Aharun.8m.net|Kontrgerilla.com|HaberKanal.net|Haberver.in .. Terör, derin/paralel devlet, kontrgerilla ve bağlantılı konularda 2001'den beri yayındayız
Devrimci Karargah davasına devam ediliyor. Duruşmada söz alan tutuklu sanık Hanefi Avcı, örgüte yardım ile suçlandığını ve tutuklu yargılandığını, oysa davada aynı suçlamayla yargılanan diğer sanıkların tahliye edildiğini söyledi. Mahkeme heyeti, 3 ay kadar önce görülen duruşmada esas hakkında görüşünü açıklaması için dava dosyanın cumhuriyet savcısına gönderilmesini kararlaştırmıştı. Bugün bu konuda bir gelişme olup olmayacağı merak ediliyor.
28.12.2012 16:23 Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın tutuklu sanıkları arasında yer aldığı 7´si tutuklu 89 sanıklı Devrimci Karargah örgütü (DKÖ) davasına bugün 8. duruşma ile devam ediliyor. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen duruşmaya ilk önce sanık Avcı tek olarak alındı. Savunma yapan Avcı, Ben bu davada örgüte yardım suçlamasıyla yargılanıyorum. Bu davada aynı suçla yargılananlar tahliye edildi. Ben hala tutukluyum. Davanın sanıklarından Nejdet Kılıç ile telefonla görüşmüşüm. Bu görüşmelerde herhangi bir örgüte yardım durumu söz konusu değil. dedi.
Eskişehir´deki makamında bulunan ses kasetlerinin de kendisine ait olmadığını ileri süren Avcı, Daha önce oradan ayrılıp, Ankara´da göreve başlamıştım. Kasetlerin benimle bir alakası yok. Zaten o aramada hukuksuz. Çünkü arama kararı sadece evimi kapsıyor. Makama ilişkin bir arama kararı alınmamış. Burada hukuksuz bir delil söz konusu. diye konuştu.
Tahliyesini talep eden Avcı daha sonra salondan çıkarıldı. Avcı´nın ardından diğer tutuklu sanıklar duruşma salonuna alındı.
-Esas hakkında görüş açıklanacak mı?-
Mahkeme heyeti, 3 ay kadar önce görülen son duruşmada esas hakkında görüşünü açıklaması için dava dosyanın cumhuriyet savcısına gönderilmesini kararlaştırmıştı. Bugün bu konuda bir gelişme olup olmayacağı da merak ediliyor.
19:24 TAHLİYE TALEPLERİ REDDEDİLDİ
İlerleyen saatlerde tahliye taleplerini alan mahkeme, ara kararlarını açıkladı. Hanefi Avcı´nın da aralarında bulunduğu tutuklu 8 sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Mahkeme gerekçe olarak ise ´kuvvetli suç şüphesini´ gösterdi.
-İddianameden-
Ergenekon Terör Örgütü´nün taşeron eylem yaptırdığı örgütlerden biri olarak gösterilen ve sol çevrelerde dahi karanlık bir yeni sol örgüt olarak nitelendirilen Devrimci Karargah Örgütü´ne (DKÖ) yönelik şu ana kadar 5 dava açıldı. İlk 4 davanın birleştirildiği ana dava dosyasındaki 4 ayrı iddianamede, 7´si tutuklu 89 sanıklı yargılanıyor. 3. dava kapsamında tutuklanmış olan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın, ´Devrimci Karargah terör örgütü ve mensuplarına yardım´, ´yargı görevini yapanı etkileme´, ´soruşturmanın gizliliğini ihlal´, ´terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme´, ´ikametinde ele geçirilen ruhsatsız silahlar nedeniyle 6136 sayılı yasaya muhalefet´ ve ´zincirleme şekilde kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme´ suçlarından toplam 23 yıl 4 ay ile 51 yıl 9 ay arasında hapis cezasına çarptırılması isteniyor. Hanefi Avcı´nın kullandığı telefon hattının sahibi olduğu öne sürülen Nejdet Kılıç´ın, ´Devrimci Karargah terör örgütü üyesi olmak´ ve ´6136 sayılı yasada belirlenen bıçakları izinsiz bulundurmak´ suçlarından 9 ile 18 yıl arasında hapse çarptırılması talep edilen iddianamede, diğer sanıkların da 9 ay ile 300 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması öngörülüyor. Dava dosyası, son olarak, ´Devrimci Karargah terör örgütü üyesi oldukları´ iddiasıyla yargılanmaları istenen 14´ü tutuklu 16 sanıkla ilgili açılan dava dosyasıyla birleştirilmiş, sanık sayısı 89´a çıkmıştı.
-17 sanıklı 5. dava açıldı-
Ergenekon örgütüne taşeronluk yaptığı ileri sürülen Devrimci Karargah örgütüne yönelik 5. iddianame de hazırlanmış, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 19 Nisan 2012´de kabul edilmişti. 40 sayfalık iddianamede 17 şüpheli yer alırken, 1 numaralı sanık, örgütün Avrupa´daki lideri Serdar Kaya´nın yakın adamlarından Bayram Akdoğdu. 17. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın 9. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen ana dava ile birleştirmesine 20 Nisan 2012´de karar vermiş, dava dosyasını İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi´ne göndermişti. 5. dava ile ana dava arasında hukuki ve fiili irtibat olduğunu belirten mahkeme, kararında iki davanın ortak sanıkları olduğuna da dikkat çekmişti. Mahkeme, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi´nde devam eden ana Devrimci Karargah davasının tutuksuz sanığı Volkan Karakuş´un, açılan yeni davada tutuklu sanık olarak yer aldığını kararında vurgulamıştı. Ancak İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, davalar arasında irtibat olmadığını belirtmişti. Bu görüşte olan 9. Ağır Ceza´nın kendisine gönderilen 5. dosyayı uyuşmazlık mahkemesine göndereceği ileri sürülmüştü. İlerleyen süreçte bu durum netleşip 5. dava dosyasının da ana davayla birleşmesi durumunda davada toplam sanık sayısı 106´ya yükselmiş olacak.
HANEFİ AVCI´NIN BU DAVADA NE İŞİ VAR?
Hatırlanacağı gibi Edirne eski emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Haliç´te Yaşayan Simonlar başlıklı kitabıyla Türkiye´yi sarsmıştı. Kitabının ana konusu; Ergenekon ve benzer davaların fasafiso olduğu, soruşturma ve davaların Fethullah Gülen cemaatinin polis istihbarattaki adamları vasıtasıyla ortaya attığı artniyetli bir komplo olduğu iddiası idi. Kısacası, Ergenekon davasının safsata olduğunu ortaya koymak için yazılmıştı. Avcı´nın nasıl dezenformasyon yaptığı, kendisi hakında Egenekon taşeronu Devrimci Karargah terör örgütü (DKÖ) kapsamında yürütülmekte olan ve şok delillerle de ortaya konulmuş örgüt bağlantısını örtbas etmek ve soruşturmaya karşı önalmak amacıyla kitabı yazdığı ise ilerleyen günlerde anlaşılmıştı. Bu konuyla ilgili çok sayıda ve geniş içerikli haberi web sitemizde de yayınlamıştık. (1)
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Susurluk sürecinde efsane olmuş bir isim. Bu nedenle onun yazdığı kitapta ileri sürdüğü şok iddialar gerçekten de Türkiye´yi sarstı. Ancak satırlar okundukça kitabındaki iddiaların kabul edilemez abartılar içerdiği görüldü. Delillendirilmeyen iddialarla çok sayıda yetkili karalandı. Delil göstermesi istendiğinde verdiği cevap şok ediciydi: Delilleri bulmak savcıların görevi! Avcı kendisine açılan çok sayıda tazminat davasını kaybetti. İlerleye günlerde Avcı hakkında polis soruşturması yürütüldüğü, soruşturmada Avcı´nın Devrimci Karargah örgütünün mensuplarına nasıl yardım ettiği ve yol gösterdiği şok delillerle ortaya çıktı. Bu konuda daha fazla bilgi bu yazının kapsamını aşar. Dediğimiz gibi Avcı konusuyla ilgili çok sayıda ve geniş içerikli haberler web sitemizde yayınlanmıştı. (2)
Hanefi Avcı´nın kitap yazarak Ergenekon soruşturma ve davasını düzmece ilan edip şok iddialarda bulunması ile sanıklarından birisi haline geldiği Ergenekon´a taşeron eylem yapmakla itham edilen Devrimci Karargah terör örgütü (DKÖ) davasında Terör örgütü mensuplarına bilerek ve isteyerek yardım etmekle suçlanması ve sanık haline gelmesi anlamlıdır. Bu, onun, Ergenekon´la bağlantılı bir derin taşeron sol örgütle nasıl bağlantılı olabileceğini gösteren ilk bulgu sayılabilir.
Bu şüpheyi güçlendiren bir diğer bulgu, yine sanıklarından biri haline geldiği ve sol görüşlü sanıkların yargılandığı Ergenekon bağlantılı Odatv davasının iddianamesinde de iddia edildiği gibi Ergenekon örgütü üyesi olmakla, ´silahlı örgüt kurma, yönetme, üye olma, yardım etme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme, devlet güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, açıklanması yasaklanmış gizli belgeleri temin etme, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel belgeleri kayıt altına alma ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs´le suçlanması olabilir.
Hanefi Avcı´nın bu davada niçin bulunduğunu anlatabilecek üçüncü ve aslında en çarpıcı bulgu ise şu olmalı. İddialara göre Hanefi Avcı, terör örgütü Dev-Sol´un içerisindeki liderlik kavgasına müdahale etmiş, yönettiği polis operasyonunda kontrol edilemez Bedri Yağan grubunu yargısız infaz ile ortadan kaldırmış, örgütü Dursun Karataş yönetimine teslim ederek derin güçlerin kontrolündeki ´Derin-Sol´ örgütüne dönüşmesinde kritik bir rol almıştır. Dev-Sol örgütü hatırlanacağı gibi Sabancı suikasti ve emekli generallere yönelik suikastlerde rol alan bir örgüt. Son olarak ortaya çıkan çok ilginç bir ayrıntı da Doğu Perinçek´e yönelik soruşturma yürüten savcının infaz edilmesinde de rol aldığı ortaya çıktı. Diğer bir deyişle Derin-Sol´un ya da yeni adıyla DHKP-C´nin adı, son yıllarda hep Ergenekon kapsamında incelenmeye başlanan ve birileri tarafından taşeron edildiği örgüt mensuplarınca da açıklanan derin suikastlerde geçmektedir. Bu konuyla ilgili çok sayıda ayrıntılı haberi web sitemizde yayınlamıştık. (3)
Kılıç: Hanefi Avcı´yı tanırım, işkencecim!
Bu şüpheyi güçlendirecek dördüncü bulgu olarak da Hanefi Avcı´nın, Devrimci Karargah davası sanıklarından Necdet (ya da Nejdet) Kılıç ile ortaya çıkan ilginç bağlantısını gösterebiliriz. Ortaya çıktığında gündemi sarsan bu duruma dair ileri sürülen iddiaya göre, Kılıç, Hanefi Avcı tarafından devşirilerek kullanılmaya başlanan bir örgüt üyesidir. Bu karanlık ve tuhaf ilişki konusunda savcılıkça sorgulanan Kılıç, Avcı´yı tanıdığı iddiasını doğrulamıştı. Kılıç´ın Hanefi Avcı´yı tanıyor musunuz? sorusuna, Tanıyorum. İşkencecimdir. THKP-C örgütü üyesi iddiasıyla gözaltına alındım. Burada bana işkence yaptı diye yanıt verdiği öğrenilmişti. (4) Hanefi Avcı, Necdet Kılıç ve bir kaç kişinin daha birlikte bir arkadaş ortamında çekilmiş samimi fotoğrafları bu bağlantıyı kanıtlamıştı. (5)
Önceki gün yakalanan 2 DHKP-C´li bayan militandan birinin Ergenekon bağlantısı tespit edildi. Erzincan´da yürürlüğe konulmak istenen ıslak imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı çerçevesinde birçok yasa dışı faaliyetin organizasyonu yaptığı belirlenen Sevgi D.´nin, Erzincan Ergenekon yapılanması içerisinde, karşıt görüşlü öğrenci grupları arasında basın açıklamaları ve illegal eylemler örgütleyerek 2009´da Erzincan´da çatışma ortamı oluşturmaya çalıştığı tespit edildi. Bu tespit, önceki adı Dev-Sol olan ve Derin-Sol olarak da adlandırılan DHKP-C´nin derin bağlantılarını bir kez daha gündeme getirdi.
02.08.2012 11:45 İstanbul polisi, önceki gün terör örgütü DHKP-C´nin iki kadından oluşan 3. ölüm hücresini çökertti. Militanlar, günlerce süren teknik ve fiziki takip sonrasında yakalandı. DHKP-C´li 2 kadın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü´nün Vatan Caddesi´ndeki binasına 100 metre yakın mesafedeki Hırka-i Şerif camisinde kılık değiştirerek saldırıya geçecekleri anda yakalanmıştı. Şüphelilerin üzerlerinde yapılan aramalarda ise 2 tabanca ve 150 mermi ele geçirilmişti. Örgüt içerisinde üçüncü hücre olarak adlandırılan DHKP-C eylem timinde oldukları belirtilen kadınların İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın´ın müdürlüğe girişte kullandığı ana kapıya 100 metre mesafede yakalanması suikast şüphesini gündeme getirdi. Saldırının hedefinde kapı nöbeti tutan polis memurlarının olabileceği de belirtiliyor.
-Ergenekon bağlantısı-
Şahısların silah ve mermiyle yakalanması sonrasında ilginç detaylar çıktı. Şüphelilerden Sevgi D.´nin Erzincan Ergenekon yapılanması içerisinde, karşıt görüşlü öğrenci grupları arasında basın açıklamaları ve illegal eylemler örgütleyerek 2009´da Erzincan´da çatışma ortamı oluşturmaya çalıştığı belirlendi. Erzincan hassas bir bölge. Ergenekon davası kapsamında yargılaması yapılan ıslak imzalı ´İrtica ile Mücadele Eylem Planı´, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk öncülüğünde Erzincan´da uygulamaya konulmuştu. İşte önceki gün yakalanan DHKP-C´li Sevgi D.´nin, bu plan çerçevesinde görev aldığı, birçok eylemi organize ederek öğrencilere arasında sağ-sol çatışması hedefleyen Ergenekon terör örgütü ile ortak çalıştığı tespit edildi. Bu yasadışı eylemleri nedeniyle yargılanan Sevgi D, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi´nin 20 Aralık 2011 tarihindeki karar duruşmasında Sercan Ahmet A. ve 5 örgüt üyesi ile birlikte 7 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Şüpheliler, 7 ay önce serbest bırakıldı. Sercan Ahmet A. ile ilgili gazeteci Kemal Özdemir, Ergenekon´un Fay Hattında Erzincan adlı kitabında, kentte mantar gibi biten DHKP-C´lilere dikkat çekmek için ´Paraşütle gelen örgüt elemanı´ ifadesini kullanmıştı. ( Bugün)
Ergenekon sanığı İbrahim Şahin´in, duruşmada sarf ettiği ´DHKP-C lideri Karataş´ın eşini operasyonda ben öldürdüm´ sözleri nedeniyle yeniden yargılanması istendi. 1992´de Kadıköy Çiftehavuzlar ve İstanbul´un değişik semtlerinde yapılan operasyonlar sonucunda 4 hücre evi basılmış, 11 Dev-Sol mensubu öldürülmüştü. Öldürülenler arasında Dursun Karataş´ın eşi Sabahat Karataş da vardı. Bu operasyondan yargılanan İbrahim Şahin, ´kanunun emrini yerine getirdiği´ gerekçesiyle beraat etmişti. Şahin´in sözleriyle başlayan tartışma, Dev-Sol´un derin devlet kontrolünde çalıştığı iddialarını bir kez daha gündeme getirdi.
16.05.2012 12:57 Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin´in, duruşmada sarf ettiği ´DHKP-C lideri Dursun Karataş´ın eşini operasyonda ben öldürdüm´ sözleri nedeniyle, diğer sanıklarla birlikte Kayseri´de beraat ettiği dava kapsamında yeniden yargılanması talep edildi. Çağlayan´daki Adalet Sarayı´na gelen, eski DHKP-C lideri Dursun Karataş´ın ağabeyi Reşat Karataş´ın avukatları, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi´ne ulaştırılması istemiyle İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi´ne bir dilekçe sunarak, İbrahim Şahin´in de aralarında bulunduğu 17 sanıkla ilgili yeniden yargılanma yapılmasını talep etti.
Dilekçede, ´16-17 Nisan 1992´de Kadıköy Çiftehavuzlar ve İstanbul´un değişik semtlerinde yapılan operasyonlar sonucunda toplam 4 evin basıldığı ve 11 kişinin öldürüldüğü´ ifade edilerek, bu operasyonlara katılan İbrahim Şahin´in de aralarında bulunduğu 17 kişi hakkında Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi´nde açılan davanın Yargıtay kararıyla Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi´ne nakledildiği ve mahkemenin 13 Temmuz 2001´de ´kanunun emrini yerine getirdikleri´ gerekçesiyle tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdiği hatırlatıldı. ´Bütün kanıtların, katliamın planlı bir şekilde gerçekleştiğini göstermesine rağmen beraat kararı verildiği´ iddia edilen dilekçede, Susurluk davası hükümlüsü Ayhan Çarkın´ın anlatımları ve ´Ergenekon´ davasının tutuklu sanığı İbrahim Şahin´in 10 Mayıs 2012 tarihli ´Ergenekon´ davasındaki beyanlarının, 11 kişinin bilinçli öldürüldüklerinin kanıtı olacağı savunuldu. Şahin´in duruşmada, Reşat Karataş´ın kardeşi Dursun Karataş´ın eşini bizzat öldürdüğünü beyan ettiği, Kayseri´deki davada ise bunu inkar ederek olayı silahlı bir çatışma olarak nitelendirdiği öne sürülen dilekçede, Şahin´in duruşmada anlattıklarının, yargılamanın yenilenmesi için yeni delil olarak kabul edilmesi gerektiği kaydedildi. (1)
-Amaç Dev-Sol´u bitirmek değildi-
1991-92 yılları içerisinde Dev-Sol örgütüne yönelik ciddi polis operasyonları gerçekleştirildi. İbrahim Şahin´e bağlı Polis Özel Harekat ekiplerinin katıldığı ve şiddetli çatışmaların yaşandığı bu operasyonlarda örgütün Dursun Karataş dışındaki neredeyse bütün merkezi kadroları öldürüldü. Öldürülenler arasında Karataş´ın eşi Sabahat Karataş da vardı. Karataş´ın bu ve benzer operasyonlardan hep ?son anda? kurtulması dikkat çekiciydi. O operasyonlara katılan özel harekat polislerinden Ayhan Çarkın, 2011 yılında Türkiye´yi sarsan ve Susurluk dönemi faili meçhulleriyle ilgili yeniden soruşturma başlatılmasına yol açan itiraflarda bulundu. Çarkın´ın 31 Aralık 2011´de verdiği ek ifade ile önceki ifadelerinde Dev-Sol´a yönelik operasyonlar da yer alıyordu. 12 Temmuz 1991 tarihinde 5 kişinin öldüğü operasyondan sonra Gayrettepe´deki Emniyet Müdürlüğü binasından çıkarken müdürlük önünde park halinde bulunan ve teknik takipte kullanılan beyaz renkli Ford minibüs içerisinde terör örgütü DHKP-C lideri Dursun Karataş´ı gördüğünü iddia ediyordu.
Çarkın´ın ifadesindeki ilgili bölümşöyle:?DEV-SOL´un yeniden yapılanmasında Hanefi Avcı´nın bizzat katkısı bulunmaktadır. Çünkü o dönemde Avcı ve ekibi bizleri de kullanarak Bedri Yağan ekibine yönelik operasyonlar ve yargısız infazlar yaptı. Bunun sonucu örgüt tekrar Dursun Karataş´a geçti. Karataş´ı Obzer dinleme polis aracının içinde gördüm. Aramızda 1 metre mesafe vardı. Yanında teknik takipte kullanılan araçta görevli istihbaratçılar vardı. Ayrıca isimlerini Kemal, Cengiz ve Hülya olarak bildiğim MİT görevlileri de vardı. Dursun Karataş, başına bir peruk takmaya çalışıyordu. Makyaj tazeliyordu, peruk takıyordu. Ergenekon süreci de göstermektedir ki Dursun Karataş, Ergenekon olarak iddia edilen örgütün silahlı kanatlarındandır. Şu an 1992 yılında DEV-SOL´a yönelik yapılan operasyonları düşündüğümde bunların aslında terörü önlemek amacıyla değil, DEV-SOL içinde bir grubu tasfiyeye yönelik yapıldığını anlıyorum.? (2)
DEV-SOL MU DERİN-SOL MU?
Olayları daha iyi anlayabilmek için bu noktada Dev-Sol örgütünün geçmişine dönmek gerekiyor. Dursun Karataş, Bedri Yağan ve bir grup Dev-Genç´li öğrenci lideri, 1978 yılında, dönemin en kitlesel radikal sol örgütlerinden biri olan Devrimci Yol örgütünü pasif ve ´oportünist´ olmakla suçlayarak Devrimci Sol (Dev-Sol) adında yeni bir örgüt kurdu. Örgüt 12 Eylül öncesi, kısa zamanda İstanbul ve Ankara gibi büyük kentler başta olmak üzere çok sayıda kentte örgütlendi. Üniversitelerde ve gecekondu semtlerinde taraftar buldu. Mahir Çayan´ın kurucusu olduğu THKP-C çizgisini savundu, Mahir Çayan´ın ?Kesintisiz Devrim Teorisi?ni rehber edindi. 12 Eylül öncesinde çok sayıda silahlı eylem gerçekleştirdi. Bunlar arasında en önemlileri 1980 yılı içerisinde MHP yöneticilerinden Gün Sazak ve 12 Mart döneminin başbakanlarından Nihat Erim´e yönelik gerçekleştirilen suikastlerdi.
-Karataş sorguda çözüldü-
Dursun Karataş, örgüt içerisinde ?Stalinvari? bir yönetim tarzını benimsedi. Herhangi bir farklı görüşe meydan vermediği gibi, kendi yönetim tarzına muhalif olabileceği şüphesine kapıldığı kişileri bile tasfiye etmekten çekinmedi. 12 Eylül´ün hemen ardından tutuklandı. Bazı tavırları gözaltında ?çözüldüğü? kuşkusuna yol açtı. Bu kuşku, örgüt bünyesinde yüksek sesle dillendirilmese de otoritesini sarsan bir etki yarattı. 1984 yılında baskı ve işkencelere karşı gerçekleştirilen ölüm orucuna katılması ve eylemden sağ çıkması, yeniden ?otorite? olmasını sağladı.
1989´da örgütün Ortadoğu sorumlusu Bedri Yağan´la birlikte Bayrampaşa Cezaevi´nden firar etti. Kendi yokluğunda ?pasifize? olmakla itham ettiği örgüt yönetimini etkisiz hale getirerek yeniden ipleri eline aldı. Karataş firar ettikten sonra birçok suikast eyleminin emrini verdi. Bunlar arasında MİT müsteşar yardımcılığından henüz emekli olmuş olan Hiram Abas, Kürt sorununun askeri yöntemlerle çözülemeyeceği yönünde açıklamalarıyla dikkat çeken emekli albay Hulusi Sayın cinayetleri dikkat çekiciydi. Bu noktada Karataş´ın cezaevinde derin güçlerin emrine girdiği, ardından cezaevinden kaçırıldığı ve taşeron olarak aldığı siyasi suikastleri işletmeye başladığı ileri sürüldü. Ergenekon davasında ifade veren Gizli Tanık Dilovası Karataş´ın cezaevinden kaçırıldığınıiddia etti: Cezaevinden askeri ambulansla kaçırılıp örgüt üyelerine teslim edildiğini firarda rol alan örgüt elemanlarından duydum. (3)
-Yağan ve Karataş savaşı-
1991-92 yılları içerisinde örgüte yönelik ciddi operasyonlar gerçekleştirildi. Bu operasyonlarda örgütün Dursun Karataş dışındaki neredeyse bütün merkezi kadroları öldürüldü. Öldürülenler arasında Karataş´ın eşi Sabahat Karataş da vardı. Karataş´ın bu operasyonlardan ?son anda? kurtulması dikkat çekti. Ayhan Çarkın, Dursun Karataş´ın o operasyonlardan devletle anlaşarak kurtulduğunuiddia etti. (4)
Dev-Sol, Eylül 1992 tarihinde, örgüt içinde Yağan ile Dursun Karataş arasında bir iktidar kavgası başladı. İktidar kavgası kanlı çatışmalara ve nihayet örgütün bölünmesine yol açtı. Bedri Yağan 13 Eylül 1992´de rakibi Karataş´ın kaldığı evi basarak, örgütü ele geçirmeye çalıştı, Dursun Karataş´ı gözaltına aldı. Bu yüzden, Bedri Yağan ve destekçileri Karataş ekibi tarafından darbeciler olarak anıldılar. Dursun Karataş liderliğindeki bölüm Dev-Sol Önderlik Grubu, Bedri Yağan önderliğindeki bölüm Dev-Sol Darbeciler Grubu adını aldılar. Bu kopma, iki grup arasındaki kanlı ve vahşi bir mücadeleyi başlattı. İki taraf da birbirini öldürmeye ve birbirlerini yakalatmak için ihbarcılığa başladılar. Bu mücadele 06 Mart 1993 tarihinde Bedri Yağan´ın ölü ele geçirilmesi ile sonuçlandı.
6 Mart 1993´te güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı bir çatışmada, Bedri Yağan, Menekşe Meral, Gürcan Özgür ve ev sahipleri Asiye Kasap ile Rıfat Kasap öldürüldü. Ev sahiplerinin çocukları yara almadan kurtuldular. Olay medyada yargısız infaz olarak değerlendirildi. Bedri Yağan´ı Dursun Karataş´ın ihbar ettiği ileri sürüldü. Yağan´ın ölümünden sonra da Karataş ve Yağan yanlıları arasında kanlı çatışmalar devam etti.
Dursun Karataş´ın yönetimine giren Dev-Sol, 1994 yılında siyasi temeli olan Mahir Çayan´ın başında olduğu THKP-C´den esinlenerek DHKP-C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi) adını aldı. Dursun Karataş 9 Eylül 1994 tarihinde Fransa´da yakalandı. 4 ay cezaevinde kaldıktan sonra 26 Ocak 1995 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 12 Ağustos 2008 yılında kanserden tedavi gördüğü Hollanda´da öldü.
-Yağan´ın infazında Hanefi Avcı da yer aldı-
Karataş´la ilgili dikkati çeken önemli bir ayrıntı da rakibi Bedri Yağan ve arkadaşlarının öldürüldüğü İstanbul Kartal´daki operasyonlarda eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın da yer almasıdır. Yıllardır bilinmeyen bu ayrıntı Avcı´nın yazdığı kitapla birlikte ortaya çıktı. Avcı halen Ergenekon bağlantılı ´Odatv´ davası ile Ergenekon´un taşeron örgütü olmakla suçlanan ´Devrimci Karargah´ davalarında tutuklu olarak yargılanmaktadır. Ergenekon üyesi olmakla suçlanan Hanefi Avcı´nın yönettiği Kartal operasyonunda Bedri Yağan ve arkadaşlarının teslim oldukları halde başlarından yakın mesafeden vurularak infaz edildikleri iddiası, 2011 yılında yapılan yeni açıklamalarla da güçlendi. 5 Dev-Sol üyesinin ölümüyle sonuçlanan bu operasyonla ´Dev-Sol´u yönetmekte olan ´bağımsız´ solcular tasfiye edilerek ´Derin-Sol´un önü açıldı.
Diğer taraftan tartışmalar ´Devrimci Karargah´ örgütü üzerinde de yapıldı. Ergenekon soruşturması sürecinde ortaya çıkan ve gerçekleştirdiği birkaç saldırı ile Ergenekon´un taşeron örgütü olmakla itham edilen bu örgüte Sol kesimler şüphe ile yaklaşıyor, yeni ortaya çıkan bu örgütü ´derin sol´ bir örgüt olarak niteliyorlar. Hanefi Avcı gibi bir emniyetçinin Necdet Kılıç gibi geçmişte işkence yapmış olduğu bir Devrimci Karargah üyesiyle görüşmeye devam etmesi, Avcı gibi sola yönelik operasyonlar yaptığı bilinen bir emniyetçinin Devrimci Karargah gibi ´derin sol´ bir örgüte teknik destek vermesi, yardım yataklık yapması kafaları karıştırmıştı. Ancak olay, Ergenekon sürecinde ortaya çıkan bazı detaylar ve özellikle de Ayhan Çarkın´ın açıklamalarıyla anlaşılır hale geliyor.
-Tuncay Güney´e göre Yağan ve Karataş grubu-
Ergenekon Silahlı Terör Örgütü iddiasıyla sürdürülen soruşturma kapsamında açıklamaları ve kendisinde yakalanan belgelerle çok kritik bir yere sahip olan tanık Tuncay Güney´in cevaplaması talebiyle Ergenekon savcılarınca Kanada makamlarına 35 soru gönderilmişti. 29 Ağustos 2010 tarihinde medyaya yansıyan habere göre 30 numaralı soru şuşekildeydi:
Şahsınızla yapılan mülakatta siz, terör örgütü DHKP-C ile alakalı olarak, DHKP-C´nin Bedri Yağan ve Dursun Karataş liderliğinde iki gruba ayrıldığını, Dursun Karataş grubunu emniyet mensubu Hüseyin Kocadağ´ın, Bedri Yağan grubunun ise askerlerin desteklediğini, özellikle Dev-Sol´dan DHKP-C´ye geçiş sürecinde örgütün MKYK´nın çoğunluğunu polislerin oluşturduğunuzu belirtmektesiniz. DHKP-C terör örgütünün kuruluş süreci ile yapısı ve işleyişi hakkında ne tür bilgilere sahipsiniz? Bu konuyu ayrıntıları ile anlatınız. (5)
Tuncay Güney, Ergenekon´un en kritik isimlerinden birisi. Başbakan Ecevit´in 3´lü koalisyon hükümeti döneminde 2001 yılında bir oto dolandırıcılığı suçlamasıyla gözaltına alınıp polisçe sorgulandı. Güney, o sorguda inanılmaz bilgiler verdi. Ağır işkencelere maruz kaldı. Ergenekon örgütünün ilk kez deşifre olmasına neden oldu. Ancak kendisini o dönem sorgulayan polis müdürü Adil Serdar Saçan, onu serbest bıraktı. Havaalanında pasaport ve bileti ve az miktar para vererek yurtdışına kaçmasını sağladı. Güney, gittiği Kanada´da o ülkenin vatandaşlığına geçti. Güney´den elde edilen çuvallarca belge de Saçan tarafından polis müdürlüğünden çıkarılarak özel bir yerde gizlendi, soruşturma örtbas edildi. 6 yıl sonra 2007 yılında başlatılan Ergenekon soruşturmasında bu olay ortaya çıkınca, Serdar Saçan soruşturma belgelerini kaçırma ve soruşturmayı örtbas suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. İkinci Ergenekon davasının sanıklarından birisi oldu. İkinci Ergenekon iddianamesine ?hakkında işlem sürdürülen şüpheli? olarak giren Tuncay Güney ise, ´örgütle bağını tamamen kopardığı´ gerekçesiyle ´tanık´ yapıldı. Güney´in ?örgütün deşifresiyle ilgili açıklamaları göz önüne alındığında? yasalara göre bu durumda otomatikman ´tanık´ konumuna girdiği belirtildi. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz´ün Tuncay Güney´e daha önce gönderilen ancak Güney´in cevaplamayı reddettiği sorular ikinci kez Kanada´ya gönderildi.
-Üç komutanın öldürülmesini Dev-Sol üstlendi-
´Dev-Sol´a niçin ´Derin-Sol´ denildiğini gösteren çarpıcı bir bulgu da bu örgütün işlediği ya da üstlendiği 1990´lı yıllardaki bazı suikastlerde görülebilir. 1991-1994 yılları arasını kapsayan, özellikle de 1993 yılında çok dikkat çekici şekilde yoğunlaşan Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis ve ona bağlı birçok komutanın suikast ya da şüpheli ölümlerinde Dev-Sol´un da adı geçiyor. Halen bu isimlerin ölümlerine yönelik çeşitli savcılıklarca ayrı ayrı soruşturmalar yürütülüyor. Savcıların ölümler arasında ortaya çıkan bağlantılar nedeniyle geçtiğimiz günlerde ortak delil arama çalışması başlattığı açıklanmıştı. Bu soruşturmaların ilerleyen süreçte birleştirilebileceği değerlendiriliyor. Bu isim listesinde yer alan 3 komutanın suikastini Dev-Sol üstlenmişti. 30.01.1991´de Jandarma Korgeneral Hulusi Sayın,23.05.1991´de ise Jandarma Korgeneral İsmail Selenile Jandarma Tuğgeneral Temel Cingöz suikast sonucu hayatlarını kaybettiler. Bu üç generalin de terör sorununa yaklaşımı aynıydı. Sorunun sadece şiddet yoluyla çözülemeyeceğini, barışçı metotların da kullanılması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu isimlerin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´in ekibinden oldukları da biliniyor.
-DGM Başsavcısı Günaydın suikastinde ilginç bağlantı-
Üç komutan olayıyla birlikte sayılabilecek çok ilginç bir başka isim deDGM Başsavcısı Yaşar Günaydın olabilir. Yukarıda saydığımız terör sorununu demokratik yaklaşımla çözme ekibinin başını Cumhurbaşkanı Turgut Özal çekiyordu. Başbakanken 1988 yılında ANAP kongresinde uğradığı suikast girişimi, Ege bölgesinde Denizli´deki bir kontrgerilla yapılanmasına kadar uzandı. O noktada, Özel Harp Dairesi´nin eski komutanlarından MGK Genel Sekreteri Org. Sabri Yirmibeşoğlu devreye girdi. Bazı MİT görevlilerini göndererek suikasti araştıran Meclis komisyonu başkanı Savcı Uğur Tönük´ü tehdit etti. Tönük´ün kızı da o günlerde birileri tarafından kaçırıldı. Tehdit üzerine Savcı Tönük soruşturmadan çekildi. Ayrıntıları Tönük´den dinleyen Özal da olayın daha fazla üzerine gidilmemesi talimatını verdi.
Özal´ın aslında olayların arka planı hakkında bilgilere vakıf olduğu anlaşılıyor. Bunu Mumcu cinayeti ertesinde söylediği sözlerden anlayabiliriz. Yukarıdaki isimler arasında yer verilebilecek diğer bir isim gazeteci Uğur Mumcu. Son araştırması PKK-MİT bağlantılarına yönelikti ve kızının ifadesine göre bu bağlantıyı kanıtlayacak bir belgeyi arıyordu. Özge Mumcu´nun ifadesi şöyle: Muhtemelen Apo´nun MİT ajanı olduğuna dair bir belgenin izine ulaşmıştı. Bu belgeyi aradığını da biliyordum. Derken 24 Ocak 1993´te öldürüldü. 3 ay sonra da Özal öldü. Mumcu´nun ölümü üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal son derece çarpıcı bir yorum yaptı. Olaylara vakıf olduğu bugün daha iyi anlaşılan Özal, 1 Şubat 1993 tarihinde Sabah gazetesinden Cengiz Çandar ve Savaş Süzal´a şunları söylüyordu:
..Neden Uğur Mumcu´yu seçtiler? Arkasından neden Jak Kamhi geldi? Hadiselerin başlangıcından itibaren cereyanına, cenaze öncesi yürüyüşlerde atılan sloganlara bakılınca, bu, insana şunu düşündürtüyor: 7-8 senedir sağ-sol ayrımı kalmamıştı. Hatta eski sağcılar ve eski solcular biraraya gelip, meseleleri makul bir biçimde tartışmaya başladılar. Bu fevkalade iyi bir gelişmedir. Bu bazılarının hoşuna gitmiyor. Şu, şu, şu meseleler niye konuşuluyor; konuşulmamalı diyenler var. Ama toplum konuşuyor bunları... Düşünen, üreten, fikir üreten, tartışan bir toplumda herşey konuşulmalıdır. Netice itibarıyla ben hür düşünceden yanayım. Bunun için bana kızıyorlar, tabuları yıkıyorum diye. Bir azınlık var. Eskisi kadar değil. Ama tesirli. Onu söyleyeyim... Neticede toplumu kavgaya, kargaşaya itmek. Sağ-sol nüansları kaybolmuş bir cemiyeti tekrar sağ-sol kavgasına çekmek amacındalar. Ciddi ve ustaca hazırlanmış bir provokasyon yapıyorlar..Kim bunlar? Kim bu? İçte de olabilir, dışta da... Maksatları farklı farklıdır da, aynı noktaya giderler değerlendirmesini yapıyor. Besbelli, -en azından ben öyle anlıyorum (Cengiz Çandar)- Özal´ın dilinin altındaki, o devlet içindeki devlet, o devlet içindeki odak... Ve, bu sezgi son derece yerinde. Ama, neyse ki iyimser. Türkiye, kesin olarak 80 öncesine dönmeyecektir. Bu provokasyon gayreti boşunadır. Bu provokasyon gayreti ile ülkemizin bir yere gideceğini sanmıyorum. Bu provokasyon gayretindekiler yaptıkları ile kalacaktır diye konuşuyor...
Özal´a yönelik suikast girişimi yukarıda belirtildiği şekilde örtbas edildi. Ancak bu suikastle ilgili çok ilginç bir gelişme oldu o günlerde. Başbakan Özal´a yönelik suikasti Kartal Demirağ işlemiş, olay yerinde yakalanmış ve tutuklanmış olmasına karşın, Murat Ağartıcı isminde bir kişi ortaya çıkarak suikasti sahiplendi. Suikastın hemen ardından Doğu Perinçek´e ait ´İkibine Doğru´ dergisinde açıklamaları yayınlanan 17 yaşındaki Murat Ağartıcı, Özal, polisin de içinde bulunduğu bir silah kaçakçılığı olayı nedeniyle vuruldu diyordu.
Bu haber üzerine dönemin İstanbul DGM Başsavcısı Yaşar Günaydın, iddiaların araştırılması için soruşturma başlattı. Savcıya ifade veren Murat Ağartıcı dergideki haberlerin yalan ve senaryodan ibaret olduğunu açıkladı: Beni, Perinçek kandırdı ve senaryo hazırladı. Adana´da derginin muhabirleri suikastın Adana´daki MİT ve polis tarafından düzenlendiğini söylediler. Perinçek, suikast girişimini polisle birlikte ortaklaşa yaptığımı söylemem hususunda beni telefonda ikna etti. Beni Ankara´ya Perinçek´in yanına götürdüler. ´Seni koruyacağız, yurtdışına çıkaracağız´ vaadinde bulundu. Onun talimatıyla kiliselerden silah kaçakçılığı yapıldığına dair hayali ihbarlarda da bulundum. Konuşmalarını Perinçek kasete aldı, fotoğraflarımı çekti. Açıklamalarım dergide çıktı. Muhabir İrfan Taşdemir aracılığıyla bana 40 bin lira verildi. Perinçek´in amacı, beni kullanıp emniyet ve MİT´i yıpratmak, Özal´a suikast soruşturmasının seyrini yanlış yöne sevk etmek ve kamuoyunda güvensizlik ortamı oluşturmaktı.
İstanbul DGM Başsavcısı Yaşar Günaydın, Murat Ağartıcı´nın bu ifadeleri üzerine, Perinçek hakkında, ´hükümetçe icra olunacak tahkikatı yanlış yola sevk etmeye yahut hükümetin araştırmalarına karşı faili gizlemeye yardım etme´ suçundan soruşturma başlattı. DGM Başsavcısı Günaydın, Perinçek´le ilgili soruşturmanın başlamasından üç yıl sonra, yani 6 Şubat 1992´de Eminönü´nde şoförü ve koruma polisiyle birlikte öldürüldü. Bu olayı da Dev-Sol üstlendi. Yıllar sonra Ergenekon iddianamesine giren belgelerde ise, Dev-Sol´a, eylemin birileri tarafından servis edildiği vurgulanıyordu. İddianamede Günaydın´a düzenlenen suikastla ilgili yakalanan Dev-Sol üyesi Yasemin Okuyucu´nun eylemin servis edildiği yönündeki ifadesine de yer verildi: Eylem bize hazır olarak geldi. Biz sadece, küçük detay çalışmaları yaptık. (6)
Görüldüğü gibi hem bu üç komutana hem de Başsavcı Günaydın´a yönelik cinayetlerde, sadece katillerin değil kurbanların da ortak noktalarından bahsedilebilir. Bu üç komutana yönelik suikastlerin Dev-Sol´a ihale edildiği, perde gerisinde ise derin devletin olduğunu yıllardır zaten söyleniyordu. 2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturması ile 2010 yılında başlayan komutan ölümlerine yönelik soruşturmalarda ele geçen yeni bilgiler ise, bu cinayetlerin arkasında Ergenekon´un olduğunu gösteriyor.
Bu noktada belirtilebilecek ilginç bir bilgi de, Ergenekon iddianamelerinde de yansıdığı gibi sağ-sol çeşitli terör örgütlerinin Ergenekon tarafından taşeron olarak kullanıldığı iddialarıdır. Savcıların iddiaları, somut delil ve bulgulara dayanıyor. Çeşitli belge, teknik takip ve diğer deliller yanında özellikle Ergenekon sürecinde çeşitli kazılarda bulunan çok sayıda el bombasına yönelik kriminal incelemeler çok çarpıcı. Bu bombaların, geçmişte çeşitli sağ ve sol terör örgütlerine yönelik operasyonlarda ele geçirilen el bombalarıyla kafile ve seri numaralar yönünden kardeş olduklarını kanıtlandı. (7)
Ankara´da 2010 yılında ihbar üzerine polisçe durdurulan ve Özel Harp Dairesi´nce kullanıldığı ortaya çıkan kamyondaki 940 el bombasından bazılarının Ergenekon soruşturması kapsamındaki 12 olayda ele geçen bombalarla aynı seriden olduğu kriminal incelemelerle ortaya çıkarıldı. Bombalar Ergenekon´un yanı sıra değişik zamanlarda polis kayıtlarına girmiş 59 olayla da bağlantılı çıktı. (8) Bu durum, Özel Harp Dairesi´ne bağlı sivil uzantıların yurt içindeki teröre karıştığı iddialarıyla örtüştü. ´Adeta nerede terör olacaksa oraya bomba temin edilmiş´ dedirtti. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) AA - http://www.yenisafak.com.tr/Gundem/?t=16.05.2012&i=383397
Ayhan Çarkın ek ifade verip 1994´teki Behçet Cantürk cinayetini anlattı: ´Cantürk´ü Ahmet Sakarya vurdu. Altın çakmağını Korkut Eken´e verdik.´
01.04.2012 12:54 Eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın´ın 31 Aralık 2011´de verdiği ek ifadeye Taraf ulaştı. Ek ifadesinde Kürt işadamı Behçet Cantürk´ün 1994´te öldürülmesiyle ilgili detaylı bilgi veren Ayhan Çarkın, ?Cantürk´ü Ahmet Sakarya vurdu. Üzerinden çıkan altın çakmak ise MİT´çi Korkut Eken´e verildi? dedi. Konuyla ilgili detayları 16 yıl önce kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal cinayetinden gözaltında alındığında da anlattığını ve ifadesinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube´de kameraya kaydedildiğini belirten Çarkın, ?Bu işin tam ortasında Mehmet Eymür ve Hanefi Avcı vardır? dedi. Çarkın´ın ek ifadesinin çarpıcı bölümleri şöyle:
?Behçet Cantürk´ü alan ekibin içinde ben de vardım. Cantürk´ün üzerinde Lady marka toplu silahların küçüğü olan bir silah çıkmıştı. Hatta arabasında Dupont marka altın bir çakmak vardı. Bu çakmağı Oğuz Yorulmaz, Korkut Eken´e verdi. Behçet Cantürk´ü vuran Ahmet Sakarya´dır.?
-Eymür ve Avcı bu işlerin tam ortasında-
?Mehmet Eymür´ün ifadelerini cezaevinde okudum. Eymür, kendini kurtarmak amaçlı kıyıdan, köşeden konuşmaktadır. Bu olay ilk başladığında Mehmet Eymür, İbrahim Şahin, Emin Aslan, Abdullah Çatlı, Özer Çiller, Korkut Eken, Mehmet Ağar, Duran Fırat, özel harp dairesinden gelen ve MİT´te çalışan subaylar, Hanefi Avcı ve özel harekât polisleri hep birlikte hareket ediyorlardı. Ancak daha sonra aralarında, benim tahminime göre rant paylaşımı kaynaklı sorunlardan, ayrışma meydana geldi. Bu ayrışmadan sonra da tamamen menfaat kaynaklı cinayetler işlendi. Bu işin tam ortasında Mehmet Eymür ve Hanefi Avcı vardır. Özellikle Hanefi Avcı bu işlerin genel koordinatörüdür.?
-Amaç DEV-SOL´u bitirmek değildi-
?DEV-SOL´un yeniden yapılanmasında Avcı´nın bizzat katkısı bulunmaktadır. Çünkü o dönemde Avcı ve ekibi bizleri de kullanarak Bedri Yağan ekibine yönelik operasyonlar ve yargısız infazlar yaptı. Bunun sonucu örgüt tekrar Dursun Karataş´a geçti. Karataş´ı Obzer dinleme polis aracının içinde gördüm. Makyaj tazeliyordu, peruk takıyordu. Ergenekon süreci de göstermektedir ki Dursun Karataş, Ergenekon olarak iddia edilen örgütün silahlı kanatlarındandır. Şu an 1992 yılında DEV-SOL´a yönelik yapılan operasyonları düşündüğümde bunların aslında terörü önlemek amacıyla değil, DEV-SOL içinde bir grubu tasfiyeye yönelik yapıldığını anlıyorum.?
-Tarık Ümit´i çukura attık-
?29.12.2011´deTaraf ´ta çıkan ve bana atfen söylenen cümleler doğrudur. Tarık Ümit´in nerede gömülü olduğunu biliyorum. Ümit, İbrahim Şahin´in emriyle polis memurları Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu ve sivil bir şahıs tarafından öldürülmüştür. Jandarma bölgesi olan bir yerde bir çukurun içinde Oğuz Yorulmaz ile ben Tarık Ümit´i koyduk. Üzerini iyice örttük.? ( Taraf)
-Tarık Ümit´in cesedi gösterdiği yerde bulunamadı-
4 Mart 1995 tarihinde Silivri ilçesi Kılıçlı köyü yakınlarında bir otomobil terkedilmiş olarak bulunmuştu. Ve o otomobilin sahibi Tarık Ümit çıkmıştı. Cesedin de aracın bulunduğu noktanın 1 kilometre yukarısında bir yere gömüldüğü iddia edilmişti. Ayhan Çarkın, ek ifadesini Taraf gazetesinin belirttiği gibi 31 Aralık 2011´de değil 20 Aralık 2011 tarihinde verdi. İfadesinde, Tarık Ümit´i Silivri´de bir köy yolu vardı. Oraya doğru götürdük. Köy yolu üzerinde bir çukur vardı. O çukura atıp üstünü çalılıklarla kapattık dedi. 22 Aralık 2011 tarihinde soruşturma kapsamında tutuklu bulunduğu Ankara´daki cezaevinden yer gösterme işlemi için çıkarılarak İstanbul´a getirildi. Ancak Silivri´de gösterdiği yerlerdeki aramalardan sonuç alınamadı.
Taraf muhabiri Mehmet Baransu yeni kitabında, Avcı´nın yürüttüğü Dev Sol operasyonunda ölen dört kişinin otopsi raporunu yayınladı. Devrimci Karargah soruşturmasında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın 6 Mart 1993´de İstanbul Kartal´da Dev-Sol´a düzenlediği operasyonda yaşamını yitiren Bedri Yağan ve arkadaşlarının başlarından vurulduğu otopsi raporuyla kesinlik kazandı. Olay günü tutulan savcılık ve polis tutanakları ise birbiriyle çelişiyor.
Taraf muhabiri Mehmet Baransu yeni kitabında, Avcı´nın yürüttüğü Dev Sol operasyonunda ölen dört kişinin otopsi raporunu yayınladı. Devrimci Karargah soruşturmasında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın 6 Mart 1993´de İstanbul Kartal´da Dev-Sol´a düzenlediği operasyonda yaşamını yitiren Bedri Yağan ve arkadaşlarının başlarından vurulduğu otopsi raporuyla kesinlik kazandı. Olay günü tutulan savcılık ve polis tutanakları ise birbiriyle çelişiyor.
Devrimci Karargah soruşturmasında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı´nın 6 Mart 1993´de İstanbul Kartal´da Dev-Sol´a düzenlediği operasyonda yaşamını yitiren Bedri Yağan ve arkadaşlarının başlarından vurulduğu otopsi raporuyla kesinlik kazandı. Olay günü tutulan savcılık ve polis tutanakları ise birbiriyle çelişiyor. Gazeteci Mehmet Baransu´nun yarın piyasaya çıkacak olan Mösyö Hanefi Avcı´nın Yazamadıkları adlı kitabında Hanefi Avcı´nın yürüttüğü Yağan Operasyonu´nun bütün yönleri detaylı olarak yer aldı. Kitapta ?Dantel? ve ?Bahar? adı verilen operasyonla ilgili otopsi raporları ilk defa yayımlanırken, Yağan´la birlikte öldürülen beş kişinin başlarından aynı şekilde vurulduğuna dikkat çekiliyor. Otopsi raporundaki ifadeler neredeyse aynı. Baransu´nun kitabında yayımlanan raporlarda şöyle deniyor:
İşte 5 kişinin ölüm raporu
BEDRİ YAĞAN: Ateşli silah çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile mütefarik beyin harabiyeti... MENEKŞE MERAL: Ateşli silah çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kaide çok sayıda kaburga ve el parmak kemikleri kırığı ile beyin kanaması, beyin doku harabiyesi... GÜRCAN ÖZGÜR: Ateşli silah çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kaide çok sayıda kaburga ve radius kemikleri kırıkları... Cesetten mermi çekirdeği elde edilmedi. RIFAT KASAP: Ateşli silah çekirdeği yaralanmasına bağlı mandi bula cot ve omur kırığı... Cesetten mermi çekirdeği elde edilmedi. ASİYE KASAP: Ateşli silah çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile mütefarik beyin harabiyeti...
Polis ve savcılık çelişti
Kitapta, Susurluk sanıkları Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın´ın da katıldığı operasyonla ilgili savcı ve polis tarafından tutulan olay yeri tutanakları da yer aldı. Tutanaklardaki çelişkiler kitapta şöyle anlatıldı: ?Savcı S. Necati İyigün´ün Olay Tutanağı´nda Avcı ve ekibi olay yerine geldikten sonra megafonla örgüt üyelerinin; ´kanun adına teslim olmaları´nın istendiği belirtilirken, polisin Olaylı Yakalama Ev Arama ve Zapt Etme Tutanağı´nda kapıya kadar gelinerek kapının çalındığı buna karşılık içerden ateşle karşılık verildiği yazmaktaydı. Polisin tutanağında ayrıca kapıya doğru açılan ateşle birlikte teslim olunması yönünde yeni bir uyarı yapıldığı ardından da çatışmaya girildiği kaydedilmekteydi.
Kanepede kaç ceset vardı
Kartal Nöbetçi Savcısı S. Necati İyigün´ün 06-03-1993 tarihli Olay Tutanağı´nda divan üzerinde üst üste iki kadın cesedinin bulunduğu belirtiliyordu. Balkon kapısına yakın bir yerde ise bir başka kadın cesedinden daha bahsediliyordu. Oysa Avcı´nın başında olduğu ekip tarafından elle yazıldığı görülen Olaylı Yakalama Ev Arama ve Zapt Etme Tutanağı´nda kanepe üzerinde bir kadının, kanepenin hemen yanında yerde sırt üstü yatan diğer bir kadının, balkon kısmına yakın yerde de üçüncü kadının olduğu yazıyordu. Savcı´ya göre kanepe üzerinde üst üste iki kadın cesedi varken, polis tutanağına göre kanepede bir kadın cesedi bulunuyordu. Savcı Olay Tutanağı ve Adli Tıp Raporu´nun yanı sıra Olaylı Yakalama Ev Arama ve Zapt Etme Tutanağı´nda da öldürülen kişi sayısı beş gözükürken Hanefi Avcı yazdığı kitapta bu rakamın altı olduğunu ifade ediyordu.? ( Taraf)
Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı´nın arkadaşı ve eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın, ilginç açıklamalar yaptı. Çarkın, Dev-Sol lideri Dursun Karataş´ın cezaevinden kaçmasına göz yumulduğunu ve Karataş´ın, polis otolarıyla gezdiğini açıkladı. Bu açıklamalar Hanefi Avcı´nın 1993 yılında İstanbul Kartal´da hücre evine gerçekleştirdiği baskında Bedri Yağan´la birlikte 5 Dev-Sol üyesini öldürdüğü operasyon tartışmalarını hatırlattı. İddialara göre örgütte bağımsız grup olarak görülen Bedri Yağan ve arkadaşları bu operasyonla ortadan kaldırılarak derin grup olarak adlandırılan Dursun Karataş grubunun önü açılmıştı.
´Dursun Karataş, istihbarat otolarıyla geziyordu´
Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı´nın arkadaşı ve eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın, ilginç açıklamalar yaptı. Çarkın, Dev-Sol lideri Dursun Karataş´ın cezaevinden kaçmasına göz yumulduğunu ve Karataş´ın, polis otolarıyla gezdiğini açıkladı. Bu açıklamalar Hanefi Avcı´nın 1993 yılında İstanbul Kartal´da hücre evine gerçekleştirdiği baskında Bedri Yağan´la birlikte 5 Dev-Sol üyesini öldürdüğü operasyon tartışmalarını hatırlattı. İddialara göre örgütte bağımsız grup olarak görülen Bedri Yağan ve arkadaşları bu operasyonla ortadan kaldırılarak derin grup olarak adlandırılan Dursun Karataş grubunun önü açılmıştı.
Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı´nın arkadaşı ve eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın ilginç açıklamalar yaptı. Çarkın, DEV-Sol lideri Dursun Karataş´ın ceza evinden kaçmasına göz yumulduğunu ve Karataş´ın polis otolarıyla gezdiğini açıkladı. TRT Haberde yayınlan Büyük Takip programında konuşan eski özel harekat polis memuru Ayhan Çarkın, DEV- Sol lideri Dursun Karataş hakkında ilginç iddialar ortaya attı. Dursun Karataş´ın ceza evinden kaçmasına göz yumulduğunu ileri süren Çarkın Dursun Karataş ve ekibi firar etti. Ondan sonra ne oldu, İstanbul´da başladı polis öldürme olayları. Bir bakıyorsunuz polis öldürülüyor, ekip otosu taranıyor. Bir bakıyorsunuz generaller öldürülüyor, bir sürü bunları neden PKK öldürmedi de DEV-Sol öldürdü, söyler misin?. DEV-Sol´un başka işi gücü yok muydu?. Yalan söylüyorlar. Kendileri öldürdü kim öldürecek ki? Dursun Karataş, burada ekip otolarında, istihbarat otolarında gezip kendi dava arkadaşlarını sattı. iddialarında bulundu. Geçtiğimiz hafta basına yansın bir haberde 1993 yılında Kartal´da Dönemin DHKP-C liderlerinden Bedri Yağan ve ekibinin çatışma olmaksızın polis operasyonu ile öldürüldüğü yansımıştı. Operasyonu Hanefi Avcı´nın yönettiği ve DHKP-C içinde Dursun Karataş´ın önünün açılması için düzenlendiği de iddialar arısındaydı. Çarkın, o günlere ilişkin ise şöyle konuştu: Bedri Yağan olayı var değil mi? Ben o çatışma yerine gittim. Bebeği alıp ağzına emziği veren bendim. Yaptığı açıklamalarla olayların sadece tozunu aldığını belirten Çarkın başka söyleyecek şeyleri de olduğunu da söyleyerek Artık bu işin Yeşil´i pembesi kalmadı, faili meçhulü kalmadı.dedi. ( Zaman)
´Derin-Sol´u önünü açan Hanefi Avcı
Bu açıklamalar Hanefi Avcı´nın 1993 yılında İstanbul Kartal´da hücre evine gerçekleştirdiği baskında Bedri Yağan´la birlikte 5 Dev-Sol üyesini öldürdüğü operasyon tartışmalarını hatırlattı. İddialara göre bağımsız grup olarak görülen Bedri Yağan grubu bu operasyonla ortadan kaldırılarak derin grup olarak adlandırılan Dursun Karataş grubunun önü açıldı. ´Derin-Sol´ kavramının doğduğu bu baskını yöneten Hanefi Avcı´nın adı derin sol olarak nitelenen Devrimci Karargah örgütüyle esrarengiz bağlantılarının ortaya çıkmasıyla gündeme gelmişti. Avcı bu örgüte yardım ve yataklıktan tutuklandı. Kitabında Dink ve Danıştay cinayetlerindeki ´derin devleti´ aklamak için şaşırtıcı bir çabaya girişen Avcı´nın, bu cinayetleri ´üç beş çocuğun, dincilerin´ işi olarak göstermesi, derinliklerinin olmadığını iddia etmesi kafaları kurcalamıştı. Avcı´nın, kitabında Ergenekon´u da ´önemsiz´ göstermeye uğraştığı, Ergenekon´un üstüne gidenleri cemaatçilikle suçladığı dikkati çekmekte.
´Haliç´te Yaşayan Simonlar´da anlatılan 1993 tarihli Kartal baskını, Bedri Yağan´ın da öldürüldüğü operasyonu Avcı´nın yönettiğini ortaya çıkardı. 6 Mart 1993´te Kartal´da gerçekleştirilen ve 5 Dev-Sol üyesinin ölümüyle sonuçlanan operasyonu kimin yönettiği daha düne kadar bilinmiyordu. İddialara göre bu operasyonla ´Dev-Sol´u yönetmekte olan ´bağımsız´ solcular tasfiye edilerek ´Derin-Sol´un önü açıldı. Hanefi Avcı´nın ´Devrimci Karargah´ adlı örgüte yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla tutuklandıktan sonra kamuoyunda aydın ve demokrat kimlikleriyle tanınan bazı isimlerden açık destek bulması, o operasyonda katledilenlerden Menekşe Meral´in kız kardeşi Fatma Meral´i de isyan ettirdi. Meral´e göre, adliye önünde açıklanan ´Avcı´ya hukuk ve özgürlük´ bildirisini ´Manisalı çocuklara yapılan işkence´yi açığa çıkartan CHP´li Sabri Ergül´ün okumuş olması bir garabetti. Operasyonda ölü ele geçenlerin direnmediklerini, yargısızca infaz edildiklerini iddia eden Meral, adliye önünde Hanefi Avcı´ya destek bildirisine imza atanlar arasındaki isimlerden Ercan Karakaş, Müjde Ar, Tarık Akan ve Ahmet Hakan´a yazdığı açık mektupta tokat gibi sözler sarfetti: ´Duydum ki Hanefi Avcı için hukuk istemişsiniz.. Kendisi ablamın katili olur.. Avcı, yıllar sonra bazı işkence kurbanlarını bulup kabul edenlerden özür dilemiş. Biz de Avcı´yı affedeceğiz. Menekşe´yi bize, Bedri´yi, Gürcan´ı ailelerine, Asiye ve Rıfat´ı çocuklarına geri verdiği zaman. Hanefi Avcı´ya bu infaz için kendi söylediklerinin ihbar kabul edilerek dava açma hazırlığındayız. Bu süreçte de herkes için hukuk şiarınızı yinelemenizi ve mahkeme önü performansınızı göstermenizi bekliyoruz.´
Avcı, Dev-Sol katliamıyla Derin-Sol´un önünü açtı
´Haliç´te Yaşayan Simonlar´da anlatılan 1993 tarihli Kartal baskını, Bedri Yağan´ın da öldürüldüğü operasyonu Avcı´nın yönettiğini ortaya çıkardı.6 Mart 1993´te Kartal´da gerçekleştirilen ve 5 Dev-Sol üyesinin ölümüyle sonuçlanan operasyonu kimin yönettiği daha düne kadar bilinmiyordu. İddialara göre bu operasyonla ´Dev-Sol´u yönetmekte olan ´bağımsız´ solcular tasfiye edilerek ´Derin-Sol´un önü açıldı. Hanefi Avcı´nın ´Devrimci Karargah´ adlı örgüte yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla tutuklandıktan sonra kamuoyunda aydın ve demokrat kimlikleriyle tanınan bazı isimlerden açık destek bulması, o operasyonda katledilenlerden Menekşe Meral´in kız kardeşi Fatma Meral´i de isyan ettirdi. Meral´e göre, adliye önünde açıklanan ´Avcı´ya hukuk ve özgürlük´ bildirisini ´Manisalı çocuklara yapılan işkence´yi açığa çıkartan CHP´li Sabri Ergül´ün okumuş olması bir garabetti.Operasyonda ölü ele geçenlerin direnmediklerini, yargısızca infaz edildiklerini iddia eden Meral, adliye önünde Hanefi Avcı´ya destek bildirisine imza atanlar arasındaki isimlerden Ercan Karakaş, Müjde Ar, Tarık Akan ve Ahmet Hakan´a yazdığı açık mektupta tokat gibi sözler sarfetti: ´Duydum ki Hanefi Avcı için hukuk istemişsiniz.. Kendisi ablamın katili olur.. Avcı, yıllar sonra bazı işkence kurbanlarını bulup kabul edenlerden özür dilemiş. Biz de Avcı´yı affedeceğiz. Menekşe´yi bize, Bedri´yi, Gürcan´ı ailelerine, Asiye ve Rıfat´ı çocuklarına geri verdiği zaman. Hanefi Avcı´ya bu infaz için kendi söylediklerinin ihbar kabul edilerek dava açma hazırlığındayız. Bu süreçte de herkes için hukuk şiarınızı yinelemenizi ve mahkeme önü performansınızı göstermenizi bekliyoruz.´
Hanefi Avcı´nın Derin Devletin Derin Solcuları arasındaki operasyonel rolü Fatma Meral´in dün gönderdiği mektupla aydınlanmaya başladı. Derin güçlerin kullandığı örgüt anlamına gelen Derin-Sol nitelemesi Hanefi Avcı tartışmalarıyla tekrar gündeme geldi. Necdet Kılıç gibi işkence yaptığı birisiyle görüşmeye devam etmesi, Hanefi Avcı gibi sola yönelik operasyonlar yaptığı bilinen bir emniyetçinin Devrimci Karargah örgütü (DKÖ) gibi ´derin sol´ olarak da nitelenen bir örgüte teknik destek vermesi, yardım yataklık yapması kafaları karıştırmıştı. Bu tartışmanın başlaması yeni bilgilerin açığa çıkmasına yol açıyor. Sol tandanslı ama DERİN bir örgüt olan Devrimci Karargah´la bağlantısından dolayı tutuklu bulunan Hanefi Avcı´nın, Dev Sol içinde, bağımsız solcuları nasıl yok edip DERİN DEVLETİN SOLCULARI´nın önünü açtığı ilk kez aydınlandı. ´Haliç´te Yaşayan Simonlar´da anlatılan 1993 tarihli Kartal baskını, Bedri Yağan´ın da öldürüldüğü operasyonu Avcı´nın yönettiğini ortaya çıkardı. Avcı´nın tutukluluğuna yükselen itirazlar, Ahmet Hakan, Müjde Ar ve CHP´lilerin Silivri Cezaevi önünde açıkladıkları Avcı´ya destek bildirisi üzerine ablası o Hanefi Avcı´nın Derin operasyonunda öldürülen Fatma Meral isyan etti ve çok kritik bir mektup yazdı.
Olayı ilk olarak Ecevit Kılıç anlattı
Gazeteci Ecevit Kılıç geçtiğimiz Pazar Habertürk TV´de katıldığı programda, Hanefi Avcı´nın 1992 yılında İstanbul´da sol örgütlere yaptığı kanlı baskınların derin yönünü deşifre etti. Ecevit Kılıç, o dönemde Dev-Sol´un içinde iki grup olduğunu, bunlardan birinin bağımsız solculardan oluşan grup diğerinin ise Derin Devletle iç içe olmakla suçlanan Dursun Karataş grubu olduğunu söyledi. Kılıç, Dev Sol´da o dönem ilk grubun örgütte söz sahibi olmaya başladığı ve suikastler işleyen derin devletle irtibatlı Karataş grubunun etkisinin kırıldığını söyledi. Ancak Kılıç, bu sırada Hanefi Avcı´nın İstanbul´a atandığını ve bir anda Dev Sol´a operasyonlar düzenleyerek, örgüt içindeki bağımsız solcuların liderlerini tek tek öldürmeye başladığını söyledi. Kılıç bu baskınlarda Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz gibi Susurluk´un baş aktörlerinin Avcı tarafından kullanıldığını ancak Kartal Baskını´nı bizzat Avcı´nın yönettiğini söyledi. Kılıç bu baskında hiç çatışma olmamasına rağmen Avcı´nın 6 kişiyi öldürdüğünü ve derin devletle iç içe olan Dursun Karataş´ı yeniden örgütte tek hakim hale getirdiğini söyledi.
Polise direnmediler, infaz edildiler
?Kartal´da bir hücre evine düzenlenen operasyonda beş kişi ölü ele geçirildi.?6 Mart 1993´te İstanbul´un Kartal ilçesinde bir eve düzenlenen, Bedri Yağan, Gürcan Eranıl, Menekşe Meral ile ev sahipleri Asiye ve Rıfat Kasap´ın polis operasyonuyla öldürüldüğü haberi ajanslara bu cümlelerle düşmüştü.Polis açıklamasında olay, çatışma olarak yansıtılmışsa da Asiye - Rıfat Kasap çiftinin iki çocuğu cehennem yerine dönen o evden her nasılsa sağ çıkartılmıştı. Üstelik evde çatışma yaşandığını doğrulayacak herhangi bir ipucu da yoktu. Olayın hemen ardından eve ulaşan gazeteciler önce içeri alınmamışlar, içerideki herkesin etkisiz hale getirildiği açıklanmış olmasına rağmen silah sesleri bir süre daha devam etmişti. Otopsi raporlarında öldürülenlerin el swaplarında kurşun yanığına rastlanmamış olması Emniyet´in ´çatışma´ iddialarının akıl dışılığını daha net gösteriyordu.Kısa bir süre sonra öldürülenlerin aileleri operasyonu gerçekleştiren polisler hakkında ´yargısız infaz´ yapıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Savcılık soruşturması sonucunda, Emniyet´in ´operasyonda görev aldı´ diye bildirdiği polis memurları hakkında da dava açıldı. Yargılanan bu polisler arasında daha sonra Susurluk davasından anımsadığımız özel timci polisler Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz da vardı. Yargılanan polislere Emniyet´in verdiği destek duruşmalarda da devam edecekti. Her duruşma günü Kartal Adliyesi ablukaya alınıyor, mahkeme binasına güç bela girmeyi başaran katliam kurbanlarının aileleri koridorlarda bu kez kendilerini bekleyen destekçi polis ordusunun tehditleriyle baş etmek zorunda kalıyorlardı. Kısa süren yargılama sonrasında polis memurları hakkında beraat kararı çıktı.
Operasyonun şefi
Dosyadaki yazışmalarda operasyonun hangi polis şefi tarafından yönetildiğine dair de hiçbir ipucu yoktu. Bu sırrı ´Haliç´teki Simonlar´ adlı kitap piyasaya çıkıncaya kadar da kimse öğrenemedi. Hanefi Avcı kitabında, 6 Mart 1993´te Kartal´da gerçekleştirilen operasyonu, polisin teknik takip konusunda geldiği ileri noktayı övmek için anlatıyor ancak beş kişinin öldürüldüğü ´ayrıntı´yı es geçiyordu. Ama Avcı´nın satırları, bu operasyonun bizzat kendisi tarafından yönetildiğini de ele veriyordu. Bu ´tevil yollu ikrar´ Bedri Yağan, Gürcan Eranıl, Menekşe Meral ile Asiye ve Rıfat Kasap çiftinin katledilmesine ilişkin davada savcının eksik soruşturma yaptığını ortaya çıkarmakla kalmamış, Emniyet´in asli failleri nasıl gizlediğini de gözler önüne sermişti.
Kitaptan: Eve gece girmeliydik
?O zamanlar İstanbul´da tüm illegal alanlar ve faaliyetler sorumlusu olan Abla kod adlı (Hatice Eranıl, sonradan kimliği öğrenildi) militanı ve onunla irtibatlı kişileri izliyorduk. (...) Örgüte ait tespit ettiğimiz üç tane hücre evi olmuştu ve bu evlerdeki militan sayısı her gün artıyordu, anlam veremediğimiz bir hazırlık vardı, ciddi eylemler olabilirdi. Takip ettiğimiz bazı kişilerin gizli çekilen fotoğraflarından geçmişte birçok olayın faili olmuş önemli militanların bulunabileceği kanaatine vardık ve operasyona karar verdik. (...) Tam operasyon yapacağımız sırada dışardan geldiği anlaşılan ve militanların özel bir önem verdiği kişi, Abla kod adlı örgütün Türkiye sorumlusu, militanın kaldığı eve yerleştirilmiş. (...) Operasyon kararından tam iki gün geçmesine rağmen biz operasyonu erteliyorduk.Emniyet Müdürümüz Necdet Menzir bizleri topladı ve bir an önce operasyonun yapılmasında ısrar etti, gerekçelerini anlatarak biraz süre istedim. (...) Bedri´nin (Yağan) olduğu evin önüne gizli gözetleme aracını koyduk, İçine de Bedri´yi tanıyan birini yerleştirdik, gündüz tüm hedefleri takibe başladık, hata yapmamalıydık. (...) Bedri olduğunu tahmin ettiğimiz kişi hiç sokağa çıkmıyordu, akşama kadar bekledik ama görme şansımız olmadı, evde kaç kişinin olduğunu da bilmiyorduk. Gündüz operasyon başlamıştı, ama bu eve mutlaka gece girmek mecburiyetindeydik. Gece geç saatte bu eve operasyon ekipleri baskın yaptı, kısa süre sonra çatışma çıktı.Altı kişi ölü ele geçirilmişti, ölülerden biri Bedri Yağan diğeri ise İstanbul ve tüm illegal faaliyetlerin SDB komutanı konumundaki Abla kod adlı Hatice Eranıl´dı. (...) Eğer operasyon yapılmamış olmasaydı, kısa süre içinde eylemlere başlayarak İstanbul´u cehenneme çevireceklerdi. Bu olay Bedri Yağan grubunu daha henüz doğmadan bitirmişti, ama Dursun Karataş da boş durmuyordu.?
Kız kardeşin isyanı
Aynı Hanefi Avcı ´Devrimci Karargah´ adlı örgüte yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla tutuklandıktan sonra kamuoyunda aydın ve demokrat kimlikleriyle tanınan bazı isimlerden açık destek bulması, 6 Mart´ta katledilen Menekşe Meral´in kız kardeşi Fatma Meral´i isyan ettirdi. Meral´e göre, adliye önünde açıklanan ´Avcı´ya hukuk ve özgürlük´ bildirisini ´Manisalı çocuklara yapılan işkence´yi açığa çıkartan CHP´li Sabri Ergül´ün okumuş olması da bir başka garabetti.Fatma Meral, adliye önünde Hanefi Avcı´ya destek bildirisine imza atanlar arasındaki isimlerden Ercan Karakaş, Müjde Ar, Tarık Akan ve Ahmet Hakan´a yazdığı açık mektupta, ?Onu tanıyorum. Hani bildirinizde dürüst sıfatıyla tanımlayıp, tutukluluğunun kamu vicdanında rahatsızlık yarattığını tespit ettiğiniz Hanefi Avcıyı. Kendisi ablamın katili olur? dedi.Avcı hakkında dava açacağını da duyuran Meral, Avcı´nın mahkemesinde gösterilen performansın benzerinin bu davada da gösterilmesini istedi.
Bir grup sol aydın Avcı´nın tahliyesi için başvurmuştu
Eski CHP milletvekili ve avukat Sabri Ergül, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına, ´Devrimci Karargah Örgütü´ne yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan Hanefi Avcı´nın tahliye edilmesi yönünde dilekçe sunmuş ve bir basın açıklaması yapmıştı. Sabri Ergül, aralarında bazı eski milletvekilleri, sanatçılar ile gazetecilerin bulunduğu bir grup adına adliye önünde yaptığı basın açıklamasında, ´Türkiye´de geniş halk kesimi ilk defa Avcı gibi dürüst bir insanın tutuklanması konusunda sesini yükseltti. Kamu vicdanı haykırıyor. İnanıyoruz ki bu binada da adalet vardır. Umuyoruz ki burada da adalet tecelli edecektir´ demişti. Bu basın açıklamasına sanatçılar Tarık Akan, Müjde Ar, Rutkay Aziz ve Bedri Baykam ile gazeteciler Ahmet Hakan, Cüneyt Ülsever ve Hikmet Çetinkaya da imza atmış, eylemciler, ´H. Avcı´ya Hukuk, Herkese Hukuk´ yazılı pankart açmıştı.
Fatma Meral´den ulusalcı solculara tokat gibi sözler: ?Duydum ki Hanefi Avcı için hukuk istemişsiniz.. Kendisi ablamın katili olur.. Avcı, yıllar sonra bazı işkence kurbanlarını bulup kabul edenlerden özür dilemiş. Biz de Avcı´yı affedeceğiz. Menekşe´yi bize, Bedri´yi, Gürcan´ı ailelerine, Asiye ve Rıfat´ı çocuklarına geri verdiği zaman. Hanefi Avcı´ya bu infaz için kendi söylediklerinin ihbar kabul edilerek dava açma hazırlığındayız. Bu süreçte de herkes için hukuk şiarınızı yinelemenizi ve mahkeme önü performansınızı göstermenizi bekliyoruz.?
Kız kardeşten mektup: Biz de affedeceğiz ama..
Fatma Meral´in, Hanefi Avcı´ya destek açıklaması yapanlara yönelik açık mektubu özetle şöyle: ?Duydum ki Hanefi Avcı için hukuk istemişsiniz. Onu tanıyorum. Hani bildirinizde dürüst sıfatıyla tanımlayıp, tutukluluğunun kamu vicdanında rahatsızlık yarattığını tespit ettiğiniz Avcı´yı. Kendisi ablamın katili olur. Ve başka birçoklarının da katili ve bazı şanslıların sadece işkencecisi. Ailemiz 7 Mart 1993 sabahı Menekşe´nin katliam haberine uyandı.
Çatışmadılar, infaz edildiler
Ertesi günkü gazete haberlerinde çatışma haberleri, ama aynı gazetelerin aynı sütunlarında haberleri yalanlayan infaz fotoğrafları vardı. Bu öyle bir çatışmaydı ki, ´çatışarak ölenler´ bacak bacak üstüne atmış oturuyorlardı. İnfazın ardından açtığımız davada yetkili mercilerin operasyonda bulunduğunu bildirdiği isimler yargılandı (!). Dava hızla yargılanan polislerin beraatiyle sonuçlandı. İlk duruşmada yargılanan polislerin tutuklanmasını isteyen savcıyı bir daha mahkeme salonunda görmek mümkün olmadı. Bu isimlerden biri yıllar sonra Ayşe Arman´a ´Bin kişiyi öldürdüm´ röportajı veren Ayhan Çarkın, bir diğeri bir bar çıkışında bulunduğu karanlığın ortasına giden Oğuz Yorulmaz´dı. Avcı bu davanın sanığı olmadı.
Aynı performansı bekliyoruz
Hanefi Avcı´nın kitabında bu operasyon, kendisinin yönettiği başarı hanesinde geçiyor. Elbette infaz kısmına hiç girmemiş. O gün ablamla birlikte öldürülen Asiye-Rıfat Kasap çiftinin çocukları da o evdeydi. Biri altı aylık Sabahat´ti. Şimdi 17 yaşında. Abisi de şu anda 20´li yaşlarında olmalı. Anne ve babalarını hiç görüp tanıyamadılar. Avcı, yıllar sonra bazı işkence kurbanlarını bulup kabul edenlerden özür dilemiş. Biz de Avcı´yı affedeceğiz. Menekşe´yi bize, Bedri´yi, Gürcan´ı ailelerine, Asiye ve Rıfat´ı çocuklarına geri verdiği zaman. Hanefi Avcı´ya bu infaz için kendi söylediklerinin ihbar kabul edilerek dava açma hazırlığındayız. Bu süreçte de herkes için hukuk şiarınızı yinelemenizi ve mahkeme önü performansınızı göstermenizi bekliyoruz.?
´Cehennemde iki yavru´
Kartal operasyonu ertesi gün gazetelerde geniş yer bulmuştu. Hürriyet gazetesi haberi ilk gün ´Dev-Sol´un beynine darbe´ başlığıyla verdi. Haberde evde olanların polise ateş açtıkları, beş teröristin ölü ele geçirildiği belirtildi. Gazete bir gün sonra da haberi ´Dev-Sol´u Şam ihbar etti´ diye verdi. Milliyet gazetesiyse haberi ´Cehennemde iki yavru´ başlığıyla manşete taşıdı. ´Öldüren rekabet´ başlığı altında da şu iddiaya yer verildi: ?Dev - Sol liderliği için Dursun Karataş´la yarışan Bedri Yağan, ihbar sonucu polisin elinden kurtulamadı.? ( Radikal, Aktifhaber)
İşkence mağdurları seslerini yükseltiyor
Mersin 78´liler Vakfı üyeleri, Hanefi Avcı tarafından 1980 askeri darbesi öncesinde gözaltına alındıktan sonra işkence ile öldürülen Ali Uygur´un mezarı başında basın açıklaması yaptı. Vakıf üyeleri, Avcı´nın işkenceci ve katil olduğunu savundu. Vakfın Onursal Başkanı Ethem Dinçer, Türkiye´nin yaklaşık birkaç haftadır Hanefi Avcı´nın Devrimci Karargah adı verilen örgütle bağlantılı olduğuna dair iddialarla çalkalandığını hatırlatarak, Biz Hanefi Avcı´nın adının devrimcilerle bu şekilde anılmasından rahatsız olduğumuzu dile getirmek istiyoruz. Hanefi Avcı´nın ilişkisi (mezarı göstererek) Ali Uygur´la ilişkisi vardır. Ali Uygur´un gözaltında iken kaybedilmesi ve işkence ile öldürülmesi konusunda ilişkisi vardır. eleştirisinde bulundu.
´Avcı, mağdur değil; işkenceci ve katildir´
2006 yılının 14 Temmuz´unda Ali´nin öldürülüş yıl dönümünde 78´liler Derneği´nin ailesi ile birlikte Ömer Güneş ve Hanefi Avcı ile dönemin diğer işkenceci polisleri hakkında suç duyurusu yaptıklarını anlatan Dinçer, Yani bizim Hanefi Avcı ile ilişkimiz yeni değil. Mersin Emniyeti´nde o süreçte gözaltında olan bütün devrimciler Hanefi Avcı ile ilişki içindedir. Ama bu işkence ilişkisidir. Gözaltında kaybedilme ilişkisidir. Katliam ilişkisidir. Ali Uygur´un katillerinin bulunması bizim birinci hedefimizdir. Şu an yargılamaları hikayeden göz altıları Hanefi Avcı´nın göz altındaki devrimcilerle ilişkisini protesto ediyoruz. Bunu devrimcilere hakaret sayıyoruz. şeklinde konuştu. Mersin 78´liler Vakfı Başkanı Osman Koçak ise kendini solda tanımlayan bazı aydınların Hanefi Avcı´yı sahiplenmesini basın açıklamaları yapmalarını hayretle ve ibretle izlediklerini ifade etti. Koçak, 12 Eylül´de yaşadığı baskı sürecini anne kafamda bit var diye kitaplaştıran Tarık Akan´a kafasını bitlendirenlerden birisinin Hanefi Avcı olduğunu hatırlatıyoruz. Basın açıklaması okuyan Sabri Ergül´e Manisalı çocuklara işkence yapan polisleri teşhir ettiği günleri unutmaması gerektiğini söylüyoruz. dedi.
Ülkücüler de Avcı´yı iyi tanıyor
1980 askeri darbesinden sonra Avcı´nın ilk gözaltına aldığı kişilerden olan dönemin Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Habib Küçük, ünlü polis müdürü ile ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Hanefi Avcı´nın kitabı ilk çıktığında aldığını belirten Küçük, kitapta Avcı´nın Mersin anılarını anlattığını, ancak işkencede solcu bir genci öldürdüğünü anlatmadığına dikkat çekti. Küçük şöyle konuştu: Mersin hatıralarını okudum. Mersin´de o dönem göze çarpan büyük olayları, hatıralarını anlatmış. Fakat unuttuğu çok büyük bir hatırası var ki unuttuğunu da sanmıyorum aklındadır ama anlatmamış. Onu da ben anlatayım size. İhtilalin birinci günü gözaltına alınıp tam bir ay Hanefi Avcı´nın işkencesini görmüş bir insanım. Mersin´de ihtilalden önce Ali Uygur isminde sol görüşlü birini işkencede bizzat kendisinin öldürdüğünü daha sonra kimsesizler mezarlığına gömdüğünü tüm solcu ve ülkücü o dönemin insanları biliyor. Hatıralarında da zaten söylüyor şoförüm Hasan diye. Hasan dediği şahsın soyadı da Çevik. Hanefi Avcı´nın hemşehrisidir Maraşlıdır. Sarışın bir Tayyip isminde polis memuru vardı. O polis, Hasan Çevik ve Hanefi Avcı üçü işkence yaparken öldürüyorlar. Hanefi Avcı´nın bizzat ayakkabısının ökçesiyle öldürdüğünü söyleyen o dönemin emniyetinin nezaretinde görevli gece bekçisiydi. Bizzat ben kendisinden duymuştum o zaman. Ali Uygur´u öldürdükten sonra cesedini çuvala koyup kimsesizler mezarlığına gömdüklerini iddia eden Küçük, O dönem tesadüfen başka bir suçtan göz altına alınan sol görüşlü biri bu olayı görüyor ve Ali´nin annesine söylüyor. Annesi savcılık izni ile mezarı açtırıp teşhis ettiğini ben biliyorum. Haklarında da o dönem bir soruşturma açılmıştı. Ancak hemen akabinde ihtilal olduğu için dosya kapatıldı. dedi. Hanefi Avcı´nın sadece burada değil, Diyarbakır´da öldürdüklerini de söylemesini isteyen eski ülkü ocakları başkanı, Burada işkencelerde sakat bıraktıkları, hatta kız kardeşlerini, nişanlılarını, annelerinin önünde çırılçıplak soyup işkence yaptıklarını niye anlatmıyor. Kendisini şu anda hukuk dışı bir olaya maruz kaldığını telefonunun hukuk dışı dinlendiğini söylüyor. Peki bu işkenceler, bu öldürmeler hukuk dahili içinde mi idi? Hukuk gereği mi idi? şeklinde konuştu. ( Cihan)
Abdullah Harun
(07 Ekim 2010, 13:17), son güncel.: (08 Ekim 2010)
15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı15.7.2016
17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin
darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak
değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor.
Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken
canlı yayında darbe..
Tamamı17.07.2016
20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen
cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu
iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı.
Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe
yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı20.01.2015
11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı11.3.2014
19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı19.12.2015
12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı12.10.2015
18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı18.08.2015
09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı9.10.2016
24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına
katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek
verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele
Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir
ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı24.06.2013
16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine.. Tamamı16.12.2018
08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı8.11.2014
01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı1.11.2014
08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı8.2.2014
14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı14.1.2014
03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı3.11.2014
02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı2.12.2013
19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı19.6.2013
21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin
"şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında
"işkence ..
Tamamı21.11.2022
29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı29.11.2022
30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı30.11.2022
29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı29.11.2022
29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı29.11.2022
02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı2.12.2022
28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı28.11.2022
28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı28.11.2022
02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı2.12.2022
30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı30.11.2022
30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı30.11.2022
28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı28.11.2022
21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı21.11.2022
21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı21.11.2022