibi görünmektedir. Bu tablo ancak sosyalist solun, Kürt halkının, Taksim 1 Mayıs´çılarının yani demokrasi güçlerinin çabasıyla değişebilir. Bizlere düşen görev ise verilenle yetinmeden demokrasi mücadelesini yükseltmek olmalıdır. Darbe yapmış/yapamamış, faili meçhul cinayetlere karışmış, derin devlet içerisinde yer almış olan herkes yargı önüne çıkartılmalıdır. Çünkü darbecilik suçtur. Bugün kimi hedef alıyor görünürlerse görünsünler darbeler önce sosyalizme, emeğe, barışa, demokrasiye ve halkların kardeşliğine karşı düşmandır. Ve sol darbecileri görmezden gelemez. ( Radikal)
Halkevleri: Neoliberalizm kendi kontrgerillasını yaratıyor
Halkevleri Genel Sekreteri Oya Ersoy: Gücünü yitiren ve demokrasicilik barutu da giderek tükenen AKP´nin düzen içi ve düzen dışı tüm muhaliflerini sindirmenin yol ve yöntemleri Ergenekon sürecinde fazlasıyla açığa çıkmış durumda.
Önce adını doğru koyalım. Ergenekon operasyonu, kimilerinin iddia ettiği gibi askeri vesayet sistemine karşı bir demokratikleşme operasyonu değil, kontrgerillanın, emperyalist ilişkilerin yeni dönem ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi ve safralardan arınma operasyonudur. Yani, neoliberal sömürgeleştirme sürecinin kendi kontrgerillasını yeniden yapılandırma çabasıdır. Üst rütbelileri ?hastaneler? üzerinden korunsa da ilk kez ?askere? dokunulması, bazı tetikçilerin tutuklanması kuşkusuz değerlidir. Ancak demokratik bir halk hareketi dinamiğine dayanmayan bu ?it dalaşının? ülkemiz için hayırlı bir gelecek vaat etmediği de açıktır.
?Ergenekon? adı altında sözde derin devletin tasfiyesi adıyla açılan davalarda Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay baskını dışında hiçbir eylemin olmaması manidardır. Yakın tarihimizde ?kontrgerilla operasyonları? ile ilgili hiçbir eylem ortada yoktur. AKP kendine karşı yapılanların üzerine gitmektedir; halka karşı işlenmiş suçların değil. Sürecin ihalesini üzerine alan AKP, bunu kendi siyasal projesi üzerinden yürütme telaşında. Son dalga bu durumu daha da görünür hale getirdi. AKP´nin seçim yenilgisinden hemen sonra başlatılan son dalganın hedefleri ve yapılış tarzı niyeti belirginleştirdi. Son operasyona Türkan Saylan´ın dahil edilmesi, yaratılmak istenen toplumsal düzende cemaat ilişkileri dışında kalan kimseye rahat olmadığının, laik unsurlara, ?STK´cı Yardımseverliğe? bile tahammül edilmeyeceğinin göstergesi oldu. AKP ve temsil ettiği siyasal sisteme karşı olan her kesimin, her kurumun ?Ergenekon?a bir şekilde dahil edilip ?Ergenekonculuk? ile damgalanabileceği bir tarzla karşı karşıyayız. Gülen cemaati ile ilişkili yayınlarda bu durum ifrata vardırılarak, DESA´da sendika hakkı için mücadele eden Emine Arslan dahi Ergenekon ile bağlantılandırılabildi. ?Bükemediğin eli ´Ergenekon´a bağla? yaklaşımıyla daha önceki dalgalarda kimi devrimci örgütlerin ve Kürt hareketinin de ´Ergenekon´la bağlantısı olduğu dahi basına servis edilebilmişti.
Gücünü yitiren ve demokrasicilik barutu da giderek tükenen AKP´nin düzen içi ve düzen dışı tüm muhaliflerini sindirmenin yol ve yöntemleri Ergenekon sürecinde fazlasıyla açığa çıkmış durumda. Operasyon yürütülürken psikolojik harpten izleme-dinleme faaliyetlerine kadar her türlü kontrgerilla taktiği uygulanmakta, ?Demokrasi? ve ?hukuk? söylemleriyle toplum üzerinde bir baskı ve sindirme operasyonu yürütülmektedir. ?Darbe karşıtı? söylemle ?Polis hukuku?na dayanan otoriter bir devlet inşa edilmektedir.
Darbecilerin kapatarak, yöneticilerini yıllarca hapiste yatırarak susturmaya çalıştığı Halkevleri, AKP tarafından yollanan müfettişlerle, açılan davalarla sindirilmeye çalışılıyor. Bu nedenle Halkevleri ´Ergenekon´ operasyonunun ´savcısına´ da ´avukatına´ da bel bağlanmaması gerektiğini ilk günden bu yana söylemeyi sürdürüyor. Toplumsal muhalefet egemenlerin kodları ile hareket etmek yerine kendi diline sahip çıkmalı, kendi söylemini oluşturmalıdır. ?Ergenekon?a değil ?kontrgerilla? ve ?derin devlet?in yeniden inşasına dönük mücadelesini yargısız infazların, faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıpların, işkencelerin, katliamların teşhiri ve toplumsal hafızanın tazelenmesini sağlayarak başlatmalıdır. 12 Eylül darbecilerinin yargılanması, Sivas´ın, Maraş´ın, Gazi´nin, 1 Mayıs 77´nin, Musa Anter´in, Hrant Dink´in, ?devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir? denilerek yapılan 1000 operasyonun, Fırat´ın doğusundaki ölüm kuyularının faillerinin ortaya çıkarılması, mahkeme salonlarını aşan bir toplumsal davanın yaratılması ile mümkündür. ( Radikal)
İlk soruşturmaları 2007 yılında başlayıp gözaltı ve tutuklamalarla kapsamı giderek büyüyen ve genişleyen Ergenekon Davası, toplumumuzdaki siyasal kamplaşmanın önemli göstergelerinden biri olmaya devam ediyor. Türkiye yakın tarihinin en korkunç ve karanlık dönemleriyle ilişkili birçok olay ve kişiyi kapsayarak ilerleyen dava etrafında bir türlü toplumsal mutabakat sağlanamıyor. Belli ki, ortaya çıkan belge ve deliller ne kadar somut olaylarla bağlantılı olursa olsun, adalete ideolojik ve politik duruş ve çıkarların sığ pencerelerinden bakan kişi ve çevrelerin yaklaşımı hiç değişmeyecek. Bu dava da, tarihsel anlaşmazlık alanlarından biri olarak hayatımıza yerleşecek. Elbette ki, Başbakan´ın savcılığa, ana muhalefet partisi liderinin avukatlığa soyunduğu bir davanın, hangi karar çıkarsa çıksın toplumsal vicdanda adaletin tecelli ettiği duygu ve inancını sağlamak kolay olmayacaktır.
Geçtiğimiz hafta düzenlediği uzun basın toplantısıyla, çok ve uzun konuşan siyasetçilere taş çıkaran Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da, yaptığı görsel malzeme destekli açıklamalarla, konuya göbekten dahil oldu. Kendini ikna edinceye kadar, dava üzerine ?anlamlı? soru işaretleri yükledi. Bir devlet memurunun, diğer bir devlet memurunun yaptığı işe dair böyle etkili açıklamalar yapması, devletin idari işleyişinde ve demokraside nerelerde olduğumuzu görmeyen gözlere gösterdi. Topraktan fışkıran silah ve mühimmatın neden oralarda olduğu ve kimlerin koyduğu konularının cevapsız kaldığı bir maçta, top Genel Kurmay ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında gidip geliyor. Kendini huzur ve güvenlik içinde hissetmek isteyen vatandaş ne yapsın! Kime inansın.
Türkiye belli ki, yakın tarihinin karanlık yüzüyle hesaplaşmadan rahat bir gün görmeyecek. Bu yönüyle Ergenekon Davası aslında bir fırsattır. Normal demokrasilerde hangi safta yer alırsa alsın, aklı başında her siyasal çevrenin ve kişinin, gerçeklerin açığa çıkarılması ve suçluların cezalandırılmasını istemesi beklenir. Bizde tersi oluyor. Zaten arızalı olan siyasal rejimimiz, askeri müdahaleler ve karanlık girişimlerle delik deşik olmuştur. Üniformalı ve sivil, silahlı ve silahsız, görevli ve emekli çeteleriyle ülkemiz emsalsiz bir konuma gelmiştir. Bu dönem kapanmalıdır.
Evet, Ergenekon Davası´nın savcıları adalet mekanizmasının kendilerine tanıdığı yetkiyi hoyratça kullanmasınlar. Farklı düşüneni ve farklı davrananı, ikna edici olmayan nedenlerle sindirme ve lekeleme anlamına gelen davranışların mağduru etmesinler. Gözaltı ve tutuklamalar, suçsuz infazlara dönmesin. Özel hayatlar, siyasal tefrika haline gelmesin. İnsanların hakları ihlal edilmesin, uluslararası adalet normları, AİHM içtihatları ve kararları sonuna kadar dikkate alınsın. Buna karşılık, Ergenekon Örgütü denilen çeteleşmenin, bütün boyutlarıyla açığa çıkmasını önlemeye, önemini gözlerden saklamaya, silahları oyuncak tabancalar düzeyine indirme çabalarına sessiz kalınamaz. Toplumumuzun olağan bir demokrasi özleminin kör kuyulara gömülmesine artık tahammül edemeyiz.
Birçok şey ortada. Darbe girişimleri belli. İzler malum adresleri gösteriyor. Hal böyleyken, yapılan birçok açıklama ?dava karartma? anlamını taşıyor. Belli ki, siyasal ve toplumsal hayatımızı habis bir ur gibi saran bu karanlık örgütlenmenin açığa çıkartılıp çökertilmesi istenmiyor. Sözde demokrasi, özde Ergenekon rejiminin devam etmesi isteniyor. Halbuki, Ergenekon Örgütü´nün adalet, siyaset, medya ve finans alanındaki ayakları henüz ortaya çıkarılmadı. Askeriyede, poliste gözle görülür bir patinaj var, sanki verdiklerimizle yetinin deniliyor. Yani bu dava Türkiye´nin geçmişindeki kara lekeleri temizlemeye henüz yetmiyor... Darbe girişimcilerinin tamamını da, esas olarak darbe yapmış olanları da henüz içermiyor. Demokrasiye inanan, özgür ve adil bir gelecek isteyen bütün sorumlu yurttaşlar ve siyasal partiler, hem kendileri, hem de gelecek nesiller için bu konuda seslerini yükseltmelidir. Ergenekon Davası´nı karartma girişimlerine duyarsız kalınmamalıdır. Bilinmelidir ki, Ergenekon Davası karartılırsa, kararan bir kez daha Türkiye´nin bugünü ve geleceği olacaktır. ( Radikal)
Ufuk Uras-ÖDP İstanbul Milletvekili
SEH: Ergenekon solda saflaşmanın bağlamı değil, yansısı
Sosyalist Emek Hareketi sözcüsü Ertuğrul Kürkçü: ´Ergenekon koğuşturması karşısında nerede duruyorsunuz? Sosyalistlere biteviye sorulan bu soruya ne cevap verirseniz verin, bir bölüm liberali bütün sosyalistlere : Sol, darbeye hoşgörülü bakıyor yaftası giydirmekten vazgeçirmiyor. Doğrusu sosyalist solda böylesi bir gaflet içinde görünenler de olmadı değil. Ama kocaman bir sol parantezi içine alınan her sosyalistin Ergenekoncu olmadığını ispata zorlanması, Ergenekon bahsinde gerçek bir durum tespiti ve darbeci olmayan bir sol arayışından çok kaderlerini AKP´nin iktidarına bağlamış sağcı liberallerin ve soldaki müttefiklerinin sosyalist muhalefeti etkisiz kılmak için giriştikleri bir manevralar toplamını ele veriyor. Sonuçta Ergenekon solda bir saflaşma yaratmıyor, AKP´ye karşı tavır bağlamında 2002´den beri var olan saflaşmayı yansıtıyor.´
Öte yandan, Ergenekon karşısında nerede durduğunuz sorusu, yalnızca şimdi yargılamanın konusu olan kişiler karşısındaki konumunuzla, ya da yargı süreciyle değil, en yakın tarihle 2004´den bu yana Türkiye´de süregiden politik mücadeleler alanındaki konumlanışınızla ilgilidir. Çünkü başka bir yerde söylediğim gibi: Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu ´başka araçlarla süren´ bir iktidar çatışması. Bir yanda, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistem yeniden dizilirken küresel piyasada rekabet avantajını Avrupa Birliği ile bütünleşmekte gören büyük sermayeyle ?Anadolu Kaplanları?nın AKP ekseninde oluşturdukları, bir gözü Orta Doğu´da bölgesel nüfuz peşinde çelişkili ittifak var. Öte yanda gücünü üretimdeki yeri ve rolünden çok, devletin göreli özerkliğinin kendilerine tanıdığı hareket kabiliyetinden ve askerin politik nüfuzunu çekip çevirmekten alan, Türkiye´nin geleceğini ?Avrasya?nın yeniden şekillenişi içerisinde konumlandırmaya çalışan karmaşık bir başka ağ. Bugün kısaca ?Ergenekon? denilen bu yapının ufkunda politikleşmiş-askeri manipülasyonlarla iktisadi, toplumsal yapıları denetim altına alarak Türkiye´yi Çin ve Rusya arasında şekilleneceği varsayılan ?Avrasya?ya yönlendirmek var(dı).
Şimdi mahkeme önünde süren bu kamplaşama karşısındaki tutumumuzu 2004 yerel seçimleri arifesinde çok net olarak ortaya koymuştuk: ?[...] Türkiye´nin klasik ve kurulu sol/sağ denklemi de çöküyor. Otoriter sağ ile kaynaşan ?sosyal demokrasi? ve büyük sermaye ile eklemlenen siyasi İslam arasındaki karşıtlaşmanın demokratik ve halkçı bir dinamik yaratmasının olanaksızlığı nesnel olarak kendini gösteriyor. Emekten ve özgürlükten yana bir ´üçüncü kutup´ ihtiyacı kendisini bütün gücüyle toplumun ezilen, sömürülen, dışlanan, susturulan kesimlerine dayatıyor.? (Ertuğrul Kürkçü, Üçüncü Bir Kutup Gerek, Siyasi Gazete, Sayı 8, Ocak 2004)
Cumhuriyet Mitingleri eşliğinde bir darbenin eli kulağında göründüğü 2007 genel seçimleri arifesinde de tutumumuz açıktı: Silahlı kuvvetlerin kendisini toplumun sahibi ve efendisi konumuna yerleştirerek yurttaşları birbirlerine karşı harekete geçme ve toplumun kaderine el koyacağı bir askeri diktatörlüğe bu şekilde onay sağlama girişimine karşı en etkili panzehir, henüz bir askeri darbe gerçekleşmeden önce onu inandırıcılığının başlıca dayanağı olan güvenlik gerekçesinden yoksun bırakmak. Ezilenler, temsilcilerini meclise gönderme kararlılıklarını şiddetten ve onun her türlüsünden özellikle bütün seçim dönemi boyunca uzak durmaktaki kararlılıklarıyla da tanımlamak zorunda. Devrimcilik, bir askeri diktatörlük karşısında yazılabilecek her türlü kahramanlık destanından önce, o diktatörlüğün yolunu kapatacak hamleleri sabırla gerçekleştirmekle ilgilidir. (Ertuğrul Kürkçü, Askeri Diktatörlüğe Hayır!, Siyasi Gazete, Sayı 17, Haziran 2007)
Ergenekon yargılamalarına bu çizgi üzerinde yaklaştık: Elbette, seçilmiş bir hükümeti, seçimler yoluyla alaşağı etme kapısı siyaseten ve hukuken açık olduğu halde gözlerimizin önünde darbeyle devirmeye kalkışan, bunun için tedhişe, cinayete, sabotaja girişen ?Ergenekon? çetesi cezasını çekecek. Elbette ?sol? herkes için olduğu gibi onlar için de adil yargılamanın garanti edilmesini isteyecek, ama hak ettikleri gibi cezalandırılmaları için... İçine düştükleri açmazdan onları nasıl çıkaracağını avukatları Deniz Baykal düşünsün! Apaçık ki, ?Ergenekon?u bugünkü çöküşe sürükleyen ?ihbar? ve ?iftiralar? değil Yaşar Büyükanıt ile Tayyip Erdoğan arasında oluşturulan 4 Mayıs 2007 ?Dolmabahçe Mutabakatı?ndan sonra Silahlı Kuvvetlerin ?Avrasyacılar?a verdiği taktik desteği geri çekmesiydi. (Ertuğrul Kürkçü, Ergenekon ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)
Şu halde geriye tek bir soru kalıyor: Bir darbe ile iktidarı ele geçirmekten, Türkiye´yi anti-emperyalizm palavraları eşliğinde askeri bir diktatörlükle yönetilen ipini koparmış bir haydut devlet haline getirerek, Orta-Doğu´daki güç kavgalarının içine bodoslama dalmaktan başka bir ufku olmayan asıl sorumlular mahkeme önüne çıkarılacak mı? Onların 1970´lerden beri sürdüre geldikleri yer altı faaliyetleri, cinayet sabotaj ve suikastlarda işbirliği içinde olanlar bu soruşturmalar kapsamında ortaya çıkartılacak mı? Mazlumların hakları iade edilecek, kurbanların yakınlarına tazminat ödenecek mi? Kısacası adalet yerini bulacak mı? Adil bir yargılama yapılacak mı?
Yargı önüne çıkarılanlara bakarsak bu soruya evet cevabı vermek için elle tutulur bir nedenimiz var sayılmaz. Henüz bu soruşturma kapsamında yargı önüne getirilen tek şiddet olayı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması; yargı önüne çıkarılmış olanlar arasında iki emekli orgeneral dışında bir darbe için elinde güç bulundurmuş halen görevi başında hiç kimse yok ve kanıt olarak onların boş konuşmalarından oluşan milyonlarca sayfalık telefon dinlemesi çözümü var. Bunlarla AİHM ölçütlerinde inandırıcı bir hüküm kurulması olasılığından söz etmek çok güç.
Ancak Ergenekon yargılamasının başından beri böyle bir amaç güttüğü çok kuşkulu. Söze başlarken söylemiştim: Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu ´başka araçlarla süren´ bir iktidar çatışması. Soruşturma süreci bu savaşın arenalarından biri, bu savaşta esas, adaletin yerini bulması değil, hasmın saf dışı edilmesi: Hasım mahkum edilemiyorsa rezil de mi edilemez. Adalet mahkemede değil, ortam dinlemelerinde, bunların yansıdığı internet sitelerinde ve liberal köşelerde dağıtılır.
Üçüncü bir kutba işte tam da bunun için ihtiyaç var: Sırf var olan askeri vesayet rejimini sürdürebilmek adına bütün bu ?Ergenekon? faciasını milletin başına musallat eden asıl failleri, yani son 10 yıl boyunca, ellerindeki gücü kötüye kullanarak, görevlerini savsaklayarak binlerce insanın hayatının sönmesine, sonsuz büyüklükte maddi ve manevi kaynak ve enerjinin israf edilmesine yol açan bütün askeri ve politik kudret sahiplerini yargıç önüne dikmek için.
Bunu ancak hiçbir hükümetin sorumluluğuna ortak olmamış olanlar, Siyasi İslamın da ´Ergenekon´ milliyetçiliğinin de zulmüne hoşgörüsü olmayanlar, bir Sosyal Cumhuriyet talebiyle mücadele edenler yapabilir. (Ertuğrul Kürkçü, Ergenekon ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008) ( Radikal)
15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı15.7.2016
17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin
darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak
değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor.
Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken
canlı yayında darbe..
Tamamı17.07.2016
20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen
cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu
iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı.
Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe
yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı20.01.2015
11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı11.3.2014
19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı19.12.2015
12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı12.10.2015
18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı18.08.2015
09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı9.10.2016
24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına
katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek
verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele
Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir
ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı24.06.2013
16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine.. Tamamı16.12.2018
08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı8.11.2014
01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı1.11.2014
08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı8.2.2014
14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı14.1.2014
03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı3.11.2014
02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı2.12.2013
19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı19.6.2013
21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin
"şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında
"işkence ..
Tamamı21.11.2022
29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı29.11.2022
30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı30.11.2022
29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı29.11.2022
02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı2.12.2022
28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı28.11.2022
28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı28.11.2022
02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı2.12.2022
30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı30.11.2022
30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı30.11.2022
28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı28.11.2022
21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı21.11.2022
21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı21.11.2022